20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/4 HABERLER İSLAMCI SİYASİ HAREKETLER VE TERÖR /AÇIKOTURUM 20 NİSAN 1991 Ekonominin kurtuluşu • ANKARA (UBA) — DYP Genel Başkan Yardımcısı Tansu Çiller, hükümetin izlediği politika ile ekonominin kurtuluşunun mümkün olmadığını belirtti. Çiller, hükümetin izlediği ekonomik politika ile yüksek enflasyonun kronikleştiğini söyledi. Çiller, ekonominin bugünkü durumu ile ilgili olarak görüşlerini açıklarken ekonominin tam bir çıkmaz içinde olduğunu öne sürdü. Çiller, "Türkiye kısa vadeli sermaye çekmek için bazı kararlar aldı. Biz buna karşı çıkmadık. Ancak, daha sonra önemli hatalar yapıldı. Faizlerle döviz kurları arasındaki fark çok açıldı. Biz bu konuda zamanında uyarılanmızı yaptık. Bu durumun büyük bir tehlike yaratacağını ifade ettik. Dinlemediler. Ama yaptığunız bütün uyanlarda bizim haklı olduğumuz ortaya çıktı. Zaman içinde kısa vadeli sermayenin kaçabileceğini söyledik. Nitekim şimdi oraya doğru gidiyoruz" dedi. Erdem Ktitahya'da • KÜTAHYA (AA) — TBMM Başkanı Kaya Erdem, TBMM'nin açıhşırun 71. yıldönümü ve Milli Egemenlik Haftası dolayısıyla Kütahya'da düzenlenecek 'milli mücadelede büyük zafer ve milli egemenlik' sempozyumuna katılacak. Seyitömer Linyit Işletmesi Konferans Salonu'nda 22 nisan pazartesi günü gerçekİeşecek sempozyumun oturum başkanlığını Anadolu Universitesi Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen yapacak. TBMM Başkanı Kaya Erdem'in sempozyumu açış konuşmasının ardından, Kütahya Valisi Erdoğan Atasoy ile TBMM Idare Amiri ve Kütahya Milletvekili Mustafa Uğur Ener de konuşacaklar. Sempozyumda Anadolu Universitesi Fen-Edebiyat ve İİBF öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Mumcu 'Milli Egemenlik llkesi', Doç. Dr. Halime Doğu 'Büyük Zafer'in Dış Siyaset Bakımından Sonuçlan', Doç. Dr. Meral Aşıkoğlu da 'Milli Mücadelede Mali Politika' konusunda bildiriler sunacaklar. Horzum komisyonu • ANKARA (UBA) — Emlak Bankası'nı dolandırmak suçundan 10 yıl hapis cezasına mahkûm edilen işadamı Kemal Horzum, bu cezanıü kesinleşmesi halinde koşullu ertelemeden yararlanmak için istese de istemese de bankaya olan milyarlarca lira borcunu ödemek zorunda kalacak. Koşullu erteleme yasasıyla, banka dolandırıcılannın zimmetlerine geçirdikliri parayı geri ödemeleri halinde aftan yararlanabileceklerinin öngörülmesine rağmen Horzum'u mahkûm eden mahkeme heyeti 27 şubatta verdiği kararda, Horzum'un bankaya olan borcunu yasal faiziyle birlikte (215 milyar 959 milyon) ödemesini kararlaştırmıştı. Mahkeme, Horzum'un diğer sanıklarla birlikte zimmetine geçirdiği parayı, faiz dışında 52 milyar 163 milyon lira olarak belirlemişti. Başkanlar ABD yolcusu • İZMİR (ANKA) — Batman, tstanbul Gaziosmanpaşa ve Izmir Karşıyaka belediye başkanları, ABD Büyükelçiliği'nin davetlisi olarak USIA programı çerçevesinde bugün Amerika'ya gidiyorlar. ABD'deki yerel yönetim sistemini incelemek, sorunları ortaya koymak amacıyla bir ay süreyle bu ttlkede kalacak olan Batman Belediye Başkanı Ataullah Hamidi, Istanbul Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Ismail Rüstemoğlu ve lzmir Karşıyaka tlçe Belediye Başkanı Cihan Tursen, Istanbul'dan bugün Amerika'ya uçacaklar. leronın •ı • iKi vuzu var*/ GENCAY ŞAYLAN snçsuz yere öidnrüimesinfaı ı«abüir ğerierine göre snç obnayabflir. Aynca sık sık gönderme yapılan, "altin devir" ola- rak adlandınlan dört halife dönemine baktağmuzda bnnlardan üçiinün bir şid- det olayına knrban gittiğini göriiyoruz. Yaai tslam tarihinde şiddetin yeri çok büyük gibi gözüküyor. Sayın Çakır siz tslam ve siyaset konnsnnda çok ilgi nyandıran bir eser verdiniz. Siz bu soru- na nasıl yaklaşıyorsunnz? ÇAKIR — Ben de ilk başta lslam ve terör kavramlarının yan yana gelmesin- den rahatsızlık duyduğumu söyleyerek konuşmaya başlamak istiyomm. Bir di- nin içinde teröre referans arama çabala- n bana rahatsızhk veriyor. Ama bu de- mek değildir ki kendini tslama adamış insanlar şiddete başvurmaz. Yani eğer birtakım referanslar aranacaksa birtakım insanlarm içinde yaşadıkları ortama bakmak gerekiyor. Orneğin ünlü Hasan Sabbah çok marjinal, hiçbir biçimde temsili olmayan bir örnektir. Birilerinin yapüğı terörden dolayı bir dünya görü- şünü eleştirmek, sorgulamak bana yan- hş geliyor. Türkiye'de son zamanlarda ortaya çıkan şiddet olaylanndan dolayı Islamın sorgulanması başladı. Bu bana ürkütücü geliyor, ömeğin Batı'nın çiz- diği tslam eşittir Humeyni eşittir terör şablonuna Türkiye'de de inananlar çık- ü. Somut olaylara bakınca ne görüyo- ruz? İslami ideoloji ya da tslami poütik oluşumlar adına dünyamn dört bir ya- nında cinayetlere kadar varan yollara başvurulduğu büiniyor. Cihad gnıbunun Enver Sedat'ı öldürmesini herkes büiyor. Türkiye'de de bu dünya ölçeğinde etkin hareketlerden etkilenen birtakım insan- lar olduğu kesin. Bu insanlar tslami bir düzenin her şeyi düzelteceğine inanıyor lar ve böylesine bir inanca sahip kişiler arasından şiddeti kullanmaya yönelecek- lerin çıkması yadsınamayacak bir şey. Ancak bu insanlarm şiddete başvurup vurmadığı tartışmah. Benim gördüğüm kadan ile şiddeti bir siyasal mücadele yöntemi olarak tanımlayan insanlar Türkiye'de marjinal konumdalar ve gi- derek daha da marjinallesiyorlar. Bu in- sanlarm, kendi kitle tabanı saydıklan yı- ğmlar Üzerinde büyük etkileri olduğu soyienemez, hatta dışlanıyorlar. Yani pek güçlü değiller. Ikinci olarak üzerinde hiç durulmayan bir nokta, terör için gerekli teknik donanıma sahip olmalan çok kuşkulu. Ne Prof. Aksoy'un ne Emeç"- in ne de Üçok'un tslamcılar önünde bü- yük bir engel oluşturduklan açık, yani Islamalar açısından bu hedefler anlamlı değil. — Sayın Çakır, siz de birtakım güç odaUannın bu işleri tezgâMadıklannı ve fatnrayı Islamcıiara çıkarmak istediğini mi düşünüyorsunnz? ÇAKIR — Ben sadece eldeki bilgileri değerlendirmeye çalışıyorum. Şiddet kul- lanmada hedef önenilidir diyorum. Lüb- nan'da bombalı kamyon ile Amerikah- lann içine dalan kişi ile Türkiye'de yaşh bir kadına bombah bir paket yollayanın eylemleri birbirine benzemiyor. Yani Türkiye'deki olaylan Lübnan'a ya da lran'a gönderme yaparak tartışamayız diyorum, bu çok eksik ve yetersiz olur. Türkiye'deki cinayetler aydınlatılabilir ve belki kendini tslama olarak tanımlayan çocuklarla ilişki ortaya çıkabilir. Ben ki- şisel olarak bu olasüığı çok zayıf görü- yorum, ama böyle olsa bile bu demek de- ğildir ki o insanlar bu işi bilinçli ve öz- gür iradeleri ile yaptılar. Kullanılmış ol- malan çok büyük bir olasılık. Bu cina- yetler büyük bir gücün işlerine benziyor. Peki kim, neden yapıyor? Ben bu giri- şimlerin güçlenen İslami hareketi tasfi- ye için yapıldığına inanmıyorum, çünkü Türkiye'de İslami hareket güçlenmiyor. güçlenen muhafazakârhk. Resmi ideolo- jinin Batıcı yanlannı tasfiye eden bir mu- hafazakârhk güçleniyor. Belki bugün in- sanlar dinlerine daha fazla sahip çıkıyor- lar, lslam bir toplumsal ve hukuki meş- ruiyet kazamyor, ama politik anlamda güçlenmiyor. Çoğulcu demokrasi özle- mi güçleniyor, bu özlem İslami kesim içinde de büyük yankılar buluyor. Ama Türkiye'de birileri insanlarm birbirleri- ni tammalanm, tartışmalanm istemiyor, aşın uçlar konumunun sürmesini istiyor. Çatışma ortamımn yükselmesi isteniyor. 12 Eylül öncesinde öldürülen bir sürü öğretim üyesi vardı, bunlan kim öldür- dü somsuna cevap bulunamadı. Bazı olaylar aydınlanır gibi oldu, ama hemen kapatıldı. Abdi tpekci cinayeti de aydın- lanmadı. Bir eski pohs şefınin, bir sav- anın da öldürülmesi bu bağlamda ele ahnabilir sanıyorum. özal'a suikast gi- rişimi bile doğru dürüst aydınlanmamış- ken bir telefon ihbarına dayanarak bu ci- nayetler şimdi Islamalara yuklenmek is- teniyor. Bir de inanılmaz bir bilgisizlik var. Üçok cinayetinden sonra gelen bir telefon ihbannda "tslamcı hareket adı- na cezalandırdık" denilmiş, emniyet günlerce böyle bir örgüt aradı. Halbuki burada genel bir kavram kullandmış, sol hareket gibi. Bu şiddet olaylarında bazı tslama gruplann kullanıhmş olması ba- na çok akla yakın gelmiyor. Türkiye'de solun şiddet kullanma geleneği var ve bir sol örgüt birini öldürünce bu yadırgan- mıyor. Ama şiddet geleneği olmayan Is- lamcı kesimde de adam öldürme başla- yınca Türkiye'de birçok kişi "Nereye gi- dryornz?" somsunu sormaya başlaya- cak. Galiba amaç da bu sorunun sorul- maya başlaması. — Sayın Kora, siz daha çok İslami ke- simlere hitap eden bir gazetenin yazar- lıgını yapıyorsunnz. Siz bu olaylan na- sıl degerlendiriyor, sonına nasıl yaklaşı- yorsannz? KORU — Efendim, genel mecra için- de olan bütün İslami kesimin yazarlan, politikacıları terör olaylannı hiçbir bi- çimde tasvip etmediklerini ortaya koy- muşlardır, ama nedense bunlar yeterin- Sık sık gönderme yapılan, "Altın devir" olarak adlandınlan dört halife dönemine baktığımızda bunların üçünün şiddet olayına kurban gittiğini görüyoruz. Yani İslam tarihinde şiddetin yeri çok büyük gıbi gözüküyor. Şimdiye kadar ortaya atılan görüşler, esas olarak cinayetlerin karanlıkta kalmasının büyük sıkıntılara yol açacağı konusunda birleşti... ce duyulmadı. Şimdi terör olaylannın iki yüzü olduğunu unutmamak gerekir. Lübnan'da bomba yüklü kamyonla gi- rip Israil karargâhını ortadan kaldıran hareket Israillilere göre terördür, ama bu işi yapan insanın davasını destekleyen- lere göre de bir mücadeledir. Vatanını iş- gal edenlere karşı sürdürülen kutsal bir mücadeledir, savaşın bir parçasıdır. Bir de tarihimizde, sadece Türk tarihinde de- ğil, lslam tarihinde ortaya çıkan terör olaylan var. Bunlara bakılarak birtakım paralellikler kunıhnaya çalışılıyor. Bir de şu var; lslam ülkelerinde hep istibdatçı yönetimler var. Bu iki gerçekten hareket edilerek sanki Müslüman olmak terörist olmayı içerir gibi bir sonuç çıkanlmaya çalışıhyor. Halbuki dünyamn birçok ye- rinde 1400 yıllık tarihinden ders alrruş, imbikten suzülür gibi bütün olumsuz ta- raflanndan arınmış bir saf tslami hare- ket var. ömeğin Ihvan-ı Müslimin bir za- manlar teröre bulaşmıştır, bunu inkâr et- mek mümkün değildir, ama terör olay- lannın hiçbir fayda getirmediğini görmüş ve terörü kınayıcı bir çizgiye gelmiştir. Terör hiçbir işe yaramamış, Sedat gitmiş, yerine Mübarek gelmiştir. Bu dersler İs- lami hareketin biraz daha saflaşmasını, züünlerin açılmasım sağlamıştır. Bu ba- kımdan tarihteki ya da günümuzdeki birtakjm olumsuz olaylara bakıp bugü- nün Türkiye'si için sonuç çıkarmanın al- datıcı olduğunu düşünüyorum. Evet, bu- gün Türkiye'de kendini Müslüman ola- rak tarif eden, İslami kimlik sahibi in- ERGtL — Burada sizi destekleyen bir şey söylemek istiyomm. Tamdığım bir emniyet görevlisi, eğer bu işleri yapan- lar Türkiye'de bir örgüt ise muhakkak ortaya çıkannz, ama dış bağlantısı var- sa çok zordur diyor. Sözü edilen cina- yetleri işleyenlerin buhar gibi ortadan kaybolması bir dış bağlantının varhğma işaret ediyor. KORU — Ben bir şey bilmiyomm, ama düşünülurse çeşitli senaryolann üre- tilebileceğine dikkat çekmek istiyomm. önemli olan husus bu sorunla ilgili de- ğerlendirmelerde önyargüarla hareket et- memek, cinayetleri kimin işledigi konu- sunda düşünmeye başlamak. — Efendim, şimdiye kadar ortaya au- lan görüşler esas olarak cinayetlerin ka- ranlıkta kalmasmm büyük sıkıntılara yol açacagı konnsunda birleşti. Sayın Mum- cn, siz terör olaylan üzerinde çok çalış- tmız, kamuoyunun son derece ilgisini çe- ken çalışmalar yaptınız. Siz sorunn na- sıl degerlendiriyorsunuz? MUMCU — Bazı konulan açıkça tar- tışmakta yarar vardır. örneğin biz gaze- teciler ya da bilim adamlan gerçekle uğ- raşınz. Romancılar için varsayımlar önemlidir. Siyasetçiler komplo teorileri- ne ilgi gösterirler. Ashnda bu komplo te- orileri de varsayım kategorisi içinde ele alınmalıdır. Varsayımlann yararsız oldu- ğu soyienemez. Örneğin bir cinayet ola- yı söz konusuysa çeşitli olasılıklan dü- şünmek gerekir. Bu bakımdan varsayım oluşturmak yararlı bir yöntemdir, ama Mumcu "Bazı konulan açıkça tartışmakta yarar var. Şimdi sorulacak soru şudur: Islamcı ideolojiyi araç yapmış marjinal terör grupları var mıdır? Yoktur denemez, dünyada da Türkiye'de de vardır, olabilir." Kora "Genel mecra içinde olan bütün İslami kesimin yazarlan, politikacıları terör olaylarım hiçbir biçimde tasvip etmediklerini ortaya koymuşlardır, ama nedense bunlar yeterince duyulmadı!' Ergil "Tam'dığım bir emniyet görevlisi, eğer bu işleri yapanlar Türkiye'de bir örgüt ise muhakkak ortaya çıkartırız, ama dış bağlantısı varsa çok zordur diyor. Sözü edilen cinayetleri işleyenlerin buhar gibi ortadan kaybolmaları bir dış bağlantının varhğma işaret ediyor!' Çakır "Ben de ilk başta İslam ve terör kavramlannın yan yana gelmesinden rahatsızhk duyduğumu söyleyerek konuşmaya başlamak istiyorum. Bir dinin içinde teröre referans arama çabaları bana rahatsızhk veriyor." sanlar sayıca 20 yü, 10 yıl hatta 5 yıl ön- cesine göre artmışlardır. Ama bu artış, birtakım insanlan sokaklara dökecek, Anıtkabri ziyaret edip "Atam izindeyiz" diye yazdırtacak kadar ciddi oranda bir gelişme değildir. Son bir yıldır Türkiye'de birbiri ardmca bir sürü cinayet işlendi. Laik olarak tanınan kişüerin öldürülmesi zaten bir tslami teröre koşullanduılmış, kamuoyu içinde tepkiye neden oldu; İs- lami kesim zaten despotik yönetim yan- lısıdır türünden değerlendirmeler yapıl- dı. Oysa cinayetlerin İslami kesim için- de birileri ile irtibath olduğu kanıtlana- madı, böyle bir emare bulunamadı. Ta- bii bir de emniyet örgütüne Islamcüann sızdığı ve bunlann cinayetleri örtbas et- tiği iddiası var. Eğer bu varsayım doğ- ruysa, yani emniyet örgütünde tslami dü- şüncede kişiler etkinse öncelikle onların cinayetleri işleyen İslami kimlikli kişile- ri ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Çünkü bu cinayetler toplumda herkes ta- rafından lanetleniyor ve işin faturası İs- lami kesime yuklenmek isteniyor. Cina- yetlere bakınca bu işlerin saf, toy deli- kanhlar tarafmdan değil, usta ve profes- yoneller tarafmdan gercekleştirildiğini görüyoruz. Emniyet örgütü bu nedeple işi ortaya çıkaramıyor. Tühaflıklar da var. Bahriye Hanım, olaydan bir hafta önce MlT'te eğitiliyor, ona bombah pa- ketler hakkında bilgi veriliyor, "Böyle açarsamz patlamaz" deniyor. Bir hafta sonra bombah paket patlıyor. Bunlar ak- hn kolay alacağı tesadüfler değil. Kim sorusunun cevabuun aranması lazım. Ya- nn, 20 yüdır İslami kesim içinde yer al- mış bir kişinin bu işleri yaptığı çıkabi- lir, ama onun arkasında Türkiye ile ilgi- li hesaplan olan, Türkiye'nin yönelişle- rini bu eylemlerle önlemeye çalışan bir örgüt bulunacaktır. Bu bir dış mihrak da olabilir. Ben dışarıda Türkiye'den kaç- mış ilticacılan görüyorum. Bu insanlar iltica kabulü için her şeyi yapabilecek du- rumda. Bu insanlark kullanmak çok ko- lay. bu varsayımlardan biri gerçek çıkacak- tır. Frederich Forsyth, Marselmo olayı ile ilgili bir roman yazabilir ve bu çok ilgi çekebilir. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç ve Turan Dursun ci- nayetleri için de birtakım senaryolar ya- züabüir. Bu senaryolarla öfkeler bilene- biür. Bunlardan kaçınmak gerek. örne- ğin Muammer Aksoy öldürüldüğü za- man benim köşemden yazdığun yazı, ge- nel yargüardan kaçınma gereklihğiydi. Muammer Aksoy'un kişiliğine baktığı- mızda, yani sürdürdüğü mücadeleyi ele aldığımızda laikh'ğin öne çıktıgım gö- rüyoruz. ölümünden hemen önceyaptı- değildir. Örneğin tpekci cinayetinde olay ğı mücadele, tesettür ile ilgiliydi, Danış- herhangi bir örgütün propagandası için tay'da açılacak davarun dilekçesini yazı- lojiyi araç yapmış ve terörü hoşgören gruplar da vardır. örnek vereyim: Mu- ammer Aksoy öldürillüyor ve bir gazete yanlış bir haber yazıyor, Cemalettin Kap- lan'ı Avrupa'daki Milli Görüş Teşkilatı- run kunıcusu olarak takdim ediyor. Bu- nun üzerine Milli Görüş Teşküatı Muam- mer Aksoy'un ölümüne üzüntüyü dile getiren bir açıklama yapıyor. Bu açıkla- mayı konu ederek Cemalettin Kaplan, Millet-i Muhammed dergisinde üç sayı boyunca Milli Görüşçüleri suçluyor, ne- redeyse Muammer Aksoy cinayeti alkış- lanıyor. tşte var mıdır, yok mudur som- sunun somut yanıtı budur, teröre sıcak bakanlar vardır. Kendi meslek yasamım- dan başka bir örnek vereyim. Tilrkiye1 - de öyle genel ve yanhş değerlendirmeler ya da algılar vardır ki örneğin tngilizce konuşan, Amerika'da okuyan herkes C1A ajanı olarak nitelenebilir. labü sos- yalist olanlar için de böyle basma kalıp yargılar geçerlidir ve örneğin Amerika- yı eleştiren, KGB; Sovyetler'i eleştiren, CLA ajanlığı ile suçlanabümektedir. Bir Müslüman ya da bir sosyalist genel ola- rak dürüst bir insandır, ama tersi de var- dır. Yani dürüst olmayan sosyalist de var- dır Müslüman da vardır. örneğin bir sosyalist ülke silah kaçakçüığı yapar mı? Yapmaması gerek, ama ben yapanlann olduğu kanısındayım. Çünkü dosyalar, belgeler vardır. Bunlan yazmca, biliyor- sunuz Marksist çevrelerin çeşitli suçla- maları ile karşılaşmıştım. Marksist ide- olojiyi dayanak yapmış bir ülke Türki- ye'de milliyetçi, muhafazakâr, faşizan çevrelerle ilişki kurar, iş ortaklıklanna gi- rer mi? Doktrine göre girmemesi gere- kir, ama gerçek böyle değildir. Demek ki genel yargılar, genel suçlamalar ya da ge- nel aklamalar bir çözüm getirmiyor, bir anlam ifade etmiyor. Sorunlan daha kar- maşık, içinden çıkılmaz hale getiriyor. Bakın Marksist ideoloji insancıl bir öğ- retidir, terörü öngörmez. Leninizm de bi- reysel terörü, hatta örgüthı terörü suç- lar. Ama Marksizm-Leninizm adına bir- takım terörist gmplar eylem yapmışlar- dır, bunlar görmezlikten gelinemez. Şim- di yüksek sesle düşünürsek amacı şeri- atçüık olan birtakım gruplann teröre yö- neleceği olgusunu nasıl göz ardı edebi- liriz? tslama terör diye geniş bir k-itleyi suçlamak söz konusu değildir. Ama di- ğer taraftan 1928 yılında Ismailiye'de Al Banna'nın kurduğu örgütün terör ile iliş- kisini nasıl yok sayanz? Çeşitli siyasi ci- nayetler işlenmiş, sonunda Nakruşi Pa- şa öldürülmüş. Şimdi bu gerçeklere ba- kıp tslama terör ya da şeriatçı terör yok- tur denebilir mi? Kuşkusuz 1928'de Mı- sır'da kunılan örgüt ile Türkiye'deki te- rör olaylan arasında bir bağ kurulamaz ama örneğin bir terör örgütü olan Hiz- bullah'm Türkiye'de uzantılan vardır. ts- lamcı terör var mıdır yok mudur soru- suna genel olarak "yoktur" diye cevap verilince hemen bu gerçekler ortaya ko- nabüir. Terör bu örgütlerin bildirilerin- de, açıklamalannda savunulurken ey- lemler ortaya konarken "hayır yoktur" demek hiç gerçekçi bir tutum oltnaz. Şu nokta çok önemli: Genel suçlama ve ge- nel aklama yanhş bir tutumdur. Ben Mu- ammer Aksoy olayında emniyetin genel bir aklayıa tavır içinde olduğunu gör- düm. Bu, tehlikeli bir durum. Diyelim ki bir Marksist polis var ve bir bireysel eyleme "solcnlar suç işlemez" diye yak- laşıyor. tşte bu durumda bir çıkmazla karşüaşınz. Üzerinde durduğumuz cina- yetler konusunda "ille tslamcılar öldürmüşrür" diye bir varsayımla hare- İcet etmek doğru olmaz, ama bunun ak- si olarak Islamcı bir polis, Müslüman- lar öldürmez diye bir önyargı ile yakla- şıyorsa tebJikeli bir durum başgöstermiş- tir. Devlet teori oluşturmaz, suç kamtı bulur. — Sayın Mumcu, bu dnrumda siz de düğüm noktasının polis olduğunu ve saçlulann buhınması gerektigini mi vur- guhıyorsunuz? MUMCU — Evet, önemli olan husus kanıtlardır. örneğin Aksoy susturuculu bir tabanca ile öldürülmüştür. Türkiye'de kimlerde susturucu vardır? Işte bir ipu- cu ve hareket noktası. Sustumcu herkes- te bulunmaz. Emeç, bir Colt tabanca ile öldürülmüştür. Bu kolay kullanılan bir silah değildir, profesyonel olmak gerekir. Kısa namlulu ve susturuculu Colt taban- calan Amerikan Deniz Piyadeleri ve MOSAD, KGB, CIA gibi gizli örgüt mensuplan kuUanır. Eğer yabancı bir gizh' örgüt işe kanşmışsa ve sonra gidip silahı elçüiklerine götürmüşse polisin de yapacağı pek bir şey yoktur. Ortada bir telefon ihban ve "Islamcı hareket" lafı var. Biliyoruz, ltalya'da genel kartviziti kullanan çeşitli faşizan örgütler vardır. Burada da olabilir. Cinayet işleyen her terör örgütünün bunu propagandası için kullanacağı yargısı da her zaman doğru yordu. Muammer Aksoy bu mücadele- nin motor gücüydü. Bahriye Üçok, laik kesimde teolojik bilgilerine başvurulan bir kişiydi. Üabiyat Fakültesi öğretim üyesi olduğundan laikükle ügüi tartışma- larda hemen hemen bütün yayın organ- lan onun bilgisine başvunırdu. Bu ba- kımdan önemi, ağırlığı vardı. Bu gibi in- sanlar öldürülürse, "Acaba tslamcı çev- reler mi öldürdü?" kuşkusu doğar, bu doğaldır. Ancak kuşku belirtidir ve hu- kuk dilinde belirti kanıt değildir. Ancak unutmayahm ki kuvvetU belirti tutukla- ma nedenidir. Hukukta karine vardır, beürti vardır, kuşku vardır. Ne varsayım ne de belirti üzerine kesin yargı kurula- maz. Muammer Aksoy ve diğer cinayet- ler için bu geçerlidir, ama kuşkularm varhğım yadsımak mümkün değildir. Şimdi sorulacak soru şudur Islama ide- olojiyi araç yapmış marjinal terör grup- ları var mıdır? Yoktur denemez, dünya- da da Türkiye'de de vardır, olabilir. Bir süre önce bir grup tutuklandı. Yargıla- ma sürüyor, bu nedenle kesin bir şey soy- ienemez, ama iddialan görüyoruz. Bu tür iddialar nedeni ile genel olarak ls- lama ideolojiyi suçlamak yanhştır. Müs- lüman halkımızın büyük bir kısmı da te- röre karşıdır, kendi halinde, işinde gü- cünde insanlardır. Ancak tslamcı ideo- kullanıknamıs, aksine öldürenler sürekli olarak bu işi başka örgütlerin yaptıgını söylemişlerdir. Bu şunu gösteriyor; ge- nel modellerden hareketle çözüme ulaş- mak kolay değildir. Somut olaylara eğU- mek gerekir. Ashnda her cinayet örgütü marjinaldir ve düşünce açısından men- sup olduğu kampı bağlamaz. Fehmi Ko- m ve Hasan Hüseyin Ceylan kardeşleri- mizin tslama görüşlere sahip oldukla- nnı ve cinayetlere tepki duyduklanm bi- liyorum. Hepimiz tepki duyuyoruz, ama bu pek fazla bir şey ifade etmiyor. Mar- jinal gruplar yapdan gereği teröre yöne- lirler. terör Islamalar için de aleyhte so- nuçlar doğuracaktır. Şimdi dünyada ve Türkiye'de komünizm korkusu kalmadı, bu korku galiba bir tek Sovyetler'de var. Belki 141 ve 142. maddeleri oraya yolla- nz. Şaka bir yana, şu anda askeri mü- dahaleye yol açabilecek iki akun var: Kürtçülük ve tslamcıhk. Eğer silahh ça- tışmalar ve saldınlar başgösteriyor ve tır- manıyorsa en son sözü, en fazla silaha sahip olan örgüt söylüyor. Bu da Silahh Kuvvetler. 1980 öncesinde silahh müca- delenin çıkmaz yol olduğunu ve bunun solun aleyhine sonuçlanacağım çok söy- lemiştik. Şimdi benzer bir durum tslama hareket için söz konusudur. StlRECEK POLİTİKA GÜNLÛ6Ü HİKMETÇETİNKAYA ANAP'ta Oyun Üstüne Oyun... Semra Hanım'ın Istanbul il başkanlığına seçileceğine iliş- kin haberler yine gazetelerinbirinci sayfalarında yer alma- ya başladı. Cumhurbaşkanı Özal, ilçe başkanlarını ve etkili delegeleri Antalya'ya çağırıp gönüllerini aldı; birer de altın kaplama ithal dolmakalem armağan etti, birlikte yemek ye- di... ANAP'ın liberal v© hareketçi kanadının, Ceylan'ın Sime- na Tatil Köyü'nde verilen yemekten ve toplantıdan sonra ol- du kça neşeli oldukları, çevrelerine gülücük dağrtıp 'İş bitti, Semra anamız İstanbul il başkanı" dedikleri söyleniyor. Bu olup bitenleri ise muhafazakârlar dikkatle izliyor. Bu arada bir soru da gündeme geliyor elbet: — 25 ilçe başkanı için Sultan Air'den tutulan uçağın pa- rasını kim verdi? Sultan Air'in ortaklarından Yavuz Çizmeci, çevresinde "eti açık" kişi olarak tanınıyor. Çizmeci, Ahmet Ozal'ın da yeni iş ortağı olduğu için ANAP'lı muhafazakârlar, "Ne olacak ca- nım uçağı bedava vermiştir" yakıştırması yapıyorlar... — Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi? Ağa Ceylan'ın Simena Tatil Köyü'nde yenilip içilip yatılı- yor. Elbet, Ceylan Ağa'nın ANAP Antalya örgütüne ya da İs- tanbul il örgütüne fatura çıkarıp para isteyecek hali yok. O, Simena Tatil Köyû'nün sahibi. Böyle küçük çaptaki giderler için ANAP'a fatura çıkarmayı sevmez. Ûstelik cebinden mil- yarlar bile harcar. Çünkü kendisi hem özallar'ın yakın dos- tu hem de ANAP üyesidir. Simena Tatil Köyü'ne giden ANAP ilçe başkanları, ceket- lerinin iç ceplerine yerieştirdikleri altın kaplama, üzerinde "Turgut Özal" yazılı dolmakalemleriyle İstanbul'un yolunu tutarlarken kendi aralarında konuşuyorlar: — Semra Hanım'ı artık il başkanı seç- Sultan AlrlD m GÎzeteci.er ise ortaklanndan Yayuz Semra Hanım'a soru- ^ Mutlu örün ^ ^ yoreunuz?28ŞdU a tanınıyon Çizmeci, bu iş bitmiştir diyebi- Ahmet Ozal'ın da yeni "'semÎHan.mbaş,- İf OlİaÖI OİduğU İÇİD nı sallayıp "Vallahi ne ANAP'll ?" deyip ekii- muhafazakârlart "Ne in laf konu- olacak canım uçağı ^saatlerdeSHP * ? ii" lideri Erdal İnönü, An- talya Kemerde bir ANAP'lı delegeyle karşılaşıyor. İnönü, ANAP'lı delegeyle bir anı fotoğrafı çek- tirirken soruyor: — İstanbul'da işiniz bir hayli zor galiba? ANAP'lı muhafazakâr inönü'ye yanıt veriyor: — Bizim adayımız Talat Yılmaz, seçimi mutlaka kazana- cak. Kimseye ödün vermeyiz... Oysa Simena Tatil Köyü'nde 25 ilçe başkantna, "tek aday Semra Hanım" mesajı verilmiş. Kimi ilçe başkanları, "parti içi demokrasi" diyecek olmuşlar, ama susturulmuşlar... — Bugün birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Kavga dö- vüş istemiyorum. İlçe başkanları başlannı öne egmişler. Sizin anlayacağı- - nız kara kara düşünmeye başlamışlar... — Ben Mehmet, Cemil ve Abdülkadir'le konuştum. Yö- netim kurulu ortak liste olacak. İtiraz istemem. Eğer diretir, Talat Yılmaz'ı aday çıkanrsanız sonunu siz düşünün... Şimdi 25 ilçe başkanı "ne yapacağız?" diye dûşünüyor. İçlerinde 15-20 kadarı karannı vermiş bile... — Semra anamız il başkanı olacak. Yönetim kurulu ise karma... ANAP Ankara ve İzmir kongreleri 27 nisanda yapılacak. Ankara'da Mehmet Demirel ile eski Belediye Başkanı Meh- met Altınsoy aday. İzmir'de ise Fevzi Kahraman ile İsmail Katmerci karşı karşıya gelecek. Bir gün sonra İstanbul il kongresinin yapılması önceden hazırlanan senaryonun ge- reği. İstanbul'da Talat Yılmaz, "Ben adayım" diyor ve nedeni- ni şöyle açıklıyor: — Baskıyla hiçbir yere varılmaz... Oysa baskı sürûyor. überaller ve hareketçiler, muhafaza- kârları ANAP'tan silmeye çalışıyor... TISK, mıaııı-hatiplerin aıtışından rahatsız ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) — Türkiye tşveren Sendi- kalan Konfederasyonu (TİSK) 1. Verimlilik Eğitimi Semineri- ne sunulacak raporda, imam- hatip liselerinin olağanüstü ar- tışına dikkat çekilerek, "sana- yûnin ibtiyaa imam-hatip de- gil meslek iisesi mezunlandır" denildi. Raporda, imam-hatip liselerinin amacını aşm a eğili- mi içinde olduğu, bunun eğitim sisteminin demokrasiye yapısal uyumunu olumsuz yönde boz- duğu vurgulandı. 29-30 Nisan 1991 tarihlerin- de İstanbul'da yapılacak semi- ner için hazırlanan raporda eği- tim sistemindeki dengesizliklere dikkat çekildi. Rapora göre, bu büyük artı- şın, imam-hatip liselerinin, meslek okulu olma amacını aş- ma eğilimi içinde olduğunu gösterdi. Bu konuda özetle 'şu görüş- lere yer verildi: "Milli Eğitim Temel Kanıı- nu'nda 1983 yılında yapılan de- gişildikle, daha önce yetiştiril- dikleri dalda yükseköfretime gecmek için aday olma hakkı- na sahip olan imam-hatip İise- si mezunlan, başka dallara yö- nelmiglerdir. Örnek olarak, 1988 OSYS smavlannda birin- ci tercihlerinde huknk ve kamu Töaetimi fakiihelerini gösteren- lerin sayısı 4754 iken, Uahiyat f aküheterini gösterenterin sayısı 2496'da kalmışür." Sanayimizin ibtivaç daydDg* mesleki yeterliliğe sahip insan gücünü sağlayacak olan egitim kununlaruun imam hatip oknl- lan değil, diğer mesleki eğitim dallan oldngn kaydedikn TİSK raporunda şunlara yer verildi: "Türk tophununnn ihtiyacı olan din görevlilerini yetistir- mek için açılan imam-hatip okullannda kunıluş amacını aşan aşm bir kapasite yaratd- mıştır. Bu gelişme, imam-hatip liselerinin genel eğitim kunı- mnna dönüşmesine. böylece ikinci bir genel eğitim kanalı- nın oluşmasma yol açmıstır. Bu gelişme aynı zamanda eğitim sisteminin demokrasiye yapısal uyumuno olumsuz yönde etki- lemekte ve tevhid-i tedrisat il- kesüie aylun bir getişme olmak- tadır. tmam-hatip liselerinin, Tevhid-i Tedrisat ve Milli Eği- tim Temel Kanunlan'nın özüne nygnn olarak, temd egitime da- valı ve ayn meslek okullan ola- rak düzenlenmesi ve oknl ile ögrenci sayısının din görevlisi ihtiyacuu karşılayacak kapasi- tede sımrlajndınlması gerek- mektedir." Suikastçı TÜBIT4K birincisi Haber Merkezi — "Menzil Şeyhi" olarak adlandınlan, Nakşibendi tarikatı liderlerin- den Mehmet Reşit Erol'u kolu- na zehir enjekte ederek öldür- meye calıştığı öne sürülen Mu- rat Erol'un (17) 3 yıl önceTÜBt- TAK Proje Yanşması'nda birinci olarak burs kazandığı öğrenildi. Bu arada olayla ilgili soruştur- manın gizli yüriitüldüğü bildiril- di. M. Reşit Erol'u Kahta'da el öpme töreninde koluna zehir şı- rmga ederek öldürmeye çalıştı- ğı öne sürülen, bir süre önce öğ- renimini terk ederek işsiz gezen Erol'un 3 yıl önce Denizli Saray- köy Lisesi'nde TÜBtTAK'm aç- üğı proje yanşmasına katıldığı ve birinci olduğu öğrenildi. Sa- rayköy Lisesi yetkiüleri, Murat Erol'un daha sonra bir yıl tzmir Anadolu Lisesi'nde okuduğu ve ardından okulu terk ettiğini söv- lediler. Bu arada Denizli'nin ilçelerin- den Babadağ'da berber olarak yaşamını sürdüren Murat Erol- un babası Bircan Erol, oğlunun tzmir'de Nakşibendi tarikatmm etkisine girdiğini, daha sonra akli dengesini yitirdiğini söyle- di. Baba Erol, "Son iki yüdır okumuyordu. Okulu bırakmış- ü. Akli dengesi iyi değildi. tstan- bul'a gidiyorum diye çekti gitti. Meğer Adıjaman'a gitmiş. Ola- yı jandarmadan ögrendim" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle