Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS1992 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Maastricht yohına grevler çıkıyorYunanistan, Avrupa ülkeleri arasında
en çok grev yapan ülkelerin başında geli-
yor ve bundan kolay kolay vazgeçmeye-
ceği görûlüyor. Yunanistan'ın komünist
partisi dışında kalan tüm sağ-sol ve mer-
kezdeki partileri Avrupa'nın bütünleş-
mesini öngören Maastricht kararlannı
onayladılar. Maastricht'i onaylamakla
Yunanistan, Avrupa treninin son vago-
nuna, son anda bile atlamaya kararlı ol-
duğunu gösteriyor. Bunun için fedakar-
lıklar yapılması gerektiği konusunda bü-
tün partiler aynı görüşü paylaşıyor.
Herkes ne pahasına olursa olsun Maast-
richt kararlannı benimsediğini açıklıyor.
Ama Maastricht kararlan nedir sorusuna
yanıt verenlerin sayısı oldukça az. Bunu sa-
dece poütikacılar biliyor. Yunan yayın or-
ganlan ise Maastricht kararlannın ne ol-
duğunu yeni yeni ve parlamentoda onay-
landıktan sonra kamuoyuna anlaımaya
başladılar.
Eskiye oranla daha çok çalışıp daha az
tüketme; gereksiz yere grev yapmamak,
gece erken yatmak, sabah erken uyan-
mak, yan işte çalışmamak, ya da çalışınca
bunu beyan etmek, ülke ekonomisinin
yüzde 50'sini denetleyen karaborsacılığa,
vergi kaçakçıiığına son vermek gibi, orta
halli Yunanh'nın "imtiyazlanndan" vaz-
geçmesi gerekecek...
Aksi halde bugünkü yüzde 16 düzeyin-
deki enflasyon 1996 yılına kadar tek raka-
ma inemeyecek; 25 milyar dolarlık dış
borçlar daha da büyüyecek; 500 milyar do-
larlık devlet bütçesindeki açık kapatıiama-
yacak ve dolayısıyla Yunanistan, Avrupa
trenini kaçırarak yapayalnız ve yoksul bir
ülkeye dönüşecek..
Son yapılan kamuoyu araştırmalannda
Yunanlılann yüzde 57'si Maastricht karar-
lanna 'evet' dedi. Ama Maastricht karar-
lannın içeriğini bilmediklerini de acıkça
söylemekten kaçınmadılar. Hükümet ise
ATİNA
STELYO
BERBERAKtS
gerek Maastricht gerekse ülke ekonomisi-
ne bir çekidüzen vermek amacıyla yoğun
faaliyetler göstermeye başladı.flk olarak
kamu sektöründeki açıklan kapatmak ve
özelleştirme yöntemiyle çağdaşlaştırmak
için kararlar aldı. Ama hükümetin bu ka-
rarlan, Maastricht'e "evet" diyenler dahil.
'grev eylemleriyle' karşılık gördü. Otobüs
îşletmelerindekı (EAS) fazla personelin işi-
ne son veren hükümetin bu karan, 3.5 mil-
yon nufuslu Atina'ya zor günler yaşatıyor.
Çünkü EAS otobüsleri süresiz grev ilan
ettı. Bu grev kısa bir sürede EAS çaüşan-
lanna dayanışma göstermek isteyen troley-
büs, tren-, ve metro çalışanlanna da
sıçradı... Oto ya da motosiklet sahibi olma-
yanlar ortada kaldı.
Grevlerin yanı sıra yapılan protesto yü-
rüyüşlen ise zaten karmakanşık olan trafl-
ği daha da alt üst etti. Üstüne üstlük, taksi
şoförleri ve banka memurlanyla, mağaza
sahipleri de yeni bir grev dalgası yaratmaya
hazırlanıyorlar. Taksi sürücüleri, Atina'-
nın ana caddelerinde, belediye otobüsleri
için ayırdığı özel şeritlerin kendi işlerine
mani oluyor diye kaldınlmasını talep edi-
yor.
Oysa işine otobüsle giden halk, bu şerit-
lerin sayesinde gideceği yere daha çabuk
vardığı için memnundu. Banka memurlan
ile mağaza sahipleri ise Avrupa'nın geri ka-
lan ülkelerinde olduğu gibi çalışma saatle-
rinin serbest bırakmasına karşı çıkarak sü-
resiz grevler ilan etme tehdidinde bulunu-
yorlar.
Mağaza sahipleri rekabetin artmasıyla
hafta sonu tatillennin kısıtlanacağından,
hatta gece geç saatlere kadar çaüşmak zo-
runda kalacaklanndan endişe duyuyorlar.
Yunanistan'da çalışan sınıfın kremasını
oluşturan banka memurlan ise öğleden
sonra çalışmaya kesinlikle karşı çıktıklan
için bunu hükümetle müzakere bile etme-
yeceklerini açıkladılar. İşin komik tarafı bu
çalışma saatlerine kiliseler de karşı cıkıyor!
Nedenine gelince; "efendim, dükkanlar
pazar günleri de açılırsa kiliseye gelenlerin
sayısı azalacakmış.."
Tüm bu grev dalgalan eskiden Yunan
halkırun sempatisini kazanırdı. Oysa şimdi
büyük birantipati yaratüğı gözleniyor. Üs-
tüne üstlük Maastricht kararlannı onayla-
yan ana muhalefet sosyalis' PASOK'un Ii-
deri Andreas Papandreu'nun, bu grevleri
desteklediğini açıkJaması da bir o kadar
dikkat çekıci oluyor.
'İsveç'te ırkçıbk' ya da
'sinek küçüktür ama...Parlamentonun tatilde ol-
masından yararlanan parti li-
derleri şu sıralar ülkeyi kanş
kanş gezmekteler. Yazlık, rahat
giysilerle dolaşan poütikacılar,
deniz kenarlannda ve kamping-
lerde tatil yapmakta olan vatan-
daşlanna iç ve dış politika ko-
nulannda görüşlerini anlaüyorlar. Bunlar ara-
sında en çalışkanı, tsveç tarihine de kaüldığı ilk
seçimde parlamentoya girebilen tek parti olan
Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri Ian Wachtme
ister. Kendisi, aynı zamanda bir asilzade, bir-
kont. Ona, plak şirketi ve lunapark sahibi Bert
Carlsson eşlik ediyor.
Yani Demokrasi Partisi, kamuoyu yoklama-
lanna göre şu anda üçüncü büyük parti duru-
munda. Sosyal demokratlann ve tutuculann
ardından geliyor. Aynı zamanda, parlamento
aritmetiginde anahtar rolü oynadığı için kah ko-
alisyondan yana, kah muhalefetten yana diledi-
ğınce lavır alıyor. Partinin, kağıt üzerinde bir
programı var, ama gerçek politikasını, halkın
hoşnutsuzluğunu kullanarak değerlendirerek
oluşturuyor. Eh, İsveç denince akla hemen ne
gelir, devlet bürokrasisi, vurup gidiyorlar bü-
rokrasinin üzerine. İşin eleştiri kısmını güzel be-
ceriyorlar, ama getirdikleri doğru dürüst bir se-
çenek yok. Y ıne de alkış toplamayı başanyorlar.
Ekonomik sıkıntı içindeki vatandaşın öyle işin
içyüzünü araştıracak hali ve zamanı yok. "Kont
ve uşağı", bira kasalan üzerine kurduklan geçici
sahnelere, podyumlara "çıkıp; mülteciler, ya-
bancılar gibi hassas konularda birçoklannın yü-
reğinde gizli kalmış konularda veryansın edıncc
çok sayıda taraftar buluyorlar. Ama verdikleri
sayılann gerçekle ilgısi yokmuş, hiç fark etmi-
yor. Gazeteler, sağcısı-liberali-solcusu bu iki po-
• litikacının düpedüz yalanlannı teşhir ediyorsa
da durum değişmiyor.
Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri ve arkadaşı.
Kosova ve Bosna'dan gelen sığınmacılan "Tur-
larla gelen turistler" olarak adlandınyorlar.
Isveçli emekçilere, ekonomik durumlannı dü-
zeltmeleri için yurtdışına gidip oradan tsveç'e
mültecı olarak gelmelerini öneriyorlar! Etkili ol-
duklan belli oluyor. İşte bir örnek:
Ulf Nilson, İsvec'in en büyük gazetesi Expres-
sen'in dış muhabiri. Ülkenin en tanınmış bir-iki
gazetecisi arasında. Şu sıralar Paris'te görev
yapıyor. Dünyada gezmediği ülke yok gibi. Ulf
Nilson geçenlerde. Isveç'te iki yıla yakın bekle-
tildikten sonra sığjnma başvurusu geri çevrile-
rek ülkesine geri gönderilmesine karar verilen 33
yaşındaki bir Somaliliye sahip çıktı. Somali'nin,
GÜRHAN
UÇKAN
sokakta herkesin keyif içinde
herkesi öldürdüğü, hiçbir kuru-
mu çalışmayan düpedüz bir cc-
hennem olduğunu yazdı ve Dev-
let Göçmen Dairesi Başkanı'nı
ve onun dört yardımcısını, So-
malili JsmaiTi işkenceye ve hatta
— ^ — — ^ ^ — ölüme mahkum etmekle suç-
ladı. Aynj sıralar bir başka gazetede, Somali'nin
korkunç durumunu yansıtan ve basında büyük
ilgi toplayan bir de röportaj yayımlandı. Ulf Nil-
son, kendi gazetesinin okurlanndan gördüğü
tepkiyi şöyle anlatıyor:
"Yanıt olarak elliye yakın mektup ve telefon
konuşmasıyla karşılaşüm. Çoğu ad vermiyordu
ve tümü olumsuzdu:
- O namussuz zenciyi kendi mutfağjnda besie
ve üsteük para öde!
- Cehenneme gönderilirse, sılaya kavuşmuş
olur, diye alay eden biri.
- İsveç'i ırk bulaşmasından uzak tutmaya çalı-
şan göçmen dairesiyle ugraşma!
- Bu kara maymunlar buraya gelip alıştıklan
gibi çiftleşıp dururlarsa yakında bütün tsveç
kapkara olur!
- İyi ki birbirlerini öldürüyorlar, böylelikle
AIDS'le mücadele etmiş oluyorlar!"
Ulf Nilson, yazısmı yazdığı zamana dek tsveç-
lilerin, zayıftan, mağdurdan yana olan demok-
rasi düşkünü bir halk olduğunu düşünüp savun-
duğunu belirtiyor ve üzüntüsünü şu satırlarla
dile getiriyor:
"Aradan bir hafta geçtikten sonra bundan o
kadar emin değildim artık. Çok sarsıldım. Sizle-
rin -evet, siz Expressen okurlannm- üzerime
kustuğunuz pislik çok ağır kokuyordu. Belki
birkaçınız ruh hastasydı ya da sarhoştu, ama
dçğişen bir şey yoktu. Tek biriniz, bu savallı So-
maliliden yana tepki göstermediniz. Bana ula-
şan çoğunuz, düpedüz birer domuzdu. Aynen
Güney Afrika'da ırk aynmcıhğını savunan be-
yaz ve siyah iğrenç domuzlar gibi. Aynen tiksin-
dirici Naziler gibi..."
Bir gazetecinin, yıllardır seslendiği okurlan
için bunlan yazması kolay olamaz. Halkı konu-
sunda yıllardır yanıldığını da Ueri süremeyiz.
İsveç halkınm büyük çoğunluğunun ırkçılıktan
nefret ettiğini gösteren örnekJer de var. Gerekti-
ği zaman bunu duyurmak için meydanlara do-
luştuklanru da biliyoruz. Ne var ki bulanık suda
balık avlayan VVachtmeister ve Carlsson'un ca-
balannın boşa gitmediği de açık. Bu tip politi-
kacılann dar günlerde başanlı olduklannı kanıt-
layan örnekler çok. Yine de çorbadaki sinek
gibi mide bulandınyorlar.
Ünlü modacı Valentino'nun bir gece kıyafeti.Pullardan yapılmış bir yılan omuzlan dolaşarak bele iniyor. Moda
uzmanlan bu kıyafet için 'nefes kesici' tanımını kullanıyorlar. Nefes kesen kıyafet mi, yoksa onu taşıyan man-
ken mi? İşte yanıtı çok güç bir soru.
Danimarkalılar
kiııılik arayışında
• Dünyanın en demokratik ve açık toplumu olmakla övünen Dani-
markalılar, bunu Danimarka kültürünün hoşgörüye dayanmasına
bağlıyorlar. Ne var ki ki hoşgörü unsuru, ülkelerindeki yabana sayısı
arttıkça maziye dönüşüyor. Hoşgörü yok oldukça hoşgörünün altını
çizenlerin sayısı artıyor. Sonuçta hoşgörü söylemleri parodiye, kim-
likle ilgili tartışmalar kompleksli bir benmerkezciliğe dönüşüyor.
Avrupa Topluluğu Komisyonu'nun ~^~~^^^~^^^^^^^^^~
tüm topluluk üyesi ülkelerde gerçekJeştir-
diği bir araşürma, Danimarkalılann ya-
banalara karşı en hoşgörüsüz rrüllet oldu-
ğunu gösterdi. Araşürmanın açıklanması,
Avrupa şampiyonu olan ve Avrupa Birli-
ği'ne hayır diyen Danimarkalılann kendi-
leriyle çok fazla ilgilendikleri bir döneme
denk geldi. Danimarka'daki gazetelerde ve
dergilerde, 'Danimarkalılığın özelliklerini'
anlatan yazılar sıkça boy gösterirken,
'Cumhuriyet' benzeri "Informaüon', Dani-
markalılar hakkında bir yaa yanşması
KOPENHAG
FERRUH
YILMAZ
açtı. Bir süre önce başlayan yanşma bo-
yunca her gün, Danimarkalılığın nedemek
olduğunu tartışan en az bir yazı yayımlanı-
yor.
İşin garibi, kendi kimliklerini tanımla-
maya pek meraklı Danimarkalılann he-
men hepsinin, Danimarkalılığın ya da Da-
nimarka kültürünün altını çizen özelliğin
'hoşgörü' olduğu konusunda hemfıkir ol-
malan. Dünyanın en demokratik ve açık
toplumu olmakla övünen Danimarkalılar,
bunu Danimarka kültürünün hoşgörüye
dayanmasına bağlıyorlar. Ne var ki kimli-
ğin alünı çizen hoşgörü unsuru, ülkelerin-
deki yabana sayısı arttıkça mazide kalı-
yor. Hoşgörü yok oldukça hoşgörünün
alünı çizenlerin sayısı artıyor. Sonuçta
hoşgörü söylemleri parodiye, kimlikle ilgı-
li tartışmalar kompleksli bir benmerkezci-
liğe dönüşüyor.
Küçük bir ülke olmanın ve kültürel kim-
liklerini kaybetme korkusunun yaratüğı
kompleks, Danimarkalılan kendileriyle ve
kendilerinin kim olduğuyla aşın derecede
ilgilenmeye itiyor. Danimarka'ya gelen ya-
bancının ilk karşılaştığı sorulardan biri,
Danimarka hakkında ne düşündüğü olu-
yor.
Yabananın ülkesi hakkında ne dü-
şündüğünü merak eden Danimarkalı, so-
ruyu aynı zamanda ülkesini anlatmak için
bir fırsat olarak görüyor. Kendilerine karşı
en acımasız eleştirileri yapabilen Danimar-
kalılar,-ünlü o> unculanndan Anne Marie
Helger Danimarkalılık için, 'alçakgönüllü-
lüpn, dargörüşlülüğün ve bencilliğin ga-
rip bir karışımf demişti- aynı eleştirilerin
onda birini yöneltmeye yeltenen yabana-
ya, 'öyleyse defol ülkene gjf diyor. Böyle-
likle en acımasız özelleştiriyi yapabilme ka-
biliyeti, yine kendini övmenin bir gerekçe-
sini oluşturuvor, övmeye meyilli olmayan
eleştirilere tahammül göstenlmiyor.
Kimliklerini tanımlarken. hoşgörü un-
suruna ağırlık veren Danimarkalılar, AT-
de yapılan araştırmada, hoşgörüsüzlük
alan'ında şampiyonluğu kımseye bırakmı-
yorlar. Kimlik tartışmalannı yürütenlcr,
olandan çok olmasını ıstedikleri şeyı ön
plana çıkanyorlar. Danimarka'da kimlik
tartışması sürüyor. Danimarkalılar kim-
liklerini kimlik tartışmasmda buluyorlar.
Tartışmaya katılan Danimarkalı gazeie-
ci Ann Mariager'in dediği gibi: "Danimar-
kalılığın kendine özgü yanı. devamlı bir
şekilde kendi kimliğini aramasıdır. Kendi
kimliğini hiç durmaksızın tanımlamaya bu
kadar meraklı ve bu işle bu kadar meşgul
başka bir ulus tanımıyorum."
chşansı gölgede + 46° sanyo splt soğutuyor
dışansı güneşte -15° sanyo spütısrtıyor
SAŞİYO
UYCUN ÖDEME KOŞULLARIMIZ
GENİŞ BİLGİLİ BROŞÜRLERİMİZ
YETULİ SATICILARIMIZDA
0 » L-û 336*3^ •
fER
|
Sanyo Splıt Kltma kullanaılaın dcşara)»ı ts dereces ne olursa
olsun teyfi kaçmıyor Çunkû onlarm ûstün Sanyo Teknolofisı Orunü.
mevs.mief' *ğışlıf*ılen bir güçten yar Bu guç.
kışın -15°.yazın ^46°dış ISKÖ ısırma ve soğulma ışlevmı
sûrdûrebılıyor Dış unıtelen 50 m üzaklığa hurulabılryor uzaktan
kumandası ıle 24 saal progıamlanarak ışlemtefinı otomaiık olarak
gerçekteştrrebıiıyor Sessı? çalışıyo' Isrfma ye so^ıtmy gece ve
gûnotfle gflre ayn ayn duzerieyebılıyor Fan hu ayarım otomat*
olarak ayartayatnlıyor Erenı BsanuKı yapabılıyof. ener|i kesmtılefi
sonrasnda program inoılmadan Ç3ltş3fJrlıyw Montaj ışlemleı
kolay satış sonrası le*n* takım hsmellen güçlü olan. rruhleşem
diiaynlan ıle lun ıhlryaçiannra cevap vereMecek model
zengıniıOıne sanıo bugucuTurinyedeseçıreırabılenler kullanıyoı
Soldangit
hep soldan
LONDRA
EDtPEMtL
ÖYMEN
Otobüslerde yeni ilanlar var artık.
Belediyenin ilanlan bunlar: 'Yolun so-
lundan gidiniz. Karşıya geçerken önce
sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa
bakınız.' İngilizler. yolun solundan git-
mekte ısrarlı da, yaz geldi, turist istılası
başladı ya, hastanelerin acil servislennde
ortopedi trajedilerine karşı yabana dil bi-
len tercüman talebı arttı.
Turist, gözüne kestirdiği gibi sokak-
cadde aşarken hop otobüsün altında, hop
taksinin altında. Ne de olsa, alışkanlıkla
sola bakmış, eh yol boş, geçerim diye dü-
şünmüş. Sağdan gelen oluk gibi trafik gö-
rülmez mi? Asbnda kaldınmlann bittiği,
sokağın başladığı yerde. yere 'Sağa bak'
diye komut yazılı. Bunu kısa sürede sö-
ken yabanalann kafası, trafığın aksi gibi
soldan geldiği cadde ve sokaklarda iyice
kanşıyor. Hani sağa bakacakük? 'Ha, o
başka. Burası tek yön.'
Turistler için en korkulusu, kaplumba-
ğa hıa ile ilerleyen caddelerde, aralardan
sıynlıp 'engel tanımayan' motosikletü
kuryeler. Bunlann bisikletlileri de var.
Nasıl olsa trafik durmuş diyerek otobüs,
minibüs, otomobil, taksi, İcamyon labi-
renu" arasına dalan turist, hele sağına mı
soluna mı bakacağını da şaşırmışsa,
ayağının üzerinden geçenin motosiklet
olduğunu, kaldınma çıkıp da çığlığı ba-
sınca anhyor.
Bu sol merakı yayalar için de böyle.
Merdivenierde soldan inilir, sağdan
çıkıhr. Kapılardan soldakinden içeri, sağ-
dakinden dışan. Otobüste kapılar araan
solundadır. Aynca zaten soldaki kapıdan
binilir, sağdaİcinden de inilir. Sabâhlan
tabur halinde işe koşturanlar da bu sağ-
sol aynmma dikkat eder. Kaldınmda
aksi yönde yürümeye çalışanı 'görme-
mek' esastır. Yabanalar, eğitimsiz alt-
kültürlüler bu 'İngiliz geleneği'ni sulan-
dınyorsa da henüz yok edemediler...
Avrupa Topluluğu içinde İngjltere, sol
merakı ile artık tek. Macaristan, Avus-
turya. Çekoslovakya. İsveç ve hatta
Izlanda bile vazgeçü. İngjltere bu ko-
nuda Japonya ile kader birliği içinde. Av-
rupa fırmalan, otomobillerde direksiyo-
nu sola değil de sağa yerleştirmek için fı-
yata 1-3 milyon üra kadar bindiriyor.
lngjüzler, Avrupa yollanna çıkınca, sağ-
dan ilerleyen trafikte, sol yerine sağda ka-
lan direksiyonlan ile sıkıntı içinde. Sağa
sola dönüşler, öndeki araa sollamak gibi
doğal çabalar zahmetli.
Bunu gören BMW bir keresinde ga-
zetelere kocaman ilanlar vermiş ve 'Oyle
bir araba yapuk ki, Avrupa'ya geçince di-
reksiyonu sağdan çıkanp sola taka-
caksınız. Ingiltere'ye dönünce de yine
sağa takarsınız" demiştL İlanın yayım-
landığıgün 1 Nisan'dı...
FişU
demokrasi
ZÜRİH
ÜNAL
DOĞAN
ve nere- _
deyse yeryüzü cenneti idi. Öyle anlatır-
lardı bizlere. Geçmiş zamanı kullanmak
lazım artık. Çünkü bu cennet de kokma-
ya başladı... Hele hele örnek demokrasi
yaftası ise artık dağlar kızı Heidi gibi ço-
cuk masallannda kaldı... Meğerse bu bib-
lo gibi ülkenin yamaçlannın, karb dağ-
Iannın ardında ne dolaplar dönermiş!
Kirli paralan Persil gibi aklayan ban-
kalan geçin bir kalem canım, onlann ye-
diği haltlan bilmeyen kimse kalmadı
artık.Büyük ozanımızın "Dilsiz Kasası"
diye niteliği İsviçre'nin anlı ve şanh yöne-
ticileri ilk önce, ipliği pek çok ülkede açı-
ğa çıkan Cladio gjzli örgütlerinin İsviçre
şubesi olan P-26"yı kurmuşlar. Küçük
cennetin olası bir kızıl işgale uğraması ih-
timalıni düşünerek uykulan kaçan bu
pek gizli P-26'ya olağanüstü yetkiler ver-
mişler.
Varhgından bazı başbakan ve hükü-
met üyelerinin bile bihaber olduğu gizli
örgüt elindeki dev olanaklarla neler yap-
mamış ki...İsviçreIi kontraalar İngiltere'-
de şato ve çeşitli evler almışlar. Gerekçe-
leri çok anlaşılır doğrusu! Diyelim ki
Ruslar geldj, hükümet ne yapacak? De
Gaulle gibi İngiltere'ye kacıp direnişi yü-
rütemez mi? Yürütür tabii, peki koca
İsviçre sürgün hükümeti kirada mı otura-
cak? Yakışır mı hiç? Hem gizli örgüt işle-
rinin açığı olur mu? Ardından P-26 en ge-
lişmiş silahlarla donatılmış, 3000 kişilik
seçme bir gizli direniş ordusu kurar. Bu-
nun başına da halen adı açıklanmayan
kod adı -Hayır Bahtiyar değil- Mösyö Ri-
cardo"yu getirir. Bu gizli ordu bol maaş
alır ve her türlü yetkiyle donanmıştır.
P-26 İsviçre dağlannın içinde silahlarla
dolu gizli bannaklar yaptınr. Ardından
sıra iç düşmana yöneük önlemlere gelir.
Ülkedeki komünistler, sendikaalar, radi-
kal grup ve partiler hakkında fişler dol-
durulur. Bunlar işgalin ilk saatlerinde en-
terne edileceklerdır. Fişlenenlerin toplam
sayısının 300 bini İsviçreli olmak üzere 1
milyon kişi olduğu biliniyor
Gizli örgütler, "Gladyo'lar, 'Stasi'ler
sallanır. İsviçre Parlamentosu P-26 ola-
yını açığa çıkarmak için komisyon kurar.
Fişlenenlerfişlidevlete hayır diye bastınr
ve tüm flşlerin açıklanması veyok edilme-
sini isterler. Komisyon ortacı bir karar
alır. P-26 lağvedilir. Fişlerden ise dilekçe
vererek başvuranlara birer kopyası gön-
derilecektir. Skandal fazla büyümeden
kapanır.