Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/4
HUKIJKÇU
GÖZÜYLE
BILENT TANOR
...Cezayir Dersleri
Üsküdar'daki "Demokrasi Meydanı"nda, Cezayir'deki Js-
lami Selamet Cephesi'ni destekleyen çarşaflı türbanlı
"Jürkiyelihanımlar"dan biri elinde bir pankart tutuyor: "Ne-
redesiniz sayın demokratlar?"
Hitap ve çağrı gerçekten etkili. Günümüzde, böylesini
üstüne alınmayacak pek az insan bulunur.
Aslında, "Cezayir halkı İslamcı bir iktidar istiyorsa bu
onun hakkıdır" diyen Giscard d'Estaing pek haklı. "Her
halk layık olduğu yönetimle yönetilir" sözünden cesaret
alarak şöyle de denebilir: "Her halk layık ya da müsta-
hak olduğu rejimi kendisi seçsin!"
Burada herhalde, Giscard'ın "iktidar" deyimini değil,
"rejim" deyimini kullanmam dikkatinizi çekmiştir. Cezayir
olayının püf noktası buradadır. Selamet Cephesi (FIS), ço-
ğulcu bir rejim içinde herhangi bir "iktidar" örneği vermeyi
değil, "İslam devleti"n> kurmayı amaçlamaktadır. Bu aynı
zamanda bir İslami-teokratik rejim demektir.
Gürültü de bu noktadan çıkmaktadır. Çünkü Suudi des-
tekli FlS'ın fikriyatında "demokrasi", Batıcılıktır, putperest-
liktir ve şeytan işidir; egemenlik halkın değildir, Allah'a
mahsustur. FIS ve benzerleri, demokrasinin unsurları olan
bireysel özerklik, özgürlük ve eşitlik gibi değerlere karşı-
dır. Kadın/erkek, Müslüman olan/olmayan, inanan/ inan-
mayan gibi noktalardaki arynmcıUk, bu ve benzeri akımla-
rın değişmez özel- mmm
,_ ... ,
ir Musluman nufuslu
Genei seçimierin ülkelerde demokrasinin
özel zoriuğu, siyasallaşan
rasıye geçiş "in de as- İSİaiMII ÇOğunlUk dİktaSina
götürebilmesi olasılığıdır.
Çoğunluk diktasının ise
diktatörlüklerin en
katmerlisi olduğunu tarih
göstermiştir.
kıya alındığı Cezayir
bugün iki temel para-
doks ve çelişki üzeri-
ne oturmuştur.
Birincisi, FIS tehli-
kesi karşısında de-
mokrasiyi erteleyen-
lerin, bunu "demok-
rasinin iyiliği" için yaptıklarını iddia etmeleridir. Üçüncü
Dünya ülkelerindeki demokrasilerin "koruyucu melekler"-
den çok çektikleri göz önüne alınırsa, Cezayir'deki ilk tö-
kezlemenin hayırtı bir başlangıç sayılmayacağı kendiliğin-
den anlaşılır. Üsteük, FIS'lı bir iktidar yarışına önce kat-
lanmışlar, arkasındansa "oyunbozanlık" ve "mızıkçılık"
yapmışlardır.
Ikinci çelişki Cezayir Se/ametçileri ile ilgilidir. Bun/ar da-
ha düne kadar demokrasiyi şeytan işi sayıp lanetliyorlar,
ama öbür yandan da yine demokrasinin olanaklarından
yararlanıyorlardı. Bugün bir de mağduriyetlerinin tescili-
ni isterken yine "demokrasi"ye sığınıyorlar. Ülkemizdeki-
lere gelince; bazıları elde pankart "demokratlar"\n hatırı-
nı sorarken bazıları da elde kalem aynı gün şöyle yazı-
yorlar: "Batılı demokrasi, insanların selameti için İslamın
gelmesine en büyük engeldir".
Antidemokratik akım ve partilerin demokrasiden yarar-
lanmaları, hatta bu yoldan iktidara gelmeleri görülmemiş
değildir. Nazi hareketi bunun klasik örneğıdir. Baiı ülke-
lerde, demokrasinin yeniden yapılandırılması sürecinde
bunlara karşı önlemler de alınmıştır. İkinci Dünya Savaşı
ertesinde Federal Almanya ve İtalya'da nasyonal-sosyalist
ve faşist partiter anayasalar eliyle yasaklanmış, "müca-
deleci (miütan) demokrasi" yeğlenmiştir.
Müslüman nüfuslu ülkelerde demokrasinin özel zoriu-
ğu, siyasallaşan İslamın çoğunluk diktasına götürebilmesj
olasılığıdır. Çoğunluk diktasının ise diktatörlüklerin en kat-
merlisi olduğunu tarih göstermiştir. Söz konusu ülkeler-
de bu hastalığın bugüne dek bulunabilmiş en etkili ilacı
ise laiklik rejimidir, din ve siyaset ayrılığıdır.
Türkiye'nin, bu gibi ülkeler kategorisinde yer alan hem
laik hem de nispeten demokratik tek ülke olması bir rast-
lantı değildir. Bunlar için laiklik, demokrasinin önkoşulu
ve özüdür. Onsuz, demokrasi de mümkün değildir.
Periftçek'e tutuklama istemi
• ANKARA (UBA) — Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesi Başsavcıhğı, Sosyalist Parti Genel Başkanı Doğu
Perinçek'i tutuklatmak için iki kez başvuruda bulundu,
ancak bu basvurulardan biri Devlet Güvenlik Mahkemesi
yedek hâkimliğince, biri ise DGM heyetince reddedildi. İki
tutuklama istemi de reddedilen DGM Başsavcıhğı,
hazırladığı iddianame ile Doğu Perinçek hakkında dava
açtı. Başsavcılık, Anti-Terör Yasası'na aykınlık yüzünden
Perinçek'in 5 kez, Türk Ceza Yasası'mn 159'uncu
maddesinde belirtilen devlete, hükümete ve askeri kuvvetlere
hakaret suçundan da 3 kez mahkûm edilmesini istedi. Bu
arada 40 yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasıyla
cezalandırılması istenen Perinçek'in Anti-Teror Yasası'na
muhalefetten DGM'de, diğer suçlarından dolayı da sivil
mahkemede yargılanması gerektiği belirtildi. Sosyalist Parti
Genel Başkanı Doğu Perinçek devlet güvenlik
mahkemesinde yargılanacak.
Tabanda SHP-DYP dosthıgu
• ANKARA (UBA) — SHP'nin Teşkilattan Sorumlu Genel
Sekreter Yardımcısı Vamık Tekin, illerdeki bazı atamalar ve
uygulamalar ile ilgili olarak her iki örgütün birlikte karar
almalarını istediklerini belirterek "DYP'lileri dışlamayın, bu
tür kararlar alırken onlarla dirsek teması içinde olun diye
tüm örgütlerimize talimat verdik" dedi. Bazı illerde DYP
örgütünün SHP'lileri dışlayabildiğini de belirten Tekin,
şunları söyledi: "Tabii bunlar istisna. Bu gibi durumlarda
DYP nezdinde bazı telkinlerde bulunuyoruz." Vamık Tekin,
DYP'lilerin genellikle SHP'li vatandaşların makul isteklerini
ilgiyle değeriendirdiklerini belirterek, biz de DYP'li
vatandaşlara aynı ilgiyi gösteriyoruz. İl bazında DYP-SHP
örgütleri genellikle uyum içinde" dedi.
Nusaybiırfle kepenkler kapandı
• NUSAYBÎN (Cumhuriyet) — Kimlikleri meçhul kişilerce
öldürülen HEP yönetim kurulu üyesi Abdurrahman
Söğüt'ün cenazesi dün toprağa verildi. Olayı protesto
amacıyla ilçede esnaf kepenk kapatma eylemine başladı.
Nusaybin'de öldürülen HEP yönetim kurulu üyesi Abdullah
Söğüt'ün dün Mardin merkeze bağlı Elmalı köyünde yapılan
cenaze töreni olaysız geçti. Üç bini aşkın yurttaşın katıldığı
cenaze töreninde 'KatiIIer bulunsun, Kontrgerilla'dan hesap
sorulsun' şeklinde sloganlar atıldı. Yaklaşık iki saat süren
tören saygı duruşuyla son bulurken, topluluk sessizce dağıldı.
ILAN
T.C.
BANDIRMA SULH HUKUK
MAHKEMESİ
Sayı: 1990/601
10/5/1990 tarihinde ölen Esseyit Mehmei Necdet Denizmen'in va-
siyetnamesi gereği yapılmak uzere hâkimliğimize gönderilmiş ve
12/2/1991 tarihinde açılıp okunan vasiyetnamede;
"Vefatımda; kendisinin (kızım: Neriman Denizmen'in) bana mi-
rasçı olmamasını arzu ediyorum ve kendisini mirasımdan iskat etti-
ğimi vasiyet ediyorum" şeklinde size vasiyette bulunduğu, ilan
tarihinden itibaren bir ay ıçerısınde \a<.ıyetnameye kar^ı iıiraz bildir-
meniz ve tenkis ve iptal hususunda dava açnğıııı/ı kanıllavacak bel-
ge ibrazetmezseniz, M.K. 538/ son maddcsı geıoğınce bu iure Mjnunda
her turlu butlan ve mıras sebebiyle islihkak davaları hakkının mah-
fuz bulunması kaydıyla mirasçılık beigesi verileceği ilanen dınuru-
lur. 31/7/1991 Basın: 45228
HABERLER 20 OCAK 1992
C E Z A Y İ R ' İ N H A T I R L A T T I Ğ I İ S L A M V E D E M O K R A S İ T A R T I Ş M A S I
Darbe, radikallere yaradı
RUŞEN ÇAKIR
Türkiye Islamcıları arasında genel olarak üç
farklı politik strateji egemen. Bunlann üçü de
Cezayir'de yaşananlardan derin bir şekilde etki-
lendi ve etkilenmeye devam ediyor.
Cezayir'de Islami Selamet Cephesi'nin (FIS)
önce yerel seçimlerde, ardından genel seçimle-
rin birinci turunda elde ettiği zaferler, bu stra-
tejiler içerisinde "yasal siyasi partüer yoluyla ba-
ğunsız tslami politika yürütme" çizgisini epey
güçlendirdi. Milli Nizam Partisi - Milli Selamet
Partisi - Refah Partisi geieneğınin savunduğu gi-
bi, tslamcıların seçimle isbaşına gelmesinin
mümkün olduğu kanıtlandı. Nitekim, Cezayir'-
deki askeri darbenin arifesinde yapılan RP Is-
tanbul İl Kongresi'nde Refahlılann temel sloganı
"İstanbul'u Cezkyir yapacağız" olmuştu.
Türkiye'nin çok partili yaşama geçmesiyle bir-
likte temelleri atılan ve bugüne kadar varlığım
sürduren "sag kitie partilerini destekleme" stra-
tejisi ise Cezayir'den ters bir şekilde etkilendi.
Zaten 20 Ekim 1991 seçimlerinden önce ANAP
ve DYP'nin vitrinlerini liberalleştirmek için çe-
kinmeden tasfiye ettiği söylenen muhafazakâr-
RP
9
nin konıunu Cezayir'de FlS'ın seçim başarılan Türkiye
İslamcıları arasında RP'nin konumunu iyice güçlendirmişti.
Fakat askeri darbe, radikal İslamcılara "Biz demokrasiyle
İslam devleti olmaz demiştik" diyerek inisiyatifi
ele geçirme fırsatı tanıdı.
lar kendi başlannın çaresine bakma arayışma gir-
mişlerdi. RP-MÇP-IDP ittifakının % 17 orarun-
da oy aJması bu arayışı pekiştirdi. Cezayir'deki
gelişmeler de "neden olmasın" düşüncelerini
arttırdı.
Son olarak Iran İslam Devrimi ile birlikte
Türkiye'de iyice belirginleşen "devrimci" stra-
teji yanhları, yıllardır savundukları "Şeriat ya-
sal partilerle gelemez, izin vennezler" tezlerinin
Cezayir'de geçersiz kalmasırun tedirginliğini ya-
şadılar. 1980 sonlanndan itibaren tüm İslam
dünyasında olduğu gibi Türkiye'de de önemli bir
gerileme içine giren radikal Islamcıların imda-
dına Cezayir ordusu yetişti.
Askeri darbe, doğal olarak lslamcıla/ arasın-
daki strateji tartışmalannı bir anda tepetaklak
etti. Her ne kadar tüm tslamcılar FlS'ın yanın-
da ve darbeciler ile onlan "yönlendiren" Baıi'-
mn karşısında birlikte tavır alıyor gözükseler de
gerçekte Cezayir üzerinden araJanndaki tartış-
maları sürdürüyorlar.
"Haklı çıkma" bayrağı artık radikalkrde. On-
lar da bunu sokaklarda taşıyorlar. Ancak hem
FlS'a sahip çıkıp hem demokratik yolları mah-
kûm etmek ciddi bir çelişki. Bu nedenle FIS'ı
"Yasal bir düzenleme olan seçimler veya parti ku-
nımu bareketin temel dayanak noktası olarak
görülmemiş ve parti kimügi ön plana çıkanl-
mamıstır" şeklinde tanımhyorlar.
Cezayir'le birlikte, Türkiye'de bagımsız ve de-
mokratik bir tslami politika geliştirme çabaları •
tam zirveye yaklaşmışken önemli darbe yedi. ör- *
neğin RP içinde, partinin "açıklık ve '
çoğulculuk" çizgisini eleştirenler artık kendile-
rini daha güçlü hissediyorlar. ANAP ve
DYP'den soğuyan muhafazakârlar da darbeden
kendilerine epey ders çıkarttıiar, eski çizgilerine
dönüşün yollannı zorlamaya başladılar.
Ahmet Çiğdem, önemli olanın siyasi iktidan '
ele geçirmek değil de o aşamaya nasıl gelindiği
ve ondan sonra neler yapılacağı oldujunu belir-
tip tüm tslami hareketleri şöyle uyanyor:
"Bu cevap olııştunılmaksıan ve ba cevap top-
lumsallık kazanmaksızın İMam halklannın ken-
di tarihselliklerinden ve buna bağlı olarak oln-
şan içsel ve dışsal engellerden kaynaklanan sürp-
riztere şaşırmamalan gerekir."
Cezayir'deki gelişmelerin Türkiye'deki islam-
cıları birebir ilgilendirdiğini, FlS'ın (Front Isla-
mique du Salut) Türkçeye nasıl çevrildiği de gös-
teriyor. RP'liler, doğru bir şekilde FlS'a "Wa-
mi Selamet Cephesi" derken, başta radikaller ol-
mak üzere RP yanlısı olmayan birçok Islamcı,
MSP'yi çağnştırdığı için "selamet" sözcüğü ye-
rine "kuıtuluş" sözcüğünü kullanıyorlar.
PROF. DR. NEVZAT YALÇINTAŞ
Tarizyen' laiklik maskesiCezayir'de başgöstermış olan
"demokrasi sancısı" Doğu Avru-
pa ve eski Sovyetler Birliği'nde baş-
lamış bulunan demokratikleşme
hareketinin tabii bir yansımasıdır.
Kuzey kuşak bölgesinde netice al-
mış bulunan bu büyük oluşum gü-
neye, Arap dünyasma, Ortadoğu'-
ya doğru inmektedir. Askeri, sivil
ve aile diktatörlükleriyle idare edi-
len Ortadoğu ve Kuzey Afrika ül-
keleri dünyayı saran bu global olu-
şumdan kendilerini tamamen dı-
şarda tutamayacaklardır.
Fakat görülüyor ki dünyanın bu
az gelişmiş güney kuşağında de-
mokrasi ve insan haklannın gelme-
si hiç de kolay olmayacaktır. Bu-
na, Batı'nın kök salmış çıkarlan-
m devam ettirmek isteyenlerle, on-
ların bu ülkelerde bir tür uzantıla-
n olanlar arasında kurulmuş çirkin
işbirligi bütun imkânlanyla direne-
cektir.
FLN hâkimiyeti Cezayir'e "dik-
ta + fakiıiik + bağımlılık" getir-
miştir. FLN yönetiminde yapılan
seçimlerde Islami hareketin ezici
Aydınlar Ocağı Başkarii
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş,
aynı zamanda Türk-Islam
sentezinin de
mimarlarındandır. Şu
günlerde milliyetçi-
muhafazakâr vakıf ve
cemiyetlerin
koordinasyonunu
gerçekleştirmeye çalışıyor.
bir basan kazanması karşısında ba-
zı Batılı ülkelerin, özellikle Fran-
sa'nın kapıldığı telaş ve hatta pa-
nik, düşündürücü veibret vericidir.
Bütün bu demokratik vetire süre-
since Fransa'nın tutumu ve aktif
olarak izlediği yol utanç vericidir.
Her türlü bahaneye sığınarak dar-
benin yolunu göstermiş, zeminini
hazırlamış, darbe yapacak askere
arka çıkmış ve nihayet askeri dar-
be olunca, onu "kanuni darbe" ile
samimiyetsizce niteleyebilmiştir.
Cezayir'deki minareleri çalanlar kı-
lıflarını hazırlamışlardır, ancak
mızraklar da çuvala sığmıyor.
Minare hırsızlarının, halkın hür
iradesini, seçimini, onun istiklal ve
hürriyetini korumak için kullanıl-
ması gereken tanklar ve silahlarla
iptal edenlerin kılıflarından biri de
"laiklik". Dışandaki somürü siste-
minin sahipleriyle, onlann Cezayir
içindeki "Truva atlannın" laiklik
sloganını bir kere daha gerçek he-
deflerini gizlemede bir maske ola-
rak kullandıkları çok açık. Bu la-
iklik maskesi, teröristlerin yüzleri-
ne sardıklan şala veya banka soy-
gunculannın kafalanna geçirdikleri
ince naylon kadm coraplanna ben-
ziyor. Bu defa çorap "Parizyen".
Türk dış politikasının, Fransa
destekli Cezayir darbesi karşısında
takındığı tavır yerinde ve tutarlıdır.
1950 sonlannın utandıncı hatasma
düşülmemiştir. Burada herkese dü-
şen dürüst olmaktır. Sömürü, bas-
kı, hile ve zulüm kimden gelirse
gelsin ve kime karşı yapıhrsa yapıl-
sın, bu niteliklerinden annmaziar;
yine sömürüdür, baskıdır, hiledir
ve zulümdür. Bunları yapanlann,
kendilerine Müslüman, Musevi ve-
ya laik demeleri, kötü ve çirkin
olan sonucu değiştirmez.
Kardeş Cezayir halkının daha
çekecek çilesi olduğu anlaşılıyor.
Eski sömürgeciler ve onlann uzan-
tıları ille de zulüm, gözyaşı ve fe-
laket istiyorlar. 30 yıl önceki fatu-
ra çok ağırdı, inşallah bu defa öy-
le olmaz.
Meydan
radikallerin
Radikal tslamcılar, tüm İs-
lam dünyasında olduğu gi-
bi Türkiye'de de 1980 son-
lanndan itibaren ciddi bir
tükeniş içine girmişlerdi.
Bu bakımdan Cezayir'de-
ki askeri darbe kendi tez-
lerini "doğruladığı" için
imdatlanna yetişti. Her ne
kadar tüm İslamcılar aske-
ri darbeye karşı çıkıp FIS'ı
savunuvorsa da meydanlar
radikal İslamcılann. Son
yıllann en önemli propa-
ganda fırsatını yakalayan
radikaller protestolarını
sokaga taşırarak, Cezayir
1
de yasananlara tepki du-
yan Islami kamuoyunu
yanlarına çekmeye çalışı-
yorlar.
MEHMET KUTLULAR
Milli iradeye saygısızlıkAslında, Islami Kurtuluş Cephe-
si'nin yükselişinde, ülkeyi bağunsız-
Iığa kavuştuğu günden beri tek par-
ti boyunduruğu altında tutan Tahrir
Cephesi'ne karşı yıllardır olusan
tepkinin büyük payı vardır. Ve bize
göre KurtuluşCephesi, esas itibany-
la bir Islami hareket hüviyetinden zi-
yade, ülkenin sosyal ve ekonomik
problemlerini çözme vaadiyle orta-
ya çıkan bir siyasi parti vasfiyla ik-
tidara talip olmuştur. Seçim sonuç-
lan öncelikle buna göre değerlendi-
rilmeli ve halkın tercihine saygı gös-
terilerek tslami Kurtuluş Cephesi'-
nin icraatı hakkında yine halkın ve-
receği karar beklenmeliydi.
Seçimi kaybeden mevcut 'sivil'
yöneticilerin işbaşında kalabilmek
uğruna darbecilerle işbirligi yapa-
rak, oluşturulan'Yüksek Güvenlik
Yeni Asya gazetesinin sahibi B |
olan Mehmet Kutlular, •
Nurculuk içinde gazetenin H
adıyla anılan cemaatin de en H
saygın isimlerinden. 'Yeni •
Asyacılar',DP-AP-DYP •
geleneğini desteklemeleri ve H
islam ile demokrasi H
kavramlannı birlikte telaffuz H
etmeleriyletanınıyorlar. H
pl
Konseyi'nde görev almalan, utanç
verici birolaydır. Darbecilerveişbir-
likçileri en şiddetli şekilde kınanma-
h, bu çok tehlikeli teşebbüslerinden
vazgeçmeye ve millet iradesine say-
gılı olmaya çağnlmalıdır.
Başta Fransa olmaR üzere, Paris
Şartı'na imza koymuş bulunan de-
mokratik Batı ülkelerinin darbe kar-
şısında sessizliği, hatta sessizliğin de
ötesinde bilhassa Fransa ve Ingilte-
re'nin darbe tahrikçiliği yapması,
yeni bir 'çifte standart' beigesi ola-
rak hayaJ kırıklığına yol açmıştır.
Aynı şekilde, İslam ülkelerinin bu
kardeş ülkedeolup bitenJer karşısın-
daki suskunluk ve tepkisizliklerini
hayretle karşılıyoruz.
Şu anda, darbeye muhatap olan
Islami Kurtuluş Cephesi'nin liderle-
rine ve mensuplanna çok büyük bir
sorumluluk düşmektedir. Yapılan
oldu-bitti karşısında direnmek en ta-
bii haklandır. Ancak bu direniş, so-
ğukkanlı birşekilde, meşruiyet sınır-
lannı aşmadan ve halkın desteğini
alarak gerçekleştirilmelidir. Halkla
silahlı kuvvetleri karşı karşıya geti-
recek fevri ve ölçüsüztepkiler, çok
daha vahim ve telafisi imkânsız so-
nuçlargetirebilir.
DOÇ. DR. LE\ ENT KOKER
Demokrasisiz
çağdaşlık
olamaz
"Modernleşme, Kemalizm ve
Demokrasi" adıyla kitaplaştırdığı
doktora teziyle dikkatleri çeken
Doç. Dr. Leyent Köker, halen Gazi
Üniversitesi İktisadi îdari Bilimler
Fakültesi'nde öğretim üyesi.
Cezayir'de yürürlüğe sokulan "siyasal iktidarın
serbest seçimle el değiştirmesi" anlamında "biçim-
sel demokrasi" sureci, siyasal iktidarın demokrasi
aleyhtarı (islamcı) kesimlerin eline geçmesini önle-
mek gibi bir gerekçeyle ve askeri zora başvurularak
kesilmiştir. Demokrat olduğunu ileri süren herhangi
bir kimsenin onaylamasının bütünüyle olanaksız ol-
duğu bu kesintinin gerekçesi, Türkiye'de geçen on
yıllar boyunca yaşanmış olan askeri darbelerin ge-
rekçesine çok benzemektedir: "Demokrasiyi koru-
mak". Bu gerekçe, "çağdaşlık"tan yana olduğunu
zanneden birçok Türkiyelinin, hâlâ "laiklik" ile
"Atatiirkçü devlet düzenini"nin korunmasını, "6ı-
giiriiik, eşitlik ve katılım" gibi demokratik değerle-
rin önüne yerleştirdiklerini açıkça sergileyecek öl-
çüde çekici gelebilmiştir. Demokrasiyi kesen bir uy-
gulamayı kınayacak yerde, Cezayir olaylarından
"uyuyan laiklere dersler" çıkaranlar,
kavramımn içinde
"demokresi"ye as-
lında hiçbir değer
vermeyerek, savun-
duklannı sandıkla-
rı "çağdaşlık" ile
çelişkiye düştükle-
rinin bile farkında
olamamışlardır.
Oysa "uyumayan
laikler"in Cezayir
olaylarından çıkar-
ması gereken ders-
lerden en önemlisi,
demokrasiyi askıya
alarak çağdaş ve
demokrat oluna-
mayacağıydı.
Bunakarşılık,"de-
mokrasi"yi öteden beri "Hıristiyan icadı bir oyun",
Batı emperyalizminin günümüzdeki en önemli si-
lahı, hâkimiyetin kayıtsız şartsız Allah'm olduğu il-
kesinin inkârı anlamında "dinsizlik" olarak gören-
ler, Cezayir'de yasananlar sayesinde, bu inançlarını
pekiştirme fırsatını bulmanın çelişkili hoşnutluğu-
nu yaşamaktadırlar. "Demokrasi"yi, en iyisinden
"halk idaresi"nin üstünlüğü ya da -Eski Yunanlıla-
nn yükledikleri anlamda- bir "çoğunluk yönetimi"
olarak gören bu kesimler, kolaycı bir akıl yürütme
ile şu sonuca varmaktadırlar: Halk çoğunluğu
"Müslüman"dır, o halde demokrasi, Müslümanlı-
ğın bir devlet düzeni halinde kurumsallaştırılması-
nı gerektirir. Buna izin verilmiyor ve hele Cezayir
1
de olduğu gibi önüne askeri zorbalık çıkarılıyorsa,
demokrasi denilen şeyin de aslında şer güçlerin Müs-
lümanları ezme oyunu olduğu açıklanmış olur.
Çağdaş, "biçimsel demokrasi", aslında fıilen se-
çimlerde kullanılan geçerli oyların çoğunluğunun
yöneldiği siyasal parti tercihinden öte başka bir an-
lamı olmayan halk çoğunluğunun sınırsız iktidan
demek değildir. Demokrasi, en basit anlamıyla ifa-
de ve örgütlenme özgürlüklerinin tüm bireyler ve
toplumsal gruplar için güvence altında olması, ya-
ni çoğulculuk demektir. Dolayısıyla demokrasi, her
bireyin (veya topiumsal grubun ve "cemaaf'in) kendi
benimsediği "iyi hayaf'ı serbetçe yaşayabilme öz-
gürlüğünün kurumsallaşmasınin ifadesidir. Cezayir
örneği bir kez daha göstermiştir ki, "demokrasi"
yoksa "çağdaşlık" da, "laiklik" de, "tslamcılık" da
yoktur. Çağdaşlık adına antidemokratik darbeleri
mazur görebilenler de, demokrasiyi basit ve ikiyüzlü
bir Hırvatistan komplosu diye gören İslamcılar da,
varlıklarını "demokrasi"ye borçludurlar.
Başbakan Demirel bandolusundanpankartlısına kadar 150 heyet kabul etti
'Baba' evinde 60 bin konukDOĞAN AKIN
ANKARA — Eski Başbakanlık binasındaki
alt Bakanlar Kurulu salonunda " U " biçiminde
dizilmiş 32 sandalye var. "U"yu " O " yapan
Başbakan'ınkini de sayarsanız 33. Diğerlerinden
biraz daha yüksekte olan Başbakan'ın koltuğu-
nun sahibi vardı, ama bakanlara ait olan san-
dalyelerden iki ayda yaklaşık 60 bin kişi geçti.
Kimi "Izmir Marşı" çalarak girdi "Baba"nın
yanına, kimi "zeybek" oynayarak. öyle ya, ne
de olsa "Baba" evi sayüırdı geldikleri yer ve kim-
senin gizlisi saklısı yoktu...
Hükümetin kurulduğundan beri geçen iki ay-
da Başbakan Süleyman Demirel, Malkara'dan
Malazgirt'e, Ödemiş'ten Suşehri'ne 450 dolayın-
da heyet kabul etmiş, yaklaşık 60 bin kişiye hi-
tap etmişti. Bütün heyetlere söylemeyi ihmal et-
mediği iki şey vardı:
"— Ba kohaklar sizin. Burada bakanlar otu-
ruyor, ama size vckâleten oturuvor. Ben de öy-
le. Sizetaizmetiçin buradayız. Sizi buraya çağı-
ran biz değiliz, bizi buraya getiren sizsiniz...
— Bize inanmaya, guvenmeve devam edin."
llçelerinin il olmasını, yörelerine fabrika ya-
pılmasını, iş olanakları yaratılmasmı isteyen he-
yetlerdi bunlar. Bir de özel sorunlarını, bir yo-
lunu bulup "Baba'Va aktarmak, yolunu bula-
mazsa gazetecilere anlatmak isteyenler vardı.
Perşembe günü 70 yaşlanndaki Şemsi Dede, Baş-
bakanlık koridorlarında elini havaya kaldırarak
"Başbakan'la görüşecetim" diye tutturmuştu.
Koruma görevlileri, o s;rada Başbakan'la görüş-
mesinin olanaksız olduğunu söyledilerse de Şem-
si Dede'yi ikna edemiyorlardı:
"O beni iyi bilir. Siz baber verin yeter."
Görevliler, sakinleştirmeye çalışırken Şemsi
Dede'yi kızdırmışlardı:
"Şimdi sizi döverim."
Ne anlatacaktı Başbakan'a?.. Bir şey söylemi-
yordu ama, mutlaka görüşmek istiyordu. Zaten
haber verilse Demirel kendisini hemen hatırla-
yacaktı. Niye haber vermiyorlardı?..
"Gödttkltt gazeteci var mı?"
Gazeteciler, hep beraber sorunun geldigi yere
yöneldiler. Başbakan'ı ziyarete gelen Gözlükçü-
ler Derneği yöneticileri, istihbarat verecekleri ga-
zeteciierle "ortak payda" arıyoriardı. Bulduk-
lan biri gözlüklü, diğerleri belki de "lensli" ama
gözlüksüz birkaç gazeteciye, "Gödükçüiük tm-
tiban Yönetmeligi"nin uygulanmamasımn sakın-
calarını anlattılar.
Bütün heyetler, kendine özgü yöntemlerle
"kibrit" istiyordu. Cuma günü il olma isteğini
Başbakan'a iletmek isteyen Ödemişliler de, Ba-
kanlar Kurulu salonunda davul-zurna eşliğinde
"zeybek" oynamışlardı.
En fazla 30-40 kişiye göre planlanmış Bakan-
lar Kurulu salonunun havası, hıncahınç yüzler-
ce insanla dolunca biraz değişiyordu tabii. Ter,
nefes, parfüm kokulan birbirine kanşmıştı. Baş-
bakanlık koridorlan ile aynı binaya bağlı dev-
let bakanlıklarının bekleme odaları da
"bekleşen" yüzlerce insanla doluydu. Her ne ka-
dar bürokratlar bu işten biraz sıkılmaya başla-
dılarsa da zaran yoktu. öyle ya, Demirerin "De-
mokrasi seli" diye adlandırdığı insan selinin bi-
raz tahribatı olacaktı... Demokrasi seli, dün de
İnebolu'dan aktı.
Muhalefet, iki ay geçmesine karşın hüküme-
tin heyet kabulünden başka hiçbir iş yapmadı-
ğını öne sürüyor, bir sel gibi akan insanlar Ba-
kanlar Kurulu salonundan Başbakanlık koridor-
larına taşıyordu.
Şinasi Özdenoğlu mu söylemişti:
"Ekspres gibi geçiyor günler."