15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/4 HUKIJKÇU GÖZÜYLE BILENT TANOR ...Cezayir Dersleri Üsküdar'daki "Demokrasi Meydanı"nda, Cezayir'deki Js- lami Selamet Cephesi'ni destekleyen çarşaflı türbanlı "Jürkiyelihanımlar"dan biri elinde bir pankart tutuyor: "Ne- redesiniz sayın demokratlar?" Hitap ve çağrı gerçekten etkili. Günümüzde, böylesini üstüne alınmayacak pek az insan bulunur. Aslında, "Cezayir halkı İslamcı bir iktidar istiyorsa bu onun hakkıdır" diyen Giscard d'Estaing pek haklı. "Her halk layık olduğu yönetimle yönetilir" sözünden cesaret alarak şöyle de denebilir: "Her halk layık ya da müsta- hak olduğu rejimi kendisi seçsin!" Burada herhalde, Giscard'ın "iktidar" deyimini değil, "rejim" deyimini kullanmam dikkatinizi çekmiştir. Cezayir olayının püf noktası buradadır. Selamet Cephesi (FIS), ço- ğulcu bir rejim içinde herhangi bir "iktidar" örneği vermeyi değil, "İslam devleti"n> kurmayı amaçlamaktadır. Bu aynı zamanda bir İslami-teokratik rejim demektir. Gürültü de bu noktadan çıkmaktadır. Çünkü Suudi des- tekli FlS'ın fikriyatında "demokrasi", Batıcılıktır, putperest- liktir ve şeytan işidir; egemenlik halkın değildir, Allah'a mahsustur. FIS ve benzerleri, demokrasinin unsurları olan bireysel özerklik, özgürlük ve eşitlik gibi değerlere karşı- dır. Kadın/erkek, Müslüman olan/olmayan, inanan/ inan- mayan gibi noktalardaki arynmcıUk, bu ve benzeri akımla- rın değişmez özel- mmm ,_ ... , ir Musluman nufuslu Genei seçimierin ülkelerde demokrasinin özel zoriuğu, siyasallaşan rasıye geçiş "in de as- İSİaiMII ÇOğunlUk dİktaSina götürebilmesi olasılığıdır. Çoğunluk diktasının ise diktatörlüklerin en katmerlisi olduğunu tarih göstermiştir. kıya alındığı Cezayir bugün iki temel para- doks ve çelişki üzeri- ne oturmuştur. Birincisi, FIS tehli- kesi karşısında de- mokrasiyi erteleyen- lerin, bunu "demok- rasinin iyiliği" için yaptıklarını iddia etmeleridir. Üçüncü Dünya ülkelerindeki demokrasilerin "koruyucu melekler"- den çok çektikleri göz önüne alınırsa, Cezayir'deki ilk tö- kezlemenin hayırtı bir başlangıç sayılmayacağı kendiliğin- den anlaşılır. Üsteük, FIS'lı bir iktidar yarışına önce kat- lanmışlar, arkasındansa "oyunbozanlık" ve "mızıkçılık" yapmışlardır. Ikinci çelişki Cezayir Se/ametçileri ile ilgilidir. Bun/ar da- ha düne kadar demokrasiyi şeytan işi sayıp lanetliyorlar, ama öbür yandan da yine demokrasinin olanaklarından yararlanıyorlardı. Bugün bir de mağduriyetlerinin tescili- ni isterken yine "demokrasi"ye sığınıyorlar. Ülkemizdeki- lere gelince; bazıları elde pankart "demokratlar"\n hatırı- nı sorarken bazıları da elde kalem aynı gün şöyle yazı- yorlar: "Batılı demokrasi, insanların selameti için İslamın gelmesine en büyük engeldir". Antidemokratik akım ve partilerin demokrasiden yarar- lanmaları, hatta bu yoldan iktidara gelmeleri görülmemiş değildir. Nazi hareketi bunun klasik örneğıdir. Baiı ülke- lerde, demokrasinin yeniden yapılandırılması sürecinde bunlara karşı önlemler de alınmıştır. İkinci Dünya Savaşı ertesinde Federal Almanya ve İtalya'da nasyonal-sosyalist ve faşist partiter anayasalar eliyle yasaklanmış, "müca- deleci (miütan) demokrasi" yeğlenmiştir. Müslüman nüfuslu ülkelerde demokrasinin özel zoriu- ğu, siyasallaşan İslamın çoğunluk diktasına götürebilmesj olasılığıdır. Çoğunluk diktasının ise diktatörlüklerin en kat- merlisi olduğunu tarih göstermiştir. Söz konusu ülkeler- de bu hastalığın bugüne dek bulunabilmiş en etkili ilacı ise laiklik rejimidir, din ve siyaset ayrılığıdır. Türkiye'nin, bu gibi ülkeler kategorisinde yer alan hem laik hem de nispeten demokratik tek ülke olması bir rast- lantı değildir. Bunlar için laiklik, demokrasinin önkoşulu ve özüdür. Onsuz, demokrasi de mümkün değildir. Periftçek'e tutuklama istemi • ANKARA (UBA) — Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcıhğı, Sosyalist Parti Genel Başkanı Doğu Perinçek'i tutuklatmak için iki kez başvuruda bulundu, ancak bu basvurulardan biri Devlet Güvenlik Mahkemesi yedek hâkimliğince, biri ise DGM heyetince reddedildi. İki tutuklama istemi de reddedilen DGM Başsavcıhğı, hazırladığı iddianame ile Doğu Perinçek hakkında dava açtı. Başsavcılık, Anti-Terör Yasası'na aykınlık yüzünden Perinçek'in 5 kez, Türk Ceza Yasası'mn 159'uncu maddesinde belirtilen devlete, hükümete ve askeri kuvvetlere hakaret suçundan da 3 kez mahkûm edilmesini istedi. Bu arada 40 yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasıyla cezalandırılması istenen Perinçek'in Anti-Teror Yasası'na muhalefetten DGM'de, diğer suçlarından dolayı da sivil mahkemede yargılanması gerektiği belirtildi. Sosyalist Parti Genel Başkanı Doğu Perinçek devlet güvenlik mahkemesinde yargılanacak. Tabanda SHP-DYP dosthıgu • ANKARA (UBA) — SHP'nin Teşkilattan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Vamık Tekin, illerdeki bazı atamalar ve uygulamalar ile ilgili olarak her iki örgütün birlikte karar almalarını istediklerini belirterek "DYP'lileri dışlamayın, bu tür kararlar alırken onlarla dirsek teması içinde olun diye tüm örgütlerimize talimat verdik" dedi. Bazı illerde DYP örgütünün SHP'lileri dışlayabildiğini de belirten Tekin, şunları söyledi: "Tabii bunlar istisna. Bu gibi durumlarda DYP nezdinde bazı telkinlerde bulunuyoruz." Vamık Tekin, DYP'lilerin genellikle SHP'li vatandaşların makul isteklerini ilgiyle değeriendirdiklerini belirterek, biz de DYP'li vatandaşlara aynı ilgiyi gösteriyoruz. İl bazında DYP-SHP örgütleri genellikle uyum içinde" dedi. Nusaybiırfle kepenkler kapandı • NUSAYBÎN (Cumhuriyet) — Kimlikleri meçhul kişilerce öldürülen HEP yönetim kurulu üyesi Abdurrahman Söğüt'ün cenazesi dün toprağa verildi. Olayı protesto amacıyla ilçede esnaf kepenk kapatma eylemine başladı. Nusaybin'de öldürülen HEP yönetim kurulu üyesi Abdullah Söğüt'ün dün Mardin merkeze bağlı Elmalı köyünde yapılan cenaze töreni olaysız geçti. Üç bini aşkın yurttaşın katıldığı cenaze töreninde 'KatiIIer bulunsun, Kontrgerilla'dan hesap sorulsun' şeklinde sloganlar atıldı. Yaklaşık iki saat süren tören saygı duruşuyla son bulurken, topluluk sessizce dağıldı. ILAN T.C. BANDIRMA SULH HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1990/601 10/5/1990 tarihinde ölen Esseyit Mehmei Necdet Denizmen'in va- siyetnamesi gereği yapılmak uzere hâkimliğimize gönderilmiş ve 12/2/1991 tarihinde açılıp okunan vasiyetnamede; "Vefatımda; kendisinin (kızım: Neriman Denizmen'in) bana mi- rasçı olmamasını arzu ediyorum ve kendisini mirasımdan iskat etti- ğimi vasiyet ediyorum" şeklinde size vasiyette bulunduğu, ilan tarihinden itibaren bir ay ıçerısınde \a<.ıyetnameye kar^ı iıiraz bildir- meniz ve tenkis ve iptal hususunda dava açnğıııı/ı kanıllavacak bel- ge ibrazetmezseniz, M.K. 538/ son maddcsı geıoğınce bu iure Mjnunda her turlu butlan ve mıras sebebiyle islihkak davaları hakkının mah- fuz bulunması kaydıyla mirasçılık beigesi verileceği ilanen dınuru- lur. 31/7/1991 Basın: 45228 HABERLER 20 OCAK 1992 C E Z A Y İ R ' İ N H A T I R L A T T I Ğ I İ S L A M V E D E M O K R A S İ T A R T I Ş M A S I Darbe, radikallere yaradı RUŞEN ÇAKIR Türkiye Islamcıları arasında genel olarak üç farklı politik strateji egemen. Bunlann üçü de Cezayir'de yaşananlardan derin bir şekilde etki- lendi ve etkilenmeye devam ediyor. Cezayir'de Islami Selamet Cephesi'nin (FIS) önce yerel seçimlerde, ardından genel seçimle- rin birinci turunda elde ettiği zaferler, bu stra- tejiler içerisinde "yasal siyasi partüer yoluyla ba- ğunsız tslami politika yürütme" çizgisini epey güçlendirdi. Milli Nizam Partisi - Milli Selamet Partisi - Refah Partisi geieneğınin savunduğu gi- bi, tslamcıların seçimle isbaşına gelmesinin mümkün olduğu kanıtlandı. Nitekim, Cezayir'- deki askeri darbenin arifesinde yapılan RP Is- tanbul İl Kongresi'nde Refahlılann temel sloganı "İstanbul'u Cezkyir yapacağız" olmuştu. Türkiye'nin çok partili yaşama geçmesiyle bir- likte temelleri atılan ve bugüne kadar varlığım sürduren "sag kitie partilerini destekleme" stra- tejisi ise Cezayir'den ters bir şekilde etkilendi. Zaten 20 Ekim 1991 seçimlerinden önce ANAP ve DYP'nin vitrinlerini liberalleştirmek için çe- kinmeden tasfiye ettiği söylenen muhafazakâr- RP 9 nin konıunu Cezayir'de FlS'ın seçim başarılan Türkiye İslamcıları arasında RP'nin konumunu iyice güçlendirmişti. Fakat askeri darbe, radikal İslamcılara "Biz demokrasiyle İslam devleti olmaz demiştik" diyerek inisiyatifi ele geçirme fırsatı tanıdı. lar kendi başlannın çaresine bakma arayışma gir- mişlerdi. RP-MÇP-IDP ittifakının % 17 orarun- da oy aJması bu arayışı pekiştirdi. Cezayir'deki gelişmeler de "neden olmasın" düşüncelerini arttırdı. Son olarak Iran İslam Devrimi ile birlikte Türkiye'de iyice belirginleşen "devrimci" stra- teji yanhları, yıllardır savundukları "Şeriat ya- sal partilerle gelemez, izin vennezler" tezlerinin Cezayir'de geçersiz kalmasırun tedirginliğini ya- şadılar. 1980 sonlanndan itibaren tüm İslam dünyasında olduğu gibi Türkiye'de de önemli bir gerileme içine giren radikal Islamcıların imda- dına Cezayir ordusu yetişti. Askeri darbe, doğal olarak lslamcıla/ arasın- daki strateji tartışmalannı bir anda tepetaklak etti. Her ne kadar tüm tslamcılar FlS'ın yanın- da ve darbeciler ile onlan "yönlendiren" Baıi'- mn karşısında birlikte tavır alıyor gözükseler de gerçekte Cezayir üzerinden araJanndaki tartış- maları sürdürüyorlar. "Haklı çıkma" bayrağı artık radikalkrde. On- lar da bunu sokaklarda taşıyorlar. Ancak hem FlS'a sahip çıkıp hem demokratik yolları mah- kûm etmek ciddi bir çelişki. Bu nedenle FIS'ı "Yasal bir düzenleme olan seçimler veya parti ku- nımu bareketin temel dayanak noktası olarak görülmemiş ve parti kimügi ön plana çıkanl- mamıstır" şeklinde tanımhyorlar. Cezayir'le birlikte, Türkiye'de bagımsız ve de- mokratik bir tslami politika geliştirme çabaları • tam zirveye yaklaşmışken önemli darbe yedi. ör- * neğin RP içinde, partinin "açıklık ve ' çoğulculuk" çizgisini eleştirenler artık kendile- rini daha güçlü hissediyorlar. ANAP ve DYP'den soğuyan muhafazakârlar da darbeden kendilerine epey ders çıkarttıiar, eski çizgilerine dönüşün yollannı zorlamaya başladılar. Ahmet Çiğdem, önemli olanın siyasi iktidan ' ele geçirmek değil de o aşamaya nasıl gelindiği ve ondan sonra neler yapılacağı oldujunu belir- tip tüm tslami hareketleri şöyle uyanyor: "Bu cevap olııştunılmaksıan ve ba cevap top- lumsallık kazanmaksızın İMam halklannın ken- di tarihselliklerinden ve buna bağlı olarak oln- şan içsel ve dışsal engellerden kaynaklanan sürp- riztere şaşırmamalan gerekir." Cezayir'deki gelişmelerin Türkiye'deki islam- cıları birebir ilgilendirdiğini, FlS'ın (Front Isla- mique du Salut) Türkçeye nasıl çevrildiği de gös- teriyor. RP'liler, doğru bir şekilde FlS'a "Wa- mi Selamet Cephesi" derken, başta radikaller ol- mak üzere RP yanlısı olmayan birçok Islamcı, MSP'yi çağnştırdığı için "selamet" sözcüğü ye- rine "kuıtuluş" sözcüğünü kullanıyorlar. PROF. DR. NEVZAT YALÇINTAŞ Tarizyen' laiklik maskesiCezayir'de başgöstermış olan "demokrasi sancısı" Doğu Avru- pa ve eski Sovyetler Birliği'nde baş- lamış bulunan demokratikleşme hareketinin tabii bir yansımasıdır. Kuzey kuşak bölgesinde netice al- mış bulunan bu büyük oluşum gü- neye, Arap dünyasma, Ortadoğu'- ya doğru inmektedir. Askeri, sivil ve aile diktatörlükleriyle idare edi- len Ortadoğu ve Kuzey Afrika ül- keleri dünyayı saran bu global olu- şumdan kendilerini tamamen dı- şarda tutamayacaklardır. Fakat görülüyor ki dünyanın bu az gelişmiş güney kuşağında de- mokrasi ve insan haklannın gelme- si hiç de kolay olmayacaktır. Bu- na, Batı'nın kök salmış çıkarlan- m devam ettirmek isteyenlerle, on- ların bu ülkelerde bir tür uzantıla- n olanlar arasında kurulmuş çirkin işbirligi bütun imkânlanyla direne- cektir. FLN hâkimiyeti Cezayir'e "dik- ta + fakiıiik + bağımlılık" getir- miştir. FLN yönetiminde yapılan seçimlerde Islami hareketin ezici Aydınlar Ocağı Başkarii Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, aynı zamanda Türk-Islam sentezinin de mimarlarındandır. Şu günlerde milliyetçi- muhafazakâr vakıf ve cemiyetlerin koordinasyonunu gerçekleştirmeye çalışıyor. bir basan kazanması karşısında ba- zı Batılı ülkelerin, özellikle Fran- sa'nın kapıldığı telaş ve hatta pa- nik, düşündürücü veibret vericidir. Bütün bu demokratik vetire süre- since Fransa'nın tutumu ve aktif olarak izlediği yol utanç vericidir. Her türlü bahaneye sığınarak dar- benin yolunu göstermiş, zeminini hazırlamış, darbe yapacak askere arka çıkmış ve nihayet askeri dar- be olunca, onu "kanuni darbe" ile samimiyetsizce niteleyebilmiştir. Cezayir'deki minareleri çalanlar kı- lıflarını hazırlamışlardır, ancak mızraklar da çuvala sığmıyor. Minare hırsızlarının, halkın hür iradesini, seçimini, onun istiklal ve hürriyetini korumak için kullanıl- ması gereken tanklar ve silahlarla iptal edenlerin kılıflarından biri de "laiklik". Dışandaki somürü siste- minin sahipleriyle, onlann Cezayir içindeki "Truva atlannın" laiklik sloganını bir kere daha gerçek he- deflerini gizlemede bir maske ola- rak kullandıkları çok açık. Bu la- iklik maskesi, teröristlerin yüzleri- ne sardıklan şala veya banka soy- gunculannın kafalanna geçirdikleri ince naylon kadm coraplanna ben- ziyor. Bu defa çorap "Parizyen". Türk dış politikasının, Fransa destekli Cezayir darbesi karşısında takındığı tavır yerinde ve tutarlıdır. 1950 sonlannın utandıncı hatasma düşülmemiştir. Burada herkese dü- şen dürüst olmaktır. Sömürü, bas- kı, hile ve zulüm kimden gelirse gelsin ve kime karşı yapıhrsa yapıl- sın, bu niteliklerinden annmaziar; yine sömürüdür, baskıdır, hiledir ve zulümdür. Bunları yapanlann, kendilerine Müslüman, Musevi ve- ya laik demeleri, kötü ve çirkin olan sonucu değiştirmez. Kardeş Cezayir halkının daha çekecek çilesi olduğu anlaşılıyor. Eski sömürgeciler ve onlann uzan- tıları ille de zulüm, gözyaşı ve fe- laket istiyorlar. 30 yıl önceki fatu- ra çok ağırdı, inşallah bu defa öy- le olmaz. Meydan radikallerin Radikal tslamcılar, tüm İs- lam dünyasında olduğu gi- bi Türkiye'de de 1980 son- lanndan itibaren ciddi bir tükeniş içine girmişlerdi. Bu bakımdan Cezayir'de- ki askeri darbe kendi tez- lerini "doğruladığı" için imdatlanna yetişti. Her ne kadar tüm İslamcılar aske- ri darbeye karşı çıkıp FIS'ı savunuvorsa da meydanlar radikal İslamcılann. Son yıllann en önemli propa- ganda fırsatını yakalayan radikaller protestolarını sokaga taşırarak, Cezayir 1 de yasananlara tepki du- yan Islami kamuoyunu yanlarına çekmeye çalışı- yorlar. MEHMET KUTLULAR Milli iradeye saygısızlıkAslında, Islami Kurtuluş Cephe- si'nin yükselişinde, ülkeyi bağunsız- Iığa kavuştuğu günden beri tek par- ti boyunduruğu altında tutan Tahrir Cephesi'ne karşı yıllardır olusan tepkinin büyük payı vardır. Ve bize göre KurtuluşCephesi, esas itibany- la bir Islami hareket hüviyetinden zi- yade, ülkenin sosyal ve ekonomik problemlerini çözme vaadiyle orta- ya çıkan bir siyasi parti vasfiyla ik- tidara talip olmuştur. Seçim sonuç- lan öncelikle buna göre değerlendi- rilmeli ve halkın tercihine saygı gös- terilerek tslami Kurtuluş Cephesi'- nin icraatı hakkında yine halkın ve- receği karar beklenmeliydi. Seçimi kaybeden mevcut 'sivil' yöneticilerin işbaşında kalabilmek uğruna darbecilerle işbirligi yapa- rak, oluşturulan'Yüksek Güvenlik Yeni Asya gazetesinin sahibi B | olan Mehmet Kutlular, • Nurculuk içinde gazetenin H adıyla anılan cemaatin de en H saygın isimlerinden. 'Yeni • Asyacılar',DP-AP-DYP • geleneğini desteklemeleri ve H islam ile demokrasi H kavramlannı birlikte telaffuz H etmeleriyletanınıyorlar. H pl Konseyi'nde görev almalan, utanç verici birolaydır. Darbecilerveişbir- likçileri en şiddetli şekilde kınanma- h, bu çok tehlikeli teşebbüslerinden vazgeçmeye ve millet iradesine say- gılı olmaya çağnlmalıdır. Başta Fransa olmaR üzere, Paris Şartı'na imza koymuş bulunan de- mokratik Batı ülkelerinin darbe kar- şısında sessizliği, hatta sessizliğin de ötesinde bilhassa Fransa ve Ingilte- re'nin darbe tahrikçiliği yapması, yeni bir 'çifte standart' beigesi ola- rak hayaJ kırıklığına yol açmıştır. Aynı şekilde, İslam ülkelerinin bu kardeş ülkedeolup bitenJer karşısın- daki suskunluk ve tepkisizliklerini hayretle karşılıyoruz. Şu anda, darbeye muhatap olan Islami Kurtuluş Cephesi'nin liderle- rine ve mensuplanna çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Yapılan oldu-bitti karşısında direnmek en ta- bii haklandır. Ancak bu direniş, so- ğukkanlı birşekilde, meşruiyet sınır- lannı aşmadan ve halkın desteğini alarak gerçekleştirilmelidir. Halkla silahlı kuvvetleri karşı karşıya geti- recek fevri ve ölçüsüztepkiler, çok daha vahim ve telafisi imkânsız so- nuçlargetirebilir. DOÇ. DR. LE\ ENT KOKER Demokrasisiz çağdaşlık olamaz "Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi" adıyla kitaplaştırdığı doktora teziyle dikkatleri çeken Doç. Dr. Leyent Köker, halen Gazi Üniversitesi İktisadi îdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi. Cezayir'de yürürlüğe sokulan "siyasal iktidarın serbest seçimle el değiştirmesi" anlamında "biçim- sel demokrasi" sureci, siyasal iktidarın demokrasi aleyhtarı (islamcı) kesimlerin eline geçmesini önle- mek gibi bir gerekçeyle ve askeri zora başvurularak kesilmiştir. Demokrat olduğunu ileri süren herhangi bir kimsenin onaylamasının bütünüyle olanaksız ol- duğu bu kesintinin gerekçesi, Türkiye'de geçen on yıllar boyunca yaşanmış olan askeri darbelerin ge- rekçesine çok benzemektedir: "Demokrasiyi koru- mak". Bu gerekçe, "çağdaşlık"tan yana olduğunu zanneden birçok Türkiyelinin, hâlâ "laiklik" ile "Atatiirkçü devlet düzenini"nin korunmasını, "6ı- giiriiik, eşitlik ve katılım" gibi demokratik değerle- rin önüne yerleştirdiklerini açıkça sergileyecek öl- çüde çekici gelebilmiştir. Demokrasiyi kesen bir uy- gulamayı kınayacak yerde, Cezayir olaylarından "uyuyan laiklere dersler" çıkaranlar, kavramımn içinde "demokresi"ye as- lında hiçbir değer vermeyerek, savun- duklannı sandıkla- rı "çağdaşlık" ile çelişkiye düştükle- rinin bile farkında olamamışlardır. Oysa "uyumayan laikler"in Cezayir olaylarından çıkar- ması gereken ders- lerden en önemlisi, demokrasiyi askıya alarak çağdaş ve demokrat oluna- mayacağıydı. Bunakarşılık,"de- mokrasi"yi öteden beri "Hıristiyan icadı bir oyun", Batı emperyalizminin günümüzdeki en önemli si- lahı, hâkimiyetin kayıtsız şartsız Allah'm olduğu il- kesinin inkârı anlamında "dinsizlik" olarak gören- ler, Cezayir'de yasananlar sayesinde, bu inançlarını pekiştirme fırsatını bulmanın çelişkili hoşnutluğu- nu yaşamaktadırlar. "Demokrasi"yi, en iyisinden "halk idaresi"nin üstünlüğü ya da -Eski Yunanlıla- nn yükledikleri anlamda- bir "çoğunluk yönetimi" olarak gören bu kesimler, kolaycı bir akıl yürütme ile şu sonuca varmaktadırlar: Halk çoğunluğu "Müslüman"dır, o halde demokrasi, Müslümanlı- ğın bir devlet düzeni halinde kurumsallaştırılması- nı gerektirir. Buna izin verilmiyor ve hele Cezayir 1 de olduğu gibi önüne askeri zorbalık çıkarılıyorsa, demokrasi denilen şeyin de aslında şer güçlerin Müs- lümanları ezme oyunu olduğu açıklanmış olur. Çağdaş, "biçimsel demokrasi", aslında fıilen se- çimlerde kullanılan geçerli oyların çoğunluğunun yöneldiği siyasal parti tercihinden öte başka bir an- lamı olmayan halk çoğunluğunun sınırsız iktidan demek değildir. Demokrasi, en basit anlamıyla ifa- de ve örgütlenme özgürlüklerinin tüm bireyler ve toplumsal gruplar için güvence altında olması, ya- ni çoğulculuk demektir. Dolayısıyla demokrasi, her bireyin (veya topiumsal grubun ve "cemaaf'in) kendi benimsediği "iyi hayaf'ı serbetçe yaşayabilme öz- gürlüğünün kurumsallaşmasınin ifadesidir. Cezayir örneği bir kez daha göstermiştir ki, "demokrasi" yoksa "çağdaşlık" da, "laiklik" de, "tslamcılık" da yoktur. Çağdaşlık adına antidemokratik darbeleri mazur görebilenler de, demokrasiyi basit ve ikiyüzlü bir Hırvatistan komplosu diye gören İslamcılar da, varlıklarını "demokrasi"ye borçludurlar. Başbakan Demirel bandolusundanpankartlısına kadar 150 heyet kabul etti 'Baba' evinde 60 bin konukDOĞAN AKIN ANKARA — Eski Başbakanlık binasındaki alt Bakanlar Kurulu salonunda " U " biçiminde dizilmiş 32 sandalye var. "U"yu " O " yapan Başbakan'ınkini de sayarsanız 33. Diğerlerinden biraz daha yüksekte olan Başbakan'ın koltuğu- nun sahibi vardı, ama bakanlara ait olan san- dalyelerden iki ayda yaklaşık 60 bin kişi geçti. Kimi "Izmir Marşı" çalarak girdi "Baba"nın yanına, kimi "zeybek" oynayarak. öyle ya, ne de olsa "Baba" evi sayüırdı geldikleri yer ve kim- senin gizlisi saklısı yoktu... Hükümetin kurulduğundan beri geçen iki ay- da Başbakan Süleyman Demirel, Malkara'dan Malazgirt'e, Ödemiş'ten Suşehri'ne 450 dolayın- da heyet kabul etmiş, yaklaşık 60 bin kişiye hi- tap etmişti. Bütün heyetlere söylemeyi ihmal et- mediği iki şey vardı: "— Ba kohaklar sizin. Burada bakanlar otu- ruyor, ama size vckâleten oturuvor. Ben de öy- le. Sizetaizmetiçin buradayız. Sizi buraya çağı- ran biz değiliz, bizi buraya getiren sizsiniz... — Bize inanmaya, guvenmeve devam edin." llçelerinin il olmasını, yörelerine fabrika ya- pılmasını, iş olanakları yaratılmasmı isteyen he- yetlerdi bunlar. Bir de özel sorunlarını, bir yo- lunu bulup "Baba'Va aktarmak, yolunu bula- mazsa gazetecilere anlatmak isteyenler vardı. Perşembe günü 70 yaşlanndaki Şemsi Dede, Baş- bakanlık koridorlarında elini havaya kaldırarak "Başbakan'la görüşecetim" diye tutturmuştu. Koruma görevlileri, o s;rada Başbakan'la görüş- mesinin olanaksız olduğunu söyledilerse de Şem- si Dede'yi ikna edemiyorlardı: "O beni iyi bilir. Siz baber verin yeter." Görevliler, sakinleştirmeye çalışırken Şemsi Dede'yi kızdırmışlardı: "Şimdi sizi döverim." Ne anlatacaktı Başbakan'a?.. Bir şey söylemi- yordu ama, mutlaka görüşmek istiyordu. Zaten haber verilse Demirel kendisini hemen hatırla- yacaktı. Niye haber vermiyorlardı?.. "Gödttkltt gazeteci var mı?" Gazeteciler, hep beraber sorunun geldigi yere yöneldiler. Başbakan'ı ziyarete gelen Gözlükçü- ler Derneği yöneticileri, istihbarat verecekleri ga- zeteciierle "ortak payda" arıyoriardı. Bulduk- lan biri gözlüklü, diğerleri belki de "lensli" ama gözlüksüz birkaç gazeteciye, "Gödükçüiük tm- tiban Yönetmeligi"nin uygulanmamasımn sakın- calarını anlattılar. Bütün heyetler, kendine özgü yöntemlerle "kibrit" istiyordu. Cuma günü il olma isteğini Başbakan'a iletmek isteyen Ödemişliler de, Ba- kanlar Kurulu salonunda davul-zurna eşliğinde "zeybek" oynamışlardı. En fazla 30-40 kişiye göre planlanmış Bakan- lar Kurulu salonunun havası, hıncahınç yüzler- ce insanla dolunca biraz değişiyordu tabii. Ter, nefes, parfüm kokulan birbirine kanşmıştı. Baş- bakanlık koridorlan ile aynı binaya bağlı dev- let bakanlıklarının bekleme odaları da "bekleşen" yüzlerce insanla doluydu. Her ne ka- dar bürokratlar bu işten biraz sıkılmaya başla- dılarsa da zaran yoktu. öyle ya, Demirerin "De- mokrasi seli" diye adlandırdığı insan selinin bi- raz tahribatı olacaktı... Demokrasi seli, dün de İnebolu'dan aktı. Muhalefet, iki ay geçmesine karşın hüküme- tin heyet kabulünden başka hiçbir iş yapmadı- ğını öne sürüyor, bir sel gibi akan insanlar Ba- kanlar Kurulu salonundan Başbakanlık koridor- larına taşıyordu. Şinasi Özdenoğlu mu söylemişti: "Ekspres gibi geçiyor günler."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle