06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS 1992 PAZAR 12 DIZIYAZI Büyükelçi, 'uçaklanruz yerden açılacak ateşle düşürülür'diyerek adalann silahlandınldığını açıklıyordu Yunanistaıi'ı tıızağa düşürdük KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI VE SONRASIİ İit'Jk ECMELBARUTÇU — 14— Odama geldi. Düşüncemi ona da an- latum ve dünya basınina bir haber uçunnasını istedim. Haber şöyle idi: Yunanistan milletlerarası antlaşma- lar gereğince silahsızlandınlnuş olan adalann statüsüne uymamakta ve Türkiye'nin başı ucundaki adalan sı- lahlandırmaktadır. Türkiye, Ana- dolu'nun emniyetini tehdit eden bu duruma seyirci kalamaz. Rodos bu yaz ikinci bir Kıbns olabilir. Yani "desinformaüon" yapıyor- duk. Semih Akbil haberi münasip bir şe- kilde AP'ye uçurdu. Ertesi günkü AP haber bülteninde bu haber çıktı. Onu takip eden günlerde de bir kısım dün- ya basını bu haberi iktibas etti ve bazı yorumlar da çıkmaya başladı. Atüğı- mız tohumun yeşereceği anlaşılıyordu. Bunu biraz daha alevlendirmek ise kâ- fı gelecekti. Bu fırsaü da Yunarüılar gene kendi elleriyle verdiler. BM'deki Yunan Daimi Delegesi Güvenlik Konseyi doküman olarak bir mektup neşretürerek Türkiye'yi Ege'deki Yu- nan hava sahasını ihlal etmekle itham etti. Yunan temsilcisi bu mektubunda ihlallerin devamı halinde Yunanis- tan'ın beynelmilel hukukun kendisine tanıdığı hakkı kullanacağı tehdidinde de bulunuyordu. Buna bir de Güven- lik Konseyi dokümanı olarak dagıü- lan bir mektupla cevap verdik. Mek- tupla Yunan adalannın antlaşmalara aykın olarak silahlandınlmakta oldu- ğunu beynelmilel basından iktibaslar kullanarak anlattık. Bir yabancı gaze- tenin adalann silahlandınlmakta ol- masının artık bir sır olmaktan çıktığı yolundaki haberini de mektubumuza koyduk. Bu mektupla Ege'de sık sık yapüğımız uçuşlan bir nevi haklı gös- termeye çalıştık. Öyle ya, Yunanistan beynelmilel taahhütlereriayetetmedi- ğine göre, Türkiye'den duruma seyirci kalmasını istemeye kırrün hakkı olabi- lirdi? Yunanhlar içine düştükleri tuza- ğın farkma varmadan mektup düello- sunu devam ettirdiler. New York'taki daimi delegeliğimizden neşrettirdiği- miz mektubu çoğaltarak çıkış yeri belli olmayacak şekilde Avrupa'nın ve ABDnin bellibaşh gazetelerine posta- lamasıru istedim. Arük iş iyice şişmiş ve Avrupa ülkelenyle Amerikan kıta- sının günlük konusu olmuştu. Yunan basını da işi, farkında olmadan körük- leyen neşriyat yapıyordu. Arük yalnız turizm sanayii etİcilenmekte kalma- mış, adalardaki Yunan halkının göç etmeye başladığı haberi Yunan bası- nında yer almaya başlamıştı. Yunanis- tan'dakj, turistik teşekküller Yunan hükümetine müracaat ederek duru- mun vahim olduğunu, hükümetçe ted- bir ahnmadığı takdirde adalardaki turizmin ölecegini söyleyerek derhal harekete geçilmesini istiyorlardı. Yu- nanistan'daki durum o kadar ciddi bir vaziyete gelmişti ki, Devlet Bakanı Rallis, beyanat vererek endişe edilecek bir cihetin olmadığını belirtmek zo- runda kalıyordu. Yunan adaları Ö sıralarda Yunan Büyükelçisi bir gün beni görmeye geldi. Yunan adala- n üzerinde uçaklanmızın devamlı olarak Yunan hava sahasını ihlal etti- ğini ifade ederek bu durumu protesto etti ve uçuşlar durmadığı takdirde uçaklanmızın düşürülmesi için emir vereceklerini söyledi. Nasıl düşürecek- lerini sordum. "Yerden ateş ederek düşürülür" dedı. "O zaman adalan sı- lahlandırmış olduğunuzu ifşa etmiş ohnaz mısınız" deyince şaşırdı ve dev- riye gezen uçaklanmızla aynı işi yap- maya çabşınz dediyse de silahlandır- ma keyfıyetini gızleme gayretinin boşuna olduğunu anladı. Nitekim, birkaç gün sonra Dışişleri Bakanı Çağlayangil ile yaptığı görüşmede ay- nı konu acıldığında "Ne yapalım kor- kuyoruz. Avmpa'nın en büyük çıkar- ma donanmasına sahipsiniz ve bu donanma Ege kıyüannızda bekliyor" dedi. Yunanlılar hakikaten korkuyor- lardı ve bizim saldıracağımıza kendile- rinı adeta inandırmışlardı. Bu haberi yaymamız bence iyi ol- muştu. Bir kere, Yunanistan'm hem turizmine zarar vermişü, hem de Yu- nanistan'ı, Gizikis'in Karamalis'i gö- reve çağırdığı günlerdekine benzer bir hava içinde, bu durumdan savaşsız nasıl çıkıkr diye düşünmeye sevk et- mişti. Bizim için Yunanistan'm böyle bir düşünce içine girmesi diğer bir ba- kımdan da bence gerekli idi. Türk-ABD ilişkıleri Amerikan silah yardımına konulan ambargo yüzün- den bir çıkmaz durum gösteriyordu. Amerikan Kongresi Türkiye'nin Kıb- ns konusunda taviz vermesini sağla- mak için Türkiye'ye silah yardımını kesmişti. Üstelik bu karar sadece basit bir yardım durdurma karan değildi. Tam bir ambargo niteliğinde idi. Tür- kiye kendi parası ile de ordusu için lü- zıunlu askeri malzemeyi satın alamı- yordu. Biz ise Kıbns konusu ile Amerikan yardımının birbiriyle irti- batlandınlamayacağını, iki konunun birbirinden ayn olduğunu, söylüyor- duk. Amerikan Kongresi'nin askeri yardım konusunu baskı araa olarak kullanarak Türkiye'den taviz kopar- masını kabul edemezdik. Haysiyetine düşkün bir millet olduğumuzu ABD Kongresi öğrenmediyse şimdi öğrene- cektir diyorduk. Yani tam bir çıkmaz- da idik. Ne Amerika gjbi süper bir devletin kongresi tükürdüğünü yala- yabilirdi ne de biz Amerikan Kong- resi'nin aldığı karan kaldırması için Kıbns'ta taviz vermeye yanaşabilir- dik. O halde bu çıkmazı açacak anah- tar nerede bulunabilirdi? Bence kilidin anahtan başka yerde aranmalıydı. Bu yer Türk-Yunan iliş- kileri olabilirdi. Bu düşüncemi bir gün bakana açtım. Pek umursamadı ve belki de garibine gjtti. öyle ya Ameri- kan Kongresi'ne ambargo karannı aldırtan Yunan lobisi değjl miydi? Öy- etmişti? Doğrusu merak edilecek bir konudur bu benim için. Bizde Klerides'i Makarios harcadı denir. Dış dünya kabahati Denktaş'ta bulur. Oysa bu isülayı ben istemiştim. Brüksel'de Çağlayangil ile Bitsios arasında vanlan anlaşma gereğince toprak konusunda ilk teklifın Rumlar tarafindan verilmesini Makarios yö- netimi kabul etmişti. Halbuki o tarihe kadar Rumlar, Türk tarafı toprak ko- nusunda teklif yapmadıkça müzakere masasına oturmayacaklannı söylü- yorlardı. Nitekim üçüncü Viyana gö- rüşmelerinden sonra Klerides ve Denktaş New York'ta yeniden bir araya geldikleri zaman Klerides, bu yüzden müzakere masasına oturmayı kabul etmemişti. Rumlar bunun üzeri- ne meseleyi BM Genel Kurulu'na gö- türmüş ve bu yüzden müzakereler beş aylık bir inükaya uğramıştı. Rumlar bunu tercih ediyordu, çünkü onlann niyeü Amerikan Kongresi'ni etkile- mek idi. Türk tarafıru uzlaşmaz gös- termeye yarayan taktiklerinden aynl- mak istemiyorlardı. Türkiye'nin iç politik durumu dolayısıyla toprak tek- lifi yapmakta güçlük çektiğini bildik- lerinden toprak teklifınin ilk önce Türklerce yapılması üzerinde ısrar et- meleri bir taktikten başka bir şey de- Amaa Kum cemaaüne Viyana tebli- ğinde belirtildiği gjbi ""teklif teatisi'" yapıldığını göstermek ve böylece top- rak tekliflerini ilk önce Rum tarafının yapmasına karşı olan Rum Milli Kon- seyi'nden aldığı talimata aykın hare- ket etmemiş olduğunu göstermek idi. On gün sonra Denktaş, Türk teklifle- rini Klerides'e venrken, o da Rum tek- liflerinin ashnı Denktaş'a vennek su- retiyle ilk teklifi Rumlann yapmasına muanz olan müfrit Rumlara "işte ba- kın ilk teklifi biz yapmadık, aynı gün teklif teatisinde bulunduk" diyecekti. Oysa bu durum Brüksel mutabakatı- na aykın idi. Klerides, tekliflerini Türk tarafına gayri resmi şekilde verir- ken, bunun açıklanmamasını Denk- taş'tan istemiş, aksi takdirde yani durumun duyulması halinde istifa et- mek mecburiyetinde kalacağını söyle- miştir. Denktaş, bu şekilde hareketin Brüksel mutabâkaüna aykın olduğu- nu, kendisinin bunu açıklamayacağı- nı, ancak sonılursa Türk cemaatinin haklannı haleldar eden bir yalana razı olamayacağını Klerides'e bildirdi. Bu durumu Ankara'ya da bildirerek gayri resmi olarak kendisine verilen Rum tekliflerini Klerides'e iade etmeyi dü- şündüğünü söyledi ve bizim bu husus- taki görüşümüzü öğrenmek istedi. İL unan adalannın antlaşmalara aybn olarak silahlandınldığını uluslararası basında yayınlatarak tüm dünyaya duyurduk. Yunanistan verdiği sözlere uymadığına göre Türkiye'nin de duruma seyirci kalması beklenemezdi. O sıralarda Yunan Büyükelçisi, adalar üzerinde Türk uçaklannın hava sahasını ihlal ettiğini ifade etti ve uçaklann yerden ateş açılarak düşürüleceğini belirtti. Böylece, adalann silahlandınlmış olduğunu da ifşa etmiş oluyordu. leyse Yunanistan, aradığımız anahtan bize Türk-Yunan ilişkilerinde neden versin diye düşünerek görüşüme pek itibaretmediğini sanıyorum. Ama ben bu düşüncemi bakanın Millı Güvenlik Kurulu'nda yapacağı konuşma için haarladığım konuşma metnine koy- dum. Bunu 24 mayıs tarihli Güvenlik Kurulu toplantısında okuyupokuma- dığını bilmiyorum. Ama bildiğim bir- şey varsa o da şudur: Roma'da Çağla- yangjl-Bitsios buluşması olduktan sonra Ankara'ya CENTO toplanüsı için gelen Dr. Kissinger Demirel üe yapüğı görüşmede Türk-Yunan ilişki- lerindekı yumuşamanın Amerikan Kongresi üzerinde etki yapacağını dü- şündüğünü kendi de söyleyerek benim görüşümü teyit etmiş olmasıdır. - ğildi. Aksı takdirde Brükserdekı an- laşmada toprak konusunda ilk teklifi kendilerinin yapmalannı kabul etme- leri başka ne şekilde izah edilebilirdi? Viyana görüşmeleri Klerides, Brüksel mutabakaü gere- ğince Viyana'da şubat !976'da başla- yan görüşmeler için Lefkoşa'dan ay- nlmadan evvel Smerini gazetesine verdiği bir demeçte, Viyana'da ilk tek- lifleri kendilerinin yapacağını bildir- miş olmasına rağmen Viyana'daki görüşmelerde toprak teklifınde bulun- madı. Lefkoşa'dan aynlırken Rum Milli Konseyi, Viyana'da toprak tekli- fi yapmaması için son anda kendisine talimat vermişti. Buna mukabil, Viya- na yolu üzerinde Atina'ya uğrayan Ben en doğru hareketin tekliflenn Kle- rides'e derhal iade edilmesi ve bunlann Türk tarafına resmen verilmesini talep etmenin- olacağını düşündüm. Aksi takdirde, ileride ne yapsak, ağamızla kuş tutsak, üzerimize bu yüzden gele- cek baskılan önleyemeyecektik. Her- kes bize, "hadi canım siz de büyütme- yin, Rumlar size el alündan tekliflerini bildirdiler, siz de teklifjerinizi bildir- seydiniz" diyeceklerdi. Üstelik, teklif- leri gayri resmi ve imzasız olduğu için Rumlar bunu ileride tekliflerini res- men verirken değjşürebilirlerdi. Bu düşüncelerimi benim üstümdeki kade- melere anlatumsa da onlan ikna ede- medim. Ama maalesef bu düşüncele- rim sonunda haklı çıkacaktı. O sıralarda Bakan Washington'da la ne diyorlarsa Kabns'ta da bunu Kle- rides için yapıyorlardı. Bizimle de- vamlı olarak ikili oynayan bu adam- dan kurtulmanın zamanı geldiğini düşündüm. Bunun üzerine Türkiye'- deki bazı gazetelere Klerides'in Rum tekliflerini Türk tarafına on gün evve- linden gayri resmi olarak verdiği habe- rini uçurttum. Halbuki, Klerides, bir süre önce Kıbns'ta verdiği demeclerde Türk tarafına ne resmi ne de gayri res- mi teklif verdiğini söyleyip yemin bil- lah ediyordu. Herkes bu ifşaatın Kıbns'taki Türk liderliği tarafindan yapıldığını zanne- diyordu. Haberi gazetelere vermekteki maksadım söylediğim gibi Klerides'in bize toplumlararası görüşmelerin ba- jından beri oynamakta olduğu ikili ayunu sona erdirmekti. KJerides'i biz muteber bir müzake- reci olarak karşımızda görmek istedik. Tam yetkili kılınmasına verdiğimiz önemi daha Esenbel zamarunda Yu- nanlılara söylemiş ve onlardan da Dr. Kissinger aracıhğı ile yazılı teminat al- mışük. Oysa, Klerides hiçbir zaman tam yetkili olmamış ve daima arkasın- daki asıl yetkili kimse olan Makarios'- tan aldığı emre göre hareket etmişti. Bu ikili oyun görüşmelerde hiçbir ya- rar sağlamamakta, aksine Makarios'- un bize karşı oyun oynamasına ve böylece bizim uluslararası galeriye ve özelükle de Amerikan Kongresi'ne karşı çaresiz bir durumda kalmamıza imkân veriyordu. O halde artık bu zat- tan kurtulma zamanı gelmişü ve bu- nun için de elime büyük bir fırsat gecmişti. Ankara'da uçurulan haber tabii Rum tarafinda da duyuldu ve Rum toplumu içinde Klerides'e karşı derhal bir cereyan başladı. Bu cereyan karşı- sında Klerides gittikçe bocahyordu. Rum cemaatine açıktan açığa yalan söylüyordu. Rumlar onu Viyana'da Denktaş ile gizli bir anlaşma yapmak- la suçlamaya başladılar. Bu'itham ona Rum cemaati içinde muanz olanlar- dan geliyordu ve ashnda bu itham doğru değildi. Çünkü, Klerides'in Vi- yana'da Denktaş ile yaptığı anlaşma- nın gizli bir yanı yoİctu. Bu anlaşma Brüksel mutabakaünın teyıdınden başka bir şey değildi. Ama müfrit Rum liderleri Klerides'in başını ye- mek için fırsaü kaçırmak istemiyorlar- dı. Nitekim, Klerides'in istifası gecik- medi. Klerides'in ıstifasından sonra takın- dığı tutum benim bu.harekette ne ka- dar haklı olduğumu ortaya çıkardı. Gerçekten de hareketimin isabeti orta- Adalan sürekli olarak silahlandıran Yunanistaa, savaş fobisine girmiş ve içine düştûğü tuzağın farkına varamamıştı. Türk-Yunan ilişkilerindeki yumuşa- ma Roma toplanüsı ile sağlanmış ve Brüksel'de iki Başbakan arasında ya- pılan zirve toplanüsında Türk-Yunan diyaloğunun devamı kararlaştınlmış- tır. Bu toplantiyı takiben Yunan ka- mu oyu rahat bir nefes almış ve Yunan basını Türkiye ile bir harp tehlikesinin ortadan kalküğını sevinçle ilan etmiş- tir. Türk-Yunan ilişkilerindeki bu yumuşama Türk-ABD ilişkilerinde düşündüğüm gelişmeyi ileride sağla- yacakü. Böylece Semih Akbil ile başlatüğı- mız bir "desinformation" bizi Demi- rel-Karamanlis zirvesine kadar götür- müştü. Bu notlan yazarken, daha sonraki yıllarda Dışpolitika Enstitüsü Başkanı Seyfi Taşhan'ın bana "zaman zaman desinformation yöntemine başvurma- nın faydası vardır" sözü haünma geli- yor. Lefkoşa'da yayımlanan Smerini ga- zetesi temmuz 1976 ayı içinde Viyana'- da yapılan Denktaş-Klerides görüş- melerinin 5'inci turundan sonra Kleri- des'in istifasına dair bir ifşaatta bulundu. Gazetede Klerides'in istifası- nın Ankara'da planlandığı yazılıyor- du. Bu haberi okuyunca hayret etüm. Gazetenin bu olayla ilgib olarak verdi- ği isimlerde yanlışlık vardı, ama teşhis doğru idi. Smerini bunu nasıl tahmin Klerides'e Yunan hükümeü ise toprak teklifi yapmasını tavsiye etti. İki ateş arasında kalan Klerides, Viyana'da teklif yapmamakla bir taraftan Maka- rios'un talimatını yerine getirirken, öbür yandanda bu teklifi daha sonra yapmayı kabul etti. Böylece şu şekilde bir anlaşmaya vanldı. Taraflar Lef- koşa'ya döndüğünde Rum tarafı top- rak tekliflerini hazırlayarak Türk tara- fına verecektir. Türk tarafı da bu tek- lifler üzerindeki görüşmelerini on gün içinde Rum tarafına verecektir. Denktaş. daha evvelki Viyana gö- rüşmelerinde vanlan mutabakatlan Rumlann sonradan inkar ettiğini gör- düğünden böyle bir duruma yeniden meydan vermemek için bu anlaşmayı 5'inci Viyana görüşmelerinde resmen tutulan zabıtlara geçirtti. Anlaşma böyle olduğu halde, Kleri- des, görüşmelerin sonunda yayımla- nan tebliğe bunun bu şekilde İconul- masının kendisini güç durum düşüre- ceğini söyleyerek, tebliğe, "teklif teatisi" ibaresinin konulmasınıricaet- miş Denktaş da onun bu ricasını yeri- ne getirmiştir. Viyana'da vanlan anlaşma gereğin- ce Rumlann tekliflerini en geç 24 Ni- san 1976 günü Türk tarafına vermeleri gerekiyordu. O gün geldiğinde Kleri- des Rum tekliflerini Denktaş'a gayri resmi şekilde ve imzasız olarak verdi. bulunuyordu ve Dr. Kissinger ile yeni Ortak Savunma Anlaşması'nın imzası için görüşmeler yapıyordu. Siyasi İşler Genel Müdürü, merkezde aramızda beliren iki görüşü - tekliflerin iade edi- lip edilmemesi - Washington'a bildirdi ve bakanın talimatını istedi. Merkezde kendi aramızda bir görüş bırliğine va- ramadığımızdan bakana müttehit bir görüş intikal ettirmemiz mümkün ola- mamışü. Bakanın Vaşington'da üşü- tüp hastalandığını da duymuştuk. Washington'dan gripal bir talimat geldi. Teklifler Rumlara iade edilmeyecekti. Rum tekliflerinin Türk tarafına gayri resmi verilmesinden on gün son- ra Klerides, Rum tekliflerini Genel Sekreter'in Kıbns'taki özel temsücisine ambargolu olarak verdi ve Türk teklif- lerini almadıkça bunlan Türk tarafına vermemesini kendisinden istedi. Denktaş, bu durumda ambargolu tek- lif kabul edemeyeceğini beyan ederek Viyana görüşmelerinin zabıtlannın açüclanmasını istedi. Arük işler kop- ma noktasına gelmeye başlamışü. Klerides istifa tehdidinde bulunuyor- du. Bu onun aluncı istifa tehdidi olu- yordu. Bu adamın Batılılar nezdinde bir ıtiban vardı. Bu yüzden Baülı dev- letler bize sık sık "onu güç durumda bırakmayın'" deyip bizden bir şeyler koparma oyunu oynuyorlardı. Yani, Yunanistan'da Karamanlis dolayısıy- ya çıkacak ve 1977deki Denktaş- Makarios zirvesi ve bu zirvedeki an- laşma bu sayede mümkün olacakü. Klerides'e cephe Klerides bir müddet sessiz kaldıktan sonra Lefkoşa'da bir demeç vererek Makarios'un siyasetini eleştirdi. Şim- diye kadar toplumlararası görüşme- lerde takip etükleri siyasetin yanlış olduğunu bizzat kendisi itiraf etti. De- mek oluyordu ki, Klerides Kıbns Türk tarafı ile müzakere ederken inan- madığı bir siyasetin takipcisi olarak hareket ediyordu. O halde 4'üncü dö- nem görüşmelerde New York'ta mü- zakere masasına oturmamış olması bir inançtan değil, tamamen bir taktikten ibaretti. Türk tarafı toprak teklifi yap- madığı için müzakere masasına otur- mam derken, asıl gayesinin o sıralarda Türkiye'ye ambargo karannı yeniden gözden geçirecek olan ABD Kong- resi'ni etkilemek olduğunu böylece iti- raf etmiş oluyordu. ABD Kongresi'- nin sıhhatte olsun üyeleri için bunu duymak herhalde hoş olmamışür. Makarios'un elinde oyuncak oldukla- nnı bu suretle herhalde farkına varmış olmahdırlar. SİKECEK ANKARA NOTLABI MUSTAFA EKMEKÇÎ Okıırla Bütünleşmek... Istanbul'da oturan Bayan Yıldız Denker'den şu mektubu aldım: "Sayın Bay M. Ekmekçi, Size hitap etmek bile heyecanlanmama neden oluyor. Altmış yıl var; Cumhuriyet'le özdeşleşmiş, yazarları yaşla- rına bakmaksızın, oğlum, kızım olmuştu. Gıyaplarında beğeni ve tenkitlerimi, böyle hitaplarla söyler olmuştum. Cumhuriyet'ten ayrıldığınızda boşluğa düştüm, gene de aldım. Döndünüz. Bir köşede yalnız ve yaşlı bir hanımı nasıl da mutlu ettiğinizi duyumsadınız mı? Sizin, kitap imzalayanların yanında, kendinizi çocuksuz kadın gibi hissetmeniz 'hal' olmuş. Ama ben senelerdir böylesine bir yokluktayım efendim. 1968 öncesi Şükran Kurdakul'un yayımladığı 'Askerin Türküsü'nü çeviren oğlum Ibrahim Denker, Yaşar Kemal, Memet Fuat ve birçok değerlerle beraber olmuş, aydın bir gençti. Yüksek tahsil için gittiği Paris'te 1968 ve 1980 yılla- rını geçirdi. Sizin çok sevdiğim satır aralarınızla' askerliğini neden yapmadığını anlarsınız. On sene öncesine kadar hasret zor, ama dayanılmaz değildi; zira eşimi kaybettikten sonra gidemedim. Çocuk- larından başka kimsesi olmayan ben, artık yaşlı ve mutsu- zum. Çocuklarımın gelmeyişlerine ise askerlik yapmayışları engeldi. Son çıkan kanun ise, -herhalde 44 yaşındaki ada- mın birikimiolursavı ile- 15bin DM'layaş nedeniyle affedi- yor. Oysa benim de, oğlumun da imkanı yok. Bir umut ise, uyruğuna geçtiği ülkede, askerlik yapmış ise, Türkiye'de yapmaz1 hükmü vardı. Oğlum, on sene ön- ce Fransa'da askere çağrılmış, ama yaşı geçtiği için ye- dek' kuvvete ayırmışlar. Müracaat ve takip etmekte cidden acizim. Lütfen, zeka- nız ve ilişkilerinizin, 'vadesinin geldiğini hisseden' bana en kısa zamanda çözüm bulacağına inanıyorum. Yakında bir anevrizma ameliyatı geçiren benim acelem, biraz da yaşımın dışında bundan da kaynaklanıyor itimat edin. Tarifsiz sevgi ve saygılarımla." Zarfın üzerinde adresi, telefonu vardı; telefon ettim. Olayla ilgileneceğimi, Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz'a telefon edeceğimi söyledim. Daha ayrıntı gereke-> bilirdi. Nevzat Ayaz'ı bulup konuştum, belgeleri yollamala-1 rını, inceleteceğini söyledi. Yıldız Denker'e, bunlan da aktardım. Çok sevindi. Yıldız Denker: - Size "Canım" diyebilir miyim? dedi. -Tabii, dedim, "canımın içi" dediyebilirsiniz! Belgeler bir gelsin bakalım, ancak yasada, yasa çıkar- ken bir eksikliğin, bir sakatlığın bulunduğu usuma geİiyor. Yıldız Denker'in mektubuyla, onu yayımlamakla anlat- mak istediğim, okur-yazar ilişkisi, yazarın okuruyla bütün- leşmesiydi. Okurlarımız akrabadan yakındırlar bizim için. Cumhuriyet'te çalışanlar, yazıp çizenler için öyledir. Dikili Kültür ve Sanat Şenliği dün Kültür Bakanı Sağlar'- ın konuşmasıyla başladı. Dikili Şenlikleri altı yılı bitirdi, yedi yaşına bastı. Bugün, Hinthorozu Erdal Bey'in, "Bal- kanlar'da Batış ye Işbirliği" konulu konuşması var. Akşa- müstü de, biz "Cumhuriyetçiler" konuşacağız; konumuz "Bilgi Edinme Hakkı veTürk Basınında Cumhuriyet" olayı. ODTÜ'lü öğrencilerin yayınladıkları "Devinim" Dergisi, son sayısını "Cumhuriyet olayı'na ayırmıştı. ("Devinim", PK 367 Kızılay, Ankara) Son yıllarda, etkinlikler yurdun her yanına yayıldı, tutun- du. Bir okur: - Şenlikleri yazılarınızdan izliyoruz, biz de gitmiş gibi oluyoruz! dedi. Kimi katılmak da istiyordu: - Torbah'ya geleceğiz! diyorlardı. Yalova'da, Salim Rıza Kırkpmar'ı da görmüştüm; Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ da oradaydılar. Salim Rıza Kırkpınar, üstüne çok yazı yazılan bir öğretmen. Bir kişi, hem yazar olur, hem de yazarların öğretmeni olursa, elbet ondan söz eden çok olur. Ama ben, yazılar arasında, Salim Rıza Kırkpınar'ın askerde "çavuş" çıkarıl- dığına ilişkin bir şey okumadım. Yalova'da yemekteydik, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Köy Enstitülü oldukları için, yedeksubaydan "çavuş" çıkanlardandı. BekirSemer- ci de öyleydi. Daha çoktular. Köy Enstitülüler, başarılı ol- malarına karşın, "çavuş" çıkarılacaklarını anlamışlar, Hasan Ali Yücel'e gitmişler; durumu anlatmışlar. Hasan Ali Yücel, kalkıp Genelkurmay Başkanı'na gitmiş, Hasan Ali'nin deyişiyle "Karaoğlanların" durumunu anlatmak is- temiş. Biryararı olmamış... Salim Rıza Kırkpmar'a sordum: - Hocam, siz neden çavuş çıktınız? - Bir gün sınıfta, Nazım Hikmet'in "Salkımsöğüt" şiirini okumuştum! Salim Rıza Kırkpınar, 1934 yılında "çavuş" çıkmış. Dü- şüncelerinden dolayı çıkmak, kanımca "Istiklal Madalya- sı" almak gibi bir şey. Salim Rıza, 86 yaşında; sizi bilmem ama beni cebinden çıkarır daha. Salim Rıza Kırkpınar, o yemekte Sıvas'ta öğretmenlik yapan Ruşen Zeki'yi anlattı uzun uztın. - Ruşen Zeki, bizde ilk feministlerdendi, dedi. Oğlu Ay- dın Koca, aranırsa bulunabilir. Sami Karaören onu iyi bi- lir... BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Osmanlı devletin- de haberci olarak kullanılan görevlile- re verilen ad. 2/ Amerika'nın nemli ormanlannda büyük sürüler halinde yasa- yan kemirici biı hay- van... Kuran'da bir sure. 3/ Birçok ipin örülmesiyle oluştu- rulan ve balıkçıükta kullanılan halat... Kardeş kanlanndan her birinin ötekine KÖre adı. 4/ Hint- Iran dil grubuna verilen ad... Muğ- la'nın bir Uçesi. 5/ Eski Mısır'da gü- neş tannsı,.. Üzgü... Bir nota. 6/ Tokyo'nun eski adı... Osmanlı top- rak düzeninde yıllık geliri yüz bin ak- ceyi aşan dirlik. 7/ Irin birikimi... Hint inanışında ölüm tannçası. 8/ Bir şeyin yapılmasını yasaklama... Gemici, işci gibi kimselerin eğlenmek icin gittikleri içkili ve dansh yer. 9/ Odünç verilmiş bir paranın bir yü- dan daha kısa bir dönem için hesaplanan faizlerinin anaparaya eklenmesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Eskimiş nalları yeni çivilerle çakma. 2/ Eski Yunan'da site- nin yönetim, politika ve ticaret işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan... Dünya edebiyatçılannı bir araya getirmeyi amaçlayan kuruluşun simgesi. 3/ Anadolu Selçuklularının üs- luplaştırdıklan dolaşık süsleme... Bir işin yapıldığı an. 4/ So- yundan gelinen kimse... Büyük erkek kardeş. 5/ Bir bağlaç... Yunan rakısı... Sümerlerde sağlık tannçası. 6/ Bir göz rengi... Adale. 7/ Padişahların vezirlere seslenirken kullandıkları san... Issız, boş. 8/ Birinin buyruğu altında olan görevli... Salak. 9/Kant'ın us ve bilginin sınırını ve olanaklarını saptamak için, özellikle dogmacıhğın ve kuşkuculuğun karşısına koyduğu fel- sefe yöntemi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle