Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 MAYIS1992 PAZAR
12 DIZI-YAZI
Kuveyt'i işgal etmenin bedelini ağır bir şekilde ödeyen Irak, yaralarını sarmaya çalışıyor
Savaş bitti, acılar sürüyor— ı —
Otobüsün rengi çamurdan görün-
müyor. Camlann yansı çatlanuş.
Aynadan sileceklere kadar dış akse-
şuann hemen hiçbiri orijinal değil.
İçerisı dış görünüşle tam bir bütünlük
içinde. Koltuklann yüzü yokolmuş.
Süngerler, a>ın yüzeyini andınyor. En
arkadaki beş koltuk sökülmüş, bagaj
haline getirilmiş. Koridordan yürii-
mek için çuvallara. mukavva kutulara
dikkat etmek gerekiyor. Amman'dan
başlayan 18 saatlik Bağdat yolculuğu-
nu bu otobûsle yaptım.
Irak'ın dünya ile tek bağlantısı Bağ-
dat-Amman karayolu. Amman'dan
Bağdat'a gidecek otobüsler, kentin dı-
şındaki havaalanı >olu üzerinde, oto
tamircileri arasındaki küçük bir termi-
naldcn hareket ediyor. Otobüse bine-
bilmek için hareket saatinden birkaç
saat önce pasaportu terminaldeki gö-
revliye verdim. Gerekli inceleme yapıl-
dıktan sonra otobüse binebileceğim
söylendi. Bilet ya da benzer hiçbir bel-
ge yok. İstedikleri parayı verdim.
Otobüse bindim. Muavin, en arkarun
bir önündeki koltuğu gösterdi. Yan
cam buzlu. Dışanyı görmek mümkün
değil. Bir an, polis aracına bindiğim
hissine kapıldım. Yanıma. 35 yaşlann-
da. saçlan kısa kesilmiş, tıpik bir Iraklı
oturdu.
Otobüstekilenn çoğu Suudi Arabis-
tan'dan ve Crdün'den ülkelerine
dönen Iraklılar. Her sırada iki-üç ço-
cuk var. Kadmlar, yaşblar... Önümde-
ki koltukta oturanlarla biraz sohbet
ettik. Savaşın birinci yılının dolması-
nın ardından ülkelerine dönmeye
karar vermişler.
Yanımda oturan Iraklı, ilk molada,
ön sıradakilerle ne konuştuğumu öğ-.
renmeye çalıştı. Yola çıkrnadan önce
Irak'ta muhaberat teşkilatının ününü
duymuştum. Önce şüphemin gereksız
olduğunu düşündüm. Irak sınınna
vardığımızda benim ışlemlerimin dı-
ğer yolculardan önce yapılmasını
sağladı. İçeri gırip, yöneticilerle ko-
nuştu. Pasaportuma Arapça ekleme-
ler yapıldı.Zaten pasaportumda, Irak
Enformasyon BakanlığTmn bilgisi da-
hilinde ülkeyc girdiğım yazılıydı.
Geceyansından sonra girdiğimız
Iralctopraklannda kilometrelerce, tek
bir viraj dönmeden yolculuk ettik.
Otobüsün içindeki ağır havaya, geriye
doğru yaslanmış koltuğun bozukluğu-
na, zemindeki irili ufaklı deliklerden
gelen soğuk havaya karşın, yolculuk
yorucu değıldi. Körfez Savaşı'run bi-
rinci yılının ardından Bağdat'ta neler
olup bittiğini görme heyecanı, bütün
bu olumsuzluklan küçük aynntılara
dönüştürdü.
Bağdat yolu
Gün ışımaya başladığında koltuğun
üzerinde dizüstü oturup ön camdan
çevreyi gözlemeye çalıştım. Uçsuz bu-
caksız bir sanbk... Yer yer küçük
tepeler, arada bir çukurlar dikkati çe-
kiyor. Yol hareketli mi hareketli.
Sürekli kamyonlar, TIR"lar geçiyor.
Yanımdaki Iraklınm aktardığına gö-
re, bunlar Amman yakınlanndaki
Zarga serbest bölgesinden yıyecek ve
çeşitli madde getiren araçlar. Bağdat'a
200 kilometre kala yol genişledi. Uç gi-
diş, üç geliş şeritli asfalt yolun düzgün-
lüğü ve kalınlığı petrol zenginliğinin
karutı.
Saddam'ın, çok uçlu yıldtan orta-
sında gülen bir resmi ıle bırlikte
Bağdat başladı. Geniş bir alana yayıl-
mış iki-üç katlı evler, arada bir yeşil-
likler ve yıkılmış binalar... Fabrika ve
benzer binalann hemen tümünde ha-
sar var. Bunlann bir kısmı onanlıyor,
baalanna hiç dokunulmarruş. Saat
10.00 sıralannda Bağdat'ın merkezine
geldik. Yanımdaki Irakb, Enformas-
yon BakanlığYna (Vezaret Elam) bir-
likte gidebileceğimizi söyledi. Burada
yetkililerle görüşüp, yanıma bir rehber
almadan, resim çekmeye ya da vatan-
daşlarla görüşmeye girişmemem
konusunda da uyardı.
Kuzey Irak'ta peşmergelerin sahte 25'lik, 5Ö'lik dinarlar basıp gönderdikleri
söylentisi yaygm. Bu yüzden esnaf, büyük paralan almak istemiyor. Zorunlu
olursa da, paranın sahte olup olmadığını gösteren fosforlu bir cihazla kontrol
ediyor. Bu cihazı olmayanlar da parayı güneşe tutup ortasındaki çizgiyi ve sol
yanındaki parlaklığı görmeye çalışıyor. Iraklılar, giderek yaygınlaşan bu
görüntüyü bir espri ile süslemişler: "Saddam bugüne kadar iki kez başımızı
yukan çevirmemizi sağladı. Biri savaşta Amerikan uçaklarma bakarken diğeri
de paranın sahte olup olmadığını kontrol ederken."
I R A K
G E Z İ
NOTLARI
Ml'STAKA BALBAY
Irak'a gelen her gazeteci için ilk du-
rak Vezaret Elam. Üç fotoğraf verip,
uzunca bir form doldurdum. Beş gün-
den fazla kalacak olanlar için de AIDS
testi şart. Bağdat'ın içinde ya da dışın-
da gazetecilik yapmak buradan izin
almaya bağh. Kent dışına çıkmak için,
aynca bakanlık izni gerekiyor. Veza-
ret Elam'a bağh bir rehber de sürekli
eşlik ediyor.
Dolann varsa yaşadın
Irak'ta ekonominin bir yılda ne hale
geldiğini görmek için dolann seynne
bakmak yeterli. Kaldığım otelin gün-
lüğü 15 dinardı. Eğer cebimdeki dolan
bankadan bozdurursam, üç dolara
karşılık birdinar vereceklerini söyledi-
ler. Bu dolann savaştan önceki ve hâlâ
devam eden resmi kuru. Savaş önce-
sinde kanıborsa fazla yaygın olmadığı
için, banka kuruyla serbest piyasa ara-
sında fazla fark yoktu.. Bugünkü
karaborsada ise bir dolar 10 dinar. Ya-
ni tam 30 kat fark var. Bu da karabor-
sadaki en düşük değer. Bir devlet
memuruna 20 dolar bozdurdum. Kar-
şıbğında 200 dinar verdi. O da bir
diğer aracıya, bir dolan 12 dinardan
satacakmış.
Otellerde, lokantalarda, cirosu yüksek
her yerde bu makinadan var.
Bu cihazı olmayanlar da parayı gü-
neşe tutup ortasındaki çizgiyi ve sol
yanındaki parlaklığı görmeye çalışı-
yor. Bunlar netse tamam. Ama içine
küçük bir şüphe düşenler, parayı almı-
yor. Küçük dükkân sahipleri bazen
tezgahı bırakıp dışan çıkıyor ve gü-
neşte para kontrolü yapıyor. Iraklılar,
giderek yaygınlaşan bu görüntüyü bir
espri ile süslemişJer:
"Saddam bugüne kadar iki kez başı-
mızı yukan çevirmemizi sağladı. Biri
savaşta Amerikan ucaklanna bakar-
ken diğeri de paranın sahte olup
olmadığını kontrol ederken."
Piyasayı karaborsadan bozdurdu-
ğum dolarla karşılaşürdığjmda her şey
alabildiğine ucuz. Ama Irak'ta her şey
resmi kura göre ayarlanıyor. örneğin
devlet, en yüksek 200 dinar olan bir
memurun maaşının 600 dolara karşı-
lık olduğunu hesap ediyor. Oysa 200
dinann piyasa değeri 20 dolar.
Yanm günlük
piyasa turundan
sonra Amiriye'deki
ğınağa gittim.
Sığınak geçen
yıl 13 şubatgünü
Bu yüzden grup grup içeri girmelerine
de izin veriliyor.
Resim çekmek isteyen gazeteciler,
televizyon ekipleri de sırayla ve belli
sürelerle içeri abndı. Benim girmeme
izin verdiklerinde bir grup anne ile bir-
likte zıfin karanlık bir tünelden içeri
girdim. Bomba sığınağın tam ortasına
düşmüş ve üç-dört metre çapında de-
bk açmış. Delikten içeri sızan ışık ve
duvar diplerine dikilmiş mumlar, orta-
mı biraz aydınlaüyor. Ağlaşmalar.
ıssız dağda aniden vahşi bir hayvan
uğultusu duyrnuşcasına içimi ürpertti.
Bazılan içeri birkaç adım attıktan son-
ra yere yığıbp kaldı. Çevrede pekçok
görevli var. Bu dunımda olanlan he-
men dışan çıkartıp ilk müdahaleyi
yapıyorlar. Vezaret Elam görevlileri
bu tür sahneleri görüntülemememizi
isüyorlar. Sadece sığınağın içinde ge-
nel görüntü almamıza izin veriyorlar.
Anneler, bombanın ilk düştüğü yer-
de yığıb külleri görünce, uğultuyu
daha bir yükseltti. Bazılan, siyah örtü-
lerini gözlerine kadar kapaup gözyaş-
lannı ıçine dökmeye çabşıyordu.
Kimı, birbirine yaslanıp, güç almaya
çalışıyordu. Bu arada, birden orta yaş-
h bir kadın kendini küllerin arasına
atü. Avaa çıktığı kadar bağırmaya
göndermeleriydi. Yani sığınağa ver-
meyip yarüannda kalsaydılar, belki
bugün ordar da hayatta olacaktı.
Amerikan uçaklannın uğultusuyla ve
bomba sesleriyle kuşatılmış savaş gün-
lerinde çocuklannın hayatta kalması
için belki de araya birilerini sokarak,
evlatlannı buraya vermişlerdi.
Sığınağın içine girmeye cesaret ede-
meyen Fatma Abdûlkerim adlı orta
yaşb bir kadmla ayaküstü konuştum.
Kadınlann çoğu konuşulabilecek du-
rumda değildi. Fatma Abdûlkerim,
bıraz metin görünüyordu. Ebnde
mendil zaman zaman burnunu siliyor-
du. Sığmakta tam sekiz kardeşini
kaybetmiş, Zeynep, Bilal, Abdulvahap,
Belkts. Abdûlkerim, Fettah, Samia,
Mustafa
Anne, kanve güvercin
Fatma, en büyükleri olduğu için o
anne babasıyla kalmış. Küçük kardeş-
lerini kendi elleriyle sığınağa bırak-
mış...
Sığınağın arka tarafında ilkokul öğ-
rencıleri arasında açılan resim yanş-
masında dereceye giren eserler
sergilenıyor. En çok kullanılan üç un-
sur vardı:
Anne, kan ve güvercin...
Irak'ın başkenti Bağdat'taki Amiriv e Sığınağı 13 şubat 1991'de müttefik birliklere bağh uçakiarca bombalandı. Bir bomba sığınağın tam ortasına döştü 403
çocuk öldü. Bombanın açtığı delikten içeri sızan ışık ve duvar diplerine dikilmiş mumlar. çocuklannın öldüğü >eri bir yd sonra ziyaret eden annelerin yüzünü
a>dınlatı>or. Ucrkcn bir kadın bağırarak kendini yere attı, külleri okşamaya başladı. Ölen çocuğunun kolunu, bacağını, göğsünü kucakla>ıp okşar gibi.
Dinann değeri bu kadar düşünce,
para basımı da olağanüstü artmış. Sa-
vaş öncesinde en büyük kağıt para 10
dinarmış. Şimdi 25'lik, 50'lilik bank-
notlar çıkrruş. Yakında 100'lüklerin de
çıkacağmi söylediler. Ekonomik güç-
lükler nedeniyle paranın basıldığı
kağıt da kalitesiz. Birkaç kullanımdan
sonra yırtıbyor.
Sahte dinar korkusu
Kuzey Irak'ta peşmergelerin sahte
25'lik, 5Ö'lik dinarlar basıp gönderdik-
leri söylentisi yaygın. Bir diğer söylenti
de, Am^nka'nm Irak ekonomisini çö-
kertmek için sahte para basıp içeri
soktuğu.
Bu yüzden esnaf, büyük paralan al-
mak istemiyor. Zorunlu olursa da,
paranın sahte olup olmadığını göste-
ren fosforlu bir cihazla kontrol ediyor.
bombalanmıştı. Yıldönümü nedeniyle
büyük bir tören düzenlenmiş. Kentin
güneybatısındaki Amiriye SığmağT-
nın girişi çocuklarla örülü. Ellerinde
Saddam portreleri var. ÇocukJann bir
bölümü de askeri giysiler içinde. Her-
biri, olan bitenden habersiz, cıvıl a-
vıl... Kameraya çok abşkınlar. Daha
objektif üzerlerine çevrilmeden poz
veriyorlar.
Sığınağın bahçesinde ise gözyaşı
var. Bir yanda devlet erkaru, biryanda
sığmakta ölen 403 çocuğun yakınlan.
ölenlerin aileleri için hazırlanan bö-
lümde çoğunlukla kadmlar var. Bir yıl
boyunca zaman zaman sığınağın içine
girilmesine izin verihniş. Ozellıkle cu-
ma günleri, annuler, çocuklanna
mezar olan sığınağa gjdip dualar et-
mişler. Ama bugün yüreklerine düşen
aanın yıldönümü ve hepsı birarada.
başladı. Canb bir insanın kolunu, ba-
cağını, göğsünü avuçlar gibi külleri
ellennin arasına aldı. Önce diğer anne-
ler sonra görevliler koştular, kollann-
dan tutup kaldırmaya çalıştılar.
Kadın bir türlü bııakmadı külleri. Üs-
tü başı toz, is içinde çıkardılar. Ben de
bir an koşup kadına yardım etmekle,
resmini çekmek arasında ikilemde kal-
dım. Sonra elim deklanşöre gitti. Bu
tür resimleri çekmeye izin vermedikle-
ri için görevlilerle bir süre tartışük. İş,
zorla fılmi alma girişimine kadar gitti.
Ama fotoğraf, savaşın analann yüre-
ğinde hâlâ bütün acısı ve korkunçlu-
ğuyla sürdüğünün bir belgesıydı.
Kaçarken yakalayan ölüm
403 çocuğa mezar olan sığmaktaki
annelerin acısını katmerleyen, yavru-
lannı savaştan korumak ıçın oraya
Otele dönerken, gözümün önünden
gitmeyen sığınak göriintüleri davul se-
siyle dağıbp gitti. Günlerden perşem-
beydi. Yani bizjm cumartesimiz.
Yoldan da düğün alayı geçiyordu.
Şenbkb parçalar eşliğinde, caddede
yürüyen gelinle damadın yakınlan da
halayla kanşık, koşarcasına oyun
oynuyordu. Aileden biri de düğünü
video fılme kaydediyordu.
Üç günlük yol yorgunluğunu atmak
için oyalanmadan otele döndüm.
Anahtan abp odama gjrerken resepsi-
yondaki genç benimle birlikte içeri
daldı. Önce ürktüm sonra çatpat Ingi-
lizcesiyle derdini anlatü:
"Ağabey, dolann varsa ben boza-
yım, Amerika'ya gitmek için dolar
biriktiriyorum da."
SCRECEK
Hoıııeros^taıı Türkmen kiliıııiııe• Baftarafi 1. Sayfada
Örneğin şiin ele alalım, köklü bir
halk şiirimiz var. Bu halk şiiri büyük
şairler de yetiştirmiştir. Yüzlerce, bin-
lerce de diyebilinz, şairler içinden
Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Kara-
caoğlan, Dadaloğlu gibi bütün çağlann
büyük şaırlennin de çıkması... Ano-
nim şiirîer içinde de baş eser sayabile-
ceğimiz yapıtlar da bol bol var.
Türküler, ağıtlar birer dil zenginliğı-
dir. Dil zenginliğini, konuşulan dilin
büyük ladını destanlarda. masallarda
da bulabiliriz. Bizim ülkemizde büyük
halk sanat ürünlenne karşı çıkılması,
daha doğrusu ona sırtımızı dönme-
miz, bu ürünlere bir kısmımızın abar-
tılı yaklaşımı da sebep olmuştur. Halk
şiirini bir kaynak sayacağımız yerde
ona bir kısmımız öykündü. Öylesine
öykündüler ki bu şiire, ortaya bir sürü
kötü şair çıktı. Destanlardaki dıle de
öykündük, or.u bir kaynak yapacağı-
mız yerde, birtakım hıkâyeler, roman-
lar yazdık ki yapay, hiçbir şeye
benzemez bir dil. birtakım kötü yapıt-
lar çıktı ortaya.
Öykünme ve tepki modası
Birtakım aydınlanmız. Anadolu di-
linin. şiirinin'dil, anlaüm zenginliğin-
den yararlanma gerekbliğını duymadı.
Halk şiirine öykünme modası, halk
ürünlerini baştacı etme, birtakım a\-
dınlanmızda, yazarlanmızda tepkiyle
ka'rşılandı. Evlere kilim serme, duvar
lara nakışlı çorap asma, heybe. çam
bardak, demir işleri birer alav konusu
oldu Halk müziği dınlemek de bir
alay konusuydu. Sabahattin Eyuboğ-
lu, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Abidin
Dino, Ruhi Su gıbı halk kültürüne dö-
nük kişilerın çabalan bile bu yan
avdın, dün>adan habersiz kişilere halk
kültürünün ne mene bir şey olduğunu
anlatamadı.
Dünya kültürü bir birikimin. bıri-
kımlerin sonucudur. Bunu anlama-
makta dırendiler. Halkımızın büyük
kültür birikiminden yararlanmalıy-
dık. İnsanlık buradan gebniş geçmiştı.
Picasso'nun, öteki cağımız usta res-
samlannın. düşünürlerinin zenci
heykellerine hayranhklan, büyük mü-
zıkçılerin halk müziğine yönelişleri,
büıün müzik tanhinde büyük ustala-
rın halk temalanndan yararlanmalan,
baş\apıtlannı bu temalar üstüne kur-
malannın anlaşılması bizim yanm
avdınlanmıza hiçbir $e> söylemedi.
Önlar bu ana kültür ka>nağına boş
verdıler. Öykünücülerle. sırt dönenler
aynı olumsuz kavşakta buluştular.
Zenci heykellerin güzelUği
Ne idı bu zenci hevkclleri? Zenci
hc>kellerınin bunca güzclliğı, birçoğu-
nun başyapıt olmasının gizi neydi?
Bunlar üstüne bırçok düşünce üretildi.
A>ağı vukarı bu düşüncelerin çoğu da
gerçeği yansıtıyordu.
Bunlann. zenci heykellerinın birer
başvapıt olması, bir birikimin sonucu-
dur. Ben bu düşünccvc ınanıyorum.
Bilim adamlannın. büyük sanatçıların
öıeki düşüncclerine dc açığım. Dıye-
lım kı Afnka'da bir köydc, bundan
yüzyıllar önce bir usta. kabilenin tan-
nsının bir heykelini >aptı. Belki tann-
nın yaratıldığı yılda >apılmıştı o
\ontu. Belki de tann yaratıldıktan on
yıl. elli yıl sonraydı. Ondan sonra yıllar
geçtikçe o tannyı başka ustalar. başka
ustalar. başka ustalar yaptılar. Belki
bir zenci heykelini. çağlar boyunca
bin. be$ bin. on bın. kırk bin usta işle-
di. Ustalann içinden. her usta değilse
dc yÜ7 ustada bir usta o yontuya bir
şe> katmadı mı? Katmaması olanak-
sız.
Artık biliyoruz. yalnız her ustalaş-
mış kişi değil her insan bir yaratıcıdır
Onun için ustalann yenıden yaptığı
aynı yapıta \eni olanaklar getirmeme-
si olanaksız. Bizim kilimlerimiz de
öyle. Kilimlerimizi, çoğunlukla kadm-
lar dokur. Türkmende her kadın bir
kilim uslasıdır diyemeyeceğim ama
her kadının, her topluluğun bir kilim
ustası kadını da vardır. Bunlar. bu us-
talar biçim yaratan yaratıcı kadınlar-
dır. Kimi özgün kilımler yıllar
boyunca onlann adlanyla da anılır.
Eşc Hatun'un. Fatma Hatun'un, Zala
Hatun"un kilimi gibi. Kilimler obala-
nn. boylann adlanyla da anılır; Avşar
kilimi, Zili kilimi... Köylerin adlanyla
da anılır. Cığcık kilimi gibi.
Obaların, boylann, köylerin adlan-
nı taşışan kilımlerin öteki geleneksel
kilimlerden bir başkalığı olur kesinlik-
le. Renk başkalığı. renk uyumu başka-
lığı. nakış başkalığı. Bir ustanın
kilimlen de geleneksel diyelim, gele-
neksel kilimlere kesinlikle bir katkısı
olmuştur ki o kilimler o adlarla da anı-
lır. Geleneksel hiçbir kişiden katkı
almamış. böylc bir şeyi söylemek değil.
düşünmek bıle isteyemem. bir yapıt,
bu insanoğlunun yaratıalığına kara
sürmek olur, olması olanaksızdır.
Herkes. herkes demeyeyim. düşünme-
yi unutmuş bazı kişiler, halkın yaratı-
lannın hep biribirine benzediğini
sanıyorlar. Türküler hep birbirine
benziyor. kilimler. yontular. şiirler.
halaylar. Böyle düşünenler doğru dü-
şünmüyorlar. Halkın yaratısını birbi-
rine benzetmekle ondan ne kadar
uzak olduklannı belli cdiyorlar. Hal-
kın yaratılannın çeşitliliği inanılmaz
bir zengjnliktedir. Kilimler dünyasının
renk, biçim çeşitliliği akıl almayacak
bir zengjnliktedir. Her bölgenin, her
coğrafı başkabğın ayn bir rengı. bir bi-
çimi vardır. Her türİcünün, her halayın
da öyle. Toprak ve tarih, tarih ve devı-
nim halkın yaratılanna damgasını
vuruyor.
Oüneş karabuda'nın göçmen Afgan
Tûrkmenlerini çcktiği Turkuaz adlı fıl-
mi televizyonda gördüm. Türkmenle-
rin başlıca uğraşlan halı dokumaktır.
Bu Afgan sürgünleri savaştaydılar.
Sürgünlükleri de bu yüzdendi. Ama
uğraşlannı sürdürü>orlar, halılanru
dokuyorlardı. Güneş Karabuda onla-
nn geleneksel motifii hahlannı çektiği
gibi yeni yaratılannı da çekmişti. Halı-
larda artık çiçek, kuş motifleri kalma-
mıştı. Onlann yerini mitralyöz, tüfek,
tabanca motifleri almıştı. Çocuklu-
ğumda da Avşar Ağıdf adlı bir kilim
görmüştüm. Kilimin yaşam ağacının
yerinde boynunu bükmüş bir yeşil dal
vardır. Sankamış'a gidip de dönme-
yen bir delikanlıyı simgeliyordu. Bu
yüzden de bu kilime Avşar Ağıdı de-
mişlerdi. O yıllarda başka başka
Avşar Ağıdt kiİimleri de gördüm. Boy-
nu bükük dal her köyde, her obada.
her bölgede başka renkler. başka bi-
çimler. başka nakışlar almış. yalnız
dalın boynu büküklüğü hep öyle kal-
mıştı.
SÜRECEK
ANKARANOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
KöPtler Zenci mi? (I)
Bursa Özel Tip Cezaevi'nden Selâhattin Şimşek, (PKK'-
dan yatıyor on uç yıldır) mektubunun sonunda, "Köşenize
hoş geldiniz" demiş. Selâhattin Şimşek'in 20.4.1992 günlü
mektubu şöyle:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
Birazcık kendimden bahsetmem gerekirse; öğretme-
nim, evli ve ortaokulda okumakta olan iki çocuk babası-
yım. PKK'lı olmak savıyla yargılandım. 13 yıldır cezaevin-
deyim. Bu 13 yıl içinde yaşadığım haksızlıkları, korkunç
işkenceleri, insanlık dışı uygulamaları kelimelerle ifade
etmek asla mümkün değil. Tannnın cehennemindeki ya-
şantı bile yaşadıklanmın yanında kocaman bir hiç kalır.
İ981-1982 yılı, 12 Eylül askeri darbesi döneminde yargılan-
dığım, yalnızca 2 yıllık süre içinde, kaldığım Diyarbakır E
Tipi Cezaevi'nde 42 insanın cenazesinin çıkması bile yar-
gılandığım dönemin koşullarını. o kural tanımaz. hukuk-
suz, korkunç ortamını açıkça ifade etmeye yeter sanırım.
Acılarla dolu geçen bu 13 yıllık cezaevi yaşamımda. her
kafası bozulan görevli, yetkili. olayların büyümesini önle-
yemeyen her hükümet. ben ve benim gibi tamamen sa-
vunmasız, tutsak ınsanlardan öç almaya kalkıştı. Boğazla-
yıp durdular... Varsa yoksa, sopa şiddet!
Yargılanmamın adıl olmadığı konusuna değinmeyece-
ğim burada. Zaten 5 generalin ağzından çıkan her buyru-
ğun kanunlaştığı 12 Eylül askeri darbesinin o hukuksuz
koşullannda yargılandım. Yargılanmam her yönüyle bir
rezalet örneği! Kâğıt kalemin. konuşmanın, kıpırdamanın
bile suç ve yasak olduğu koşullarda yapılan yargılanma
adil olabilir mV Bu da yetmiyormuş gibi. çok duyarlı olma-
sı gereken basımmız, eşkıyalar, hainler, bölücüler, gözü
dönmüşler adalet önünde hesap veriyorlar' başlıklarıyla
alkış tutuyordu.
Belki diyeceksiniz ki, "0 özel bir dönemdi ama, şimdi
yeni bir dönem başlamış bulunuyor, adalete güvenin'.
Ama bu adaletsizlik bugün de sürüyor. Bunun en son ör-
neği de, 31.3.1992 tarihinde Anayasa Mahkemesi'nin 3713
sayıh Terörle Mücadele Kanunu'nun geçici 4. maddesiyle
ilgili olarak şartla salıverme' konusunda verdiği ayırımcı
karardır.
Bildiğiniz gibi, çıktığı günden beri yoğun tartışmalara
neden olan ve tartışmaları bugün de devam eden Terörle
Mücadele Kanunu'nun geçici 1. maddesi, 8 Nisan 1991 gü-
nüne kadar işlenmiş suçlar için sanıkların lehine olan
şartla salıverme' hükmünü düzenlemış, geçici 4. madde-
de ise TCK'nın 125 ve 146. maddelerme giren suçları işle-
yenlerm bu imkândanyararlanamayacaklarını hükümaltı-
naalmıştır.
Istanbul ve Ankara sıkıyönetim askeri mahkemeleri de
Terörle Mücadele Kanunu'nun geçici 4. maddesiyle 146.
maddesinin şartla tahliye kapsamı dışında tutulmasının
anayasaya aykırı olduğu gerekçesıyle ıptalı ıçın Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmuştu. Aynı konuda, aynı gerekçey-
le, o dönemin ana muhalefet partisi SHP'nin de iptal iste-
miyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurusu olmuştu.
Yapılan başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi: '...
Indirimde aykırılık ve ayırım getirmek, yasakoyucunun ke-
sinleşmış hükmünden önceki evreye dönük suça ve suçlu-
yagöre uygulamaönermesi, şartla salıverme kavramının
niteliği ileçelişir.
... Cezanın infazı ile işlenen suçun türüne bağh olmaksı-
»ın. suçlunun topluma uyum sağlaması ve topluma yeni-
den kazandırılması amaçlanır.
... Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birınin sırf su-
çunun türü nedeniyle daha uzun sure ceza çektikten sonra
şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu
doğurur.
... infaz yönünden eşit ve aynı durumda bulunan mah-
kûmlar arasında şartla salıverme bakımından ayrı uygula-
ma. anayasanın 10. maddesinde öngörülen yasa önünde
eşitlik ilkesine ve anayasanın 2 maddesindeki hukuk dev-
leti ilkesine uygun düşmemekte ve bu aykırılığın haklı bir
nedenı de bulunmamaktadır...' gerekçesiyle, sıkıyönetim
askeri mahkemelerinın iptal istemini haklı bulmuş ve
TCK'nın 146. maddesinden yargılananlar serbest bırakıl-
mıştı.
Yani, Anayasa Mahkemesi'nin bu gerekçesi, bu kararı
TCK nın 146 maddesiyle aynı nitelikte olan 125. maddesi
ve TCK'nın diğer tümmaddelerı için geçerli olduğu tartışıl-
maz açıklıktadsr. Ama Anayasa Mahkemesi, 125. maddeyı
bu incelemesinin karjsamı dışında tutmuştu. 'Kürt-Türk
ayırımı yapıldı
1
şeklinde kamuoyunda tepkinin yoğunlaş-
ması üzerıne Anayasa Mahkemesi yetkilileri, Mahkeme-
mize 125. madde ile ilgili başvuru olmadığı için inceleme-
dik, vatandaşlarımtz arasında ayırım söz konusu değildir'
türünden açıklamalar yapmak zorunda kalmışlardı.
Hemen peşi sıra da Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahke-
mesi. 'Anayasa Mahkemesi'nin şartla salıvermede 146.
madde ile ilgili kararının 125. madde için de geçerli oldu-
ğunu gerekçe göstererek bakmakta olduğu davalarda
125 maddeden yargılanan ve 10 yılını doldurmuş olan
idam cezalı sanıkları da 'şartla salıverme'den yararlana-
rak serbest bıraktı.
Ama Anayasa Mahkemesi 146. madde ıle ilgili kararın-
dan 7 ay sonra (31.3.1992 tarihinde) 125. madde ile ilgili
olarak açıkladığı kararında, 125. maddeden yargılanan in-
sanları şartla salıverme' hükmünün kapsamı dışında tut-
muş bulunmaktadır..."
(Öğretmen hükümlü Selâhattin Şımşekin mektubu daha
uzun. Kalanı ile bu konudaki yazıyı salı günü vereceğim.)
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Kâtip Çelebi'nin
ünlü coğrafya ya-
pıtı. 2/ Sidik asidi
tuzu... Roma mitc-
lojisinde aşk tanrı-
sı. 3/ Bir içki...
Memelilerde ana
ile dölüt arasında
kan alıp verme işi-
ni sağlayan organ.
4/ Bir kuvvetin de-
recesini veren sa-
yı... Yanağın ağız
boşluğu hizasına
gelen bölümü. 5/
Bir geminin başka
bir gemiden ya da kıyıdan açılma-
s:. 6/ Kuzeybatı Kafkasya'da yaşa-
yan bir halk... Su. 7/ Gelenek...
Renkli televizyon sistemlerinden bi-
ri. 8/ Deride sinirler boyunca bir-
takım ağnlı fiskelerin dökülmesiyle
beliren hastalık... "Benim oğlum —
okur, döner döner yine okur" (Ata-
sözü). 9/ "Anaslas mum saı^na"
örneğinde olduğu gibi ten,lnc
)en
okununca da aynı anlamı veren
sözcuk ya da tumce.
YUKARIDAN AŞAĞIVA: 1/K u ş
yavrusu... Üye. 2/ Gözün
rengını veren tabakası... Boyalann erüilmesinde ve inceltilme-
sınde kullanılan organık sıv,. 3/ l ş y e r i o
, a r a k k u
n a n l l a n b i r
.
kaç kath yapı... Kastamonu'nun b l r il(
,esl 4 / A v r u p a T o p l u
.
luğu'nu sımgeleyen harner., Kolayca aldatılabilen 5/ Etek
ucuna doğru genışleyen gıysj. 6/ İnsanın yaradılış özelliği...
Berkelvum elementının sımjesj 7/ E m i r I e r
beyler... Kimya-
sal eııerjm eiektrık enerjısm» ve
viren a\gıt. 8/ BÎr tur spor ce-
keı... Kı^ının NeMnç. guven \e
her turlu devimsel etkinlikleri-
nın normal olmavan bir bıcimde ariuğı ruh hastalığı. 9/ Eğ-
reli ıııal... Ehne a\ağına vat.,,^, d l
j^