Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 5NİSAN1991
Çeviri Lfe
MELİH CEVDET ANDAY
Unlü Fransız ozanı Jean Cocteau'nun sö-
zünD yineleyerek başlamak istiyorum yazıma;
diyor ki, "Şür öyle ayn bir dildir ki, başka
hiçbir dile çevrilemez. Hattâ yazılmış görün-
düğü dile bile."
Ben bu sözün özellikle ikinci bölümü üze-
rinde durmak istiyorum önce: "...Hattâ ya-
zılmış göründüğü dile bile." Cocteau'nun bu
incelikli sözünden, şiirin, belli bir dilde, bir
anadilde, terimsel söylemi ile bir kaynak dil-
de bile yazılmadığı anlamı çıkıyor; çünkü ya-
zıldığı demiyor, yazılmtş göriindüğü diyor.
Daha açarsak, diyelim bir Türk ozanı, ana-
dilinde şür yazmıyor da, yazmış gibi yapıyor.
Demek hiç bir dilde şür yazılamaz, çünkü şi-
ir dili, başka bir dildir.
Ben de bu Fransız ozanı gibi düşünürüm,
ama korkarım bunu açığa vurmaktan çoğun.
Neden derseniz, bunca şiirseveri şaşırtmak,
umutsuzluğa düşürmek istemem tepeden in-
me; "Öyleyse nedir bu dil?"diye sormazlar
mı?
Ama sorulacak olursa yamtı vardır: "Öğ-
renebilirsiniz, yok öğrenmezseniz şür sanatı-
na yaklaşamazsınız." Şür gibi, müziğin de,
resmin de, yonutun da kendilerine özgü birer
dilleri vardır; siz şürde, müzikte, resimde, yo-
nutta konuya bakmakla kaldıkça kaçırırsınız
bu özge dili.
Şimdi Cocteau'nun tüm sözüne doğru iler-
leyelim... "Başka hiçbir dile çevrilemez şür"
diyor Cocteau. Yukardaki açımlamamıza da-
yanarak, bu sözün gereksizliğini korkmadan
belirtebiliriz; çünkü o başka diller de, anadi-
limize benzer dillerdir, demek o dillerde de şiir
yazılamaz, çeviri nasıl yapılsın!
Ancak şu olasılığı gözönünde tutamaz mı-
yız? Eğer bir kaynak dildeki özel şür diüni biz
erek dilde gerçekleştirebilirsek şiirin çevrile-
mezliği savı oldukça zayıfiar. Bu görüş açısı-
na uyarak diyeceğim ki, ben Cocteau'nun sö-
zünün ikinci bölümüne katılıyorum da, birinci
bölümde söylenene pek gönüllü değilim. Bu-
rada göze çarpacağını sandığım aykırıhğı
elimden geldiğince gidermeğe çalışayım.
Bir şiir kendi dilinde başka birbiçime girebi-
liyorsa, diyesim başka sözcükler ve kuruluş-
larla arilatılabiliyorsa, şiir olma niteliğini ka-
zanamamış, son ve değişmez yüzünü kazana-
mamış demektir. Şiiri duzyazıdan ayıran bir
özellik de budur. Imdi, bu doğru ise, o şiiri
yabancı bir yeniden kurmağa kalkmak usa ay-
kırı olmaz mı?
1978-1984 yılları arasında ondört sayı ya-
yımlanan FDE (Fransız Dili ve Edebiyatı) der-
gisinin sürgünü olarak çıkmakla bulunan
Frankofoni dergisinde konumuza ilişkin iki
ilginç yazı okudum. Bunlardan "Çeviri ku-
ramı ve çevirinin biümselleşmesi üzerine bir
deneme" başlıkh yazısında Doç. Dr. Sevinç
Özer şöyle diyor: "Günümüz çeviri kuramı
çeviriyi yorumdan ayırmış, linguistik özgür-
lükle, linguistik sadakati (ya da bağımlılığı)
farklı yaklaşımların konusu olarak algılamış-
tır. 1950'lere kadar pek çok yazar ve eleştir-
men her dilin gerçeğe kendi mantığıyla yak-
laştığmı ve her diün kendine özgü bir dünya
görüşü olduğunu savunuyordu. 'Bir insanın
düşünce tarzı onun diüne bağhdır' gibi bir for-
mülasyondan yola çıkarak başanlı bir çeviri-
nin olamayacağı savunuluyordu. Ancak gü-
nümüz çeviri kurarncıları bütün davranışlar-
da ve kültürlerde ortak bir ögenin bulunabi-
leceğini ve bunun da herhangi bir metni çev-
rilebilir kılacağım savunmaktadırlar."
Yazar, denemesinin daha sonraki bölüm-
lerinden birinde ise, bütun çevirilerde gözö-
nünde bulundurulması gereken şu noktaları
sıralıyor:
— Bir çeviri kaynak dildeki metnin bütün
sözcüklerini yeniden üretmelidir.
— Bir çeviri kaynak dildeki metnin içerdi-
ği bütün fikirleri (ister sözlük anlamıyla, is-
ter özgur çeviri yoluyla) yeniden üretmelidir.
— Bir çeviri özgün metin gibi okunmalıdır.
— Bir çeviri, çeviri gibi okunmalıdır.
— Bir çeviri kaynak dildeki metnin biçemi-
ni korumalıdır.
— Bir çeviri çevirmenin biçemini yansıt-
malıdır.
— Bir çeviri kaynak dildeki metnin tarih-
sel anlamda biçembilgisi (stylistic) boyutunu
aktarmalıdır.
— Bir çeviri çağdaş yazınsal bir yapıt ola-
rak okunmalıdır.
— Bir çeviride çevirmen kendinden bir şey
katmamalı, hiçbir şeyi dışarda bırakma-
mahdır.
— Bir çevü"ide çevirmen gerektiğinde bir-
şey katmalı ve birşeyleri dışarda bırakmalıdır.
Yazar bundan sonra şu sözleri ekliyor:
"Bu maddelere göre çevirmen hem özgür,
hem bağımlı; bunun yanında hem kuramcı,
hem uygulayıadır. Çevü-i uygulamasında en
önemli sorun hiç kuşkusuz, iki kültürün ça-
kıştığı düşünsel ve duygusal noktalann iki di-
lin elverdiği olçülerde sözcüklere aktarılma-
sı, çatıştığı noktaların ise erek dilde yorum-
lanmasıdır. Bu bakımdan çevü-ide yorum
'çevrilemez' ögeleri 'çevrilebilir' hale getüıne
çabasıdır."
Yazımıza şiir çevirisi konusu ile başladık,
bunun olabilirliği, olamazlığı üzerinde durur-
ken, ya da durmak isterken, düzyazı çeviri-
nin önümüze çıkardığı güçlüklerle karşılaştık.
Hele "bir insanın düşünce tarzı onun diline
bağhdır" tümcesi ile özetlenen görüş, soru-
na büsbutün tuz biber ekti. Ama sıkı dura-
lım, çünku daha kötüsü de var. Ünlü Ingiliz
ozanı Auden, insanların, anadillerinde bile
anlaşamayacakları savım ortaya attığı bir ya-
zısında, "Aşık olduğunu bana söyleyen arka-
daşımla tam olarak anlaştığımı hiç de söyle-
yemem; çünkü 'aşk' sözcüğünün onda ve ben-
de uyandırdığı duygu ve düşünceler arasında
tam bir uyarhk bulunduğunu söyleyemem"
demişti. Hak vermemek elde değildir. Hadi
bunlara birini daha ekleyelim; geçen gün Me-
met Fuat, asıl güçlüğün, deyimlerin çevirisin-
de ortaya çıktığını söylüyordu.
Ne yapmalı?
Ben en karamsarlık verici görüşten yola çık-
mak istiyorum. Bunca çeşit dil arasında, ya-
ratıcının insan olması dolayısiyle ortak bir te-
mel bulunduğu inancı, bence öyle kolay ko-
lay benimseniverecek bir üıanç değildir. De-
mek ben, "bir insanın düşünce tarzı onun di-
ARADABIR
Y.MURATGÜZTOKLUSU HalksuA.Ş.
GenelMüdür Vk.
Halksu Projesi
Gerçekleşiyor
1979 yılından beri şirketimizce işletilen Kemerburgaz'daki
Hamidiye Dolum Tesisleri, 1986 yılında "Belediye ticaret
yapamaz" gibi hatalı bir değerlendirme ile bir özel kuruluşa
yanlış ve eksiklerle dolu bir sözleşme ile 30 yıllığına kıraya
verilmişti. Özel sektörün her şeyi en güzel ve mükemmel ya-
pabileceğı, kamu ve bu arada belediye ginşımlerinin başa-
nlı bir ışletmecilık yapamayacağı anlayışı içinde yanıltıcı bir
varsayımın yarattığı yeni tabular ortamında yaşanan 4.5 yıl-
lık bir deneyim, 1986 yılma dek başanlı ve kârlı bir işletmeci-
lik yapabilen kamuya yararlı şirketimizi ana faaliyet konu-
sundan uzaklaştırarak zarara uğrattığı gıbı, kiraya veriten iş-
letmenin de yıldan yıla gerileyerek üretiminin hemen hemen
durma noktasına gelmesine yol açmıştır.
Belediye ve şirket yönetiminde degişiklikten sonra Anakent
Belediye Başkanı Sn. Nurettin Sözen'in yönergeleri doğrul-
tusunda işletmenin geri alınması ve nitelikli içme suyu ge-
reksinmesi olağanüstü artan istanbul halkının hizmetine su-
nulması ıçin önce görüşmeler yoluyla bir çözüm aranmıştır.
Ancak kiracı fırmayla anlaşma sağlanamayınca 1990 başla-
nndan itibaren hukuksal süreç başlatılmıştır. Yaklaşık bir yıl
süren ve 6-7 dosya ile yürütülen bu hukuksal savaşım sonun-
da, 4 Arahk 1990 tarihinde Bakırköy 3. Sulh Hukuk Mahke-
mesi tahliye kararı vermiş, kiracı firmanın konuyu temyize gö-
türmesine karşın Yargıtay 6. Hukuk Dairesi bu kararı 30 Ocak
1991 günü onamıştır. Böylece belediyemiz ve şirketimiz İs-
tanbul'un tarihsel üne sahip bu doğal servetini ve onu işle-
yen halkın malı fabrikayı yeniden tüm istanbul'un hizmetine
sokma yönünde bir hukuksal sonuç elde etmiştir.
Dolum Tesisleri'nin geri alınması tekil bir olay olarak gö-
rülmemelidir Bu tesisler, başkanımız Sn. Sözen'in verdıği ad-
la Halksu Projesi'nin önemli bir öğesi olarak bizlm için bü-
yük değer taşımaktadır. istanbul Belediyesi, İstanbul'un ge-
nel su sorununun çözümü için gösterdiği büyük çabaların
yanında bu sorunun önemli bir parçası olan nitelikli içme suyu
sorununa da ağırlık vermekte ve Halksu Projesi ile kaynak
suyu piyasasını toplum yararına düzenlemeyi planlamaktadır.
Bu amaçla şirketimiz, tüketicinin aldatılmasını önlemek için
'üç kıvrımlı dalga ve bir tombul damla' şeklinde geliştirdiği
amblemini ve Hamidiye Kaynak Suları adını Sanayi ve Tica-
ret Bakanlığı'nda marka tescili yaptırmış, bunu sınai mülki-
yet hakları kapsamına almıştır. Böylece tüketicinin uyanlma-
sı ve marka sadakatinin geliştirilmesi sağlanmış olacaktır.
(Arkası 17. Sayfada)
IIJ A Z Z C L U B İ C A F E
4-6 Nısan
AYŞEGÜL
YEŞİLNİL
DÖRTLÜSÜ
Pazar saat 17.00
JAMSESSİON
Oğrencilerden Perç., Cuma.
C.lesi günleri
hariç giriş ucreti alınmaz.
Mutfak ve banmız Hergun
16 00-01 30 arası açıktır
ARNAVUTKÖY DEHESI SOKAK NO: 1
ARNAVUTKÖY Rez- 163 05 78
MDDAII AN
CAFE-BAll
Güney'den esintiler
Yerli ıcki duble 10.000.-IV
Moda Cad No 239
Tel 345 84 ^4-349 12 01
line bağhdır" görüşünden yanayım, ama bu-
na en basit kavramları da katmak yolu ile da-
ha da ileri gidiyorum, ben örneğin "yeşil"
deyince bir yabancı ile aynı rengi gözümüzün
önünde canlandırabileceğimizi sanmıyorum.
Afrika'da çok yaygın bir dil olan Bantu di-
linde, on, on iki kadar tanımhk (article) bu-
lunduğu bilinir; bu dili konuşan bir yerli, ör-
neğin "öküz" dediğinde buna dört ya da beş
tanımhk katıyor ki, bunlar da hayvanın çift
boynuzlu, dört ayaklı vb. olduğunu anlatıyor.
Peki, ben "öküz" dediğimde bu adam ne an-
layacaktır?
Ama gene de, "çeviri yapılamaz" savmdan
yana değilim. Neden derseniz, bu etkinlik Ro-
ma'dan beri sürüp geliyor ve insanların bir-
birini anlamalarında yardımcı oluyor. Tam
bir anlaşma mıdır bu? Hayır, anlaştığımızı
sandığımızda başka başka imgeler, başka baş-
ka dünyalar canlamyor imgelemimizde. Ama
bunu niçin kötü görelim, küçümseyelim! Se-
vüısek daha iyi değil mi? Çeviri yolu ile im-
gelemimiz, demek dünyamız daha da zengin-
leşiyor, renkleniyor, çeşitleniyor. Gerçekte uy-
garhğımız bir çeviri uygarlığıdır.
Yazımın sonuna gelirken, asıl konuyu bir
yana bıraktığımın sanılmasını istemem. O da
şür çevirisi konusudur. Ben de şürler yazdım,
şiirlerim yabancı dillere çevrildi. O çevirileri
okurken, anadilimdeki çabalarırmn, kurgula-
nmın, amaçlarımın ne kerte belirtilmiş, ger-
çekleştirilmiş olduğundan kuşkuya düşüyo-
rum; aynca o dillerde ne gibi yeni imgelerin,
duşünlerin ortaya çıkmış olabileceğini kesti-
remiyorum. Olsun! Sonra çeviri şürler oku-
yorum, özgün metinlerle karşılaştırarak da
okuduğum oluyor. İnanın, bu çevirilerin ba-
şanlı olanlarından halis keyifler ahyorum.
Çünkü böylece bir yabancı ozanın anadilim-
de yeniden doğması beni yüceltiyor.
Hadi şunu da söyleyeyim, yadırganacağını
biliyorum ama söyleyeyim: Çevü-ide başarı
olasılığı, en çok şiir çevirisi için sözkonusu
edilebilir, çünkü şür dili başka bir dildir ve
hangi ulustan olurlarsa olsunlar, ozanlar bu
düi bilen kişilerdir. Demek şiir çevirismi ozan-
lar yapmalıdıriar. Kötü bü- şiir çevirisi ise hiç
bir dilden değildir, okuyanı şiirden soğutur,
ozanlann aptal olduğunu düşündürür. Şür çe-
virisinin orta hallisi yapılamaz.
STORANT
CAFE
RESTAURANT
GümuşsuyuTaksım
Her Cuma-Cumartesi
* Şarkılı Fasıl
Rez 144 47 87
Oıopark 19 00 2-100 aıası Lrıversıte Bahcesı
hypenon
KERİM
ÇAPLI
Ortakoy Vapur Iskelesi Sok.
No.-2 İstanbul Tel: 1600357
LOKANTA • BAR
130 21 87• 140 84 74
KURS DERSANE EĞİTİM ÇANAJANS 15100 44 FAX 151 41 55
K A D I K O Y
LISKUR
SÜRÜCU
KURSU
"Yenl sınav sbtofnıno
Devreler:
HaftaSonu:6Nisan
Hatalçi: 8Nisan
KADKÛY
(SAğûHüçeşme Camıı yanı)
349 18 24-349 18 25
336 02 06-336 02 79
AU-PAIRLİK
İNGİLTERE'DE
• 17-27 ya$ vasındaki bayanlar
• Seçkın İNGİÜZ Aıtetef yannda
AU-PAIFTfc yaparak 6 ay, 1 yıl,
2 yıl kalarak İNGİL2CE 5ğre-
nebilır Haftada £30 - £35
pound kaianablırerB.
• İSTANBUL LİSAN MERKE2İ
KURSİYERLERİNİ bu «gıum
hemetınden ÛCRETSİZ yarar-
landınyor
Gen;tüfkCd.No.50LALBJ
TeJ : 520 81 99
Fax: 511 90 69
EVET
Dil&diginiz ortamda,
Gûvenıllr yöntemle
Kısa sürede. En uygun
ödeme koşullarıyia
YABANCI DİL
ÖGRENMEK
İSTİYORSANIZ
Lütfen bizi arayın.
140 73 »7-140 69 69
146 96 60
SANTRAL
SIRÜCL KLRSL
Vcni Devreltriıniz
6-8 Nisan
^ 5 4 4 96 71-72^
AVR(JPA STAN0A(mA»INDA
AÜ-PAIR
FRANSA
ve
İNGİLTERE'DE
Yeni dönem kayıtiarı
17-27 yaş arası bayanlar içirt
BİLTUR
YURTDIŞI EĞtTlM HtZMETLEHİ
Kemeraltı Cd. Sakızcılar Sk.
No J Karaköy/jST
'İİİ ' "
PENCERE
Banşın Erdemi
Insanlık tarihini "insanm insana yolculuğu" diye tantmla-
yabilir miyiz?
İlk bakışta bu tanım anlamsız gelebilir; ama, durup düşü-
nelim: İnsan olmasaydı tarih de olmazdı; taşın toprağın, aga-
cm yaprağm, yıldızların gezegenlerin, denizlerin karaların,
böceklerin fillerin, kısacası evrenin tarihini kim yazacaktı?
Hiçbir hayvan, tarihini bilmez; tarih, bilinç demektir; insan
tarihini yazdıkça bılınçleniyor; ama bu yoida daha yürüne-
cek çok yol var.
İnsan evrene insan olarak gelmedi, evrimle insanlaşıyor
Mağara döneminde yaşayan insanın insanlığı bugünküyte eş-
değerli sayılabilir mi? Mağara insanı ne konuşabilir ne de
yazabilirdi; dil ile yazı insanın insanlaşmasında iki kilometre
taşıdır; deneysel bllimin oluşması, şunun şurasında üç yüz-
yıllık bir olgu değil mi? Ya insan hakları?.. Çağdaş demok-
rasinin tarihi daha dumanı üstünde tüten bir konudur; insa-
nın insanlaşmasında çok önemli bir aşamayı vurgular.
Uluslaşmayı da bu serüvenin bir basamağı sayabiliriz;
Türklerin uluslaşma bilincine kavuşması 20'nci yüzyılın bas-
larında gerçekleşmiştir; Osmanlı imparatorluğu'ndaki Hıris-
tiyan halkların uluslaşması, Müslümanlardan önce günde-
me girmişti.
Neden?
Çünkü Türk, Kürt, Arap halkları, imparatorluğun tarımsal
üretiminde köylülük düzeyini yaşarlarken Hıristiyan halkla-
rın ticaret burjuvazisinde ağ/rlıkları vardı ve Avrupa'ya açık
bir kesimi oluşturuyorlardı. Uluslaşma bılinci tarihte burju-
valaşma sürecıyle bağıntılı bir gelışmedır. Bırkaç kez bu kö-
şede yineledim: 1910'da Mekteb-ı Harbiye talebesi, Türk ol-
duğunu bilmiyordu. Türkçüler okulda gizlice mifliyet biMnci-
ni yaymaya başladılar; gözlerine kestirdikleri ve güvendikle-
ri arkadaşlarını bir köşeye çekip soruyorlardı:
— Sen nesin?
— Osmanlıyım..
— Başka?
— Müslümanım..
— Başka?
— Bilmem..
— Sen Türksün!..
Ümmet bilincinden millet bilincine geçiş, Batı'da 18'inci
yüzyılda hızlanmış, Avrupa'da din savaşlannın ulus kavgala-
nna dönüşmesiyle harpler sürmüş. Balkanlar'da ise 19'uncu
yüzyılın sonu, milliyetlerin birbiriyle boğazlastığı dönemdir;
Anadolu'da Rumlar, Ermeniler, Türkler 20'ncı yüzyılda he-
saplaştılar; o dönemde Kürtler daha Kürt olduklannı bilmi-
yorlardı.
•
Ulusçuluk insanın kimlik saptamasında kaçınılmaz birgös-
tergedir; kişi, dilini konuşacak, kültürünü işleyecek. Çağımızın
anayasasına dönüşmüş bir kuraldır bu; engellenemez.
Ulusçuluğun erken dönemlerinde, insan hakları bir yana
bırakılmış, halklar birbirini boğazlamıştır Peki, 21'inci yüzyı-
la 9 kala barış içinde ve demokratik yol ve yordamla sorun-
ların çözümlenmesi yeğlenemez mi? Sorun buradadır. Ana-
dolu'da yaşayan çeşitli soyların, mezheplerin, milliyetlerin,
dinferin; ulusaf sınırtarı çizilmiş ve devletler hukukunun sici-
line geçmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin yapısında, banş içinde
yaşamanın erdemini benimsemeleri gerekiyor.
Bugün Irak'ta yaşanan -ya da yaşatılan- kanlı tragedyada
bu bakımdan bir ders içeriği yok mu?
•
Ne yazık ki ulusçuluk aşamasını erken döneminde yaşa-
mış Batılı devletler, Ortadoğu'daki halkları, ümmetleri, soy-
*ları, milliyetleri birbirine düşürerek, birbirine kırdırarak çıkar-
larını sürdürme politikasını 21'inci yüzyılda da kullanıyorlar
ve çoğu zaman başarıya ulaştyortar.
Eğer Ortadoğu'da Körfez savaşı engellenebilseydi, bugün
Güneydoğu sınırlarımızdaki 'iacia" yaşanacak mıydı? Hiç
kuşkusuz savaş suçlusu Saddam'dır; ama, sanık sıraların-
da Saddam'ın yanında oturması gereken birisi daha var; uzun
eli Ortadoğu petrollerinin içinde bulunan bu kişinin adını söy-
lemek bile gereksiz...
Körfez krizi ve savaşı süresınce Saddam'ı Hltler'le
özdeşleştiren Birleşmiş Milletler ve dığer kuruluşlar,
bugun Irak'ın kendi içindekı muhalefete ve Kürt
ulusuna yönelık katlıamlara sessiz kalmakla cınayetlere
ortak olmaktadırlar.
Sivil halkın katledilmesine karşı herkesi bu insanlık
suçuna tavır almaya ve Birleşmiş Milletler
Temsilciliği'ne 6 4 i99iCumartesi saat 13.00'te
Sirkeci postanesinde telgraf protestosuna katılmaya
çağırıyoruz
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
İSTANBUL ŞUBESİ
MULTIPL SKLEROZ DERNEĞİ
P.K. 134 SİRKECİ
İSTANBUL. 34432
Destek ve Yardımlarınız ıçın
iş Bankası Sırkecı Şb. Hesap No: 30440-503522
1986 YILI VE 86/10911 SAVILI BAKANLAB KURULU KAHARINA GÖRE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIfl