Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT1992 PAZARTESİ
HABERLER
Yargrtay'dan
uyan
• ANKA (Ankara) -
Tûrkiye'de yolu mahkemeye
düşen hemen herkesin
yakınma konusu yaptığı
pahalı ve uzun süreli
yargılama, Yargna/ı bu
konuda uyana kararlar
almaya zorluyor. Yargıtay'ın
son karannda hâkimlerin,
pahalı yargı olgusuna
hizmet edecek uygulamalar
ile yargılamanın gereksiz
yere uzatüması sonucunu
doğuracak her
uygulamadan kaçınmalan
istendi. Kararda, hâkimlerin
verdikleri kararlann
mükemmelliği ve doğnıluğu
konusunda taraflarda güven
yaratmak için yüksek özen
göstennek zonında
olduklanna da yer verildi.
Yargıtay Dördüncü Hukuk
Dairesi'nin Karadeniz Bakır
îşletmeleri'yle Türkiye
Gübre Sanayii AŞ aleyhine
' çevre kirliliği nedeniyle
açılan davada verdiği
kararda yerel mahkeme
- uyanldı. Kararda geciken
adaletin sorunlan da açığa
. vuruldu.
'HEPIiler
sıkıntıda
5
• UBA (Ankara) - Halkın
Emek Partisi Genel Başkanı
Feridun Yazar, devlete de
PKK'ya da akıllı olmayı
teklif ederken PKK'run
kitleleri düşündıiğünü öne
sürdü. DYP-SHP ortak
hükümeti kurulurken bu
hükümete güvenoyu
verilmesinin doğru
olduğunu belirten Yazar,
bugün için güvenoyu
vermenin şartlaraun
ortadan kalkığını söyledi.
Yazar, "Demirel hükümetini
kurarken 'güller açan
cennet bir memleket vaat
• ctmişti', şimdi o cennetin
yerini cehennem aldı" dedi.
HEP kökenli SHP
' mületvekillerinin durumuna
de değinen Yazar, bu
miUetvekillerinin büyük bir
• sıkıntı içinde olduklarını ve
darbe olur endişesiyle
SHP'de kaldıklarını söyledi.
Cıvık popülist
• AJNKA (Ankara) - Eski
.Maliye ve GümrükBakanı
Adnan Kahveci, Başbakan
Süleyman Demirel'in boş
laflarla insanları kandıran
"cıvık popülist" olduğunu
öne sürerek "Papandreu da
onun gibiydi, bu yüzden
Yunanistan'ı batırdı" dedi.
Adnan Kahveci, ekonomik
paketin tantanayla
açıklanmasına karşın
gerekli düzenlemelerin
henüz yapılmamış olmasıru
"yıl boyunca muhalefette
kalmalanna rağmen
iktidara hazırlıksız
yakalanmalanna" bağladı.
Bu dunımun Başbakan
Süleyman Demirel'in "cıvık
popülist" olmasından
kaynaklandığım öne süren
Adnan Kahveci, "Demirel
bu yapısından dolayı hoş
laflarla insanları kandırma
eğiliminde" şeklinde konuştu.
'Halk devlete
küsmüştü''
• AA (Nevşehir) • Turizm
Bakanı Abdûlkadir Ateş,
DYP-SHP koalisyon
hükümeti oncesinde halkın
devlete küsmüş olduğunu
savunarak "Koaisyon
hükümeti, bu küskünlüğü
ortadan kaldırmaya
çalışıyor" dedi. Ikinci 11
Turizm Müdürlüğü ve
Turizm Eğitim Merkezi
Müdürleri Semineri'ne
katılmak üzere Nevşehir'e
gelen Bakan Ateş, SHP ve
DYP il örgütlerini ziyaret
ederken partililerle sohbet
etti. Ateş, yaptığı
konuşmalarda, Türkiye'nin
sorunlanmn bilincinde olan
SHP ve DYP'nin, ülkeyi
çağdaş bir yapıya
kavuşturmak amacıyla dava
arkadaşhğı yaptıklarını
kaydetti.
100 gönün
hesabı
• ANKA (Ankara) -
ANAP, bu ayın sonunda
100 gününü dolduracak
koalisyon hükümetine
"hesap" soracak. ANAP
Genel Başkan Yardıması
Hüsnü Doğan, ANAP
iktidan ile koalisyon
hükümetinin ilk 100
gününün karşılaştınlacağım
söyledi. ANAP
mületvekilleri bireysel
olarak 100 günün
muhasebesini tutarken
genel merkez de iktidarla
ilk hesaplaşmayı yüzüncü
günde yapacak. Yüzüncü
gun hazırhğı yann Mesut
Yılmaz başkanhğmda
toplanacak başkanhk
divanında da göruşülecek.
Fransa'da Mitterrand, Chiradı iki yılda alt etmişti. Özal-Demirelçekişrnesiisedahayenibaşladı
Zirvede kavgayısabreden kazanacakRUŞEN ÇAKIR (tstanbul) - Fransa'da 1986-88 yıllan arasında solcu
Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile sağcı Başbakan Jacques
Chirac, ülkeyi birlikte yönetmişlerdi. Bu sürece, Türkçeye "birlikte
yaşama" olarak çevrilebilecek olan "cohabitation" adı verilmişti.
Fransa'da "olgun" Mitterrand, "hırçın" Chirac'ı iki sene sonunda
alt etmişti.
bakan Jacques Chirac ile birlikte yaşamak
durumundayken Cumhurbaşkanı Turgut
Özal ile Başbakan Süleyman Demirel, sı-
yasi yelpazede bırbirlenne yakın duruyor-
lar. Koalisyonun sosyal demokrat ortağı
ise DYP'nin gölgesinden tam olarak kur-
tulup bağımsız inisiyatifler geliştirebil-
mekten, en azından şimdilik, uzak.
Benzerliklere gelince: Hem Mitterrand'-
ın hem Özal'ın "fahri başkanı" olduklan
partüerin uzun süreli iktidarlannı kaybet-
meleriyle zirvelerde ikili durumlar ortaya
çıktı. Bunun önemli sonuçlanndan biri ise
yeni hükümetlerin, cumhurbaşkanlannın
bire bir ilişki içinde olduklan ve yerlerini
korumalannı istedikleri birer bürokrat ve
teknokrat ordusuyla baş başa kalmalan
oldu. Nitekim Türkiye'de de hükümetin
öngördüğü atamalar zirvede sorunlara yol
açtı.
Aynca anayasal rejimler arasmdaki
farklılıklara rağmen her iki ülkede de cum-
hurbaşkanlan geniş yetkilerle donatılmış
DYP-SHP koalisyonunun kurulmasıyla
birlikte Türkiye siyasi gündeminin birinci
sırasma yerleşen Ozal-Demirel sürtüşme-
sinin ise henüz bir adı yok.
Hazırlamış olduğumuz bu dosya,
1986-88 Fransası ile bugünün Türkiyesi
arasında ne gibi paralellikler kurulabilece-
ğini ve bunlardan hareketle, yaşadığımız
sürecin "cohabitation" olarak adlandın-
lıp adlandınlamayacağını tartışmayı he-
defliyor.
önce farklıhklar: Fransa'da cumhur-
başkanı genel oyla seçilirken Türkiye'de
ise Cumhurbaşkanı Turgut Ozal, seçim
sistemindeki derin adaletsizliklerin ürünü
olan bir parlamentoya borçlu meşruiyeti-
ni. Üstelik bu parlamento da 20 Ekim 1991
secimleriyle köklü bir şekilde değişmiş du-
rumda.
BtrUrttrlntyataBtar
İkinci olarak Fransa'da solcu Cumhur-
başkanı François Mitterrand, sağcı Baş-
Cumhurbaşkanı Özal ile Başbakan Demirel birlikte yaşamanın ısınma turlanna kararname
krizleriyle başladılar.
durumda.
"Cohabitation" süreçlennin geleceğini
de galiba esas olarak cumhurbaşkanlan-
nın bu geniş yetkilerini ne ölçüde kullan-
dıklan belırliyor. örneğin Mitterrand
kendisini, siyaset oluşturmada hep geri
planda tutmaya gayret etmişti. Özal ise
"Cumhurbaşkanı noter değildir" gerekçe-
sıyle her fırsatta, özellikle ekonomi ve dış
politika konularında ağırhğını koymaya
çalışıyor.
Bunun sonucunda, 1986-88 arasmda
Fransa'da Chirac'ın sahip olduğu "iktidar
için her şeyi yapabilecek hırçın polıtikacı"
imajına bugün Türkiye'de Özal yakın du-
ruyor.
BaşanhNirttkacı
Fransa'da "cohabitation" süreci, "ol-
gun, sabırh ve güvenilir" Mitterrand'm,
"partizan, duygulanyla karar veren" Chi-
rac'a karşı zaferiyle sonuçlanmıştı. Bugün
Türkiye'de yapılan kamuoyu araştırmala-
n Başbakan Demirel'i "en başarıh politi-
kacı" olarak gösteriyor. Bunun bir nedeni
de Demirel'in ısrarla "devletin zirvesinde
kavga olmaz" tutumunu sürdürmesi ola-
bilir.
Cumhurbaşkanı özal, koalisyona karşı
pohtıkasını, DYP ve SHP'nin muhalefet-
teyken kendisine karşı aldıklan tavırlara
göre belirliyora benziyor. Halbuki "dün
dündür, bugün bugündür"ün mıman De-
mirel, Türkiye'ye özgü "cohabitation"u
şimdilik çok iyi götürüyor. Vatandaşı sık
sık sabretmeye çağıran Başbakan sabret-
meyi biliyor. Bir de farklı makamlar ara-
smdaki anlaşmazlıklann mutlaka kaosa
yol açmadığını.
Mitterrand-Chirac gerilla sav&şı
SABETAY VAROL
(Brüksel) - 1986-88 yıllannın
Fransası, her şeyiyle birbirine
zıt iki politikacmın, iktidar
doruğunu kendi aralannda
paylaştığı yönetim modelinin
tıpik bir örneğini oluşturur.
Psikolojik harbin, Bizans ent-
rikalannın ülke güncel siyase-
tine bir baştan bir başa ege-
men olduğu ve çağdaş medya
tekniklerinin cumhurbaşkanı
ve başbakan arasında karşı-
lıklı, kıyasıya sınandığı iki
uzun yıl..
Söz konusu iki politikacı-
dan, o tarihlerde cumhurbaş-
kanı olan François Mitter-
rand, gene aynı yıllann başba-
kanı ise Jacques Chirac idi.
Sosyalist eğilimli Mitterrand
iki yıl süren bu 'gladyatör gü-
reşi'nin galibı olduğu için hâlâ
aynı görevde. Paris belediye
başkanı ve de Geullecü hare-
ketin lideri olan Chirac, 1988
cumhurbaşkanlığı seçimlerini
yitirdiği için Paris belediye
başkanhğı görevine geri dön-
dü ve 1995'te yapılacak bir
sonraki başkanhk yanşına
kendisini yeniden hazırlama-
ya koyuldu.
NlltttprartritiallMer
Halen 76 yaşında olan Mitter-
rand Fransız Sosyalist Par-
tisi'nin 1971-1981 yıllan arası
lideri idi. Gerçi, devlet başka-
nı seçildiğjnden beri anayasa
gereğı "partilerüstü" bir ko-
numu var, ama Fransız siya-
set geleneklerine göre, hâlâ
temsil ettiği siyasal akjmın
"doğal lider"i kabul ediliyor.
Son aylarda yıldızının iyice
söndüğü söyleniyor.
Mitterrand'm en büyük
özelliği bir kültür ve edebiyat
adamı olduğu kadar, siyaseti
bir "sanat" şeklinde icra edişi,
yani çok zor ve karmaşık du-
rumlarda, zeki ve ani çıkışlar-
la kendini darboğazdan sıyır-
masını çok iyi biliyor. Franço-
is Mitterrand, özellikle 1986'-
dan sonra halk ve gençler ara-
sında "Baba" imajmı güçlen-
dirmeyı çok iyi bildi. Buna
karşılık kendisinden on beş yaş
daha genç olan rakibine hırçın
ve mühteris bir politikacı yaf-
tası yapıştırmayı başardı.
Jarques Chirac, yakın çev-
resinde, "arkadaş canlısı" ve
t
vardı. Ya bir rejim bunalımı
yaratarak Mitterrand'ı istifa-
ya zorlayacaklar ya da devlet
başkanı ile iktidan paylaşma-
ya raa olacaklardı. 1958'den
beri yürürlük-te olan 5. Cum-
huriyet Anayasası, cumhur-
başkanına büyük yetkiler ta-
nıdığı için, onunla birlikte or-
tak yönetime girişmek, bir öl-
çüde de olsa maneyı otoritesi-
ni kabul anlamına gelecekti.
1981 öncesinın başbakanı
Raymonde Barre, iktidan sol
cumhurbaşkanı ile paylaşma-
nm 5. Cumhuriyet'in ve kuru-
cusu General De Gaulle'ün
koyduğu prensiplere aykın
düşeceğıni öne sürerek iktida-
n devlet başkanı ile paylaşma
modeline karşı çıktı. Buna
karşılık, Chirac'ın stratejısti
sayılan ve 1986-88 yıllan ara-
sında ekonomi bakanı olan
Eduard Balladur, Chirac'ın
başbakanlığının, kendi devlet
adamı nıteliklerini kamuoyu
nezdınde yücelteceğini, iki yıl
sonunda onu kaçınılmaz bi-
çimde cumhurbaşkanı yapa-
cağını tahmin etti.
Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand, 'cohabitation' sürecinde izledigi akılcı politikalarla Başba-
kan Chirac'ı geride bırakarak sosyalistlerin yeniden iktidara gelmelerini de sağlamışU.
"dinamik" bir kişiliğe sahip
oluşuyla tanınmasına karşı-
lık, geniş halk kitlelerinde,
devlet adamı ve uzlaşma yete-
neklerinden yoksun, başa geç-
mek için her şeyi yapmaya ha-
zır bir şahsiyet izlenimi bırak-
tı. İki yılhk siyasi "gerilla sa-
vaşı", Chirac'ın halk gözün-
deki imajmı iyice bozdu. Şi^ı-
dilerde bu izlenimi silmek için
büyük gayret sarf edıyor.
OfayııkrtMtotfsi
Olaym geçmişi şöyle: 1981
başkanhk seçimlerini kazanan
sosyalist Mitterrand, Fransız
Komünist Partisi ile bir koa-
lisyon hükümeti kurmuştu.
Ne var ki, emekçiler ve yok-
sullar yaranna alınan önlem-
ler ile demokrasinin geliştiril-
mesi için yapılan reformlar,
ekonominin ikinci petrol şo-
kuyla başlayan sıkıntılannı
yenmeye yetmemişti.
Dahası, sol iktidann ilk yıl-
lannda ekonomi sahasında
yapılanlar. halk arasında, sol
yönetımın, bu konuda "'yete-
neksiz" damgasmı yemesiyle
sonuçlanmıştı. Katolik kilise-
si kontrolündeki özel okuîlara
yapılan devlet sübvansiyonla-
nnı kısıtlama yönündeki yasa
tasansı buna eklenine. sol mu-
azzam bir prestij kaybına uğ-
ramış, 1986 yıUnda yapılan
milletvekili seçimlerinde, aşın
sağ dışında kalan klasık sağ
partilere, tek başlanna parla-
mento çoğunluğu yolu açıl-
mıştı.
Sosyalistlerin, sondaj so-
nuçlanna göre popülarite kat
sayılan son derece düşüktü.
Herkes, artık iki yıl sonra ya-
pılması gereken başkanhk se-
çimini de sağın kazanacağına
kesin gözüyle bakar olmuştu.
Sağ hazanıyop
1986'da parlamento seçimini
kazanan sağın önünde iki yol
Sağ iktidar, ypnetime gelince
ilk yaptığı işler, "ideolojik"
yönü ağır basan özelleştirme-
ler, büyük zenginlerden alınan
servet vergisinin iptali, "fırsat
eşitliği temeli üzerine kurulu
ve merkeziyetçi Fransız yük-
sek eğitim sistemi"nin dağıtıl-
ması girişimleri oldu. Bütün
bu oluşumlar, Chirac'ı büyük
ölçüde "sermaye çevrelerinın
hamisi" şeklinde gösterdi.
1987 öğrenci olaylan sırasın-
da kullandığı "otoriter" yön-
temler, 'gençlerin tepkisini
topladı.
Chirac bütün bu güçlüklerle
bofeu^urken Cumhurbaşkam
Mitterrand, iktidar ve muha-
lefet olanaklannın ikisini bir-
den çok iyi kullandı. Cumhur-
başkanlığı seçiminin yapılma
tarihi olan 1988'in mayıs ayı
gelip çattığında, "pajtizan",
"iktidar hırsıyla gözü dön-
müş", "duygulanyla karar ve-
ren" bir yönetici imajı güçle-
nen Jacques Chirac, karşısm-
da, "olgun", "sabırh", "güve-
nilir" bir Mitterrand buldu.
Sonuç belli: Mitterrand
yüzde 54, Chirac yüzde 46.
İhtilaflar, düştincenin kay nağıdır
Prof. Dr. NUR VERGİN
Bılkenı Ümversııesı
De Gaulle'ün kur-1
duğu sistem yürüt-|
menın başındaki I
'çiftin', cumhurbaş-j
kanı-başbakan ikili-1
sinin aynlmasınıj
öngörüyor. 5. Cum-I
huriyet'in anayasa-l
sının 20. ve 21.1
maddelerine görel
"ülkenin siyaseüni hükümet belirler
ve yönetır" ve "başbakan hükümetin
faaliyetini yürütür." Ne var ki gerek
de Gaulle'ün uygulamalan gerekse
1974 ve 1981'den sonra siyasi pratik,
hükümeti, fıiliyatta cumhurbaşkanı-
nın siyasi programının sadık uygula-
yıcısı, icra edeni konumuna getirmiş-
tir. Başbakanın görevi, cumhurbaşka-
nının tespit ettiği ve hükümetin de
benimseyerek uygulama niyetinde ol-
duğu hedeflere ulaşmak. Yani başba-
kan iyi bir icra makamı. Beste cum-
hurbaşkanının. Başbakanlar yürüt-
menin başı olmaktan çok, yüriitmenin
başanlı koordinatörleridir.
Yine de cumhurbaşkanı, başbaka-
nın işbırliği olmaksızın harekete geçe-
mez, onun yönettıği hükümetin onay
ve nzası olmaksızın hareket serbestisi
yoktur. K.eza parlamentonun da işbir-
liği olmaksızın hareket edemez. Gerçi,
hükümet parlamentoyu, parlamento-
nun hükümeti denetlediğinden daha
çok denetlemektedir. Demek oluyor
ki bu sistemde her şey karşılıkh olarak
kabul edilmiş bir bağımlılık ılişkisine
dayanmaktadır. Başbakanın cumhur-
başkanına bağımhlığı, parlamento
çoğunluğunun da başbakana bağımh-
Uğı.
Ama Fransız Anayasası'nın sarih
hükümlerine rağmen cumhurbaşkanı-
nın fiilen leadershipi ele geçirmesi ve
bu ülkede bir "cumhurbaşkanlığı ço-
ğunluğu" kavram ve hadisesinin orta-
ya çıkması, kuşkusuz, anayasanın
cumhurbaşkanına tanıdığı geniş yet-
kiler ve bu yetkilerin siyasal ağırlığın-
dan daha ziyade cumhurbaşkanının
halk tarafından ve genel oyla seçilme-
sinden kaynaklanmaktadır.
Parlamento çoğunluğunun yani sıra
bir başkanhk çoğunluğunun varhğı
belki de Fransız siyasal sistemini di-
ğerlerinden en çok ayırt eden husus.
De Gaulle dahil tüm Fransız cumhur-
başkanlan kendilenni Elyses Sarayı'-
na getiren başkanhk çoğunluğundan
hep söz edegelmijler, başkanhk ço-
ğunluğuna onlan cumhurbaşkanı ola-
rak seçmiş olan tüm farklı siyasi partı
yandaşlannı da dahil etmeyi ihmal et-
memişlerdir. Böyle bir çoğunluğa sa-
hip olan, öyle bir çoğunluğu temsil
eden cumhurbaşkanı anayasanın lafzi
hükmü ne olursa olsun siyasi açıdan
ülkenin fıili leadershipine de sahip ol-
maktadır. Gerçi Mıtterrand'ın 1985'-
te belirttiği gibi cumhurbaşkanı bir
"partı lideri değildir." Ama onun çiz-
gisinde olan partinin de kamuoyunda
"cumhurbaşkanının partisi" olarak
benimsenmesi yolu bir defa açılmıştır.
Nitekim tüm genel seçimlerde cum-
hurbaşkanının çizgisinde olan parti-
(ler) seçmenı "cumhurbaşkanının
etrafında birleşmeye" ve "başkanhk
çoğunluğuna katılmaya" davet etmiş-
lerdir.
Fransız yan-başkanhk (ya da yan-
parlamenter) sistemine özgü bu iki-
başhhk (diyarşı), başkanlık çoğunlu-
ğu ile parlamentodaki çoğunluğun
farklı siyasi doğrultuda olması, yani
farklı siyasi partilere dayanması ha-
linde sorun çıkma ihtimali hakkında
epey spekülasyon yapıldıydı. Ama
Fransa bu birlikte yaşama (cohabita-
tion) olarak siyasi literatüre geçen
dönemi de sistemde herhangi bir eroz-
yon yaratmadan istikrar içinde geçir-
meyi başardı. 5. Cumhuriyet'in ku-
rumlan bu durum karşısında da işler-
liğini korudu ye sistemin devamlılığını
sagladı. Gerçi Mitterrand-Chirac iki-
lisinın birlikte yaşarnası bırbirlerine
karşı geliştirdikleri ince tertip oyun-
larla devamlı olarak hassaslık arzetti.
Cumhurbaşkanının kararnameleri
imzalamayı reddetmesi, onlan uzun
süre incelemeye tabi tutması, yasalan
geri çevirmesi, başbakanın sabnnı tü-
ketiyor, parlamentarizm mantığmın
hâlâ etkisinde olan Fransız anayasa
hukukçulannı da şaşırtıyordu. Çünkü
onlar da unutuyorlardı ki anayasanın
1962 tadilatı ile birlikte ülkelerine baş-
kanhk sistemi mantığı getirilmiş bulu-
nuyordu. Halk tarafından genel oyla
seçilmiş bir cumhurbaşkanının parla-
mentoyla eşit düzey ve ağırlıkta oldu-
ğunu, ulusal egemenliğin, tıpkı parla-
mento gibi, cumhurbaşkanının şah-
smda da tecessüm ettiği gerçeğine
kendilerini alıştırmalan zaman aldı.
Demokrasi her konuda aynı fıkirde
olan kişi veya gmplann meydana ge-
tirdikleri bîr siyasi rejim değildir. An-
laşmazhk, farklıhk ve karşıthklann
tartışılarak uzlaştınldığı ve ihtilafın
toplumu tehdit eden bir facia değil,
düşüncenin kaynağı olduğunu kabul
eden rejimdir. Onemli olan da bunun
bılincine varmaktır.
Aşın kaygdara
hiç gerek yok
Prof. Dr.
ERGÜN ÖZBUDUN
Ankara Ümversııesı Hukuk Fakültesı
Ekim
1991 seçim-
lerinden son-
ra Türki-
ye'de cum-
hurbaşkanı
başbakan
ilişkileri açı-
sından orta-
ya çıkan durum,
1980'lerde Fransa'da görülen
"Cohabitation" (bİTİikte yaşa-
ma) olayını hatırlatmaktadır.
Bilindiği gibi Fransa'da
1986-1988 yıllan arasında sos-
yalist Cumhurbaşkanı Mitter-
rand, sağcı bir parlameato ço-
ğunluğu ve onun ürünü olan
Chirac hükümeti ile birlikte ya-
şamak zorunda kalmıştı. Bu
dönem, 1958 Beşinci Cumhu-
riyet Anayasası'nın yürürlüğe
girişinden bu yana, cumhur-
başkanı ile hükümetin farklı si-
yasi partüerin elinde bulundu-
ğu tek dönemdir.
Fransa'daki bu "birlikte
yaşama" deneyiminden günü-
müz Türkiyesi için dersler çıka-
nlabilir mi? Her şeyden önce
böyle bir durumun, cumhur-
başkanının fiili siyasal gücün-
de bir azalma anlamına gelece-
ğinde kuşku yoktur. Fransa'da
da 1986-88 yülan arasında Mit-
terrand, anayasal yetkilerinin
Türk cumhurbaşkanlanndan
çok daha geniş olmasına rağ-
men, hayli geri plana çekilmiş,
siyaset oluşturulmasında aktif
bir rol oynamamıştır.
öte yandan, birlikte yaşama
deyiminin kendisi de iki ma-
kam arasında belli bir güç den-
gesi, belli bir yetkiler bölüşümü
olduğunu ifade eder. Ne 1958
Fransız ne 1982 Türk anayasa-
lan, devlet başkanının sadece
sembolik bir konumda olduğu
ve yetkilerinin tamamen biçim-
sel nitelik taşıdığı bir klasik
parlamenter rejim yaratmışlar-
dır. Her iki anayasada cumhur-
başkanının, hükümetin katıl-
ması olamaksızın tek başına
kullanabileceği önemli yetkiler
yer almıştır. Aynca, bütün par-
lamenter rejimlerde olduğu gi-
bi devlet başkanının aynı za-
manda yürütmenin de başı sa-
yüması, yürütme organırun ira-
desüıin oluşabümesi için devlet
başkanının iradesinin hüküme-
tin iradesine eklenmesini zo-
runlu kılmaktadır.
Elbette TC anayasası, Cum-
hurbaşkanlığı makanunı güç-
lendirme konusunda 1958
Fransız cumhurbaşkanının sa-
hip olduğu millet meclisini di-
lediği anda feshetmek, olağa-
nüstü hal ilan etmek ve olaga-
nüstü hahn gerektirdiği tüm
düzenlemeleri tek başına yap-
mak yetkileri, Türk cumhur-
başkanına tanınmamıştır. -Çok
önemli bir fark da Fransa
Cumhurbaşkanı'nın doğrudan
doğruya halk tarafından secil-
mesinden doğan dolaysız de-
mokratik meşruluğunun, an-
cak dolayh olarak millet irade-
sinden kaynaklanan Türk cum-
hurbaşkanlannda aynı ölçüde
mevcut olmamasıdır.
Bütün bu farklara rağmen,
bicimsel yetkilerin ötesinde yet-
kilere sahip iki makamın ayrı
partilere mensup kişilerin elin-
de bulunduğu tüm durumlarda
bir çeşit "birlikte yaşama" zo-
runluluğunun ortaya çıkacağı
açıktır. Bizce bunlardan aşın
derecede kaygılanmak veya bu
durumu sonuçta taraflardan
birinin zomnlu olarak diğerini
'yiyecegT bir oyun gibi algüa-
mak ya da anayasaya uygunlu-
ğu çok şüphe götürecek "by-
pass" operasyonlanna giriş-
mek son derece yanhştır. Türk
demokrasisi bu tür zorlukları
aşacak olgunluk düzeyine eriş-
miştir. Zaten özlediğiîniz siya-
si rejim, tüm devlet yetkilerinin
bir tek merkezde toplanmadı-
ğı, ceşitli devlet organları ara-
sında bölüşüldüğü ve bunlann
birbirlerini etkin biçimde de-
netleyebildiğini bir "anayasal
rejim" değil midir?
82 rejiminin kalıntılan
Prof.Dr. CEMtL OKTAY
tstanbul Ünn/ersttea SBF
Cumhur-
başkanı'mn
hükümetle
zıtlaşan ta-
vır alışlannı
açıklamada
göz önünde
bulundur-
mamız gere-
ken önemli
bir nokta da 1982 rejiminin do-
ğasıdır. 82 rejimine ne sıfat ve-
riürse verilsin, sonunda bu re-
jim bir vesayet rejimi, kuralsız-
hk ve kişisellik üzerine oturtul-
muş bir rejimdir. Başka bir ifa-
deyle, kurallann ve makamla-
nn yetkileri yerine kuralsızlığm
ve kişilerin keyfiliğini öne çı-
kartmıştır. Türk siyasal siste-
minin tanzimat döneminden
beri süregelen aksaklığı da işte
bu alandadır. Sayın Evren ol-
sun, Sayın özal olsun her ikisi
de Türk siyasal gelişmesinin ya-
salhk ve kurumsalhk eğ^limle-
rine ağırlık vermek yerine ku-
ralsızlık ve keyfıliğe yönelik ta-
vırlar sergilediler. Bütün bu hu-
suslar dikkate alındığında, gü-
numuzdeki cumhurbaşkanı -
hükümet birlikteliğini bozan,
ilişkileri zaman zaman zehirle-
yen davranışlar karşunıza siya-
sal gelişme sorunu olarak çıkı-
yor.
Dolayısıyla cumhurbaşkanı
ile hükümet arasındaki sorun-
lann çözümünü, anayasal par-
lamenter sistemin tüm özellik-
leriyle yerleştirilmesi sorunsalı
çerçevesinde ele almalıyız. 82
rejimi, Türkiye'yi keyfıliğe yö-
nelttiği ölçüde parlamenter
anayasal düzenden uzaklaştır-
mıştı. 1983 seçimlerinden beri
verilen siyasal mücadelenin asıl
amacı da rejimin unsurlannı
yerli yerine oturtma arayışıdır.
Bugünkü hükümeti oluşturan
siyasal partiler açısından bu
saptamanın özellikle geçerli ol-
duğunu düşünüyorum. Gerek
DYP, gerek SHP son on yüdır
sürdürdükleri siyasal mücade-
lelerinde demokratik hukuk re-
jimini bütün unsurlarıyla yer-
leştirme gayreti içinde görün-
düler. Koalisyon protokolünde
bu konudaki hedeflerini açık-
ca belirtüler. Hukuktan ve par-
lamenter rejimin temel kuralla-
nndan taviz vermelerini bekle-
memeliyiz. özal'a düşen, ola-
ğanüstü bir geçiş döneminde
sergilediği alışkanhklanndan
hızla vazgeçmek, temsili parla-
menter demokrasinin günü-
müzde evrensel kabul gören öl-
çüleri çerçevesinde davranmak-
tır.
Aksi yönde tavır alışlar, za-
ten köklü yapısal bunalımlara
gebe olan Türk siyasal sistemi-
ni, bütün bunlara ilave olarak
yapay bunalımlarla oyalamak
olur. Böyle bir lükse sahip ol-
madığımızı düşünüyorum.