Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 7 OCAK 199.
BURAŞI
TÜRKİYE
HALUK ŞAHİN
ilgi Kan Yapar
"Bilgi kuvvettir!"
Son zamanlarda daha sık olarak duyduğumuz bu slo-
gan eskiden de geçerliydi. Bazı toplumsal grupların, ör-
neğin ruhban sınıfının, bazı türden bilgilerin tekelini el-
den kaçırmamak için ne kadar direndiklerini tarihten bili-
yoruz.
Totaiiter yapılar jçinde bilginin toplum içindeki dağılı-
mını dûzenlemek ve belirli grupları bilgisiz bırakmak için
sıkı önlemler alınagelmiştir. Örneğin geçenlerde son ne-
fesini vBren Sovyetler Birliği'nde kimin hangi çeşit bilgiyi
alabilec«ği kesin kurallara bağlanmıştı. Sovyetler Birliği
:
nin resmı haber ajansı TASS'ın normal servislerinin yanı
sıra bir de "Beyaz Servis"i vardı ki bu yalnız ayrıcalıkla
komünıst yöneticiler tarafından görülebiiirdi.
Glasnost buna benzer ayrıcalıklara son verince Komü-
nist Partisi büyük ölçüde güç kaybetti.
Bilgi ile iktidar arasındaki ilişki, gittikçe daha bilgi yo-
ğun birdoku kazanan çağdaş toplumlarda da sürüyor. Es-
kisinder) çok daha fazla alanda bilgi, "kritik etmen" özel-
liğini kazanıyor. Nıtelikli bilginin piyasadeğeri sürekli ar-
tıyor. Eskiden altın ve para saklama kurumları olarak bili-
nen bankaların yanında "bilgi bankası" kavramının yay-
gınlık kazanması biraz da bunun belirtisi değil mi? (Da-
hası, artık normal bankaların bile her şeyden önce bilgi
depoladıkları söylenebilir.)
Bilginin kuvvet ol-
duğunun örneklerini
her gün görüyoruz.
Örneğin Cumhurbaş-
kanı Ozal'ın, Demirel
hükümeti tarafından
bazı yasa ve kararna-
meler konusunda bil-
gisiz bırakılmaya kar-
şı çıkışının temelinde
bilgi-kuvvet denk/emi
var. Özal, bilgisiz bı-
rakıldığı ölçüde güç
Ne yazık ki Türkiye'nin bilgi
üretme "fabrikaları",
"düşönce depolan" ya hiç
yok ya da son derece
zayıf... Kendisini büyük bir
kültür havzasının
merkezinde buluveren
Türkiye'nin, bu eksikliğini
gidermesinin zamanı
gelmiştir.
yitireceğini çok iyi biliyor.
Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'nda tam üye olmak için
başvurduğu yıllarda Türkiye'ye karşı başlıca itiraz ekono-
mik gerekçelere dayandırılıyor ve Türkiye'nin AT'ye Yuna-
nistan, İspanya ve Portekiz gibi yeni üye ülkelere kıyasla
çok daha ağır bir yük getireceği belirtiliyordu.
Almanya'da Prof. Dr. Faruk Şen'in yönetiminde etkinlik
gösteren Türkiye Araştırmalar Merkezi geniş bir bilimsel
araştırma yaptırarak bu itirazın birçok dayanaklarını çü-
rüttü. Elde edilen bilgiler, Türkiye'nin durumunun öne sü-
rüldüğü kadar kaygı verici olmadığını ortaya koydu. Bu-
nun üzerine itirazların ağırlık noktası toplumsal, siyasal
ve kültürel etmenlere kaydı.
Bu örnek, çağdaş bilimsel ölçülere uygun bilgi üretme
kurumlarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha or-
taya koyuyot Türkiye Araştırmalar Merkezi, son altı yıldır
yaptığı araştırmalarla şoven Alman çevrelerinden Alman-
ya'daki Türkler hakkında öne sürülen itirazlara sağlam bil-
gilerle cevap veriyor ve Almanya'daki Türk toplumu için
bir çeşit cansimidi görevi yapıyor. Almanya'daki Türkle-
rin hızla işçi statüsünden işveren statüsüne geçtiğini, Al-
manya'daki Türklerin Alman barvkalarındaki birikimlerinin
Alman ekonomisini etkileyecek boyutlara ulaştığını hep
bu merkezin ürettiği bilgilerden öğreniyoruz.
• * •
Ne yazık ki Türkiye'nin bu türden bilgi üretme "fabri-
kalan", "düşünce depolan" (think tank) ya hiç yok ya da
son derece zayıf. Bu alanda liderlik rolüne çıkması gere-
ken üniversiteler YÖK tarafından kısıriaştırılmış durumda.
Türk sanayicileri ve işadamlarının da geniş ufuklu bilgi-
ye gereken önemi verdikleri söylenemez. Araştırma-
geliştirme fonlarında Türkiye nal topluyor.
Tarihin beklenmedik çalkalanmaları sonucunda kendi-
sini büyük bir kültür havzasının merkezi olarak bulan
Türkiye'nin, hiç vakit kaybetmeden bu eksikliğini gider-
mesinin zamanı gelmiştir. Bu alanda kaybedilen her gün,
vücuttan kaybedilen bir kan damlası gibidir.
T.G
PENDİK
ASLÎYE ÜÇÜNCÜ HUKUK MAHKEMESİ
Sayı: 1991/51
Davacı Arsa Ofisi Genel Mudurluğu tarafından mahkememizde açı-
lan 2942 sayılı yasanın 16-17. maddeleri gereğince tescil davasının ya-
pılan açık yargılaması sırasında;
Aşağıda isim ve en son bildirilen adresı yazılı bulunan davalıya mah-
kememiz tarafından tebligat yapılması mümkün olmadığı gibi yapı-
lan tüm yazışmalara ve tahkikatlara rağmen davalının tebligata sarih
açık adresinin tespiti mümkün olmadığından davalıya duruşma gü-
nü ve saatinin ilanen tebliğine karar verilmiştir.
Aşağıda hüviyeti ve en son bildirilen adresi yazılı bulunan davah-
ların duruşma günu olan 26.2.1992 günü saat 10.00'da mahkememiz
duruşma saJonunda haar bulunması dava ile ilgiü her türlü yazılı belge
ve delillerini dosyamıza duruşma gunune kadar ibraz etmesi, delille-
rini ibraz etmez ve mazeret gostermeksizin duruşma gunü ve saatin-
de mahkememizde hazır bulunmazsa yargılamanın gıyabında yapı-
larak karar verileceği davalıya davetiye yerine kaim olmak uzere Ua-
uen tebliğ olunur.
Davalı:
Ahmet ACAR
Burhan Mahallesi NIGDE
Davalı
Mustafa ACAR
Burhan Mahallesi NfGDE
Tescili istenen dava konusu taşınmaz
Pendik ilçesi, Kurtköy, - pafta, 937 parsel sayılı taşmmaz.
Basın: 17127
TOKAT SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas: 1989/1009
Davacı Tokat Orman Işletmesi Müdürlüğü vekili avukat Nebahat
Eskikay tarafından davalı Tokat Büyükyıldız Köyü'nden Zekeriya
oğJu, 1955 doğumlu MEHMET ÜRER aleyhine açılan 402.675 lira-
lık tazminat davasının yapılan açık duruşmasında:
Davalının adına çıkanlan tebligatın yapılamadığj, zabıtaca yaptı-
nlan tahkikatlarda da adresinin tespit edilemediği anlaşıldığından,
davalının 24/2/1992 günü saat 09.25'te hâkimliğimizde hazır bulun-
ması, aksi takdirde devlet ormanında hayvan otlatmaktan dolayı yu-
karıda yazılı tazminata karar verileceği hususu dava dilekçesi ve
davetiye yerjne kaim olmak üzere ilan olunur.
Basın: 51246
T.C.
SAKARYA
ASLİYE 2. HUKUK MAHKEMESİ
Esas No: 1991 371
Karar No: 1991 676
Davacı Yurdanur Unutmaz vekılı tarafından davalı Ragıp Unutmaz
aleyhine açılan boşanma davasının vapılan açık yargılaması sonunda:
Ankara ilı. Alündağ ilçesi. Kınkaslan mahallesi. ctlt 058 03. sayfa
17, kütük 276da nüfusa kayıtlı Yusuf ve Zekiye'den olma, 1953 do-
ğumlu Ragıp Unutmaz ile aynı yerde nüfusa kayıtlı Hıkmet ve Aynur'-
dan olma 1954 doğumlu Yurdanur Unutmaz'ın bosanmalanna karar
venlmış olup, İncirlı Cad, Ahmet Rasim Sokak. Kora! Türk Bilardo
Salonu, Bakırköy-lstanbul adresınde mukim davalı Yurdanur Unut-
maz'a tebligat yerine kaim olmaJc üzere ılan olunur.
Basın. 51297
KTTIere Italyan Modeli
Özerklik
KİTlerin yeniden yapılanması için düşünülen model, İtalya'da uygulanan
"IRI Modeir'nden esinlenildiği izlenimi vermektedir. Aslında bu model
kamugirişimciliği uygulamasında başanlı bir model olarak
değerlendirilmektedir.
Prof. Dr. TURGUT TAN Ankara Ünv. Huk. Fak. Öğr. Üyesi
KİT'lerin "özerkleşririlmesi" ve "özelleşti-
rilmesi", kısacası yeniden düzenlenmesi, bu
kez farklı biçimde de olsa DYP-SHP koalis-
yon hükümeti ile beraber yeniden gündeme
gelmiştir. Prof. T. Çiller, DYP Genel Başkanı
Yardımcısı olarak verdiği demeçlerde, strate-
jik önemi olmayan KİT'lerin blok olarak ve
gerekirse değerinip altmda satılacağını (bun-
dan 1.5 2 trilyon gelir hesaplanmıştır), kalan-
lann da "vakıflaştırma" adı verilen bir model-
le siyasal etkilerden arındırılmış bir yönetim
biçimine kavuşturulacağını açıklamıştır. Bu-
na karşılık seçim sonrası DYP-SHP Koaiis-
yon Protokolü'nde ve kurulan hükümetin
programında^ öncelik "özerkleştirme"ye veri-
lerek Kamu Iklisadi Teşebbüsleri'nde bir ye-
niden yapılanmaya gidileceği öngörülmekte-
dir.
Stratejik kaynak ve koordinasyon
Söz konusu yeniden yapılanma şöyle özetle-
nebilir: KİT'lerin özel yasalan iptal edilerek
yeni bir yasa ile kamu hizmeti yapan KİT'ler
(bunlar PTT, TCDD. Tekel, Ziraat Bankası.
Halk Bankası, TEK ve TMO olarak belirlen-
miştir) dışında. tüm KİT'ler Türk Ticaret
Kanunu kapsamına sokulup anonim şirket
olarak örgütlenecektir. Bu anonim şirketler
de, "stratejik kaynak yönlendirmesi ve koordi-
nasyon sağlayacak" sektör holdingleri içinde
toplanacaklardır. Sektör holdingleri, bağlı
şirketlerin yönetim kurullannın oluşturulma-
sında hissedar olarak yetkili olacaklardır.
Tepede ise, sektör holdinglerinin sahip olduk-
lan KİT hisselerinin yüzde 51 'ini devredecek-
leri "statüsü özerk bir kurum" oluşturulmak-
tadır. Bu özerk kurumun yönetimi konusunda
bir açıklık olmamakla beraber, TBMM tara-
fından seçilecek bir "mütevelli heyet" ve altın-
da "icra kurulu"ndan söz edilmektedır. Özel-
liştirme, birleştirme, yeniden mali yapılanma,
küçüîtme, yer değiştirme ve kapatma gibi ön-
lemleri alma yetkisinin bu kurumun yetkisin-
de olacağı belirtilmektedir.
Devlet Bakanı Prof. Çiller'e göre. bundan
sonra siyaset adamlannın KİT'ler üzerinde
atama yapma, kararlannı etkileme gücü ol-
mayacaktır. (Panorama, 24 Kasım-1 Aralık
1991)
Ekonomik gereklere uygun yönetim
Hemen belirtelim ki, bugün bu yapısal dü-
zenleme ile amaçlanan "özerkleştirme" KİT'-
ler konusunda bugüne dek yapılmış yasal
düzenlemelerin de temel amacıydı. Nitekim,
1964 yılında çıkanlmış olan 440 sayılı yasa
(m.2) bu kumluşlann. "özerk bir tarzda, kar-
ma ekonominin kurallarına ve ekonomik gerek-
lere uygun olarak vönetilmelerini" amaçlan
arasında belirtirken; 60 sayılı KHK (2929 sa-
yılı yasa olmuştur) ve 233 sayılı KHK'da hep
aynı amacı yinelemişlerdir. Yalnız 233 sayılı
KHK'nın diğerlerinden farkı, "kanna ekono-
minin kurallarına" uygun yönetilme yerine
"ekonominin kurallarına" uygun yönetilmele-
rinden söz etmesidir. Bu yasal düzenlemelere
karşın, bugün ortaya çıkan durum, "özerk yö-
netim" amacının gerçekleştirilemediğini İca-
nıtlamakta; siyaset adamının, siyaset adamına
güvensizlik içinde model arayışında olduğunu
göstermektedir.
KlT'lerin yeniden yapılanması için düşünü-
len model, ttaJya'da uygulanan IRI Modeli
1
nden esüılenildiği izlenimi vermektedir. Aslın-
da bu model, kamu girişimciliği uygulamasın-
da başanlı bir model olarak değerlendirilmek-
tedir. Dolayısıyla uygun bir model seçildiği
söylenebilir.
Aslında, 1983 yılında 60 sayılı KHK (daha
sonra 2929 sayılı yasa) ile uygulanmaya çalışı-
lan da kısmi bir sektör holdingi modelidir.
Zira, bu düzenleme ile KİT, bir holding, fi-
nans ve yönetim üst kuruluşu olarak düşünül-
müş. işletmelerin müessese ve bağlı ortakhk
olarak örgütlenmesi ilkesi benimsenmiştir. Bu
modelde Hazine'nin, şirket olarak örgütlen-
mesi zorunlu bankalar dışında, yalnızca KİT
düzeyinde mal sahibi olarak ortaya çıktığı gö-
rülmektedir.
Bu düzenlemeyi yapanlar, örneğin Siimer-
bank gibi bir kuruluşun halka satışındaki güç-
lüğü düşünerek, işletmelerini bağlı ortakhk
haline getirip halka satışını sağlayacak bir sis-
temi benimsediklerini özellikle belirtmişlerdir.
Oysa, programmda KİT'lere bağlı işletmeleri
AŞ haline getirip hisse senetlerini halka sata-
cağını söyleyen ANAP hükümeti 1984 yılında
bu modelin uygulamaya geçirilmesine fırsat
tanımadan, bugün yürürlükteki 233 sayıh
KHK'yı çıkanp, "şapka kurumlar" diye nite-
ledikleri sektör kurumlannı kaldınp, bazı ku-
ruluşlan da bölerek birden çok İDT, müessese
ve bağlı ortakhk kurmak yoluna gitmiştir. 60
sayılı KHK bugün önerildiği gibi tam bir sek-
tör holdingi uygulaması getirmemekle bera-
ber, denenmeye değer bir ara model niteliğin-
deydi.
Üç kademeli örgûtlenme
Yeni yapılanmada üç kademeli bir örgüt-
lenme biçimi benimsenerek müessese, bağlı
ortakhk ve işletme gibi aynmlann kaldınlma-
sı isabetli olacaktır. Zira, yeni modelde işlet-
melerin kuruluş ve faaliyeti özel hukuk kural-
lanna bağlı AŞ'ler olarak örgütleneceği anla-
şılmaktadır. Böylece, kamu payının değişik
oranlarda bulunacağı sektör holdinglerine
bağlı ortaklıklardan (AŞ) oluşan bir eylemci
taban ortaya çıkacaktır. Kamu paymın sahibi
durumundaki devletin (yani Hazine) yöneti-
me doğrudan müdahalesi gerçekleştirilmeye
çalışılan özerklikle güç bağdaşacağı için, sek-
tör holdingleri denilen ara kademe oluşturul-
mak suretiyle eylemci tabanda yer alan şirket-
lerin yönlendirilmesi yoluna gidilebilir.
Yeni yapılanmada üçüncü ve en üst kade-
meyi ise "özerk statöiü kıınım" oluşturacaktır.
Kanımızca yeniden yapılanmada en dikkatli
düzenlenmesi gereken bu üst kuruluş olmak-
tadır. Zira, kamu hisselerinin yönetiminde eı
etkili basamak burası olacağı gibi, hüküme
politikaları ile uyum da onun aracıhğı ile ger
çekleştirilecektir... Zaten, holdinglerin ellerin-
deki hisse senetlerinin yüzde 51 'ini bu kuruma
devretmelerinden de bu anlaşılmaktadır. öte
yandan, bugünkü sistemde Kamu Ortaklığı
Idaresi'nın işlevi büyük ölçüde bu özerk ku-
rum tarafından üstlenilecektir. Bilindiği gjbi,
Hazine hissedarlığının gerektirdiğj işlemleri
yapmak görevi HDTM'ye (kamu fınansmanı
birimi) aittir. Dolayısıyla, bu özerk kurumun
Hazine ile ilişkilerinin de yeniden düzenlen-
mesi gerekecektir.
Kendiliğinden özelleştirme
Türkiye'de gerçekleştirilmeye çalışılan hol-
dingleşme modeli merkezden bir programa
göre uygulanmaya çalışılan özelleştirme kar-
şısında kendiliğinden (spontane) özelleşürme-
ye elverişli bir model olarak da görülmektedir.
Zira bu modelde özelleştirilecek teşebbüslere
holding yönetimleri karar vermekteıdir. İlalya
ve İspanya'daki holding uygulamalan bunun
tipik örneği olarak gösterilmektedir. Nitekim,
1984-1985 yıllarında İtalya'da işbaşındaki
sosyalist hükümetin programında olmamakla
beraber, 2.5 milyarpaund tutanndaki özelleş-
tirme IRI tarafından gerçekleştirilmiştir.
Yeni model üzerindekı tartışmalar, hol-
dingler ve özerk kurumla beraber yeni bir bü-
rokratik yapmın yaratılacağı endişelerinin
ileri sürülmesine yol açmıştır. Bunu, uygula-
madaki tutumlar gösterecektir. Ancak, bu
arada yeniden yapılanmada ve özelleştirmede
önemli sorunlardan birini personel konusu-
nun oluşturacağı bir gerçektir. Esasen KİT'ler
konusundaki temel eleştirilerden biri personel
fazlalığının bu kuruluşlar üzerinde yarattığı
ağır yük olmuştur. Bilindiği gibi, özelleştirme-
ye koşut olarak personel rejiminde değişiklik
zorunluğu gerekçe gösterilerek 308 ve 399 sa-
yılı KHK'larla yapılan düzenlemeler Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmişlerdir.
Bundan sonra anayasaya uygun yapılacak bir
düzenleme ise 657 sayılı Devlet Memurları Ka-
nunu'nun düzenlediğınden çok farklı olmayan
yeni bir "memur" statüsü yaratacaktır. Kam-
mızca KİT personel rejiminin çözümü, anaya-
sanın bugüne değin pek üzerinde durulmamış
olan 128. maddesinin, memuru tanımlamaça-
basına girmeden, yeniden düzenlenmesini ge-
rektirmektedir.
PARİSTEN SELÇUK DEMİREL
YeniBakanlar ve Memııriar
Bugünlerde bakanlıklarda müsteşarından, genel müdürüne,
oralardan şube müdürlüklerine, hatta şeflere kadar herkes
görevden alınma, uzak yerlere sürülme korkusundadır.
RECEP BİLGİNER
Derneği Başkanı
Ankara karmakanşık; hani kim kime
dum duma dedikleri gibi.
Devlet her şeyi bırakmış, iki şeyle uğra-
şıyor.
Birincisi. ardı arkası kesilmeyen, neza-
man kesileceği de belli olmayan kutlama
heyetlerini selamlamak.
Ikincisi, koalisyon hükümetinin çiçeği
burnunda bakanlannın tasfiye girişimle-
ri.
Birincisi. devlet mekanizmasını çalışa-
maz duruma getirmiştir. Anadolu'nun
her yanından gelen bu kutlama heyetle-
rindeki insanların sayılan, olsa olsa elli
bin civarındadır. Geriye kalan altmış
milyonun aleyhine. devletin zamanı bun-
lara harcanmaktadır. Ve bu kutlama
heyetleri. televizyona. gazete sayfalanna
yansıdıkça. toplumun öfkesi de iktidarın
aleyhine kabanyor. Buna aldıran yok.
Özellikle, sebebi ne olursa olsun, bas-
kın biçiminde gelen yüksek oranlı zam-
lar, her geçen gün, seçmenle iktidar ara-
sında yaşanan balayını sirke ayına
dönüştürmeye gebe.
Çağdaş anlamda demokratikleşme atı-
lımları. gerçi onurlandıncı girişimlerdir.
Hoşgörülü. insan haklanna saygılı, va-
tandaşı yüceltici bu girişimler. umarız,
kısa sürede, toplum katmanlanna da
yansır. EKerir ki. bu girişimler, kimi ba-
kanların kişisel şovlarına dönüşmesin,
devletin kalıcı politikası olsun.
Bütün bu çarpıcı girişimlerin. parlak
sözlerin ötesinde. ulus olarak elimize ge-
çen. geçecek olan ne?
Sosyal barış sağlanacak mı?
Zenginin imtiyazlannın fakiri ezmesi
önlenecek mi?
Devlet daireleri, kendilerinin var olma
nedeni olan vatandaşa. eşit, güler yüzle
davranacak mı?
Mahkemeler tıkır tıkır işleyecek, ada-
let şaşmaz ölçülere kavuşacak mı?
Memuru. işçisi, emeklisi ile bütün orta-
direk, insanca yaşam düzeyine erişecek
mi?
Tiyatro ve Televizyon Yazarları
Rüşvet, adam kayırma. partizanca tu-
tumlar. gelir dağılımındaki adaletsizlik-
lergiderilecek mi?
Yoksa hükümet düzeyinde çizilen, alt
kademelere yansımayan bupembe tablo-
lann hayaliyle, yine. zaman akıp gidecek
mi?
Ankara neden karmakanşık?
Hükümetin ve bakanlannın ikinci uğ-
raşlanna gelince: Ülkemizde, bakan dü-
zeyine yükselmiş olmakla. devlet adamı
olmak. hep birbirine kanştırılmıştır. Ni-
ce politikacı, nice bakan, hiçbir iz bırak-
madan unutulup gitmiştir. Devlet adam-
lığı düzeyine ulaşanlar ise, hep saygıyla
anılmışlardır.
Karmakanşık Ankara"da, nereye git-
sem, bakanların bürokrasideki tasfiye
hareketlerinden söz ediliyor.
Bu arada, geçen dönem ya da geçen
dönemlerde bakanlıklann kadrolannın
çok şişirildiği de bir gerçektir. Bazı gö-
revlere, ehil olmayan partizan kişilerin
getirilmiş olduğu da.
Yanlış olan, böylelerini o yerlerden
uzaklaştırmak değildir. Yanlış olan. on-
lann yerine. yine bakanın, partiden ya da
dost ve aile çevresinden birilerini getirme
eğilimidir.
Devlet adamlığına yükselmiş bir ba-
kan, önce üst düzey bürokratlann çalış-
malannı gözden geçirir. Nereden, kimin
tarafından o makama getirildiğini değil.
Dürüst mü, yetenekli mi, görevine bağlı
mı ona bakar.
Bürokratlann korkusu
Önceliklere, yakın çalışma arkadaşla-
rına, izleyeceği bakanlık politikasının il-
kelerini açıklar. Onların bu ilkelere uyum
sağlayıp sağlayamayacaklarına bakar.
Yoksa, "Sen benden önceki bakan ya da
iktidar zamanında buraya getirildin, ben
seninle çalışmam" gibi gerekçelerle, dev-
letin memurunu yerinden etmeye kalkış-
mak, adaleti zedeler. Kamuya yansıdığı
ölçüde de vicdanlan rahatsız eder. Devlet
kalıcı, bakanlar gidicidir.
Bugünlerde bakanlıklarda, müsteşa-
nndan genel müdürüne, oralardan şube
müdürlerine, hatta şeflere kadar herkes
görevden alınma, uzak yerlere sürülme
korkusundadır. 1950'den sonra, İ.
İnönü'nün muhalefet iideri olarak Mec-
lis'te yaptığı konuşmada. "Devlet me-
murları, tapu memurundan kapıcısına
kadar denklerini toplamışlar, ne zaman
nereye sürüleceklerini bekliyorlar" biçi-
mindeki konuşmasını hatırlatıyor.
Devlet memuru ne yapsın? Politikaya,
ya da politikacıya bulaştınlmışlarsa, ka-
bahat kimin? Çalıştığı bakanlıkta, kendi
şefınden, bakana kadar uyum içinde ça-
lışmasa, atıiacak ya da "Sen bizden değil-
sin, muhalefertensin" diye sürülecek. O
dönemde çalışınca da, daha sonraki dö-
nemde, iktidar, dolayısıyla bakan deği-
şince de, "Sen benden önceki iktidarın
adamısın" tehdidi ile karşılaşacak.
Yeni yetme danışmanlar
Bu yanlış, bu devletin ciddiyetine ya-
kışmayan durumlara bir son vermeli ar-
tık. Memur. kime kul olacağının şaşkınlı-
ğından kurtulsun. kişilerin değil, devletin
memuru olduğunun bilincine varsm.
Başbakan Demirel'e vatandaş, "Baba"
diye sesleniyor. Milletin bütünü içinde,
önemli bir yer tutan, her kademedeki me-
muru da, 'Baba' bu korkudan kurtarsın
artık.
Ankara'da, bir de bakanhklann yeni
yetme danışmanlanndan şikâyetler yay-
gın. Daha önce, bir köşeye itilmiş, ya da
partilere yamanmış, çalıştığı bakanlıkla-
rın çahşmalan hakkında doğru yanlış,
bilgiler sızdırmış, yani casusluk yapmış
kişiler yeni iktidann bakanlanyla birlik-
te, danışman olup çıkıvermişler, kimileri-
nin yeteneğine bakılmadan, casusluk
hizmetine ödül olarak.
Bunların, bilenmiş öfkeleri, bastırama-
dıkları kıskançlıkları ile yeni klikler oluş-
turulmuş. Böylece, politikadan gelen,
deneyimsiz bakanlan yönlendiriyorlar-
mış.
Yunus Emre'nın "Şimdi üç buçuk oku-
yan yaman danışınan olur" dediği gibi. bir
çeşit asalak sığınağına dönüştürmüşler
İcimi bakanlıkları. O bakanlar da "Akıl-
sız bir dost yerine akıllı düşman yeğdir"
gerçeğini öğreninceye kadar çok canlar
yanacak anlaşılan.
ZEHRA İPŞİROĞLU
Sanatta Tutuculuk
Murat Belgeri\n"Değişmeyi Sindirmek" adlı yazısında
vurguladığı gibi (Cumhuriyet, 6.1.1981) yeniliğe oldukça
kapalı bir toplumuz. Bu da gelenek, görenek ve alışkanlık-
lann kıskacından kurtulmamızı büyük ölçüde engelliyor.
Tutuculuk günlük yaşamdan aile ilişkilerine, eğitim sis-
temimizden kültür ve sanat yaşamımıza değin çeşitli alan-
larda etkisini sürdürüyor.
Tutuculuk ve yaratıcılık birbiriyle hiç bağdaşmadığı, ter-
sine iki ayrı ucu oluşturduğu için tutuculuğun en acınası
örneklerini yı'lardır sanat yaşamımızda görebiliyoruz.
özellikle tiyatro alanında gerek oyun yazarlığı gerek yö-
netmenlik gerek oyunculuk açısından eskimiş kalıplar
geçerliğini korumayı sürdürüyor. Bilinmeyen, tanınma-
yan, alışılmadık olan çoğu kez yadırgattığından tutucu
çevreler yeniliği, çağdaşlığı, deneyselliği savunanlara
ya/nızca kapılarını kapamakla yetinmiyorlar, aynı zaman-
da karşı çıkıyorlar, tepki gösteriyorlar.
Bugün Türk Tiyatrosu sesini yurtdışında yeterince duyu-
ramıyorsa bunun nedenini yabancı ülkelerin bizlere karşı
ilgisizliğinde değil, kendimizde aramalıyız. Batı ülkelerin-
de kimse sakalı uzamış konulara, klişeleşmiş birsahnele-
me anlayışına ilgi göstermiyor. Sanatta yaratıcılık, buluş,
yorum aranıyor.
Şu günlerde Dostlar Tiyatrosu'nda sergilenen "Sevdalı
Bulut" gölge oyunlarından masklara, renk renk bidonlar-
dan oluşan işlevsel
Kültippofrakamıztfatfa
önemli bazı değlşikllklepin
yapılaasıartıh kaçınılmaz
ftup. Tutaculukla, ntllll
gibi safsatalarla bir yBritre
vafHaMlecajin» inanmah zor.
bir dekordan cam-
bazlığın sınırında bir
ekipoyurtculuğuna de-
ğin kullanılan tüm ti-
yatro etkileriyle böy-
lesine biryaratıcılığın
çok çarpıcı birörneği-
ni veriyor. Oyunun
yönetmeni Mehmet _ ^ _ _ ^ _ ^ _ ^ ^ ^ _ ^ _ _ ^ _ _ _ _
Ulusoy geleneklerin
içine tıkanıp kalmam/ş, geleneklerden Brechfin tanımıyla
"kaynak olarak yararlanarak" alışılagelmişin sınırlarını kı-
rıyor, böylece kendini dünyanın her yerinde kabul ettirebi-
lecek gerçek bir sanat olayı sunuyor bize.
Bugün Ulusoy gibi öncü bir görev üstlenen yönetmenle-
rimizin sayısı parmakla sayılacak denli az. Ama bu kadarı
bile bir umuda işaret ediyor, bir şeylerin yavaş yavaş de-
ğişmeye başladığı umuduna... Bu bağlamda son zaman-
larda izlediğimiz oyunlardan "Deli Dumrul" (Yön. Yücel
Erten), "Ivan Ivanoviç Var mıydı Yok muydu" (Yön. Kenan
Işık), "Bay Hiçlik ve Sonsuzluk Kitabevi" (Yön. Başar Sa-
buncu), "Hizmetçiler' (Yön. Reha Erdem) ve Ferhan Şen-
soy'un kimi oyunlan örnek gösterilebilir. Çünkü biz beğe-
nelim ya da beğenmeyelim farklı çizgilerde olan bu oyun-
ların, tiyatroda yeni bir arayışı dile getirdikleri yadsına-
maz.
Toplumumuzda son yıllarda yaşadığımız dalgalanma-
lar, tutuculuğun sığ kalıplarından kurtulmanın zamanının
çoktan geldiğini gösteriyor bize. Ama bu yenilik için yenilik
yapma, moda akımlara kapılma anjamına gelmemeli.
Çünkü sanat her şeyden önce özgün olmayı koşullar. öz-
günlüğün eksik olduğu yerde ise sanattan söz edilemez.
Üzerinde düşünülmesi gereken bir başka önemli nokta
da sanatın ancak hiçbir sınır ve kısıtlama tanımayan özgür
bir ortamda yeşerebüeceğidir. Böylesi bir özgürlüğün tu-
tucu güçlerle zaman zaman bilinçli olarak zaman zaman
bilinçsizce engellendiği geçiş dönemlerinde ise sanatçı-
lar hep öncü bir görev üstienmişlerdir. Acaba bizde de
yavaş yavaş böyle bir gelişimden söz edilebilir mi? Bile-
miyorum, ama şurası kesin ki her alanda olduğu gibi kül-
tür politikamızda da önemli bazı değişikliklerin yapılması
artık kaçınılmaz olmuştur. Tutuculukla, milli kültürümüz,
milli değerler gibi safsatalarla bir yerlere varılabileceğine
inanmakzor.
ALAŞEHİR 1. ASLİYE
HUKUK
HAKİMLÎĞİ'NDEN
DosyaNo:1991 /106
Davacı Necdet Ağar vekili Av. Kenan Gülcan tarafından davahlar
Mustafa Kâzım Sağıroğlu ve Emet Canbazoğlu mirasçılan aleyhine
açılan Alaşehır ilçesi Katırlı Köyü 214 parselden ıfrazen 1002, 1004.
1006 parsel sayılı taşınmazlann 106,40.000'er hisselerinin iptali ile da-
vacı adına tescili davası nedeniyle:
Davalılardan Fergün Durakbaşı ve Gençer Canbazoğlu'nun tebli-
gata elverişli adreslen tespit edilemedığinden, dava dilekçesi ve davetı-
yenın ilanen teblığıne karar verilmiş bulunduğundan, duruşma günü
olan 22.1.1992 Çarşamba gunu saat 9 00 da hukuk mahkemeleri du-
ruşma salonunda bizzat hazır bulunmalan veya kendılerin temsil ede-
cek bir vekıl göndermelerı gerektiğı, aksı halde tahkikat ve yargılama-
ya adı geçen davahlann yokluğunda devam edilerek karar venleceği
dava dilekçesi, tensip tutanağı ve duruşma günü yerine kaim olmak
üzere ıianen tebliğ olunur.
Basın: 17022