15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 Cumhuriyet açıkoturum 3 Şubat 1992 Cezayir ve Batı'da İslam ve Demokrasi Cezayir, 1962'de demokrasiye daha açıktı Katılanlar: Regis Debray (Siyasetfelsefecisi, Fransa Cumhurbaşkanı danışmanı), Prof. Muhammed Arkun (Cezflyirli, Sorbonne İslam Düşüncesi Tarihi öğretim üyesi), Dr. Olivier Abel (Felsefeci, Fransa Protestan Federasyonu Etik Komisyonu Başkanı) Yayına hazırlayan ve çeviren: RUŞENÇAKIR -1- • Olivier Abel: Bu görüşmeyı Cumhuriyet gazetesı içın gerçekleştınyoruz. Hepimı- zin ülkelerinın sınırlarını aşan böyle bir uluslararası şorun üzerine yapacağımız bu tartışma için Cumhuriyet en uygun yayın organı Hem önemli bır günlük ga- zete hem de uluslararası ve dış politika konulanna en duyarh olan Türk gazetesi Cumhuriyet. Ben sorunu şöyle tanımhyorum: Ceza- yir krizınden hareketle esas sorgulanma- sı gereken "demokrasi" kavramıdır. Nitekim bugünkü durumda şu ikilem or- taya çıkıyor: Bir kısım ınsan FlS'in (Isla- mi Selamet Cephesi) iktidara demokra- tik yollarla gelmekte olduğunu belirtıp kendisinin anti-demokratik bir parti ol- duğunu, sivil toplumu, ancak onu mani- püle ederek yansıtabildığini söyleyerek bir çelişkinin altını çizerken, bazılan da Yüksek Devlet Komitesi'nin demokratik değerlere bağlı olduğunu, cumhuriyeti korumak ıstediğini savunup iktidarı as- keri yollardan ele geçirdiğıni, sıvıl top- lum ile genç kuşağın kendilerini ifade etmelerine engel olduğunu vurgulayarak o zaman demokrasi nerede kaldı, diye so- ruyorlar. Hareket noktamız bu ikilem, iki man- tık arasında sıkışıp kalmanın getırdıği bu trajik durum olmalı diye düşünüyorum. İki nedenle. Birincisi, ortada gerçek bir hukuki durum var, fakat söz konusu olan birbirlerine bütünüyle zıt iki "hu- kuk" ya da "meşruiyet" arasmdaki çatış- ma. Ikınci olarak bu açmaz herkesı, yeni bir uzlaşma yapmaya, yeni bir sözleşme ortaya çıkarmaya ve birbirleriyle bağda- şır şekilde yeni bir demokrasi biçimi ile yeni bir İslam biçimi yaratmaya zorlu- yor. Dolayısıyla şu soruları yöneltmek istiyorum: 1) Batı'da egemen olandan farklı bır demokrasi biçimi yaratılabılır mi? 2) FlS'in temsil ettiğinden değışik bir İslam tarzı vücut bulabilır mi? Regis Debray Dr. Olivier Abel Prof. Muhammed Arkun Siyaset felsefecîsi1940'ta doğdu. Ailesi avukattı. Annesi De Gaulle'cü bir senatördü. Felsefe okudu. Che Guevara ile birlikte gerillalık yaptı ve 1967'de Bolivya'da hapsedildi. 1970'te serbest bırakıldıktan sonra Salvador Allende'nın yönetimde olduğu Şili'de yaşadı. 1981 yıhnda Fransız Cumhurbaşkanı François Mıtterrand'a danışmanlık yapmaya başladı. Otuza yakın kitabından bazılan şunlar: Devrimde Devrim (1969), Sılahlann Eleştirisi (1974), Fransa'da Entelektüel İktidar (1979), Politık Akhn Eleştirisi (1981), Yaşasın Cumhuriyet (1988), Genel Medioloji Dersleri (1991). Ahlak felsefecisi1953'te doğdu. Paris'te felsefe doktorası yaptı. Çad'da ve Galatasaray Lisesi'nde (1980-1984) felsefe öğretmenliği yaptı. Bir dönem dekanlığını yaptığı Paris Protestan İlahiyat Fakültesi'nde etik ve felsefe öğretim üyeliğini sürdürüyor. Aynı zamanda Fransa Protestan Etik Komisyonu Başkanı, Claude Levi-Strauss'ın Irk ve Tanh adlı kıtabının Türkçe baskısına "Yapısal Antropoloji Üzerine" başlıklı ginş bölümü yazdı. Aynca Fransa ve Türkiye'de çeşitli makaleleri yayımJandı. "Bağışlama" adlı kitabm editörlüğünü yaptı. Avrupa üzerine bir kitap hazırlıyor. islam felsefecisi1928'de doğdu. Cezayir'in başkenti Cezayir'de Arap dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Paris'te Arap düşüncesi tarihi üzerine doktora yaptı. 1961'den beri Sorbonne'da İslami düşünce tarihi konusunda ders veriyor. Ağa Han Uluslararası Mimarlık ödülü Yönetim Kurulu üyesidir. Eserlerinden bazılan şunlar: İslami Düşünce Üzerine Deneme (1973), Arap Düşüncesi (1975), Kuran Okumalan (1982), İslam, Din ve Toplum (1982), İslami Akhn Eleştirisi Üzerine (1984), İslam, Ahlak ve Politika (1986). Halen İslamda Hukuki Akıl adlı bir kitap üzerine çahşıyor. Ctzaytnn • Regis Debray. Benım için güç bir tartış- ma, çünkü Cezayir'in durumunu yakın- dan bılmiyorum, bu yüzden de aynntılı bır göriişe sahıp değilım. Zaten başkala- nnın ışlenne buroumu sokmamayı da öğrenmiş haldeyim. Yanı sorulannıza bir Fransız olarak yanıt verebılırim: Fransa'da resmi din olarak demokrasi dıni vardır Bu terim, bir kategorik emır biçimıne bürünmüştür. Abel: Yaşadığımız açmaz herkesi, yeni bir uzlaşma yapmaya, yeni bir sözleşme ortaya çıkarmaya zorluyor. Dolayısıyla şu sorular gündeme geliyor: 1. Batı'da egemen olandan farklı bir demokrasi biçimi yaratılabilir mi? 2. FlS'in temsil ettiğinden değişik bir İslam tarzı vücud bulabilir mi? • Muhammed Arkun: Din dediniz değil mi, not edıyorum! • Debray: Evet. Kategorik bir emrin ayırt edici özelliği evrensel olup olmadığıdır. Demokrasi yurttaşlann serbest seçimler- de oy kullanmasında ifadesini bulur ve burada geçerlı olan her yerde geçerh'dir. Dolayısıyla şımdı Fransız politika- cılannın, Cezayir'de seçim sürecinin ke- sintıye uğramasına gösterdikleri o büyük hoşgörü ya da anlayış beni şaşırttı. Ceza- yır'in şimdiki yöneticilerinin doğru dav- ranıp davranmadıklannı yargılamak bana düşmez, fakat huzura kavuşmuş görünen Fransız demokratlanmn, evren- sel kaidelen bozan bu istisnayı pekâlâ kabullenebilmelerini ironiyle izliyorum. • Arkun: Kullanılan terimler konusunda itirazlanm var. Çünkü bu terimler, de- mokrasi kültürüne ve onun epey eski bir pratiğine sahip olan ve bu kültür ile prati- ği, baştan, Cezayir gibi ülkelerde var kabul eden Avrupa toplumlan için geçer- lidirler. öte yandan ne aynı entelektüel referanslara ne de demokrasiye karşı, Avrupa'da olduğu gibi neredeyse "dın- sel" bir yakınlık duyan toplumlardan söz ettığimizde bu kategoriler pek elverişli değil. Çünkü demokrasi bir kültürü, tari- hi bir deneyimi, geniş bir pratiği, hatta ban ritüelleri içerir. Diyebilirim ki 1962'- de Kurtuluş Savaşı'ndan çıkmış olan Cezayir toplumu, demokrasi deneyine atılma konusunda şımdi olduğundan da- ha fazla şansa sahipti. Cezayir toplumu- na, kendisine pekâlâ uyabilecek demok- rasi yenne ona zıt bir ideolojiyi ve onun siyasi pratiklerini dayatan 30 yıllık tek parti egemenliğidir. Cezayir'de demokrasi kültür ve prati- ğini geliştirmek ıçın her şeyden önce ata- lardan kalma zengin yerel yönetim gele- neği bir dayanak olabilirdi. Fransızlar döneminde bile bazı yörelerde merkezi devletın pohs, adlıye gıbı çarklan görün- mezdi. Köyler, iç sorunlannı, bu çarkla- ra başvurmadan çözme alışkanlığına sahiptiler. FLN (Ulusal Kurtuluş Cephe- si) hiçbir hazırlık yapmaksızın Cezayir'in tüm tanhi ve sosyoîojik verilerine taban tabana zıt olan Nasırcı Arap milliyetçili- ği ile kolektivıst ideolojinin karmasını uygulamaya soktu. Hakıki bir demokrasi deneyinin daya- nabıleceği noktalar şu ya da bu biçımde ortadan kaldmldığında tartışılacak bır şe> kalmıyor. İşte durup dururken de- mokrasiden, demokratik sürecın kesınti- ye uğramasından söz ediliyor. Bu, çok Olivier Abel (ortada) tarafmdan Cumhuriyet için düzenknen açıkotunan 28 ocakta, Regis Debray'nin (solda) Paris'teki evinde Prof. Muhammed Arkun'un (sağda) da katüımıyla gerçekleşti. Abel'in sunuşuyla başlayan görüşme, karşılıklı sorularla gelişti. (Fotoğraf. CUMHURİYET) gülünç. Çünkü bunlardan söz etmek bir Fransız için alabildiğine anlamlı olan hu- kukı-kurumsal bir dilin alanma girmek demektir. Kuşkusuz bunu küçümsedi- ğim yok, fakat Cezayir'de bunlann anla- mı yok. FlS'in tepkisini, hiçbir şekilde katılmasam da bütünüyle temiz buluyo- rum: Artık bıktılar ve her şeyi kınp geç- mek istıyorlar. Tam da bu noktada Ceza- yir toplumu, FlS'in daha sonra neler getırebileceği üzerinde hiç kafa yormu- yor. En azından 30 yaşın altındaki nüfu- sun yüzde 70'i hayata bağlılıklannı bu şekilde dile getiriyorlar. Çünkü iktidar- daki yaşlı kuşağın onlara sunabileceği bir proje. hiçbir şey yok. Şadli Bincedid cumhurbaşkanıyken yaptığı konuşma- larda. Cezayirlileri harekete geçirebile- cek tek bir kelime bıle etmemiştir. Asla. • Debray: Bu kelımeler neler olabilirdi? • Arkun: Cezayirlileri birbirleriyle, kendi toplumlanyla, kendi dilleriyle buluştura- bilecek sözcükler olabilirdi. Bunun yeri- ne Arapça zorunluluğu (Arapça, Ceza- yir'ın ne "tarihi" ne de yegâne dilidir), camiler inşa etme, son kalan Fransız ku- rumlannı kapatma gibi göstermelik işler- le yetinildi. Bu uygulamalann gerekçeleri hiçbir zaman dile getirilmiş değildi, ama sonuçlan bugün görülüyor. • Debray: Yöneticılerin bu denli yabancı- laşmış olmalannı nasıl açıklıyorsunuz? • Arkun: Cezayir'in tüm tarihi bu... • Abel: Binsini bana, Şadli'nin bir televız- yon konuşmasını izlerken nasıl gözlükle- rinin ardında kimsenin olmadığını fark ettiğini ve o an yaşadığı dehşeti anlatmış- tı. • Arkun: Gözlüklerin ardında hiçbir za- man kimse olmadı. İstifa ettıği gün bile istifa metnini tam olarak okuyamadı. Ancak yabancı basın, özellikle Fransız medyası, Şadli'yi demokratik sürecin başlatıcısı olarak sundu. Aslında olup bi- ten, FLN'nin yitirdiği meşruiyetini yeni- den kazanma çabalanndan ibaretti. Gençliğın hareketliliğini tam olarak he- saplayamamakla yanlış yaptılar. Bugün gençler başkaldınyor. Politik deneyim- den, hatta oturmuş dinsel referanslardan yoksun ve ellerinde yalnızca sloganlan olan bu gençler demokrasi hakkında ne bilebılirler ki! Umutsuzluklannın yegâne dile getirilişi, bir nevi her derde deva olan ve aslında kendi özel durumlanyla da pek uygunluk göstermeyen bu dinsel slo- ganlar. Kullandıklan bu dilin kendilerini ülke yönetimine katacağım umuyorlar. • Debray: Demokrasi sürecinin kesintiye uğratılmasına değinmediniz. • Arkuı: Bu sürece müdahale edildi, çün- kü bu süreç bir taktikten, FLN'nin yeni- den meşrulaştınlmasının basit bir aracın- dan başka bir şey değildi. Diyelim ki cumhurbaşkanı "gerçek ' bir kişi olsaydı, FlS'in zaferine izin verirdi. FlS'in de ya- pacağı ilk iş islam cumhuriyetıni ilan etmek olurdu. Bu da anayasa ihlali oldu- ğu için cumhurbaşkanı meclisi dağıtıp ülke için sahici bir demokrasi tasanmını gündeme getirdiğinde bütünüyle meşru bir konumda olurdu. • Debray: Yani demokrasi başlıbaşına bir amaç olarak görülmeyip bir araç olarak kullanıldı diyorsunuz. • Arkun: Kesinlikle öyle. • Abel: Bu takdirde FlS'in İslama bakışı- nm benzer bir şekilde olduğu söylenebilir mi? • Arkun: Kuşkusuz. Fakat uluslararası bir hareket olduğu için bu İslam apayn bir konu. Burada Arap ve İslam ülkeleri- nin tümünü, jeopolitik açıdan bir ko- numda görmek gerekir. Çünkü İslamcı- lık, sömürgeciliğin çözülmesini takip eden son 30 yılın jeopolitiğinin ürünü- dür. İslamın içerisinden, tarihinden, öğ- retisinden doğmuş değildir. İslamcıhğın ürünü olduğu jeopolitiğe, egemen uluslar yön verir; ekonomik ve demografık et- menler de işin içine girer. Bu nedenle İs- lamcıhk, toplumsal tabanlardaki altüst oluşlarla doğrudan ilgili, fakat gerçek ve tarihi İslamla çok az ilintisi olan yeni bir olgudur. Bağımsız Cezayir'de, ulusal bir ideoloji oluşturmak için okullann sayısı- nın arttınlmış olması buna çok güzel bir öraektir. • Debray: Kuşkusuz eğitim sistemlerinin tümünün amacı bir ideolojiyi belletmek. Fransız okullannda cumhuriyet belletil- di, Sovyet okullannda ise komünizm. Ama bu, okulu reddetmek için bir gerek- çe olmamalı. • Arkun: Yine de eğitim sistemleriyle so- kulan ideoloji toplum için az ya da çok zararlıdır. örneğin Cezayir'de bu sistem, devletin ihtiyaçlanm karşılamayı hedef- lediği ve sıfırdan başlanarak kurulduğu ölçüde zararlı olmuştur. Örneğin Ceza- yir'de Fransa'da olduğu gibi bir tarihi süreklilik yoktur. Siz 17. yûzyıl klasikle- riyle Fransız Devrimi'ni birlikte öğreti- yorsunuz. Cezayir'de ise hiçbir şey öğre- tihniyor. Çocuklara okullarda Müslü- man dininin nasıl öğretildiğini görmenizi isterdim. İşte bu ideolojik aldatmaca, İs- lami diye nitelenen bu aldatmaca okul- larda boy attı. • Debray: Aldatmacanın yerine ne, nasıl bir "gerçek" İslam olmalıydı? • Arkun: Cezayir toplumunun, Mağrip'- ten daha geniş bir bütünlük ıçerisinde, tarihi, sosyoîojik bir araştırmadan hare- ketle; politik kültürü yeniden temellen- Arkun: İslamcıhk, sömürgeciliğin çözülmesini takip eden son 30 yılın jeopolitiğinin ürünüdür. islamın içerisinden, tarihinden, öğretisinden doğmuş değildir. Bujeopolitiğe de egemen uluslar yön verir. Bu nedenle İslamcıhk, toplumsal tabanlardaki altüst oluşlarla doğrudan ilgili, fakat gerçek ve tarihi İslamla çok az ilintisi olan yeni bir olgudur. dirmemız ıçın yeniden sahiplenmemiz gereken mirasımızdan ve daha önemlisi sözlü kültürden hareketle kendisini yeni- den ele alması gerekirdi. • Debray: Edindiğim izlenime göre İslami İslamcılıktan aklamak değil de bu iki ol- guyu ne yapıp edip bırbırlerinden aynş- tırmak istiyorsunuz. Bense çağdaş İslami hareketi iki şeyin karşılaşması olarak de- ğerlendirmeye yatkınım: İşlevlerini yitir- mış devletlere karşı halkın muhalefeti ile dünya hâkimiyetinin, uzaklardan gelen dinsel bir gelenekle karşılaşması. Yani bir politikayla bir kültürün buluşması. Böylece olayın hem jeopolitik boyutu hem de kutsal bir metni, kutsal bir dilı, İslama ait toplumsal bir örgüyü içeren bir kültürel tanh boyutu var. • Arkun: Evet, ancak niçin Kuran sürekli olarak etkin kıhnıyor, ondan ahntılar ya- pılıyor, kullanılıyor? Genel olarak Müs- lüman gelenekle hiçbir alıp vereceği olmayan milliyetçi sloganlan meşrulaş- tırmak için. Bu genç kuşağın, İslamın hukuki, felsefi, teolojik düşüncesiyle ne- redeyse hiçbir teması yoktur. Klasik me- tinlerin bile münasip bir biçimde yayım- landıklan söylenemez. Buna karşıhk Kahire ve Cezayir'in kaldınmlannda, betimlemeye çahştığımız gibi yani tü- müyle semantik bir kargaşa bağlamında üretilmiş popülist bir külliyat karşımıza çıkıyor. Kendisine utanmazca başvuru- lan ve benim aldatmaca olarak tanımla- dığım şeyi üretebilmek için deforme edil- miş olan Kuran metnine de bu kargaşayı sıçratmışlardır. • Debray: O zaman Olivier Abel'in soru- suna dönüyonız: Tanık olduğumuz gö- rünürdeki demokratikleşmenin ardında demokrasi kültürü olmadığını söylüyor- sunuz. Peki, Cezayir'de ve Müslüman ülkelerde demokrasinin tohumlan atıla- maz mı? • Arkun: Buna hemen evet diye cevap ve- ririm. 1962'de bunun için olağanüstü kpşullar bir araya gelmişti. 30 yıl önce Bin Bella tarafından safdışı edilen ve bu- gün sürgünden dönmüş olan Budiaf (ha- len YDK Başkanı) hemen demokratik süreci başlatmak isteyenlerden biriydi. Ferhad Abbas ve özellikle Burgiba'yı da ammsatmak gerekiyor. Bağımsızlık sa- vaşçılan geniş ölçüde Aydınlanma Çağı'- nın fıkirlerini savunuyorlardı. Bunun ötesinde, Mağrip'te, kültür ve görenekle- riyle demokrasi deneyinin uygulanması- na tümüyle açık olan yöreler vardı. Ceza- yir'in haynna olan bu süreci başlatmak için iş devletin üreteceği pohtikalara kal- mıştı. Fransız varhğımn olumlu yönleri de mevcuttu ve Cezayir diğer ülkelere kı- yasla demokrasi açısından çok iyi bir durumdaydı. Ytıi UF dtMknst Uçlnıl, ysnl bir İstMMdnl • Abel: Sorunu diğer yönden ele alahm. Nietzsche bir yerde şu şakayı yapıyor: "Tannlar öldü. Evet, içlerinden birinin, kendisinin tek olduğunu ileri sürmesine katıla katıla gühnekten öldüler." Bir eğ- retilemeyle, demokrasilerin de gülünç bir şekilde ölüm tehdidı altında olduklannı, çünkü içlerinden birinin, Batı demokra- sisinin, kendisinin yegâne ya da tek iyi olduğunu ileri sürdüğünü söyleyebilir miyiz? Eğer Mağrip kültüründe demok- rasi aşısına yatkın bir bünye vardıysa ve buna rağmen aşı tutmadıysa, bunun ne- deni belki de Batı'mn demokrasi, insan haklan gibi düşünceler üzerindeki tahak- kumüdür. Bu noktada Avrupalı aydınla- nn ödevi -bu konuya tekrar dönecegiz- yeniden evrensel bir demokrasi yarat- mak için yeniden kollan sıvamak, bu amaçla yeniden başkalanyla birlikte ça- lışmayı kabul etmek olacaktır. Fakat Cezayir toplumunda, daha genelleştire- cek olursak Mağrip tslamında, FlS'in Debray: Fransa'da resmi din olarak demokrasi dini vardır. Bu terim bir kategorik emir biçimine bürünmüştür. Kategorik bir emrin ayırt edici özelliği evrensel olup olmadjğıdır. Demokrasi, yurttaşlann serbest seçimlerde oy kullanmasında ifadesini bulur ve burada geçerli olan her yerde geçerlidir. İslam yorumunun dışında ve onun yanı- başında, kendi geleneğinden doğabilecek güçte farklı bir islamın, en azından nüve- ler olarak varolduğuna inamyor musu- nuz? • Arkun: Sıradan diyebileceğimiz, okuma yazma bilmeyip kültürlü olan insanlar var. Tüm bu konularda iyi niyetle konu- şabiliyorlar. Kuşkusuz kuşaklar arasın- da bir kopuş yaşamyor, fakat benim kuşağımın tümünde bu tür duygular mevcuttu. • Abel: Ancak esas sorgulanması gereken de genç kuşak. Bu İslamcı kuşağın tarihe ve geleneğe yönelmek zorunda olduğuna kuşku yok, fakat onlann da yeni bir şey- ler yaratmaya haklan yok mu? İslam farkh bir şey yaratamaz mı? Farklı İs- lamcı yaklaşımlar zaten İslami degiştir- miyor mu? Bana öyle geliyor ki İslam, bir zamanlar dengeli bir kurallar ve göre- nekler sistemiymiş. Halbuki lslamcıhkla, daha ıçselleştirilmiş, daha softa, aynı za- manda daha duygulu bir ahlak ile aldatı- cılık yönü ağır basmakla birlikte Av- rupa'daki Rönesans dönemi kozmoloji- lerini andıran bir kozmolojinin aynldığı- nı görüyoruz. Belki de bu kozmolojinin şiirsel ohnası gerektiği duygusudur yok- sun olduklan. • Arkun: Yoksun olunan bir başka duygu da kozmolojinin, dünyanın matematik- sel algılanışın aşması gerektiğidir. • Abel: Ahlak ile kozmolojinin aynlması- nın, moderaliğin en başta gelen özelliği olduğunu biliyoruz. Böyle olunca, Regis Debray'nin biraz önce değindiği demok- rasi tohumlannın atılması, İslamcı çizgi- deki genç kuşak için hangi koşullarda gerçekleşebilir? • Arkun: Başka bir konuya geçmiş oluyo- mz böylece. Batılı devletlerin, özellikle Fransa'mn sorumluluklan işte tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Arsız bir şekilde Mağrip ülkelerini olduklan gibi kabul edip onlarla işbirliğine gittiler. Gözlerini bir an olsun Fransa'dan ayırmayan halk- larla iletişim kurma ve yardımlaşma im- kânlannı hiç aramadılar. Devletlerinden, kendilerine dayattığı ideoloji beklenti ve sorunlanna denk gelmeyince hemen kopmuş olan sivil toplumlarla bağlanru korumak ve yenilerini kurmak için hiçbir girişımde bulunmadılar. Yarın: Kuzey, Güney'de demokrasi istemiyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle