Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 görüşler Cumhuriyet 26Ocakl992
DÜŞ İŞLERÎ
BÜLTENt
NAZLI ERAY
Mel Brooks Için Bir Film
Ç
ok sevgili okurlarım, bu hafta sizler için sütunu-
ma ünlü komedyen Mel Brooks'u çağırdım. Mel
Brooks'u aranızda tanımayan yoktur sanırım. Film-
leri Hitler Rap, Gümüş Eğerler, Yükseklik Korku-
su, Uenç Frankeyştayn, Olmak ya da Olmamak, Sessiz Film
gibi ünlü yapıtlara hem imzasını atmış hem de başrolü oy-
namış olan Mel Brooks işte karşımda oturuyor. Adam Al-
lah'tan doğma komik; yüz yapısı, birbirine yakın boncuk
gözleri, uysal bir köpeğin ağzını veburnunu anımsatan ağ-
zı ve burnu ile harikulade bir şey bu Mel Brooks! Insan
onunla on gün dolaşsa ömrü on yıl uzar gibi geliyor bana.
Yüzüne bakmak yeter. Gülüyorsun işte!
'Sayın Mel Brooks, sütunuma hoşgeldiniz!1
'Hoşbulduk efendim.'
'Azizim Mel Brooks, uzaklardan geldiniz, yoruldunuz. Si-
zi buraya çağırmamın bir nedeni var efendim, bilmem ka-
bul eder misiniz...'
'Nedir, merak ettim, Allahaşkına söyleyin!
'Efendim, size bir rol teklif etmek istiyorum. Bu rolü an-
cak siz oynayabilirsiniz.'
'Meraklandım, nasıl bir rol?' diye sordu Mel. 'Tarihi bir
tip mi, Yahudi rolü mü acaba? Uzaylı mı yoksa?'
'Hayır, hiçbirisi değil. Değişik bir rol bu. Soyut. Yani so-
yut bir 'şey'i oynayacaksınız. Burada, sütunumda anlata-
cağım size. Yani böyle balon gibi soyut bir rol. Var-yok bir
şey. Çok. değişik.'
'Evet,' dedi Mel Brooks.
'Müthiş bir komedi
olacak. Ekonomik
Paket!'Nedersiniz,iyi
film olur değil mi?
Ekonomik Paket! Aman
Sayın Bakan kızmasın?
Ama niçin kızsın, her şey
vatandaşın yiizünü
güldürmek için değil mi?
'Peki Sayın Mel
Brooks, sizin ekono-
mik paketi oynama-
nızı istiyorum.'
Şaşırmıştı.
'Ekonomik paket
mi? Yani ben bir
ekonomik paketi mi
yorumlayacağım?
Fiyonklu filanî
'Ilginç tabii. Sayın
Bakan Tansu Çiller-
in hazırlayıp sunmuş
olduğu ekonomik
paketi oynayacaksı-
nız! 'Komik mi' diye sordu. 'Komik ağabey' dedim.
'Yahu' dedi Mel Brooks, 'Müthiş bir fikir bu! Bir 'eko-
nomik paketi' oynamak. Kolay rol değil, biliyor musun?'
'Kolay olur mu, çok zor. Bir 'paket'i oynayacaksm. Bir
ülkenin ekonomisini, geleceğini şekillendirecek olan bir
'ekonomik paket'i! Mutlaka Oscar alırsın.'
'Alabilirim' dedi Mel Brooks. 'Biraz anlat şu ekonomik
paketi bana.'
'Valla tam anlaşılmıyor. Bu kısmı çok güzel. Senin yoru-
muna açık yönü çok yani. Paket işte! Enflasyonun düşü-
rülmesi var, müthiş bir bölüm.'
'Göbeğimi kademeli olarak indirerek, içimc çekerek
/apabilirim' dedi. 'Çalışınm!
'Harika!'
'Faizler var..!
'Kolay, yaparız. Geğirti kullanılabilir... Ufak sesler yani:
'Tamam. Yatırıma teşvik vs. var.'
'İnceleyince mim halinde oynarım' dedi.
'Evet; dedi Mel Brooks. 'Müthiş bir komedi olacak. Eko-
lomik Paket!'
Ne dersiniz, iyi film olur değil mi?
Ekonomik Paket!
Aman Sayın Bakan kızmasın? Ama niçin kızsın, her şey
•atandaşın yüzünü güldürmek için değil mi?
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: İlk şarkılı komedi
Dün gece Darûlbedayide ilk Katalo(jumuxu inleyinit!
şarkılı komedi temsil
edilmiştir. "Yalova türküsü"
ısmını taşıyan eser
artistlerden Galip Beye aittir.
Bestesi de kıymetli
gençlerimizden.Ferit B.
tarafından bestelenmiştir. Eser
üç percleliktir. Yalova otellerinde cereyan etmektedir. Eserin
balet kısmında 929 senesi Gûzellik Kraliçesi FerihaTevfik
Hanım ile Mûzehher, Semiha Hammlar da rol almışlardır.
Komedi kısmı, Darülbedayi san'atkârlan tarafından
oynanmıştır.
1962:YdanlarınÖcü
Cumhuriyet Senatosunda İzmir senatörü Cahit Okurer'in
açıklaması üzerine Devlet Tiyatrosunda oynanacak
şekilde hazırlanan Fakir Baykurt'un'Yılanlann öcü' adlı
piyesi Milli Eğjtim Bakanlığınca ele abnarak durdurulmuş
ve tetkik için Talim-Terbiye Dairesine verilmiştir.
Fakir Baykurt bugün yaptığı basın toplantısında Devlet
Tiyatrosu iç organlannın bu eseri inceleyerek oynamasım
uygun gördüklerini, bu bakımdan Milli Eğitim
Bakanlığının müdahalesinın Anayasaya aykın olduğunu
bclirtmiştir.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
İZMİRVE UCAK KAZAS/L
f9M'TE 8U6UN, TÜKff HAI/A YOLLARININ
ADU YOLCU UÇAÖt İZMİ/İ'PE DÜŞFLİ. UOLLAN-
DA'OAN BİR YIL ÖNCE SA7TN AUNMiÇ OLAN, 65
YOLCU KAPASİTELİ F-28 JET UÇAĞI, SABAH
£AATO?'£>F İZMİR CUMAOVASI HAVA ALAMlN-
PAN HAVALANOI- KAP7AN PİLDT İLHAN &JNAY
PIN, PİLOr KAYA KÜNEL6ÜR, HOSTBSLEH, SE-
HAP ÖZOEN VEAYNUR SÜRÜCÛVPÖ. UÇAK AIAN_
DAN TEKEBLEK KES/P 1SO-200m. YÜKSEL-
MİÇTİ Kİ, ANLAÇILMAYAŞİ BİR NEOENLB,A*Jİ-
OEN SOL KANAOI ÜZERİfilE YATtP BU/UJN ÖŞ,
TÜ YEBE ÇA&LDf. TOPLAM 64 ICİÇİNİN ÖLPÜ.
ğü KA2APAN AğfR YABAU OLARAK. KLIIZrULAN
nosrss AYAJUZ süeûcû,B/e SÜGE eındseL m-
ŞAMA GİRMİÇ DAHA SOURA O DA ÖLMÛÇTİİ..
DindeYobazlıkla Mücadele
Prof. Dr. NİYAZİ ÖKTEM, İstanbul Üniv. Hukuk Fak. Öğretim Üyesi
T
arihin oluşum seyrini Karl
Marx'ın dediği gibi sadece
sınıflar arası mücadele ve ekono-
mik realiteye dayandırarak açık-
lamak yetersiz kalmaktadır. Militarist
zihniyetle sivil toplum yandaşlan arası-
ndaki çatışma, din ve mezhepler arasın-
daki çekişme, sürtüşme ve savaşlar da en
az ekonomi kadar önemlidir. Dinde ile-
rici yorumcularla yobazlar arasındaki
öz biçim sürtüşmesi katliamlara neden
olmuş, değişik mezheplerin kurulmasına
yol açmıştır. Aslında din. militarist zih-
niyet, ekonomi aynı pota içinde birbirle-
rini etkilemişlerdir. Bugün de İrlanda,
Suudi Arabistan, İran. Polonya, Vati-
kan ve ülkemizde din, tarih ve politikayı
etkileyen temel öğelerinden biri olup
toplumsal yaşamı biçimlendirmektedir.
Türkiye'dehâlâsağpartileroylann%70'-
ini topluyorsa, tekke ve zaviyeler güçlü
örgütlenmelerle politik yaşamı yönlen-
diriyorsa 70 yılda havanda su dövülmüş,
sorun özden kavranmamış demektir.
ABD'de din ve inanç olgusu devlet ve
toplum yapısının belirleyici bir öğesidir.
Zaten devletin kuruluşunda inanç ve
ibadet özgürlüğü temel taşlatdan biri ol-
muştur. Sosyal yaşamın önemli bir bölü-
mü kilise ve kiliseye bağlı kuruluşlar çer-
çevesinde oluşur ve gelişir. ABD'de tüm
başkanlar inanç ve ibadetlerini açıkça
ortaya koyarlar. İnanç ticareti politi-
kada çok sık kullanılan bir yöntemdir.
ABD tarihinde ilk Katolik başkan olan
J.F.Kennedy'nin bağnaz Protestanlar
tarafından öldürüldüğü üretilen var-
sayımlardan biridir.
Dto ve yobazlık
Ülkemizde de din en az ABD kadar
sosyal ve politik yaşamı biçimlendir-
mektedir. Ama biz işin ne tarihsel^e sos-
yolojik ne felsefi ne de teolojik analizini
yapmışızdır. Yasalar koyarak, tabulara
sanlarak. giyim kuşamı yasaklayarak
yobazlıkla mücadele edeceğimizi
sanınz. Yobazlıkla mücadele eeden,
kendi alanlarında çok değerli olan, an-
cak genelde tabip ve pozitivist hukukçu
dostlann diğer ülkelerdeki ve özellikle
ABD'deki yobazlıkla mücadele yöntem-
Ierini incelemelerinde büyük yarar gör-
mekteyiz.
ABD'de Protestan ağırlıklı mezhep ve
alt mezhepler (denpmination) Luther ve
Calvin'ci geleneğe bağlıdır ki bu Saint
Augustin'in teolojisine dönüşür. Bunu
burada ifade etmemizin nedeni gene ül-
kemizdeki bir başka yanlış değerlendir-
meyi ortaya koymak istememizdir. Biz-
de Hıristiyanlığın laikliğe elverişli bir
din, özellikle Protestanlığın büyük ilerici
atılımlar getirdiği zannedilir. Yukanda
saydığımız bilim dalları incelenmediğin-
den, en azından Max Weber dahil okun-
madığından önüne gelen herkes laiklik
panellerinde bunu ileri sürer. Hınsti-
yanlık tamamıyla dine bağlı bir devlet
öngördüğü gibi Protestanlık özellikle
Calvin'le koyu yazgıcı ve başka dinlere
mensup olanları affedilmezcehennemlik
olarak kabul eden bir yaklaşımdır.
ABD'de yobazlık o boyuttadır ki Pro-
testan anlayışa bağlı olarak din yayma
savaşını "mübah" gören mezhepler
olduğu kadar saçma söylencelere dayalı
etkili, güçlü, ekonomiyi biç'imlendiren
inançlar da mevcuttur. Mormonlara
göre Hz. İsa çarmıha gerildikten sonra
Amerika'ya gelmiş ve daha önce Ameri-
ka'ya Filistin'den göçen kayıp XII. ka-
bilenin tannsı olmuştur. Tüm bunlan
XIX. yüzyılda Joseph Smith adlı birzat,
ormanda gezinirken bulduğu cennetten
gelen "Altın Tablet'ierdeki yazıyı
okuyarak keşfetmiştir. Smith daha son-
ra bu yazıları İngilizce'ye çevirerek
"Mormonların Kutsal Kitabı"nı
yazmıştır. Böyle bir söylenceye milyon-
lar inanmaktadır İnanmak bir yana
Mormonlar merkezi Salt Lake City olan
Utah'ta neredeyse özerk bir eyalet kur-
muşlardır. Mormonların ekonomi ve si-
yasette kilit noktalarda da bulunduğu
ifade edilmekte, bir tür "mafya" oluş-
turdukları belirtilmektedir. Cumhur-
başkanımızın biraderlerinden en büyü-
Hoşgörü ve sabırla yol
alan özgürlükçü, liberal
Uniterianlar, ahlak ve
aklı rehber aldıklarından
bizde olduğu gibi
yobazlıkla mücadelede
kızgınlıklara ve
duygusal tepkilere hiçbir
zaman yer
vermemektedir.
ğünün ABD'deyken Mormonlara çok
yakın olduğu, bir dönemde üretilen de-
dikodulardanbiriydi.İstermisiniz"Nak-
şilikle" Mormonluk arasında bir bağ ol-
sun?
Bir başka ilginç mezhep "Moon" ör-
gütüdür. Bugün ABD'de elektronik pi-
yasasına egemen olan "Moonculardır."
Koreli bir zat olan Moon. Hıristiyan-
lıkla geleneksel Uzakdoğu dinleri ara-
sında bir senkretizm (bağdaşım) kurma-
ya çalışmaktadır. Geçen yıl ülkemizde
bir ilahiyat fakültesi dekanı "Moon"
anlayışına yakın olduğunu bir gazete
haberinde ifade etmiştir. Mezhebin ku-
rucusu Moon, aralık ayında Kuzey
Kore ile Güney Kore başkanlan birara-
ya gelmeden 15 gün önce ayn ayn kendi-
leriyle görüşmüş ve zirvevi hazırlamıştır.
ABD ve Uzakdoğu'da "Moonculann"
sayısının 7-8 milyon kadar olduğu ileri
sürülmektedir.
Bir yandan Mormonlar, diğer yandan
Mooncular, başka taraftan koyu feağ-
naz Baptist ve Methodistler. Yehova Şe-
hitleri. evrensel güç ve örgütleriyle oko-
nimiyi de destek alarak dünyaya egemen
olma çabası içindeyken "aydın Ameri-
kalı" nasıl bir mücadele yolu izlemekte-
dir? Onun için sakal bıyık, giyim kuşama
yasaklar getirmek komik ve "abesle işti-
galdir."
Yobazlıkla mücadele eden güçlerden
biri de Uniterian akım. Uniterian akımı
tarihsel olarak Leonardo da Vinci'ye da-
yandıranlar var. Ancak 1532 yılında Mi-
guel Serveto (Servetus) adlı bir İspanyol
din bilgini "Üçlemin Hatalan" adlı ki-
tabıyla Hıristiyan inançtaki baba-oğul-
kutsal ruh üçleminin yanlışlığını ortaya
koyarak bu akımı başlatmıştır. Protes-
tan ve Katoliklerce lanetlenen Servetus
yakılarak öldürülmüştür. Uniterian
akım tarih boyunca John Locke, Mil-
ton, Newton gibi "deist" (tannnın
varlığını kabul edip dinlere fazla itibar
elmeyen) düşünürlerce savunulmuş;
XVIII. ve XIX. yüzyıllarda ABD'de Ge-
orge De Bonneville, Hosea Ballou adlı
kişilerce kurumlaştınlmıştır. ABD'nin
kuruculanndan NVashington, Jefferson
ve Madison'ın şair ve yazarlardan
Emerson, Thomas Paine, ütopist sosya-
list Robert Owen'in bu düşünceye yakın
olduğu bilinmektedir.
Uniterian felsefe
Uniterian felsefeye göre Tann bir saat
imalatçısı gibi evreni yaratmıştır. Ancak
saati işletme ve kurmayı insana bırak-
mıştır. Din, akıl ve ahlaktır. Özgürlük ve
insan haklarına saygı aklın ve ahlakın
gereğidir. Bağnazlığın kol gezdiği
ABD'de Uniterianlar Amerikan Ulusal
Liberal İttifakı adı altında bir dernek
kurarak etkili bir düşünsel mücadele or-
tamına girmişlerdir.
Uniterianlar pazar günleri diğerleri-
nin kiliselere gittiği saatlerde herkese
açık olan bir toplantı yerinde bir araya
gelmekte, din, felsefe, kültür, sanat,
edebiyat, bilim, müzik vs.'ye ilişkin ko-
nuşmalar yapmakta. özgürlükçü düşün-
cenin erdemini ortaya koymaktadırlar.
Bağnaz, yazgıcı, biçimci dinsel yakla-
şımlann mantıksızlığı anlatılmakta, her
türlü inanç temel alınmaktadır. Onlar
için tüm peygamberler ahlak ve erdemi
savunmakla kutsal ilham içerisindedır-
ler. Ancak beden olarak hiçbirinin kut-
sallığı yoktur. Hz. Muhammed'i de pey-
gamber olarak kabul eden Uniterianlar
olduğu gibi ahlaki ve doğruluğu savu-
nan herkesin kutsal ilham içinde bulun-
duğunu söyleyenler de var. Hatta ve hat-
ta Uniterianlara ikircikli bilinemezciler
de katılmaktadır. Hoşgörü ve sabırla yol
alan özgürlükçü, liberal Uniterianlar,
ahlak ve aklı rehber aldıklanndan bizde
olduğu gibi yobazlıkla mücadele
kızgınlıklara ve duygusal tepkilere hiç-
bir zaman yer vermemektedir.
Eğer biz de yobazlıkla ciddi bir müca-
dele ortamına girmek istiyorsak teknık
hukuk metinlen teknik tıp. teknik mate-
. matik kuralları ve duygusal tepkilerin
dışına çıkarak felsefe, teoloji, soşyoloji,
dinler tarihi, tarih. din sosyolojisi bil-
mek ve okumak zorundayız. Bu tür bilgi
donanımı belki de bizleri akılcı bir ör-
gütlenmeye götürecektır.
SELÇUK DEMİREL
Yeni Dönemde İş Güvencesi
Doç. Dr. TANKUT CENTEL İstanbulHukuk Fak. İş ve Sosyal
Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
G
eçen günlerde '"ekonomık pa-
ket" açılmış ve bunu "sosyal pa-
ket"in izleyeceği anlaşılmıştır.
Nitekim, sayın Çalışma ve Sos-
yal Güvenlik Bakanı Mehmet Moğul-
tay; Pariste OECD Bakanlar Konfe-
ransı'na katılmadan önce 12 ocakta
yaptığı kamuoyu açıklamasında. "işçile-
rin gerçek anlamda iş güvencesini sağla-
mak, keyfi işten çıkarmalan önlemek
üzere işe iade ve tazminat sistemini getir-
mek. toplu çıkarmaları izne bağlamak.
bu konuda idari ve adli denetim getir-
mek, bu güvenceleri sendikal haklarla
bütünleştirmek üzere" yeni bir yasa ta-
sansının hazırlandığını belirtmiştir.
Yasataslaiı
Bakanlığın hazırlattığı ve Türk-İş ile
TİSK'e görüşlerini bildirmeleri ıçin bek-
lettiği yasa taslağına genel çizgileriyle
bakacak olursak; söz konusu taslak met-
ni, esas olarak işçi çıkaracak işvereni "ne-
den" göstermekle yükümlü tutmakta,
bildirilecek nedeni yargıca denetletmek-
te, neden yerinde görülmezse fesih
haksız sayılıp işçinin işine iade edilmesi-
ne veya tazminat ödenmesine olanak
tanınmaktadır. Aynca toplu işçi çıkar-
malarda da bakanlıktan izin alınmasım
vejargıç denetimini içermektedir.
Iş güvencesi, öncelikle istihdamı ya-
kından ilgilendiren bir konudur. İş gü-
vencesini sağlamayı amaçlayacak bir
yasa taslağı metni de bu anlamda. istih-
dama ilişkin konulan göz önünde bulun-
durmak zorundadır. Ülke istihdamına
ilişkin konulara gelince; bunlar, şu anda
işsizlik sigortasının kurulması ve iş
aracılığı hizmetlerinin dinamize edilmesi
noktalarında odaklaşmaktadır. Nite-
kim, belirtilen odaklarda ilerleme sağla-
namadığı sürece. işçi ve işveren kesimleri
arasında ne iş güvencesine yönelik bir
sosyal dengeyi kurmak mümkün ve ne
de bunlardan birinin özveride bulun-
masım beklemek hakça olur.
İşsizlik sigortası. iş güvencesini yakın-
dan ilgilendinr. Nitekim, gerçek ve mo-
dern anlamda iş güvencesini sağlamanın
yolu; keyfi işten çıkarmalan önlemenin
yani sıra işsizlik sigortasını oluşturma-
dan geçer. Bunu da sağlayacak olan ku-
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı'nın
iş güvencesine yönelik
yasa taslağı, işsizlik
sigortası ve iş aracılığı
hizmetlerinin
etkinleştirilmesi
konularıyla takviye
edilmedikçe, eksik
kalmaya mahkumdur.
rum, kıdem tazminatı değil, işsizlik si-
gortasıdır. İşsizlik yardımlarının kabul
edilmiş olmaması ise Türk çalışma ya-
şamı ve sosyal güvenlik sistemi için
önemli bir
Sözleşmesindeki IV. Bölüm'e ait yü-
kümlülükleri kabul edip uygulamalıdır.
Diğer yandan işsizlik sigortası, baş-
langıçta mali kaynağı gerektirecektir.
Uluslararası finans çevrelerinden istene-
cek bir kaynak aktanmının ise KİT'lerin
özelleştirilmesi ve buralardaki işgücü
kapasitesinin azaltılması sorunlanna
bağlanacağı açıktır.
İş aracılığnia yeıiln yaprianm
Gerçek anlamda iş güvencesi. etkin bir
iş aracılığı faaliyetinin varlığına bağlıdır.
İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun ise günü-
müzdeki yapısıyla böyle bir dinamizmi
sağlamaya yeterli olması mümkün değil-
dir. Kuruma kazandınlacak bilgisayar
ağı aracılığıyla. en azından kurumun
ülke içindeki işyerlerini, açık işleri ve iş-
sizleri izlemesi sağlanmak gerekir.
De^rfendirme ve sonoç
Modern anlamda iş güvencesi, görül-
düğü üzere işsizlik sigortasının oluştu-
rulması ve iş aracılığı hizmetlerinin et-
kinleştirilmesiyle bütünleşmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'-
nın iş güvencesine yönelik yasa taslağı
ise bu bütünün bir parçası olup diğer iki
alanda (işsizlik sigortası ve iş aracılığı
konulannda) takviye edilmedikçe, eksik
Haknaya mahkûm-
Nitekim, iş güvencesini sağlamada
yöntem, salt fesih hakkını işverenden al-
mak ve idari izin ya da yargıç denetimi
gibi dıştan yapılacak müdahalelere bağlı
tutmak yerine işsiz kalma tehlikesine
karşı işçiye ekonomik güvence sağlan-
ması olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da
esas olarak işsizlik sigortası ile iş
aracılığı kurumlarıdır. Çünkü işten çı-
karmaya gereksinimi olan işveren. ne
yapılırsa yapılsın, işçiyi işten atmanın
bir yolunu bulmaya kendini zomnlu his-
seder.
HAFTAYA
BAKIŞ
AHMET TANER KIŞLALI
BuDünyadanNâznnGeçd
lümüniln birinci yıldönümüydü.
Le Mondegazetesinin sanat sayfalannda gözüme
haber ilişmişti: Nâzım Hikmet'i Anma Gecesi".
Genç bir öğrenciydim Paris'te. Türklüğümle
gurur duyarak yetişmiştim. Ama Fransa'daki ilk ay
lanm, bende büyük bir düş kınklığı yaratmıştı.
Fransa'da eski kuşaklar sadece Atatürk'ü tamyor-
Iardı. Gençler içinse Türkiye hiçbir şey çağnştırmıyor-
du.
Nâzım bizleriçin "vatan haini bir komünist" idi. Ama
bizleri hiç önemsemeyen bir toplumda, bir Türk ozanı
için anma gecesi düzenleniyordu...
Birgrup Türk genci, o gece SaJle Playel'in yolunu tut-
tuk. Ilımh solcusundan en katı sağcısına kadar tam bir
yelpazeydik.
Çoğumuz Salle Playel'i bilmiyordu. Ufak bir salon
sanıyorduk. Nâzım'm eski dostlanndan oluşan bir avuç
kişinin düzenlediği bir gece olmalıydı.
Paris'in üç bin kişilik ünlü salonu tıklım tıkhm doluy-
du. Afrikah zencisinden, çekik gözlü Asyalılara; sanşın
İskandinavyalısından, Latin Amerikalılara kadar.
Kendimize güç yer bulduk. Daha sonra gelenler, so-
kaklara kadar taştılar.
Ünlü ozanlar, yazarlar, sanatçılar birbiri peşi sıra
sahnedeydiler. "'Büyük Türk ozanı Nâzım Hikmet" sö-
zünü çok sık duyuyorduk. Ve her defasında salon alkı-
şlarla inliyordu.
Yaşayan en büyük Fransız ozanı Aragon, "Nâzım
sadece Türklerin değil tüm insanlığındır, hepimizindir"
diyordu.
Coşkuyu daha iyi görebilmek için basımı arkaya çe-
virdim. Içimizde en sağcı olan arkadaşımız hüngür
hüngür ağlıyordu... Hepimizin gözleri yaşlıydı... .
•••
Aynı günlerde bir
eski dostumdan
dinlemiştim.
Olay, Allıance
Française'de öğren-
ci olduğu yıllarda
geçmiş.
. Elindeki Türkçe
gazeteye bir süre
Nâzımdoğalı90yılolmuş.
Öleli yakında 30 yıl
olacak. Acaba bir
arkadaşımı ağlatan, bir
dostumu utandıran
koşullar ne ölçüde
değişti?..
merakla bakan bir Alman öğrenci, sonunda dayana-
mayıp soımuş:
Çok affedersiniz, bu gazete acaba hangi dilden?
Türkçe...
Genç Alman, geniş bir gülümseme ile arkadaşımın
elini sıktıktan sonra şöyle demiş:
- Ne mutlu size! Nâzım'ı kendi dilinden, şiirlerini
yazdığı dilden okuyabiliyorsunuz..
Utanmış arkadaşım.. "Nâzım ve yapıtlan Türkiye'de
yasaktır" diyememiş..
•••
Aradan çok uzun yıllar geçti.
Nâzım doğalı 90yıl olmuş. Öleli yakında 30yıl olacak.
Acaba bir arkadaşımı ağlatan, bir dostumu utandı-
ran koşullar ne ölçüde değişti?
Afişleri bile hazırlatılmış bir "Ferhat ile Şirin" bale-
sinden, -metin yazan olarak Nâzım Hikmet'in ismi var
diye- vazgeçileli kaç yıl oldu?
Yıllar sonra Nâzım'ın ismini çıkararak aynı baleyi oy-
natmak "çağdaşlığım" ve de kurnazlığını gösterenler
şimdi neredeler?
Nâzım isminin geçtiği her yere, kırmızı görmüş boğa-
lar gibi saldıranlann -eskiden olduğu gibi- bugün de
Sayın Demirel'in saflannda olmalan acaba bir rast-
lantı mı?
Nâzım'ın, resmi gezi sırasında Moskova'da ziyaret
ettiğim mezarının -kendi vasiyetine de uyarak- Türki-
ye'ye getirilmesi için acaba 100. doğum yılı mı, yoksa
100. ölüm yılı mı bekleniyor?
Nâzım'ın halk kitaplıklarına ve ders kitaplanna gire-
bilmesi için acaba ABD'deki okullarda da okutulması
mı gerekiyor?
...Yazımın başındaki izlenimlerimi o zaman YÖN'e
yazmıştım. Beni tanıyan tanınmış bir siyaset adamı,
"Yazık etti kendine, Türkiye'ye gelince iş bulamaz"
demiş.
Ben bir şey yitirdiğimi sanmıyorum. Ama o düşünce
sahipleri. Türkiye'ye çok şey kaybettirdiler..
OKURLARDAN
Eğitimcilerin Saygınlığı
Eğitim sonınlannın çözümü
eğitim sendikalanndan
geçmektedir. öğretmenler,
uygulayıa olmalannın yani
sıra eğitımin
planlanmasında, eğitim
programlannın
yapılmasında da söz sahibi
olmahdırlar. Çözüm
önerileri de dıkkate alınıp
uygulanmalıdır.
Öğretmenlerin
sendikalaşması, onlann ve
dolayısıyla eğitimin
niteliğinin yükselmesine yol
açar. Her konuda özveriü
olan öğretmenler, hiçbir
konuda bencil
olmamışlardır; onlara her
konuda güvenilebilir.
Sendikalaşan öğretmenin
değeri artacaktır. Çünkü
devletin ve toplumun
öğretmenlere verdiği değere
paralel olarak öğretmenler
de kendilerini değerli
göreceklerdir.
Demokrasi, sendikalarda
yaşanılarak öğrenilebiKr.
Hakkını arayan
öğretmenler, "hakkı"
öğrencilere açıklayabilirler.
En iyi ders kitaplannı ve
diğer araçlan seçebilen
özgür öğretmenler, yannın
özgür gençlerini yetiştirirler.
Avrupa Konseyi'nin 1983'te
yayımlanan raporunda,
öğretmen için "Çeşitli
kaynaklan anlamlı bir
eğitim veya öğretim
yaşanosına dönüştüren bir
düzenleyici" deniİmektedir.
Nicel ve nitel olarak güçlü
bir öğretmen kuruluşunun
varhğı, demokratik
yönetimin sürekliliğini
sağlayabilir. Aynca,
toplumsal statüsü ile
ekonomik ve özlük
haklanyla yüceltilen aydın
öğretmenlerle uygar bir
toplum olabiliriz.
YUNUSTEMİZ
Bursa
Tartış, Ama Siyaset Yapma!
6Ocakl992tarihli
Cumhuriyet Gazetesi'nde
sayın Milli Eğitim Bakanı
Köksal Toptan'ın
öğretmenlere, "Görevinizi
çekinmeden yapm.
Gençlerin tartışmasından
korkmayın, aksine teşvik
edin. Ama okullara siyaset
sokmayın. Siyaset yapan
öğretmeni korumam"
demecini tüm Cumhuriyet
okurlan okumuştur.
Bu demece ilk bakıldığında
bazı kişilere doğru gelebilir.
Fakat işin içine girince
, (öğretmen olarak) gerçeğin
I böyle olmadığı ortaya
cıkmaktadır.
Eğer öğretmenlerin
toplumda saygın birer insan
olmasmı istiyorsak,
siyasilere alet olmalannı
istemiyorsak öğretmenlerin
kendi örgütlerini kurma
hakkını tanıyalım.
Şeffaf devlet,
demokratikleşme, konuşan
insanlar, Paris Şartı sadece
sözde mi kalıyor? Yoksa,
yönetimi elinde
bulunduranlara mı mahsus?
NİZAMETTtN ŞtMŞEK
Tekirdağ