Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS 1992 PAZAR
12 DIZIYAZI
Büyükelçi, 'uçaklanruz yerden açılacak ateşle düşürülür'diyerek adalann silahlandınldığını açıklıyordu
Yunanistaıi'ı tıızağa düşürdük
KIBRIS BARIŞ
HAREKÂTI
VE SONRASIİ İit'Jk
ECMELBARUTÇU
— 14—
Odama geldi. Düşüncemi ona da an-
latum ve dünya basınina bir haber
uçunnasını istedim. Haber şöyle idi:
Yunanistan milletlerarası antlaşma-
lar gereğince silahsızlandınlnuş olan
adalann statüsüne uymamakta ve
Türkiye'nin başı ucundaki adalan sı-
lahlandırmaktadır. Türkiye, Ana-
dolu'nun emniyetini tehdit eden bu
duruma seyirci kalamaz. Rodos bu
yaz ikinci bir Kıbns olabilir.
Yani "desinformaüon" yapıyor-
duk.
Semih Akbil haberi münasip bir şe-
kilde AP'ye uçurdu. Ertesi günkü AP
haber bülteninde bu haber çıktı. Onu
takip eden günlerde de bir kısım dün-
ya basını bu haberi iktibas etti ve bazı
yorumlar da çıkmaya başladı. Atüğı-
mız tohumun yeşereceği anlaşılıyordu.
Bunu biraz daha alevlendirmek ise kâ-
fı gelecekti. Bu fırsaü da Yunarüılar
gene kendi elleriyle verdiler. BM'deki
Yunan Daimi Delegesi Güvenlik
Konseyi doküman olarak bir mektup
neşretürerek Türkiye'yi Ege'deki Yu-
nan hava sahasını ihlal etmekle itham
etti. Yunan temsilcisi bu mektubunda
ihlallerin devamı halinde Yunanis-
tan'ın beynelmilel hukukun kendisine
tanıdığı hakkı kullanacağı tehdidinde
de bulunuyordu. Buna bir de Güven-
lik Konseyi dokümanı olarak dagıü-
lan bir mektupla cevap verdik. Mek-
tupla Yunan adalannın antlaşmalara
aykın olarak silahlandınlmakta oldu-
ğunu beynelmilel basından iktibaslar
kullanarak anlattık. Bir yabancı gaze-
tenin adalann silahlandınlmakta ol-
masının artık bir sır olmaktan çıktığı
yolundaki haberini de mektubumuza
koyduk. Bu mektupla Ege'de sık sık
yapüğımız uçuşlan bir nevi haklı gös-
termeye çalıştık. Öyle ya, Yunanistan
beynelmilel taahhütlereriayetetmedi-
ğine göre, Türkiye'den duruma seyirci
kalmasını istemeye kırrün hakkı olabi-
lirdi? Yunanhlar içine düştükleri tuza-
ğın farkma varmadan mektup düello-
sunu devam ettirdiler. New York'taki
daimi delegeliğimizden neşrettirdiği-
miz mektubu çoğaltarak çıkış yeri belli
olmayacak şekilde Avrupa'nın ve
ABDnin bellibaşh gazetelerine posta-
lamasıru istedim. Arük iş iyice şişmiş
ve Avrupa ülkelenyle Amerikan kıta-
sının günlük konusu olmuştu. Yunan
basını da işi, farkında olmadan körük-
leyen neşriyat yapıyordu. Arük yalnız
turizm sanayii etİcilenmekte kalma-
mış, adalardaki Yunan halkının göç
etmeye başladığı haberi Yunan bası-
nında yer almaya başlamıştı. Yunanis-
tan'dakj, turistik teşekküller Yunan
hükümetine müracaat ederek duru-
mun vahim olduğunu, hükümetçe ted-
bir ahnmadığı takdirde adalardaki
turizmin ölecegini söyleyerek derhal
harekete geçilmesini istiyorlardı. Yu-
nanistan'daki durum o kadar ciddi bir
vaziyete gelmişti ki, Devlet Bakanı
Rallis, beyanat vererek endişe edilecek
bir cihetin olmadığını belirtmek zo-
runda kalıyordu.
Yunan adaları
Ö sıralarda Yunan Büyükelçisi bir
gün beni görmeye geldi. Yunan adala-
n üzerinde uçaklanmızın devamlı
olarak Yunan hava sahasını ihlal etti-
ğini ifade ederek bu durumu protesto
etti ve uçuşlar durmadığı takdirde
uçaklanmızın düşürülmesi için emir
vereceklerini söyledi. Nasıl düşürecek-
lerini sordum. "Yerden ateş ederek
düşürülür" dedı. "O zaman adalan sı-
lahlandırmış olduğunuzu ifşa etmiş
ohnaz mısınız" deyince şaşırdı ve dev-
riye gezen uçaklanmızla aynı işi yap-
maya çabşınz dediyse de silahlandır-
ma keyfıyetini gızleme gayretinin
boşuna olduğunu anladı. Nitekim,
birkaç gün sonra Dışişleri Bakanı
Çağlayangil ile yaptığı görüşmede ay-
nı konu acıldığında "Ne yapalım kor-
kuyoruz. Avmpa'nın en büyük çıkar-
ma donanmasına sahipsiniz ve bu
donanma Ege kıyüannızda bekliyor"
dedi. Yunanlılar hakikaten korkuyor-
lardı ve bizim saldıracağımıza kendile-
rinı adeta inandırmışlardı.
Bu haberi yaymamız bence iyi ol-
muştu. Bir kere, Yunanistan'm hem
turizmine zarar vermişü, hem de Yu-
nanistan'ı, Gizikis'in Karamalis'i gö-
reve çağırdığı günlerdekine benzer bir
hava içinde, bu durumdan savaşsız
nasıl çıkıkr diye düşünmeye sevk et-
mişti. Bizim için Yunanistan'm böyle
bir düşünce içine girmesi diğer bir ba-
kımdan da bence gerekli idi.
Türk-ABD ilişkıleri Amerikan silah
yardımına konulan ambargo yüzün-
den bir çıkmaz durum gösteriyordu.
Amerikan Kongresi Türkiye'nin Kıb-
ns konusunda taviz vermesini sağla-
mak için Türkiye'ye silah yardımını
kesmişti. Üstelik bu karar sadece basit
bir yardım durdurma karan değildi.
Tam bir ambargo niteliğinde idi. Tür-
kiye kendi parası ile de ordusu için lü-
zıunlu askeri malzemeyi satın alamı-
yordu. Biz ise Kıbns konusu ile
Amerikan yardımının birbiriyle irti-
batlandınlamayacağını, iki konunun
birbirinden ayn olduğunu, söylüyor-
duk. Amerikan Kongresi'nin askeri
yardım konusunu baskı araa olarak
kullanarak Türkiye'den taviz kopar-
masını kabul edemezdik. Haysiyetine
düşkün bir millet olduğumuzu ABD
Kongresi öğrenmediyse şimdi öğrene-
cektir diyorduk. Yani tam bir çıkmaz-
da idik. Ne Amerika gjbi süper bir
devletin kongresi tükürdüğünü yala-
yabilirdi ne de biz Amerikan Kong-
resi'nin aldığı karan kaldırması için
Kıbns'ta taviz vermeye yanaşabilir-
dik. O halde bu çıkmazı açacak anah-
tar nerede bulunabilirdi?
Bence kilidin anahtan başka yerde
aranmalıydı. Bu yer Türk-Yunan iliş-
kileri olabilirdi. Bu düşüncemi bir gün
bakana açtım. Pek umursamadı ve
belki de garibine gjtti. öyle ya Ameri-
kan Kongresi'ne ambargo karannı
aldırtan Yunan lobisi değjl miydi? Öy-
etmişti? Doğrusu merak edilecek bir
konudur bu benim için.
Bizde Klerides'i Makarios harcadı
denir. Dış dünya kabahati Denktaş'ta
bulur. Oysa bu isülayı ben istemiştim.
Brüksel'de Çağlayangil ile Bitsios
arasında vanlan anlaşma gereğince
toprak konusunda ilk teklifın Rumlar
tarafindan verilmesini Makarios yö-
netimi kabul etmişti. Halbuki o tarihe
kadar Rumlar, Türk tarafı toprak ko-
nusunda teklif yapmadıkça müzakere
masasına oturmayacaklannı söylü-
yorlardı. Nitekim üçüncü Viyana gö-
rüşmelerinden sonra Klerides ve
Denktaş New York'ta yeniden bir
araya geldikleri zaman Klerides, bu
yüzden müzakere masasına oturmayı
kabul etmemişti. Rumlar bunun üzeri-
ne meseleyi BM Genel Kurulu'na gö-
türmüş ve bu yüzden müzakereler beş
aylık bir inükaya uğramıştı. Rumlar
bunu tercih ediyordu, çünkü onlann
niyeü Amerikan Kongresi'ni etkile-
mek idi. Türk tarafıru uzlaşmaz gös-
termeye yarayan taktiklerinden aynl-
mak istemiyorlardı. Türkiye'nin iç
politik durumu dolayısıyla toprak tek-
lifi yapmakta güçlük çektiğini bildik-
lerinden toprak teklifınin ilk önce
Türklerce yapılması üzerinde ısrar et-
meleri bir taktikten başka bir şey de-
Amaa Kum cemaaüne Viyana tebli-
ğinde belirtildiği gjbi ""teklif teatisi'"
yapıldığını göstermek ve böylece top-
rak tekliflerini ilk önce Rum tarafının
yapmasına karşı olan Rum Milli Kon-
seyi'nden aldığı talimata aykın hare-
ket etmemiş olduğunu göstermek idi.
On gün sonra Denktaş, Türk teklifle-
rini Klerides'e venrken, o da Rum tek-
liflerinin ashnı Denktaş'a vennek su-
retiyle ilk teklifi Rumlann yapmasına
muanz olan müfrit Rumlara "işte ba-
kın ilk teklifi biz yapmadık, aynı gün
teklif teatisinde bulunduk" diyecekti.
Oysa bu durum Brüksel mutabakatı-
na aykın idi. Klerides, tekliflerini
Türk tarafına gayri resmi şekilde verir-
ken, bunun açıklanmamasını Denk-
taş'tan istemiş, aksi takdirde yani
durumun duyulması halinde istifa et-
mek mecburiyetinde kalacağını söyle-
miştir. Denktaş, bu şekilde hareketin
Brüksel mutabâkaüna aykın olduğu-
nu, kendisinin bunu açıklamayacağı-
nı, ancak sonılursa Türk cemaatinin
haklannı haleldar eden bir yalana razı
olamayacağını Klerides'e bildirdi. Bu
durumu Ankara'ya da bildirerek gayri
resmi olarak kendisine verilen Rum
tekliflerini Klerides'e iade etmeyi dü-
şündüğünü söyledi ve bizim bu husus-
taki görüşümüzü öğrenmek istedi.
İL unan adalannın antlaşmalara aybn olarak silahlandınldığını
uluslararası basında yayınlatarak tüm dünyaya duyurduk.
Yunanistan verdiği sözlere uymadığına göre Türkiye'nin de duruma
seyirci kalması beklenemezdi. O sıralarda Yunan Büyükelçisi, adalar
üzerinde Türk uçaklannın hava sahasını ihlal ettiğini ifade etti ve
uçaklann yerden ateş açılarak düşürüleceğini belirtti. Böylece,
adalann silahlandınlmış olduğunu da ifşa etmiş oluyordu.
leyse Yunanistan, aradığımız anahtan
bize Türk-Yunan ilişkilerinde neden
versin diye düşünerek görüşüme pek
itibaretmediğini sanıyorum. Ama ben
bu düşüncemi bakanın Millı Güvenlik
Kurulu'nda yapacağı konuşma için
haarladığım konuşma metnine koy-
dum. Bunu 24 mayıs tarihli Güvenlik
Kurulu toplantısında okuyupokuma-
dığını bilmiyorum. Ama bildiğim bir-
şey varsa o da şudur: Roma'da Çağla-
yangjl-Bitsios buluşması olduktan
sonra Ankara'ya CENTO toplanüsı
için gelen Dr. Kissinger Demirel üe
yapüğı görüşmede Türk-Yunan ilişki-
lerindekı yumuşamanın Amerikan
Kongresi üzerinde etki yapacağını dü-
şündüğünü kendi de söyleyerek benim
görüşümü teyit etmiş olmasıdır. -
ğildi. Aksı takdirde Brükserdekı an-
laşmada toprak konusunda ilk teklifi
kendilerinin yapmalannı kabul etme-
leri başka ne şekilde izah edilebilirdi?
Viyana görüşmeleri
Klerides, Brüksel mutabakaü gere-
ğince Viyana'da şubat !976'da başla-
yan görüşmeler için Lefkoşa'dan ay-
nlmadan evvel Smerini gazetesine
verdiği bir demeçte, Viyana'da ilk tek-
lifleri kendilerinin yapacağını bildir-
miş olmasına rağmen Viyana'daki
görüşmelerde toprak teklifınde bulun-
madı. Lefkoşa'dan aynlırken Rum
Milli Konseyi, Viyana'da toprak tekli-
fi yapmaması için son anda kendisine
talimat vermişti. Buna mukabil, Viya-
na yolu üzerinde Atina'ya uğrayan
Ben en doğru hareketin tekliflenn Kle-
rides'e derhal iade edilmesi ve bunlann
Türk tarafına resmen verilmesini talep
etmenin- olacağını düşündüm. Aksi
takdirde, ileride ne yapsak, ağamızla
kuş tutsak, üzerimize bu yüzden gele-
cek baskılan önleyemeyecektik. Her-
kes bize, "hadi canım siz de büyütme-
yin, Rumlar size el alündan tekliflerini
bildirdiler, siz de teklifjerinizi bildir-
seydiniz" diyeceklerdi. Üstelik, teklif-
leri gayri resmi ve imzasız olduğu için
Rumlar bunu ileride tekliflerini res-
men verirken değjşürebilirlerdi. Bu
düşüncelerimi benim üstümdeki kade-
melere anlatumsa da onlan ikna ede-
medim. Ama maalesef bu düşüncele-
rim sonunda haklı çıkacaktı.
O sıralarda Bakan Washington'da
la ne diyorlarsa Kabns'ta da bunu Kle-
rides için yapıyorlardı. Bizimle de-
vamlı olarak ikili oynayan bu adam-
dan kurtulmanın zamanı geldiğini
düşündüm. Bunun üzerine Türkiye'-
deki bazı gazetelere Klerides'in Rum
tekliflerini Türk tarafına on gün evve-
linden gayri resmi olarak verdiği habe-
rini uçurttum. Halbuki, Klerides, bir
süre önce Kıbns'ta verdiği demeclerde
Türk tarafına ne resmi ne de gayri res-
mi teklif verdiğini söyleyip yemin bil-
lah ediyordu.
Herkes bu ifşaatın Kıbns'taki Türk
liderliği tarafindan yapıldığını zanne-
diyordu. Haberi gazetelere vermekteki
maksadım söylediğim gibi Klerides'in
bize toplumlararası görüşmelerin ba-
jından beri oynamakta olduğu ikili
ayunu sona erdirmekti.
KJerides'i biz muteber bir müzake-
reci olarak karşımızda görmek istedik.
Tam yetkili kılınmasına verdiğimiz
önemi daha Esenbel zamarunda Yu-
nanlılara söylemiş ve onlardan da Dr.
Kissinger aracıhğı ile yazılı teminat al-
mışük. Oysa, Klerides hiçbir zaman
tam yetkili olmamış ve daima arkasın-
daki asıl yetkili kimse olan Makarios'-
tan aldığı emre göre hareket etmişti.
Bu ikili oyun görüşmelerde hiçbir ya-
rar sağlamamakta, aksine Makarios'-
un bize karşı oyun oynamasına ve
böylece bizim uluslararası galeriye ve
özelükle de Amerikan Kongresi'ne
karşı çaresiz bir durumda kalmamıza
imkân veriyordu. O halde artık bu zat-
tan kurtulma zamanı gelmişü ve bu-
nun için de elime büyük bir fırsat
gecmişti.
Ankara'da uçurulan haber tabii
Rum tarafinda da duyuldu ve Rum
toplumu içinde Klerides'e karşı derhal
bir cereyan başladı. Bu cereyan karşı-
sında Klerides gittikçe bocahyordu.
Rum cemaatine açıktan açığa yalan
söylüyordu. Rumlar onu Viyana'da
Denktaş ile gizli bir anlaşma yapmak-
la suçlamaya başladılar. Bu'itham ona
Rum cemaati içinde muanz olanlar-
dan geliyordu ve ashnda bu itham
doğru değildi. Çünkü, Klerides'in Vi-
yana'da Denktaş ile yaptığı anlaşma-
nın gizli bir yanı yoİctu. Bu anlaşma
Brüksel mutabakaünın teyıdınden
başka bir şey değildi. Ama müfrit
Rum liderleri Klerides'in başını ye-
mek için fırsaü kaçırmak istemiyorlar-
dı. Nitekim, Klerides'in istifası gecik-
medi.
Klerides'in ıstifasından sonra takın-
dığı tutum benim bu.harekette ne ka-
dar haklı olduğumu ortaya çıkardı.
Gerçekten de hareketimin isabeti orta-
Adalan sürekli olarak silahlandıran Yunanistaa, savaş fobisine girmiş ve içine düştûğü tuzağın farkına varamamıştı.
Türk-Yunan ilişkilerindeki yumuşa-
ma Roma toplanüsı ile sağlanmış ve
Brüksel'de iki Başbakan arasında ya-
pılan zirve toplanüsında Türk-Yunan
diyaloğunun devamı kararlaştınlmış-
tır. Bu toplantiyı takiben Yunan ka-
mu oyu rahat bir nefes almış ve Yunan
basını Türkiye ile bir harp tehlikesinin
ortadan kalküğını sevinçle ilan etmiş-
tir. Türk-Yunan ilişkilerindeki bu
yumuşama Türk-ABD ilişkilerinde
düşündüğüm gelişmeyi ileride sağla-
yacakü.
Böylece Semih Akbil ile başlatüğı-
mız bir "desinformation" bizi Demi-
rel-Karamanlis zirvesine kadar götür-
müştü.
Bu notlan yazarken, daha sonraki
yıllarda Dışpolitika Enstitüsü Başkanı
Seyfi Taşhan'ın bana "zaman zaman
desinformation yöntemine başvurma-
nın faydası vardır" sözü haünma geli-
yor.
Lefkoşa'da yayımlanan Smerini ga-
zetesi temmuz 1976 ayı içinde Viyana'-
da yapılan Denktaş-Klerides görüş-
melerinin 5'inci turundan sonra Kleri-
des'in istifasına dair bir ifşaatta
bulundu. Gazetede Klerides'in istifası-
nın Ankara'da planlandığı yazılıyor-
du. Bu haberi okuyunca hayret etüm.
Gazetenin bu olayla ilgib olarak verdi-
ği isimlerde yanlışlık vardı, ama teşhis
doğru idi. Smerini bunu nasıl tahmin
Klerides'e Yunan hükümeü ise toprak
teklifi yapmasını tavsiye etti. İki ateş
arasında kalan Klerides, Viyana'da
teklif yapmamakla bir taraftan Maka-
rios'un talimatını yerine getirirken,
öbür yandanda bu teklifi daha sonra
yapmayı kabul etti. Böylece şu şekilde
bir anlaşmaya vanldı. Taraflar Lef-
koşa'ya döndüğünde Rum tarafı top-
rak tekliflerini hazırlayarak Türk tara-
fına verecektir. Türk tarafı da bu tek-
lifler üzerindeki görüşmelerini on gün
içinde Rum tarafına verecektir.
Denktaş. daha evvelki Viyana gö-
rüşmelerinde vanlan mutabakatlan
Rumlann sonradan inkar ettiğini gör-
düğünden böyle bir duruma yeniden
meydan vermemek için bu anlaşmayı
5'inci Viyana görüşmelerinde resmen
tutulan zabıtlara geçirtti.
Anlaşma böyle olduğu halde, Kleri-
des, görüşmelerin sonunda yayımla-
nan tebliğe bunun bu şekilde İconul-
masının kendisini güç durum düşüre-
ceğini söyleyerek, tebliğe, "teklif
teatisi" ibaresinin konulmasınıricaet-
miş Denktaş da onun bu ricasını yeri-
ne getirmiştir.
Viyana'da vanlan anlaşma gereğin-
ce Rumlann tekliflerini en geç 24 Ni-
san 1976 günü Türk tarafına vermeleri
gerekiyordu. O gün geldiğinde Kleri-
des Rum tekliflerini Denktaş'a gayri
resmi şekilde ve imzasız olarak verdi.
bulunuyordu ve Dr. Kissinger ile yeni
Ortak Savunma Anlaşması'nın imzası
için görüşmeler yapıyordu. Siyasi İşler
Genel Müdürü, merkezde aramızda
beliren iki görüşü - tekliflerin iade edi-
lip edilmemesi - Washington'a bildirdi
ve bakanın talimatını istedi. Merkezde
kendi aramızda bir görüş bırliğine va-
ramadığımızdan bakana müttehit bir
görüş intikal ettirmemiz mümkün ola-
mamışü. Bakanın Vaşington'da üşü-
tüp hastalandığını da duymuştuk.
Washington'dan gripal bir talimat geldi.
Teklifler Rumlara iade edilmeyecekti.
Rum tekliflerinin Türk tarafına
gayri resmi verilmesinden on gün son-
ra Klerides, Rum tekliflerini Genel
Sekreter'in Kıbns'taki özel temsücisine
ambargolu olarak verdi ve Türk teklif-
lerini almadıkça bunlan Türk tarafına
vermemesini kendisinden istedi.
Denktaş, bu durumda ambargolu tek-
lif kabul edemeyeceğini beyan ederek
Viyana görüşmelerinin zabıtlannın
açüclanmasını istedi. Arük işler kop-
ma noktasına gelmeye başlamışü.
Klerides istifa tehdidinde bulunuyor-
du. Bu onun aluncı istifa tehdidi olu-
yordu. Bu adamın Batılılar nezdinde
bir ıtiban vardı. Bu yüzden Baülı dev-
letler bize sık sık "onu güç durumda
bırakmayın'" deyip bizden bir şeyler
koparma oyunu oynuyorlardı. Yani,
Yunanistan'da Karamanlis dolayısıy-
ya çıkacak ve 1977deki Denktaş-
Makarios zirvesi ve bu zirvedeki an-
laşma bu sayede mümkün olacakü.
Klerides'e cephe
Klerides bir müddet sessiz kaldıktan
sonra Lefkoşa'da bir demeç vererek
Makarios'un siyasetini eleştirdi. Şim-
diye kadar toplumlararası görüşme-
lerde takip etükleri siyasetin yanlış
olduğunu bizzat kendisi itiraf etti. De-
mek oluyordu ki, Klerides Kıbns
Türk tarafı ile müzakere ederken inan-
madığı bir siyasetin takipcisi olarak
hareket ediyordu. O halde 4'üncü dö-
nem görüşmelerde New York'ta mü-
zakere masasına oturmamış olması bir
inançtan değil, tamamen bir taktikten
ibaretti. Türk tarafı toprak teklifi yap-
madığı için müzakere masasına otur-
mam derken, asıl gayesinin o sıralarda
Türkiye'ye ambargo karannı yeniden
gözden geçirecek olan ABD Kong-
resi'ni etkilemek olduğunu böylece iti-
raf etmiş oluyordu. ABD Kongresi'-
nin sıhhatte olsun üyeleri için bunu
duymak herhalde hoş olmamışür.
Makarios'un elinde oyuncak oldukla-
nnı bu suretle herhalde farkına varmış
olmahdırlar.
SİKECEK
ANKARA NOTLABI
MUSTAFA EKMEKÇÎ
Okıırla Bütünleşmek...
Istanbul'da oturan Bayan Yıldız Denker'den şu mektubu
aldım:
"Sayın Bay M. Ekmekçi,
Size hitap etmek bile heyecanlanmama neden oluyor.
Altmış yıl var; Cumhuriyet'le özdeşleşmiş, yazarları yaşla-
rına bakmaksızın, oğlum, kızım olmuştu. Gıyaplarında
beğeni ve tenkitlerimi, böyle hitaplarla söyler olmuştum.
Cumhuriyet'ten ayrıldığınızda boşluğa düştüm, gene de
aldım.
Döndünüz. Bir köşede yalnız ve yaşlı bir hanımı nasıl da
mutlu ettiğinizi duyumsadınız mı?
Sizin, kitap imzalayanların yanında, kendinizi çocuksuz
kadın gibi hissetmeniz 'hal' olmuş. Ama ben senelerdir
böylesine bir yokluktayım efendim.
1968 öncesi Şükran Kurdakul'un yayımladığı 'Askerin
Türküsü'nü çeviren oğlum Ibrahim Denker, Yaşar Kemal,
Memet Fuat ve birçok değerlerle beraber olmuş, aydın bir
gençti. Yüksek tahsil için gittiği Paris'te 1968 ve 1980 yılla-
rını geçirdi.
Sizin çok sevdiğim satır aralarınızla' askerliğini neden
yapmadığını anlarsınız.
On sene öncesine kadar hasret zor, ama dayanılmaz
değildi; zira eşimi kaybettikten sonra gidemedim. Çocuk-
larından başka kimsesi olmayan ben, artık yaşlı ve mutsu-
zum.
Çocuklarımın gelmeyişlerine ise askerlik yapmayışları
engeldi. Son çıkan kanun ise, -herhalde 44 yaşındaki ada-
mın birikimiolursavı ile- 15bin DM'layaş nedeniyle affedi-
yor. Oysa benim de, oğlumun da imkanı yok.
Bir umut ise, uyruğuna geçtiği ülkede, askerlik yapmış
ise, Türkiye'de yapmaz1
hükmü vardı. Oğlum, on sene ön-
ce Fransa'da askere çağrılmış, ama yaşı geçtiği için ye-
dek' kuvvete ayırmışlar.
Müracaat ve takip etmekte cidden acizim. Lütfen, zeka-
nız ve ilişkilerinizin, 'vadesinin geldiğini hisseden' bana
en kısa zamanda çözüm bulacağına inanıyorum. Yakında
bir anevrizma ameliyatı geçiren benim acelem, biraz da
yaşımın dışında bundan da kaynaklanıyor itimat edin.
Tarifsiz sevgi ve saygılarımla."
Zarfın üzerinde adresi, telefonu vardı; telefon ettim.
Olayla ilgileneceğimi, Milli Savunma Bakanı Nevzat
Ayaz'a telefon edeceğimi söyledim. Daha ayrıntı gereke->
bilirdi. Nevzat Ayaz'ı bulup konuştum, belgeleri yollamala-1
rını, inceleteceğini söyledi. Yıldız Denker'e, bunlan da
aktardım. Çok sevindi. Yıldız Denker:
- Size "Canım" diyebilir miyim? dedi.
-Tabii, dedim, "canımın içi" dediyebilirsiniz!
Belgeler bir gelsin bakalım, ancak yasada, yasa çıkar-
ken bir eksikliğin, bir sakatlığın bulunduğu usuma geİiyor.
Yıldız Denker'in mektubuyla, onu yayımlamakla anlat-
mak istediğim, okur-yazar ilişkisi, yazarın okuruyla bütün-
leşmesiydi. Okurlarımız akrabadan yakındırlar bizim için.
Cumhuriyet'te çalışanlar, yazıp çizenler için öyledir.
Dikili Kültür ve Sanat Şenliği dün Kültür Bakanı Sağlar'-
ın konuşmasıyla başladı. Dikili Şenlikleri altı yılı bitirdi,
yedi yaşına bastı. Bugün, Hinthorozu Erdal Bey'in, "Bal-
kanlar'da Batış ye Işbirliği" konulu konuşması var. Akşa-
müstü de, biz "Cumhuriyetçiler" konuşacağız; konumuz
"Bilgi Edinme Hakkı veTürk Basınında Cumhuriyet" olayı.
ODTÜ'lü öğrencilerin yayınladıkları "Devinim" Dergisi,
son sayısını "Cumhuriyet olayı'na ayırmıştı. ("Devinim",
PK 367 Kızılay, Ankara)
Son yıllarda, etkinlikler yurdun her yanına yayıldı, tutun-
du. Bir okur:
- Şenlikleri yazılarınızdan izliyoruz, biz de gitmiş gibi
oluyoruz! dedi. Kimi katılmak da istiyordu:
- Torbah'ya geleceğiz! diyorlardı.
Yalova'da, Salim Rıza Kırkpmar'ı da görmüştüm; Şanar
Yurdatapan, Melike Demirağ da oradaydılar. Salim Rıza
Kırkpınar, üstüne çok yazı yazılan bir öğretmen.
Bir kişi, hem yazar olur, hem de yazarların öğretmeni
olursa, elbet ondan söz eden çok olur. Ama ben, yazılar
arasında, Salim Rıza Kırkpınar'ın askerde "çavuş" çıkarıl-
dığına ilişkin bir şey okumadım. Yalova'da yemekteydik,
Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Köy Enstitülü oldukları
için, yedeksubaydan "çavuş" çıkanlardandı. BekirSemer-
ci de öyleydi. Daha çoktular. Köy Enstitülüler, başarılı ol-
malarına karşın, "çavuş" çıkarılacaklarını anlamışlar,
Hasan Ali Yücel'e gitmişler; durumu anlatmışlar. Hasan
Ali Yücel, kalkıp Genelkurmay Başkanı'na gitmiş, Hasan
Ali'nin deyişiyle "Karaoğlanların" durumunu anlatmak is-
temiş. Biryararı olmamış...
Salim Rıza Kırkpmar'a sordum:
- Hocam, siz neden çavuş çıktınız?
- Bir gün sınıfta, Nazım Hikmet'in "Salkımsöğüt" şiirini
okumuştum!
Salim Rıza Kırkpınar, 1934 yılında "çavuş" çıkmış. Dü-
şüncelerinden dolayı çıkmak, kanımca "Istiklal Madalya-
sı" almak gibi bir şey. Salim Rıza, 86 yaşında; sizi bilmem
ama beni cebinden çıkarır daha. Salim Rıza Kırkpınar, o
yemekte Sıvas'ta öğretmenlik yapan Ruşen Zeki'yi anlattı
uzun uztın.
- Ruşen Zeki, bizde ilk feministlerdendi, dedi. Oğlu Ay-
dın Koca, aranırsa bulunabilir. Sami Karaören onu iyi bi-
lir...
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Osmanlı devletin-
de haberci olarak
kullanılan görevlile-
re verilen ad. 2/
Amerika'nın nemli
ormanlannda büyük
sürüler halinde yasa-
yan kemirici biı hay-
van... Kuran'da bir
sure. 3/ Birçok ipin
örülmesiyle oluştu-
rulan ve balıkçıükta
kullanılan halat...
Kardeş kanlanndan
her birinin ötekine
KÖre adı. 4/ Hint-
Iran dil grubuna verilen ad... Muğ-
la'nın bir Uçesi. 5/ Eski Mısır'da gü-
neş tannsı,.. Üzgü... Bir nota. 6/
Tokyo'nun eski adı... Osmanlı top-
rak düzeninde yıllık geliri yüz bin ak-
ceyi aşan dirlik. 7/ Irin birikimi...
Hint inanışında ölüm tannçası. 8/
Bir şeyin yapılmasını yasaklama...
Gemici, işci gibi kimselerin eğlenmek
icin gittikleri içkili ve dansh yer. 9/
Odünç verilmiş bir paranın bir yü-
dan daha kısa bir dönem için hesaplanan faizlerinin anaparaya
eklenmesi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Eskimiş nalları yeni çivilerle çakma. 2/ Eski Yunan'da site-
nin yönetim, politika ve ticaret işlerini konuşmak için halkın
toplandığı alan... Dünya edebiyatçılannı bir araya getirmeyi
amaçlayan kuruluşun simgesi. 3/ Anadolu Selçuklularının üs-
luplaştırdıklan dolaşık süsleme... Bir işin yapıldığı an. 4/ So-
yundan gelinen kimse... Büyük erkek kardeş. 5/ Bir bağlaç...
Yunan rakısı... Sümerlerde sağlık tannçası. 6/ Bir göz rengi...
Adale. 7/ Padişahların vezirlere seslenirken kullandıkları san...
Issız, boş. 8/ Birinin buyruğu altında olan görevli... Salak.
9/Kant'ın us ve bilginin sınırını ve olanaklarını saptamak için,
özellikle dogmacıhğın ve kuşkuculuğun karşısına koyduğu fel-
sefe yöntemi.