15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 görüşler Cumhuriyet 26Ocakl992 DÜŞ İŞLERÎ BÜLTENt NAZLI ERAY Mel Brooks Için Bir Film Ç ok sevgili okurlarım, bu hafta sizler için sütunu- ma ünlü komedyen Mel Brooks'u çağırdım. Mel Brooks'u aranızda tanımayan yoktur sanırım. Film- leri Hitler Rap, Gümüş Eğerler, Yükseklik Korku- su, Uenç Frankeyştayn, Olmak ya da Olmamak, Sessiz Film gibi ünlü yapıtlara hem imzasını atmış hem de başrolü oy- namış olan Mel Brooks işte karşımda oturuyor. Adam Al- lah'tan doğma komik; yüz yapısı, birbirine yakın boncuk gözleri, uysal bir köpeğin ağzını veburnunu anımsatan ağ- zı ve burnu ile harikulade bir şey bu Mel Brooks! Insan onunla on gün dolaşsa ömrü on yıl uzar gibi geliyor bana. Yüzüne bakmak yeter. Gülüyorsun işte! 'Sayın Mel Brooks, sütunuma hoşgeldiniz!1 'Hoşbulduk efendim.' 'Azizim Mel Brooks, uzaklardan geldiniz, yoruldunuz. Si- zi buraya çağırmamın bir nedeni var efendim, bilmem ka- bul eder misiniz...' 'Nedir, merak ettim, Allahaşkına söyleyin! 'Efendim, size bir rol teklif etmek istiyorum. Bu rolü an- cak siz oynayabilirsiniz.' 'Meraklandım, nasıl bir rol?' diye sordu Mel. 'Tarihi bir tip mi, Yahudi rolü mü acaba? Uzaylı mı yoksa?' 'Hayır, hiçbirisi değil. Değişik bir rol bu. Soyut. Yani so- yut bir 'şey'i oynayacaksınız. Burada, sütunumda anlata- cağım size. Yani böyle balon gibi soyut bir rol. Var-yok bir şey. Çok. değişik.' 'Evet,' dedi Mel Brooks. 'Müthiş bir komedi olacak. Ekonomik Paket!'Nedersiniz,iyi film olur değil mi? Ekonomik Paket! Aman Sayın Bakan kızmasın? Ama niçin kızsın, her şey vatandaşın yiizünü güldürmek için değil mi? 'Peki Sayın Mel Brooks, sizin ekono- mik paketi oynama- nızı istiyorum.' Şaşırmıştı. 'Ekonomik paket mi? Yani ben bir ekonomik paketi mi yorumlayacağım? Fiyonklu filanî 'Ilginç tabii. Sayın Bakan Tansu Çiller- in hazırlayıp sunmuş olduğu ekonomik paketi oynayacaksı- nız! 'Komik mi' diye sordu. 'Komik ağabey' dedim. 'Yahu' dedi Mel Brooks, 'Müthiş bir fikir bu! Bir 'eko- nomik paketi' oynamak. Kolay rol değil, biliyor musun?' 'Kolay olur mu, çok zor. Bir 'paket'i oynayacaksm. Bir ülkenin ekonomisini, geleceğini şekillendirecek olan bir 'ekonomik paket'i! Mutlaka Oscar alırsın.' 'Alabilirim' dedi Mel Brooks. 'Biraz anlat şu ekonomik paketi bana.' 'Valla tam anlaşılmıyor. Bu kısmı çok güzel. Senin yoru- muna açık yönü çok yani. Paket işte! Enflasyonun düşü- rülmesi var, müthiş bir bölüm.' 'Göbeğimi kademeli olarak indirerek, içimc çekerek /apabilirim' dedi. 'Çalışınm! 'Harika!' 'Faizler var..! 'Kolay, yaparız. Geğirti kullanılabilir... Ufak sesler yani: 'Tamam. Yatırıma teşvik vs. var.' 'İnceleyince mim halinde oynarım' dedi. 'Evet; dedi Mel Brooks. 'Müthiş bir komedi olacak. Eko- lomik Paket!' Ne dersiniz, iyi film olur değil mi? Ekonomik Paket! Aman Sayın Bakan kızmasın? Ama niçin kızsın, her şey •atandaşın yüzünü güldürmek için değil mi? 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: İlk şarkılı komedi Dün gece Darûlbedayide ilk Katalo(jumuxu inleyinit! şarkılı komedi temsil edilmiştir. "Yalova türküsü" ısmını taşıyan eser artistlerden Galip Beye aittir. Bestesi de kıymetli gençlerimizden.Ferit B. tarafından bestelenmiştir. Eser üç percleliktir. Yalova otellerinde cereyan etmektedir. Eserin balet kısmında 929 senesi Gûzellik Kraliçesi FerihaTevfik Hanım ile Mûzehher, Semiha Hammlar da rol almışlardır. Komedi kısmı, Darülbedayi san'atkârlan tarafından oynanmıştır. 1962:YdanlarınÖcü Cumhuriyet Senatosunda İzmir senatörü Cahit Okurer'in açıklaması üzerine Devlet Tiyatrosunda oynanacak şekilde hazırlanan Fakir Baykurt'un'Yılanlann öcü' adlı piyesi Milli Eğjtim Bakanlığınca ele abnarak durdurulmuş ve tetkik için Talim-Terbiye Dairesine verilmiştir. Fakir Baykurt bugün yaptığı basın toplantısında Devlet Tiyatrosu iç organlannın bu eseri inceleyerek oynamasım uygun gördüklerini, bu bakımdan Milli Eğitim Bakanlığının müdahalesinın Anayasaya aykın olduğunu bclirtmiştir. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN İZMİRVE UCAK KAZAS/L f9M'TE 8U6UN, TÜKff HAI/A YOLLARININ ADU YOLCU UÇAÖt İZMİ/İ'PE DÜŞFLİ. UOLLAN- DA'OAN BİR YIL ÖNCE SA7TN AUNMiÇ OLAN, 65 YOLCU KAPASİTELİ F-28 JET UÇAĞI, SABAH £AATO?'£>F İZMİR CUMAOVASI HAVA ALAMlN- PAN HAVALANOI- KAP7AN PİLDT İLHAN &JNAY PIN, PİLOr KAYA KÜNEL6ÜR, HOSTBSLEH, SE- HAP ÖZOEN VEAYNUR SÜRÜCÛVPÖ. UÇAK AIAN_ DAN TEKEBLEK KES/P 1SO-200m. YÜKSEL- MİÇTİ Kİ, ANLAÇILMAYAŞİ BİR NEOENLB,A*Jİ- OEN SOL KANAOI ÜZERİfilE YATtP BU/UJN ÖŞ, TÜ YEBE ÇA&LDf. TOPLAM 64 ICİÇİNİN ÖLPÜ. ğü KA2APAN AğfR YABAU OLARAK. KLIIZrULAN nosrss AYAJUZ süeûcû,B/e SÜGE eındseL m- ŞAMA GİRMİÇ DAHA SOURA O DA ÖLMÛÇTİİ.. DindeYobazlıkla Mücadele Prof. Dr. NİYAZİ ÖKTEM, İstanbul Üniv. Hukuk Fak. Öğretim Üyesi T arihin oluşum seyrini Karl Marx'ın dediği gibi sadece sınıflar arası mücadele ve ekono- mik realiteye dayandırarak açık- lamak yetersiz kalmaktadır. Militarist zihniyetle sivil toplum yandaşlan arası- ndaki çatışma, din ve mezhepler arasın- daki çekişme, sürtüşme ve savaşlar da en az ekonomi kadar önemlidir. Dinde ile- rici yorumcularla yobazlar arasındaki öz biçim sürtüşmesi katliamlara neden olmuş, değişik mezheplerin kurulmasına yol açmıştır. Aslında din. militarist zih- niyet, ekonomi aynı pota içinde birbirle- rini etkilemişlerdir. Bugün de İrlanda, Suudi Arabistan, İran. Polonya, Vati- kan ve ülkemizde din, tarih ve politikayı etkileyen temel öğelerinden biri olup toplumsal yaşamı biçimlendirmektedir. Türkiye'dehâlâsağpartileroylann%70'- ini topluyorsa, tekke ve zaviyeler güçlü örgütlenmelerle politik yaşamı yönlen- diriyorsa 70 yılda havanda su dövülmüş, sorun özden kavranmamış demektir. ABD'de din ve inanç olgusu devlet ve toplum yapısının belirleyici bir öğesidir. Zaten devletin kuruluşunda inanç ve ibadet özgürlüğü temel taşlatdan biri ol- muştur. Sosyal yaşamın önemli bir bölü- mü kilise ve kiliseye bağlı kuruluşlar çer- çevesinde oluşur ve gelişir. ABD'de tüm başkanlar inanç ve ibadetlerini açıkça ortaya koyarlar. İnanç ticareti politi- kada çok sık kullanılan bir yöntemdir. ABD tarihinde ilk Katolik başkan olan J.F.Kennedy'nin bağnaz Protestanlar tarafından öldürüldüğü üretilen var- sayımlardan biridir. Dto ve yobazlık Ülkemizde de din en az ABD kadar sosyal ve politik yaşamı biçimlendir- mektedir. Ama biz işin ne tarihsel^e sos- yolojik ne felsefi ne de teolojik analizini yapmışızdır. Yasalar koyarak, tabulara sanlarak. giyim kuşamı yasaklayarak yobazlıkla mücadele edeceğimizi sanınz. Yobazlıkla mücadele eeden, kendi alanlarında çok değerli olan, an- cak genelde tabip ve pozitivist hukukçu dostlann diğer ülkelerdeki ve özellikle ABD'deki yobazlıkla mücadele yöntem- Ierini incelemelerinde büyük yarar gör- mekteyiz. ABD'de Protestan ağırlıklı mezhep ve alt mezhepler (denpmination) Luther ve Calvin'ci geleneğe bağlıdır ki bu Saint Augustin'in teolojisine dönüşür. Bunu burada ifade etmemizin nedeni gene ül- kemizdeki bir başka yanlış değerlendir- meyi ortaya koymak istememizdir. Biz- de Hıristiyanlığın laikliğe elverişli bir din, özellikle Protestanlığın büyük ilerici atılımlar getirdiği zannedilir. Yukanda saydığımız bilim dalları incelenmediğin- den, en azından Max Weber dahil okun- madığından önüne gelen herkes laiklik panellerinde bunu ileri sürer. Hınsti- yanlık tamamıyla dine bağlı bir devlet öngördüğü gibi Protestanlık özellikle Calvin'le koyu yazgıcı ve başka dinlere mensup olanları affedilmezcehennemlik olarak kabul eden bir yaklaşımdır. ABD'de yobazlık o boyuttadır ki Pro- testan anlayışa bağlı olarak din yayma savaşını "mübah" gören mezhepler olduğu kadar saçma söylencelere dayalı etkili, güçlü, ekonomiyi biç'imlendiren inançlar da mevcuttur. Mormonlara göre Hz. İsa çarmıha gerildikten sonra Amerika'ya gelmiş ve daha önce Ameri- ka'ya Filistin'den göçen kayıp XII. ka- bilenin tannsı olmuştur. Tüm bunlan XIX. yüzyılda Joseph Smith adlı birzat, ormanda gezinirken bulduğu cennetten gelen "Altın Tablet'ierdeki yazıyı okuyarak keşfetmiştir. Smith daha son- ra bu yazıları İngilizce'ye çevirerek "Mormonların Kutsal Kitabı"nı yazmıştır. Böyle bir söylenceye milyon- lar inanmaktadır İnanmak bir yana Mormonlar merkezi Salt Lake City olan Utah'ta neredeyse özerk bir eyalet kur- muşlardır. Mormonların ekonomi ve si- yasette kilit noktalarda da bulunduğu ifade edilmekte, bir tür "mafya" oluş- turdukları belirtilmektedir. Cumhur- başkanımızın biraderlerinden en büyü- Hoşgörü ve sabırla yol alan özgürlükçü, liberal Uniterianlar, ahlak ve aklı rehber aldıklarından bizde olduğu gibi yobazlıkla mücadelede kızgınlıklara ve duygusal tepkilere hiçbir zaman yer vermemektedir. ğünün ABD'deyken Mormonlara çok yakın olduğu, bir dönemde üretilen de- dikodulardanbiriydi.İstermisiniz"Nak- şilikle" Mormonluk arasında bir bağ ol- sun? Bir başka ilginç mezhep "Moon" ör- gütüdür. Bugün ABD'de elektronik pi- yasasına egemen olan "Moonculardır." Koreli bir zat olan Moon. Hıristiyan- lıkla geleneksel Uzakdoğu dinleri ara- sında bir senkretizm (bağdaşım) kurma- ya çalışmaktadır. Geçen yıl ülkemizde bir ilahiyat fakültesi dekanı "Moon" anlayışına yakın olduğunu bir gazete haberinde ifade etmiştir. Mezhebin ku- rucusu Moon, aralık ayında Kuzey Kore ile Güney Kore başkanlan birara- ya gelmeden 15 gün önce ayn ayn kendi- leriyle görüşmüş ve zirvevi hazırlamıştır. ABD ve Uzakdoğu'da "Moonculann" sayısının 7-8 milyon kadar olduğu ileri sürülmektedir. Bir yandan Mormonlar, diğer yandan Mooncular, başka taraftan koyu feağ- naz Baptist ve Methodistler. Yehova Şe- hitleri. evrensel güç ve örgütleriyle oko- nimiyi de destek alarak dünyaya egemen olma çabası içindeyken "aydın Ameri- kalı" nasıl bir mücadele yolu izlemekte- dir? Onun için sakal bıyık, giyim kuşama yasaklar getirmek komik ve "abesle işti- galdir." Yobazlıkla mücadele eden güçlerden biri de Uniterian akım. Uniterian akımı tarihsel olarak Leonardo da Vinci'ye da- yandıranlar var. Ancak 1532 yılında Mi- guel Serveto (Servetus) adlı bir İspanyol din bilgini "Üçlemin Hatalan" adlı ki- tabıyla Hıristiyan inançtaki baba-oğul- kutsal ruh üçleminin yanlışlığını ortaya koyarak bu akımı başlatmıştır. Protes- tan ve Katoliklerce lanetlenen Servetus yakılarak öldürülmüştür. Uniterian akım tarih boyunca John Locke, Mil- ton, Newton gibi "deist" (tannnın varlığını kabul edip dinlere fazla itibar elmeyen) düşünürlerce savunulmuş; XVIII. ve XIX. yüzyıllarda ABD'de Ge- orge De Bonneville, Hosea Ballou adlı kişilerce kurumlaştınlmıştır. ABD'nin kuruculanndan NVashington, Jefferson ve Madison'ın şair ve yazarlardan Emerson, Thomas Paine, ütopist sosya- list Robert Owen'in bu düşünceye yakın olduğu bilinmektedir. Uniterian felsefe Uniterian felsefeye göre Tann bir saat imalatçısı gibi evreni yaratmıştır. Ancak saati işletme ve kurmayı insana bırak- mıştır. Din, akıl ve ahlaktır. Özgürlük ve insan haklarına saygı aklın ve ahlakın gereğidir. Bağnazlığın kol gezdiği ABD'de Uniterianlar Amerikan Ulusal Liberal İttifakı adı altında bir dernek kurarak etkili bir düşünsel mücadele or- tamına girmişlerdir. Uniterianlar pazar günleri diğerleri- nin kiliselere gittiği saatlerde herkese açık olan bir toplantı yerinde bir araya gelmekte, din, felsefe, kültür, sanat, edebiyat, bilim, müzik vs.'ye ilişkin ko- nuşmalar yapmakta. özgürlükçü düşün- cenin erdemini ortaya koymaktadırlar. Bağnaz, yazgıcı, biçimci dinsel yakla- şımlann mantıksızlığı anlatılmakta, her türlü inanç temel alınmaktadır. Onlar için tüm peygamberler ahlak ve erdemi savunmakla kutsal ilham içerisindedır- ler. Ancak beden olarak hiçbirinin kut- sallığı yoktur. Hz. Muhammed'i de pey- gamber olarak kabul eden Uniterianlar olduğu gibi ahlaki ve doğruluğu savu- nan herkesin kutsal ilham içinde bulun- duğunu söyleyenler de var. Hatta ve hat- ta Uniterianlara ikircikli bilinemezciler de katılmaktadır. Hoşgörü ve sabırla yol alan özgürlükçü, liberal Uniterianlar, ahlak ve aklı rehber aldıklanndan bizde olduğu gibi yobazlıkla mücadele kızgınlıklara ve duygusal tepkilere hiç- bir zaman yer vermemektedir. Eğer biz de yobazlıkla ciddi bir müca- dele ortamına girmek istiyorsak teknık hukuk metinlen teknik tıp. teknik mate- . matik kuralları ve duygusal tepkilerin dışına çıkarak felsefe, teoloji, soşyoloji, dinler tarihi, tarih. din sosyolojisi bil- mek ve okumak zorundayız. Bu tür bilgi donanımı belki de bizleri akılcı bir ör- gütlenmeye götürecektır. SELÇUK DEMİREL Yeni Dönemde İş Güvencesi Doç. Dr. TANKUT CENTEL İstanbulHukuk Fak. İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi G eçen günlerde '"ekonomık pa- ket" açılmış ve bunu "sosyal pa- ket"in izleyeceği anlaşılmıştır. Nitekim, sayın Çalışma ve Sos- yal Güvenlik Bakanı Mehmet Moğul- tay; Pariste OECD Bakanlar Konfe- ransı'na katılmadan önce 12 ocakta yaptığı kamuoyu açıklamasında. "işçile- rin gerçek anlamda iş güvencesini sağla- mak, keyfi işten çıkarmalan önlemek üzere işe iade ve tazminat sistemini getir- mek. toplu çıkarmaları izne bağlamak. bu konuda idari ve adli denetim getir- mek, bu güvenceleri sendikal haklarla bütünleştirmek üzere" yeni bir yasa ta- sansının hazırlandığını belirtmiştir. Yasataslaiı Bakanlığın hazırlattığı ve Türk-İş ile TİSK'e görüşlerini bildirmeleri ıçin bek- lettiği yasa taslağına genel çizgileriyle bakacak olursak; söz konusu taslak met- ni, esas olarak işçi çıkaracak işvereni "ne- den" göstermekle yükümlü tutmakta, bildirilecek nedeni yargıca denetletmek- te, neden yerinde görülmezse fesih haksız sayılıp işçinin işine iade edilmesi- ne veya tazminat ödenmesine olanak tanınmaktadır. Aynca toplu işçi çıkar- malarda da bakanlıktan izin alınmasım vejargıç denetimini içermektedir. Iş güvencesi, öncelikle istihdamı ya- kından ilgilendiren bir konudur. İş gü- vencesini sağlamayı amaçlayacak bir yasa taslağı metni de bu anlamda. istih- dama ilişkin konulan göz önünde bulun- durmak zorundadır. Ülke istihdamına ilişkin konulara gelince; bunlar, şu anda işsizlik sigortasının kurulması ve iş aracılığı hizmetlerinin dinamize edilmesi noktalarında odaklaşmaktadır. Nite- kim, belirtilen odaklarda ilerleme sağla- namadığı sürece. işçi ve işveren kesimleri arasında ne iş güvencesine yönelik bir sosyal dengeyi kurmak mümkün ve ne de bunlardan birinin özveride bulun- masım beklemek hakça olur. İşsizlik sigortası. iş güvencesini yakın- dan ilgilendinr. Nitekim, gerçek ve mo- dern anlamda iş güvencesini sağlamanın yolu; keyfi işten çıkarmalan önlemenin yani sıra işsizlik sigortasını oluşturma- dan geçer. Bunu da sağlayacak olan ku- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın iş güvencesine yönelik yasa taslağı, işsizlik sigortası ve iş aracılığı hizmetlerinin etkinleştirilmesi konularıyla takviye edilmedikçe, eksik kalmaya mahkumdur. rum, kıdem tazminatı değil, işsizlik si- gortasıdır. İşsizlik yardımlarının kabul edilmiş olmaması ise Türk çalışma ya- şamı ve sosyal güvenlik sistemi için önemli bir Sözleşmesindeki IV. Bölüm'e ait yü- kümlülükleri kabul edip uygulamalıdır. Diğer yandan işsizlik sigortası, baş- langıçta mali kaynağı gerektirecektir. Uluslararası finans çevrelerinden istene- cek bir kaynak aktanmının ise KİT'lerin özelleştirilmesi ve buralardaki işgücü kapasitesinin azaltılması sorunlanna bağlanacağı açıktır. İş aracılığnia yeıiln yaprianm Gerçek anlamda iş güvencesi. etkin bir iş aracılığı faaliyetinin varlığına bağlıdır. İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun ise günü- müzdeki yapısıyla böyle bir dinamizmi sağlamaya yeterli olması mümkün değil- dir. Kuruma kazandınlacak bilgisayar ağı aracılığıyla. en azından kurumun ülke içindeki işyerlerini, açık işleri ve iş- sizleri izlemesi sağlanmak gerekir. De^rfendirme ve sonoç Modern anlamda iş güvencesi, görül- düğü üzere işsizlik sigortasının oluştu- rulması ve iş aracılığı hizmetlerinin et- kinleştirilmesiyle bütünleşmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'- nın iş güvencesine yönelik yasa taslağı ise bu bütünün bir parçası olup diğer iki alanda (işsizlik sigortası ve iş aracılığı konulannda) takviye edilmedikçe, eksik Haknaya mahkûm- Nitekim, iş güvencesini sağlamada yöntem, salt fesih hakkını işverenden al- mak ve idari izin ya da yargıç denetimi gibi dıştan yapılacak müdahalelere bağlı tutmak yerine işsiz kalma tehlikesine karşı işçiye ekonomik güvence sağlan- ması olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da esas olarak işsizlik sigortası ile iş aracılığı kurumlarıdır. Çünkü işten çı- karmaya gereksinimi olan işveren. ne yapılırsa yapılsın, işçiyi işten atmanın bir yolunu bulmaya kendini zomnlu his- seder. HAFTAYA BAKIŞ AHMET TANER KIŞLALI BuDünyadanNâznnGeçd lümüniln birinci yıldönümüydü. Le Mondegazetesinin sanat sayfalannda gözüme haber ilişmişti: Nâzım Hikmet'i Anma Gecesi". Genç bir öğrenciydim Paris'te. Türklüğümle gurur duyarak yetişmiştim. Ama Fransa'daki ilk ay lanm, bende büyük bir düş kınklığı yaratmıştı. Fransa'da eski kuşaklar sadece Atatürk'ü tamyor- Iardı. Gençler içinse Türkiye hiçbir şey çağnştırmıyor- du. Nâzım bizleriçin "vatan haini bir komünist" idi. Ama bizleri hiç önemsemeyen bir toplumda, bir Türk ozanı için anma gecesi düzenleniyordu... Birgrup Türk genci, o gece SaJle Playel'in yolunu tut- tuk. Ilımh solcusundan en katı sağcısına kadar tam bir yelpazeydik. Çoğumuz Salle Playel'i bilmiyordu. Ufak bir salon sanıyorduk. Nâzım'm eski dostlanndan oluşan bir avuç kişinin düzenlediği bir gece olmalıydı. Paris'in üç bin kişilik ünlü salonu tıklım tıkhm doluy- du. Afrikah zencisinden, çekik gözlü Asyalılara; sanşın İskandinavyalısından, Latin Amerikalılara kadar. Kendimize güç yer bulduk. Daha sonra gelenler, so- kaklara kadar taştılar. Ünlü ozanlar, yazarlar, sanatçılar birbiri peşi sıra sahnedeydiler. "'Büyük Türk ozanı Nâzım Hikmet" sö- zünü çok sık duyuyorduk. Ve her defasında salon alkı- şlarla inliyordu. Yaşayan en büyük Fransız ozanı Aragon, "Nâzım sadece Türklerin değil tüm insanlığındır, hepimizindir" diyordu. Coşkuyu daha iyi görebilmek için basımı arkaya çe- virdim. Içimizde en sağcı olan arkadaşımız hüngür hüngür ağlıyordu... Hepimizin gözleri yaşlıydı... . ••• Aynı günlerde bir eski dostumdan dinlemiştim. Olay, Allıance Française'de öğren- ci olduğu yıllarda geçmiş. . Elindeki Türkçe gazeteye bir süre Nâzımdoğalı90yılolmuş. Öleli yakında 30 yıl olacak. Acaba bir arkadaşımı ağlatan, bir dostumu utandıran koşullar ne ölçüde değişti?.. merakla bakan bir Alman öğrenci, sonunda dayana- mayıp soımuş: Çok affedersiniz, bu gazete acaba hangi dilden? Türkçe... Genç Alman, geniş bir gülümseme ile arkadaşımın elini sıktıktan sonra şöyle demiş: - Ne mutlu size! Nâzım'ı kendi dilinden, şiirlerini yazdığı dilden okuyabiliyorsunuz.. Utanmış arkadaşım.. "Nâzım ve yapıtlan Türkiye'de yasaktır" diyememiş.. ••• Aradan çok uzun yıllar geçti. Nâzım doğalı 90yıl olmuş. Öleli yakında 30yıl olacak. Acaba bir arkadaşımı ağlatan, bir dostumu utandı- ran koşullar ne ölçüde değişti? Afişleri bile hazırlatılmış bir "Ferhat ile Şirin" bale- sinden, -metin yazan olarak Nâzım Hikmet'in ismi var diye- vazgeçileli kaç yıl oldu? Yıllar sonra Nâzım'ın ismini çıkararak aynı baleyi oy- natmak "çağdaşlığım" ve de kurnazlığını gösterenler şimdi neredeler? Nâzım isminin geçtiği her yere, kırmızı görmüş boğa- lar gibi saldıranlann -eskiden olduğu gibi- bugün de Sayın Demirel'in saflannda olmalan acaba bir rast- lantı mı? Nâzım'ın, resmi gezi sırasında Moskova'da ziyaret ettiğim mezarının -kendi vasiyetine de uyarak- Türki- ye'ye getirilmesi için acaba 100. doğum yılı mı, yoksa 100. ölüm yılı mı bekleniyor? Nâzım'ın halk kitaplıklarına ve ders kitaplanna gire- bilmesi için acaba ABD'deki okullarda da okutulması mı gerekiyor? ...Yazımın başındaki izlenimlerimi o zaman YÖN'e yazmıştım. Beni tanıyan tanınmış bir siyaset adamı, "Yazık etti kendine, Türkiye'ye gelince iş bulamaz" demiş. Ben bir şey yitirdiğimi sanmıyorum. Ama o düşünce sahipleri. Türkiye'ye çok şey kaybettirdiler.. OKURLARDAN Eğitimcilerin Saygınlığı Eğitim sonınlannın çözümü eğitim sendikalanndan geçmektedir. öğretmenler, uygulayıa olmalannın yani sıra eğitımin planlanmasında, eğitim programlannın yapılmasında da söz sahibi olmahdırlar. Çözüm önerileri de dıkkate alınıp uygulanmalıdır. Öğretmenlerin sendikalaşması, onlann ve dolayısıyla eğitimin niteliğinin yükselmesine yol açar. Her konuda özveriü olan öğretmenler, hiçbir konuda bencil olmamışlardır; onlara her konuda güvenilebilir. Sendikalaşan öğretmenin değeri artacaktır. Çünkü devletin ve toplumun öğretmenlere verdiği değere paralel olarak öğretmenler de kendilerini değerli göreceklerdir. Demokrasi, sendikalarda yaşanılarak öğrenilebiKr. Hakkını arayan öğretmenler, "hakkı" öğrencilere açıklayabilirler. En iyi ders kitaplannı ve diğer araçlan seçebilen özgür öğretmenler, yannın özgür gençlerini yetiştirirler. Avrupa Konseyi'nin 1983'te yayımlanan raporunda, öğretmen için "Çeşitli kaynaklan anlamlı bir eğitim veya öğretim yaşanosına dönüştüren bir düzenleyici" deniİmektedir. Nicel ve nitel olarak güçlü bir öğretmen kuruluşunun varhğı, demokratik yönetimin sürekliliğini sağlayabilir. Aynca, toplumsal statüsü ile ekonomik ve özlük haklanyla yüceltilen aydın öğretmenlerle uygar bir toplum olabiliriz. YUNUSTEMİZ Bursa Tartış, Ama Siyaset Yapma! 6Ocakl992tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde sayın Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan'ın öğretmenlere, "Görevinizi çekinmeden yapm. Gençlerin tartışmasından korkmayın, aksine teşvik edin. Ama okullara siyaset sokmayın. Siyaset yapan öğretmeni korumam" demecini tüm Cumhuriyet okurlan okumuştur. Bu demece ilk bakıldığında bazı kişilere doğru gelebilir. Fakat işin içine girince , (öğretmen olarak) gerçeğin I böyle olmadığı ortaya cıkmaktadır. Eğer öğretmenlerin toplumda saygın birer insan olmasmı istiyorsak, siyasilere alet olmalannı istemiyorsak öğretmenlerin kendi örgütlerini kurma hakkını tanıyalım. Şeffaf devlet, demokratikleşme, konuşan insanlar, Paris Şartı sadece sözde mi kalıyor? Yoksa, yönetimi elinde bulunduranlara mı mahsus? NİZAMETTtN ŞtMŞEK Tekirdağ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle