Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 17 ŞUBAT1992 PAZARTESİ
10 DUNYADA GEÇEN HAFTA
Kızıl saçlı kontesin Dallasvari maceraları
NtLGÜN CERRAHOĞLU (Roma)
- Televizyonda 'Aşk Dersi' bundan
böyle pazartesi geceleri 20.30'da
yayımlanmayacak. ltalyan hükümeti
tarafından yazılı basını ve TV
yayınlannı denetlemek için
görevlendirilen Prof. Santamiello
tarafından müstehcen bulunan yayın
henüz sansürlenroedi. Ama program
20.30'dan 22.30'a kaydırıldı. Koalisyon
hükümetine başkanlık eden Hıristiyan
Demokratlar, aynca böyle bir yayının
gösterime girmesine izin verdiği için özel
televizyon krah Silvio Berlusconi'nin
kulağını bükmekten de geri kalmadı.
Berlusconi'nin kanallarından Italia l'de
yayımlanan 'Aşk Dersi', aşktan çok
seksten bahsediyor. Kiliseye yakınlığı ile
tanınan ve seçim kampanyası içinde
olan Hıristiyan Demokratlar, programın
yapımcısı ünlü gazeteci Giuliano Ferrara
ile kansı Anselma'yı ltalyanları fuhuşa
teşvik etmekle suçluyor. Ferrara da
Hıristiyan Demokratları sansürcü kafa •
yapısına sahip olmakla ve ilkellikle
itham ediyor. "Seksten açık sözlülükle
bahsedemeyen bir ülke, uygar bir ülke
değildir" diyen Ferrara, bu karara karşı
mücadele edeceğini açıklıyor. Ama
şimdiki halde Uk raundu Hıristiyan
Demokratlar kazanmışa benziyor. Bu
akşam 22.30'a alınacak programda
jigololuk ve prezervatif konuları
tartışılacak.
'Italia 1', 'Rete 4', 'Canale 5'
kanallarıyla ülkenin en güçlü
adamlanndan biri haline gelen Silvio
Berlusconi, bu hafta bir buyuk sorunla
daha karşılaştı. 'Canale 5'in yayımladığı
dizi film 'Piazza di Spagna' da hafta
içinde mahkemelik oldu ve yaymdan
kaldınlma tehlikesiyle karşılaştı. Seks,
mafya, politika ve birbirinden güzel
kadınları konu alan ve ltalyan
'Hanedan'ı ya da 'Dallas'ı diye bilinen
'Piazza di Spagna'ya, Avrupa
ITALYA
Topluluğu Komisyonu başkanlarından
Carlo Ripa di Meana'nın güzel kansı
Marina bayrak açtı. Yaşadığı hızlı hayat
ve verdiği partilerle tanınan sosyetik
Marina, dizi filme, başkarakterin
kendisinden ilham alınarak hazırlandığı
için itiraz etti. Marina gibi Rita
Hayworthvari kızıl saçlan, dekolte
giysileri ile dikkati çeken fümdeki
Kontes Armida'nın yüklü rüşvetler
karşılığında evinde işadamlarıyla
politikacıları bir araya getirmesi,
Marina'yı çileden çıkardı. Aynı
zamanda ilk evliliğinden kalma 'kontes'
lakabıyla da tanınan Marina, 'serbest',
fakat dürüst bir kadın olduğunu
açıklayarak seyircilerin karşısına
çıkarılan bu yoz portreden dolayı
hakarete uğradığını söyledi.
Film hakkında dava açan Marina Ripa
di Maena, 'Canele 5' patronu
Berlusconi ve film yapımcısı birbirlerine
girdiler. Kimsenin tanımadığı yönetmen
Forestano Vancini, 'Piazza di
Spagna'nkı başrolünü önce Marina'ya
teklif ettiğini, fakat 'kontes'in çok
yeteneksiz olması nedeniyle rolün başka
birisine verildiğini; Marina'nın her
zamanki gibi bu kez de reklam peşinde
koştuğunu söyledi. Yaşadığı tüm aşkları
Roma sosyetesinin kirli çamaşırlanyla
birlikte 'İlk Kırk Yılım' adlı best-seller
bir kitapta anlatan Marina, sonunda
Berlusconi tarafından yatıştırıldı.
Kontesin evine 'özür dilemek' için bizzat
giden Berlusconi, filmin yaymdan
kaldırılmayacağını, fakat dizinin başına
karakterlerin tamamen hayal mahsulü
olduğuna dair bir ibare ekleneceğini
söyledi. AT Komisyon Başkanı Jaques
Delors ile seçim arifesinde filmden
hoşlanmayan Marina'nın yakın dostu
sosyalist lider Bettino Craxi'nin devreye
girmesine yol açan biitün bu tartışma,
neticede 'Piazza di Spagna'ya bol
reklam sağladı.
'Piazza di Spagna' ile yara alan
sosyalist lider Bettino Craxi her şeye
rağmen 5 nisan seçimlerinden sonra
Hıristiyan Demokratlarla ortaklığı
sürdüreceğini açıkladı. Geçen yıl
Demokratik Sol Parti adını alan eski
komünistler buna çok kızdılar. Bir
yıldan beri 'sol alternatif sloganıyla
sosyalistlerle birlikte iktidarı ele
geçirmeyi uman post-komünistler,
Craxi'yi ihanetle suçladılar. Fakat
önümüzdeki 5 yıl içinde ltalya'da
herhangi bir sol iktidar olasılığı
görmeyen Craxi, başından beri bu
projeyi ciddiye almadı. Başbakanlık
koltuğuna sahip çıkmak isteyen ve
bunun ancak Hıristiyan Demokratlarla
yapacağı bir koalisyonla gerçekleşeceğini
düşünen Craxi, 5 nisanda Occhetto'nun
DSP'sini geride bırakarak solun bir
numaralı gucü olmayı planlıyor.
Gelirseniz görürsünüz
YUNANİSTAN
STELYO BERBERAKİS (Atina) -
Yunanistan'da geçen hafta içinde bütün
parti liderleri yurtdışındaydı... Başbakan
Konstantin Mitsotakis, Suudi
Arabistan'a Araplarla ekonomik ilişkiler
kurmaya; PASOK lideri Andreas
Papandreu, Londra'ya Neil Kinock ile
görüşmeye ve yıllık check-up'ını
yapmaya; sol ittifak SINASPISMOS
lideri Maria Damanaki de Fmlandiya'ya
siyasi ilişkiler kurmaya gittiler.
Mitsotakis, Suudi Arabistan'a hareket
etmeden önce Yunanistan'da yaşayan
Müslüman elçilerin yıllar yılı Atina'da
bir caminin kurulması yolundaki
arzulannın yerine getirileceğine söz
verdi. Bu arada Cumhurbaşkanı
Konstantin Karamanlis'i de ziyaret eden
Mitsotakis, Balkanlar'daki gelişmelerin
yeni boyutlar kazanması karşısında
bütün parti liderlerinin bir araya
gelmesini ve ortak kararlar alınmasını
önerdi. Bu önerisi kabul edildi. Parti
başkanları önümüzdeki salı gunu
Karamanlis başkaniığında bir araya
gelecek.
Yunanistan'ın, dağılan Yugoslavya'nın
güneyindeki Makedonya Cumhuriyeti ile
arasındaki ihtilaflar, geçen hafta
sonunda Selanik'te düzenlenen dev bir
gösteriyle şekillendi. Bir milyondan fazla
Kuzey Yunanistanlı "Asıl Makedonyahlar
biziz" diye gurledi. Makedonya
Cumhuriyeti'nin bağımsızhğını tanımak
için bu isimden, yani Makedonya
adından v'azgeçmesini isteyen
Yunanistan, bu konuda AT ülkelerini de
ikna etmeye çalışıyor. Bu çerçevede
Selanik'te düzenlenen gösteri bazı
durumlarda "asırı milliyetçilik"
boyutlarına da ulaştı. Komünist Partisi
(KKE) bunun böyle olacağını tahmin
ettiği için gösteriye katılmayan tek siyasi
parti oldu. Ancak gosteri boyunca "ordu
Üsküp'e" diye şöven içerikli hiçbir
slogan duyulmadı... Sadece antik
Yunan'da kullanılan ve "gelirseniz
görürsünüz" anlamına gelen "molon
lave" gibi sloganlar atıldı. Bu arada
Yunanistan'ın kuzey bölgesinin
Makedonya olarak anıldığını da
anımsatmakta yarar var. Büyük
tskender'in kız kardeşi Thessaloniki'den
adını alan Selanik kenti ise Üsküp'ün
aşırı milliyetçi grupları tarafından
"Büyük Makedonya'nın Yunan işgali
altındaki başkenti" olarak gösteriliyor ve
bu kez Yunanistanlıların tüylerini
ürpertiyor.. Yunanistan Dışişleri Bakanı
Andonis Samaras bu çerçevede
önümüzdeki hafta içinde Lizbon'da bir
araya gelecek AT Dışişleri Bakanları
toplantısında bu konuyu gundeme
getirecek ve Makedonya Cumhuriyeti'nin
bu isim altında tamnması durumunda
belki de sınırların kapatılması gibi
ortaya çıkacak "tatsızuklan" sıralayacak.
BDT ordusu hayal oldu
RUSYA
HAKAN AKSAY (Moskova) -
Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)
devletleri arasmda "yılan hikayesi"ne
dönüşen tek ve ortak silahlı kuvvetler
konusu, cuma günü Minsk'te yapılan
toplantıyla iyice çıkmaza girdi. Belki de
tersine, tek ordunun kurulmasımn
olanaksızlığının ortaya çıkmasıyla konu
aşağı yukarı net bir görünüm kazanmış
oldu. Ukrayna, Moldavya ve
Azerbaycan, kendi ordularını kurmaya
başlamış durumdalar. Beyaz Rusya ve
özbekistan da bu devletlere katılmaya
hazırlamyor. Yeltsin'in tek silahlı
kuvvetler fikri ve girişimleri de, BDT
Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Yevgeni
Şapoşnikov'un saygınlığı da ciddi bir
darbe yemiş oldu. Ayrıca Rusya Devlet
Başkanı Boris Yeltsin, dünyada
memnuniyetle karşılanan silahsızlanma
inisiyatiflerini, BDT üyesi devletlerle
=görüşmeden açıkladığı için topluluk
liderlerinin tepkisini kazandı. özellikle
toplantının ev sahipliğini yapan Beyaz
Rusya, nüfus ve ekonomik
potansiyelinin silahb kuvvetlere aynlan
bölümü en yüksek oranda bulunan BDT
üyesi olduğu için hoşnutsuzluğunu ilk
kez oldukça net biçimde ortaya koydu.
Silahsızlanmadan aogacak sosyaı ve
ekonomik sorunlar (askeri üretünde
çalışanlann isıihdam edilmesi,
lağvedilecek birliklerden gelecek
askerlerin konut ve iş sorununun
çözülmesi vb.) Minsk yönetimini
korkutuyor. BDT liderleri toplantısında
yoğun bir arabuluculuk çabası harcayan
Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan
Nazarbayev, bir ara düşünce ve
duygularını gizleyemedi: "O kadar
konuşuyonız , o kadar belge
imzalıyoruz; yine de istediğimiz gibi bir
topluluk oluşturmayı beceremiyoruz."
Rusya basını, BDT'nin ancak "kâğıt
üzerinde" var olduğunu, merkezi Sovyet
devletinden ayn devletlere geçiş süreci
içinde, her an yıkılabilecek belli belirsiz
bir denetim çabası anlamını taşıdığmı
giderek daha sık vurgulamaya başladı.
Minsk toplantısına, 11 BDT uyesinden
başka bir de gözlemci statusunde
Gürcistan'ın temsilcileri katıldı. Gürcü
gözlemciler, BDT'nin gidişini ilgiyle
izlediklerini ifade etmekie birlikte ona
katılrnaya niyetli olmadıklarını belirttiler.
Böylelikle belki de yann yıkılabilecek bir
yapıya bugün destek vermenin fazlaca
bir anlam taşımadığını ortaya koymuş
oldular.
BOYACIARNAVLT ÇOCL'K - Sırbistan'a bağlı Kosova özerk bölgesinde yaşayan Arnavutlar, ber geçen gün ağırlaşan yaşam
koşullanndan şikâ>etçiler. Yugoslav>a'da sflren iç sataşın ekonomiyi felce uğratması, Arnavutlan daha da zorluyor. Priştine'de
yaşayan Arnavutların büyük çoğunluğu genç. Her aiiede ortalama 7 çocuk var. Bu nedenle, çocuklar, Arnavutlar için birer geçim
kaynağı oluşturuyor. Çocuklar için cazip işlerin başında da ayakkabı boyacılığı geliyor. Priştine'nin merkezinde ayakkabı boya-
yan 9 yaşındaki Arnavut çocuk da işini bir an önce bitirip, kazandığı paraları bir an önce eve götürmenin nesapİarını yapıyor.
Hoppa Düşes'e Rum üfürükçüEDtP EMİL ÖYMEN (Londra) -
BBC televizyonunun seçkin ikinci
kanalında her gece yayımlanan gayet
ciddi güncel olay-yorum-mülakat
progranu Nevvsnight bile konuyla
ilgilendi: Kraliçenin küçük oğlu
Andrew'ın hoppa karısı York Düşesi
Fergie, bir Rum üfürükçüye gitmişti.
Uydurma ve izbe bir evde, ruhunu
ferahlatmak için bir "piramit"in altında
oturmuş, üfürükçü, Düşes'in asil sırtma
kuru hacamat çekmişti. Olay
duyulunca, gazetelerde Fergie'nin fazla
kilolardan arınmış, incelmiş bedeni,
güleç yüzü, ardı ardına yayımlandı.
Aynı gazeteler bir kaç hafta önce ise
ÎNGİLTERE
Fergie'nin yuzünden düşen bin parça,
dökük fotoğrafları ile doluydu oysa.
Teksaslı bir milyonerle kol kola
resimleri bir anda ortalığa yayılmış,
Fergie de selameti Amerika'ya bir
ziyaret yapmakta bulmuştu. Bu kez ise
basın, Londra'nın İslington semtinde
alelade bir evin önünde pusuya yattı.
Bayan Vasso, evini gazetecilere açtı.
Orta yaşın üstünde gösteren, kilolu,
yüzü siyah, matem kılığı, ayağında
şıpıdık terlikleri ile tam bir Doğu
Akdenizliydi bayan Vasso. Bir yandan
hacamat bardaklarını gösteriyor, bir
yandan da fal baktığım, "okuyup
üflediğini" söylüyordu. Kurşun da
döküyor muydu, orası anlaşılamadı.
Hacamatı nasıl yapıyordu? Musluklu
şişe mi kullanıyordu? Kauçuk puarlı
şişe mi? Adi şişe mi? Bunlan sorup
anlayacak kadar ehil değildi magazin
basınmın gençleri. Ama tngilizler için
orta cağda kalsa da tıp tarihi
kitaplannda yerini bulamayacaklan
kadar "üfürük" bir konu da olsa, bu
tür işler, hele Kaliyet Ailesi'nin sabıkalı
bir üyesi ile ilişkilenince bulunmaz bir
konu oldu geçen hafta.
Aziz Valentine'in Tanrısız âşıklanMİNE G.SAULNIER ÇParis) - "Ey
ahali, Karl Manc'ı nasıl bilirdiniz"
sorusu, "Das Kapital"in yazarı için bu
14 Şubat Âşıklar Günü dile
getirilebilseydi eğer, bu soruya
verilebilecek en doğnı yanıt, kuşkusuz
"lyi bir âşık bilirdik" olurdu. Soğuk bir
mart sabahı Highhate mezarlığında, 34
yıllık kansı Jenny Von Westphalen'ın
yanına gömülen Karl Manc'ın cenazesi
elbette Engels tarafından kaldırıldı.
Ama kutsal kitaplar haklıysa ve bu
dünyadan öte bir evren varsa Jenny ve
Karl Marx'ın ruhlannın Aziz Valentine
tarafından karşılandığı kesin.
Sevgililerin birbirlerine yürek biçiminde
çikolatalar, armağanlar verdiği bugün,
komünizmin babası Karl Marx'ın,
evliliklerinin onüçüncu yıhnda ve altı
çocuk yaptıktan sonra kansı Jenny'ye
yazdığı şu aşk mektubunu dinleyin:
"Sevgili yüreğim,
Sana yazıyorum, çünkü yalnızım ve sen
bilmeden ya da duymadan ya da bana
yamt veremeyecek uzaklardayken seninle
konuşmak aklımı karıştırıyor.
Fotoğrafın ne denli kötü olursa olsun,
Tann'nın anası Meryem'in nasıl olup da
en çirkin yontulannda bile kendisine
tapınacak inananlar bulduğunu, o
korkunç siyah Meryem suretlerinin bile
yorulmak bilmez hayranlan olduğunu
şimdi daha iyi anlıyorum. Meryem'in
hiçbir sureti, senin şu fotoğrafın kadar
çok bakılmamış, böylesine öpücüklere
boğulmamış, bu denli tapınılmamıştır.
O fotoğraf ki senin o sevgili, güzelim,
"dolce" yüzunun anlamsız bir
kopyasından başka bir şey değil. Ama
gözlerim, tütun ve ışığın tüm
yıpratmasına rağmen seni yalnız
duşlerde değil, uyanıkken de
canlandırıyor karşımda. Tum
güzellığınle eiimin altında, gözümün
önündesin. Sana dokunabiüyorum, ayak
uçlanndan saçlanna değin öpücüklere
boğuyorum seni, önünde diz çöküyor ve
inliyorum: 'Maoam, 1 love you.'
Gerçekte sizi Maure de Venise'ın hiçbir
zaman sevemediği kadar sevıyorum.
FRANSA
Sana olan aşkım, senden uzak kaldığım
zaman olanca heybetiyle çıkıyor
karşıma: Beynimin butun enerjisini,
yüreğimin tum varlığını yutan bir dev
oluyor. Kendimi yeniden erkek
duyumsuyorum, çünkü sana
tutkunum..."
Kaıl Marx'a bu içten satırları ilham
eden, olağanüstü guzellikteki kansı
Jenny, sevecenlikle "Mağriplim" diye
çağırdığı eşine on iki yılda tam altı
çocuk doğurmuştu. Aralannda acısını
bir türlü unutamadıkları tek erkek
çocukları Edgar'ın da bulunduğu uçunu,
zaman içinde yoksulluktan, soğuktan ve
kötü beslenmeden oturü yitirdiler. Yani
Jenny, sık sık ölen bebeklerinin
ardından ağlayan, ebediyen hamile
kadınlarından biriydi kendi kuşağının.
Ama sevgili "Mağriphsi" ile henuz
evlenmeden, Bonn kentinde geçirdıkleri
ilk gecenin ardından, 1841 yılının
temmuz ayında şunları yazıyordu:
"Ah küçük sevgili yüreğim! Bütün
bunlann ruhuma çöktürdüğü yük ne
kadar ağır. Oysa hiçbir pişmanlık
duymuyorum. Gözlerimi kapatıyorum
Karl ve senin mutlu bakışını görüyorum.
Ne yaptığımı çok iyi biliyorum. Beni bu
yüzden taşlayabilir, dışlayabilir, açıkça
kınayabilirler. Bütün bunlan ve daha
fazlasını da biliyorum. Ama yine de bir
kuş kadar hafif ve mutlu
duyumsuyorum kendimi. O saatlerin
anısını bile dünyanın tüm hazinelerine
değişmem. Oh! Karl, çok kötü biriyim
ben. Varlığımda sana karşı olan
sevgimden başka iyi bir yan yok...
Senin bana olan aşkının bitişi, aynı
anda benım yasamımm sonu demektir.
Ve boyle bir ölümün yeniden dirilişi
yok."
19. yüzyılın en guzel kadınlarından
Jenny Von Westphalen, bir Alman
aristokratıydı. Karl Marx adında
olağanüstü ve kendisinden dort yaş genç
bu- erkeği delicesine sevdi. Marx aa
Jenny'yi. Yedi yıl gizlice nişanh
kaldılar, birbirlerini beklediler. Otuz
dört yıllık evlilikleri boyunca, kimi
zaman bir yudum yiyecek, baş koyacak
bir yatak bulamadan, kimi zaman aşın
bir lüks içinde, büyük bir aşk yaşadılar.
Jenny, 1881 yüının aralık ayında, altmış
yedi yaşında öldü. Üç hafta süreyle can
çekişti. Son soluğunu vermek için
yandaki odada zatürreeden yatan Karl
Marx'ı bekledi. Marx, bir gün sürüne
surüne kansının odasına gelmeyi
başardı. Jenny'nin yanına oturdu,
ellerini ellerine aldı. Birlikte gülduler,
şakalar yaptılar, uzun uzun. Kızları
Tussy, daha sonra onların "hastalığın
çökerttiği yaşlı bir erkekle ölmeye
hazırlanan bir kadından çok, iki genç
sevgiliye benzediklerini" yazacaktı.
Sonra Jenny, nedendir bılınmez,
İngilizce olarak "Karl" dedi, "Arlık
gücüm kalmadı". Ve yavaşça gözlerıni
kapadı dunyaya.
Avrupa'nın
vicdanı
sızlıyor
BELÇÎKA
SABETAY VAROL (Briiksel) -
Kuzey Afrika'da boygösteren Islam
radikalizmi ve buna karşı alınacak
tutum, Batı Avrupa'da kamu vicdanını
güç durumda bırakacak durumlar
yaratmaya başladı. tşte bu vicdan
sızlamalarının son örneği:
Cezayir Islami Selamet Cephesi'nin,
komşu ülke Tunus'taki küçük kardeşi
"El Nahda", Tunus Cumhurbaşkanı
Zeynel Abidin Benali tarafından uzunca
bir süreden beri yasadışı ilan edilmiş bir
orguttür. Bu radikal Islamcı örgütün
önde gelen liderlerinden Velid Binani,
iki hafta önce, cuma günü Brüksel
havaalanına gelerek siyasi iltica
talebinde bulundu. Istek, Brüksel
makamlannda belirgin bir huzursuzluğa
yol açtı.
Çünkü Velid Binani'nin resmi
başvurusu, Belçika yargı organlarını
şimdiye kadar akla pek gelmeyen bir
manzara ile yüz yüze getiriyor. Bir
yandan lslam radikalizmi, Batılı
ülkelerde "bölge istikranm tehlikeye
düşuren bir numaralı tehdit" olarak
kabul ediliyor. öbür yandan bu akımın
önde gelen isimlerinin kendi
ülkelerindeki şiddetli baskılara
dayanamayıp teker teker Fransızca
konuşulan ülkelere (Fransa, Belçika,
tsviçre gibi) sığmmak istemeleri halinde
bunlara verilecek yanıtın ne olacağı
sorunu ister istemez gündeme geliyor.
El Nahda'nın yeraltı kolu, Tunus'ta iki
yıldır devlet kuvvetlerine karşı silahlı
saldırılarda bulunmakla suçlaruyor.
Velid Binani, Tunus gazetelerinde
kendisiyle ilgili daha önce yayımlanmış
yazılardan oluşan çok kalın bir dosya
ile Belçika'ya iltica etti. Başka bir
deyişle gelen kişinin sahte siyasi mülteci
olduğunu iddia ederek kısa zamanda
talebini geri çevirmek ve mülteci adayını
sınır dışı etmek mümkün değil. -
Tunuslu yetkililer, adı geçen radikal
lslamcı militanın gerçekte "azılı bir
terörist" olduğunu öne sürüyorlar. İlk
ağızda Belçikahlar, başvurunun "yüksek
devlet çıkarlan" boyutuna ağırlık
vererek Velid Binani'nin sığınma isteğini
reddettiler. Ancak Binani, geçen hafta
içinde Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne
bir itiraz dilekçesi verdi.
Brüksel, konunun bu kadarla
kapanmayacağını, Tunus'un, Binani'nin,
suçlulann iadesi anlaşması uyarınca
ülkesine iadesini talep edeceğini
düşünüyor. Bu koşullarda Belçika
adaleti hem Binani'den hem de Tbnus
yargı organlanndan gelen çapraz
baskılarla karşı karşıya kalacak. Tabii
Belçikalıları asıl düşünduren nokta,
ilticaya "evet" demeleri halinde
Cezayir'den kaçacak bazı üst düzey
"FIS" sonımlulannın bu ülkeye gelmek
istemesi.
Tamil skandah
terletiyor
DANÎMARKA
FERRUH YILMAZ (Kopenhag) -
Danimarka'da Tamil skandahyla ilgili
soruşturma, zaman zaman parlayıp
aleve dönüşen bir kor gibi içten içe
yanmaya devam ediyor. Parladığı
zaman da muhafazakâr başbakanı fena
şekilde terletiyor. Tamil skandalı,
zamanın muhafazakâr Adalet Bakanı
Erik Ninn-Hansen'in, Tamil
mültecilerinin eşlerini ve çocuklannı
yanlanna getirebilmelerine imkân
tanıyan yasal haklara rağmen, bu
yoldaki başvunılannı işleme
koymayarak bu hakkl yasadışı
yoÛardan engellediğinin ortaya
çıkmasıyla başladı. Siyasi hayatı allak
bullak eden skandal, eski Adalet
Bakanı'nı, daha sonra seçildiği
parlamento başkanlığı görevinden
ederken Adalet Komisyonu'nun
muhafazakâr başkanının ve üst düzey
bakanlık görevlilerinden bazılannın da
basını yemiş bulunuyor. Başbakan
Poul Schlüter ise şimdiye kadar hep,
uygulamadan haberi olmadığını söyledi
ve skandalın yarattığı girdaba karşı
durmayı başardı. Tamil skandahnın
yaratığı şok, olayla ilgili soruşturma
açılmasına kadar varmıştı. Aylardır
süren soruştunnadan Adalet Bakanlığı
üst düzey bürokratlanmn defalarca
ifadesi alındı. Bakanlık görevlilerinin
son günlerde yaptıklan açıklamalar,
skandalın siyasi sorumlusu eski Adalet
Bakanı Erik Ninn-Hansen'e
bağlılıklannı tamamen bir yana
bıraktıklannı gösteriyor. Bu hafta
içindeki ifadeler sırasında koltuğunu
kaybeden eski Adalet Bakanlığı daire
başkanlarından Poul Lundbaek
Andersen'in yaptığı açıklamalar,
Başbakan Schlüter'i bir kez daha ateş
çemberinin içine çekti. Andersen,
Schlüter'in parlamentoda o ünlü,
"Hiçbir şeyi hasıraltı etmedik"
şeklindeki açıklamayı yaptığı zaman
bile, skandalı ayrıntılanyla bildiğini
iddia ederek gazetelerin manşetlerine
geçti. Soruşturma sırasında daha önce
verilen ifadeler de zaman zaman
başbakanı sorumluluğa ortak eden
açıklamalarla doiu. Şimdi bu durumda
soruşturmayı yürüten yüksek hâkimin
sonbahara doğru hazırlayacağı rapor
büyük önem kazanıyor. Raporda,
başbakanın skandalda sorumluluğu
bulunduğu şeklinde bir görüş yer
alırsa, 1982 yılından beri başbakanlık
koltuğunu bırakmayan Muhafazakâr
Parti lideri Paul Schlüter'in siyasi
geleceği tehlikeye girecek.