29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 KASIM1992 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTUR 11 Kitap Fuarı'Bda bıgün Kûltür Servisi- Dün Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafmdan açılan ve 15 kasıma dek sürecek olan ll.TÜYAP Kitap Fuan etkinliklen çerçevesinde, bugünsaat 11.00'dekonuk yazar Henri Alleg'in basın toplanüsı var. Alleg, 14.00-15.00 arasıBkaü Konferans saJonunda bir söyleşi yapacak, 15.30-16.00 arası ise TYS standında kitap imzalayacak. Saat 15.00-17.00 arasmda A kaü konferans salonunda,Türkiye Ekonomik veToplumsal Tarih Vakfı'nın düzenlediği ye Zafer Toprak, Atilla Özkınmlı ile Aydın Uğur'un katüdığı "İstanburun Avam Edebiyaü" başlıkh panel izlenebilecek. 17.30'daise, Altnan Kültür Merkezi ile Metis Çeviri Dergisi tarafmdan gerçekleştirilen Çeviri Vanşması ödül töreni A kaü konferans salonunda yapılacak.yapuacaK. TÜYAP'ta imza gûnleri Kültür Servisi-TÜYAP tarafmdan düzenlenen Kitap Fuan süresince birçok yazann katılacağı imza günleridüzenlenecek. Bu çerçevede bugün 14.00-18.00 arasmda, Aziz Nesin, Cahit Tanyol, Dursun Akçam, Füsun Erbulak, Hasan Kıyafet, Hikmet Altınkaynak, Nail Güreli, Oktay Ekinci, Sebahattin Kömürcüoğlu veSuat Vardal TYS standında kitaplannı imzalayacaklar. îu arada Çocuk Vakfı da fuar süresince I4.Ö0-18.00 arası imza günleri düzenleyecek. Çocuk Vakfı yayınlan standında bugün kitaplannı imzalayacak yazarlar Ahmethan Yılmaz ile Mevlana İdris Zengin. PEPSİ / UNICEF yardım kampanyası • Kültür Senisi-Michael Jackson konseri çerçevesinde UnıcefTürkiye Millı KomitesivePepsi işbirliğinde 1 ekimde başlaülan "Çocuklara Yardım Kampanyası", sanatçının Türkiye konserinın ıptal edilmesi nedeniyleyenibir düzenlemeyle gerçekleştiriliyor. 9 Kasım- 20Aralık tarihleri arasmda yapılacak yardım kampanyası Perran Kutman tarafmdan kamuoyuna tanıtıacak. Çocuklara yönelik eğitim programma kaynak olacak bu yardım kampanyasanı desteklemek için900919919nolu telefonu aramak yeterli olacak. Her telefonun bir bağışolacağı Unıcef Türkiye Milli Komitesi/Pepsi yardım kampanyasına kaülanlar arasmda gerçekleşürilecek çekilişte kazanan birkişi Mitsubishi Pajero 4x4jipinin sahibi alacak. Dursun Akçam kitaplannı imzalıyop • AN k ARA(Cumhuriyei Bürosu)- Yazar Dursun Akçam, 12 yıl sonra ilk kez TÜYAP'ta kitaplannı imzalayacak. 7-8 kasım günlerinde iki gün kitaplannı imzalayacak olan Dursun Akçam'm son kitabı "Sevdam Ürktü" adlı öykü kitabı. Dursun Akçam'ın yurtdışında bulunduğu sırada dört kitabından ikisi yasaklandı; "Alaman Ocağı" adlı kitabı hakkında da hem sıkıyönetira, hem de Ağır Ceza'da dava açıldı; 8 yıl sonra akiandı. Akçam, Millivet Gazetesi'nin açtığı bir yanşmada " Analanmız" romanıyla birincilik, "Kanlı Derenin Kurtlan" adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu, "Halay" adlı öyküsüyle de Antalya'da "Altın Portakal" ödülüalmıştı. KÜSAV'in müzayedelepi • Kûltür Servisi-KÜSAVın ^Kültür ve Sanat Varhklannı Koruma ve Tanıtma Vakfı) düzenkdiği 8.1/hoslararası Antika ve Dekoratif Sanat Fuan'nda bugün saat 14.30'da dekoratif eserler müzayedesi. saat 18.00'de de kutsal resim ve ikona müzayedesi yapılacak. Yerli ve yabancı 30 antika ve dekoratif eşya kuruluşunun katıldığı fuar. Yıldız Sarayı Silahhane binasında yer alıyor. Fuarda yann saat 17.00'de deAvrupa- Osmanlı antika sanat eseri ve halı, kilim müzayedesi gcrçcklcstirilecek. Yayıncı Ilhan Erdost on iki yıl önce öldürülmüştü Ciııayet gözaltında işlendi MUSTAFA BALBAY Muzaffer ve İlhan Erdost, 5 Kasım 1980 Çarşamba günü, Ankara Emniyet Müdürlü- ğü'nden Sıkıyönetim Komu- tanlığı'na getirildüer. Evlerin- den "yasak yayın" diye alınan ve evraka ekli "Doğarun Diyaleküği" adlı kitapla. Ogün ve ertesi gün mesai biüminden sonra geri götûrüldüler Emni- yete. 7 Kasım curaa sabahı er- kenden getirildüer Adli Müşa- virlik Dış Nizamiyesi'ne. Ak- şam mesai bitiminde gözaltına aünmalanrun nedeni, sahibi ol- duklan İlkyaz Basımevi'nde "çok sayıda yasak yayın bulun- durmak"tı. GetirildikJeri A-Blok İç Ni- zamiye'de kayıtlan yapıldı, saç- lan kesildi, saçlı ve kesik saçh fotoğraflan çekildi. Sıra da- yagından geculer -herkes gibi-. Bir süre sonra "Kademe"ye te- lefon edüdi. "C-Bloka götürü- lecek iki kişi için" büyük araba istendi. "Büyük arabâ yok mu? Küçük araba olmaz! Anlarsın ya!" diye konuşuyordu telefon- daki görevli gardiyan er. Tu- tuldu taşıyan arabalar en az 12 kişi alıyordu, ama bu araba- lann içi. ayakta dik durabilecek (yani insan dövebilecek) yük- seklikte değildi. Sonunda "Reo" denilen bir arabada anlaşülar. Biraz sonra da bir astsubay geldi, yanındaki muhafız erlerle birlikte. Erdost kardeşleri C-Bloka götürmek ûzere teslim aldı. A Blok İç Ni- zamiyede, C Bloka götürülecek iki gözaltı daha vardı. Ama on- lan aünadılar. Muzaffer ve ardından İlhan Erdost, Reo denilen kapalı ce- zaevi arabasına, arka kapıdan tekme tokat bindirildiler. Ast- subay Şükrü Bağ, Erdost kar- deşlere, eşyalan aranırken, "On yaşındaki bebeleri zehirlediniz, içerisi sizin zehirledikJerinizle dolu!" diye öfkesini belirtmişti. Arabaya bindirildikten sonra da, (görevli üç muhafız erin As- keri Yargıtay'a yazdıklan di- lekçelerde belirttlklerine göre) yanındaki erleri kıyıya çekmiş. "Bunlar birer yılandır, ana- lannı ağlatmazsanız ben sizin ananızı aglatınm!" diyerek dö- vühneleri için emir vermişti. A-Bloktan iki yüz metre öte- deki C-Bloka gidecek araba ha- reket etmeden iki kardeşi hazı- rola getiren dört er, cop, tekme ve tokatla dövmeye başlamıştı. Muzaffer Erdost, epeyce dövül- dükten bir süre sonra, aracın demir parmaklıklı penceresin- den, Assubay Bağ'ın arabanın sağmdan soför mahallıne doğ- ru yürüdüğünü görmüştü. Nice sonra araç hareket etti. Sürekli dövülüyorlardı. Ya- kasından tutulup öne çekildiği sırada yol boyu yanan elektrik lambalannın araç içine sızan ışığında Muzaffer, İlhan'ın yü- zükoyun yere kapaklanmış ol- duğunu gördü. Tekmeleniyor- du. Sonra ağır ağır doğrulmaya çalıştığını görecekti. Araba, Muzaffer Erdost'un rakıp geldiğini söyledi. Yeniden dövüldüler. İlhan bir kez daha düstü. Zorlukla doğruldu. fki kardeşi, C Blok F Bölü- mü'nün telörgüleri önünde hazırola getirdiler. önlerinde Assubay Bağ, arkalannda er- ler. Erler arkadan "'Ellerini yapıştır lan! diye bağınyor, şiş- miş ellerini iki kardeş de yan- lanna yapışüramıyorlar. Astsu- bay. ellerini yana yapışürma- lannı söylüyor, "Bir patlaül- lik'te sağ militan olarak ünlen- diği sonradan öğrenilecekti. Yargılama 7 yıl sürdü. Görevli üç er, ayn ayn 10 yıl 8 ay ağır hapis cezası aldı. Özel amaçla arabaya binmiş olan ere, 8 yıl hapis cezası verüdi. Astsubay da ilkin 10 yıl 8 ay ha- pis cezaa aldı. Bu ceza Askeri Yargıtay Genel Kurulu'nda onaylandı ve kesinleşti. Ama astsubaym, şpför mahallinden dövûlme olayını duymasının ve kilitlemediği için "görevini ih- mel" etmişti. 6 aya kadar olan cezalann temyizi, yalnızca sıkı- yönetim komutanının takdirine ve yetkisine bağlıydı. Sıkıyöne- tim komutanı da karan temyiz etmedi. Gözaltma alınmalannın/suç- lannın nedeni, İlkyaz Bası- mevi'nde çok sayıda yasak ya- yın bulundurmak olarak belir- lilmıştı. Oysa İlkyaz Basımevi'n- de yasaklanmış tek bir yayın BUGUNILHAN/KITAP GUNU 'Kitaplığunda bir resmin var, İlya Ehrenburg'un ' Fırtına romanının yanında ' Uzanmışsın toprağa Artova'da bir bozkır aksamında , Dudağında gülücükten / San, kocaman bir papatya < Ve seni yaşından büyük gösteren Kalın, kara bıyık- larının; Ve yüzünün esmer aydınhğında / Dağb bir tadı var fotoğrafının. (Metin Demirtaş'ın şiiri) mahkemedeki anlatımına göre 25-30 dakika süren bir yolcu- luktan sonra durdu. Aşağı indi- rildiler. Uygunadımda yürütü- yorlardı ki. astsubaym emriyle, geri, arabanın yanına çağnldı- lar. İlhan yeniden dövdürü- leceklerini anlayınca. astsuba- ya, sabahleyin küçük kızını uyandırmadan evden çıkuğını söyledi ve "Bizi daha fazla dövdürmeyin" dedi. Astsubay, "Bunu daha önce düşünseydi- niz!" diye yanıtladı, kendisinin de küçük kızını ateşli hasta bı- madık hayalannız kaldı. şimdi onu da patlaürlar!" diyerek ye- niden dövmeleri için eliyle erle- re emir veriyordu. Bir süre bu- rada da dövüldüler. C-Blok F Bölümü'nün telörgüyle çevrili avlusuna ahndılar. Bir süre de burada dövüldükten sonra İlhan öldü. İlhan'ı ambulansla hastaneye götürdüler, Muzaf- fer'i de boş bir koğuşa aldılar. Soruşturma>T yüriiten askeri savcı, Erdost kardeşleri döven 4 erden birinin muhafız görevi ol- madığını saptadı. Bu erin Et- görmesinin olanaksız olduğu kanısına varan Askeri Yargıtay 5. Dairesi, yargılamanm yeni- den yapılmasına karar verdi. Teknisyen astsubaylara Reo aracının fızik/teknik özellikle- rine ilişkin hazırlatılan rapor, böyle bir karara esas alınmıştı. Astsubay Şükrü Bağ'a bu kez görevi ihmalden 6 ay hapis cezası verildi. Erdost kardeşle- rin nakledildikleri Reo araan- da, tutuklulara aynlan bölüm ile muhafız erlere aynlan bölüm arasındaki parmaklıklı kapıyı O gün en güzel elbisesini giymişti Ve bir güveyi gibi gitti DhanVAHAP ERDOĞDU Otuzaltı yıllık yaşamıyla belirli bir döneme damgasını vuran bir kuşağm. toplurnsal-tarihsel gelişmesine derık dü- şen bir dönemin acısıyla, sancısıyla ve bizzat kendi yaşamıyla noktaladığı bir dönemin günümüzden yannımıza uza- nan bir simgesidir İlhan. Kıraç, tekdüze ve yoksul Anadolu bozkınnın başkente sürdüğü bu güzel oğul, bu yepyeni ya- şamın olanaksızlıklan ve umutlan, çaresizlikleri ve özlemleri içinde yoğru- larak büyümüş, bilinçlenmiş ve kişiliği- ni mayalamıştır. Ama hep bozkır çocu- ğu olmanın utangaçlığını, alçakgönûl- lülüğünü. özverisini ve onurunu taşımış, gerçek kişiliğini bu karmaşık görünüm arkasında tutmayı yeğlemişti. Böylelerini tanımak için uzun yıllar birlikte olmak, yakınında yaşamak yet- mez, aynca acüı, zor ve nankör zaman dilimlerinde birlikte yaşamak da gere- kir. Yoksa nice adsız kahraman gibi, o engin alçakgönüllülüğü içinde sessizce çekılip gidecektir aramızdan. Hiç kuş- kusuz kendisine kalsaydı böyle birgidişi yeğleyecekti. Ilhan şiir yazmadı, ama şiiri yaşadı irdeler ye seçkin bîr zelca kıvrakhğıyla caktı, üpkı İlhanm ölümü.Muzaffer'in aklm süzgecinden damıtarak en yetkin bir Türkçe yapıta dönüştürürdü. Çevir- men değildi, ama insanı şaşkınlığa dö- nüştürecek derecede en karmaşık an- latımlan sadeleştirir ve yalın bir metne dönüştürme becerisini gösterirdi. Uaha önceleri gözaltma alınmamıştı İlhan. Bir kez ve son kez alıiidı. En güzel yaşındaydı. Ve belki en güzel günündeydi. Kara gözlerinden gülüşleri eksil- miyordu. Serbest bırakılacak sanıyorduk... İlhan. Öykücü değildi, romancı olmadı, ama en yetkin bir eleştirmen kadar doğ- ru yargılan vardı. İlhan, döneminin en büyük yayunalanndan biri idi. Bu son derece güç işi, büyük bir yetenek ve yet- kiyle başanyordu. Önüne gelen kitap taslaklannı bir sanatcı sabnyla inceler, İlhan'ın Muzaffer'le kardeşliği, Ana- dolu'nun geleneksel kardeşliğinin en katıksız örneğini verirdi. Öyle ki İlhan'- ın kişiliği. Muzaffer'in kişiliğinde bü- tünJenmişti. Muzaffer'in kişiliği de İlhan'da somutlaşmıştı. Işte bu nedenle Muzaffer'in ölümü İlhan'ın ölümü ola- ölümü olduğu gibi. Belki İlhan'ı öldü- renler de böyle düşünmüş olmalıydılar. Ve gene çok doğal olarak bu ölümden sonra Muzaffer, "Muzaffer İlhan" ola- rak yeniden doğacaktı. Daha önceleri gözalüna alınmamıştı İlhan. Bir kez ve son kez almdı. Sıkıyö- netim Adli Müşavirliği nezaretine üç gün üst üste getirdiler Ilhan'la Muzaf- fer'i. 7 kasım günü. o son gün, serbest bı- rakılacaklan beklentisi içerisinde ye- mek de getirmemişük. İkindi üzeriydi. İzin alarak nezarette görüştük. İlhan en güzel elbisesini giymişti. Bir güveyi gibi. Ankara'nın soluk güneşi yüzünü aydın- latıyordu. Yanaklanpembepembeydi. En güzel yaşındaydı. Ve belki en güzel günündeydi. Kara gözlerinden gülüşleri eksilmiyordu. Ve bir güveyi gibi gjtti İlhan. Banazlı Pir Sultan bilmedi bu hüznü ÖNERÜNALAN Dokuz yüz ellilerde bir An- kara. Taşrada kaimış ılkokul gjysileri, üçnumarayla kesilmiş saçlanyla. İnce boyunlu yağız çocuk... İlhan'ı ilk böyle gör- düm. Sonra benim için Ankara dışında geçen yıllar başlar. 12 Mart önceşine dek. 12 Mart dö- neminde İlhan ağır sorumlar altında yakmdığınj hiç görme- diğirn genç ve güzel bir insan- dır. Ölçülü, düşünceli, özveri- li... Bana öyle geliyor ki onu asıl kimüğiyle 12 Mart'ta bulduk. 12 Mart gibi bir dönemde onun güzel ıralarını edinebilmesi için insanın mayasında seçkin şey- ler olmak gerekir. O, delikanb- lık çağını atlayarak olgunlaşmış bir insandır. ilhan'da o ince bo- yunlu yağız çocuktan bir şeyler kaimış olması da bundandır. İlhan'ı son görüşüm 12 Ey- lül'den sekiz on gün sonra Kızı- lay'dadır. "Durum nasıl. Ağa- bey" diye sordu. "Kötü" dedim ve bir an duraksayıp ekledim: "Daha da kötü olacak!" Sonra- lan bu sözümü sık sık anımsa- dım. Doğrusu, 12 Eylül'ün, 71'den bir anı Muzaffer Erdost, İlhan Er- dost için hazırladığımız bu sayfa için fotoğraf ararken, kendisini, İlhan Erdost ve İlhami Soysal arasmda gö- rünce, iki kez durakladı. Fotoğrafın arkasında '24.9. 1971/Ankara Adliyesi' yazıhydı. İlhami Soysal Mamak Muhabere Okulu'- ndan, Muzaffer Erdost Yıldınm Bölge'den getiril- mişlerdi. Başka davalan ne- deniyle İlhami Soysal karşısındaki bir tarudığıyla konuşuyor, Muzaffer Er- dost (elleri kelepçeli) İlhan'a bir şey söylüyor. İki tutuklunun da saçlan kesil- mediğine göre, cezaevlerin- de baskı henüz yoğunlaş- mamış. İlhan'ı öldürecek denli kötü olabileceğini düşünmemıştim. Her insana kötülük yapılabilir. Ama nasıl oluyorsa, Ilhan'ı bu- gün bile kendisine kötülük ya- pılamayacak bir insan olarak görüyorum. Onun için de öldü- rülmüş olmasından büyük utanç duyuyorum. İlhtan'ın acısıyla Sıvas'a git- tim. Sıvas onun doğduğu ile komşuydu. 12 Eylül karabasa- nı kol geziyordu. Sıvas'ta İl- han'la sık sık baş başa kaldığı- mı fark ettim. İnsanlık tarihinin bir yanıyla zulüm tarihi oldu- ğunu düşündüm. Dünyayı zu- lümden kurtarmanın pek çetin bir iş olduğunu duydum. Sonra bir gün, İlhan'ı düşünmenin ba- na direnme gücü verdiğini sez- dim. Beynim bunalmaktan kurtulma yolunu İlhan'da bul- muştu. Bu, onun öldürülmesin- den duyduğum acıyı aıtırdı. Güzel her şeyde İlhan'dan bir parça bulmaya başladım. Salı- nan kavak yapraklannda onun gülüşünü gördüm. Gök Medrese'nin taç kapısı- na İlhan'dan hüzünlü bir taş yerleştirdim. Güzellikle acıyı birlikte tattım. Daha önce ka- famda bir insanla böyle ya- şadığım olmamıştı. İlhan'ın öl- dürülmesiyle en sağlıklı yanım yaralanmıştı ve İlhan yaramı sağaltıyordu. Adı geçmese bile Sıvas'ta İl- hanb bir hüzünle söylediğim bir dörtlük var: Masamda okunmuş gazete soğumuş bir bardak ça> / kar- şımda Koıtgre binası sıradaa bir gökyüzü / Sıvas'ta köylü bir ak- şam üstiı / Banazlı Pir Sultan bilmedi bu hüznü. Olaurüldııgu gün artıkKitapGünü Kültür Scrvisi - Yayıncı İlhan Erdost'un öldürülüşünün on ikinci yıldönümü dolayısıyla Ankara'daki İlhanilhan Kitabevi, okurlanna Sol ve Onur Yayınlan'ndan çıkmış kitaplan yüzde 50 indirimli verecek. 7 Kasım'ı 'İlhan / Kitap Günü" olarak anmayı gelenekleşü- ren İlhanilhan Kitabevi'nin bu yılki armağanı, 1993 Duvar Takvimi. Takvim, Muzaffer İlhan Erdost'un yaptığı resımleri içeriyor. Bugün Sol ve Onur Yayınlannın okurlanna bir yıl süreli indi- rim karü da verecek olan İlhanilhan Kitabevi'nden katalog ve geniş bilgi isteme adresi şöyle: 'İlhanilhan Kitabevi, Baymdır Sokak, 23/6, Yenişehir-Ankara.' İLHAN'IN MEZARINDA KONUŞMA Umudungülüşü MUZAFFER tLHAN ERDOST Onlar öldürüldüler. Doğal ki öldü onlar. Çağdaş kölelikten özgürlüğe giden çetin yolda, işkencelerin, cezaevi baskınlannın, öldürümlerin, darağaçlanrun çetin yo- lunda, boyun eğmeyenlerin, ezilmeyenlerin bilincinde soluk alı- yor onlar, direncinde yaşıyor onlar. Onlar umudun gülüşüdür. İnsanlığm gülen geleceğidir onlar. Biz onlarla övünçlüyüz, biz onlarla dirençliyiz, biz onlarla büyüyen bir ateşiz. Söndürülemeyen. söndürülemeyecek olan o ateşiz biz... (7 Kasım 1990) AZER YARAN'IN ŞİİRİ yoktu. İlhan'ın öldürüldüğü ta- rihten bir süre sonra. Birinci Şubeden görevli memurlar Iliyaz Basıme\ı'ni açmaya gel- diklerinde tek bir kitap almadı- lar. Açtı ve gittiler. Ne var ki basımevinin açılması için veri- len karann tarihi 30 Ekim 1980'di, yani İlhan'ın öldürül- düğü tarihten 7 gün önceşine aitti. Gözalüna abnmalan için verilen kararda da, basımevinin açılması için verilen kararda da aynı komutanın imzası vardı: Recep Ergun. AĞU Yayınevinde onaltı sayfalann çınlayan sessizliği ve ÖlümsüzJüğü kitabın. Bir kitap ölümüz, baskına uğramış, sevgıli ağır ölümsüz aadan kundagmda, yarım kahmış. Bırakın. ölüyü kakursın emekleyen bebeği. kendi türkükrj. Ah, sisli günün çiğli çimleri. Deyin, örtmesinler güldeki kanı, sevgüi ağır kanı acıdan kiındağmda. Bırakın, kan kurusun al ipek bir mendii gibi. Yükseğe ölünün gür amı ülkenin ağır toprağmda. • Öldürümün uhıyan elleri yokedıyor dizilmış yazının kurşun gününü ve düşünen kağıt geçeyi. Sızlıyor terli çeliklerin türküleri. Ve yüreğimian çağlayan kara çatıyor dağılan her dizeyi böğürtüsünde yarah kalemlerin, ağnh gürültüsünde basımevlerinin. Şimdi demir duvarlara işliyorsa kan eğer. oyuyorsa demin al jpek bir belgi gjbi, deyin, kanı silmesinler. Sihnesinler kanı, sulasın kan yine göğsel türküterle türküleri. Yükseğe ölünün gür alnı Kaldınn. Yayınevinde onalü sayfalann çınlayan sessizliği yenilmezKği kitabın. Sesin hâlâ kulaklarımda çınlar SÜLEYMAN EGE İlhan, güzel çocuk! Aradan 12 yıl geçti. Gittin, bir daha da dönmedin. Muzaffer'i Emniyet'e çağırmışiardı. Kimbılir bu kez hangi kitapla ilgiliydi. Ağabeyinle ikimiz yıllardır alışmıştık buna. Gidip gidip ge- liyorduk. Bazan da gidiyor, dönüşümüz uzun sürüyordu... Adliyeyi. Emniyet'i yol etmiştik. '65'ten bu yana, Muzaffer'in deyimiyle birer 'milli sanık' olmuştuk. Her zaman en zor anlarda yanımda biterdin. Koşar koştu- rur, ne gerekirse en iyisirıi yapardın. Kardeşim Sedat'ı hiç arat- mazdın. Sen de öpöz kardeşimdin benim. Hiç unutur muyum, o Manifest'ten tutuklandığım zaman, daha hapishaneye götürülmeden. yetişip adliyenin koridorun- da bulmuştun beni. Polislerin arasmda sana Bahçeü'de kaldığım evin anahtannı vermiştim. Masamdaki Manifest'le ilgili belgeleri alıp Çelenk'e götürmen için... Gözlerhnin içine bakıyordun. " Ağabey. hiç merak etme, ne gerekirse yapanz" deyişini şim- diki gibi ammsıyorum. Sen olunca gözüm arkada kalmazdı. "Proleter Devrim ve Dönek Kautsky" dizgideydi. İş yaptırdığım basımevini bulmuş, hemen işi kaldığı yerden ele almış, kitabı baskıya geçirmişsin. İki gün süren Manifest 'ziya- ret'inden çıkıp geldiğimde gördüğüm bu durum bir sürpriz ol- muştu benim için. Bunu kendiliğinden düşünüp yapacağın hiç aklıma gelmezdi. Bir de, "Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz" haklunda aleyhte verilen bir bilirkişi raporu nedeniyle tutuklanmıştım. Sedat o sıra uzak bir ilde öğretmenlik yapıyordu, ilk ziyaretçim sen olmuştun. Rapor sahibi Nevzat Gürelli'nin 'bir kitabını bulun bana' demiştim de. bu profesöriin 'bilirkişilik' diye bir doçent- lik tezini de İstanbul'lardan buldurup getirmiştin. Sen ne can çocuktun... Senin gidişinde ben senin için bir şey yapamadım İlhan. Se- ninki göz açtırmadan başlayıp bitti... Borçlu bıraktın beni. O gün seni telefonla aramıştım. Bir öğle saatiydi. " Ağabeyden bir haber var mı" diye sormuştum. Muzaffer bir gün önce Emniyet'e götürülmüş, daha geri gel- memişti. "Daha bir haber yok abi" demiştin, "Şimdi az sonra ben de gidiyorum. Beni de istemişler." Son görüşrnemiz oldu bu. Sesin hâlâ kulaklanmda çınlar. Biz hep gidip gidip geldik güzel çocuk. Sen gittin bir daha da dönmedin.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle