20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 OCAK 1992 DIZI CUMHURİYET/15 Bumedyen'in ölümünden sonru başa geçen Şadli Bincedid döneminde hâkim ideoloji intifah, yani açılmaydı Cezayirlinin îslamlaimtihanıB•umedyen döneminde rejimin en önemli propaganda araçlanndan biri, resmi cuma vaazlarıydı. Ancak Bumedyen'in resmi İslamı ile sivil İslami cemaat arasında belirli bir soğukluk vardı. İslamcılar denetim altında tutuluyordu. FlS'ın hapisteki lideri Abbas Madani'nin şu sözleri o dönemi iyi yansıtıyor: Bumedyen zamanında polisin baskı ve zulümle içli dışlı olduk, tehdit edildik ama hapsedilmedik. — 2 — TANIL BORA Fransa diline ve kültürüne karşı Arap- hk bilinciyle verilen mücadele, "milli he- yecan"ı ydlarca ayakta tuttu. Arap milli- yetçiliğinin, Kabiliye'de yaşayan Berberi halka dönük baskıcı, asimilasyoncu bir yönü de vardı. Bağunsızbktan hemen son- ra Ayet Ahmet önderliğindeki Berberi ayaklanmasının bastınlışının ardından, Berberi miili kimliği yadsınarak "Araphk" dayatıldı. Bumedyen rejimi, tslamı top- lumsal kimliğin asli bir unsuru saydı ve simgelerine, rituellerine büyük önem ver- di. 1970'lerderejiminen önemli propagan- da araçlanndan biri, resmi cuma vaazla- nydı. Tabii Bumedyen'in "resmi tslam"ı ile "sivil" İslami cemaat ağı arasında be- lirli bir soğukluk vardı. İslamcılar da de- netim altında tutulmaktaydı. Günümuzun Islamcı önderi Abbas Madani'nin sözleri özetleyicidirr "Bnmedyen zamanında po- Nafaı baskı ve znlümleriyle içö dısta oiduk, tehdit editdik ama hapsedUmedik." İktisadi reform Bumedyen, rejimin sıkıntıya girmek ûzere olduğu bir dönemde, 1978 sonunda öldü. Yerine, kurtuluş savaşının Oran (Vahran) bölgesi komutanlanndan, Albay Şadli Bin CedM gecti. Bin Cedid dönemi, Cezayir'de, Mısır'da Enver Sedat dönemi- ne benzetilecek ve aynı adla anılacaktı: "Infltafc" yani açılma. Söz konusu "infi- tah"ın saikleri, siyasi olmaktan ziyade ik- tisadiydi. 1970'lerin sonunda, devlet sos- yal harcamalar için kaynak bulmakta zor- lanmaya başlamış, tanmsal üretim gerile- mişti. Daha 1978'de, tanmda özel mulki- yeti teşvik eden düzenlemelerle "infitah"- a fıilen adım atıldı. FLN'nin 198O"deki olaganüstü kongresinde, resmi "infitah" başladı. Bin Cedid'in sürüklediği "ekonomik liberalizasyoncu" kanat, devletcı kanada üstünlük sağladı. 1983 kongresinde, Bin Cedid, Bumedyen döneminden kalan son isimleri de FLN yönetiminden uzaklaştı- racaktı. Devletçi kanat zayıflatıhrken, 1970'lerde üniversite gençliği ve sendika- lar içinde yetişen yeni kuşak sosyalist kad- rolar siyasi değil polisiye yöntemlerle tas- fiye edildiler. Ülkenin mevcut sanayileşme hamlesini taşıyamayacağını savunan Bin Cedid, "rnakint yapan makineteri" üretecek olan ağır sanayi projesini iptal etti. Adem-i merkezileşme reformuna girişildi. 67 bü- yük işletme bölünerek 474 uzman firma- ya, 500 yercl kamu firması bölünerek 1865 fırmaya aynldı. Buna idari reform eşlik et- ti: 31 olan vilayet sayısı 48'e, 704 olan be- lediye sayısı 1541'e yükseltildi. Bu reform, sadece yönetici, teknokrat vs. bürokratik makamlann sayısımn artmasına yol açtı. 1982'de bu fırmalann Özelleştirilmesini ve yabancı sermaye ortaklığını teşvik edici düzenlemeler yapıldı. özel fırmalar hızla artmaya başladı. 1982-83'te kurulan 1331 özel firmaıun kuruculannın yıizde 40*1, as- keri veya sivil bürokrasi mensubu, belki bir o kadan onlann yakınlan ve adamla- n idi. önceden ayncalıklı konumu mad- di ölçülere, tüketime ve zenginliğe pek yansımayan bürokrasi, tam anlamıyla son- radan görme bir burjuvaziye dönüşmek- teydi. Rüşvet, iltimas ve yönetimde yozlaş- ma olaganüstü arttı. Bumed\tn \hnui B.n B. ^eldi. Genelkurma> BavUanı Mba> BunH'd\en, başkent Ceıayir'e ordunun en onunde 9 E>lul 1%5'te girdi. 1979 yılında ölen Bumedyen'in yerine Albay Cedid (soldan ikinci) gecti. Bumedvenin cenaze toreninde dua eden Cedid döneminde devletin resmi dini lsJam oldu. 1985-86'da dünyada petrol fıyatlanmn düşmesi Cezayir ekonomisini çökertirken sınıfsal uçurumlan da derinleştirdi. Ihra- catın yüzde 97'sini teşkil eden petrol ge- lirleriyle birlikte, ülkenin dış geliri yüzde 21 azaldı. Ekonomik büyüme 1986'dan iti- baren sıfırlandı. Dış borç 1989'da 25 mil- yar dolara ulaştı. Yılbk yüzde 3.2'lik hızlı nüfus artışının faturası karşılanamarnaya başladı. Ciddi gıda maddesi açığı belirdi. Konut açığı 1990'da 2 milyon tahmin edi- liyordu. 1990'da Cezayir'in en zengin yüz- de 5'lik kesimi ulusal gelirin yüzde 45'ini elde ederken, nüfusun yüzde 50'si ulusal gelirin yüzde 22'si ile idare etmekteydi. Iş- sizlik resmi verilere göre yuzde 25 oranın- daydı ve eğitimliler arasında da gayet yay- gındı. -Büyük kentlerin sokakları, camiler ve statlar boşluktaki insanlarla doluydu. 1980'lerin başından beri kent yoksulla- nnın Fas ve Tünus'u saran isyanlan, Ce- zayir'e daha geç, ama müthiş bir şiddetle yansıdı. Kuçük işaretler yok değildi. 1980'de başkent Cezayir yakınlanndaki Tizi Uzu'da uç gün boyunca pahahlığa karşı yürüyüşler olmuş, 1986 kasımında Konstantin'de (Kasentina) öğrencilerin başlattığı protestolar, ülkenin butün do- ğusuna yayılmıştı. Patlama, gıda madde- leri fiyatlannın yıl başından beri yuzde 40 arttığı 1988'in ekim ayı başında oldu. Başkent Cezayir'de işsiz gençlerüı ka- mu mağazalarına ve kurumlanna saldır- malanyla başlayıp beş gun sonra ordu ta- rafından bastınlan ayaklanmanın bilanço- su 159 öiü (muhalif kaynaklara göre 300-700 arası), yüzde binden fazla tutuk- lama, 20 milyon dolardan fazla maddi ha- sardı. Cezayirli muhalif sosyalist aydınlar, saldınlann pahalı özel dükkânlar yerine ucuz tanzim satışı yapan devlet mağaza- lanna yönelmesini ve polisin saatlerce mü- dahaJe etmeyip, sanki banliyölerden yok- sul gençlerin sokağa dökülmesinı bekle- -Uumedyen'den iktidara gelen Şadli Bincedid iktisadi açılmayı resmi ideoloji yaptı. Cedid'in başını çektiği ekonomik liberalizasyonu savunan kanat, devletci kanada üstünlük sağladı. 1985-86'da petrol fiyatlannın düşmesiyle iktisadi krize giren Cezayir'de Bincedid siyasi açılmaya gerek duydu ve yeni bir anayasa hazırlattı. Bu anayasayla devletin sosyalist sıfatı kaldırıldı, İslam resmi din oldu. mesini, "ayaklanmayı Bin Cedid'in tezgihladığı" biçiminde yorumladılar. Bu komplo teorileri doğru olsun olma- sın, ekim olaylan Bin Cedid'e yaradı. Bin Cedid, halk isyanını hiç üzerine alınma- dı; "demokratik açdun" ve "ekonomik Hberalizasyon" politikasını eleştirenlere karşı atağa gecti. "Bnmedyen döneminin devrimci kazanımlannı" savunarak ken- disine muhalefet eden gnıbun başım çe- ken FLN Başkanı Mahammed Şerif Me- sadiya'yı tasfiye etti. tlk kez siyasi anlamda da "infitah"a yönelme gereği hisseden Bin Cedid, şubat 1989'da yeni bir anayasayı re- ferandumla kabul ettirdi. Cezayir'in "2. cıunhıuiyet"ini başlattığı soylenen bu ana- yasada devletin "sosyalist" sıfatı kaldınl- mış, Islam resmi din olmuştu. Cumhur- başkanının yetkileri ve gücü arttınlmıştı. Cedid'in hamlesi Kasım 1989'daki FLN kongresinde, Bin Cedid iki yakasını da takviye etti: Hem 1983'te tasfiye ettiği Bumedyencileri yöne- time aldı, hem de lslamcı kanadı guçlen- dirdi. 1990 başında, sosyalistinden şeriat- çısına, hepsi icazetli, hepsi Bin Cedid'in "ttretim ve verimlilik, serbest girişim ve sosyal adalet" şiarlanm >ineleyen 20 siyasi partiye izin verildi. Ancak toplumdaki hoşnutsuzluğun icazetli partilerle "idare" edilemeyeceği kısa sürede ortaya çıkü. Bu- nun üzerine, Bin Cedid çok geçmeden FLN yönetimi ile arasma mesafe koyup, esas olarak orduya dayanarak kendi poli- tikasını gütmeye koyulacaktı. Islamcılann dunımu Sol, Berberi ve lslamcı muhalefetler, ge- lişmelerini kendi rotalannda surdurduler. 1980'de yapılan kultürel özerklik vaatle- rinın boş çıkmasına tepki duyan, nüfusun yüzde 15 ile 20"sini oluşturan Berberi hal- kı, iki muhalif partiye can verdi: tkisi de sosyal demokrat ve laik eğilimli olan De- mokrasi ve Kültür İçin Birlik ve Ayet Ah- met'in Sosyalist Güçler Cephesi. 1980-88 arasında ayda ortalama 70 grev olurken, bu ortalama 1988'den sonra 25O'ye çıktı; ama gerek işçi hareketi, gerek üniversite- de ve medyada etkili olan sosyalist aydın- lar etkili bir sol muhalif örgüt yaratama- dılar. Bunda, FLN'nin gölgesinin halk nezdinde onlan da karanlıkta bırakmasın- da önemli rolü vardı. Bir başka odak, 1980'de serbest bırakıl- dıktan sonra Avrupa'ya sürülen Bin Bel- la idi. Pan-Arap milliyetçiuği-sosyalizm- tslam sentezinde lslamın ağırhğıru arttı- ran Bin Bella, 1980'lerin ortalanna dek önemli bir cazibe merkezi olmuştu. An- cak Libya, Iran ve Rabıta örgütü ile kur- duğu Uişkilerden gücünU artıncı bir sonuç alamadığı gibi, islami kesimlerde prestij kaybetti. 1990'da Cezayir'e döndüğünde, bütün güçler arasında bir tarihsel uzlaştı- na rolüne soyundu. Ama tarihi şeflerin karizması yeni kuşaklara, hele genç işsiz kitlelerine artık pek bir şey ifade etmiyor- du. Bin bella, kişisel yıpranması yanında bu yıpranmadan da nasibini alarak etki- sizleşti. En bereketli alan ise şüphesiz, İs- lami hareketin alanıydı... Cezayir'de İslami hareket, "Cezayir sos- yalizmi"nin Tbnus'taki Burgiba rejimi gi- bi "Kemalist" bir politika izlemeyip tsla- mi motifleri "resmen" kullanması, sivil ce- maatlere de açık baskı uygulamayışı ne- deniyle, uzun süre 'iki arada bir oerede" kalmıştı. SCRECEK Uluslanamsı Sözkşmesi Montrö'yü değiştirmenin zamanıdırtSMAİL SOYSAL U IV/BT meyip yöntemine uygun biçimde konfe- 1 5 • A>iz eeleneksel olarak yabancıvı konuğumuz eibi lYlontrö Sözlesmesi'nde istedigimiz deeisiklikleri «nstopianmasıistenirse. bundan Türki-Türkiye'nin yapüğı hizmetler (Fenerler, sağlık hizmetleri, pilotaj, römorkaj, yan- gın söndurme vb.) karşılığı alınan ücret- lerin öteşınde ticaret gemilerinden bir ge- çis ücreti istenmesine kuşkusuz tüm ülke- ler karşı çıkacaktır. O nedenle bunu şim- dilik unutmak gerekiyor. Uluslararası hu- kuk uygulamalannda bu gibi ücretler bo- ğazlarda değil, kanallarda görülmektedir. (Süveyş Kanalı'nda yılda bir milyar do- lara yakın geciş ücreti ahnmaktadır). Eğer Türkiye, hem Istanbul'u korumak, hem de geçişleri kolaylaştırmak için kimi uz- manlarca ortaya atılan Silivri'den Kara- deniz'e 30 kilometrelik bir kanal açma ta- sarısını benimserse, GAP'ı başaran bir Türkiye, bunu neden yapmasın o zaman ücret işi ortaya çıkacak ve belki de 10-15 yılda tüm harcamaların karşılığun döviz olarak geri alacaktır. Her halde fızibilite çalışmalanna bir an önce başlamalıyız. Boğazlarda hiç değilse verilen zararla- n karşılamak üzere bir sigorta sistemi çer- çevesinde, her geçişte tonilato bazında primler alınması düşüncesinin de pratik olmayacağı ve muhataplanmızm buna ya- naşmak istemeyecekleri kanısındayız. Bu durumda her olayda uluslararası ve milli hukukumuzun gereklerini yüreklilikle ye- nne getirmek daha makul görünmektedir. iz geleneksel olarak yabancıyı konuğumuz gibi görmüş, onlara tanınan kapitülasyonları atıfet saymış, karşılıkîı olmayı, yani "al gülüm, ver gülüm"ü çoîc geç benimsemişizdir. Dış politika Almanca yaygın deyişi ile "realpolitik"tir ve acımasızdır. Hakkımızı iyi korumalıyız. Bunlar (19, 21 ve Japonya ile ilgili 29, maddeler) Milletler Cemiyeti 1939'da ta- rihe kanştığına göre bu hükümler varo- luş nedenini yitinniş, kadük olmuştur. Birleşmiş Milletler de Milletler Cemiyeti'- nin görevlerini üstlenen bir kuruluş ohna- dığı gibi, boğazlar konusunda onu görevli kılacak özel hukümlerin Montrö Sözleş- mesi'ne eklenmesine de gerek yoktur. Çünkü BM Guvenlik Konseyi dünya ba- nşı nerede ve ne zaman tehdit edilse mü- dahale edebilmek hak ve yetkisine sahip- tir. Sözleşmenin imzacılan Montrö'ye 1923 Lozan Sözleşmesi'nin imzacılan, yani yalruz Karadeniz'de kıyısı bulunan devletler ile 1. Dünya Savaşı'nın muttefikleri çağrıhruştı. Günümuzun ko- şullannda kıyıdaş ulkeler dışında, hâlâ 1. Dünya Savaşı müttefiklerini yetkili gör- mek hakh ve sağlıklı bir temel sayılamaz. tngiltere, Fransa, Italya ve Japonya gibi devletler, bir denge unsuru olarak imzacı devlet hakkını kuşkusuz sürdürmelidir. Ama Yunanistan ve Yugoslavya'mn bu- gün bu hakkı korumasını anlamak zor- dur. Onlann yerine ABD ve Almanya'- nın sözleşmeye katılmaya çağnlması da- ha makul olur. Öte yandan Karadeniz kı- yıdaşı Rusya, Romanya ve Bulgaristan'- dan başka şimdi Ukrayna, Moldavya ve Gürcistan'ın sözleşmeye kaühnaya çağnl- ması -ki konu bir konferansın toplanma- sını gerektirmeyebilir- bu yeni devletlerle imzacılar arasında zamam gelince ortak bir deklarasyonla yapılması belki yeterli olabilir. Çünkü katılma Montrö Sözleş- mesi'nin ruhuna uygundur. Değişiklik için uluslararası konjonktür Dünyadaki son değişimlerin ışığında Montrö Sözlesmesi'nde yukanda değin- Lontrö Sözlesmesi'nde istedigimiz değişiklikleri yaptırmakta zorlukla karşılaşırsak, Silivri'den Karadeniz'e bir kanal açma araştırmalarına hemen başlamalıyız. Belki de bu en iyi yoldur. Transit geçişler oradan olur, İstanbul Boğazı'ndan yalnız turistik gemiler geçer, şehir kurtulur. diğimiz konularda kimi değişiklikler ya- pılmasının çok zor olmayacağı kanısında- yız. Uluslararası konjonktür elverişlidir. Sovyetler Birliği'nin baskılı tutumu günü- muzde Rusya'nın işbirlikçi tutumuna dö- nüşmek eğilimi göstermektedir. ABD, bizim bu hakh davamızı destek- leyebilir. Öbür Karadeniz kıyıdaşlan da Türkiye ile dostça geçinmek istemektedir- ler. AT de anlamalı ki Avrupa'nın sımr- lan, Yunanlılann dediği gibi, Ege Deni- zi'nde bitmiyor. Boğazlardan ve onun uzantısı Anadolu'dan geçiyor. Yeter ki önce çeşitli devletlerle damş- malar yapmalı, kararh tutumumuz belir- tilmeli, bu arada karşılaştığımız zararlar raporlar halinde anlatılmalıdır. Zamarı gelince de Istanbul'da teknisyenlerarası bir toplantı düzenlenebilmelidir. Sözleşmede değişiklik prosedürü son denli karmaşık ve zordur. Normal olarak sözleşmenin yürürlüğü her beş yılda bir kendiliğinden uzadığından bunun için şimdi 1996 kasımını beklemek gerekecek- tir. Ama başka yollar aranabilir. Imzacı- lar arasmda bir mütabakatla bu prosedür çabuklaştınlabilir. Sanıyorum, Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözlesmesi'nde -ki Turkiye henüz katümadı, ama bir referans değeri vardır- kimi yararh hükümler bu- lunmaktadır. Değişikliklerin kapsamı ne olmalıdır? Kanımızca, dar çerçeveden genişe doğru şu seçenekler akla gehnektedir. a) Yalnız ticaret gemilerinin geciş dü- zeniyle ilgili 2'nci madde yeniden yazılır, l'nci maddedeki 'geçis serbestiigi' ilkesi de ona göre düzeltilir. b) 2'nci maddeden Daşka, savaş gemi- lerinin geçiş düzenindeki denge bozulma- dan, gemilerin türleri ve tonajlan üzerin- de kimi ayarlamalar yapılabilir. c) Eğer bu gibi değişiklikler ile yetinil- meyip yöntemine uygun biçimde konfe- rans toplanması istenirse, bundan Türki- ye'nin çekineceği bir şey yoktur: Boğaz- lar askerselleştirilmiş durumdadır; Türki- ye'nin girdiği bir savaşta ya da yakın bir savaş tehlikesi karşısında kesin kontrol hakkının elinden ahnması söz konusu de- ğıldir. Biz geleneksel olarak, yabancıyı konu- ğumuz gibi görmüş, onlara tanınan kapi- tülasyonlan bile hiç değilse 16-18'inci yüz- yülarda 'atıfet' saymış, karşılıkh olma ya- ni 'al göliim, ver gülöm'ü çok geç benim- semişizdir. Dış politika, Almanca yaygın deyimi ile 'reaipolitik'tir ve acımasızdır. Hakkımızı iyi korumalıyız. Zorluklarla karşılaşırsak, Silivri'den Karadeniz'e bir kanal açma araştırmalanna hemen başla- malıyız. Belki de bu en iyi yoldur. Tran- sit geçişler oradan olur, Istanbul'a yalnız turistik gemiler geçer. Güzel tstanbul'u- muzu kurtannz. Dış ihşkılerde once haklıhğına inandığı- mız milli çıkarlanmız düşünülür. Sonra ona uygun hukuksal çareler aranır. 'Ne derler' demeyelim, biz ne diyeceğimizi iyi bilelim. Dışişleri Bakanlığıinızın çok iyi yetişmiş bir kadrosu var. Yeter ki hükü- met onlan harekete geçirsin. —Btnt—
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle