06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS1992 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Maastricht yohına grevler çıkıyorYunanistan, Avrupa ülkeleri arasında en çok grev yapan ülkelerin başında geli- yor ve bundan kolay kolay vazgeçmeye- ceği görûlüyor. Yunanistan'ın komünist partisi dışında kalan tüm sağ-sol ve mer- kezdeki partileri Avrupa'nın bütünleş- mesini öngören Maastricht kararlannı onayladılar. Maastricht'i onaylamakla Yunanistan, Avrupa treninin son vago- nuna, son anda bile atlamaya kararlı ol- duğunu gösteriyor. Bunun için fedakar- lıklar yapılması gerektiği konusunda bü- tün partiler aynı görüşü paylaşıyor. Herkes ne pahasına olursa olsun Maast- richt kararlannı benimsediğini açıklıyor. Ama Maastricht kararlan nedir sorusuna yanıt verenlerin sayısı oldukça az. Bunu sa- dece poütikacılar biliyor. Yunan yayın or- ganlan ise Maastricht kararlannın ne ol- duğunu yeni yeni ve parlamentoda onay- landıktan sonra kamuoyuna anlaımaya başladılar. Eskiye oranla daha çok çalışıp daha az tüketme; gereksiz yere grev yapmamak, gece erken yatmak, sabah erken uyan- mak, yan işte çalışmamak, ya da çalışınca bunu beyan etmek, ülke ekonomisinin yüzde 50'sini denetleyen karaborsacılığa, vergi kaçakçıiığına son vermek gibi, orta halli Yunanh'nın "imtiyazlanndan" vaz- geçmesi gerekecek... Aksi halde bugünkü yüzde 16 düzeyin- deki enflasyon 1996 yılına kadar tek raka- ma inemeyecek; 25 milyar dolarlık dış borçlar daha da büyüyecek; 500 milyar do- larlık devlet bütçesindeki açık kapatıiama- yacak ve dolayısıyla Yunanistan, Avrupa trenini kaçırarak yapayalnız ve yoksul bir ülkeye dönüşecek.. Son yapılan kamuoyu araştırmalannda Yunanlılann yüzde 57'si Maastricht karar- lanna 'evet' dedi. Ama Maastricht karar- lannın içeriğini bilmediklerini de acıkça söylemekten kaçınmadılar. Hükümet ise ATİNA STELYO BERBERAKtS gerek Maastricht gerekse ülke ekonomisi- ne bir çekidüzen vermek amacıyla yoğun faaliyetler göstermeye başladı.flk olarak kamu sektöründeki açıklan kapatmak ve özelleştirme yöntemiyle çağdaşlaştırmak için kararlar aldı. Ama hükümetin bu ka- rarlan, Maastricht'e "evet" diyenler dahil. 'grev eylemleriyle' karşılık gördü. Otobüs îşletmelerindekı (EAS) fazla personelin işi- ne son veren hükümetin bu karan, 3.5 mil- yon nufuslu Atina'ya zor günler yaşatıyor. Çünkü EAS otobüsleri süresiz grev ilan ettı. Bu grev kısa bir sürede EAS çaüşan- lanna dayanışma göstermek isteyen troley- büs, tren-, ve metro çalışanlanna da sıçradı... Oto ya da motosiklet sahibi olma- yanlar ortada kaldı. Grevlerin yanı sıra yapılan protesto yü- rüyüşlen ise zaten karmakanşık olan trafl- ği daha da alt üst etti. Üstüne üstlük, taksi şoförleri ve banka memurlanyla, mağaza sahipleri de yeni bir grev dalgası yaratmaya hazırlanıyorlar. Taksi sürücüleri, Atina'- nın ana caddelerinde, belediye otobüsleri için ayırdığı özel şeritlerin kendi işlerine mani oluyor diye kaldınlmasını talep edi- yor. Oysa işine otobüsle giden halk, bu şerit- lerin sayesinde gideceği yere daha çabuk vardığı için memnundu. Banka memurlan ile mağaza sahipleri ise Avrupa'nın geri ka- lan ülkelerinde olduğu gibi çalışma saatle- rinin serbest bırakmasına karşı çıkarak sü- resiz grevler ilan etme tehdidinde bulunu- yorlar. Mağaza sahipleri rekabetin artmasıyla hafta sonu tatillennin kısıtlanacağından, hatta gece geç saatlere kadar çaüşmak zo- runda kalacaklanndan endişe duyuyorlar. Yunanistan'da çalışan sınıfın kremasını oluşturan banka memurlan ise öğleden sonra çalışmaya kesinlikle karşı çıktıklan için bunu hükümetle müzakere bile etme- yeceklerini açıkladılar. İşin komik tarafı bu çalışma saatlerine kiliseler de karşı cıkıyor! Nedenine gelince; "efendim, dükkanlar pazar günleri de açılırsa kiliseye gelenlerin sayısı azalacakmış.." Tüm bu grev dalgalan eskiden Yunan halkırun sempatisini kazanırdı. Oysa şimdi büyük birantipati yaratüğı gözleniyor. Üs- tüne üstlük Maastricht kararlannı onayla- yan ana muhalefet sosyalis' PASOK'un Ii- deri Andreas Papandreu'nun, bu grevleri desteklediğini açıkJaması da bir o kadar dikkat çekıci oluyor. 'İsveç'te ırkçıbk' ya da 'sinek küçüktür ama...Parlamentonun tatilde ol- masından yararlanan parti li- derleri şu sıralar ülkeyi kanş kanş gezmekteler. Yazlık, rahat giysilerle dolaşan poütikacılar, deniz kenarlannda ve kamping- lerde tatil yapmakta olan vatan- daşlanna iç ve dış politika ko- nulannda görüşlerini anlaüyorlar. Bunlar ara- sında en çalışkanı, tsveç tarihine de kaüldığı ilk seçimde parlamentoya girebilen tek parti olan Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri Ian Wachtme ister. Kendisi, aynı zamanda bir asilzade, bir- kont. Ona, plak şirketi ve lunapark sahibi Bert Carlsson eşlik ediyor. Yani Demokrasi Partisi, kamuoyu yoklama- lanna göre şu anda üçüncü büyük parti duru- munda. Sosyal demokratlann ve tutuculann ardından geliyor. Aynı zamanda, parlamento aritmetiginde anahtar rolü oynadığı için kah ko- alisyondan yana, kah muhalefetten yana diledi- ğınce lavır alıyor. Partinin, kağıt üzerinde bir programı var, ama gerçek politikasını, halkın hoşnutsuzluğunu kullanarak değerlendirerek oluşturuyor. Eh, İsveç denince akla hemen ne gelir, devlet bürokrasisi, vurup gidiyorlar bü- rokrasinin üzerine. İşin eleştiri kısmını güzel be- ceriyorlar, ama getirdikleri doğru dürüst bir se- çenek yok. Y ıne de alkış toplamayı başanyorlar. Ekonomik sıkıntı içindeki vatandaşın öyle işin içyüzünü araştıracak hali ve zamanı yok. "Kont ve uşağı", bira kasalan üzerine kurduklan geçici sahnelere, podyumlara "çıkıp; mülteciler, ya- bancılar gibi hassas konularda birçoklannın yü- reğinde gizli kalmış konularda veryansın edıncc çok sayıda taraftar buluyorlar. Ama verdikleri sayılann gerçekle ilgısi yokmuş, hiç fark etmi- yor. Gazeteler, sağcısı-liberali-solcusu bu iki po- • litikacının düpedüz yalanlannı teşhir ediyorsa da durum değişmiyor. Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri ve arkadaşı. Kosova ve Bosna'dan gelen sığınmacılan "Tur- larla gelen turistler" olarak adlandınyorlar. Isveçli emekçilere, ekonomik durumlannı dü- zeltmeleri için yurtdışına gidip oradan tsveç'e mültecı olarak gelmelerini öneriyorlar! Etkili ol- duklan belli oluyor. İşte bir örnek: Ulf Nilson, İsvec'in en büyük gazetesi Expres- sen'in dış muhabiri. Ülkenin en tanınmış bir-iki gazetecisi arasında. Şu sıralar Paris'te görev yapıyor. Dünyada gezmediği ülke yok gibi. Ulf Nilson geçenlerde. Isveç'te iki yıla yakın bekle- tildikten sonra sığjnma başvurusu geri çevrile- rek ülkesine geri gönderilmesine karar verilen 33 yaşındaki bir Somaliliye sahip çıktı. Somali'nin, GÜRHAN UÇKAN sokakta herkesin keyif içinde herkesi öldürdüğü, hiçbir kuru- mu çalışmayan düpedüz bir cc- hennem olduğunu yazdı ve Dev- let Göçmen Dairesi Başkanı'nı ve onun dört yardımcısını, So- malili JsmaiTi işkenceye ve hatta — ^ — — ^ ^ — ölüme mahkum etmekle suç- ladı. Aynj sıralar bir başka gazetede, Somali'nin korkunç durumunu yansıtan ve basında büyük ilgi toplayan bir de röportaj yayımlandı. Ulf Nil- son, kendi gazetesinin okurlanndan gördüğü tepkiyi şöyle anlatıyor: "Yanıt olarak elliye yakın mektup ve telefon konuşmasıyla karşılaşüm. Çoğu ad vermiyordu ve tümü olumsuzdu: - O namussuz zenciyi kendi mutfağjnda besie ve üsteük para öde! - Cehenneme gönderilirse, sılaya kavuşmuş olur, diye alay eden biri. - İsveç'i ırk bulaşmasından uzak tutmaya çalı- şan göçmen dairesiyle ugraşma! - Bu kara maymunlar buraya gelip alıştıklan gibi çiftleşıp dururlarsa yakında bütün tsveç kapkara olur! - İyi ki birbirlerini öldürüyorlar, böylelikle AIDS'le mücadele etmiş oluyorlar!" Ulf Nilson, yazısmı yazdığı zamana dek tsveç- lilerin, zayıftan, mağdurdan yana olan demok- rasi düşkünü bir halk olduğunu düşünüp savun- duğunu belirtiyor ve üzüntüsünü şu satırlarla dile getiriyor: "Aradan bir hafta geçtikten sonra bundan o kadar emin değildim artık. Çok sarsıldım. Sizle- rin -evet, siz Expressen okurlannm- üzerime kustuğunuz pislik çok ağır kokuyordu. Belki birkaçınız ruh hastasydı ya da sarhoştu, ama dçğişen bir şey yoktu. Tek biriniz, bu savallı So- maliliden yana tepki göstermediniz. Bana ula- şan çoğunuz, düpedüz birer domuzdu. Aynen Güney Afrika'da ırk aynmcıhğını savunan be- yaz ve siyah iğrenç domuzlar gibi. Aynen tiksin- dirici Naziler gibi..." Bir gazetecinin, yıllardır seslendiği okurlan için bunlan yazması kolay olamaz. Halkı konu- sunda yıllardır yanıldığını da Ueri süremeyiz. İsveç halkınm büyük çoğunluğunun ırkçılıktan nefret ettiğini gösteren örnekJer de var. Gerekti- ği zaman bunu duyurmak için meydanlara do- luştuklanru da biliyoruz. Ne var ki bulanık suda balık avlayan VVachtmeister ve Carlsson'un ca- balannın boşa gitmediği de açık. Bu tip politi- kacılann dar günlerde başanlı olduklannı kanıt- layan örnekler çok. Yine de çorbadaki sinek gibi mide bulandınyorlar. Ünlü modacı Valentino'nun bir gece kıyafeti.Pullardan yapılmış bir yılan omuzlan dolaşarak bele iniyor. Moda uzmanlan bu kıyafet için 'nefes kesici' tanımını kullanıyorlar. Nefes kesen kıyafet mi, yoksa onu taşıyan man- ken mi? İşte yanıtı çok güç bir soru. Danimarkalılar kiııılik arayışında • Dünyanın en demokratik ve açık toplumu olmakla övünen Dani- markalılar, bunu Danimarka kültürünün hoşgörüye dayanmasına bağlıyorlar. Ne var ki ki hoşgörü unsuru, ülkelerindeki yabana sayısı arttıkça maziye dönüşüyor. Hoşgörü yok oldukça hoşgörünün altını çizenlerin sayısı artıyor. Sonuçta hoşgörü söylemleri parodiye, kim- likle ilgili tartışmalar kompleksli bir benmerkezciliğe dönüşüyor. Avrupa Topluluğu Komisyonu'nun ~^~~^^^~^^^^^^^^^~ tüm topluluk üyesi ülkelerde gerçekJeştir- diği bir araşürma, Danimarkalılann ya- banalara karşı en hoşgörüsüz rrüllet oldu- ğunu gösterdi. Araşürmanın açıklanması, Avrupa şampiyonu olan ve Avrupa Birli- ği'ne hayır diyen Danimarkalılann kendi- leriyle çok fazla ilgilendikleri bir döneme denk geldi. Danimarka'daki gazetelerde ve dergilerde, 'Danimarkalılığın özelliklerini' anlatan yazılar sıkça boy gösterirken, 'Cumhuriyet' benzeri "Informaüon', Dani- markalılar hakkında bir yaa yanşması KOPENHAG FERRUH YILMAZ açtı. Bir süre önce başlayan yanşma bo- yunca her gün, Danimarkalılığın nedemek olduğunu tartışan en az bir yazı yayımlanı- yor. İşin garibi, kendi kimliklerini tanımla- maya pek meraklı Danimarkalılann he- men hepsinin, Danimarkalılığın ya da Da- nimarka kültürünün altını çizen özelliğin 'hoşgörü' olduğu konusunda hemfıkir ol- malan. Dünyanın en demokratik ve açık toplumu olmakla övünen Danimarkalılar, bunu Danimarka kültürünün hoşgörüye dayanmasına bağlıyorlar. Ne var ki kimli- ğin alünı çizen hoşgörü unsuru, ülkelerin- deki yabana sayısı arttıkça mazide kalı- yor. Hoşgörü yok oldukça hoşgörünün alünı çizenlerin sayısı artıyor. Sonuçta hoşgörü söylemleri parodiye, kimlikle ilgı- li tartışmalar kompleksli bir benmerkezci- liğe dönüşüyor. Küçük bir ülke olmanın ve kültürel kim- liklerini kaybetme korkusunun yaratüğı kompleks, Danimarkalılan kendileriyle ve kendilerinin kim olduğuyla aşın derecede ilgilenmeye itiyor. Danimarka'ya gelen ya- bancının ilk karşılaştığı sorulardan biri, Danimarka hakkında ne düşündüğü olu- yor. Yabananın ülkesi hakkında ne dü- şündüğünü merak eden Danimarkalı, so- ruyu aynı zamanda ülkesini anlatmak için bir fırsat olarak görüyor. Kendilerine karşı en acımasız eleştirileri yapabilen Danimar- kalılar,-ünlü o> unculanndan Anne Marie Helger Danimarkalılık için, 'alçakgönüllü- lüpn, dargörüşlülüğün ve bencilliğin ga- rip bir karışımf demişti- aynı eleştirilerin onda birini yöneltmeye yeltenen yabana- ya, 'öyleyse defol ülkene gjf diyor. Böyle- likle en acımasız özelleştiriyi yapabilme ka- biliyeti, yine kendini övmenin bir gerekçe- sini oluşturuvor, övmeye meyilli olmayan eleştirilere tahammül göstenlmiyor. Kimliklerini tanımlarken. hoşgörü un- suruna ağırlık veren Danimarkalılar, AT- de yapılan araştırmada, hoşgörüsüzlük alan'ında şampiyonluğu kımseye bırakmı- yorlar. Kimlik tartışmalannı yürütenlcr, olandan çok olmasını ıstedikleri şeyı ön plana çıkanyorlar. Danimarka'da kimlik tartışması sürüyor. Danimarkalılar kim- liklerini kimlik tartışmasmda buluyorlar. Tartışmaya katılan Danimarkalı gazeie- ci Ann Mariager'in dediği gibi: "Danimar- kalılığın kendine özgü yanı. devamlı bir şekilde kendi kimliğini aramasıdır. Kendi kimliğini hiç durmaksızın tanımlamaya bu kadar meraklı ve bu işle bu kadar meşgul başka bir ulus tanımıyorum." chşansı gölgede + 46° sanyo splt soğutuyor dışansı güneşte -15° sanyo spütısrtıyor SAŞİYO UYCUN ÖDEME KOŞULLARIMIZ GENİŞ BİLGİLİ BROŞÜRLERİMİZ YETULİ SATICILARIMIZDA 0 » L-û 336*3^ • fER | Sanyo Splıt Kltma kullanaılaın dcşara)»ı ts dereces ne olursa olsun teyfi kaçmıyor Çunkû onlarm ûstün Sanyo Teknolofisı Orunü. mevs.mief' *ğışlıf*ılen bir güçten yar Bu guç. kışın -15°.yazın ^46°dış ISKÖ ısırma ve soğulma ışlevmı sûrdûrebılıyor Dış unıtelen 50 m üzaklığa hurulabılryor uzaktan kumandası ıle 24 saal progıamlanarak ışlemtefinı otomaiık olarak gerçekteştrrebıiıyor Sessı? çalışıyo' Isrfma ye so^ıtmy gece ve gûnotfle gflre ayn ayn duzerieyebılıyor Fan hu ayarım otomat* olarak ayartayatnlıyor Erenı BsanuKı yapabılıyof. ener|i kesmtılefi sonrasnda program inoılmadan Ç3ltş3fJrlıyw Montaj ışlemleı kolay satış sonrası le*n* takım hsmellen güçlü olan. rruhleşem diiaynlan ıle lun ıhlryaçiannra cevap vereMecek model zengıniıOıne sanıo bugucuTurinyedeseçıreırabılenler kullanıyoı Soldangit hep soldan LONDRA EDtPEMtL ÖYMEN Otobüslerde yeni ilanlar var artık. Belediyenin ilanlan bunlar: 'Yolun so- lundan gidiniz. Karşıya geçerken önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa bakınız.' İngilizler. yolun solundan git- mekte ısrarlı da, yaz geldi, turist istılası başladı ya, hastanelerin acil servislennde ortopedi trajedilerine karşı yabana dil bi- len tercüman talebı arttı. Turist, gözüne kestirdiği gibi sokak- cadde aşarken hop otobüsün altında, hop taksinin altında. Ne de olsa, alışkanlıkla sola bakmış, eh yol boş, geçerim diye dü- şünmüş. Sağdan gelen oluk gibi trafik gö- rülmez mi? Asbnda kaldınmlann bittiği, sokağın başladığı yerde. yere 'Sağa bak' diye komut yazılı. Bunu kısa sürede sö- ken yabanalann kafası, trafığın aksi gibi soldan geldiği cadde ve sokaklarda iyice kanşıyor. Hani sağa bakacakük? 'Ha, o başka. Burası tek yön.' Turistler için en korkulusu, kaplumba- ğa hıa ile ilerleyen caddelerde, aralardan sıynlıp 'engel tanımayan' motosikletü kuryeler. Bunlann bisikletlileri de var. Nasıl olsa trafik durmuş diyerek otobüs, minibüs, otomobil, taksi, İcamyon labi- renu" arasına dalan turist, hele sağına mı soluna mı bakacağını da şaşırmışsa, ayağının üzerinden geçenin motosiklet olduğunu, kaldınma çıkıp da çığlığı ba- sınca anhyor. Bu sol merakı yayalar için de böyle. Merdivenierde soldan inilir, sağdan çıkıhr. Kapılardan soldakinden içeri, sağ- dakinden dışan. Otobüste kapılar araan solundadır. Aynca zaten soldaki kapıdan binilir, sağdaİcinden de inilir. Sabâhlan tabur halinde işe koşturanlar da bu sağ- sol aynmma dikkat eder. Kaldınmda aksi yönde yürümeye çalışanı 'görme- mek' esastır. Yabanalar, eğitimsiz alt- kültürlüler bu 'İngiliz geleneği'ni sulan- dınyorsa da henüz yok edemediler... Avrupa Topluluğu içinde İngjltere, sol merakı ile artık tek. Macaristan, Avus- turya. Çekoslovakya. İsveç ve hatta Izlanda bile vazgeçü. İngjltere bu ko- nuda Japonya ile kader birliği içinde. Av- rupa fırmalan, otomobillerde direksiyo- nu sola değil de sağa yerleştirmek için fı- yata 1-3 milyon üra kadar bindiriyor. lngjüzler, Avrupa yollanna çıkınca, sağ- dan ilerleyen trafikte, sol yerine sağda ka- lan direksiyonlan ile sıkıntı içinde. Sağa sola dönüşler, öndeki araa sollamak gibi doğal çabalar zahmetli. Bunu gören BMW bir keresinde ga- zetelere kocaman ilanlar vermiş ve 'Oyle bir araba yapuk ki, Avrupa'ya geçince di- reksiyonu sağdan çıkanp sola taka- caksınız. Ingiltere'ye dönünce de yine sağa takarsınız" demiştL İlanın yayım- landığıgün 1 Nisan'dı... FişU demokrasi ZÜRİH ÜNAL DOĞAN ve nere- _ deyse yeryüzü cenneti idi. Öyle anlatır- lardı bizlere. Geçmiş zamanı kullanmak lazım artık. Çünkü bu cennet de kokma- ya başladı... Hele hele örnek demokrasi yaftası ise artık dağlar kızı Heidi gibi ço- cuk masallannda kaldı... Meğerse bu bib- lo gibi ülkenin yamaçlannın, karb dağ- Iannın ardında ne dolaplar dönermiş! Kirli paralan Persil gibi aklayan ban- kalan geçin bir kalem canım, onlann ye- diği haltlan bilmeyen kimse kalmadı artık.Büyük ozanımızın "Dilsiz Kasası" diye niteliği İsviçre'nin anlı ve şanh yöne- ticileri ilk önce, ipliği pek çok ülkede açı- ğa çıkan Cladio gjzli örgütlerinin İsviçre şubesi olan P-26"yı kurmuşlar. Küçük cennetin olası bir kızıl işgale uğraması ih- timalıni düşünerek uykulan kaçan bu pek gizli P-26'ya olağanüstü yetkiler ver- mişler. Varhgından bazı başbakan ve hükü- met üyelerinin bile bihaber olduğu gizli örgüt elindeki dev olanaklarla neler yap- mamış ki...İsviçreIi kontraalar İngiltere'- de şato ve çeşitli evler almışlar. Gerekçe- leri çok anlaşılır doğrusu! Diyelim ki Ruslar geldj, hükümet ne yapacak? De Gaulle gibi İngiltere'ye kacıp direnişi yü- rütemez mi? Yürütür tabii, peki koca İsviçre sürgün hükümeti kirada mı otura- cak? Yakışır mı hiç? Hem gizli örgüt işle- rinin açığı olur mu? Ardından P-26 en ge- lişmiş silahlarla donatılmış, 3000 kişilik seçme bir gizli direniş ordusu kurar. Bu- nun başına da halen adı açıklanmayan kod adı -Hayır Bahtiyar değil- Mösyö Ri- cardo"yu getirir. Bu gizli ordu bol maaş alır ve her türlü yetkiyle donanmıştır. P-26 İsviçre dağlannın içinde silahlarla dolu gizli bannaklar yaptınr. Ardından sıra iç düşmana yöneük önlemlere gelir. Ülkedeki komünistler, sendikaalar, radi- kal grup ve partiler hakkında fişler dol- durulur. Bunlar işgalin ilk saatlerinde en- terne edileceklerdır. Fişlenenlerin toplam sayısının 300 bini İsviçreli olmak üzere 1 milyon kişi olduğu biliniyor Gizli örgütler, "Gladyo'lar, 'Stasi'ler sallanır. İsviçre Parlamentosu P-26 ola- yını açığa çıkarmak için komisyon kurar. Fişlenenlerfişlidevlete hayır diye bastınr ve tüm flşlerin açıklanması veyok edilme- sini isterler. Komisyon ortacı bir karar alır. P-26 lağvedilir. Fişlerden ise dilekçe vererek başvuranlara birer kopyası gön- derilecektir. Skandal fazla büyümeden kapanır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle