20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20NÎSAN1991 Kaclmuı Itlal Hakkı Kııralları Yasalara ve devrimlere karşın ekonomik bağımsızlığın zerresini tadamamış olan bugünün Anadolu köyündeki kadın hâlâ bir "meta"dır. Onu canevinden vuran da, kadın hakları adına bütün reformların odak noktasını oluşturması gereken, düzenin mal rejimidir. Prof. Dr. ALİ SAİT YÜKSEL Marmara Üni. ÖğretimÜyesi Yıhn belirli haftalannı, eksikligi yaşanan kimi özgürlüklerin yerleşmesi ya da sosyal ya- pıdaki belirii çarpıkiıkların düzeltilmesi bakı- mından önceliği olan konulara ayırmanın pra- tik yararları açık. Ne var ki hafta boyu yazı- lan ve konuşulanlar bir kaba kotarılmadan ve hatta vanlan yolun boyunu öJçme fırsatı bile doğmadan, bu haftaların ertesinde konulan yeniden rafa kaldırmanın, amaçla bağdaşan yönünü bulmak güçtür. Böyle bir zaman di- limini geçenlerde "kadın haftası" olarak ge- çirdik. Kadın-erkek eşitliği, yalnız bugünün mo- dern demokrasilerinin değil, yanm yüzyıl ön- cesinin Türkiye Cumhuriyeti'nde bile temsil ilkelerden biriydi. Politik yaşamdaki etkinlikler ve bu arada seçme ve seçilme de, bu eşitlikle yakından il- giü olan alt konulardandır. Böyle olduğu için- dir ki bugün Batı Avrupa demokrasilerinde- ki bazı partiler, bütün politik organ ve tem- silcilikler için kesinlikle uyulması gereken as- gari oranlar koymuşlar ve adaylann, öngörü- len bu oranlanrun kadınlardan oluşması ilke- siyle kendilerini bağlamışlardır. Son 50 yıllık geçmişte Türkiye'deki görüntünün bu alanda bırakın bir ilerlemeyi, tersine, ne oranda bir gerilemeyi sergilediğini görmek için Atatürk'- ün Meclislerindeki kadın milletvekilleri ora- nıyla bugünkünü karşılaştırmak yetecektir. Kulüplüye yeni etkinlik alanı? Fakat kadın özgürlüğü ve eşitliği ilkesi açısın- dan Türkiye'nin öncelikli sorunu, -hemen hep- sini şehirlinin oluşturacağı- seçilecek kadın ora- nından ibaret değildir. Hele kocalannm holding- lerine yeni işler ayarlanması biçimindeki, söylen- meyen gerçek amaçları için -"gün" toplantıları uygulamalan benzeri- belirli kulüplerde bir araya gelen şehirli kadın ailelerinin ekonomik etkin- liklerinin genişletilmesi için yeni politik güç alan- lan hazırlamak hiç değildir. Yasalara ve devrimlere karşın ekonomik ba- ğımsızlıfın zerresini tadamamış olan bugünün Anadolu köyündeki kadın hâlâ bir "meta"dır. Onu canevinden vuran da, kadın hakları adına bütün reformların odak noktasını oluşturması gereken, düzenin mal rejimidir. Mal ayrılıgı kimin yaranna? Ortaöğretim yıllarında zaman zaman tatilimi geçirdiğim dedemin Orta Anadolu köyündeki dügünlerde "gelin"in çıkacagı gün, bir araba (ya da römork) gelin evi önüne çekilir ve davul zur- na eşliğinde yorganlar, yastıklar, döşek, kilim ve -varsa- halılar -etrafa da gösterircesine- bu arabaya üst üste yüklenirdi. Bu yüklemenin ta- mamlanacağı sıralarda araba etrafındaki muh- tar, elindeki bazı kâğıdara mühürier basardt. Sır- rını ancak nice yıllar sonrasındaki yükseköğre- nimim sırasında ka\Tayacağım bu "belge", kız evinden "oğlan evi"ne götürülen eşyanın listesi anlamını taşıyordu. Ne Medeni Kanun'da ne de başka ülkelerde örneği olan bir uygulama. Bu, belki de eski lslam hukukunun köye yansımış bir alışkanlığı idi. îşte köydeki kadının, yeni kuru- lan evdeki bütün maddi varlığı bu liste iceriğin- den oluşacaktı. Evlilikten sonra "damat bey" traktör almış olabilir, yeni tarlalar edinebilir, - ilerki şehre göç hedefine hazırlık türünden- ya- kın kasabada bir daire edinebilir. Fakat rüzgâr tersine eser de bir gün bu yuvanın dağılması zo- runluğu doğarsa, düzen, köy kadınına; muhta- rın onayladığı belgede sıralanan -ve bu arada ola- sı ki çoğunun yünü çıkmış- bir kaç yorgan ve yas- tığından başka hiçbir şeyi vermeyecektir. Bu ka- dar mı bozuk diyeceksiniz, çevirisini aldığımız tsviçre'nin medeni kanunu? însaf edersek, o ka- dar değil... Kültürlü bir toplum için hazırlanan o medeni kanunda, karı koca mal rejimi için as- hnda üç değişik mal rejimi öngörülmüş: Mal bir- liği, mal ortaklığı ve mal ayrılıgı. Yasanın çevi- risi sırasındaki "aklıevvel'lik" o ki, Türkiye'de kanuni karı koca mal rejimi için mal ayrılıgı se- çimi yapılmıştır. Gerekçesi de hazır: Bizim top- lum lslam hukukundan kan koca mal rejimi ola- rak zaten mal ayrılığına alışkındır. Oysa îsviç- reli daha 1920'li yıllarda nikâh sözleşmesiyle bir- likte karı koca arasındaki mallarda geçerli ola- bilecek sistemi de ayrı bir sözleşmeye konu ede- bilme alışkanlı|ına sahipti. Nikâhsız doğumlara tescil Bizde resmi nikâhı bile noksan ve bu yüzden -Prof. Hirş'in bir makalesinde de yazdığı gibi- köylerde nikâhsız doğan çocukların neredeyse her beş yılda bir çıkarılan özel tescil yasalarıyla ana baba üstüne nüfusa kaydedilebildiği küJtür düzeyindeki köy kadınının, resmi nikâhlı bile ol- sa, bir ayrılık günü gelip çattığında eskimiş yor- ganlannı sırtlayıp baba evine taşımaktan öte se- çeneği olmayacak; ya da bu durumdaki kadın kötü eş evinde her türlü aşağılanmayı sineye çe- kerek yerine göre Ortaça| esareti örneği yaşa- mını sürdürmek durumunda kalacaktır. Daha çok kırsal kesimdeki kadının mal hak- kıyla ilgili görüntülerine değindiğimiz adaletsizlik ve eşitsizlik, kuşkusuz kentli kadın için de ge- çerlidir. Yükseköğrenim görmüş ve hatta mes- lek faaliyeti olan kentteki nice kadın da, evlilik ertesinde bütün mallan kötü niyetli kocanın kendi üstüne tescil ettirmiş olduğu soğuk gerceğini, an- cak aynhk çanları çaldığında fark edebilmekte- dir. Bu çağdışı resmin tezelden düzeltilmesi, Ba- tılı anlamdaki demokrasinın de "olmayınca olmaz" koşulları arasında sayılmalıdır. Bugün Batı Avrupa üikeleri medeni kanunlanrun en sık değişikliğe uğrayan hükümleri arasında kan koca mal rejimJeri ve aile hukuku da yer almaktadır. Bu Ülkelerde konuyla ilgili olarak bulunan adil çözüm; evlilik sonrasında kazanılan mallann ka- rı koca arasında eşit olarak pay edilmesidir. Yıllardır bilimsel komisyonlarda hazırlıkları yapılan yeni medeni kanun taslağında bu doğ- rultudaki değişikliklere de yer verilmişti. Acıdır ki; TMK ya da TCK gibi belirli temel yasaları tümüyle modernleştirme yerine; bir kaç ay ön- cesinde son örneği verildiği gibi (MK'yı değişti- ren 3678 sa.K.RG.20704/23.11.1990), kıyısından köşesinden çekiştirilerek parçalanan taslaklarm zaman zaman belirli bölümleri öne alınmakta ve tanınmaz hale getirildikten sonra çok daha ilkel biçimde yasaiaştınlmaları yoluna gidilmektedir. Elbirliği gerek Medeni yasadaki karı koca mal rejimiyle ilgi- li çağdışı görüntüyü düzeltmeyi amaçlayan yeni bir taslağın hazırlandığı, Kadın Hakları Hafta- sı vesilesiyle söz konusu edildi. Mal rejimi açı- sından da kadın-erkek eşitliği, tıpkı a>Tiı işe ay- nı ücret ilkesi gibi, modern demokrasilerin te- mel ilkeleri arasında yer alır. Parti ayrımı gö- zetmeksizin, hazırlanan bu son taslağın, modern toplum ve demokrasiden yana bütün milletve- killerince ortaklaşa desteklenip bir an önce çı- karılmasında, toplumu bir ayıbından kurtarmak bakımından ölçülemeyecek yararlar vardır. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Kalleş Olan Yaşam... "Yaşamla ölüm arasında öylesine kritik bir dengede ki sı- nırdaki Kürtler, bazen yardım etmek bile yaşamın sonu ola- biliyor. ölüm ise iki direkle bir battaniyeye sarılıp toplu me- zara doğru yolculuk. Buralarda da kimse 'ölüm, adın kalleş olsun' demiyor. Çünkü buralarda 'kalleş' olan yaşamanın ta kendisi." Günlerdir Güneydoğu sınıriarımızdaki akla hayale zor sı- ğan durumlan izliyoruz. TV'ciler gazeteciler, yazarlar, politi- ka adamları, liderler gittiler, gidiyorlar. daha da gidecekler. Şeker Bayramı nasıl geçti oralarda? Kar, çamur, yağmur. itiş kakış, kavga, ölüm... Hepsi var. Edip Akbayram'ın şarkısını anımsıyorum: 'Hava nasıl oralarda/Üşüyor musun?' Uşümek ne demek! Saddam ölüm yağdırıyor; kimya gazı, bomba, kı- yım. Doğa, yağmurunu, karını, soğuğunu eksik etmiyor! Ya insanlar? Kürtler, Türkmenler, onlar da bir ekmek kapabil- mek için gırtlak gırtlağa... Rek çok yazı okudum. Bütün gazeteler oralara yazar gön- derdiler. Okuduğum yazılar arasında beni en çok etkileyeni bizim gazetede çıkanlar. Bir milyon insanın sınırlarımıza da- yanması tarihte az görülür bir olay. Bunun derinliğine inmek için izlenimlerini, gözlemlerini yazanın o acıların derinliğini duyması gerek. Yoksa bu durumun 'edebiyatı'nı yapmak ko laydır! Oturduğun yerden, oralara gitmeden de usta bir ka- lem sahibi okuru etkileyici şeyler yazabilir. Ama gerçek okur o yazılann ne denli içten, ne denli gerçekçi olduğunu anla- makta gecikmez. Bakıyorum, birçok kişi karşısındaki görü- nümün, yaşanılan tragedyanın anlamını kavramış değil. Ni- tekim benim çeşitli gazetelerde okuduklarım o türden... Yazımın başındaki cümleler gazetemizin usta yazarların- dan Celal Başlangıç'ın... Başlangıç, daha önce yayımladığı kitaplarından, gazetemizde çıkan yazılarından gözlem, izle- nim, daha da önemlisi yazma ustalığını göstermişti. Günler- dir Başlangıç'ın sınır bölgesinden gönderdiği izlenimlerini okuyorum. Oradaymış gibi yaşıyorum anlattıklarını. Ne TV kamerası ne acıklı konuşmalar Başlangıç'ın yazılanndaki etkili anlatımı veremiyor. Celal Başlangıç'ı özellikle kutlamak iste- rim. Bu yazılar krtaplaştığı zaman hem yazınsal bir değer hem de yüzyılın belki en önemli tragedyalanndan birini bütün ger- çekleriyie veren bir belge olarak kalacak. "Yağmur, kar, dolu altında, soğuğa, hastalığa, açlığa kar- şı amansız yaşama savaşını yalnız güçlüler kazanıyor. So- ğuğa, salgına dayanamayan ölüyor. Yagmalamada itilip ka- kılan, gücü kolileri kapmaya yetmeyen, başkalannı ite kaka mal kapmayı onuruna yediremeyen aç kalıyor." Kadınlar ölüyor, ölecek. Çocuklar elbet herkesten önce ölü- yor, ölecek. Yaşlılar da öyle! Yaşamda kalabilenler ancak güç- lülerdir. Bunu engelleyecek, yaşam olanaklarını herkese eşit- çe sunacak bir güç neden yok? Askerler ekmek dağıtıyor, herkes kamyonlara üşüşmüş, kapan kapana. Birbirinin elin- deki ekmeği parçalayarak alanlar. TV ekranında zaman za- man gördük bunları. Belli bir düzen sağlanamaz mıydı? in- sanlar paylannı almak için bir sıraya dizilemez miydi? Bunu sorumlular, görevliler yapamaz mıydı? Güçlü erkeklerin, yal- nız kendilerini düşünen zorbalann ayakları altında ezilen ço- cukları, kadınları, yaşlüarı korumak o kadar zor muydu? Başlangıç bir yazısında İnsan bunlar, insan' demişti. Kam- yonun tepesinden binlerce kişiye ekmekleri havadan atarak kapışmalarını, dövüşmelerini seyretmek hoş bir şey midir? Neden bizim yetkililerimiz böyle insanlık dışı tutumlara se- yirci kalıyortar anlamakgüç! Kürt, Türkmen, Arap, şu bu, hep- si insan! Yirmi birinci yüzyıla insanlık dışı tutumlarla mı gi- receğiz? Bir milyonu aşan bir insan yığınımn İran'a, Türki- ye'ye sığınması karşısında Batılı ülkeler yaptıkları yardımı da- ha 'insanca' bir biçimde düzenleyemezler miydi? O kadar çok şey var ki bir milyon insanın Türkiye sınırla- rında toplanması ya da sınırianmızdan içeri girmesi konusun- da... Le Monde gazetesinde çıkan bir haritada Güneydoğu illerimizden V^n'a uzanan büyük toprak parçası Kürdıstan di- ye gösterilmişti. iran'dan, Irak'tan da Kürt toprakları var. Hep- sini bir araya getirip bir Kürt devleti kurmanm planları yapıl- maktadır. Sevr hortlatılmak istenmektedir. Bir koyup on al- mak hesapları; Musul'u, Kerkük'ü ele geçirmek hayalleri yı- kılmış, Misakı Milli çızgisindeki topraklanmızın bizden kopa- rılmak hesaplarının yapıldığı bir durum ortaya çıkmıştır. Bu korkunç tragedyanın ardında yatan önemli bir gerçek de bu- dur. Bayram geçti gitti. Ama ülkemizin başındaki sorunlar brt- miş değil. En büyük sorun yalnızca Güneydoğu olayları mı? Değil. Bence ulusumuzun en büyük sorunu, sorumsuz bir iktidardan kurtulmaktır. Ne yaptıgını, ne ettiğini bilmeyen, Sevr'in yeniden gündeme getirilmesine yol açan durumlan yaratan Özal iktidarına son vermek... OLUM Onurlu insan, MEHMETNEZİHİ ÇOLAKOĞULLARI'nı (1955-1991) 16.4.1991 günü Berlin'de vefat etmiştir. Dostlanna duyurulur. AtLESİ Aıııerika Mye Kabul Etmiyor? Amerika her yıl ülkesine göçmen kabul etmektedir. Ancak kabul edilenlerin Anglosakson kökenli ya da bilim ve teknik alanlarında seçkin kişiler olmalanna dikkat edilmektedir. Amerika acaba bir kerecik göçmen kabulünde insani düşünceleri çıkar ölçütlerinin üstünde tutarak Irak'tan kaçan Kürt ve öbür sığınmacıları ülkesine kabul edemez mi? SACÎT SOMEL EmekliElçi 1988 yıhnda Irak'ta Halepçe katliamı olurken Batflı devletler, yine bugünkü gi- bi ayağa kalkmışlardı. Türkiye, olanaklan kısıtiı olduğu, gelenleri de sürekli olarak ba- nndırmasına olanak bulunmadığı halde, 60 bin Irakh Kürt sığınmacıya kapılarını açtı. Türkiye'nin olanaklarının bu sınırhlığı, bu olaydan sekiz on ay kadar sonra, 1989 yı- lında çok ağır basİcı nedeniyle Türkiye'ye gelmek isteyen Bulgaristan Türklerinin ka- bullerini bile sınırlamıştır. Türkiye IrakJı Kürtleri kabul ederken Ba- tıhJardan yardını ya da sığınanlan daha son- ra kendi ülkelerine kabul edeceklerine iliş- kin söz istemedi. Fakat Kürt sığınmacılara duyduklan sevgi ve yakınlığı bu kadar çoş- kulu bir şekilde açıkladıklarmdan, ilgileri- run daha sonra da devam edecegini sanmak- taydı. Sonucu biliyoruz: 30 bin Kürt sığın- macı hâlâ Türkiye^de kampiarda yaşamak- tadır. Türkiye iyi niyetine karşın olanaklanoın pek sınırb olması nedeniyle gelenleri mem- nun edememiştir. Nitekim ilk gelen 60 bin kişiden bir kısmı kendi isteğiyle Irak'a dön- müş, bazılan da İran'a gitmiştir. Şimdi ay- nı Batıülar Türkiye'nin sınırlannı tekrar aç- ması için baskı yapmaktadırlar. Amac, bas- kıya açık olduğu bilinen Türkiye'ye bunla- n kabul ettirip ülkelerinde kendi rahatlan- nı bozmamaktır. Türkiye'nin siyasal istik- rarı bozulmuş ya da bozulmamış, gelenlere insani koşullar içinde yaşama olanağı sağ- lamış veya da sağlanmamış, onlar için bun- lann önemi yoktur. Irak Kürtleri'ni, Saddam'a karşı başkal- dırmaya iten Bush'un kendisidir. Bunda Bush'a uyarak Talabani'ye umut veren Türk hükümetinin de kuşkusuz suçu vardır. Amerikaülann kendi yanlarında olduğunu bizzat Talabani, Mehmet Ali Birand'a söy- lemiştir. Barzani'nin yanında yetişen Tala- bani'nin Amerikalılara bu derece güvenile- meyeceğini bilmesi gerekirdi. Nitekim Ab- dullah Ocalan, kısa bir süre önce kendisiy- le görüşen Mehmet Ali Birand'a 'Emperya- listlere güvenilemeyeceğini' söylemiştir. Bu kez özal'ın da dersini aldığı, Kürtleri ka- bul ettiği takdirde Batı'dan yardım gelme- yeceğini öğrendiği görülmektedir. Türkiye, Irak'a gerekli uyarıda bulunmuştur. Buna karşın Türkiye'nin kaldıramayacağı kadar fazla Irakh, önüne geçilemeyen dalgalar ha- linde Türkiye'ye girmeye başlanuştır. Türki- ye göçmen kabul etme olanağına sahip bir ülke değildir. Amerika ise her yıl ülkesine göçmen kabul etmektedir. Ancak kabul edi- lenlerin Anglosakson kökenli veya da bilim ve teknik alanlarında seçkin kişiler olma- lanna dikkat edilmektedir. Amerika acaba bir kerecik göçmen kabulünde insani dü- şünceleri cıkar ölçütlerinin üstünde tutarak Irak'tan kaçan Kürt ve öbür sığınmacılan ülkesinde kabul edemez mi? Amerika Kör- fez savaşı için yiyip içecekleriyle ağır ve ha- fıf silahlanyla, yüzbinlerce Amerikan aske- rini kolaylıkla Körfez'e nakletmisiir. Uçak- ları, 45 gün süreyle sayısız çıkışlar yapmış, Irak ın üzerine gece ve gündüz, muson yağ- murlarına eşit biçimde mermiler yağdırrruş- tır. Şimdi bu ucsuz bucaksız olanaklannj bir kerecik insaniyet için kullanamaz mı? Bu- nu yapmak istediği takdirde Kürt sığınma- cılarım, örneğin Batman üssünden büyük askeri nakliye uçaklarıyla alıp götürmeleri için Türk hükümetiyle anlaşmaya vanlabi- lir sanıyonım. Jngilterenin de, sımrlanmızı açmamızı is- tedikleri beUi. BBC'nin yayınında Kurtlerüı "Para istemiyoruz, cammızı kurtarın" di- ye bağrışmalarını biz işittik. Herhaide İn- güizler de işitmiş olmalılar. Ingilizler de bize öğüt vereceklerine bir miktar sığmmaciyı ül- kelerine götüremezler mi? Hem Amerika hem tngiltere insan haklannm savunuculu- ğunu yapmaktalar. Kendilerinden daha kı- sıtlı olanaklara sahip bir ülkeye "Smıruuzı açın, varsın gelenler cadırlarda ilkel bir tarz- da yaşasınlar" demek insan haklanyla ne derece bağdaşır? PENCERE Düşünmek Kolay mı?.. Gutenberg, ilk kitabı kaç yılında bastı? 1437'de Strasbourg'da çalışmaya başladı Gutenberg, ilk ba- sılı kitap -İncil- 1455'tedir. Bizim Gutenberg'imiz, İbrahim Müteferrika, bir Macar; Kal- vinist kolejinde okuyor, 1692'de Türklere esirdüşüyor, İsla- mı benimseyip İbrahim adını alıyor; yalnız matbaayı Istanbul1 da kurmakla kalmıyor; bir düşünür ve yazardır. Avrupa'dan bize, matbaa 250 yılda geldi; İbrahim, Maca- ristan'da eğitim görmeseydi, daha da gecikir miydik? • 141 ve 142'nci maddelerin Türk Ceza Yasası'ndan kaldırıl- ması olumludur Komünizmi yasaklayan bu maddeler; çok uzun yıllar, kişi- nin düşünme yetisini sınırlayan hapishane duvarı işlevini gör- dü, anlatım özgürlüğünün tepesinde Demokles'in kılıcı gibi sallandı; neden sonra kaldırıldı, ama iş işten geçmemiş miy- di? Geçen yüzyıl, Avrupa'da 'bilimsel sosyalizm'in ortaya çıkı- şı, yaygınlaşması, tartışılması zamanıdır Genç Osmanlılarve Jön Türkler, bu gelişmeden uzak yaşadılar. Oysa Batı, yep- yeni fikir ufuklarına açılıyordu; diyalektik ve tarihsel mater- yalizme ilişkin düşünceler yazılryor, çiziliyor, tartışılıyorken Os- manlı habersizdi. 20'nci yiizyılda bu habersizlik ve ilgisizlik sürüyor. Avrupa1 dan 250 yıl sonra matbaayı tanıyan Türkiye'de 1928'e kadar basılan kitap sayısı 25 bin. Çoğu fasafiso şeyler, elle tutulur 3 bin kitap var ya da yok. İkinci Dünya Savaşı ertesinde çok partili rejime geçiyoruz; ama, çağdaş demokrasiden uzaktayız; düşünce özgürlüğü geçerli değil, fikir yasakfarı katı. Marks ile Engels'in 19'uncu yüzyıl ortasında yayımlanan kitapları, 2O.'nci yüzyıl boyunca Türkiye'de kovuşturmaya uğruyor, çevirenler cezaevine atılı- yor. Batı ile aynı takvimi kullanmamıza karşın eş zamanda ya- şamıyoruz. Aramızdaki fark bu kez kaç yıl? • 141 ve 142'nci madde yasakları bir süreden beri iiilen'de- linmişti... Yasal olarak neden kalktı? En önemli etken Amerika ile Sovyetler arasındaki çatışma- nın artık işbirliğine dönüşmesidir. Vaşington açısından Türki- ye'de komünizm yasağının sürmesi için hiçbir neden kalma- mıştı; bizim MİT de bu görüşü paylaşıyordu; gereği yerine getirildi. Marks ile Engels, parti için 'Komünist Manifesto'sunu 1848'de yazmışlardı... 141-142 Türkiye'de 1991'de kalktı... Demek ki arada 143 yıl var... Bir buçuk yüzyıl. • Ne yazık ki bu alandaki 'geri kalmışlık' yasaklar kalkar kalk- maz silinemez. Sorun 'komünistlik' ya da 'komünist partisi' de değildir. Fikir yasakları, çok uzun yıllar, düşünme özgür- lüğünü ortadan kaldırdığı için yıkımı büyük oldu. Üniversite- ler üniversite olmaktan çıktı; okullarda felsefe dersleri dış- landı; kursüleri yok edildi; bilim özgürlükleri çiğnendi; bar- barhğın en çarpıcı örnekleri sergilendi; yıkılanlan onarmak, yeniden yapmak, Türkiye'yi çağdaş düşünce düzeyine eriş- tirmek kolay olmayacak. Düşünmek kolay mı? Eski çağın bilgesi, evinin avlusunda bir aşağı bir yukarı volta atarak düşünürdü... Arşimet, hamamda düşünürdü... Nevvton, elma bahçesinde... Çağımızda 'düşünmek' bireysellikten çıktı, ortaklaşa eyle- me dönüştü, örgütlendi, kurumsallaştı. Artık, tek başına otu- rup düşünmek, geçmiş yüzyıllann söylencelerine özenmek- le birdir. Günümüz Türkiyesi'nde düşünmenin araçlan yara- tılmalı, kurumsallaştınlmafı, örgütleri oluşturulmalı, üniver- siteleri, enstitüleri, akademileri kurulmalıdır. Rodin'in 'Düşünen Adam' heykeli, seyrine doyum olmayan bir sanat yapıtıdır. Ama çağımızın insani, artık böyle düşünmüyor. Cumhuriyet kitap kulübü T A K S İ T L E KİTAPV E R İ Y O R DILEYEN HERKESE^> 8 AY VADELI SEÇKİN YAZARLAR ÜNLÜ YAPITLÂR & Ss-M. YAYINLARI v CAN rn ••'•*• YAYINLARI • * * . ÇINAR M W YAYINLARI " " »n RcMZI ^ Û ^ KITABEVI ALTIN b BİLGİ KÎTAPLAR YAYINEVİ CEM YAYINEVİ ONUR YAYINLARI ^ ÇAĞDAŞ ^ YAYINLARI m PAYEL ^ YflriNEVI TOROS YAYINLARI 400 seçme kitap Elden teslim (') Sadece IsUnbul İl sınırlan içinde. Bir telefon yeterlı TELEFON : 512 05 05 / 516 T.C. YOZGAT tCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN ÖDEME EMRİNİN İLANE.N TEBLİCt Dosya No: 989/2461 1- Alacaklı ve varsa vekili: Saffet Coşkun, Vekili: Avukat Hayrullah Başer Yozgat 2- Tebliğ yapılacak borçlu: Sadık Gökmen-Adresiniz bilinmiyor. 3- Alacak miktan, faizi ve işleme tarihi: 5.165.000 TL. senet bedeli, 25.8.989 takip- Tarihinden itibaren kanuni faizi, icra giderleri ve veki) ücreti. 4- Takibe konu belge: 13.1.989 düzenleme, 30.7.989 vade tarihli emre muharrer senet. Hakkınızda yapılan icra takibinde mevcut adresinize gönderilen ödeme emrine ait tebligat olmadığın- dan işiemli olarak iade edilmiş, zabıta araştırması sonucunda da tesbit edilememiş, ilan yolu ile tebliğine karar verilmiştir. Kanuni sürelere 15 gün ilave edilerek, Yukarıda yazılı borcu ve giderleri iş bu ödeme emrinin neşri tarihinden itibaren 25 gün içinde ödemeniz, takibin dayanağı senet kambiyo senedi niteliğine haiz değilse 20 gün içinde merciye şikâyette bulunmanız, yine senet altındaki imza size ait değilse aynca ve açıkça bir dilekçe ile bu 20 gün içinde merciye itirazda bulunmanız, aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın bu fasıl gereğince yapılacak icra takibinde kendi- nizden sadır sa)ilacaSı, irnzanızı baksız yere inkâr ederseniz sözii edilen senede dayanan takip konusu ala- cağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edileceğiniz, merciden itirazınızın kabulüne dair karar getirmediğiniz takdirde takibin devam edeceği, borçlu olmadığınız, borcun itfa veya imhal edildiği veya alacagın zaman aşımına uğradıjp vey-a yetki hakkında itirazmız varsa bunu sebepleri ile birükte 20 gün içinde merciye bir dilekçe ile bildirerek itirazmızjn kabulüne dair bir karar getirmedigjniz takdirde cebri icraya de\am olunacağı, itiraz edilmez ve borç ödenmezse 25 gün içinde 74. madde gereği mal bildirüninde bu- lunmanız, bulunmaz veya gerçeğe aykırı beyanda bulunursanu hapis ile tazyik ve hapis ile cezalandınlaca- ğınız ilanen tebliğ olunur. Basın: 46706 YUNUS EMRE PANELİ 1991 Dünya Yunus Emre Yılı'nda bu büyük alevi ozanını gerçek kimliği ile anıyoruz. • Vfer. Gazeteciler Cemiyeti Salonu ICAĞALOĞLU Tarih: 21 nisan pazar seat: 12.30-17.00 Konuşmacılar: Rıza ZELYUT, Atilla ÛZKIRIMLI, Nejat BİRDOĞAN, Prof. Toktamış ATEŞ (Yöneten) KARACAAHMET SULTAN DERNEĞİ LUX DAİREAUCAĞINIZ VEYA OTURDUĞUNUZ EVİN KAPILARI ÇARPMASIN, CAM-VİTRAY KIRILMASIN, ÇERÇEVE SÖKÜLMESİN, SIVALAR DÖKÜLMESİN. KAPI STOPERİ TAKTIRINIZ. Seçkin Hırdavatçılarda BURSA İKİNCt SULH HUKUK MAHKEMESt SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN GAYRİ MENKULÜN SATIŞ İLANI 1991/6 Satış Davacı Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı vekili avukat Muzaffer Içer tarafından davalılar Ayten Çele- bi, Mehmet Zeki Talay, Adalet Orhan. Şaban Alkan, Ali Ağn, Necati Nart, Hatice Erdem, Fevziye Şıvga, Ziya Ceylan, Muzaffer Genç, Emine Atik, Recep Irraak, Mustafa Gözükara, Mustafa Şenyurt, Mustafa Altmöz Yaşar Aydın, Hasan Türken, Fevzi lmamoğlu, ömer Demir, Nezike Atalay, AJi Saim Beyazıt, El- hat Yıldırım, Emin Tok, Mehmet Tenur, Münür Akyıl, Kemal Çunğıoğju, Turker Gürgen, Zekai Yapıa, Rjfat Kızılarslan, Ali Tanzel, Yunus özmen, özgen Eralp, tsmail Hakkı Ulus, aleyhine mahkememize açı- lan bu mahkemenin 24.10.1989 gün 1988/125 esas, 1989/1502 karar sayılı ilamı ile satılarak ortaklığının giderilnıesine karar verilen: TAŞINMAZIN TAPU KAYDI: Bursa ili, Nilüfer ilçesi Minareliçavuş köyü, 21 pafta, 818 parsel sayılı arsa vasıfk olup 20568 m2 miktar- hdır. ÜZERİNDEKI ŞERHLAR: Taşınmaz üzerinde 1514 m ! kısmında TEK lehine intifa hakkı ve yine TEK genel müdürlüğü lehine 2398 mJ 'de daimi irtifak hakkı mevcut olup hissedar Fevzi Imamoğlu'nun 52/2400 hissesi üzerine: 1 — Bursa İkinci Jcra Müdürlüğü'nün 1990/2319 sayüı dosyası ile 3.391.895 TVMk haciz şerhi. 2 — Bursa İkinci İcra Müdürlüğü'nün 1990/1383 sayılı dosyası üzerinde 1.136.500 TLMık haciz şerhi. 3 — Bursa fkinci İcra Müdürlüğu'nün 1989/4024 sayılı dosyası üzerinde 7.680.000 TL. haciz şerhi mev- cuttur. TAŞINMAZIN İMAR DURUMU: Taşınmaz 1/5000 ve 1/1000 ölçekli naam imar planına göre organize sanayi bolgesi dahilinde kalmakta, taşınmaz Bursa Nilüfer ilçesi Minareliçavuş köyunde kain olup arsa vasfında ve 411.360.000 Dortyüzon bir milyon üçyüzaltmışbin TL. muhammen bedellidir ve ilan tarihinden itibaren bir ay müddetle açık art- tırmaya çıkarıhnıştır. Birinci açık arttırma 3 Haziran 1991 günü saat 10.00-10.15 arasında Bursa İkinci Sulh Hukuk Mahkeme- si Satış Memurluğu kaleminde yapılacaktır. Bu günde taşınmazın muhammen bedelinin yüzde yetmişbeşi ve masraflan doldurması şartı ile ihalenin yapılacağı, aksi halde en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak kaydıyla ilahenin on gün sonrasında 13 Haziran 1991 günü aynı yer ve saatler arasında tekrar satışa çıkan- lacaktır. Bu günde taşınmazın muhammen bedelinin yüzde kırkı ve masrafları doldurması şartı ile ihalenin yapılacağı, aksi halde satışın düşürülece|i, belli günde ihaleye katılacakların muhamrnen bedelin yüzde yir misi nispetinde teminatlan ile birükte (teminat ( Co2O)<lir. Satış gtln ve saatinde hazır bulunmalan, taşın- mazla başkaca ilgisi ve alakası olanlann ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde evrakı müsbiteleri ile birlikte memurluğumuza müracaatları, aksi halde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça para paylaştınhtıasından hariç bırakılacaklan, daha fazla bilgi almak isteyenlerin mesai saatleri içinde mahkememizin yukarıdaki esası yazılı satış dosyasından istedikleri bilgiyi alabilecekleri, taşınmazın sauşmdan doğacak KDV, damga, tapu harç ve masraflan, vergi ve ceza borçlarının alıcıya ait olacağı, tellaliyenin ise yedi gün içinde alıcı tarafından nakten yatırılıp bilahare paydaşlardan kesilip alıcıya iade edileceği, paydaşlardan Ali Tanzel, Türker Gürgen, Emin Tbk, A.Saim Beyazıt, Fevzi lmamoğlu, Recep Irmak, Hasan Türken, Ayten Çelebi ve Hatice Erdem'in adresleri bulunamadığından gazete aracılığı ile ilan yapılıp karar bu şekilde tebliğ edil- diğinden işbu ilanın yayım tarihinden itibaren 15 gün içinde adı geçenlere satıj*gün ve ilammn tebliğ edil- miş sayılacağı 7201 sayılı tabligat kanununun 28 ve müteakip maddeleri gereğince ilan olunur. Basm: 24346
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle