29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT1992 PAZARTES» 2 HABERLER Kadınİar, düzenledikleri kabul günlerinde topladıklan paralarla birbirlerini otomobil sahibi yapıyorlar Madt'sizotomobillennıeninyolu I^CUMHURtYETTEN |C4OKURLARA OKAY GÖNENSİN YUSUF ÖZKATN (Antalya) - Üze- nndekı giysileri yere bırakıverip çekıci bır ses tonuyla sesleniyor sanldığı erseğe: "Maciiit, beni otornobillendir." Sonra da erke- ğın ödeyeceği paranın azlığını be- lirterek "Ne olacak canım, mut- fak harçlığımdan bile biriktirebili- rirr. bu parayı" diyordu banka reklamındaU kadın. Oldukça gürültü koparmıştı söz konusu banka reklamı. F[eminist çevreler, "kadın vecınsellik sömü- rüsii" yapılcığı gerekçesiyle rekla- mı protesto ederken Gani Müjde ise "Maderrt muıfak harçlığından bıriktirebilirsin, o zaman niye Macit'ten isthorsun be kadın" di- ye sormuştu. Artık "Macit"e eerek kalmadı. Feministlerin protestolanna mı uydular, yoksa Gani Müjde'nin sorusu mu yol gösterdi bilinmez, kadınlar kendi kendilerini "oto- mobillendiriyorlar." Kentlerden sonra köylere kadar uzanan. kadınlann "gün" salgını- nın son boyutu "otomobiTlen- mek." Önce masum kahve içme, beş çayı gibi etkinliklerle atılmış günlerin tohumu. Ardından bir dayanışma gösterisi olarak paralı olmaya başlamış günler. 20-30'- arlı kadın gruplan o hafta toplan- dıkları evin kadınına belirli mik- tarda para götürmeye başlamış- lar. Eline toplu para geçen kadın sevinçten uçuyor. Ardından "şü- müş günü" icat edilmiş. Gidilen her eve bir gümüş çay takımı, ta- bak. kaşık vs. alınacak. Böylelikle evlerdeki gümüş eksiği giderilmiş. Yeni.arayışlara yönelmek gere- kiyor. Öyle ya. dünya baş döndü- rücü bir hızla deviniyor. Kadınla- nmız durursa yakışık alır mı? "İpek günü"nü bulmuşlar. Gidi- len her eve bir giysilik saf ipek kumaş götürülmeye başlanmış. Tüm giysileri ipek olacak değildı ya kadınlann: ipeğe de doymuş- lar. Yine arayış başlamış... "Altın günü" keşfedilmiş bu kez. Bir dönem yoğun olarak günle- re katıldığını anlatan Asuman Ç, "Bir yılda 35 kadar altınım olu- yordu" diye anlatıyor. Asuman Hanım. çok değişik kesimlerden ınsanların sadece para için bir ara- ya geldiğini belirterek artık günle- re^itmediğini söylüyor. Işi büyütmek gerektiğini düşü- nen kadınlanrnız bu kez "her mut- fağa bir televizyon" kampanyası- nı başlatarak "televizyon günü"- nü sürdürmüşler. Ayda bir yapı- lan günlerde toplanan paralarla mutfaklarda da "Yalan Rüzgân"- 'nı, "Marianna"yı izleme olanağı bulmuşlar. Zamanla otomobil eksikliği duymaya başlamış kadınlar. Bır gün oturup konuşmaya başlamış- lar: "Farklı bir şeyler yapalım". Ne yapılabilir diye düşünürlerken bir kadının kafasında şimşek gibi çakmış: "Artık soyunup dökünüp 'Macit'ten' otomobil istemeye paydos. Kendi otomobilini ken- din al." Peki na-sıl olacak bu? Ça- reler tükenir mi hiç. Her hafta bir altın günü yapılacak, toplanan paralarla da 2 ayda bir "Otomobil günü" yapılacak. 30 kadın her iki ayda bir, 2 veya 3'er milyon lira götürecek. Herkes tarafından be- nimseniyor bu fıkir. Şimdiİerde Mersin, Bursa, İz- mir, Istanbul, Adana gibi kentler- de kadınlarımız "Macit"e gerek duymadan kendi kendilerini "oto- mobillendiriyorlar." Her 2 ayda bir kadına otomobil ahnıyor top- lanan paralarla. Öyle ilerletmişler ki bu işi. bazı kentlerde, kadınıar- la anlaşajak indirimli otomobil satan, sadece "günlere" yönelik otomobil galerileri bile açılmış. Kimsesiz çocuğun avantajıDOĞAN AKIN (Ankara) - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürü Süleyman Yançatoral, ailesi olan çocukların ev- lat edinilmesinde baza sorunlar çıküğını belirterek "Terk edilen çocuklar şans- lı. Kimsesi olmayan çocuklan evlat ola- rak almak isteyen çok" dedi. özürlii çocuk sayısında patlama olduğunu be- lirten genel müdür, çocuk bakım ve eği- timi ile rehabilitasyonu için daha faz- la kaynak aynlmasını istedi. SHÇEK Genel Müdürü Yançatoral, ekonomik sıkıntılar nedeniyle kuruma teslim edilen çocuklara, "Aile Sosyal Hizmetler" programı çerçevcsinde, ken- di ailelerinde destek vermeyi amaçla- dıklarını, bu yöntemin çocuğun psiko- lojik sağlığı ve kurumun bütçesi açısın- dan daha verimli olduğunu vurguladı. Ekonomik destek verilse de kendi evinde barınamayacak durumdaki ço- cukların ise "evlat" olarak aile yanına verildiğini anlatan Yançatoral, bu uy- gulamada karşılaşüan sorunlar hakkın- da şunlan söyledi: "Evlat vermede genellikle iki sorun yaşanıyor. Birincisi, evlat edinmek is- teyerüer, daha sonra herhangi bir prob- lemle karşılaşmamak için çocuğun kimsesiz ohnasını istiyor. tkinci engel ise evlat olarak verilecek çocuğun veli- sinin muvafakatı gerekiyor. Ancak ve- lilerin çoğu, 'çocuğumu devlet yetiştir- sin, büyüyünce bağlantım kopmasm' diye muvafakat vermek istemiyor. Bu uygulamanın verimli olarak işleyebü- mesi için evlat almak isteyenlerle, ev- lat verecek olanların bilinçlenmesi ge- rekiyor. Bu konuda, ilginçtir, terk edi- len çocuk şanslı. Kimsesi olmayan ço- cuklan evlat olarak almak isteyen çok. Bu durumda olan çocuklar 15 gün için- de talip buluyor ve evlat olarak bir ai- lenin yanına yerleştirilebiliyorlar!' 4 bin özüriü sırada Türkiye'de ekonomik sıkınülarla bağlantılı olarak beslenme bozukluk- ları, koruyucu sağhk hizmetlerinin ye- tersiz olması gibi nedenlerle "özüriü sa- yısında patlama" olduğunu vurgulayan Süleyman Yançatoral, kuruma bağh 5 merkezde toplam 506 özürlünün reha- bilite edildiğini, yaklaşık 4 bin özürlü- nün ise sıra beklediğini bildirdi. Yan- çatoral, özürlülerin eğitimiyle Milli Eğitim Bakanüğı'nuı, iş sorunlanyla Iş ve Işçi Bulma Kurumu'nun, tıbbi reha- bilitasyonlanyla da Sağlık Bakanlığı- nın ilgilenmesi gerektiğine işaret ede- rek, bu konuda sağlıkh bir koordinas- yona gidilemediğini kaydetti. 300 kişi kapasiteli Saray Rehabilitas- yon Merkezi'nde bedensel, zihinsel, görme ve işitme özürlülere bir arada bakmak zorunda kaldıklarına dikkat çeken Yançatoral, çok değişik özüriü gruplan için eğitimi farklüaştıramama- nın ciddi sakıncalar doğurduğunu söy- ledi. Yançatoral şöyle devam etti: "Ne yazık ki değişik özüriü grupla- nna bir arada bakmak zorunda kalı- yoruz." Bavıd turizmiyle başlayıp fuhuşa varan komşuhık ilişkikri, Karadeniz'de sosyal yajnyı sarsarken, cinsel hastalıklann da parJama yapmasına yol açü. Kalpakvar, madamda varCEMİL CİĞERİM (Samsun) - "Adim Olga" da Oİabİİir, Elenakahyor. Yakalanmadan, smır dışı da Nataşa da. Ne önemi var ki? Önemli olan dolar. Dolarıne d ,i l ı n e d e n 3 "4 b i n doiar kazamp da varsa yaşarsm yoksa sürünürsün. Dolar sızde çok. B , z d e ^ e m ^ ^ S r ^ r S yok. Onun için DUradayiZ. gördüğünüz her erkek mafyanın Yaşı 18. Sanşın. İnce, uzun boylu. buraları çok iyi biliyordu. Beni Türk adamı değildir. Yanındaki erkek ar- Adeta manken gibi bir Rus güzeli. erkeklerine pazarlâdı. Anlaştığı er- kadaşı da olabılir, kocası da." İkinci sınıf bir otelin lobi sayılabile- keklerden dolarları aldı, cebine koy- "K-ocası da mı. pazarlıyor karısı- cek yennde konuşuyoruz. Rusça bi- du beni de işe gönderdi. Ülkemize n ı ?" sorusuna. "evet" anlamında len bır arkadaşım yardımcı oluyor. döndüğümüzde o da mafyaya verdi. başını sallamakla yanıt veriyor. Son- Adının yazılmaması, fotoğrafının Komisyonunu aldı. Bu gelişimde de r a d a " B i«te ücretler 600, 700 bile- çekilmemesi koşuluyla ilk kez bir ga- ben yanıma bir kız arkadaş aldım. m edin 1000 ruble. Yani 5-10 dolar zeteciyle konuşabileceğini söylüyor. Artık ben de nerede ne yapmam ge- a r a s ı - Halbuki. Türkler bir gecelik ""Neden bu yolu seçtiniz?" sorusunu rektiğini öğrendim." s e k s i c m 1 0 ° doları rahathkla veri- yönetliyoruz ve "Mafya"ile ilişkile- Hastalıktan korunduğunu. bera- y or - Neredeyse bir yıllık ücret, onun rini soruyoruz. ber olduğu erkekten prezervatif kul- W>n mafya da yanımıza adam kata- "Kurtuluş yolu fazla değil. Ya bu lanmasını istediğini söylerken "gen- r a k b i z ı buralara gönderiyor. Evli ülkeyi (Rusya) terk edeceksin ya da cim, yaşamak istiyorum nive sağlığı- o l a n a d a m d a kar >sma 'Git dolar ka- dolar kazanacaksın. Baktık ki, Tür- mı tehlikeye atayım ki?" karşılığını zan gel" diyebiliyor. Ya da kolundan kiyebizim için adeta bir dolar kapısı: veriyor. • " tuttuğu gibi getiriyor buralara vepa- değerlendirmek istedik ve yola ko- Üniversite öğrencisi ama. hangi zarlıyor" diye sürdürüyor konuşma- yulduk. Bu. benim üçüncü gelişim. üniversitede okuduğunu söylemek sını. Bugüne kadar polise hiç yakalanma- istemiyor. Sadece, "Türkıye'yegelen Kaçerkekleyattığım,ne kadardo- dım, yakalanmak da istemem. İlk iki dolar zengini oluyor. Ben de aynı lar kazandığını sövlemek istemiyor. gelişimde mafya, kazandığım dolar- zenginlik peşindeyim. Ülkeniz çok Birbirlerinin dillerini bilmeyen iki in- lann hemen hemen hepsini elimden güzel. tnsanlannız güzel. Yaşantınız sanın birkaç saat seks yapmasının aldı. Zaten önce mafya gönderdi be- iyi, paranız bol" divor. zorluklan konusunda da "Onu bize ni buraya. 'Seni Türkiye'ye göndere- Kolasını yudumladıktan. Marl- değil, sizinkilere sorun. Memnun ol- ceğiz, seks yapacaksın. Önce bize boro'sundan da bir nefes çektikten masalar bu kadar ilgi görmeyiz" di- sonra da kendi hesabına çalışacak- sonra devam ediyor: yor. sın' dediler. Yanıma bir erkek kata- "Bu işten önce mafya memnun Rusça bilen arkadaşıma bir de rak gönderdiler. Yanımdaki erkek oluyor. Sonrası ise bizim becerimize Rus Pazan'na gözatmayı öneriyo- rum. Rus pazanndaki insan sa^ısı neredeyse stadyumda maç izleyen se- yirci kadar var. Gürcüsü, Azerisi, Rusu, Ermenisi herkes var pazarda. Bu arada bir Türk satıcının da ya- nından geçenlere söylediklerini du- yuyoruz: "Palto var, kalpak var, iyi madam da var." Karadeniz Bölgesi ithal malı fahi- şelerle dolup taşıyor. Cinsel hastalık- lar ve seks Karadeniz'i mesken tut- muş durumda. Şimdiye kadar bir dizi önlem alın- dı ama, hemen hemen hepsi sonuç- suz kaldı. Nitekim, yapılan araştır- malar, başta belsoğukluğu olmak üzere frengi gibi bulaşıcı hastalıkla- rın arttığını ortaya çıkardı. Hastalı- ğa daha çok Rus ve Rumen kadınla- rıyla ilişki kuran erkeklerde rastlan- dı. Samsun, Ordu, Giresun. Trab- zon, Rize, Anvin'de toplantılar yapıldı. Umuma açık yerlerde vatan- daşlara bilgiler \erildi, broşürler dağıtıldı. Ama hastalıklarda bir azalma sağlanamadı. Zamanında Baltacı Mehmet Paşa. nasıl ki Katerina'dan vazgeçemediy- se, bugün de •"Temer hastahğı hiçe sayıp "Varsa da yoksa da Rus" di- yor ve her yerde onu arıyor. Kimin Yanındasın? G azetecilerin en çok karşılaştıklan soru: Pekiyi sen kimin yanındasın? Bu soruyu soranlar genellikle ağır bir gerilimin taraflanndan biridir. Bir düşmanı ya da güçlü bir rakibi olan herkes, özellikle de siyasetçiler gazeteciyi kendi yanlarında görmek isterler. Ama onların "yana olmak" kavramlanyla gazetecinin "yana olmak" kavramı pek uyuşmaz. Washington Journalism Revievv dergisinin yönetmeni Bill Monroe, "Sen kimin yanındasın, sorusu gazetecilik kadar eski bir sorudur, ama her zaman bu kadar açıkça sorulmaz" diyor. "Sen kimin yanındasın" sorusundan kaynaklanan ve gazetecilikle ilgili birçok araşiırmada konu edilen bir olay, 1968 yılında ABD'de yaşanmıştır. Olayın kahramanları o dönemde ABD Dışişleri Bakanı olan Dean Rusk ile gazeteci John Scali'dir, konu ise tabii ki Vietnam savaşı. Olayı önce, halen 83 yaşında olan Dean Rusk'tan dinleyelim: "Bir cuma öğleden sonra Scali ve başka muhabirlerle yazılmamak kaydıyla konuşuyorduk. Bana, epeyce lastikli olduğunu düşündüğüm bir soru sorunca, ben de, 'Kimin yanındasın sen' diye sordum. Scali şoke oldu." Bugün 73 yaşında olan ve gazeteciliğe devam eden Scali de olayı şöyle anlatıyor: "Tet saldırısından sonkaki cuma öğleden sonraydı. Vietkong, Güney Vietnam'da 101 yeri bombalamış ya da saldırılar düzenlemişti. Üstellk, bu işi sözüm ona savaşı kazanmak üzere olduğumuz bir dönemde yapmıştı. Vietkong, ABD Büyükelçiliği bahçesini bile işgal etmişti. General Vı/estmoreland, bunun büyük, ama başansızlıkla sonuçlanan bir saldırı olduğu biçiminde bir açıklama yaptı. Ona göre, zaferi kazanan ABD'ydi. Olaya çok ilginç bir bakış açısıydı onunki doğrusu. Ama Vietkong'un o kadar çok yerde, o kadar çok saldırı düzenleyebilmesi çok belirgin bir şeyi gösteriyordu. Rusk"a, 'Tet saldırısının Vietkong için büyük bir yenilgi, bizim için zafer olduğunu mu düşünüyorsunuz' diye sordum. Bana, 'Hiç kuşkusuz' dedikten sonra Westmoreland'in sözlerini yineledi. Bunun üzehne, 'Sayın Bakan, bu kadar çok saldırıyı birden düzenleyebilmeleri sizi etkiledi ya da üzdü mü' diye sordum. O her şeyi yeni baştan anlattı, Amerikan zaferi sözlerini yineledi. Benim inanmazlıkla başımı salladığımı görünce de hırsla, 'Kimin yanındasın sen' diye soruverdi. Çok kızmıştım. Oturduğum koltuktan kalktım. Suratının ortasına bir yumruk atacaktım, ama muhabir arkadaşlardan ikisi beni tuttu. Daha sonra büroma döndüğümde tam masama oturuyordum ki Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü gelip bakanın beni görmek istediğini söyledi. İçeri girdiğimde Rusk, 'John özür dilerim, zor günler yaşıyoruz, senden özür dilemek istiyorum' dedi. Ben de özürünü kabul ettim." Bill Monroe, bu. olayla ilgili olarak bugün ne düşündüğünü sorunca Dean Rusk şöyle diyor: "Bence gazeteciler arada bir kendilerine bu soruyu sormalılar. Amerika olmazsa hiçbir televizyon istasyonu da olmaz." Politikacı için durum yine bu kadar açık. John Scali'nin ise gazetecinin sorumluluğunun politikacıdan çok farklı olduğunu öğrenmesine yol açan eski bir deneyi var. Bu olaydan 6 yıl önce Küba ile füzeler krizi yaşanırken Sovyet Büyükelçiliği'nden bir yetkili, gazeteci John Scali'ye gelir ve krizin çözümü yolunda bir öneriyi Dışişleri Bakanlığı'na ileterek aracılık yapmasını ister. Scali kabul eder, öneriyi iletir, ancak Scali'den bu olayı kesinlikle yazmaması istenir. Kriz çözüldükten 1.5 yıl sonra bile Scali'nin bu olayı yazma isteği sürekli reddedilir. Ve bir süre sonra bir Amerikalı diplomat, Küba krizi üstüne yazdığı bir kitapta bu olayın ve Scali'nin aracılığının ayrıntılannı yazar. John Scali, gazeteci olarak bir kazık yemekle kalmamış, oldukça pahalı bir biçimde gazeteci ile politikacı ya da diplomatın işlevlerinin farkını kavramıştır. Onun için Dean Rusk'ın üstüne saldırmaya kalkması bUe anlaşılıyor. Sonuç yine basit: Gazeteci de Dışişleri Bakanı kadar ülkesinin çıkarlarınm yanındadır. Ama başka bir yolla: Halka bilgi, haber vererek, halkı yanıltmayarak, halkın yanılmasını engellemeye çalışarak, halkın bağımsız bilgi kaynaklarından beslenerek kendi özgür iradesine karar vermesine katkıda bulunarak. Sochi-Trabzon FIR hattı • AA (Trabzon) - Yaklaşık 3 ay önce Trabzon-Sochi arasında başlatılan uçak seferlerindeki FIR hattı konusu çözüme kavuşturularak deneme uçuşlanna başlandı. Ukrayna'ya ait radarlarla donatılmış deneme uçuşu yapan özel uçak, yeni FIR hattını kullanarak Trabzon-Sochi arasını yarım saatte katediyor. Daha önce 1418 kilometrelik Sochi-Samsun-Ankara-Trabzon FIR hattının kullanılması nedeniyle uçuş süresi 1 saat 45 dakikayı buluyordu. Bitnteyen karayolu • AA (Giresun)- Karadeniz'i. Doğu Anadolu'ya bağlayacakTirebolu-Torultransit karayolu 16 yıldır bitirilemiy or. Yapımına 1976 yıhnda başlanan toplam 88 kilometre uzunluğundaki karayolunun inşaası için bugüne kadar 217 milyar lira harcandı. Toplam 381 milyar liraya mal olacak Tirebolu-Torul karayolunun. tamamlanabilmesi için 164 milyar liraya daha ihtiyaç duyuluyor. Galeri • Atölye ASIMİŞLER BUBİ HALE ARPACIOĞLU ÖZDEMİRALTAN NURKOÇAK Karma Resim Sergisi 18Şubat-UMart S l N » • ( l l l l l l ı Atıye Sok 12/2 Teşvıkıye Tel 247 4B 78-240 44 48 232 64 26B 230 21 87 4 -25Şubat 1992. UJ30- 18.00 tPazargünlendışında! isnklalCaddesıHl Beyoğiu-Istanbul Tfeî-15216 98 BALKAN NACİ İSÜMYELI "DelıGomieğı' G A R A N T İ 5 A N A T G A L E R I S 1 E r g i n Ç a v u ş o ğ l u Resim Sergjsi 5 - 26 Subat 1992, ll.0C-W.00 Yonca Modem Sanat G a l e r i s i ••>•••<•> Valıtonagı Caddesı No. H7'2 N\şantaşı-lstanbul "ftl Özdemir Altan Resim Sergisi 18 Şubat-5 Mart 1992 Y A P I K R E D 1 KÂZIM TAŞKENT SANAT GALER1SI Istik'âl Caddesı Beyofliu RÇSIMVPHEYKEL. MUZELERI DERNEGI NURİ TEMİZSOYLU ATÖLYE Sl Resim Sergisi 1 4 Şubat-1 3 Mart'92 Halil Dilcmen Gatarisi M.S.Ü R«imve HeyVe) Müzesı A^arelier Tel: 259 47 39 galeri • atölye 232 64 26 • 230 21 87 AEATÜRK BİRGÜN GELECEK Oktay Akbal Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemeli gönderilmez. KÖY ENSTİTÜLERİ VE OTESİ Mahmut Makal Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemeli gönderilmez. VEFAT Ailemizin büyüğü; Ayral, Bingöl, Eryalçın, Gümüşgerdan ve Uçansu aüelerinin anneleri, kayınvalideleri, teyzeleri ve büyük anneleri, kıymetli varlığımız MUAZZEZ GÜMÜŞGERDAN (ERYALÇIN) Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 17.2.1992 Pazartesi günü (bugün) öğle namazını takiben Kadıköy Söğütlüçeşme Camii'nden kaldırılacaktır. AİLESİ ADINA YALÇIN ERYALÇIN Not: Çiçek gönderilmemesi, arzu edenlerin Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklaı Vakfı'na (Tel: 174 95 45) bağışta bulunmaları rica olunur. Sahibinden SATILIK DAİRE Acıbadem'de kaloriferli, hidroforlu, 100 m 1 üçüncü kat daire. Aabadem Basm Sitesi C Blok D. 9 (Saat: 10.30-15.30 arası) Tel.: 339 36 24 TEŞEKKÜR Hastahğımın teşhis ve tedavisinde yakın ilgilerini esirgemeyen Prof. Dr. SUAT EFE Dr. FİKRET TEMEL ve Zeytinburnu Göğüs Hastahklan Hastanesi'nden Dr. ADNAN EKMEKÇİOĞLU Dr. SADETTtN ÇDÎRKÇIOĞLU Dr. FİGEN KADAKAL Dr. ALt TEKİN Dr. MİNE SOYSAL ile servis görevlisi tüm hemşire ve bakıcılara sonsuz teşekkürlerimi sunarım. SEDAT YALÇIN GÜLBAY SEVİŞMENİN GÜDİİKLÜĞÜ VEYÜCEIİĞİ Metita Cevdet Anday 2. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemeli gönderilmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle