Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ1992 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
Sosyalist topluluğun ön cephesinde, eskiden mümkün görünmeyen yeni unsurlar belirdi
Dekor yok oldu, altuıyaldız çatladı
DAHA ÖZGÜR BİR
DÜNYAİÇİN
EOUAROŞEVARDNADZE'NİN
ANILARI
—7—
Bir komşumuz ganster gibi davran-
dığında başkalannın yardınuna güve-
nemeyeoeksek, savunma kapasitesinin
makul bir ölçüde sırurlandınlmasından
nasıl söz edebiliriz? Her devlet böyle bir
duruma düşebibr, gasp ve şiddetin kur-
banı olabilir. Eğer bir saldınyı geri püs-
kürtecek bir mekanizma oluşturula-
mazsa, her halk. potansiyel kurban
demektir. Buna karşıbk "güçlüler" de,
kendi iç sorunlannı, diğer halklann
zengjnliklerinin fethedilmesi yoluyla
çözumlemeye yönelecektir.
Körfez bölgesinde olup bitenleri bir
uzlaşmazlık olarak görmüyorum. Biri-
nin evi işgal edildiği zaman, herhangi
biriyle uzlaşmazhk içinde olduğunu
söyleyemez. Daha çok, bir suçun kur-
banıdır. Körfez'deki durumun ışığın-
da. "savaş" kavramını da kabul edıle-
bilir bulmuyorum. tttifak gûçleri,
dünya topluluğunun -BM Güvenlik
Konseyi- aldığı askeri yaptınm karan-
ru uyguhmaya geçirdi. Hukuksal dü-
, zen hemen yeniden kuruldu.
! Konunun ağırbk merkezi şu: önce-
ilikle bir ülkenin bir diğerine saldına,
'kesin bir hukuksal temel üzerinde, hem
de BM Güvenlik Konseyi'nin mandası
altında durduruidu. Bu organın geç-
mişte aldığı kararlann uygulandığını
haürlayan olmasa gerek. Ancak bu kez
yeni düşünce sayesinde, SSCB ve
ABDnin BM'de de devam eden işbirli-
ği sayesinde kararlar uygulandı. Gü-
.venlik Konseyi'nde sergüenen birliğin
Jeşi benzeri yoktur çağdaş politika sah-
nesinde. Temel olarak, uluslararası iliş-
kılerde hak ve hukukun korunması
yolunda etkin bir mekanizma oluştu-
rulması içın tek şansın kapısını açmış-
tır.
îrak
Şımdi. Sovyetler Birliği'nde benim
tutumuma yöneltilen eleştiriiere gele-
lim. BM Genel Kurulu'nun 45. dönem
toplantılannda yapüğım konuşma da,
BM Güvenlik Konseyi'nin 678 sayıb
karar tasansını onaylamamız da ül-
kemdeki muhaüflen pek hoşnut bırak-
madı. Saldırgaru, daha fazla zarar
vermeden Kuveyt'ten çekihneye ikna
etmek için pek az vakit harcamamız da
hoşlanna gitmedi. Dahası, ülkemi,
Körfez'deki askeri operasyona kanşür-
mak istemekle suçladılar beni. Yapü-
ğım acıklamalan, ileri sürdüğüm argü-
manlan. itirazlanmı dinleyen çıkmadı
Zaten dinleyemezlerdi: Çünkü bütün
eleştiriler. olan biteni, iki sistemin çatış-
ması bağlamında değerlendiriyordu.
Onay
Eleşüricilerden biri, neye onay verdi-
ğimin bilincinde olup olmadığımı sor-
du bana. Yani Irak'a karşı kuvvet kul-
lanılacağını ve bunun yol açacağı
sonuçlan kavrayıp kavrarnadığımı so-
ruyordu. Evet, bunun bilincindeydim.
Dahası, elimde kesin bilgjler vardı. Bu
bir sır değildi. Hem biz hem Amerikalı-
lar hem de koalisyonun diğer üyeleri,
Irak yönetiminin, özellikle de Saddam
Hüseyin'in Irak'a karşı girişilecek aske-
ri operasyonun nasıl olacağını göz
önünde bulundurup bulundurmadığı
konusunda kaygıbydık. Bunu Bağ-
dat'a anlatabilmek için bütün olanak-
ian kullandık.
Irak'ı Kuveyt'ten çekilmeye ikna et-
mek. 15 Ocak 1991'e kadar 678 sayılı
karara uymadığı takdirde yol açacağı
olası sonuçlar hakkında uyanda bu-
lunmak için, benim baskılanm sonucu
karar tasansına eklenen "iyi niyet sü-
resi"ni son ana kadar kullandık.
Tank Aziz'e uyan
Tank Aziz'le Moskova'daki son bu-
luşmamız sırasında, Irak'a karşı kulla-
nılabilecek yeni silahlarla ilgili elimde
bulunan bılgjleri kendisine ilettim. As-
keri operasyonun ne zamana kadar
sürüncemede bırakılabileceğini bilme-
diğimi söyledim: Ancak operasyonun
başlayacağından en ufak bir kuşkum
yoktu.
Aynı gün, Mihail Gorbaçov, Irak
yönetimi Kuveyt'ten çekilme karan al-
madığı takdirde, ülkesinin korkunç bir
falaket girdabına sürükleneceği yolun-
da Tank Aziz'i sert biçımde uyardı. Bu
krizden tek akıkn çıkış yolu olan banşçı
çözümü önerirken, Irak'ın geri çekıl-
mesmden başka hiçbir seceneği düşün-
müyorduk.
Arafat gehneyince
İstifamdan kısa süre önce, Türkiye'-
ye yaptığım ziyaret sırasında bir kez
daha şansımı denemek istedim. An-
kara^da Yaser Arafat'la buluşmak ve
FKÖ lideri aracılığıyla Iraklılara, olaya
banşçı bir biçimde son vermeleri için
son bir uyan ve rica iletmek istiyor-
dum. Ne yazık ki Arafat Türk başİcen-
tine gelmedi.
Şimdi burada banşı korumayan, sa-
vaş yolunu tercih eden kimdir? Irak
yönetimi, kendisine karşı kuvvete baş-
vurulması halinde herhangi bir sınırla-
manın söz konusu olmadığı, çünkü 678
sayıb karann böyle bir sınırlamayı ön-
görmediği yolunda tarafımızca bilgi-
lendinlmişti. Saddam Hüseyin'in ne
düşündüğünü bilmiyorum. Ancak biz,
neyle karşı karşıya olduğunu anlatmak
için elimizden geleni yaptık.
Saddam
Bu iş için de beş buçuk ay yeterliydi.
Irak'a karşı askeri harekaün durdurul-
ması için, Saddam Hüseyin'in herhangi
bir zamanda, hatta operasyonun başla-
masından sonra "geri çekiliyoruz"
demesi yeterliydi. Bunun yerine Ku-
veytten geri püskürtülmeyi tercih etti.
Sanınm, askeri operasyonun son aşa-
masında ateşkes sağlamak için girişilen
çabalar da haklı nedenlere dayanmı-
yordu. Operasyonun başlamasından
önce Sovyet Dışişleri Bakanlığı benzer
bir plan sunmuştu, ancak plan uygu-
lanmamışü. Daha doğrusu, uygulana-
mamışü.
Hüseyin, seçimini yapmıştı.
Bana kalırsa, kriz süresince Saddam
Hüseyin'i caydırmak için Bağdat'a özel
temscilciler gönderilmesi sadece zarar
verdi. Bu elçiler, Irak yönetiminin sal-
dırgan tutumundan şu ya da bu biçim-
de yarar sağlayabileceği hayalini güc-
lendirdi.
"Avrupa pencercsi", "Amerika'nın
keşfT'nden çok önce, Dışişleri Bakan-
lığı'na atanmamdan birkaç yıl önce
açılmıştı önümde. Bu pencere, Doğu
Avrupa ülkelerine, ya da bizim o gün-
lerde dediğimiz gibi sosyalist topluluk
ülkelerine açıbyordu. Bu pencereden .
gördüklerim, ileride bakan olarak
davranışlanrnı biçimlendirecek, 1989
ve 1990'daki olaylara yönelik tutumu-
mu etkileyecekti.
1985 yıhndayız. AGİK Sonuç Bildi-
risi'nin 10'uncu yıldönümü büyük gü-
rültüyle kutlanmıştı, ancak buna
rağmen huzursuz bir hava esiyordu.
"Şimdi ne olacak?" diye soruyorduk
kendimize. Helsinki sürecinin tavsadı-
ğı \e ancak büyük çığır açan nitelikle
fıkirlerle yeniden rayına oturabileceği
düşüncesindeydim.
Sovyetler Birliği'nde bu konu üze-
gelenleri ve diplomatlanmızın zihniye-
ti. değişimin asla mümkün olmadığı
düşüncesiyle biçimlenmişti. Aslında
parti yetkilisi ve diplomat aynı şeydi;
çünkü sosyalist topluluk ülkelerinde
enı görünümü,
muhalefet yarattı; eğer
geniş halk kitJelerine
muhalefet denilebilirse.
Aslında bu tanımlama
rahatlıkla yapılabilir,
çünkü Mihail
Gorbaçov'un Doğu
Avrupa ülkelerine yaptığı
ziyaretlerde, halkın
düzenlediği sevgi
gösterileri, açıkça bir kitle
hareketine dönüşüyordu.
parti ve devlet hiyerarşisi arasındaki
ideolojik ve siyasi "akrabalık ", diplo-
masinin kayıtsız şartsız, üst düzey
nomenklaturanın emrine girmesini
şart koşuyordu. Üst düzey parti yetki-
lileri, Politbüro tarafından Doğu Av-
rupa ülkelerine büyükelçi olarak ata-
nıyordu. Bunun yanı sıra diğer ülkeler
için seçilen büyükelçiler de ancak bu
organın onayıyla atanabiliyordu.
Bu atanma biçimi, büyükelçilerin
çahşmalannı da belirliyordu. Eski
parti yetkilileri. her konuda Dışişleri
pohtikacılar yüzünden bozguna uğra-
dığı bir sır değil. Ve Macaristan'ın hiç
de başansız olmayan doneylerinden
etkin bir ekonomi modeli oluşmasmı
umutla bekleyen bizler de düş kınklı-
ğına uğramışük. Macaristan'ın giri-
şimlerini, kendi ekonomimizi sağlıkh
ve akıla bir temel üzerinde reforme
edebilmemiz için bir fırsat olarak gö-
rüyorduk. Ben de kendi evimde bazı
girişimlerde bulunmuş ve bunun nele-
re mal olduğunu görmüştüm. Örnek
bulmak için fazla çaba harcamaya ge-
rek yok; perestroyka yıllannda, eko-
nomik reformlanmız dogmanın kale-
lerinde paramparça oldu.
Perestroykanın talihsizliği
Bir devrim, önce kafalarda sonra
toplumda gerçekleştirilebib'r. Bence pe-
restroykanın talihsizliği, milyonlann
kafasında olgunlaşmasına karşın, bir-
çok şeyin bağb olduğu kafalann bilinci-
ne hiç dokunamaması. Değişimleri en
çok özleyenler de pek az şeyle bağb
olan insanlardı.
Bugün, elçilik mensuplannın da ka-
tıldığı. bakanbktaki danışma toplantı-
lannın tutanaklannı okurken. mevcut
durumdan nedenb rahatsızbk duyduk-
lannı farkedebiliyorum. Ekonomik iş-
birüğirun etkisizbğı, bakanbklanmızın
ve diğer merkezi organlann ağıraksak-
lığı, ortaklann getirdiği önerilere verile-
cek yanıtlann geciktiribnesi, tereddüt-
ler, insan, bilgi ve fıkir değişim prog-
ramlanrun sürekb' yeni yeni kurallara
bağlanması, dostluğun propaganda
düzeyinde kalması, candan obnaması.
Mesihçibk ve misyoner ruhu. başkala-
nnı eğitmek için duyulan dizginlene-
Berlin Duvan, sanki yüz ydlarca ayakta katanak ü zere inşa edilmişti, ama 1989'un bir kasım gecesi yıkılrverdi.
rinde epeyi kafa yoruyorduk.
Şimdi söyleveceklerim, kimseye
abartılı görünmesin. Daha o günlerde
Avrupa'nın er >a da geç, farklı günler
yaşayacağını, savaş sonrası poütikala-
nnın siyasi içerik kazandırdığı, Doğu
\e Batı kavramlannın, geçmişteki coğ-
rafı anlamına dönüş yapacağını far-
ketmiştik. O günkü koşullar altında
bu tür bir öngörü, ütopya olarak gö-
rülebilirdi ancak. Aynı yıbn sonbaha-
nnda Mihail Gorbaçov, Paris'te Or-
tak Avrupa Evi fikrini ortaya attığın-
da, kimileri bu davranışı sınırsız bir
cesaretin ifadesi olarak alkışlamış, ki-
mileri bir propaganda hilesi olarak
değerlendirmiş, üçüncü grup ise ciddi-
ye almamıştı. Ancak o günlerde pek az
kişi, bu olgun ve sağlam temellere da-
yanan düşüncenin kökeninde, Av-
rupa'daki statükonun daha fazla
korunamayacağı görüşünün yattığını
anlayabilmişti. Bizim perestroykamız,
yeni bir Avrupa gerçeğinin eskisini de
banndırmaktaydı. Ancak o dönemde.
1985'te pek az kişi, bunu olası görü-
yordu.
Berlin Duvan, sanki yüzyıllar boyu
ayakta kalmak üzere inşa edilmişti.
Askeri ve siyasi ittifaklar, pozisyonla-
nnı korumak için inatla direniyorlar-
dı. Doğu ve Batı sınınndaki geçişler,
ancak bir "kanş" kadar açılabiliyor-
du. İki tarafı ayıran çizgi, Avrupa coğ-
rafyasının gerçekliği haline gelmışti,
onsuz bir yaşam düşünülemiyordu.
Bu çizgi, milyonlarca insanın bilincine
hükmediyor, aslında ileriyi görmesi
gereken politika, bütün planlannı, bu
sarsılmaz görünen gerçeklik temeli
üzerinde inşa ediyordu. Dünyanın
"yan yana var olan sistemlere" bölün-
düğü dogmasıyla beslenen parti ileri
Bakanlığı'nın da bilgjsi dahilinde ol-
mak üzere. en üst parti orgaruyla te-
mas halindeydiler. Konuk olduklan
ülkede de sık sık aynı yolu izlıyorlardı.
Sosyabst ülkelerin dışişleri bakanlan-
nı çiğneyerek, doğrudan partinin üst
düzey organlanyla bağlantı kuruyor-
lardı.
Doğal olarak. bu düzeni hemen de-
ğiştirmeye kalkışmadım. Daha doğru-
su, ancak ilgili parlamento yapılannın
oluşmasından sonra değiştirebildim.
Ancak 1989'da, Doğu Avrupa'da bir
dizi devrimin gerçekleşmesinden son-
ra, değişik tip ve formasyona sahip
insanlan, büyükelçi olarak atayabil-
dim.
Perestroykanın ilk dönemlerinde,
Mihail Gorbaçov'un, özellikle Doğu
Avrupa'daki büyükelçiliklerimizden
akan bilgilerin doğruluğunu ısrarla
araştırması, boşuna değildi. Bu bilgi-
ler. mevcut koşullarla ilgili göstergeleri
de yansıtıyordu. Elimizde ııesnel bilgi-
ler de vardı. Bunlar hem büyükelçilik-
lerden hem de diğer kanallardan geli-
yordu.
Sosyalist blok ülkelerine gönderilen
meslektaşlanm arasında. durumu
doğru olarak değerlendirenler de var-
dı. Ve bizi Doğu Avrupa'daki olaylar
sırasında gafıl avlanmakla suçlayanla-
ra, büyükelçilerimizin kesin ve doğru
bilgiler verdiklerini anlatırken de ya-
lan söylemiyordum.
Daha farklı olanlar da vardı elbette.
Ancak bu onlann suçu değil. otoriteye
uymak zorunda olduklan için onlann
talihsizliğivdi. Aynı zamanda diplo-
masinin ve son olarak da yönetimlerin
talihsizliğiydi.
Örneğin Macaristan'dakı ekono-
mik reformlann büyük ölçüde bu tür
mez istek ve o eski, defalarca denenmiş
yöntem: beni taklit et. İnsanlanmızı,
sabit fikirlerden ve sürü mantığından
kurtubnaya teşvik ederken. uyardığı-
mız nokta da buydu işte. O günlerde,
bu uyanlan duyan üst düzey parti bü-
rokratlannın ne denb' rahatsız olduğu-
nu, bazılannın duyduğu öfkeyi, nere-
deyse bedense! olarak hissediyorum.
Reformlara karşı gösterilen direniş.
paradoksal bir biçimde Moskova'ya,
daha doğrusu bizim muhabflere sirayet
etti. "Sosyabst topluluk" gerçek karak-
terini ortaya koyarak, her zaman oldu-
ğu gibi, parti ve devlet ebtinin itüfakı
biçiminde kendini gösterdi. Bu kez ya-
rattıklan tehbke her zamankinden da-
ha büyüktü ve hemen ortak bir dil
bularak, perestroykaya karşı savaş aç-
mak için Sovyet perestroykasından
hoşnut obnayanlarla ittifak kurdular.
"Sosyalist ülkelerin" yöneticileriyle
yapılan kişisel temaslarda edinilen doğ-
rudan izlenimler de siyasi oluşumla ilgi-
li bu genel değerlendirmeyi doğrulu-
yordu. Dış görünüş itibanyla gelenek-
ler, "eski ustalann" tablolanndaki gibi
aynen korunuyordu: Kucaklaşmalar,
öpüşmeler. karşılıkb madalya alışveriş-
leri, candan ağırlamalar, parti kongre-
lerine katıbnalar. Bizim "sol" liberal ve
radikal basırumız, neo kucaklaşmalan,
madalya takdimlerini. ne de karşılama
törenlerinde kullanılan ve ashnda eski
düzene bağbbğın ifadesi olan dili bağış-
ladı. Ne var ki bunlar yalnızca dış görü-
nüşle sınırb kalıyordu, eski düzen sade-
ce kendine özgü dekoru içinde mevcut-
tu.
Ancak sonunda dekor da yok oldu.
altın yaldız çatladı. sosyalist toplulu-
ğun ön cephesinde. eskiden mümkün
görünmeyen yeni unsurlar belirdi. Bu
yeni görünümü, muhalefet yarattı; eğer
geniş halk kitlelenne muhalefet denile-
büirse. Asbnda bu taaımlama rahatbk-
la yapılabilir, çünkü Mihail Gorba-
çov'un Doğu Avrupa ülkelerine yaptığı
ziyaretlerde, halkın düzenlediği sevgi
gösterileri, açıkça bir kitle hareketine
dönüşüyordu. Insanlar salt, kendilerini
bir zamanlar faşizm korkusundan kur-
taran, ancak daha sonra kendi politi-
kalannı empoze eden devleti yenıleyen
adamı değil; aynı zamanda kendi yöne-
timleriyle gjriştikleri çatışmada kazan-
dıklan doğal müttefıklerini, yani statü-
koya alternatif olarak gördükleri kişiyi
selambyorlardı. Bu durum binlerce in-
sanı içeren kitlelerin gösterilerinde, at-
tıklan sloganlarda. taşıdıklan resim ve
pankartlarda açıkça kendini gösteri-
yordu. Buna karşılık bazı ülkelerde
parti aparatı, önderin ritüel biçimde
tannlaştınkiığı, bağbbk ve desteğin ne-
redeyse dini bir huşu içinde ifade bul-
duğu kongrelerdüzerüiyordu.
Ön cephe böyleydi. Ne var ki siyaset
kulıslennde yürek paralayıa dramlar
yaşanıyordu. Muhataplanmı eğitmeye
asla yetmenmedim, ama ilkelerimizi ve
tavnmızı ortaya koydum, yarattıklan
koşullan ve gerekçelerini anlatmaya
çabşüm. Yanıt olarak duyduklanm ço-
ğunlukla, serzenişler ve eleştiri ya da
anlayışsıziığı ifade eden sözler değil, re-
el sosyalizmin başanlanyla ilgili açıkla-
malardı. Tavırlan çok açıktı: "Biz haü-
mizden memnunuz. Perestroykaya
ihtiyacımızyok."
Reformcu ve muhafazakar
Gorbi
Mihail Gorbaçov, Doğu Avrupalı
meslektaşlanyla yaptığı görüşmelerde,
tavsiyelerini son derece ince ve dikkatli
bir dille sıralıyordu. Tavsiyelerini ülke-
mizdeki deneyimlere bağlıyor, demok-
ratik değişim yönünde adımlar atma-
dıklan takdirde çok ciddi sorunlarla
karşılaşacaklannı anlatmaya çahşıyor-
du. Muhataplan kendisini nezaketle
dinbyor, kafa salbyor, yüzeysel örnek-
ler ileri sürüyorlardı... Rahatsız değil-
lerdi, çünkü bu Sovyet bderinih, selefle-
rinin demokrasiyi yıkmak için yaptık-
lan gibi, demokrasiyi tesis etmek için
tank kullanmayacağını bibyorlardı.
Ancak son derece gürültülü, fikirle-
rin kıyasıya çaüşüğı, kişisel çatışmalara
varan şiddeüi kavgalann meydana gel-
diği görüşmeler de oldu. örneğin Bük-
reş'teki görüşmeler öylesine şiddetli bir
aşamaya geldi ki muhafızlar gizlibk ıl-
kesinı bozmak zorunda kaldılar; ne
olup bittiğini anlamak için kapıyı açtı-
lar.
Doğu Avrupa'daki değişim süreci
karşısında ülkemizde duyulan karma-
şık tepkileri anlayabibyorum. Bunlan
ne küçümsüyor ne de yargüıyorum.
Uzun bir zaman dib'minde geliştirilmiş
düşünce koordinatlannın parçalanma-
sı acı verir. özellikle. Doğu Avrupa'da
"sosyalizmin çöküşüne" tanık olmak
çok ağır bir yüktü. Insanlann kafasın-
da gebşen düşünce zinciri aşağı yukan
şöyleydi: Kısa bir süre öncesine kadar
SSCB, tüm dünyanın hayranbğını ka-
zanmış, itibar sahibi bir devletü. Ve
dünya sosyalizmi. güvenbğimizin ga-
rantisiydi...
Bizim hem devleün büyüklüğünü
hem de garanu'lerini yok ettiğimiz iddia
edibyordu...
Bu tür görûşlerde, birçok unsur bir-
birine kanşıyor. Öncelikle, Doğu Av-
rupa'daki olaylann, hemen Batı sıru-
nnda kamplaştınbnış, "müttefık"
ülkelerin ve bu topraklarda yerleştiril-
miş Sovyet birliklerinin güvenliğini
azaltabileceğinden endişe edibyordu.
Bu aynı zamanda, Doğu Avrupa ülke-
lerinin kendi başlanna birer değer değil
de, bizim devin "uydulan" olarak gö-
ruldüğü zamanlara nostaljik bir özlem
anlamına da gebyor. Doğu Avrupa'-
daki "tampon bölgenin" çöküşüne ve
bızım birliklerin "sa%aşmadan" geri çe-
kılmesine yönelik eleşürilerin kökenin-
de bu duygular yatmıyor mu?
Sovyet ordusunun, bazı Avrupa ül-
kelerini kurtarmakla kalmayıp. savaş
ganımcü olarak kazandığı görüşünü
yansıtan bu tür düşünceleri, aayla; yü-
reğim sızlayarak dinbyorum. Egemen
devletlerin onurunu zedeleyen açıkla-
malan, acıyla, yürek sıasıyla dinbyo-
rum. Bazı yurttaşlanmın böylesi aşağı-
layıa ve uygunsuz açıklamalanndan
ötürü özür dilemeyi, şahsen ahlaki bir
görev saydım hep. Burada da aynı gö-
revi yapmaya hazınm.
Berlin Duvan
Berbn Duvan. 1989 yılının bir kasım
gecesinde yıkıldı. Bir yıl sonra, Kasım
1990'da, Paris'te yeni Avrupa Şartı im-
zalandı.
Duvann yıkıbnasının sadece Sovyet-
ler Birliği'nde huzursuzluklara yol açtı-
ğını iddia etmek doğru olmaz. Bu olay.
Batı'da da bazı kaygılara neden oldu.
Fransa Başbakanı Michel Rocard'ın,
"Demir Perde"nin açılmasıyla, her iki
tarafta yaşayanlann içinde varolabildi-
p belirli bir konforun yok olduğunu
söylerken, "konfor" sözcüğüyle. istik-
ran kastettiğini anlamak zor değildi.
Taşıdığı olumlu karaktere rağmen.
böylesine geniş çaplı ve böylesine hızb
gebşen değişimlerin, ister devlet adamı
olsun, isterse basit bir ölümlü, hiç kim-
senin arzu etmeyeceği istıkrarsızlık un-
surlannı da beraberinde getirmesi kaçı-
nılmazdı.
Hem Avrupa hem de tüm dünya açı-
smdan hayati önem taşıyan bir bölgede
başlayan sürecin yarattığı kaos ve çök-
me tehlikesi. doğru bir formül bulmak
üzere harekete geçmeyi gerektiriyordu.
En doğru formül de ancak şöyle olabı-
lirdi: Istikrar çerçevesinde dinamizm.
Bu formül olağanüstü dikkat, imgelem
gücü ve uyumlu bir politika gcrektin-
\ordu.
StRKCEK
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
12 Eylül Temizlenınedeıı»
Haziran geldi, temmuz-ağustos aylarının ucu göründü
mü gazetelerin Ankara muhabirlerini bir telaş, bir heye-
can alırdı. Milli Savunma'da bir hareket başlar, Askeri
Şûra sık sık toplanırdı. Terfi ve emeklilik ayları geldi de-
mekti. Terfi ve emeklilik günleri... Bugünlerde sıkı durmak,
askeri haberleri iyi izlemek gerekirdi. Biraz gevşek dav-
randm, ipin ucunu koyverdin mi yandığının resmiydi; ha-
beri atlar, rezil olurdun.
O yıllarda Istanbul gazetelerinin Ankara muhabirlerinin
böyle kabarık kadroları yoktu. Bir muhabir (mümessil), bi-
lemedin bir iki de genç yardımcı... Gazetelerin Ankara
büroları 1950den sonra kurulmaya başlamıştır.
Milli Savunma Bakanlığı'na gelince, erişilmez, sır ver-
mez kapalı bir kutuydu. Bakanlığa ait her haber gizli sayı-
lırdı. Orası haber verirse yazılır, vermezse es geçilirdi.
Bugün olduğu gibi Başbakaniığın, bakanlığın basın büro-
ları, basın sözcüleri hak getire... Haberler, tavşanın suyu-
nun suyu emekli generallerden sızdırılırdı. Bu haber de
kaynak olarak inanılır çevrelerden' diye verilirdi. Haberi
beğenmediler mi, çağırırlar, 'inanılır çevrelerin kaynağı'nı
sorarlardı. Siz de kaynağı vermek zorundaydınız.
Hadi emekli olacaklar saklanırdı diyelim, bir üstderece-
ye yükselenler de ortada görünmezler, ne olur ne olmaz
diye bir yerlere gizlenirlerdi. Gazeteci olun da bunca sıkı-
nın içinden haber sökün bakalım!
Haber için özel kaynaklar aranırdı.
Cumhuriyet'te, askerliğini Milli Savunma'da yapmış Sa-
itTerzioğlu vardı, Yeni Istanbul'dada(mavibaşlıklı) emek-
li albay Nuri Bey... Patron Habip Edip Törehan, emekli
general ve subayları çalıştırmaktan hoşlandığı için büroda
subay emeklileri vardı. Onları bu işe koştururduk.
Bizim emekli albay Nuri Bey için, Milli Savunma'dan aTT-
nan her haber devlet sırrıydı. Ertesi gün gazetede çıkacak
olan haberin, bir gün önce hiçbir kimse tarafından duyul-
masını istemezdi. Kuytu, gizli odalara çekilir, getirdiği
haberleri oralarda yazardık. Hiç durmadan.
"Aman, kimse duymasın!" Bilmem hangi paşadan al-
dım diye övünürdü. Haberleri gerçekten özel ve gizli olur-
du. Başka gazeteciler alamazlardı.
Tek parti döneminde böyleydi. Çok partiliye geçtiğimiz-
de, "Kore'ye asker gönderiyoruz " diye yazdıkları için 'di-
vanı harbe' verilenler olmadı mı? Tek partili rejim bunca
sıkıydı da, çok partili rejim gevşek miydi?
Askeri rejim konusunda arayı epeyce kapattık. Ordu
içinde gizli gizli kıpırdamalar olduysa, hemen darbeler
dönemine girdik. Demokrasiye geçtikten on yıl sonra ilk
darbe oldu. Asker, demokratik bir anayasa getireceğim
diyerek iktidara geldi. Gerçekten de güzel, demokratik bir
anayasa yapıldı, ama işlemedi. Yeni darbeler oldu. 21 Ma-
yıs, 28 Şubat gizli darbelerdir, yahut darbe içinde darbedir.
12 Mart, parlamentolu asker kılığında göründü. Üstüne tüy
diken, 12 Eylül darbesi oldu. Kapalı da değil, açıktan açığa
kendini gösterdi. Beş general faşizmin en koyusunu getir-
diler. On yıldır tortuları temizlenemiyor. Askeri darbeler
konusunda uzman olan Emin Değer, 12 Eylül tortusunun
tümden temizlenmesini istiyor:
"...Bugün daha iyi anlaşılmıştır ki Türkiye'nin sivil toplu-
ma geçme ve demokratikleşme çabaları, bize göre 12 Ey-
lül ile hesaplaşmadan, dahası, 12 Eylül'ü arıtlamadan
(tasfiye etmeden) başarıya ulaşamaz. 12 Eylül sistemi fa-
şizme olabildiğince açıktır. Bu, belli bir dünya görüşünün
eseridir. Toplum bu sisteme on yıl dayanabilmiştir."
Bundan sonraki on yıl sistemi arıtmakla geçmelidir.
Başka çaresi yoktur. 12 Eylül yaraları kökten temizlenme-
lidir.
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5
1/ Yasaların ya da
önermelerin kendi
aralannda çelişkiliği.
2/ Bitkisel ya da
hayvansal maddele-
rin etkili özü... Ulas-
tırma. 3/ Elindekin-
den hoşnut olan, az-
la yetinen... Süs için
yapılmış giysi kıvn-
mı. 4/ Yumurtadan
yeni çıkmış ve henüz
ayakları oluşmamış
yavru kurbağa. 5/
Kimi bitkilerden el-
de edilerek cila işle-
rinde kullanılan bir tür zamk... Kü-
çük çocuk ayakkabısı. 6/ Bir spor
kulUbümüzün kısa yazılışı... Gürcis-
tan'da bir liman kenti. 7/ Italya'da
bir yanardağ... Kemiklerin içindeki
yağb madde. 8/ Bir kabın boşken sa-
hip olduğu ağırhk. 9/ Meriç ırmağı-
run bir kolu... Tantal elementinin
simgesi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Bataklık, balçık. 2/ Üye... Sıva ya
da boyadan önce vurulan kat. 3/ Dar bir elbise üzerine giyilen
ince kumaştan üstlük. 4/ Güzel koku... Süsü ve gösterişi olma-
yan. 5/ înkalar tarafından kullanılan ve iplerin üstüne atılnuş
her düğümün rengine göre bir anlamı olan düğüm-yazı... Tarla
sının. 6/ Türkçede ilgi adılı... Eski dilde buharlı gemi. 7/ Tür-
lü işlerde kullanılan, esnek çeükten yapılmış küçük mala- 8/ Ele-
mentleri altına çevirmek isteyen uğraş alanı. 9/ Dört Halife'nin
sonuncusu... Lapinagillerden bir balık
İLAN
ELBtSTAN 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Sayı: 1990/675-1992/22
Davacı AEL Müessese Müdürlüğti vekili Av. Huriye Gültekin ta-
rafından davalılar Hatice Yapıa, Hüseyin Yapıcı, GttUü Tekdemir
ile Ümmüs, Hatice ve Ayşe Arkalı aleyhine mahkememize açüan ka-
mulaştırma nedeni ile tescil davasının yapılan açık yargılaması so-
nucunda Elbistan üçesi, Kışla köyünde kain, 455 parsel nolu taşın-
raazın kamulaşürma sebebi ile tapu kaydının iptal edilerek AEL Mü-
essese Müdürlüğü adına tapuya tesciline karar verilmiş olup, verilen
işbu karar adresi meçhul olan Ömer kızı Ümmüs Arkalı'ya tebliğ edi-
lemediğiuden ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla işbu ilanın ga-
zetede ilanından itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde temyiz yo-
luna başvurmadığı takdirde kararın kesialeşecefi hususu ile birlikte
karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur.
Basın: 48860
tLAN
ELBİSTAN 1. İCRA TETKİK MERCİİ
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Sayı: 1990/35-1992/13
Davacı Uğur Tuncer tarafından davalılar Bülent Yavuz, Osman
Geliş ve Kar-Basak Gıda AŞ aleyhine mahkememize açılan istihkak
davasımn yapılan açık yargılaması sonucunda Nevşehir 2. tcra Mü-
dürlüğü'nün 1990/579 sayılı dosyasında verilen talimat emri ve El-
bistan İcra Müdürlüğü'nün 1990/271 talimat sayılı dosyası ile
18.9.1990 günü haczedilerek emanet altına alınan 44 AV 745 plaka
sayılı Izusu marka kamyonun üzerindeki haczin kaldınlarak Uğur
Tuncer'e aidiyetine karar verilmiş olup davalüardan Osman Geliş'in
adresinin meçhul olması sebebiyle kararın kendisine ilanen tebliğine
karar verilmiş olmakla işbu ilanın gazetede ilan tarihinden itibaren
10 gün içerisinde temyiz yoluna başvurmadığı takdirde karann ke-
sinleşeceği hususu ile birlikte karar tebliği yerine kaim olmak üzere
ilan olunur.
Basın: 48861