03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3MAYIS1992PAZAR CUMHURİYET SAYFA H. V. VELİDEDEOĞLU Yeşil yolculuklar artık düşlerdeMERİC VELİDEDEOĞLL 1991 yılının 10 Kasım'ı pazar gününe denk düşüyordu. Sev- gilı Vclidedcoğiu bundan ya- rarlanarak bir mektupla Aıa- türk'c ülke sorunlannı son kcz anlatmak ıstedi. "Son kcz"" di- yordu. çünkii I992"nin 3 mayı- sında Cumhuriyeûcki vazarlı- ğının 50. yılı dolacak. o larihc kadar doğa ona firsat tanın>a. biraynlışvazısıyla yazı yaşamı- nı noktalayacaktı. Cumhuriyet"teki olayların bilincn doğrultuda gclişmesi ûzcrine. aynı görüşü paylaştığı kalcm arkadaşlanyla birlikte Velidedcoğlu da 5 Kasım I991"de yazısını çekti. (Bu yazı daha sonra Devinim Dergi- si'nin Ocak-Şubat 1992 tarih- li ikinci savısında yayınlanmış. Vclidedeoğlu yazının sonuna koyduğu ektc -yazmayı nokta- lamasına karşın- sağ kalırsa I992"dc de Atatürk'e ülkenin durumu hakkında bilgiler ulaş- tıracağını bclirtmişti. Kısa bır süre sonra Milliyct gazetesinde yazma olanağı doğtınca. hcmen başlamak iste- medığini. scvgilı dost Nadir Nadi'yi kaybettiğimiz bu yılın eeçmcsini bekleyeceüîini bildir- di. Bu arada Sayın Berin Nadi'- yc. fIhan Selçuk'a. Sami Karaö- ren'c durumu açıkladı. Milli- yet'te yazılannı sürdürmek istc- ğini. başta Berin Nadi olmak üzere olumlu karşılamalan onu rahatlattı. Çünkü "50 yıllık ocagından' kopma gibi bır duygu içini kaplamıştı. Gün geçtikçc sağlığının adım adını bozulduğunu hcpimizden önce o gözlüyor. şimdi artık tek uğraşısı durumuna gelen oku- ma etkinliğini dc ıstedığı düzey- de sürdüremiyordu. Ben ve yakınlan bu konuda doğal ola- rak ona her an içtenliklc yardı- ma hazırdık. ama, elli yıldır sürdürdüğü akışı özlüyordu; yani. okumadan sonra yazma- ya geçmek. Yıl biıip I992"ye girdigimiz- de. Milliyet'te O'nun için yeni- den düzenlencn sayfada ilk yazısı. 5 ocak pazar giinü çıktı. Şubat ayına yaklaştıkça. kendisini bir telaş kapladı. "Eğer hastancye yatarsam yazı- lan yetiştiremem" diyordu. Bu kuşkusu O'nu -cn sağhklı gün- lerinde olduğu gibi- yedek ma- kale hazırlığına soktu. Şubat ayının tüm yazılannı kotanp Milliyefe gönderdi. Zaten yaz- dınrken sağhklı birgörünümde oluyor, hiçbir zorlanma belirti- si göstermiyordu. Çünkü Sayın Akbal'ın belırttiği gibi. yaz- mak"O'nun için de yaşamak- tr... 23 şubat pazar günü, "Tarihe Taıuk Olmak(II) başiıkiı yazısı çıktı. 24 şubatta da O"nu sonsuz yolculuğuna uğurladık... Programa göre 1 mart pazar günüçıkacak "Haftalık Yazı ve Mutfağı" başiıkiı makalcsini Milliyet, 26 şubat çarşamba gü- nü son yazısı olarak yayımladı. Oysa elimizde daha iki yazısı vardı. Yalnız bunlan okuyup, gözden geçirmemişti. Hastanede yoğun bakımdan çıktığında kendisini iyi hisset- miş. 20 şubat günü bu iki yazı- nın düzeltmesini yapmış ve yeniden daktilo edilmesini iste- mişti. Yazılann yürüyen prog- ram içinde, yani pazar günleri yayımlanmasıru dOşünmuştü. Çünkü bunlan izleyecek yeni makaleleri tasarladığını belirt- mişti: ilkini yazmak için de has- tane odasının sakin bir anını bekliyordu. Bu fırsatı yakaladı- ğında. bana bu yeni yazı için notlar aldınrken. odaya dokto- ru Sayın Oryal Gökdemir girdi ve kendisinden kesin olarak dinlenmesini rica etti. Bu kçsin dinlenme karann- dan sonra. Sevgili Velidedeoğ- lu, 50. yılını noktalayacak yeni bir yazı hazırlayamayacağını sezdiğinden. elimizdek'i "Genç- lik ve Gazeteler" ile "Başın Ya- şı" başiıkiı makalelerden ikinci- şlnin 3 mayısta yayınlanmastnı istedi. Veda yazısı Kcndisine bu yazıya küçülc de olsa bir ek yapmayı istcyip istcmediğini sorduğumda "Bu- nun her bakımdan gerçek bir veda yazısı olduğunu okuyucu- lanm anlayacakdır" dedi. Da- ha sonra. "Üç mayıs da nc güzcl pazar gününe geliyor"" di- yc eklcdi. İştc bugün Cumhuriyct'in ikinci sayfasında okuyacağınız yazı O'nun okuyuculanna sun- duğu son yazısıchr. Işıklar içinde yattığını bifiyo- rum sevgili Velidedeoğlu... ••• Uhıdağ'da yapöğnnız yürüyüş- kre O, "Yeşfl Yoknhık" adını takmıştı. Ben bu yeşil yolculuk- larla O"nun yazılan arasında hep bir bağlantı kurardım. Nc- denine gelince. iştc bunu clim- den geldiği kadar açıklamaya calışacağım. 1976 haziranının sonunda sevgili Vclidedeoğlu ıle Ulu- dağ'a çıktığımızda. O"nun 35.. benim ise kcndisıylc birliktc ilk kezyazayiannı dağda gcçinşım olacaktı. Otelin küçük odacığı- • Baharda sel sulannın beslediği ırmak karşı- mıza çıktı. Yine taşlara basa basa, ıslanmadan suyu geçtik. Ufak bir yamacı aşınca, yaşamım boyunca her zaman anımsayacağım bir görü- nümle karşılaştım. Göz alabildiğince uzanan, esintiyle kıpır kıpır, sapsan bir tarla. Velidede- oğlu, "Bunlar dağlann immortel çiçekleri. Ku- rutulunca uzun yıllar dayanıyor. Her halde bunun için ölümsüz adını takmışlar" dedi. 74 yıl önce, idadi öğrenctsi Hıfzı ve Velidedeoğlu 1991... na koca bir bavul kitabı. yazı malzemelerini. dosyalan nasıl sığdıracağız diye kara kara dü- şünürken. O. bavulu açtı. yata- ğın üslündeki ranzava yıllann vcrdiği alışkanlıkla. kitapian konulanna görc ycrleştınvcrdi. Boş bıraktığı yeri de bana gös- tcrcrck: "Buraya sen kitaplarını koyarsın" dedi. Böyleec. iki üç ay içinde yaşayacağımız bu me- kânımızı da. duvarlan kitaptan luğlalarla örülmüş duygusunu veren evimize döndürerek. aynı okııma. yazma. çalışma orta- mını varalmıştı. Son kez Uludağ'a pkabildi- ğimiz l990yılınadek bu. böyle- ce sürdü. yani ilk iş kitap bavu- lunu açmak. düzcnlcmek. arkasındaniüçük deftcri ile ka- lcmini yürüyüşte giyeceği pan- tolonunun cebine özcnle yerleş- tirmek. Bu ıkili. her gün yapa- cağımız yeşillik deryasındaki yolculuklanmızın en önemü ögesini oluşturacaktı. Ortala- ma üç-dört saat süren bu yeşil gezilerde 45-50 dakika arayla verilen on-on beşdakikalık din- lcnmc molalannda. o küçük deftcrle kalem cepten çıkar. ya- • zılan için notlar alınmava baş- lanırdı. Bu kısa dinlenmeler dışında. yürüyüş boyunca konuşma- mak baş kuralımızdı. İlk günlcr bu kurala uymakta çok zorlan- dığımı itıraf etmeliyim. Ne var ki. zamanla bu suikun geçen sürenın ınsana neler kazandır- dığını anlayacaktım. Gerçekten yürüyüş başladıktan az sonra. yürüyüşün kendine özgü akışı- nın içine girildiğinde. yakın uzak çevrcyle kurulan ilişki. türlü çağnşımlar oluşturup, ki- mi anılan uyandınyor. insan ister istemez düşünme sürecine dalıyor. Kuşkusuz sevgili Veli- dedcoğlu gibi bir yürüyüş ustası bunu en iyi biçimde yapıyordu. Demek istediğim. O, çevrcn»zi saran doğanın tüm güzellikleri- ni en ince aynntılanna dek özümsemekle kalmıyor. düşün- ce çarkınf da kesintisiz döndü- rüyordu. Dolayısıyla dinlenme molalan yalnızca yeniden güç kazanma sürecikleri değil. dü- şüncelerinin tazeliğini kaybet- meden kâğıda geçırilme fırsat- lanydı da. 1976 yılının ilk yürüyüşünün birinci molasında, cebinden çı- kardığı defterlc kalemi bana uzatarak notlari almamı istedi. O andan başlayarak. e\de, yur- tiçi. yurtdışı gezilerde. hastane- lerdcsürdürdüğüm bu keyifli iş ; yaparken. ilk not alışımdaki hc- yecanı hep anımsanm. Akşam yemeklerinden sonra yaptığımız yanm saatlik gece yürüyüşümüzü bu akşam yap- mayacağımızı söyledi: "Çün- kn" diyordu, "yann seni eşate bir yeşil yolculuğa götüreceğim, ormandan Sarıalan'a gideceğiz. Yalnız gkUşi üç saat süren cetin bir yürûyüştür. erken yatmamız gerek". Yemek saİonundan çıkıık. telefon kulübesinedoğru yöneldi, küçük kulübeyi varlı- ğıyla doldurmu^tu. dimdik du- ruyor. ezbere çevirdiği numara- dan yanıt bekliyordu. Ben. aç:k bıraktığı kapıdan az ilerde bek- liyor. dağ güneşinin esmerleş- tirdiği yüzünü profilden görii- yor. karakteristik burnunun iyice belirginleşmiş çizgisini sey- rediyordum. Konuşmasını b'i- tirdi. yanıma geldi: "Neyse, Sami Bey odeymiş. makalenin yann postaya \erileceğini söyle- dinTdcdi. İştc o akşamdan başlayarak ben de Cumhuriyct ailesindcn olanları tanımaya başlavacak- tım. Sevgili Velidedeoğlu ile 16 yıllık berabcrliğimiz sürcsincc yazdığımız yüzlcrcc makalc hep bu voldan gcçceck. Sayın Sami Karaören'i. cğcr evindc bula- mazsa gııtıği toplantılarda kcn- dısinc ulaşıp. ya >a/ının ha/ır olduğunu ya da yazıda ufak bir değişıkik yapmak ıstcdiğını söylcyecek. ancak bundan son- ra crincc. gönül escnlığinc ka- vuşacaktı. Yol kesen ırmak Böylece yıllar sonra bir kita- bına ad olacak "Yol Kesen Ir- mak^tan ve bu kilabin üçüncii bölümünü oluşturacak aynı başiıkiı şiirindcn ilk kez burada sözedecckti bana. Yeniden yürüyüşc başladık- tan az sonra baharda sel suları- nın beslediği ırmak karşımıza çıktı. yine taşlara basa basa ıs- lanmadan suyu gcçlik. ufak bir yamacı aşınca. yaşamım bo- vunca her zaman anımsayaca- ğım bir görünümlc karşılaştım. Gözün aiabıldiğıncc uzanan. esintiyle kıpır kıpır. sapsarı bir larla... Ü/ennc diişcn güneş ışınlannı kırdığmdan göz ka- maşlırnordu. ınsan ıı/un sürc bakamıvordu Tarlanın yanına vannca parnıak ucu büyüklü- ğünde sapsan ipekten oluşmuş ponponlann saplar iizcnnc ufak ufak yığınlarolıışturduğu- nu. ışığa görc dc sarının biiıün lonlanna büründüklenni gör- düm. Vclidedeoğlu: "Bunlar. dağ- ların immortcl adındakı çiçck- lcn Kurutulunca uzun yıllar dayanıyor. herhaldc bunun için ölümsü? adını takmışlar" diyc- rek. benim mcrakımı eiderdi. Birkaç tanesini koparmak ıstc- dim. ama başaramadım. Kcse- rck koparmak daha i)iydi. çünkü zorlanırsa kökle birliktc çıkıyordu. Bu da çiçeklcrin.za- manla >ok olması dcmckti. İmmortel tarlasını aşıp yeni- den ormana girdik. kısa bir vü- rüyüştcn sonra da varacağımı/ yerc gcldık. Dönüş yolu daha kolaydı. Alınan notlarla makalcleri- nin yazılmasını işte ben hep bu yeşil yolculuklara bcnzctirdım. O notlardan nasıl bir yazı çıka- cağını hiçbir zaman kcstircmcz- dim: tıpkı hcrvcniye^ıholculu- ğumuzda ncyle karşılacağımı kcslıremcdiğim gibi Nc \ ar ki."l 9S8 y ılında sol ba- cağındakı hcmen hemcn lüm damarların lıkannniM nedenıv- lc gcrckli görülcn amcliyat. ya- şam biçcmimi/ın bir parçasını oluşluran yürüyüşlere son \cr- dırdı. Yeşil yolculııklan artık düşlcrimizdc yupıyorduk. Her binni lck lek iinımsayıp. vcnı- dcn yeniden ya^ıyorduk. Bö\le- cc bu konudaki karamsarlığı- mızın hıç olma/sa. bo\ ıılunu küçüllüyorduk. Ama. amcliya- tın gctirdiği bir sorun daha or- taya çıktı. Sevgili Vclidedeoğlu yazılan- nın son düzeltmesini kesinlikle kendi okuyup yapmak isterdi. Bunu da yaklaşık 40 vıldan bu yana. tüm çalışmalarını sürdür- düğü masasında yapardı. Oysa şimdi herzamanki sandalvesine oturııp masada çajışmasına ameliyath bacağı izin vermi- yordu. Eski lip birşezlong. ken- disinin lahatça oturabileccği bir biçimc sokuidu. Uzun sü- reylc olurabilmesi ancak bura- da gerçcklcşcbıliyordu. Şimdi. hem bu şe/longla uyum s^ığla- vabilccck hem dc kcndısının L" Yanm asırlık marangoz dostunun yapttğı sehpa, Velidedeoğlu'nu çocuklar gibi sevindirmişti. Cumhuriyet'tegeçen yarını asır SAMİ KARAÖREN Adını bir kez daha anma fırsatı buldu- ğumuz bilgin ve bilge insan Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Hocamızın ardın- dan yazdığım (*) bir yazıda, onun bir sö- zünü de aktararak, aşağı yukarı şöyle de- miştim: "Bir tek dilegi yerine gelmedi Hocamı- nn: 'Gazete yazarlığına Cumhuriyet'te 3 Mayıs 1942'de başladım. ömrüm yeterse, ilk yazımın çıkışına göre 3 Mayıs 1992 günü ya- yunlayacağım yazıyla, Cumhuriyet yazarlı- ğımın 50. yıünı tamamlayacağım. Gazete yazarhğımın 50. yılında, son yazımı yayım- İayıp. yazı yaşamıma son vereceğim. Yoruldum' demişti;1 Ne acıdır ki iki talihsizlik birbirini izle- di: Cumhuriyet yazarlığım, gazetemizin uğ- radığı bir sarsıntı yüzünden -ki, okurlan- mız bütün aynntısıyla bu sarsıntının içyü- zünü biliyor- yazılannı kesmek zorunda kal- dı. Birinci talihsizlik bu. İkinci talihsizlik ise çok acı: Hocamızın ömrü yetmedi, 24 Şubat 1992 Pazartesi günü yasama gözle- rini yumdu. Ne var ki Hocamız, yukarıda belirttiğim gibi, bilge kisi: Sonsuzluğa göçeceğini se- zip 3 Mayıs 1992'de 50. yılını dolduracak yazısını ve ondan önce yayunlannıasını dü- şünduğu bir ikinci yazısını, ölümünden ön- ce yazıp eşi (ve sevgilisi, her şeyi olan) Me- riç Hanım'a bıraktı. Biraz önce "Ne aadır ki..:' diye başlamış- tım söze; şimdi de "Ne mutludur ki..." di- yorum: Cumhuriyet, o beş ay süren sarsın- tıyı, okurlannın anlayış ve desteğiyle yendi ve 10 nisandan başlayarak, yönetim deği- şikliğiyle eski kimliğine kavuştu. Velidede- oglu Hocamızın Cumhuriyet yazarlığının 50 yılını dolduran -ve ölümünden önce yazıp bıraktığı- yazılarının birini bugün 3 mayıs pazar 2. sayfamızda yayımlamaktayız. Ne mutlu Hocam! Cumhuriyet'te yazar- lığıntzın 50. yılını doldurdunuz. Yürekten kutlanz. Böyle bir mutluluğa, yaşarnda kaç kişi erdi ki!.. • • • Velidedeoğlu Hocamız, dünya ergilerin- den (nimetlerinden), eğlencelerinden uzak yaşadı. Bu yaşam biçimini bilerek seçti. Bi- limci ve bilge kişiliği ona işlevler yükledi- ğinin bilincindeydi. Yurduna, ulusuna borç- lu sayıyordu kendini. Bu borcunu ödemek, işlevini yerine getirmek onun en büyük zev- ki oldu. Dünya ergilerinden yoksun yaşa- dı, ama amaç edindiği işlerini en iyi ve en yetkin biçimde yerine getirdi. Alçakgönüllüydü. Kişiliğini, onurunu korumadaysa çok ti- tizdi. "Almak"tan yana değil, "vermek"ten ya- naydı. Verirken de bir simyacı gibiydi: Al- dıklannı 'altın'a cevirerek verirdi. Dilimirin de asta bir yazanydı. Açık-seçik, dupduru yazılar: Yoğun ve aydmlık saçan düşün ya- zılan!.. öğrencüerini, gençleri, okurlarını öylesine mutlu etmiştir. Gönül adamıydı. Duygulu ve duyarlı kişiliği hemen dikkati çeker, sevecenliğine sığınmak mutluluk ve- rirdi çevresine. Söyleşisi, biçemi hayranlık yaratırdı. İnsanlan ilgi ve sevgisiyle mutlu eder, on- lan yüceltir, onurlandınrdı. Hukukçu ve bilgin kişiliğini, uzmanlar, yetkili kişiler çok yazdı. Daha da yaza- caklar. Ona yazıncı (edebiyatçı) değeri kazandı- ran yapıtlan, özellikle günümüz diline çe- virdiği Atatürk'ün Söylev'i eksilmeyen ilgiy- le aranıp okunmaktadır. Yazarlığınızın, 50. yılı bir kez daha kut- lu olsun aziz Hocamız. Göçüp gittiğiniz o ak evrende sonsuza değin dinlenmenizi, yü- rekten sevgiler, saygılar sunarak dilemekte- yiz. (*) Aaadolu Ekisi dcrgisi, Mmrt-Nisan 1992 sayısı. Bir lM«ka yn: Çafcdaş Turk DUi dergisi: Nisan-Mıyıs 1992, nyı: 50-51. her türlü sonınuna yann \erc- cck bir ıııasa gerckiyordu. Baş- ta. masanın üstü ycrc ko>ut (paralcl) değil. cğık olmalı. du- hası. bu eğim ayarlanabilmclı. ayrıca üsuine konanlann bu cğik yüzcydcn kaymaması s;fg- kınmalı. kaikmak istediği an mavıyı rahallıkla önünden uzaklıiştırabilmeliydi. Velidc- dcoğlu büıün bunJan. daha başka avnntılan da göz önünc alarak istcdıği rrusay ı çızdıği gi- bi. onu oluşluran her parçayı dii .ıvrı avrı. ölçülerini dc belir- tcrck kâğıda gcçırdi. Masayı kucaklayış Şimdi ]•} bunu yapacak usta- nın bulunmasıydı.Oda ha/ırdı. Kendisini 50 yıldır Tu/la'dan tanıdığı marangoz ustas;nı he- mcn tcicVonla aradı. Lsta kısa süredc geldi. Ertcsı günü. 6'ğle- dcn sonra ıstedıği masa Vclidc- dcoğlıfnun onündcydı. Can- dan dost usta. bütün gecc çalı- ^ıp masayı bitirmişti. 1988 ckimındc o gününü hem bii> ük bir mutlulukla hem de büyük bır hüzünlc hep anımsayaca- ğım. Masayı kucaklavan Vcli- dedeoğlu son dcrccc scvınmişti. Hcmen usla ılc birlikte kendisı- ne cn uygun durumun ayarını yaptılar. Artık masabaşı çahş- masını. bu yeni harckctli schpa- sında rahatlıkla yapabılcccklı. Nılckim. yazmak. okumak kcndisi için kolaylaştığından. kimi zaman gündc iki-üç sadl masasında çalışabiliyordu. Türkiye Büyük Millet Mcclisi"- nin kuruluşıınun 70. \ılını kul- lamak için yayımladığı "İlk Meclis" adlı kitabının tüm ça- lışmalannı bu masada yaptı. 1990yılınaycliştirdi. Ne var kı. bu çalışmalar sıra- sında başka bır sorun i\icc be- lirmcyc başiadı. Küçük yazılan görmc gücü gitlikçc a/alıyordu. Gözlük değişiirmek çö/üm ola- mıyordu. Ama Velidedeoğlu doğanın önüne koyduğu bu en- gelleri aşmak için elınden gelcnı şapmaya kararlıydı. Nitckim. hem ayaklı hem saplı bir büyü- teç yardımıyla kitap hartlerini dc okuyabilecek kolavlıâı s<ıe- ladı. "İlk Meclis" kitabının dü- zelımclerini bu büvülteçlcgcr- çekleşıirebıldı. Böyle çaiışmak clbelle çok zaman alıyor. onu yoruyordu. ama o büy ük birdi- rcnçle çalışmalarını sürdürü- yordu. Bu yeni schpanın gclmcsiylc çalışma odasında küçük bir de- ğişiklik oldu. Sevgılı Velidede- oğlu 40 yıllık emektar masası- nın yansını bana \crdı. Şc/lon- gunun vanında kalan öbür yansına da kcndisi. el allında bıılundumıak islcdiği kiıap ve vazı mal/cmelcrini. gözlüklcri- nı. büyütecıni ycrleştirecckti. Paylaşma mutluluğu O güne kadar ben bu masada onun yazılannı yazıyor. düzelt- mclcrini yapıyor. istediği kılabı. gazeteyi. gelen mektuplan oku- \ordum. Kcndi çalışmalanmı başka ycrdc sürdürürdüm. Bundan sonra artık gcrck onun gerek benim çalışmalarım bu masada olacaktı. Böylece daha çok "yakın birliktc oîma" fırsa- tı da "doğuyordu. Öylc ki ıçim ıçime^ığmıvor. bir şcy de söv le- >cmiyordum. Masanın camı allına kendi elleriyle özenle yer- lcştirdiği resimlcrimize bakıp. daha uzun sürc birlikic çalış- malar yapmami7i diledim. Ba- şımı k'aldınnca bcni ızlcycn go/lcriylc karşılaştım. onların taze bır mutlulukla nasıl pınl pınl parladığını gördüm. Paylaşmdnın ınsana getırdığı bu mutluluğu. yine ilk yeşil yoî- culuklarımızdan birindc. "Kız- pınarı" gezısinde. kcndisi şöyle dılc gctırmisii: "Paylaşılan bir üzüntü > an \ arıv a iner. pa> laşı- lan bir sevinç iki katına çıkar". Bu bir Alman alasözüydü. Al- manca olarak söylcdiğindc dc kulağa çok hoş geliyordu. Ge- rek Türkçesıni. gerek Almanca- sını. hemen o gün. yürüyüşten dönüncc aünlücümc aeçirdim. 24 Ekim~İ976İanhli"sayfaya. yaşamımız boyunca ilkc edine- ceğimiz bu savsozü. siyah kcçclı kalemle iri iri yazdım. Ama hemen belirımelivim kı. ı!k pavlaşmamız. ilk oriaklığı- mız yınc bır yeşil yolculukta gerçekleşmiştı.O güne kadar 35 yıl boyunca, sırtını dayayarak. kıuıplar. mcktuplar okuduğu yüz vıllık. ulu bir fıstık çamını da benimle pavluşmışlı. 1976 vılından başlayarak. yıllarca. bu ulu gövdcye onunla birlikic yan yana dâyanarak kitaplar okııdıım. notlar aldım... 24 şubat pazarıcsi ak^amı. birlikteliğimizdcn bu yana. ilk kez yalnız olarak şeşil volculu- ğa çıktı. bitimsiz bir yeşil yolcu- luktu bu. Kimı uzunyürüyüşlc- rımizdevorulur. dönüş vapaca- ğımız noktaya kadar bazan gidcmezdim. Onun de\am eı- mesinı rica eder. bir kayanın üzerinc ılışir. gözlcrimlc kendi- sini izlerdim. Dönüşte beni alır. otele gelirdik. Se\gili Velidede- oğlu. sürdürdüğün bu veşıl yol- julukta dönü> olmadığını bıli- \orum. günü geldiğınde ben sana ulaşıp yine birlıkle >ürü\e- ceciz... Anılar Denizi HİKMET ÇETİNKAYA Puslu ve ıslak bır istanbul akşamı. 7 Ocak 1984... Hıfzı Velidedeoğlu Hocamız ile konuşuyoruz. Onurlu, odünsüz bır yaşam... Anlatıyor, dinliyoruz. Velidedeoğlu Hocamız artık yaşamıyor. Ama, onun düşün- celerı dimdik ayakta yaşıyor. Neler yazmalıyım? O denlı çok şey var kı yazılması gere- ken. Bana gönderdığı mektuplar, Cumhurıyet'ten ayrı kalışı. Daha pek çok anı. 1984 yılında şu soruyu sormuştum Velidedeoğlu Hocamı- za: - Hocam, türlü yazı ve kitaplarınızdan resmi ve özel yaşa- mıntzın ana çızgılerinı az çok bılıyorum. Çağdaş ve ilerıcı görüşlerınız ve ödunsüz Atatürkçu devrimcılığınız de bilini- yor Ama kabul edersınız kı, herkesın olduğu gibi, profesör ve yazarların da kamuoyunca bılınmeyen yaşantıları var. Önce izın verırsenız yaşantınızı ve yaşamınız boyuncu ızlemek fır- satını bulduğunuz toplumsal olayları genel çızgıleriyle belırt- menızı rica ederım. VELİDEDEOĞLU: "Önumuzdekı ağustos içinde seksen ya- şımı tamamlayıp seksen bıre gıreceğım. Turkıye'deki yaşam ortalaması bakımından oldukça uzun sayılan bu süre içinde, yetmış, hatta yetmıs dört yıllık donemı çok iyi anımsıyorum. Ondan öncekı birkaç yılı da sürekli bır bağlantı içinde değil, kopuk kopuk olaylar biçiminde anımsamaktayım. Şunu hemen belırteyim, benimle aynı yaşta olanlar geriye doğru bakıp ülkemiz ve dünya olaylarını değerlendirme yete- neğıne sahıp ıseler, tıpkı benim gıbı goreceklerdir ki, son yet- miş beş yıllık donem Türk ve dünya tarihının en önemlı olayla- rını kapsamaktadır. Osmanlı Imparatorluğu da içlerinde olmak üzere koca koca ımparatorluklar bu yıllar içinde yıkılıp tarihe karıştı. Daha doğru bır anlatımla, dünyanın dört buca- ğındakı geniş sömurge topraklarını kaybeden eski büyük devletler, yalnız kendi toprakları uzennde bırer ulusal devlet durumuna geldıler. Bu olgu sonucunda, yeryüzünun sıyasal harıtası birkaç kez değışti. Yalnız Avrupa'da değil, Asya, Afri- ka ve Amerıka anakaralarında yeni yeni devletler doğdu. Bi- rıncı Dunya Savaşı'ndan sonra doğan bazı devletler de ikinci Dünya Savaşı sonunda tarihe karıştı. Benim yaşamımın ilk dönemlerinde. ozaman"Düvelı Muazzama" diye anılan beş- altı büyük devlet vardı. Bunların hepsi endüstrı devrimini 19. yüzyılda tamamlamış olan devletlerdı. Şımdı bunlardan ikisi dışındakıler büyuk devlet kategorısınden çıkıp normal boyut- lu ulusal devlet durumuna geldıler. Ayrı tuttuğum o iki devlet ise artık "büyük devlet" nitemının de ustunde "super devlet" nıtemiyle anılır oldular. Bunlara' uzay çağı devletlerı" de de- nilebılir. Çünku uzay, gazete okuyan herkesın bıldığı gibi günümüzde bu iki süper devletın, yani Amerika Bırleşik Dev- letlerı ıle Sovyetler Bırlığinın egemenliğindedir. Bu uzay egemenlığı elektronik beyın sayesınde genışlıyor. Çünkü bu buluş olmasaydı, ınsanoğlu akılları durduran sonuçlara ula- şamazdı. Insanın, kendısinin yarattığı mekanik "süper beyin 1 - 'in egemenliğine gırmiş gibi yazgıcı bır görünümü var. Atom bombasının felaketınden ve barışçı yolda kullanılan atom enerjisinın gücünden söz etmek ıstemıyorum. Şimdi bunlar herkese doğal geliyor. Uzayın mılyarlarca kılometre uzağın- dan yollanan resimlerın televizyon ekranında gözlerimizin önünde sergilenmesine de alıştık. Hastalıkların önlenmesi veya lyıleştirilmesı alanlarında olağanüstü atılım ve ilerteme- ler de yine son yetmiş beş yılda gerçekleşti. Bunlan geriye doğru derinlemesıne. aşama aşama düşündükçe akfım ddfti- yor. Yetmış beş yıl eskıden asır dedığimız yüzyıl biriminin üç çeyreğinı oluşturuyor. Ama bana sorarsanız, dünya olayları- nın ve teknık buluşların getırdığı yeni boyutlar karşısında sek- sen değil, sekiz yüzyıl yaşamış gibi hissediyorum kendımı." Velidedeoğlu Hocamız, bugun yaşamıyor. Ama biz onu, düşüncelerımızde ve anılanmızda hep yaşatacağız. Hocayı Tanıma Şansı ŞÜKRAN KETENCİ Tanıdığımız için kendinizi çok şanslı hissettığiniz bazı insan- lar vardır. Hccanın bilimsel, toplumsal kimliği bir yana, insan sıcaklığı, iletişim yeteneği, size verebildikleri, katöklan ile "Sizi tanımak ne güzel. ne büyük şans" dedirten bir kimliğin sahibi. 1966 yılının bahar günleri, gazeteciliğimin ilk ayları. Henüz 20 yaşındayım. Ünıversite reformu tartşmaları başlamış. Korv feranslardan ve yazılarından ancak izleyebildiğim hocaların hocası ıle görüşeceğim. Universıte reformu üzerinde bilgim sözcükle ve gereksinmeyi algılamakla sınırlı. Nasıl konuşaca- ğım? Cahilliğimi nasıl saklayacağım? Korku içinde kapısını ök- lattım, ürkek adımlarla girdim, Birden "Aa uç uç böceği, ben de çok severim" diyen coşkulu, sıcak bir sesle karşılaştim. Ay- nı sıcakhkla eli uzandı. "Senle sadece aynı gazetenin en yaşlı ve en genç yazarları olarak değil, uç uç böceğini sevenler ola- rak da dost olacağız" diyerek konuşmasını sürdürdü. Sevgili Hoca kapıdan girişimden korkumu anlamış, yakamdaki küçü- cük ığneyi görmüş. onu kullanarak, sanki eşitmışiz gibi davra- narak korkularımı silip süpürmüştü. Yaşamı algılamak. gormek ve sevmek üzerıne bana ne ka- dar çok şeyler katmış. Hele de sevginin, algılamanın özen ve emek işi olduğunu öğretme anlamında, verdiği ne kadar çok önemli dersler var. Sevgili Hocam anımsıyor m jsunuz? Sizin- le bir randevumuz vardı. Gününü hatrlamış, saatini unutmuş- tunuz hani. Beni bekletmemek için buluşma yerimize sabah- tan gelmiştiniz. Ve öğleden sonra saat 5'e kadar beklemiştiniz. Ya ciddi bir sorunum, hasta olduğum duygusuna kapılıp, bütün bir günü telefon başında geçırdiğıniz olay üzerinde ne çok gülmüştük değil mi? Gazeteye 12 Mart öncesi gençlik ve siyasal örgütlenmeleri üzerine getirilmiş bir yazı dizisi vardı. Benden kısaltmamı ve gazeteye girecek biçimde düzenlememi istemişlerdi. Gereke- nı yapıp bir iş yolculuğuna çıkmıştım Arkamdam yazıyı yayım- lamak gereğini duymuşlar. Yazarı da mesleği nedenı ile adı- nın konmamasını istemış. Yazı dizisi isımsiz yayımlanamaya- cağı için de yazannın önerisi ile bana sormadan benim ismimle yayımlamaya karar vermişler. Siz yazıyı okurken ya- zının dilinden, şekillendirilmesinden, yaklaşımlanndan bana ait olamayacağı duygusunu edinmişsiniz. Tabii asla bir başka- sının yazısının benim adımla yayımlanabileceğini düşüneme- diğinizden benim ciddi bır sorunum olduğuna karar vermişsi- niz. Butun bır gün her taraftan arayıp akşam geç saatlerde bana telefonla ulaşöğınızda sesinız gerçekten çok kaygılı idi. "Şükran yavrucuğum hasta mısın? Yoksa çok büyük bir soru- nun mu var?" diyordunuz. Şaşırmıştım. Kaygmızın nedenini anlıyamamıştım. Üstelik çok yoğun bir iş yolculuğunda oldu- ğum için o günkü gazeteyi ve biraz sorumsuzca yapılmış ayıbı da görmemiştim. Siz beni incitmeden açıklamaya çalıştınız: "Yavrucuğum bugün başlayan yazı dizini okudum. Dili, konu- nun şemalandırılması, yaklaşımlar bana sana ait olmadığı duygusunu verdi. Sen daha farklı toparlarsm. Bağışla, ama senin ya çok ciddi bir sağlık sorunun ya da özel sorunun olabi- leceğı duygusunu edindım. Merak ettim. İyi misin'? Ne oldu lüt- fen bana anlat." Şaşırmış, bana güveniniz, yaklaşımınız. sevginizden onur- lanmış ama gazeteye de çok sinirlenmiş, durumu anlatmaya çalışmıştm. Siz keyifle kahkaha atıyordunuz. "Üzülme, ayıp etmişler. Ama iyisin ya. Bu yazı da sana ait değil, çok sevin- dim." diyordunuz. Evet Hocam, sizi tanımak. ınsan sevgisini, sıcaklığını veren derslerinizden yararfanmak ne güzel, ne büyük şans..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle