15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ1992 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI Sosyalist topluluğun ön cephesinde, eskiden mümkün görünmeyen yeni unsurlar belirdi Dekor yok oldu, altuıyaldız çatladı DAHA ÖZGÜR BİR DÜNYAİÇİN EOUAROŞEVARDNADZE'NİN ANILARI —7— Bir komşumuz ganster gibi davran- dığında başkalannın yardınuna güve- nemeyeoeksek, savunma kapasitesinin makul bir ölçüde sırurlandınlmasından nasıl söz edebiliriz? Her devlet böyle bir duruma düşebibr, gasp ve şiddetin kur- banı olabilir. Eğer bir saldınyı geri püs- kürtecek bir mekanizma oluşturula- mazsa, her halk. potansiyel kurban demektir. Buna karşıbk "güçlüler" de, kendi iç sorunlannı, diğer halklann zengjnliklerinin fethedilmesi yoluyla çözumlemeye yönelecektir. Körfez bölgesinde olup bitenleri bir uzlaşmazlık olarak görmüyorum. Biri- nin evi işgal edildiği zaman, herhangi biriyle uzlaşmazhk içinde olduğunu söyleyemez. Daha çok, bir suçun kur- banıdır. Körfez'deki durumun ışığın- da. "savaş" kavramını da kabul edıle- bilir bulmuyorum. tttifak gûçleri, dünya topluluğunun -BM Güvenlik Konseyi- aldığı askeri yaptınm karan- ru uyguhmaya geçirdi. Hukuksal dü- , zen hemen yeniden kuruldu. ! Konunun ağırbk merkezi şu: önce- ilikle bir ülkenin bir diğerine saldına, 'kesin bir hukuksal temel üzerinde, hem de BM Güvenlik Konseyi'nin mandası altında durduruidu. Bu organın geç- mişte aldığı kararlann uygulandığını haürlayan olmasa gerek. Ancak bu kez yeni düşünce sayesinde, SSCB ve ABDnin BM'de de devam eden işbirli- ği sayesinde kararlar uygulandı. Gü- .venlik Konseyi'nde sergüenen birliğin Jeşi benzeri yoktur çağdaş politika sah- nesinde. Temel olarak, uluslararası iliş- kılerde hak ve hukukun korunması yolunda etkin bir mekanizma oluştu- rulması içın tek şansın kapısını açmış- tır. îrak Şımdi. Sovyetler Birliği'nde benim tutumuma yöneltilen eleştiriiere gele- lim. BM Genel Kurulu'nun 45. dönem toplantılannda yapüğım konuşma da, BM Güvenlik Konseyi'nin 678 sayıb karar tasansını onaylamamız da ül- kemdeki muhaüflen pek hoşnut bırak- madı. Saldırgaru, daha fazla zarar vermeden Kuveyt'ten çekihneye ikna etmek için pek az vakit harcamamız da hoşlanna gitmedi. Dahası, ülkemi, Körfez'deki askeri operasyona kanşür- mak istemekle suçladılar beni. Yapü- ğım acıklamalan, ileri sürdüğüm argü- manlan. itirazlanmı dinleyen çıkmadı Zaten dinleyemezlerdi: Çünkü bütün eleştiriler. olan biteni, iki sistemin çatış- ması bağlamında değerlendiriyordu. Onay Eleşüricilerden biri, neye onay verdi- ğimin bilincinde olup olmadığımı sor- du bana. Yani Irak'a karşı kuvvet kul- lanılacağını ve bunun yol açacağı sonuçlan kavrayıp kavrarnadığımı so- ruyordu. Evet, bunun bilincindeydim. Dahası, elimde kesin bilgjler vardı. Bu bir sır değildi. Hem biz hem Amerikalı- lar hem de koalisyonun diğer üyeleri, Irak yönetiminin, özellikle de Saddam Hüseyin'in Irak'a karşı girişilecek aske- ri operasyonun nasıl olacağını göz önünde bulundurup bulundurmadığı konusunda kaygıbydık. Bunu Bağ- dat'a anlatabilmek için bütün olanak- ian kullandık. Irak'ı Kuveyt'ten çekilmeye ikna et- mek. 15 Ocak 1991'e kadar 678 sayılı karara uymadığı takdirde yol açacağı olası sonuçlar hakkında uyanda bu- lunmak için, benim baskılanm sonucu karar tasansına eklenen "iyi niyet sü- resi"ni son ana kadar kullandık. Tank Aziz'e uyan Tank Aziz'le Moskova'daki son bu- luşmamız sırasında, Irak'a karşı kulla- nılabilecek yeni silahlarla ilgili elimde bulunan bılgjleri kendisine ilettim. As- keri operasyonun ne zamana kadar sürüncemede bırakılabileceğini bilme- diğimi söyledim: Ancak operasyonun başlayacağından en ufak bir kuşkum yoktu. Aynı gün, Mihail Gorbaçov, Irak yönetimi Kuveyt'ten çekilme karan al- madığı takdirde, ülkesinin korkunç bir falaket girdabına sürükleneceği yolun- da Tank Aziz'i sert biçımde uyardı. Bu krizden tek akıkn çıkış yolu olan banşçı çözümü önerirken, Irak'ın geri çekıl- mesmden başka hiçbir seceneği düşün- müyorduk. Arafat gehneyince İstifamdan kısa süre önce, Türkiye'- ye yaptığım ziyaret sırasında bir kez daha şansımı denemek istedim. An- kara^da Yaser Arafat'la buluşmak ve FKÖ lideri aracılığıyla Iraklılara, olaya banşçı bir biçimde son vermeleri için son bir uyan ve rica iletmek istiyor- dum. Ne yazık ki Arafat Türk başİcen- tine gelmedi. Şimdi burada banşı korumayan, sa- vaş yolunu tercih eden kimdir? Irak yönetimi, kendisine karşı kuvvete baş- vurulması halinde herhangi bir sınırla- manın söz konusu olmadığı, çünkü 678 sayıb karann böyle bir sınırlamayı ön- görmediği yolunda tarafımızca bilgi- lendinlmişti. Saddam Hüseyin'in ne düşündüğünü bilmiyorum. Ancak biz, neyle karşı karşıya olduğunu anlatmak için elimizden geleni yaptık. Saddam Bu iş için de beş buçuk ay yeterliydi. Irak'a karşı askeri harekaün durdurul- ması için, Saddam Hüseyin'in herhangi bir zamanda, hatta operasyonun başla- masından sonra "geri çekiliyoruz" demesi yeterliydi. Bunun yerine Ku- veytten geri püskürtülmeyi tercih etti. Sanınm, askeri operasyonun son aşa- masında ateşkes sağlamak için girişilen çabalar da haklı nedenlere dayanmı- yordu. Operasyonun başlamasından önce Sovyet Dışişleri Bakanlığı benzer bir plan sunmuştu, ancak plan uygu- lanmamışü. Daha doğrusu, uygulana- mamışü. Hüseyin, seçimini yapmıştı. Bana kalırsa, kriz süresince Saddam Hüseyin'i caydırmak için Bağdat'a özel temscilciler gönderilmesi sadece zarar verdi. Bu elçiler, Irak yönetiminin sal- dırgan tutumundan şu ya da bu biçim- de yarar sağlayabileceği hayalini güc- lendirdi. "Avrupa pencercsi", "Amerika'nın keşfT'nden çok önce, Dışişleri Bakan- lığı'na atanmamdan birkaç yıl önce açılmıştı önümde. Bu pencere, Doğu Avrupa ülkelerine, ya da bizim o gün- lerde dediğimiz gibi sosyalist topluluk ülkelerine açıbyordu. Bu pencereden . gördüklerim, ileride bakan olarak davranışlanrnı biçimlendirecek, 1989 ve 1990'daki olaylara yönelik tutumu- mu etkileyecekti. 1985 yıhndayız. AGİK Sonuç Bildi- risi'nin 10'uncu yıldönümü büyük gü- rültüyle kutlanmıştı, ancak buna rağmen huzursuz bir hava esiyordu. "Şimdi ne olacak?" diye soruyorduk kendimize. Helsinki sürecinin tavsadı- ğı \e ancak büyük çığır açan nitelikle fıkirlerle yeniden rayına oturabileceği düşüncesindeydim. Sovyetler Birliği'nde bu konu üze- gelenleri ve diplomatlanmızın zihniye- ti. değişimin asla mümkün olmadığı düşüncesiyle biçimlenmişti. Aslında parti yetkilisi ve diplomat aynı şeydi; çünkü sosyalist topluluk ülkelerinde enı görünümü, muhalefet yarattı; eğer geniş halk kitJelerine muhalefet denilebilirse. Aslında bu tanımlama rahatlıkla yapılabilir, çünkü Mihail Gorbaçov'un Doğu Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaretlerde, halkın düzenlediği sevgi gösterileri, açıkça bir kitle hareketine dönüşüyordu. parti ve devlet hiyerarşisi arasındaki ideolojik ve siyasi "akrabalık ", diplo- masinin kayıtsız şartsız, üst düzey nomenklaturanın emrine girmesini şart koşuyordu. Üst düzey parti yetki- lileri, Politbüro tarafından Doğu Av- rupa ülkelerine büyükelçi olarak ata- nıyordu. Bunun yanı sıra diğer ülkeler için seçilen büyükelçiler de ancak bu organın onayıyla atanabiliyordu. Bu atanma biçimi, büyükelçilerin çahşmalannı da belirliyordu. Eski parti yetkilileri. her konuda Dışişleri pohtikacılar yüzünden bozguna uğra- dığı bir sır değil. Ve Macaristan'ın hiç de başansız olmayan doneylerinden etkin bir ekonomi modeli oluşmasmı umutla bekleyen bizler de düş kınklı- ğına uğramışük. Macaristan'ın giri- şimlerini, kendi ekonomimizi sağlıkh ve akıla bir temel üzerinde reforme edebilmemiz için bir fırsat olarak gö- rüyorduk. Ben de kendi evimde bazı girişimlerde bulunmuş ve bunun nele- re mal olduğunu görmüştüm. Örnek bulmak için fazla çaba harcamaya ge- rek yok; perestroyka yıllannda, eko- nomik reformlanmız dogmanın kale- lerinde paramparça oldu. Perestroykanın talihsizliği Bir devrim, önce kafalarda sonra toplumda gerçekleştirilebib'r. Bence pe- restroykanın talihsizliği, milyonlann kafasında olgunlaşmasına karşın, bir- çok şeyin bağb olduğu kafalann bilinci- ne hiç dokunamaması. Değişimleri en çok özleyenler de pek az şeyle bağb olan insanlardı. Bugün, elçilik mensuplannın da ka- tıldığı. bakanbktaki danışma toplantı- lannın tutanaklannı okurken. mevcut durumdan nedenb rahatsızbk duyduk- lannı farkedebiliyorum. Ekonomik iş- birüğirun etkisizbğı, bakanbklanmızın ve diğer merkezi organlann ağıraksak- lığı, ortaklann getirdiği önerilere verile- cek yanıtlann geciktiribnesi, tereddüt- ler, insan, bilgi ve fıkir değişim prog- ramlanrun sürekb' yeni yeni kurallara bağlanması, dostluğun propaganda düzeyinde kalması, candan obnaması. Mesihçibk ve misyoner ruhu. başkala- nnı eğitmek için duyulan dizginlene- Berlin Duvan, sanki yüz ydlarca ayakta katanak ü zere inşa edilmişti, ama 1989'un bir kasım gecesi yıkılrverdi. rinde epeyi kafa yoruyorduk. Şimdi söyleveceklerim, kimseye abartılı görünmesin. Daha o günlerde Avrupa'nın er >a da geç, farklı günler yaşayacağını, savaş sonrası poütikala- nnın siyasi içerik kazandırdığı, Doğu \e Batı kavramlannın, geçmişteki coğ- rafı anlamına dönüş yapacağını far- ketmiştik. O günkü koşullar altında bu tür bir öngörü, ütopya olarak gö- rülebilirdi ancak. Aynı yıbn sonbaha- nnda Mihail Gorbaçov, Paris'te Or- tak Avrupa Evi fikrini ortaya attığın- da, kimileri bu davranışı sınırsız bir cesaretin ifadesi olarak alkışlamış, ki- mileri bir propaganda hilesi olarak değerlendirmiş, üçüncü grup ise ciddi- ye almamıştı. Ancak o günlerde pek az kişi, bu olgun ve sağlam temellere da- yanan düşüncenin kökeninde, Av- rupa'daki statükonun daha fazla korunamayacağı görüşünün yattığını anlayabilmişti. Bizim perestroykamız, yeni bir Avrupa gerçeğinin eskisini de banndırmaktaydı. Ancak o dönemde. 1985'te pek az kişi, bunu olası görü- yordu. Berlin Duvan, sanki yüzyıllar boyu ayakta kalmak üzere inşa edilmişti. Askeri ve siyasi ittifaklar, pozisyonla- nnı korumak için inatla direniyorlar- dı. Doğu ve Batı sınınndaki geçişler, ancak bir "kanş" kadar açılabiliyor- du. İki tarafı ayıran çizgi, Avrupa coğ- rafyasının gerçekliği haline gelmışti, onsuz bir yaşam düşünülemiyordu. Bu çizgi, milyonlarca insanın bilincine hükmediyor, aslında ileriyi görmesi gereken politika, bütün planlannı, bu sarsılmaz görünen gerçeklik temeli üzerinde inşa ediyordu. Dünyanın "yan yana var olan sistemlere" bölün- düğü dogmasıyla beslenen parti ileri Bakanlığı'nın da bilgjsi dahilinde ol- mak üzere. en üst parti orgaruyla te- mas halindeydiler. Konuk olduklan ülkede de sık sık aynı yolu izlıyorlardı. Sosyabst ülkelerin dışişleri bakanlan- nı çiğneyerek, doğrudan partinin üst düzey organlanyla bağlantı kuruyor- lardı. Doğal olarak. bu düzeni hemen de- ğiştirmeye kalkışmadım. Daha doğru- su, ancak ilgili parlamento yapılannın oluşmasından sonra değiştirebildim. Ancak 1989'da, Doğu Avrupa'da bir dizi devrimin gerçekleşmesinden son- ra, değişik tip ve formasyona sahip insanlan, büyükelçi olarak atayabil- dim. Perestroykanın ilk dönemlerinde, Mihail Gorbaçov'un, özellikle Doğu Avrupa'daki büyükelçiliklerimizden akan bilgilerin doğruluğunu ısrarla araştırması, boşuna değildi. Bu bilgi- ler. mevcut koşullarla ilgili göstergeleri de yansıtıyordu. Elimizde ııesnel bilgi- ler de vardı. Bunlar hem büyükelçilik- lerden hem de diğer kanallardan geli- yordu. Sosyalist blok ülkelerine gönderilen meslektaşlanm arasında. durumu doğru olarak değerlendirenler de var- dı. Ve bizi Doğu Avrupa'daki olaylar sırasında gafıl avlanmakla suçlayanla- ra, büyükelçilerimizin kesin ve doğru bilgiler verdiklerini anlatırken de ya- lan söylemiyordum. Daha farklı olanlar da vardı elbette. Ancak bu onlann suçu değil. otoriteye uymak zorunda olduklan için onlann talihsizliğivdi. Aynı zamanda diplo- masinin ve son olarak da yönetimlerin talihsizliğiydi. Örneğin Macaristan'dakı ekono- mik reformlann büyük ölçüde bu tür mez istek ve o eski, defalarca denenmiş yöntem: beni taklit et. İnsanlanmızı, sabit fikirlerden ve sürü mantığından kurtubnaya teşvik ederken. uyardığı- mız nokta da buydu işte. O günlerde, bu uyanlan duyan üst düzey parti bü- rokratlannın ne denb' rahatsız olduğu- nu, bazılannın duyduğu öfkeyi, nere- deyse bedense! olarak hissediyorum. Reformlara karşı gösterilen direniş. paradoksal bir biçimde Moskova'ya, daha doğrusu bizim muhabflere sirayet etti. "Sosyabst topluluk" gerçek karak- terini ortaya koyarak, her zaman oldu- ğu gibi, parti ve devlet ebtinin itüfakı biçiminde kendini gösterdi. Bu kez ya- rattıklan tehbke her zamankinden da- ha büyüktü ve hemen ortak bir dil bularak, perestroykaya karşı savaş aç- mak için Sovyet perestroykasından hoşnut obnayanlarla ittifak kurdular. "Sosyalist ülkelerin" yöneticileriyle yapılan kişisel temaslarda edinilen doğ- rudan izlenimler de siyasi oluşumla ilgi- li bu genel değerlendirmeyi doğrulu- yordu. Dış görünüş itibanyla gelenek- ler, "eski ustalann" tablolanndaki gibi aynen korunuyordu: Kucaklaşmalar, öpüşmeler. karşılıkb madalya alışveriş- leri, candan ağırlamalar, parti kongre- lerine katıbnalar. Bizim "sol" liberal ve radikal basırumız, neo kucaklaşmalan, madalya takdimlerini. ne de karşılama törenlerinde kullanılan ve ashnda eski düzene bağbbğın ifadesi olan dili bağış- ladı. Ne var ki bunlar yalnızca dış görü- nüşle sınırb kalıyordu, eski düzen sade- ce kendine özgü dekoru içinde mevcut- tu. Ancak sonunda dekor da yok oldu. altın yaldız çatladı. sosyalist toplulu- ğun ön cephesinde. eskiden mümkün görünmeyen yeni unsurlar belirdi. Bu yeni görünümü, muhalefet yarattı; eğer geniş halk kitlelenne muhalefet denile- büirse. Asbnda bu taaımlama rahatbk- la yapılabilir, çünkü Mihail Gorba- çov'un Doğu Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaretlerde, halkın düzenlediği sevgi gösterileri, açıkça bir kitle hareketine dönüşüyordu. Insanlar salt, kendilerini bir zamanlar faşizm korkusundan kur- taran, ancak daha sonra kendi politi- kalannı empoze eden devleti yenıleyen adamı değil; aynı zamanda kendi yöne- timleriyle gjriştikleri çatışmada kazan- dıklan doğal müttefıklerini, yani statü- koya alternatif olarak gördükleri kişiyi selambyorlardı. Bu durum binlerce in- sanı içeren kitlelerin gösterilerinde, at- tıklan sloganlarda. taşıdıklan resim ve pankartlarda açıkça kendini gösteri- yordu. Buna karşılık bazı ülkelerde parti aparatı, önderin ritüel biçimde tannlaştınkiığı, bağbbk ve desteğin ne- redeyse dini bir huşu içinde ifade bul- duğu kongrelerdüzerüiyordu. Ön cephe böyleydi. Ne var ki siyaset kulıslennde yürek paralayıa dramlar yaşanıyordu. Muhataplanmı eğitmeye asla yetmenmedim, ama ilkelerimizi ve tavnmızı ortaya koydum, yarattıklan koşullan ve gerekçelerini anlatmaya çabşüm. Yanıt olarak duyduklanm ço- ğunlukla, serzenişler ve eleştiri ya da anlayışsıziığı ifade eden sözler değil, re- el sosyalizmin başanlanyla ilgili açıkla- malardı. Tavırlan çok açıktı: "Biz haü- mizden memnunuz. Perestroykaya ihtiyacımızyok." Reformcu ve muhafazakar Gorbi Mihail Gorbaçov, Doğu Avrupalı meslektaşlanyla yaptığı görüşmelerde, tavsiyelerini son derece ince ve dikkatli bir dille sıralıyordu. Tavsiyelerini ülke- mizdeki deneyimlere bağlıyor, demok- ratik değişim yönünde adımlar atma- dıklan takdirde çok ciddi sorunlarla karşılaşacaklannı anlatmaya çahşıyor- du. Muhataplan kendisini nezaketle dinbyor, kafa salbyor, yüzeysel örnek- ler ileri sürüyorlardı... Rahatsız değil- lerdi, çünkü bu Sovyet bderinih, selefle- rinin demokrasiyi yıkmak için yaptık- lan gibi, demokrasiyi tesis etmek için tank kullanmayacağını bibyorlardı. Ancak son derece gürültülü, fikirle- rin kıyasıya çaüşüğı, kişisel çatışmalara varan şiddeüi kavgalann meydana gel- diği görüşmeler de oldu. örneğin Bük- reş'teki görüşmeler öylesine şiddetli bir aşamaya geldi ki muhafızlar gizlibk ıl- kesinı bozmak zorunda kaldılar; ne olup bittiğini anlamak için kapıyı açtı- lar. Doğu Avrupa'daki değişim süreci karşısında ülkemizde duyulan karma- şık tepkileri anlayabibyorum. Bunlan ne küçümsüyor ne de yargüıyorum. Uzun bir zaman dib'minde geliştirilmiş düşünce koordinatlannın parçalanma- sı acı verir. özellikle. Doğu Avrupa'da "sosyalizmin çöküşüne" tanık olmak çok ağır bir yüktü. Insanlann kafasın- da gebşen düşünce zinciri aşağı yukan şöyleydi: Kısa bir süre öncesine kadar SSCB, tüm dünyanın hayranbğını ka- zanmış, itibar sahibi bir devletü. Ve dünya sosyalizmi. güvenbğimizin ga- rantisiydi... Bizim hem devleün büyüklüğünü hem de garanu'lerini yok ettiğimiz iddia edibyordu... Bu tür görûşlerde, birçok unsur bir- birine kanşıyor. Öncelikle, Doğu Av- rupa'daki olaylann, hemen Batı sıru- nnda kamplaştınbnış, "müttefık" ülkelerin ve bu topraklarda yerleştiril- miş Sovyet birliklerinin güvenliğini azaltabileceğinden endişe edibyordu. Bu aynı zamanda, Doğu Avrupa ülke- lerinin kendi başlanna birer değer değil de, bizim devin "uydulan" olarak gö- ruldüğü zamanlara nostaljik bir özlem anlamına da gebyor. Doğu Avrupa'- daki "tampon bölgenin" çöküşüne ve bızım birliklerin "sa%aşmadan" geri çe- kılmesine yönelik eleşürilerin kökenin- de bu duygular yatmıyor mu? Sovyet ordusunun, bazı Avrupa ül- kelerini kurtarmakla kalmayıp. savaş ganımcü olarak kazandığı görüşünü yansıtan bu tür düşünceleri, aayla; yü- reğim sızlayarak dinbyorum. Egemen devletlerin onurunu zedeleyen açıkla- malan, acıyla, yürek sıasıyla dinbyo- rum. Bazı yurttaşlanmın böylesi aşağı- layıa ve uygunsuz açıklamalanndan ötürü özür dilemeyi, şahsen ahlaki bir görev saydım hep. Burada da aynı gö- revi yapmaya hazınm. Berlin Duvan Berbn Duvan. 1989 yılının bir kasım gecesinde yıkıldı. Bir yıl sonra, Kasım 1990'da, Paris'te yeni Avrupa Şartı im- zalandı. Duvann yıkıbnasının sadece Sovyet- ler Birliği'nde huzursuzluklara yol açtı- ğını iddia etmek doğru olmaz. Bu olay. Batı'da da bazı kaygılara neden oldu. Fransa Başbakanı Michel Rocard'ın, "Demir Perde"nin açılmasıyla, her iki tarafta yaşayanlann içinde varolabildi- p belirli bir konforun yok olduğunu söylerken, "konfor" sözcüğüyle. istik- ran kastettiğini anlamak zor değildi. Taşıdığı olumlu karaktere rağmen. böylesine geniş çaplı ve böylesine hızb gebşen değişimlerin, ister devlet adamı olsun, isterse basit bir ölümlü, hiç kim- senin arzu etmeyeceği istıkrarsızlık un- surlannı da beraberinde getirmesi kaçı- nılmazdı. Hem Avrupa hem de tüm dünya açı- smdan hayati önem taşıyan bir bölgede başlayan sürecin yarattığı kaos ve çök- me tehlikesi. doğru bir formül bulmak üzere harekete geçmeyi gerektiriyordu. En doğru formül de ancak şöyle olabı- lirdi: Istikrar çerçevesinde dinamizm. Bu formül olağanüstü dikkat, imgelem gücü ve uyumlu bir politika gcrektin- \ordu. StRKCEK POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL 12 Eylül Temizlenınedeıı» Haziran geldi, temmuz-ağustos aylarının ucu göründü mü gazetelerin Ankara muhabirlerini bir telaş, bir heye- can alırdı. Milli Savunma'da bir hareket başlar, Askeri Şûra sık sık toplanırdı. Terfi ve emeklilik ayları geldi de- mekti. Terfi ve emeklilik günleri... Bugünlerde sıkı durmak, askeri haberleri iyi izlemek gerekirdi. Biraz gevşek dav- randm, ipin ucunu koyverdin mi yandığının resmiydi; ha- beri atlar, rezil olurdun. O yıllarda Istanbul gazetelerinin Ankara muhabirlerinin böyle kabarık kadroları yoktu. Bir muhabir (mümessil), bi- lemedin bir iki de genç yardımcı... Gazetelerin Ankara büroları 1950den sonra kurulmaya başlamıştır. Milli Savunma Bakanlığı'na gelince, erişilmez, sır ver- mez kapalı bir kutuydu. Bakanlığa ait her haber gizli sayı- lırdı. Orası haber verirse yazılır, vermezse es geçilirdi. Bugün olduğu gibi Başbakaniığın, bakanlığın basın büro- ları, basın sözcüleri hak getire... Haberler, tavşanın suyu- nun suyu emekli generallerden sızdırılırdı. Bu haber de kaynak olarak inanılır çevrelerden' diye verilirdi. Haberi beğenmediler mi, çağırırlar, 'inanılır çevrelerin kaynağı'nı sorarlardı. Siz de kaynağı vermek zorundaydınız. Hadi emekli olacaklar saklanırdı diyelim, bir üstderece- ye yükselenler de ortada görünmezler, ne olur ne olmaz diye bir yerlere gizlenirlerdi. Gazeteci olun da bunca sıkı- nın içinden haber sökün bakalım! Haber için özel kaynaklar aranırdı. Cumhuriyet'te, askerliğini Milli Savunma'da yapmış Sa- itTerzioğlu vardı, Yeni Istanbul'dada(mavibaşlıklı) emek- li albay Nuri Bey... Patron Habip Edip Törehan, emekli general ve subayları çalıştırmaktan hoşlandığı için büroda subay emeklileri vardı. Onları bu işe koştururduk. Bizim emekli albay Nuri Bey için, Milli Savunma'dan aTT- nan her haber devlet sırrıydı. Ertesi gün gazetede çıkacak olan haberin, bir gün önce hiçbir kimse tarafından duyul- masını istemezdi. Kuytu, gizli odalara çekilir, getirdiği haberleri oralarda yazardık. Hiç durmadan. "Aman, kimse duymasın!" Bilmem hangi paşadan al- dım diye övünürdü. Haberleri gerçekten özel ve gizli olur- du. Başka gazeteciler alamazlardı. Tek parti döneminde böyleydi. Çok partiliye geçtiğimiz- de, "Kore'ye asker gönderiyoruz " diye yazdıkları için 'di- vanı harbe' verilenler olmadı mı? Tek partili rejim bunca sıkıydı da, çok partili rejim gevşek miydi? Askeri rejim konusunda arayı epeyce kapattık. Ordu içinde gizli gizli kıpırdamalar olduysa, hemen darbeler dönemine girdik. Demokrasiye geçtikten on yıl sonra ilk darbe oldu. Asker, demokratik bir anayasa getireceğim diyerek iktidara geldi. Gerçekten de güzel, demokratik bir anayasa yapıldı, ama işlemedi. Yeni darbeler oldu. 21 Ma- yıs, 28 Şubat gizli darbelerdir, yahut darbe içinde darbedir. 12 Mart, parlamentolu asker kılığında göründü. Üstüne tüy diken, 12 Eylül darbesi oldu. Kapalı da değil, açıktan açığa kendini gösterdi. Beş general faşizmin en koyusunu getir- diler. On yıldır tortuları temizlenemiyor. Askeri darbeler konusunda uzman olan Emin Değer, 12 Eylül tortusunun tümden temizlenmesini istiyor: "...Bugün daha iyi anlaşılmıştır ki Türkiye'nin sivil toplu- ma geçme ve demokratikleşme çabaları, bize göre 12 Ey- lül ile hesaplaşmadan, dahası, 12 Eylül'ü arıtlamadan (tasfiye etmeden) başarıya ulaşamaz. 12 Eylül sistemi fa- şizme olabildiğince açıktır. Bu, belli bir dünya görüşünün eseridir. Toplum bu sisteme on yıl dayanabilmiştir." Bundan sonraki on yıl sistemi arıtmakla geçmelidir. Başka çaresi yoktur. 12 Eylül yaraları kökten temizlenme- lidir. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Yasaların ya da önermelerin kendi aralannda çelişkiliği. 2/ Bitkisel ya da hayvansal maddele- rin etkili özü... Ulas- tırma. 3/ Elindekin- den hoşnut olan, az- la yetinen... Süs için yapılmış giysi kıvn- mı. 4/ Yumurtadan yeni çıkmış ve henüz ayakları oluşmamış yavru kurbağa. 5/ Kimi bitkilerden el- de edilerek cila işle- rinde kullanılan bir tür zamk... Kü- çük çocuk ayakkabısı. 6/ Bir spor kulUbümüzün kısa yazılışı... Gürcis- tan'da bir liman kenti. 7/ Italya'da bir yanardağ... Kemiklerin içindeki yağb madde. 8/ Bir kabın boşken sa- hip olduğu ağırhk. 9/ Meriç ırmağı- run bir kolu... Tantal elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Bataklık, balçık. 2/ Üye... Sıva ya da boyadan önce vurulan kat. 3/ Dar bir elbise üzerine giyilen ince kumaştan üstlük. 4/ Güzel koku... Süsü ve gösterişi olma- yan. 5/ înkalar tarafından kullanılan ve iplerin üstüne atılnuş her düğümün rengine göre bir anlamı olan düğüm-yazı... Tarla sının. 6/ Türkçede ilgi adılı... Eski dilde buharlı gemi. 7/ Tür- lü işlerde kullanılan, esnek çeükten yapılmış küçük mala- 8/ Ele- mentleri altına çevirmek isteyen uğraş alanı. 9/ Dört Halife'nin sonuncusu... Lapinagillerden bir balık İLAN ELBtSTAN 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1990/675-1992/22 Davacı AEL Müessese Müdürlüğti vekili Av. Huriye Gültekin ta- rafından davalılar Hatice Yapıa, Hüseyin Yapıcı, GttUü Tekdemir ile Ümmüs, Hatice ve Ayşe Arkalı aleyhine mahkememize açüan ka- mulaştırma nedeni ile tescil davasının yapılan açık yargılaması so- nucunda Elbistan üçesi, Kışla köyünde kain, 455 parsel nolu taşın- raazın kamulaşürma sebebi ile tapu kaydının iptal edilerek AEL Mü- essese Müdürlüğü adına tapuya tesciline karar verilmiş olup, verilen işbu karar adresi meçhul olan Ömer kızı Ümmüs Arkalı'ya tebliğ edi- lemediğiuden ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla işbu ilanın ga- zetede ilanından itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde temyiz yo- luna başvurmadığı takdirde kararın kesialeşecefi hususu ile birlikte karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 48860 tLAN ELBİSTAN 1. İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1990/35-1992/13 Davacı Uğur Tuncer tarafından davalılar Bülent Yavuz, Osman Geliş ve Kar-Basak Gıda AŞ aleyhine mahkememize açılan istihkak davasımn yapılan açık yargılaması sonucunda Nevşehir 2. tcra Mü- dürlüğü'nün 1990/579 sayılı dosyasında verilen talimat emri ve El- bistan İcra Müdürlüğü'nün 1990/271 talimat sayılı dosyası ile 18.9.1990 günü haczedilerek emanet altına alınan 44 AV 745 plaka sayılı Izusu marka kamyonun üzerindeki haczin kaldınlarak Uğur Tuncer'e aidiyetine karar verilmiş olup davalüardan Osman Geliş'in adresinin meçhul olması sebebiyle kararın kendisine ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla işbu ilanın gazetede ilan tarihinden itibaren 10 gün içerisinde temyiz yoluna başvurmadığı takdirde karann ke- sinleşeceği hususu ile birlikte karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 48861
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle