Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ1992 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Solda BirtikTartışmaları
Üzerine»..
Solda birleşmeniıi düşünsel düzlemi, öncelikle eskiye yönelik ön yargılardan,
yanlış değerlendirmelerden olabildiğince kurtulmak zorundadır. Bunu
sağlayacak olan, dünyadaki gelişmeleri dikkate alırken, Türkiye'nin kendine
özgü koşullannı ve özellikle ekonomik ve toplumsal özlemlerini içeren,
geleceğe dönük projeler ûretmektedir.
Prof. Dr. YAKUPKEPENEK SHPGenelSekretereski Yarduncm
Türkiye'de siyasal yapılanmalar, her askeri
darbeden sonra, yeni bir biçim abyor. Siyase-
tin yeniden yapılanması, öbürlerine göre ge-
cikmeli de olsa, 12 Eylül 1980 sonrası için de
geçerliliğini koruyor. 12 Eylül öncesinin siya-
sal partilerinin açılmasma olanak veren yeni
yasal düzenleme, özellikle sol kesimde yeni-
den örgütlenme tartışmalannı gündeme getir-
di. Gerçekten, CHP'nin yeniden açılması çab-
şmalanyla birlikte başlayan, sosyal demok-
ratlann örgütsel birliğinin nasıl sağlana-
cağıdır.
Sağlüdı bir birleşme için...
Sosyal demokratlann tek bir örgüt içinde
toplanmalanna ilişkin tartışmalar, on yıla
yakın bir zamandır sürdürülüyor. Ancak, ge-
rek nesnel koşullar gerekse öznel tutum ve
davranışlar, bu birlikteliğin gerçekleşmesine
olanak vermemiş durumda. Bu nedenle, birlik
tartışmalannın ana öğelerinin irdelenmesi ge-
rekiyor.
BirUk tartışmalannın anlamlı olabilmesi
için iki ana düzlemde yürütülmeleri gerekir.
Bunlardan biri düşünce (ideoloji) düzlemidir,
öbürü de yönetim ya da örgüt yapısı an-
layışıdır.
Genel olarak sosyal demokrat parülerin,
özelde de Türkiye'de sosyal demokrasinin ge-
lişmesine bakildığında, çok önemli bir 'ni-
teliksel' etkenin varlığı dikkati çekiyor. Bu ni-
teliksel öğe, sosyal demokrat partilerin, iç ve
dış gelişmelere göre düşünsel yaklaşımlannı
değiştirebilmeleri, 'demokratik esnekük' de-
nilebilecek bir tutumu, sürekli bir biçimde ser-
gileyebilmeleridir.
Yinelemek gerekirse, sosyal demokrat par-
tileri kabcı kılan, toplumsal değişimin ve özel-
likle, 'demokratikleşmenin öncülüğünü' sü-
rekli olarak taşımalandır.
Dünyadaki örnekler bir yana, ülkemizde,
CHP'nin 1950'li yıllann ikinci yansında ye-
niden doğuşunu sağlayan, 1959 kurultay ka-
ranna dönüşen "İlk Hedefler Beyannamesi"-
nde yer alan, hukukun üstünlüğü, basın öz-
gürlüğü, üniversite özerkliği, yargının
bağımsızlığı gibı çağdaş demokrasinin temel
kavramlannı yaşama geçirmedeki ka-
rarhhktır. Bu kavramlar hemen tümüyle 1%1
Anayasası'na yansımış ve bu anayasa ile Tür-
kiye'de demokrasi çok büyük bir sıçrama ya-
pabilmiştir. Benzer bir durum, 196O'lı yıllann
ikinci yansından sonra CHP'nin 'ortanın
solu' ya da demokratik sol bir çizgjye yönel-
mesinde görülüyor. CHP, ülkenin temel so-
runlanna, emeİcten yana köklü çözümler
önerdiği sürece güçlenmiş, bu yaklaşımdan
uzaklaştığmda da gücünü ve siyasal konumu-
nu yitirmiştir.
SHP, 1980 sonrasmın olağandışı koşulla-
nnın ürünü olmasına karşm, sosyal demok-
rasiye sahip çıkması ve örgütünün 'kaühmıy-
la' oluşturduğu programı gözönünde tutulur-
sa, düşünsel anlamda önemli bir eksiğinden
söz edilemez; yetersizlik SHP'nin yaptsal, ör-
gütsel çalışma yöntemlerinden kaynaklanı-
yor. SHP özellikle 1989 yerel seçimleri son-
rasında, sahip olduğu sosyal demokrat yak-
laşımlan iktidara taşıyacak, düşünsel uğ-
raşısını daha da güçlendirecek yerde, parti ici
'düzeltme' ve düzenleme çabalanna ginnek
durumunda kalmakla, bu çok önemli tarihsel
olanağı yitirmiştir, denilebilir.
örgüt ve yönetini
Bu nokta, bizi, birleşmenin ikinci ana öğe-
sine, örgüt ve yönetim anlayışına getiriyor.
Siyasal partilerin il ve ilçe örgütlerinin ya-
pısı ve işleyişi ne ölçüde demokratiktir sorusu,
bu konu ile uğraşanlann üzerinde önemle
durmalan ve çalışmalan gereken bir sorudur.
Partilerin il ve ilçe örgütleri, yalnızca kendi
üyelerinin gözetim ve denetimine dayalı, an-
cak genel merkezlerin, parti programına ve
tüzüğüne aykın davranışlan 'disiphn' kovuş-
turması yolu ile izlediği bir yapıda degildir. Bu
olgu, sosyal demokrat örgütlenmenin temel
ilke ve kurallanyla bağdaşmıyor. Gecmişte
CHP'nin, son on yıl boyunca da SHP'nin
karşılaşüğı sorunlann başında, örgütlerin gö-
reli özgürlüğüne dayalı anlayış farklüıklan ve
bunlardan doğan iç çekişmeler geliyor. özel-
likle seçimlerde adaylann saptanması, bu sü-
reçte sorunun düğümü olma özelliği taşıyor.
CHP ve SHP; kamuoyunda, iç çekişmelerden
kurtulamayan partiler görünümünü bu ne-
denle kazanıyor.
örgüt içi demokrasiye işlerlik kazandınl-
ması, öncelikle, sağhkh bir üye ve delege
yapısının oluşturulmasıyla olanakhdır. Üye
yapısının; yerel, yöresel, ekonomik ve top-
lumsal yapıyı yansıtması ve bununla birlikte
partinin dayandığı toplum kesimlerinin
ağırlığını yerel özellikleriyle taşıması nasıl sağ-
lanacaktır? Birleşme tartışmalannın yoğun-
laşması gereken nokta budur.
Tüm boyutlanyla demokratik süreçlerin iş-
lediği bir parti örgütlenmesi anlayışı, sosyal
demokrat dünya görüşünün vazgeçilmez ön-
koşuludur. Ancak bu "ideal' durumun gerçek-
leşmesinde izlenecek yol ve yöntemlerin önce-
den tartışılması, bunlara açıklık getirilmesi,
birliğin sağlanmasında önem verilmesi gerekli
noktalardır.
Geleceğe bakabilmek
Son on yıl boyunca dünyada gözlenen sol
siyasal yaklaşımlann gerilemesi, gerçekte,
sosyal demokrasi ile dolayb olarak ilgilidir.
Dünya sosyal demokratlan, Sosyalist Enter-
nasyonal çevresinde ve kendi demokratik es-
neklikleriyle, bu gelişmelerden olumlu sonuç-
lar çıkarmanm yollannı anyor. Sosyal de-
mokrasi, niteliği gereği yeni doğumlara gebe-
dir. Türkiye sosyal demokratlan da bu süreci
kendi birleşmeleri acısından değerlendirmek
durumundadır.
Solda birleşmenin düşünsel düzlemi, ön-
celikle, eskiye yönelik önyargılardan, yanlış
değerlendirmelerden olabildiğince kurtulmak
zorundadır. Bunu sağlayacak olan, dünyada-
ki gelişmeleri dikkate abrken, Türkiye'nin
kendine özgü koşullannı ve özellikle ekono-
mik ve toplumsal özlemlerini içeren, geleceğe
dönük projeler üretmektir.
•Solda birleşmenin düşünsel düzlemi, 21.
yüzyıla girerken, ülkenin temel sorunlannı ir-
delemeli ve bunlara çözümler üretmelidir.
Solda bütünleşme, bir bakıma, "21. yüzyıla
girerken Türkiye bildirgesi" üzerinde oîma-
lıdır. Bu bildirgede yer alması gereken ana
öğeler şöyle sıralanabilir:
önce, e'n temel sorunlardan biri olan de-
mokratikleşmenin, tüm boyutlanyla bir ya-
şam biçimine dönüştürülmesi gerekiyor. Ai-
İede, okulda, çahşma yaşamında ve devlet
yapısında çağdaş demokrasinin işlerlik ka-
zanması ve bunun korunması için gerekli gü-
vencelerin cluşturulması gündemin ilk mad-
desini oluşturmahdır.
Sonra, Türkiye var olan üretim yapısım ge-
liştirmek, çahşanlann üretkenliğini arttırmak
zorundadır. Günümüzde, büyük bir uluslara-
rası teknoloji yanşı söz konusudur. Türkiye
insanmın bu büyük yanşa kaülması, beyin
gücüne dayab üretim süreçlerine hızla geçil-
mesini gerektiriyor. Bu durumda, eğitim dü-
zeninin tümüyle yeniden yapılanması ve çağ-
daş üretkenlik süreçlerine kavuşturulması
programlanmalıdır.
Ekonomik önlemlerin başansı, ek olarak,
'tam istihdama' yönelik politika önerilerinin
ve sağhklı bir vergjleme yapısının oluşturul-
masını da gerekb kıbyor. Avrupa Topluluğu'-
na tam üyebğin ve dünya pazarlanndan daha
büyük pay almarun ana öğeleri bunlardır.
Son olarak, solda bütünleşmenin 'toplumsal
dayanaklan' üzerinde durulmahdır. Türkiye
nüfusunun yansı 25 yaşın altındadır. Türkiye'-
de kentbleşme ve bireysel hizmetlere dayab
üretim süreçleri hızla gelişiyor. Bu noktalar
göz önünde tutulduğunda, soldaki bütünleş-
mede işçi ve memur örgütlerine ek olarak ve
özellikle, meslek oda ve birüklerinin, bilgi iş-
lemcilerden sağbk cahşanlanna, tanm teknis-
yenlerine dek toplum katmanlannın sosyal
demokratlann birleşmesi sürecine örgütleri
araabğıyla katıbnalannın sağlanması yerinde
olacakür. Soldaki bütünleşme, bu kesimlerin
özlemleri üzerinde yeni yaklaşımlar üretmeli-
dir.
Sonuç:
Türkiye'de solda örgütsel bütüoleşmenin
sağlanması doğrultusundaki çabalar. hiç kuş-
kusuz, saygındır ve yerindedir. Ancak, bu ca-
balann, gecmişte olduğu gibi birer özlem ola-
rak kalmaması ve örgütsel ve düşünsel öğele-
riyle güçlenerek kalıa bir nitebk kazan-
masının sağlanması büyük önem taşıyor. Gi-
rişimi büyütmek ve kalıa olmasını sağlamak,
katıbma bir anlayışla geleceğe dönük çözüm
önerileri üretmekten geçiyor.
ARADABIR
MEHMET BAgARAN
Sabahattin Ali Çeşmesi
Sevgili Deniz üç yıldır karşılıklı oturup söyleşemiyoruz
seninle. Acıyı bal eylemeye çalışıyoruz annenle. Öyle iste-
mez miydin sen de? Kitaplığının önünde durdum sabahle-
yin, Sabahattin Ali'nin yapıtlarına baktım. Açsam birini,
bakışlarımız karşılaşacakmış gibi geldi. Bildiğin gibi De-
ğirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk 1935'le 1947
yılları arasında yayımlanmış. Toplumcu gerekçi
yazınımızm öncüsü, ustası Sabahattin Ali, düzyazının
Nazım'ı bir bakıma. Nabizade Nazım'dan, Refik Halit'in bir-
çok öyküsünden sonra onunla girmişköylüler, köylülerin
zorlu yaşamı yazınımıza. Kanal't, Candarma Bektr'i,
Kağnıyı düşün bir...
Sabahattin Ali der demez, "Başın öne eğilmesin, al-
dırma gönül aldırma" diyen yanık bir türkünün yüreğini
oyarak yükseldiğini duyar gibiyim...
Senin doğduğun yerlerde gecmiş, çocukluğu gençliği;
Sabahattin Ali'yi okumakla kalmadık, yaşadık seninle. Ed-
remit'te Hasanboğuldu'ya çıktığımızda zeytinlili Hasan'ın,
Yörük Emine'nin çarpıcı aşklanyla titredi yüreklerimiz.
Başlangıçta coşumcu bir gözle aşka yaklaşan yazar, gide-
rekgerçekçiyerineoturtmuşbugüzel insan ilişkisini. "Gra-
mofon Avrat'ı, Hanende Melek'i yazmış. Toplumun gözün-
de düşmüş sayılan kadının, yüreğinde ne soylu bir duygu
yaşattığını sergilemiş. Ama aşk öykülerinin en güzeli Ha-
sanboğuldu. Kavuşmaları engelleyen geleneklerin, zor-
luklann simgesi olan tuz çuvalının ağırlığını sırtımızda du-
yuyoruz okurken. Çamlar arasındaki Gökbüvet'e, o duru
dağ gölüne bakarken Hasan'ını yitiren Yörük kızının çığlığı
yankılanmıyor muydu içimizde... Senin dediğin gibi Saba-
hattin Ali'nin öykülerinin, romanlannın dokusunda, betim-
lerinde buram buram Edremit tüter. Cennet Ayağı, Bay-
ram Yeri, Soğuk Tulumba, yoksul insanların yaşadığı Ibra-
himce Mahallesi, taşı toprağı Sabahattin Ali'dir Edremit'in.
Oyleyken nasıl bir ilgisizlik, nasıl bir korkudur Edremitlileri
0 güzel ustaya duyarsız kılan...
Kırklareli'ne, Sabahattin Ali'yi anma gününe çağrılıydık
20 haziranda. Saşılası bir olay değil mi? Yaşadığı yer değil
UArkasıl7.Sayfada
TARTIŞMA
Doğramaa'nın Heykeli Uzerine
Yasal yönden yanıtlanması gereken başka bir soru da şu: Paranın
bir kısmını verdiği vakfın kuruluş senedindeki amaç maddesinde,
"Doğramacı'nın heykelini dikmek" türünden işlerle ilgili özel bir
hüküm var mı?
I lhan Selcuk'un Doğramaa'nın hey-
kelinin acılış töreni için "teberrüken"
yazdığı "acıbş konuşması" (Cumhuriyet
9 temmuz) ne yazık kı güme gittı. Yazının
yayımlandığı gün, basından törenin bir
gün önce yapıldıgını üzülerek öğrendik.
Neyse ki heykelin acılışını yapan rektö-
rün, gecikmeyi telafi eden "benzer nite-
bkte" bir konuşma yapüğını aynı gün
öğrendik de epey rahatladık. Babn, bay
rektör neler demiş?
önce Bay Doğramaa'nın "büyük bir
insan" olduğunu açıklamış. Kendisini
(Bay Doğramaa'yı) yakından görenlerin
bu açıklamaya bir itirazlan olacağını
sanmıyorum. Heykelin üç metre yüksek-
liğinde yapümış olmasının anlamı da her-
halde bu "heybetı" simgelemek olsa ge-
rek.
Bunun ardından bay rektör, Doğra-
maa'nın "çok yönlü bir kişi" olduğunu
da vurgulamış. Buna da Türkiye'de son
on beş - yirmi yılhk üniversiu; olaylannı
yaşamış ve gözlemlemiş olanlann her-
hangı bir iürazı olmayacağına eminün.
Bay rektör, heykeli dikilen zaün vakıf
kuruculuğu gibi etkinüklerini şükranla
anmış, ama bu arada, çocuk bakımı ko-
nusundaki "telif eserini" anmayı nedense
atlamış. Bunu bağışlanmaz bir unutkan-
hk sayıyorum. Büyük olduğu dile getiri
len bir bilim erini yücelten, ölümsüz kılan
ve heykeUnin bir üniversite bahçesine di-
kilmesini gerektiren neden, vakıflar, şir-
ketler, bınalar vb. kurmuş olma marifeti
değil, hiç kuşkusuz büimsel yapıüardır.
Törende, bu yönden heykel sahibinin sö-
zünü ettiğim "muhallet" tebf yapıtının
zikredilmemiş olması bence büyük bir
eksikliktir.
Bay rektör, heykelin yapılması ile ilgili
karar konusunda gazetecilerce sorulan
soruya, "tensip" sözcüğünü kullanarak
"bunun senatoca karara bağlandığı" ya-
nıtını veriyor. Biraz sinirh" şekilde ifade
edilmiş olsa da burada ince bir istihza var
bence: Dışandan bakanlar YÖK sislemi
içindeki üniversitelerde eskiden olduğu
gibi "senato" adıyla anılan ciddi bir ka-
rar organı var sanıyorlar ya; işte rektör
bey muhtemelen bu safdillerle dalga geçi-
yor.
Senatonun heykelin yapımı ile ilgili
"tensibi"ni belirtirken rektör, olaya biraz
daha açıkbk getirerek, konuyu orada (se-
natoda) "tarüşüklannı" da ilave ediyor.
Sistem icabı hepsinin "atanması" doğru-
dan ya da dolayh olarak Doğramaa'ya
bağb kişilerden oluşan bir kurulda, bu
kimbilir ne kadar harareüi, canlı, uzun ve
çekişmeli bir tartışma olmuştur!
Gelelim para işine: Bay rektör parayı
Doğramaa'nın vermediğini söylüyor.
Demek ki heykelin yapım parasınuı Doğ-
ramaa'nın kesesinden çıktığı havadisi
"tevatür" imiş. Bunun açıklanmış obnası
iyi de, bay rektörün parayı kimin verdiği
sorusuna önce hiddetlenip, "basit konuş-
ma, tenezzül etmem" gibi yanıtlar verme-
si tuhaf kaçmış. Soruyu soran gazeteci-
nin bu soruyu daha "mürekkep" bir
şekilde sorması mümkün olmadığına gö-
re bay rektörün de sinirlenmeden ve bir
yere inmeden (tenezzül etmeden), yine
"basit" bir yanıtla soruyu karşılaması
uygun olurdu. Gazetecinin amacı herhal-
de bir kamu kuruluşunun karan ile yapıl-
dığı açıklanan bu "imalat"ın mali kayna-
ğını öğrenmekti ve bu onun göreviydi.
Rektör bey anlaşılan hiddeti biraz geçtik-
ten sonra bu kez "tenezzül ederek" soru-
yu "basitçe" yanıtlıyor: Parayı "Doğra-
maa'yı Sevenler" ve "Hacettepe Vakfı"
vermiş! Doğramaa'yı sevenler deyince,
akla ilk olarak Bay Evren ve ünlü arka-
daşlan geliyor. Bir de -bu gibi hallerde
sıkça rastlandığı gibi- üniversitelerden ış
alan ve yöneticileri "hasbelkader" sev-
meye mecbur olan "müteahhitler". An-
cak burada birtakım "yasal sorunlar"
var: İlk sorun, yasalara göre böyle "iane"
türünden para toplanması için valilikten
izin alınması zorunluluğu. Acaba bu izin
abndı mı; yoksa "Ihsan Doğramaa Hey-
keli Yapımı İçin İane Kampanyaa" bil-
mediğimiz başka bir yöntemle mi yürii-
tüldü? Yasal yönden yanıtlanması gere-
ken başka bir soru da şu: Paranın bir
kısmını verdiği söylenen vakfın kuruluş
senedindeki amaç maddesinde, "Doğra-
maa'nın heykelini dikmek" türünden iş-
lerle ilgili özel bir hüküm var mı? Bu yasal
sorulann muhatabı kuşkusuz bay rektör
değil; Ankara Valiligi ile Vakıflar Genel
Müdürlüğü. Acaba yanıtlarlar mı?
AYDINAYBAY
PENCERE
Osmanlı Hoşgöriisü...
"Avcı" diye anılan "Mehmedi Rabi" döneminde,
sarayın tarihçisi Abdi imiş. Osmanlı padişahının "va--
kanüvis"\ olmak kolay mı!.. Her gün bir şeyler bulup
yazacaksın; ama ya önemli bir olay yaşanmamışsa?..
Avcı Mehmet bir gün Abdi'ye sormuş:
- Bugün ne yazdın?
- Sultanım, bir sey yazamadım.
Padişah o strada leğen ibrik, ellerini yıkıyormuş;
avucundaki sabunu vakanüvise vermiş:
-Iştebuolayıyaz!..
Bir başka gün olaysız geçmesin diye Avcı Mehmet'in
elindeki ciritle Abdi'yi hafifçe yaraladığını Hammer ya-
zıyor. Sultan hastalık derecesinde ava meraklıydı;
Padişahın vurduğu her "yabanıl hayvanın ölümü" sal-
tanatı boyunca özenle deftere geçirilmiş; Hammer,
iğneli biçimde ekliyor:
"Av eğlenceleri hayatlanna mal olan adamlara ge-
lince, onlardan bahsedilmedi."
Padişah bu!.. Ava çıktığmda kıyamet kopuyor; bir
debdebedir gidiyor; sultanla birlikte kimi zaman on
beş beldenin halkı, aşağı yukarı otuz bin kişi ava çık-
mak zorunda kalıyor; bir seferde otuz kırk kişi ölüyor.
17' nci Yüzyılda daha Osmanlının görkemi sürüyor.
•
Osmanlının hoşgörüsünden, hatta laikliğinden söz
açanlar var; Atatürk'ün laiklik devrimini azımsamak is-
teyenler arasında bir sav benimsenip savunulur:
"Osmanlı laikti!.."
Tarihte her dönem, zamanın koşullarına göre değer-
lendirilmeli. Osmanlının hoşgörüsü, devlet düzeninin
gereği olarak düşünülür, çoğu imparatorlukta olduğu
gibi, çeşitli halkların ve dinlerin iç içe yaşadığı toprak-
larda egemenliği sürdürmek için, ister istemez bir
dengeye gerek vardır. Vergisini veren, haracını sızlan-
madan ödeyen, boynu kıldan ince olanların dinine di-
yanetine Osmanlı'da dokunulmazdı; ama, Islam kap-
samında mezhep çatışması, Hıristiyanlıktaki Katolik-
Protestan kavgasından aşağı kalmaz.
O çağda ümmet bilinci geçerli olduğundan, kim ki
Müslümanlığı benimser, düzenin içinde yükselmek
olanaklannı da sağlar; düzeni bozacak bir şey yaptı
mı, ölümlerden ölüm beğenmeli.
•
Avcı Mehmet döneminde mehdi' rolüne çıkan Saba-
tay Levi olayını geçen gün bu köşede anlatmıştım. Iz-
mirli Yahudi Sabatay, peygamberliğini ilan edince,
kurulu düzeni sarsacak bir dalgalanma Museviler ara-
sında hırgür yaratır. Padişah, Sabatay'ı ya kazığa otur-
tacak ya bağı$layacaktır. Musevi Kelime-i Şehadet
getirince kendisine aylık bağlanır, Saray'a kapıcı ata-
nır.
» Yine o yıllarda Kürt şeyhlerinden birinin oğlu da
mehdiliğini ilan eder.
Mehdi ne demek?..
Kıyametten önce ortaya çıkıp dünyada dirlik düzenli-
ği kuracak kişi değil mi?
Musul Beylerbeyi, bölgede hır çıkaran Kürdün yan-
daşlarını dağıtır; çiçeği burnunda mehdiyi babasıyla
birlikte derdest ederek Saray'a postalar. Sultan Meh-
medi Rabi, o sırada Vize yöresinde avdadır. Olay
1666da yaşanıyor. Padişah huzurunda sorguya çeki-
len Kürt delikanlısı, mehdilik numarasını bir yana bıra-
kıp sorulara güzel yanıtlar verir; Padişahın hoşuna
gider. Avcı Mehmet, Kürt gencini hademe-i hassa'
arasına alıp babasına da bir tekkenin şeyhliğini verir^"u ~~^
Hammer diyor ki: . / ' ,
"Şu suretle Yahudi Deccal (Sabatay) ile Kürt meh-
di, biri Saray'da hizmetçi, diğeri kapıcı olarak her ikisi
de gerek devletin, gerek padişahın sükunı haline gay-
retgüzar olmuşlardır."
•
Osmanlı hoşgörüsü de budur: Ya benden yana olur-
sun ya kelleni ucururum...
Ayıplanacak, utanılacak, kınanacak bir yanı da yok.
O sırada Avrupa'da bir yandan Batı uygarlığının ilk
ışınları görülürken; öte yandan insanları diri dlri odun
ateşlerinde yakıyorlardı. Insanlık tarihi çelişkilerle do-
lu bir ince yolda yürünerek yazıldı.
BAŞSAĞLIĞI
CEVDET KUDRET
Hocanuzın
tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. Yaşamı hepimize
örnek olsun.
RAHMİAKDAŞ
OZAN SANATEVİ-CKK BANDIRMA
TEMSİLCİLİĞ1
\ V E
B E L D E L E R İ
U€ ŞOGUT, İKİ ODA, BE$ YU
İ ÜÜÜCÜV-" " ^
Ş
BİR SALON, KÜCÜK BEYAZ BULÜT
T.C. BAŞBAKANLIK
TOPLU
Y E N İ B İ R Y O R U M
'Toplu konut alanlarına; toplu taşıma, yeşillendinme, tüketim, eğitim gibi
hizmetlerin karşılanmasını da sağlayacak bir bütünlük içinde bakılacaktır"
Hûkûmet Programı Kasım 1991.
Evet... Toplu konut programı; insan/konut/çevre/kent
ilişkisine gösterilen özenle, yeni bir yoruma kavuşuyor.
Uygulama Temmuz 1992.
İDARESÎ
M U T L U Ç O Ğ U N L U K İ Ç