14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 28 MAKT 1991 2020 YILINDA TURKIYE SAHİN ALPAY Demokrasi içinde 'Islami donüşumtsmet ftzel Türkiye'de siyasi manada demokratikleşme artarken İslami talepler de yoğunlaşıyor. Demokrasi çoğunluk yönetimi ise çoğunluk Müslümanlardır. Şair ve yazar lsmet Özel'e göre, Türkiye'de de- mokrasi İslamcı hareketi iktidara götürmektedir. Türkiye önütnüzdeki yıllarda bir "tslami dönüşiım" yaşayacaktır. özel görüşünü şöyle açık- lıyor: "Tiirkiye'de toplumun öz değerlerine donüş yönünde bir akım var. Bu akımın adını koyalım: İslama yöneliş var. Türkiye'de demokrasi, kesin- tiler olmasına rağmen sürekli olarak İslami bir çer- çevenin toplum hayatına daha belirleyici bir dam- ga vurması yönünde gidiyor. Tek parti dönemi so- na erer ermez, CHP'nin içinden bir DP çıkıyor. DP'nin Müslümanlığa eğilim göstermesi bakımın- dan CHP'den kalın çizgilerle ayrıldığım görüyo- ruz. Arkasmdan AP geliyor. Iktisadi politikaları bir yana, onun da Nurcular ve Süleymancıların ör- gütlü desteği olmadan ayakta duramayacak bir ya- pısı var. Arkasmdan MSP... 1980 sonrasında ANAP ve Refah Partisi. Bunların yanı sıra DYP... Yani, Tiirkiye'de siyasi manada demokratikleşme artarken, İslami talepler de yoğunlaşıyor... Tür- kiye'nin 45 yıllık demokrasi tarihi İslamiyete evet mi hayır mı noktasına geldi. Bu yuzden Türkiye'- de insan haklarının korunması ve savunulması me- selesini, Müslüman bir toplumda, insan hakları- nın nasıl şekil alacağı meselesinden koparamayız. Yani bugün üzerinde kafa yormamız gereken şey şudur: Türkiye geriye dönecek ve İslami talepler baskı altına ahnarak, bir Batılı model mi empoze edilecek, yoksa İslami çerçeve esas alınarak mo- dern dünyanın talepleriyle İslami esaslann nasıl uz- laştırılacağı meselesi mi ele alınacak? Demokrasi çoğunluk yönetimi ise, çoğunluk Müslümanlardır. Ben önümüzdeki yıllarda İslami hareketin iktida- ra geleceğine inanıyorum." İslami hareket çoğunluğun desteğini alarak ik- tidara gelırse, demokrasinin öteki temel ilkesi olan azınhkta kalanların hak ve özgurlüklerine saygılı olacak mıdır? özel, bu konuda şunları söylüyor: "Araçlar amaçları belirler. Dolayısıyla Türkiye'- de İslami dönüşüm sağlam, kendine güvenen bir politik başarı sonucunda elde edilmişse, hiç şüp- hesiz başka insanların, başka önerilerin önünü tı- kamak ihtiyacını duymayacaktır... Eğer Türkiye'- de Müslüman iktidar seçimler yoluyla ve demok- ratik işleyişin sağlıklı yürütülmesi sonucunda sağ- lanırsa, bu çizgi devam edecektir. Ama eğer bir ol- du bitti sonucunda ve bir politik zorluğun aşılma- sı şeklinde ortaya çıkarsa, buna kimse bir şey di- yemez." Ünlü karikatürist Ali Ulvi Türk demokrasisinin geleceği konusunda iyimser değil: "2020 yılında Türkiye'nin bir açık toplum haline geleceği kanısında değilim..." diyen Ali Ulvi'ye göre, "Demokrasi de- yince hep çok partili düzeni, halkın oyu ile iktidan değiştirebilmesini anhyoruz. Oysa demokrasi, top- lumun genel yargılarına karşı çıkabilmek özgürlü- ğü demektir. Demokrasi çoğunluğun iradesinin gerçekleşmesi kadar azınhkta kalanların haklarının korunması demektir... Toplumumuzda hoşgörü yok. Demokrasi açısından gördüğüm en büyük ek- siklik bu... öteyandan ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler kendileri için demokrasiyi seçmişler, ama acaba bizim gibi azgelişmiş ülkeler için de böyle bir demokrasi isterler mi? Bundan da kuşkuluyum..." Ali Ulvi ile benzer bir görüşü Türkiye'de İslamcı düşünce tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan yazar ve araştırmacı tsmail Kara dile getiriyor: "Türkiye'- nin önümüzdeki otuz yılda demokrasi alanında ba- zı adımlar dışında gelişme kaydedeceğini sanrruyorum. Türkiye, önümüzdeki dönemde ABD ile değil de Avrupa ile ilişkilerini geliştirirse, belki biraz nefes alabilir. Ama Türkiye ömeğin Kör- fez krizinde ABD'nin yanında yer almakta hiç te- reddüt göstermedi. Halbuki Türkiye'nin çıkarları açısından hiç değilse bu krizde Avrupa'dan yana yer alması daha uygundu. ABD'nin olaylara bakışı prag- matiktir; yani ilişki kurduğu ülkenin demokratik ya da otoriter olması önemli değildir. Avrupa açısın- dan bu biraz önemli gibi... Türkiye'de de zaten de- mokrasi, laiklik, hürriyetler çerçevesindeki istekler de daha çok Avrupa kaynaklidır. Ama Avrupa'nın demokrasi havariligine, kendileri dışındaki ülkeler için samimi olarak demokrasi istediklerine de pek inanmıyorum... önümüzdeki dönemde ABD, Türki- ye'yi demokratik görilnüşlü otoriter bir rejime gö- türebilir;' "2020 Yılında Türkiye" araştırmasında görüştü- ğümüz kişiler arasında, Türkiye'de demokrasinin ge- leceği konusunda en karamsar senaryo şair ve yazar MeUh Cevdet Anday'a ait. Melih Cevdet'e göre Tür- kiye'de demokratik düzen çok zayıf temeller üzerin- de oturmaktadır: "Demokrasinin bir gecmişi, temel- leri var dünyada. Bu temeller bizde noksan. Onun Demokrasinin bedelini ödemediğimiz için, ondan kolaylıkla vazgeçebiliyoruz Otoriter bir rejim gelebilir için karamsar olan, otoriter bir rejim gelebilir diyen kimselerin fikirlerine hak vermiyor değilim. Demok- rasinin bedelini ödemedik. ödemediğimiz için de ko- lay vazgeçebiliyoruz; kolay vazgeçirtebiliyorlar bizi demokrasiden. Mücadeleyle kazamlmamış olan bir durumun sürdOrülmesi güçtür. Batı'da demokrasi kanh veya kansız mücadelelerle, savaşla veya savaş- sız elde edilmiş bazı kazanımlara dayandığı için on- dan vazgeçemiyorlar. Biz ise artık dünya bu duru- ma geldi, ne yapalım biz de demokrasi uygulayaca- ğız gibi bir iyiniyet gösterisi içinde hareket ediyoruz... Biz Aydınlanma ÇağYnı yaşamadık; bu büyük bir eksiğimizdir. Bugün Avmpa'daki demokratik uygu- lamalara hayranlık duyuyoruz, ama onlann arkasın- da bir Aydınlanma Çağı var. O çağ oldukça büyük güçlüklerle yaşandı. Biz Atatürk zamanında ve son- rasında bir ara o sürece girmiş gibiydik, ama balta- landı. Gelenler demokrasi getireceğiz diye Aydınlan- ma sürecini baltaladılar. Hem o süreci baltalıyorlar hem de demokrasi getirmek istiyorlar; anlaşılîr gibi değildir..:' Melih Cevdet, Türkiye'de demokrasinin temelle- rini çok zayıf bulduğu gibi önümüzdeki yıllarda bir askeri rejim kurulmasını da ihtimal dahilinde görüyor: "Türkiye'de laikliğe karşı güçlerin her gün arttı- ğını görüyoruz. Bu korkutucu bir şey... Hem kendi başına korkutucu hem de yol açabileceği gelişmeler bakımmdan korkutucu... Dinsel fanatizmin nelere se- bep olabileceği bilinemez. Ben bu gelişmelerin as- keri darbelere sebep olabileceğini düşünüyonım. Bu faaliyetler korkutucu hale geldi mi darbecileri teş- vik eder. Darbeci bunları önleyeceğim diye gelir, fa- kat gerçekte bundan yararlamr. Asıl beni korkutan budur. Belki Türkiye bugünkünden daha kötü bir donem yasayacaktır." Anday, Türk toplumunu militarizme yatkın bir toplum olarak görüyor ve şu uyanyı yapıyor: "Din- sel fanatizm kadar militarizme karşı da uyanık ol- malıyız. Bizim tarihsel yapımız da militarizme, as- kerliğin en üstün tutulmasına çok yatkındır... Daha yeni yeni askerlere bazı eleştiriler yöneltilebiliyor; da- ha önce bu yapılamıyordu." Yaru: Kiirt Demokrasi, geldiği gibi gidebilir Aziz Nesin Demokrasi, ona katkıda bulunmadığımız için bizim mahmız değil. Katkıda bulunmak demek, emek, zaman, can vermek demektir. Demokrasi için savaşım vermemişiz. Demokrasi bir tükürükle geldiği için, bir osurukla da gidiyor. Türkiye'nin mizah ustası Aziz Ne- sin'e göre Türkiye'ye demokrasi dışa- rıdan gelmiştir, ona katkıda bulunmadığnuız için de bizim malımız haline gelmemiştir; bu nedenle, her za- man için "geldiği gibi gidebilir." Aziz Nesin'in Türk demokrasisinin gelece- ği üzerine görüşleri şöyle: "Bütün tarihimizde kendi var etti- ğimiz hiçbir kavram, ideoloji, doktrin, teknoloji yok. Müslümanlığı dışandan almışız, komunizmi, sosyalizmi, eko- lojiyi dışandan almışız. Kemalizm di- yorlar, onu da dışandan almışız: Kemalizm, Fransız devriminin uygula- malarının bir derlemesidir. Aldığınız şeye katkıda bulunduğunuz zaman, si- zindir. Demokrasiyi de dışandan almı- şız; almak zorunda bırakılmışız... İsmet Paşa'nın dirayetli politikasıyla demokrasi tarafına düşünce onu aldık. Bize dediler ki demokrasi demek her düşüncenin partisi olması, her seçim- de vatandaşların serbestçe oylannı kul- lanmasıdır. Bu aslında demokrasinin biçimidir, özü değildir. Ama Tür- kiye'de demokrasi biçimsel olarak bi- le olamadı, çünkü komünist partisi olmadığı için eksik kaldı... Türkiye'- de demokrasi olsaydı, Türk halkı le- hine çalışacak olan bir partiyi iktidara getirirdi. Oysa Türk işçisi ve köylüsü sürekli olarak kendi aleyhlerine olan partileri iktidara getirdiler. Burada bir yanlışlık var. Demokrasinin özü bu de- ğil. Demokrasinin özü, ülkenin nimet- lerinden ve külfetlerinden toplumsal eşitlikle yararlanılması. Bu olmadıktan sonra, demokrasi olmuyor. Siyasi demokrasi alanında da kısıtlı bir demokrasi var. Türkiye'nin kısıtlı olmayan bir demokrasiye gitmesi de olanaksız. Çünkü, ona gitmesine izin verecek olan da vermeyecek olan da emperyalizm... Demokrasiye de katkı- da bulunmadığımız için, bizim malımız değil. Katkıda bulunmak demek, emek, zaman, can vermek demektir... Demokrasi için savaşım vermemişiz... Demokrasi bir tükürükle geldiği için, bir osurukla da gidiyor..." Anlasma noktaları"2020 Yılında Türkiye" araştırmasında Türkiye'de demokratik rejim ve geleceğine ilişkin sorulara ve- rilen yanıtlar, Türk seçkinleri arasında bazı temel konularda çok geniş bir mutabakat olduğunu orta- ya koymaktadır. Bu mutabakatlan şu noktalarda toplayabiliriz: 1- Türk demokrasisi bugün bir yandemokrasidir ve Türkiye, özellikle düşünce ve örgütlenme özgür- lüğü Uzerindeki kısıtlamalan kaldırarak demokra- sisini Batılı standartlara uygun hale getirmelidir. 2- Türkiye çeşith' sorunlanna demokratik düzen içinde çözüm bulabiür. Demokrasi her alanda so- runların çözümünü güçleştiren değil, kolaylaştıran bir rejimdir.- 3- Önümüzdeki 30 yıl tam anlamıyla acık bir top- lum haline gelmemize yetmese de Türkiye'de demok- ratik rejim yaşayacak ve ilerleyecektir. Bu temel mutabakatlar yanında, komünizmin, fa- şizmin, sağ veya sol nitelikte otoriter askeri rejim- lerin kurulması tehlikesinin artık gecerli olmadığı konusunda da yaygın bir görüş birliğine ulaşıldığı gözlenmektedir. Öte yandan şeriatçi akımlar ve Kürt ayrılıkçıhğı bugün Türkiye'de demokratik düzen karşısındaki başhca tehlikeler olarak algılanmakta- dır. Uzun vadede şeriatçılar kazanabilir, Türkiye'- de laik ve demokratik düzenin yerine bir lslam cumhuriyeti lcurabilirler mi? Kürt aynlıkçılığı başan kazanıp Türkiye'yi bölünmeye götürebilir mi? Her iki konuda da zihinlerde oldukça farklı görüşler ve senaryolar olduğu görülmektedir. Başkanlık sistemine doeru gıdıyoruzNur Vergin 2020 yılında başkanlık sistemine doğru bir değişim olacaktır. Türkiye'de parlamenter sistem son demlerini yaşıyor. Halit Refig Demokratik kurumların yerleştiği ülkelerde, başkanlık sistemi âdeta kaçımlmaz gözüküyor. Siyaset sosyoloğu Nur Vergin'e göre Türkiye!- de demokratik düzen devam etmekle birlikte, önü- müzdeki yıllarda bir başkanlık sistemine doğru ev- rilecek. Prof.Dr. Nur Vergin, görüşünü şöyle dile getiriyor: "Parlamenter demokrasi bence şimdiden tarihsel kategori olma yolunda, bir zamanlann Ati- na demokrasisi gibi. Sanıyorum bundan 50 yıl son- ra siyaset bilimi kitaplannda parlamenter demok- rasiden tıpkı Atina demokrasisi gibi söz edilecek, bir düşünce tarihi dersi olarak. Batı Avrnpa top- lumlan bunu bir süre sürdürecektir, ama nüfus iti- barıyla bu kadar devleşen Türkiye gibi bir toplum- da parlamenter demokrasinin işlemesine imkân yok... öte yandan bir otoriter rejimin de mümkün olabileceğini sanmıyorum. Zira insan hakları fikir- leri de toplumda tuttu. Neden tuttu? Bir ideoloji olduğu için değil, bireylerin menfaatlerine olduğu için... Dolayısıyla sanıyorum ki Türkiye gibi bir ülkede 2020 yılında mutlak surette demokratik ola- rak tanımladığımız oluşumlarla birlikte, çok da- ha çerçevelenmiş bir rejim meydana gelecektir. öy- le sanıyorum ki bu da başkanlık sistemine doğru bir değişim olacaktır. Türkiye'de parlamenter sis- tem son demlerini yaşıyor..." Sinema yönetmeni Halit Refiğ, Nur Vergin'le benzer bir görüşe sahip. Refiğ şöyle diyor: "Eğer Türkiye sürekli savaş tehlikesi içine düşmezse, de-, mokratik rejimden geriye döndş olmayacağı inan- cındayım. Genelde büyük bir siyasi olgunlaşma meydana geldi. Türk halkının büyük bir siyasi ol- gunluk içinde olduğu kanısındayım. Ancak Türki- ye'de kuvvetli bir başkanlık sistemine eğilim ola- bilir. Bu da bence anti-demokratik bir sistem de- ğildir... Aslında demokratik kurumlann yerleşti- ği ülkelerde, yönetimde bir dinamizmin sağlanması açısından başkanlık sistemi âdeta kacırulmaz gibi gözüküyor. Türkiye böyle bir sistemi benimseyebi- lirT HABERLERİN DEVAMI Cizli tutanaklar (Baftara/ı 1. Sayfada) OlUn Sungurlu (Adalet Ba- kanı): 141,142 ve 163'ü değiştir- meye Adalet Bakanlığı olarak biz talip olmadık. Biz talip ol- saydık, kendiliğimizden bir me- tin getirirdik. Ancak bizim böy- le bir hazırlık yapmamız aşağı yukan partimizin yetkili organ- larınca zımnen gündeme getiril- miştir. Ha, siz karşı mısınız, ben karşı değilim. Demokratikleşme olayına karşı değilim. Ben, bel- ki de hazırladığım tasanlardan çok daha ileride bir görüşe sa- hibim. Bu ayn bir mesele. Dü- şünmek ayn, yapmak ayn, ya- pabilmek ayn meseledir. Bura- da bir anayasa vardır, bir de bi- zim kendi parti grubumuzun düşüncesi vardır, düşttncesi ve muhalefetin görüşleri vardır. Politika yapıyoruz. Kamuoyu vardır. ... Mesela, 'Kananlan kaldır, anayasayı kaldınna", bana çok ters gelen bir olaydır. Yani bir şey yapacaksak ciddi manada yapmamız lazım geldiği görü- şündeyim. ... Meseleye baktığımız zaman 141, 142 ve 163'ü kaldırahm, bunlara paralel anayasa değişik- liğini yapalım, 141, 142 ve 163'ü kaldırmayıp cebir unsurunu ila- ve edelim, 141,142 ve 163'ü kal- dırmakla beraber anayasa deği- şiküğini de yapalım veya bunlan da revize edip anayasa değişik- liği yapalım ve bunlara paralel kanunlarda değişiklik yapalım. Necat Eldem (Eski Adalet Bakanı-tstanbul Milletvekili): Mevcut anayasa muvacehesinde bu üç maddenin ilgası, bu amaç- lara yönelik cemiyet ve siyasi parti kurulması mümkün değil- dir. Bu imkânın sağlanması mutlak surette evvela anayasa değişikliği gerektirir. Bu Uç madde açık değildir... 141. mad- deye orijinalinde olduğu gibi ce- bir unsuru konulmalıdır. 142. maddedeki propaganda her ta- rafa çekilebilen bir kavramdır. Bu, bazı kesim ve topluluklan, kişileri şiddete tahrik ve sevk eden propaganda olarak algılan- malıdır. Laiklik Türkiye Cumhuriye- ti'nin asla vazgeçemeyeceği te- mel bir ilkedir. Üstelik anayasa- nın 4. maddesi muvacehesinde de değiştirilmesi mümkün değil- dir. 141, 142. maddelerle para- lellik sağlayahm, eşitlik ve aynı- yet olsun diye bir görüş ve dü- şünce, şahsi kanaatime göre yanhştır ve vahim sonuçlar doğurur. Gücümüz yok Fahrettin Knrt (Enerji ve Ta- bii Kaynaklar Bakanı): Anladı- ğım kadarıyla biz bir fasit dai- renin içerisindeyiz. Havanda su dövme durumundayız. Evvela toplumun genel katmanlanndan şu andaki vaziyetten bir şikâyet var mı o belli değil. Daha önem- lisi bizim şu anda partimizin bu- lunduğu ortamda ve mevcut gü- cümüzle böylesine bir yasayı çı- kartma şansımız var mıdır, yok mudur? Bana göre yoktur. Çün- kü normal kanunlan geçireme- diğimiz Meclis'ten böylesine her kafadan bir ses çıkan kanunu geçirme şansımız yok. Bir de ülkenin jeopolitik ko- numu var... Anladığım kadarıy- la ülkemiz Üzerinde birtakım oyunlar var. Ben bunu hissedi- yorum. Ben hukukçu değilim. Demokrasi ve insan hakları maskesi altında ülkemizde, bel- ki Doğu'da Kürt devleti, Erme- ni devleti ve birtakım dini unsur- ların da içine girecek bir karga- şa ortamı yaratmak için bir tez- gâh, bir maskeleme var. ... Belli ki olayın bilinmeyen, müphem, aysbergin altında bir sürü hadiseler var. Böylesine kannaşık bir konuyu bu anda- ki ortamda ve şu andaki gücü- müzle gündeme getirip gerek sı- nıflar arasında tartışmaya aç- mak, yeniden birtakım kıpır- danmalara sebebiyet vermek... Çünkü zor kurduk bu çarkı biz. Bu ana gelinceye kadar çok zor kurduk. Oltan Sungurin: ... Geçirip geçiremeyeceğımizi bilmiyorum. Ama SHP bu kanunlann kaldı- rılrnası için teklifini vermiş, DYP Genel Başkanı da destek- lediğini ifade etmiş. Biz istesek de istemesek de bu maddeleri Meclis'te müzakere edeceğiz... Tabii Fahrettin Bey'in yaklaşımı doğru bir yaklaşımdır, politik bir yaklaşımdır. Mesut Yümaz (Eski Bakan- Rize Milletvekili): Ben Sayın Enerji Bakanımızdan farklı gö- rüşe sahibim. Ben bu maddele- rin kaldınlmasına karşıyım, her üç maddenin de yeniden tedvin edilmesi gerektiğine ina- nıyorum. Bir insan, 'Ben komünistim diyebUmeli, 'Ben şeriat devleti istiyomm' diyebilmelidir. Bunu demesinden dolayı da hiçbir ta- kibata uğramamalıdır. Bir orta- okul çocuğunun kompozisyon- da Lenin'i Atatürk ile karşılaş- tırdı diye ağır cezada yargılanıp, sonradan beraat etmesini bu • günkü Türkiye'ye yük bu- luyorum. Propaganda eğer kişisel ola- rak serbestçe ifade edilen bu hürriyetlerin, düzenin değiştiril- mesi hem de cebir yoluyla değiş- tirilmesini özendirmeye yönelik ise orada propagandaya sınır koymaya mecburuz. Birey ola- rak fıkrimi sorarsanız, üç mad- denin de kalkmasını savunabi- lirim. Ama burada sizlerle aynı ortak sorumluluğu taşıyarak, yani devleti de düşünme, devlet düzenini de düşünme sorumlu- luğunu taşıyarak konuşursam bunu ifade edemem. O zaman biz Türkiye'de bugUn emniyet güçlerinin durumunu, devletin kendi kendisini korumadaki et- kinliğini dikkate alarak propa- gandaya sınır koymak zorunda- yız. Hiç olmazsa cebire yönelik propagandaya sınır getirmeye mecburuz, ... Türkiye bu arada, birtakım uluslararası taahhütlere girmiş- tir. Birtakım anlaşmalar imzala- mıştır. Onlann orada kabul et- tiği normları burada gerçekleş- tirme yükümlülüğli altmdadır. Kâmil Tuğrul Coşkunogiu (Anayasa Komisyonu Başkanı): Benim şahsi kanaatim bu mad- deler, anayasa muvacehesinde kaldınlamaz. Birincisi, memle- ketin jeopolitik durumu bakı- mmdan, ikincisi dahili durumu bakımından, üçüncüsü "Ben şu- rada şu devleti kuracağım, bu- rada bu devleti kuracağım" di- ye cereyanlar kendini gösterip dururken bu maddeleri kaldua- mayız. Laf aramızda, kaldı- ramayız. Ama maddelerin tatbikaunda bir şey varsa, cebir unsurunun da konmasına taraftar değilim. Cebir unsuru her yerde aran- maz. Bazen öyle fikir harekât- lan olur ki hiç cebir unsuru ta- şımadığı halde memleketi alt üst eder... Istiklal mahkemesinde İs- kilipli Atıf Hoca niçin idara edildi biliyor musunuz? Şapka Kanunu'nun neşrinden evvel bir broşür neşretmiş, şap- kanın aleyhinde. Bu broşür de dağıtılmış, şapka aleyhine isyan- lara sebep olmuş. Cebir unsuru bulunmayan bir halde de efkâr-ı umumiyenin, yani memleketin anarşiye doğ- ru veyahut da başka bir istika- mete doğru gitmesinin mümkün olduğunu ifade ediyonım. Güneydoğu yasa bekliyor Bir Humeyni rejimi, bir bil- mem şu rejimi, bu rejimi... İfa- de etmek istemiyorum. Memle- keti parçalamaya kadar gider. Bunların kaldırılması doğru de- ğildir. Değiştirilmesi unsurlar bakımından tatbikatta bazı ak- saklıklar varsa, bunların düzel- tilmesi mümkündür. Cebir un- surunun konulmasma da taraf- tar değilim. Oitan Snnguriu: Bu mevzuda ben de elbette silindirin altından pestil gibi çıkmak istemem. Akbulut'tan 2 nıüjde (Baştarafı l. Sayfada) memur ve öğrencilere idari izin verilecek. Bu izinlerle hafta ile birlikte Ramazan Bayramı tatil süresi 9 güne çıkacak. Bu arada Başbakan Akbulut, adli personele de müjde verme- ye hazırlanıyor. Bir süre önce yürürlüğe giren ve adli personele üst sının yüzde 25 olmak üzere tazminat ödenrnesini öngören yasa uyarınca verilecek tazminat oranlannı Akbulut önümüzde- ki gtlnlerde açıklayacak. Adalet Bakanı Oltan Sungurlu, gazete- cilerin bu yöndeki soruları üze- rine, oranları Başbakan'ın açık- layacağını belirterek "Bu oran- lar personelimizin düşündögün- den fazla olacak. Oranlar, per- sonelimizi memnun edecek düzcyde" dedi. (Baftarafı 1. Sayfada) rekli hız gösterilmiyor. Vatan- daş Kürtçenin serbest bırakıidı- ğını düşünerek rahat hareket- ediyor. Burada açmaza düşen bizler olayoruz. Bolgedeki 'tehlikeli gelişme- lerden' birisi de 'siyasi parti kulvannın' hızla boşalması. ANAP ve DYP geçen seçimler- de bazı yerlerde oy alsa da böl- gede aktif bir unsur olarak yer alamıyorlar. Geçen yıllara ka- dar Güneydoğu'nun etkin siya- sal yapüanması olarak görülen SHP, özellikle 'yedilerin ihracı'ndan sonra hızla dina- mizmini yitirdi. Bazı yerleşim birimkrinde kişisel çabalarla ayakta durmasının dışında, bü- yük bir kadro erozyonuna uğ- rayan SHP'nin bölgede fazla bir etkinliği yok. Seçim zamanları dışında bölgede biraz var olan parti Refah. Güneydoğu'daki Nevruz kutlamalanyla birlikte yöredeki 'siyasal parti kulvannda' iddialı bir parti gö- rüntüsü verdi HEP. Yöredeki baa yöneticüerin en büyük endişesi de 'siyasi parti knlvan'nm boşalmasıydı. Çün- kü, bu kulvar boşaldıkça, de- mokratik platformlar kapan- dıkça, 'silaha sanlanın'sayısın- da artış olacağından kaygılanı- hyordu. Ancak devletin bazı gö- revlileri bu endişeyi taşımak ye- rine 'etkin siyasal oluşum'un üzerine gitmeyi yeğlemişlerdi. Önceden SHP'liler üzerinde ar- tan baskılar, şimdi HEP'e yö- nelmiş durumda. HEP Genel Başkanı Fehmi Işıklar anlatıyor: —Sürt'te partimize güvenlik görevlileri saldırmış. Borçla alı- nan mobilyalan, masayı, parti- nin camlaruıı aşağıya indinniş- ler. Partimize giden yollar kesi- liyormuş. Gidenlere önce 'git- meyln o partiye' uyarısı yapılı- yormuş. Buna uymayanlan da parti binasına girinceye kadar dövayorlarmıs. Parti binasına giren özgürinğüne kavuşuyor- muş. Batman'a ilişkin anlattıkları da ilginçtı Işıklar'ın: —Valilik izniyle Nevruı kut- lanıyordu. Herkes lıka basa parti binasına doluşmuş. Arala- rında sivil polisler de var. Birisi halaya kaülmış. Halayın bir ye- rinde sivfl polis 'Biji Serok (Baş- kan) Apo, Biji PKK' diye bagır- maya başlamış. Kitleyi slogana özendirdikten sonra çevik kuv- vet getirilmiş. Çevik kuvvetin desteğinde yüzü maskeU, sivil giysili, tanınmayan bir takım, ellerinde sopaiaria halka saldır- nuşlar. Caddedeki arabalan, dükkânlan rastgele tahrip etme- ye başlamışlar. Mal ve can gii- venligini korumakla görevii gü- venlik görevüteri, dogrudan ma- la ve cana sakhran bir rol üst- lenmişier. Bir yanda 'çağdaş demokrasi' sözleri, diğer yanda baskı. Dev- letin en tepesinden 'Kürtce uze- rindeki yasak kalkacak' tutumu algüanıyor bir yandan, diğer yan- dan yasal düzenleme yapılmadı- ğı için bolgedeki resmi görevli- ler, 'Kürtce serbest bırakılmış gibi davranan' bölge halkına ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Bölgede yaşananlara bir ör- nek de Nusaybin gazetesi. Dört yapraktan oluşan, haftada bir yayımlanan dört yaşındaki ye- rel gazete hakkında bugüne de- ğin tam elli altı dava açılmış. Olaylann 'üç buçuk eşkıya'- dan süreç içerisinde kaJabalık- lann 'Apo'lu.TKK'U, yeşil, kır- mızı, sarı bayraklı gösterilere' sıçradığını görenler, 'Güneydo- ğu'da nekr oluyor' diye sorduk- tan sonra hemen bir ikinci so- ruyu ekliyorlar: "Bundan son- ra ne olacak?" Bolgedeki sorunlarm çözümü için "Acil yasal düzenlemelerin yapılmasını, yaşamın yasalarla çeÛşen yanlannın gidenlmesini" önerenlerden, Kürt sorununun televizyon dahil her platformda özgürce tartışılmasını, partilerin bir yuvarlakmasa etrafmda top- lanarak soruna iktidanyla, mu- halefetiyle çözüm aranmasmı çı- kış yolu görenlere kadar pek çok farklı tonlarda yaklaşımlar var. Ancak, sorunun ulaştığı boyut 'henüz vakit varken'i de- ğil, "Aman vakit daha fazla gecmeden'i gerektirecek acillik- te. Dünyalar Emin'in oldu (Baftarafı I. Sayfada) Ozan Bikn gibi. Emin Sivas 12 yaşında ve Ozan'dan daha bü- yük. Onu görmeye okuluna git- tiğimizde, müdür yardımcısının odasında gazetecilerle "boğu- şurken" buluyonız. (Bu arada onu bulmamız çok kolay oluyor, 'çocuk nerede?' sorumuz yeter- li oluyor). "Emin kahkaha atsana... Emin sevinir gibi yap... Şurada dur, bir zafer işareti yap... Bir de benim için Emin... Dişlerini gö- relira ama... Kocaman bir gülü- cük; işte tamam, öyle dur..." Emin artık "rafer işareti" yapmaktan yorgun düşmüş, pat- layan tüm flaşlara elinden gel- diğince gülümsemeye, "dişlerini göstererek" kahkaha atmaya ça- lışıyor; biraz şaşkın. Başmdan beri inanmış olduğunu anlatı- yor. Kazanacaklarını başmdan beri bildiğini, adaylar arasında bir tek Çin filmini izlemediğini, bu arada herkesin sözünü ettiği "o Fransız filmF'nden yalnızca biraz tedirginlik duyduğunu, ama hep inandığını heyecanla söylüyor. Emin'e daha sonra, okulu Özel İstanbul Ar-El Lisesi tara- fından bir ödül verildi. "Bizim öğrencimiz Emin Sivas, dünya- nın en önemli sinema ödülünü kazandı, onunla gurur dnyuyoruz" denildi. Bütün ar- kadaşları alkışladı Emin'i, son- ra kucakladıîar, küçük bir tiyat- ro dolusu çocuk hep birlikte ob- jektiflere baktı ve poz verdi, "artist" arkadaşlanyla birükte... O anda neler hissettiğini so- ruyoruz Emin'e, TV'nin başın- da, "And the Oscar goes ta.. Jo- urney of Hope" denildiğinde. Emin, bir çocuğun içtenliğiyle yanıthyor: "Milletim degil ken- di adıma sevindim ilk başta. Sonra milletim için sevindim. 63 yıldan beri hiçbir Türk alama- mış, biz başardık buna. 70 ya- şına gelmiş ve bütün hayaünı bu işe adamış adamlar bu sevinci tadamazken ben bu sevinci şim- di yaşadım. Çok heyecanlandım, ne diyebilirim. Çok mutluyum." Talabani ve Barzani'yi kınadı Apo köprüieri attı Haber Merkezi — Kısa adı PKK olan Kürdistan îşçi Parti- si lideri Abdııllah Öcalan, Lüb- nan'ın kuzeyindeki Bekaa Vadi- si'nde bulunan "Mahzun Kork- maz Akademisi" adı verilen as- keri kampta, Fransız Haber Ajansı AFP muhabirine verdi- ği demeçte, Kuzey Iraklı Kürt li- derlerden Celal Talabani ile Me- yut Barzani'yi sert bir dille kına- dı. "Talabani'nin Kürtler adına pazarük )-apmaya yetkisi ve tem- sil hakkı yoktur, özellikle de Tiirkiye'deki Kürtler adına ko- nuşamaz" diyen öcalan, açıkla- masına devamla "Talabani, ABD, tngfltere ve NATO'ya bag- lıdır" şeklinde konuştu. Geçen salı günü Suriye'nin başkenti Şam'dan ayrılarak Irak Kürdis- tanı'ndaki Zaho kentine gelen Talabani'nin "bölge halkı tara- fından iyi ağuianmadıgım" öne -' süren Öcalan, Kürdistan De-' mokratik Partisi KDP lideri Me- • sut Barzani ile de "derin i anlaşmazlığı n olduğunu söyledi. "Biz Barzani'yle tamamen an- laşmazhk içindeyiz, eger Barza- ni Türkiye'yle ittifak yaparsa, bu anlaşmazhk savaşa dönüsebüir" diyen Öcalan, "PKK, Kuzey Irak'ta Talabani'den önce vardı" dedi. Bu bölgede Resul Mahmud- un önderliğindeki Kürt Sosyalist Partisi ile PKK'nın ittifak yap- tığını söyleyen öcalan'ın bu son; açıklaması, 8 mart günü Anka- ra'da Türk hükümet yetkilileri ile görüşen Talabani ile PKK'nın arasındaki köprülerin atılması anlamına geliyor. Talabani An- kara'daki görüşmeler sırasında Türk yetkililere "PKK ynrtsever ve devrimci bir örgüttür" dedi- ği için Öcalan tarafmdan "dost" olarak nitelenmiş, ancak Barza- ni'yi "MtT'le işbirligi yapmak- la suçlamışU."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle