Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 28 MAKT 1991
2020 YILINDA TURKIYE SAHİN ALPAY
Demokrasi
içinde
'Islami
donüşumtsmet ftzel
Türkiye'de siyasi
manada
demokratikleşme
artarken İslami
talepler de
yoğunlaşıyor.
Demokrasi
çoğunluk
yönetimi ise
çoğunluk Müslümanlardır.
Şair ve yazar lsmet Özel'e göre, Türkiye'de de-
mokrasi İslamcı hareketi iktidara götürmektedir.
Türkiye önütnüzdeki yıllarda bir "tslami
dönüşiım" yaşayacaktır. özel görüşünü şöyle açık-
lıyor: "Tiirkiye'de toplumun öz değerlerine donüş
yönünde bir akım var. Bu akımın adını koyalım:
İslama yöneliş var. Türkiye'de demokrasi, kesin-
tiler olmasına rağmen sürekli olarak İslami bir çer-
çevenin toplum hayatına daha belirleyici bir dam-
ga vurması yönünde gidiyor. Tek parti dönemi so-
na erer ermez, CHP'nin içinden bir DP çıkıyor.
DP'nin Müslümanlığa eğilim göstermesi bakımın-
dan CHP'den kalın çizgilerle ayrıldığım görüyo-
ruz. Arkasmdan AP geliyor. Iktisadi politikaları
bir yana, onun da Nurcular ve Süleymancıların ör-
gütlü desteği olmadan ayakta duramayacak bir ya-
pısı var. Arkasmdan MSP... 1980 sonrasında
ANAP ve Refah Partisi. Bunların yanı sıra DYP...
Yani, Tiirkiye'de siyasi manada demokratikleşme
artarken, İslami talepler de yoğunlaşıyor... Tür-
kiye'nin 45 yıllık demokrasi tarihi İslamiyete evet
mi hayır mı noktasına geldi. Bu yuzden Türkiye'-
de insan haklarının korunması ve savunulması me-
selesini, Müslüman bir toplumda, insan hakları-
nın nasıl şekil alacağı meselesinden koparamayız.
Yani bugün üzerinde kafa yormamız gereken şey
şudur: Türkiye geriye dönecek ve İslami talepler
baskı altına ahnarak, bir Batılı model mi empoze
edilecek, yoksa İslami çerçeve esas alınarak mo-
dern dünyanın talepleriyle İslami esaslann nasıl uz-
laştırılacağı meselesi mi ele alınacak? Demokrasi
çoğunluk yönetimi ise, çoğunluk Müslümanlardır.
Ben önümüzdeki yıllarda İslami hareketin iktida-
ra geleceğine inanıyorum."
İslami hareket çoğunluğun desteğini alarak ik-
tidara gelırse, demokrasinin öteki temel ilkesi olan
azınhkta kalanların hak ve özgurlüklerine saygılı
olacak mıdır? özel, bu konuda şunları söylüyor:
"Araçlar amaçları belirler. Dolayısıyla Türkiye'-
de İslami dönüşüm sağlam, kendine güvenen bir
politik başarı sonucunda elde edilmişse, hiç şüp-
hesiz başka insanların, başka önerilerin önünü tı-
kamak ihtiyacını duymayacaktır... Eğer Türkiye'-
de Müslüman iktidar seçimler yoluyla ve demok-
ratik işleyişin sağlıklı yürütülmesi sonucunda sağ-
lanırsa, bu çizgi devam edecektir. Ama eğer bir ol-
du bitti sonucunda ve bir politik zorluğun aşılma-
sı şeklinde ortaya çıkarsa, buna kimse bir şey di-
yemez."
Ünlü karikatürist Ali Ulvi Türk demokrasisinin
geleceği konusunda iyimser değil: "2020 yılında
Türkiye'nin bir açık toplum haline geleceği kanısında
değilim..." diyen Ali Ulvi'ye göre, "Demokrasi de-
yince hep çok partili düzeni, halkın oyu ile iktidan
değiştirebilmesini anhyoruz. Oysa demokrasi, top-
lumun genel yargılarına karşı çıkabilmek özgürlü-
ğü demektir. Demokrasi çoğunluğun iradesinin
gerçekleşmesi kadar azınhkta kalanların haklarının
korunması demektir... Toplumumuzda hoşgörü
yok. Demokrasi açısından gördüğüm en büyük ek-
siklik bu... öteyandan ABD, İngiltere, Fransa gibi
ülkeler kendileri için demokrasiyi seçmişler, ama
acaba bizim gibi azgelişmiş ülkeler için de böyle bir
demokrasi isterler mi? Bundan da kuşkuluyum..."
Ali Ulvi ile benzer bir görüşü Türkiye'de İslamcı
düşünce tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan yazar
ve araştırmacı tsmail Kara dile getiriyor: "Türkiye'-
nin önümüzdeki otuz yılda demokrasi alanında ba-
zı adımlar dışında gelişme kaydedeceğini
sanrruyorum. Türkiye, önümüzdeki dönemde ABD
ile değil de Avrupa ile ilişkilerini geliştirirse, belki
biraz nefes alabilir. Ama Türkiye ömeğin Kör-
fez krizinde ABD'nin yanında yer almakta hiç te-
reddüt göstermedi. Halbuki Türkiye'nin çıkarları
açısından hiç değilse bu krizde Avrupa'dan yana yer
alması daha uygundu. ABD'nin olaylara bakışı prag-
matiktir; yani ilişki kurduğu ülkenin demokratik ya
da otoriter olması önemli değildir. Avrupa açısın-
dan bu biraz önemli gibi... Türkiye'de de zaten de-
mokrasi, laiklik, hürriyetler çerçevesindeki istekler
de daha çok Avrupa kaynaklidır. Ama Avrupa'nın
demokrasi havariligine, kendileri dışındaki ülkeler
için samimi olarak demokrasi istediklerine de pek
inanmıyorum... önümüzdeki dönemde ABD, Türki-
ye'yi demokratik görilnüşlü otoriter bir rejime gö-
türebilir;'
"2020 Yılında Türkiye" araştırmasında görüştü-
ğümüz kişiler arasında, Türkiye'de demokrasinin ge-
leceği konusunda en karamsar senaryo şair ve yazar
MeUh Cevdet Anday'a ait. Melih Cevdet'e göre Tür-
kiye'de demokratik düzen çok zayıf temeller üzerin-
de oturmaktadır: "Demokrasinin bir gecmişi, temel-
leri var dünyada. Bu temeller bizde noksan. Onun
Demokrasinin bedelini
ödemediğimiz için, ondan
kolaylıkla vazgeçebiliyoruz
Otoriter
bir
rejim
gelebilir
için karamsar olan, otoriter bir rejim gelebilir diyen
kimselerin fikirlerine hak vermiyor değilim. Demok-
rasinin bedelini ödemedik. ödemediğimiz için de ko-
lay vazgeçebiliyoruz; kolay vazgeçirtebiliyorlar bizi
demokrasiden. Mücadeleyle kazamlmamış olan bir
durumun sürdOrülmesi güçtür. Batı'da demokrasi
kanh veya kansız mücadelelerle, savaşla veya savaş-
sız elde edilmiş bazı kazanımlara dayandığı için on-
dan vazgeçemiyorlar. Biz ise artık dünya bu duru-
ma geldi, ne yapalım biz de demokrasi uygulayaca-
ğız gibi bir iyiniyet gösterisi içinde hareket ediyoruz...
Biz Aydınlanma ÇağYnı yaşamadık; bu büyük bir
eksiğimizdir. Bugün Avmpa'daki demokratik uygu-
lamalara hayranlık duyuyoruz, ama onlann arkasın-
da bir Aydınlanma Çağı var. O çağ oldukça büyük
güçlüklerle yaşandı. Biz Atatürk zamanında ve son-
rasında bir ara o sürece girmiş gibiydik, ama balta-
landı. Gelenler demokrasi getireceğiz diye Aydınlan-
ma sürecini baltaladılar. Hem o süreci baltalıyorlar
hem de demokrasi getirmek istiyorlar; anlaşılîr gibi
değildir..:'
Melih Cevdet, Türkiye'de demokrasinin temelle-
rini çok zayıf bulduğu gibi önümüzdeki yıllarda bir
askeri rejim kurulmasını da ihtimal dahilinde
görüyor:
"Türkiye'de laikliğe karşı güçlerin her gün arttı-
ğını görüyoruz. Bu korkutucu bir şey... Hem kendi
başına korkutucu hem de yol açabileceği gelişmeler
bakımmdan korkutucu... Dinsel fanatizmin nelere se-
bep olabileceği bilinemez. Ben bu gelişmelerin as-
keri darbelere sebep olabileceğini düşünüyonım. Bu
faaliyetler korkutucu hale geldi mi darbecileri teş-
vik eder. Darbeci bunları önleyeceğim diye gelir, fa-
kat gerçekte bundan yararlamr. Asıl beni korkutan
budur. Belki Türkiye bugünkünden daha kötü bir
donem yasayacaktır."
Anday, Türk toplumunu militarizme yatkın bir
toplum olarak görüyor ve şu uyanyı yapıyor: "Din-
sel fanatizm kadar militarizme karşı da uyanık ol-
malıyız. Bizim tarihsel yapımız da militarizme, as-
kerliğin en üstün tutulmasına çok yatkındır... Daha
yeni yeni askerlere bazı eleştiriler yöneltilebiliyor; da-
ha önce bu yapılamıyordu."
Yaru: Kiirt
Demokrasi, geldiği gibi gidebilir
Aziz Nesin Demokrasi, ona
katkıda bulunmadığımız için bizim
mahmız değil. Katkıda bulunmak
demek, emek, zaman, can vermek
demektir. Demokrasi için savaşım
vermemişiz. Demokrasi bir tükürükle
geldiği için, bir osurukla da gidiyor.
Türkiye'nin mizah ustası Aziz Ne-
sin'e göre Türkiye'ye demokrasi dışa-
rıdan gelmiştir, ona katkıda
bulunmadığnuız için de bizim malımız
haline gelmemiştir; bu nedenle, her za-
man için "geldiği gibi gidebilir." Aziz
Nesin'in Türk demokrasisinin gelece-
ği üzerine görüşleri şöyle:
"Bütün tarihimizde kendi var etti-
ğimiz hiçbir kavram, ideoloji, doktrin,
teknoloji yok. Müslümanlığı dışandan
almışız, komunizmi, sosyalizmi, eko-
lojiyi dışandan almışız. Kemalizm di-
yorlar, onu da dışandan almışız:
Kemalizm, Fransız devriminin uygula-
malarının bir derlemesidir. Aldığınız
şeye katkıda bulunduğunuz zaman, si-
zindir. Demokrasiyi de dışandan almı-
şız; almak zorunda bırakılmışız...
İsmet Paşa'nın dirayetli politikasıyla
demokrasi tarafına düşünce onu aldık.
Bize dediler ki demokrasi demek her
düşüncenin partisi olması, her seçim-
de vatandaşların serbestçe oylannı kul-
lanmasıdır. Bu aslında demokrasinin
biçimidir, özü değildir. Ama Tür-
kiye'de demokrasi biçimsel olarak bi-
le olamadı, çünkü komünist partisi
olmadığı için eksik kaldı... Türkiye'-
de demokrasi olsaydı, Türk halkı le-
hine çalışacak olan bir partiyi iktidara
getirirdi. Oysa Türk işçisi ve köylüsü
sürekli olarak kendi aleyhlerine olan
partileri iktidara getirdiler. Burada bir
yanlışlık var. Demokrasinin özü bu de-
ğil. Demokrasinin özü, ülkenin nimet-
lerinden ve külfetlerinden toplumsal
eşitlikle yararlanılması. Bu olmadıktan
sonra, demokrasi olmuyor.
Siyasi demokrasi alanında da kısıtlı
bir demokrasi var. Türkiye'nin kısıtlı
olmayan bir demokrasiye gitmesi de
olanaksız. Çünkü, ona gitmesine izin
verecek olan da vermeyecek olan da
emperyalizm... Demokrasiye de katkı-
da bulunmadığımız için, bizim malımız
değil. Katkıda bulunmak demek,
emek, zaman, can vermek demektir...
Demokrasi için savaşım vermemişiz...
Demokrasi bir tükürükle geldiği için,
bir osurukla da gidiyor..."
Anlasma noktaları"2020 Yılında Türkiye" araştırmasında Türkiye'de
demokratik rejim ve geleceğine ilişkin sorulara ve-
rilen yanıtlar, Türk seçkinleri arasında bazı temel
konularda çok geniş bir mutabakat olduğunu orta-
ya koymaktadır. Bu mutabakatlan şu noktalarda
toplayabiliriz:
1- Türk demokrasisi bugün bir yandemokrasidir
ve Türkiye, özellikle düşünce ve örgütlenme özgür-
lüğü Uzerindeki kısıtlamalan kaldırarak demokra-
sisini Batılı standartlara uygun hale getirmelidir.
2- Türkiye çeşith' sorunlanna demokratik düzen
içinde çözüm bulabiür. Demokrasi her alanda so-
runların çözümünü güçleştiren değil, kolaylaştıran
bir rejimdir.-
3- Önümüzdeki 30 yıl tam anlamıyla acık bir top-
lum haline gelmemize yetmese de Türkiye'de demok-
ratik rejim yaşayacak ve ilerleyecektir.
Bu temel mutabakatlar yanında, komünizmin, fa-
şizmin, sağ veya sol nitelikte otoriter askeri rejim-
lerin kurulması tehlikesinin artık gecerli olmadığı
konusunda da yaygın bir görüş birliğine ulaşıldığı
gözlenmektedir. Öte yandan şeriatçi akımlar ve Kürt
ayrılıkçıhğı bugün Türkiye'de demokratik düzen
karşısındaki başhca tehlikeler olarak algılanmakta-
dır. Uzun vadede şeriatçılar kazanabilir, Türkiye'-
de laik ve demokratik düzenin yerine bir lslam
cumhuriyeti lcurabilirler mi? Kürt aynlıkçılığı başan
kazanıp Türkiye'yi bölünmeye götürebilir mi? Her
iki konuda da zihinlerde oldukça farklı görüşler ve
senaryolar olduğu görülmektedir.
Başkanlık
sistemine
doeru
gıdıyoruzNur Vergin
2020 yılında
başkanlık
sistemine doğru
bir değişim
olacaktır.
Türkiye'de
parlamenter
sistem son
demlerini yaşıyor.
Halit Refig
Demokratik
kurumların
yerleştiği
ülkelerde,
başkanlık sistemi
âdeta kaçımlmaz
gözüküyor.
Siyaset sosyoloğu Nur Vergin'e göre Türkiye!-
de demokratik düzen devam etmekle birlikte, önü-
müzdeki yıllarda bir başkanlık sistemine doğru ev-
rilecek. Prof.Dr. Nur Vergin, görüşünü şöyle dile
getiriyor: "Parlamenter demokrasi bence şimdiden
tarihsel kategori olma yolunda, bir zamanlann Ati-
na demokrasisi gibi. Sanıyorum bundan 50 yıl son-
ra siyaset bilimi kitaplannda parlamenter demok-
rasiden tıpkı Atina demokrasisi gibi söz edilecek,
bir düşünce tarihi dersi olarak. Batı Avrnpa top-
lumlan bunu bir süre sürdürecektir, ama nüfus iti-
barıyla bu kadar devleşen Türkiye gibi bir toplum-
da parlamenter demokrasinin işlemesine imkân
yok... öte yandan bir otoriter rejimin de mümkün
olabileceğini sanmıyorum. Zira insan hakları fikir-
leri de toplumda tuttu. Neden tuttu? Bir ideoloji
olduğu için değil, bireylerin menfaatlerine olduğu
için... Dolayısıyla sanıyorum ki Türkiye gibi bir
ülkede 2020 yılında mutlak surette demokratik ola-
rak tanımladığımız oluşumlarla birlikte, çok da-
ha çerçevelenmiş bir rejim meydana gelecektir. öy-
le sanıyorum ki bu da başkanlık sistemine doğru
bir değişim olacaktır. Türkiye'de parlamenter sis-
tem son demlerini yaşıyor..."
Sinema yönetmeni Halit Refiğ, Nur Vergin'le
benzer bir görüşe sahip. Refiğ şöyle diyor: "Eğer
Türkiye sürekli savaş tehlikesi içine düşmezse, de-,
mokratik rejimden geriye döndş olmayacağı inan-
cındayım. Genelde büyük bir siyasi olgunlaşma
meydana geldi. Türk halkının büyük bir siyasi ol-
gunluk içinde olduğu kanısındayım. Ancak Türki-
ye'de kuvvetli bir başkanlık sistemine eğilim ola-
bilir. Bu da bence anti-demokratik bir sistem de-
ğildir... Aslında demokratik kurumlann yerleşti-
ği ülkelerde, yönetimde bir dinamizmin sağlanması
açısından başkanlık sistemi âdeta kacırulmaz gibi
gözüküyor. Türkiye böyle bir sistemi benimseyebi-
lirT
HABERLERİN DEVAMI
Cizli tutanaklar
(Baftara/ı 1. Sayfada)
OlUn Sungurlu (Adalet Ba-
kanı): 141,142 ve 163'ü değiştir-
meye Adalet Bakanlığı olarak
biz talip olmadık. Biz talip ol-
saydık, kendiliğimizden bir me-
tin getirirdik. Ancak bizim böy-
le bir hazırlık yapmamız aşağı
yukan partimizin yetkili organ-
larınca zımnen gündeme getiril-
miştir. Ha, siz karşı mısınız, ben
karşı değilim. Demokratikleşme
olayına karşı değilim. Ben, bel-
ki de hazırladığım tasanlardan
çok daha ileride bir görüşe sa-
hibim. Bu ayn bir mesele. Dü-
şünmek ayn, yapmak ayn, ya-
pabilmek ayn meseledir. Bura-
da bir anayasa vardır, bir de bi-
zim kendi parti grubumuzun
düşüncesi vardır, düşttncesi ve
muhalefetin görüşleri vardır.
Politika yapıyoruz. Kamuoyu
vardır.
... Mesela, 'Kananlan kaldır,
anayasayı kaldınna", bana çok
ters gelen bir olaydır. Yani bir
şey yapacaksak ciddi manada
yapmamız lazım geldiği görü-
şündeyim.
... Meseleye baktığımız zaman
141, 142 ve 163'ü kaldırahm,
bunlara paralel anayasa değişik-
liğini yapalım, 141, 142 ve 163'ü
kaldırmayıp cebir unsurunu ila-
ve edelim, 141,142 ve 163'ü kal-
dırmakla beraber anayasa deği-
şiküğini de yapalım veya bunlan
da revize edip anayasa değişik-
liği yapalım ve bunlara paralel
kanunlarda değişiklik yapalım.
Necat Eldem (Eski Adalet
Bakanı-tstanbul Milletvekili):
Mevcut anayasa muvacehesinde
bu üç maddenin ilgası, bu amaç-
lara yönelik cemiyet ve siyasi
parti kurulması mümkün değil-
dir. Bu imkânın sağlanması
mutlak surette evvela anayasa
değişikliği gerektirir. Bu Uç
madde açık değildir... 141. mad-
deye orijinalinde olduğu gibi ce-
bir unsuru konulmalıdır. 142.
maddedeki propaganda her ta-
rafa çekilebilen bir kavramdır.
Bu, bazı kesim ve topluluklan,
kişileri şiddete tahrik ve sevk
eden propaganda olarak algılan-
malıdır.
Laiklik Türkiye Cumhuriye-
ti'nin asla vazgeçemeyeceği te-
mel bir ilkedir. Üstelik anayasa-
nın 4. maddesi muvacehesinde
de değiştirilmesi mümkün değil-
dir. 141, 142. maddelerle para-
lellik sağlayahm, eşitlik ve aynı-
yet olsun diye bir görüş ve dü-
şünce, şahsi kanaatime göre
yanhştır ve vahim sonuçlar
doğurur.
Gücümüz yok
Fahrettin Knrt (Enerji ve Ta-
bii Kaynaklar Bakanı): Anladı-
ğım kadarıyla biz bir fasit dai-
renin içerisindeyiz. Havanda su
dövme durumundayız. Evvela
toplumun genel katmanlanndan
şu andaki vaziyetten bir şikâyet
var mı o belli değil. Daha önem-
lisi bizim şu anda partimizin bu-
lunduğu ortamda ve mevcut gü-
cümüzle böylesine bir yasayı çı-
kartma şansımız var mıdır, yok
mudur? Bana göre yoktur. Çün-
kü normal kanunlan geçireme-
diğimiz Meclis'ten böylesine her
kafadan bir ses çıkan kanunu
geçirme şansımız yok.
Bir de ülkenin jeopolitik ko-
numu var... Anladığım kadarıy-
la ülkemiz Üzerinde birtakım
oyunlar var. Ben bunu hissedi-
yorum. Ben hukukçu değilim.
Demokrasi ve insan hakları
maskesi altında ülkemizde, bel-
ki Doğu'da Kürt devleti, Erme-
ni devleti ve birtakım dini unsur-
ların da içine girecek bir karga-
şa ortamı yaratmak için bir tez-
gâh, bir maskeleme var.
... Belli ki olayın bilinmeyen,
müphem, aysbergin altında bir
sürü hadiseler var. Böylesine
kannaşık bir konuyu bu anda-
ki ortamda ve şu andaki gücü-
müzle gündeme getirip gerek sı-
nıflar arasında tartışmaya aç-
mak, yeniden birtakım kıpır-
danmalara sebebiyet vermek...
Çünkü zor kurduk bu çarkı biz.
Bu ana gelinceye kadar çok zor
kurduk.
Oltan Sungurin: ... Geçirip
geçiremeyeceğımizi bilmiyorum.
Ama SHP bu kanunlann kaldı-
rılrnası için teklifini vermiş,
DYP Genel Başkanı da destek-
lediğini ifade etmiş. Biz istesek
de istemesek de bu maddeleri
Meclis'te müzakere edeceğiz...
Tabii Fahrettin Bey'in yaklaşımı
doğru bir yaklaşımdır, politik
bir yaklaşımdır.
Mesut Yümaz (Eski Bakan-
Rize Milletvekili): Ben Sayın
Enerji Bakanımızdan farklı gö-
rüşe sahibim. Ben bu maddele-
rin kaldınlmasına karşıyım, her
üç maddenin de yeniden tedvin
edilmesi gerektiğine ina-
nıyorum.
Bir insan, 'Ben komünistim
diyebUmeli, 'Ben şeriat devleti
istiyomm' diyebilmelidir. Bunu
demesinden dolayı da hiçbir ta-
kibata uğramamalıdır. Bir orta-
okul çocuğunun kompozisyon-
da Lenin'i Atatürk ile karşılaş-
tırdı diye ağır cezada yargılanıp,
sonradan beraat etmesini bu •
günkü Türkiye'ye yük bu-
luyorum.
Propaganda eğer kişisel ola-
rak serbestçe ifade edilen bu
hürriyetlerin, düzenin değiştiril-
mesi hem de cebir yoluyla değiş-
tirilmesini özendirmeye yönelik
ise orada propagandaya sınır
koymaya mecburuz. Birey ola-
rak fıkrimi sorarsanız, üç mad-
denin de kalkmasını savunabi-
lirim. Ama burada sizlerle aynı
ortak sorumluluğu taşıyarak,
yani devleti de düşünme, devlet
düzenini de düşünme sorumlu-
luğunu taşıyarak konuşursam
bunu ifade edemem. O zaman
biz Türkiye'de bugUn emniyet
güçlerinin durumunu, devletin
kendi kendisini korumadaki et-
kinliğini dikkate alarak propa-
gandaya sınır koymak zorunda-
yız. Hiç olmazsa cebire yönelik
propagandaya sınır getirmeye
mecburuz,
... Türkiye bu arada, birtakım
uluslararası taahhütlere girmiş-
tir. Birtakım anlaşmalar imzala-
mıştır. Onlann orada kabul et-
tiği normları burada gerçekleş-
tirme yükümlülüğli altmdadır.
Kâmil Tuğrul Coşkunogiu
(Anayasa Komisyonu Başkanı):
Benim şahsi kanaatim bu mad-
deler, anayasa muvacehesinde
kaldınlamaz. Birincisi, memle-
ketin jeopolitik durumu bakı-
mmdan, ikincisi dahili durumu
bakımından, üçüncüsü "Ben şu-
rada şu devleti kuracağım, bu-
rada bu devleti kuracağım" di-
ye cereyanlar kendini gösterip
dururken bu maddeleri kaldua-
mayız. Laf aramızda, kaldı-
ramayız.
Ama maddelerin tatbikaunda
bir şey varsa, cebir unsurunun
da konmasına taraftar değilim.
Cebir unsuru her yerde aran-
maz. Bazen öyle fikir harekât-
lan olur ki hiç cebir unsuru ta-
şımadığı halde memleketi alt üst
eder... Istiklal mahkemesinde İs-
kilipli Atıf Hoca niçin idara
edildi biliyor musunuz?
Şapka Kanunu'nun neşrinden
evvel bir broşür neşretmiş, şap-
kanın aleyhinde. Bu broşür de
dağıtılmış, şapka aleyhine isyan-
lara sebep olmuş.
Cebir unsuru bulunmayan bir
halde de efkâr-ı umumiyenin,
yani memleketin anarşiye doğ-
ru veyahut da başka bir istika-
mete doğru gitmesinin mümkün
olduğunu ifade ediyonım.
Güneydoğu yasa bekliyor
Bir Humeyni rejimi, bir bil-
mem şu rejimi, bu rejimi... İfa-
de etmek istemiyorum. Memle-
keti parçalamaya kadar gider.
Bunların kaldırılması doğru de-
ğildir. Değiştirilmesi unsurlar
bakımından tatbikatta bazı ak-
saklıklar varsa, bunların düzel-
tilmesi mümkündür. Cebir un-
surunun konulmasma da taraf-
tar değilim.
Oitan Snnguriu: Bu mevzuda
ben de elbette silindirin altından
pestil gibi çıkmak istemem.
Akbulut'tan 2 nıüjde
(Baştarafı l. Sayfada)
memur ve öğrencilere idari izin
verilecek. Bu izinlerle hafta ile
birlikte Ramazan Bayramı tatil
süresi 9 güne çıkacak.
Bu arada Başbakan Akbulut,
adli personele de müjde verme-
ye hazırlanıyor. Bir süre önce
yürürlüğe giren ve adli personele
üst sının yüzde 25 olmak üzere
tazminat ödenrnesini öngören
yasa uyarınca verilecek tazminat
oranlannı Akbulut önümüzde-
ki gtlnlerde açıklayacak. Adalet
Bakanı Oltan Sungurlu, gazete-
cilerin bu yöndeki soruları üze-
rine, oranları Başbakan'ın açık-
layacağını belirterek "Bu oran-
lar personelimizin düşündögün-
den fazla olacak. Oranlar, per-
sonelimizi memnun edecek
düzcyde" dedi.
(Baftarafı 1. Sayfada)
rekli hız gösterilmiyor. Vatan-
daş Kürtçenin serbest bırakıidı-
ğını düşünerek rahat hareket-
ediyor. Burada açmaza düşen
bizler olayoruz.
Bolgedeki 'tehlikeli gelişme-
lerden' birisi de 'siyasi parti
kulvannın' hızla boşalması.
ANAP ve DYP geçen seçimler-
de bazı yerlerde oy alsa da böl-
gede aktif bir unsur olarak yer
alamıyorlar. Geçen yıllara ka-
dar Güneydoğu'nun etkin siya-
sal yapüanması olarak görülen
SHP, özellikle 'yedilerin
ihracı'ndan sonra hızla dina-
mizmini yitirdi. Bazı yerleşim
birimkrinde kişisel çabalarla
ayakta durmasının dışında, bü-
yük bir kadro erozyonuna uğ-
rayan SHP'nin bölgede fazla bir
etkinliği yok. Seçim zamanları
dışında bölgede biraz var olan
parti Refah. Güneydoğu'daki
Nevruz kutlamalanyla birlikte
yöredeki 'siyasal parti
kulvannda' iddialı bir parti gö-
rüntüsü verdi HEP.
Yöredeki baa yöneticüerin en
büyük endişesi de 'siyasi parti
knlvan'nm boşalmasıydı. Çün-
kü, bu kulvar boşaldıkça, de-
mokratik platformlar kapan-
dıkça, 'silaha sanlanın'sayısın-
da artış olacağından kaygılanı-
hyordu. Ancak devletin bazı gö-
revlileri bu endişeyi taşımak ye-
rine 'etkin siyasal oluşum'un
üzerine gitmeyi yeğlemişlerdi.
Önceden SHP'liler üzerinde ar-
tan baskılar, şimdi HEP'e yö-
nelmiş durumda. HEP Genel
Başkanı Fehmi Işıklar anlatıyor:
—Sürt'te partimize güvenlik
görevlileri saldırmış. Borçla alı-
nan mobilyalan, masayı, parti-
nin camlaruıı aşağıya indinniş-
ler. Partimize giden yollar kesi-
liyormuş. Gidenlere önce 'git-
meyln o partiye' uyarısı yapılı-
yormuş. Buna uymayanlan da
parti binasına girinceye kadar
dövayorlarmıs. Parti binasına
giren özgürinğüne kavuşuyor-
muş.
Batman'a ilişkin anlattıkları
da ilginçtı Işıklar'ın:
—Valilik izniyle Nevruı kut-
lanıyordu. Herkes lıka basa
parti binasına doluşmuş. Arala-
rında sivil polisler de var. Birisi
halaya kaülmış. Halayın bir ye-
rinde sivfl polis 'Biji Serok (Baş-
kan) Apo, Biji PKK' diye bagır-
maya başlamış. Kitleyi slogana
özendirdikten sonra çevik kuv-
vet getirilmiş. Çevik kuvvetin
desteğinde yüzü maskeU, sivil
giysili, tanınmayan bir takım,
ellerinde sopaiaria halka saldır-
nuşlar. Caddedeki arabalan,
dükkânlan rastgele tahrip etme-
ye başlamışlar. Mal ve can gii-
venligini korumakla görevii gü-
venlik görevüteri, dogrudan ma-
la ve cana sakhran bir rol üst-
lenmişier.
Bir yanda 'çağdaş demokrasi'
sözleri, diğer yanda baskı. Dev-
letin en tepesinden 'Kürtce uze-
rindeki yasak kalkacak' tutumu
algüanıyor bir yandan, diğer yan-
dan yasal düzenleme yapılmadı-
ğı için bolgedeki resmi görevli-
ler, 'Kürtce serbest bırakılmış
gibi davranan' bölge halkına ne
yapacaklarını şaşırıyorlar.
Bölgede yaşananlara bir ör-
nek de Nusaybin gazetesi. Dört
yapraktan oluşan, haftada bir
yayımlanan dört yaşındaki ye-
rel gazete hakkında bugüne de-
ğin tam elli altı dava açılmış.
Olaylann 'üç buçuk eşkıya'-
dan süreç içerisinde kaJabalık-
lann 'Apo'lu.TKK'U, yeşil, kır-
mızı, sarı bayraklı gösterilere'
sıçradığını görenler, 'Güneydo-
ğu'da nekr oluyor' diye sorduk-
tan sonra hemen bir ikinci so-
ruyu ekliyorlar: "Bundan son-
ra ne olacak?"
Bolgedeki sorunlarm çözümü
için "Acil yasal düzenlemelerin
yapılmasını, yaşamın yasalarla
çeÛşen yanlannın gidenlmesini"
önerenlerden, Kürt sorununun
televizyon dahil her platformda
özgürce tartışılmasını, partilerin
bir yuvarlakmasa etrafmda top-
lanarak soruna iktidanyla, mu-
halefetiyle çözüm aranmasmı çı-
kış yolu görenlere kadar pek
çok farklı tonlarda yaklaşımlar
var. Ancak, sorunun ulaştığı
boyut 'henüz vakit varken'i de-
ğil, "Aman vakit daha fazla
gecmeden'i gerektirecek acillik-
te.
Dünyalar Emin'in oldu
(Baftarafı I. Sayfada)
Ozan Bikn gibi. Emin Sivas 12
yaşında ve Ozan'dan daha bü-
yük. Onu görmeye okuluna git-
tiğimizde, müdür yardımcısının
odasında gazetecilerle "boğu-
şurken" buluyonız. (Bu arada
onu bulmamız çok kolay oluyor,
'çocuk nerede?' sorumuz yeter-
li oluyor).
"Emin kahkaha atsana...
Emin sevinir gibi yap... Şurada
dur, bir zafer işareti yap... Bir de
benim için Emin... Dişlerini gö-
relira ama... Kocaman bir gülü-
cük; işte tamam, öyle dur..."
Emin artık "rafer işareti"
yapmaktan yorgun düşmüş, pat-
layan tüm flaşlara elinden gel-
diğince gülümsemeye, "dişlerini
göstererek" kahkaha atmaya ça-
lışıyor; biraz şaşkın. Başmdan
beri inanmış olduğunu anlatı-
yor. Kazanacaklarını başmdan
beri bildiğini, adaylar arasında
bir tek Çin filmini izlemediğini,
bu arada herkesin sözünü ettiği
"o Fransız filmF'nden yalnızca
biraz tedirginlik duyduğunu,
ama hep inandığını heyecanla
söylüyor.
Emin'e daha sonra, okulu
Özel İstanbul Ar-El Lisesi tara-
fından bir ödül verildi. "Bizim
öğrencimiz Emin Sivas, dünya-
nın en önemli sinema ödülünü
kazandı, onunla gurur
dnyuyoruz" denildi. Bütün ar-
kadaşları alkışladı Emin'i, son-
ra kucakladıîar, küçük bir tiyat-
ro dolusu çocuk hep birlikte ob-
jektiflere baktı ve poz verdi,
"artist" arkadaşlanyla birükte...
O anda neler hissettiğini so-
ruyoruz Emin'e, TV'nin başın-
da, "And the Oscar goes ta.. Jo-
urney of Hope" denildiğinde.
Emin, bir çocuğun içtenliğiyle
yanıthyor: "Milletim degil ken-
di adıma sevindim ilk başta.
Sonra milletim için sevindim. 63
yıldan beri hiçbir Türk alama-
mış, biz başardık buna. 70 ya-
şına gelmiş ve bütün hayaünı bu
işe adamış adamlar bu sevinci
tadamazken ben bu sevinci şim-
di yaşadım. Çok heyecanlandım,
ne diyebilirim. Çok mutluyum."
Talabani ve
Barzani'yi kınadı
Apo
köprüieri
attı
Haber Merkezi — Kısa adı
PKK olan Kürdistan îşçi Parti-
si lideri Abdııllah Öcalan, Lüb-
nan'ın kuzeyindeki Bekaa Vadi-
si'nde bulunan "Mahzun Kork-
maz Akademisi" adı verilen as-
keri kampta, Fransız Haber
Ajansı AFP muhabirine verdi-
ği demeçte, Kuzey Iraklı Kürt li-
derlerden Celal Talabani ile Me-
yut Barzani'yi sert bir dille kına-
dı.
"Talabani'nin Kürtler adına
pazarük )-apmaya yetkisi ve tem-
sil hakkı yoktur, özellikle de
Tiirkiye'deki Kürtler adına ko-
nuşamaz" diyen öcalan, açıkla-
masına devamla "Talabani,
ABD, tngfltere ve NATO'ya bag-
lıdır" şeklinde konuştu. Geçen
salı günü Suriye'nin başkenti
Şam'dan ayrılarak Irak Kürdis-
tanı'ndaki Zaho kentine gelen
Talabani'nin "bölge halkı tara-
fından iyi ağuianmadıgım" öne -'
süren Öcalan, Kürdistan De-'
mokratik Partisi KDP lideri Me- •
sut Barzani ile de "derin i
anlaşmazlığı
n
olduğunu söyledi.
"Biz Barzani'yle tamamen an-
laşmazhk içindeyiz, eger Barza-
ni Türkiye'yle ittifak yaparsa, bu
anlaşmazhk savaşa dönüsebüir"
diyen Öcalan, "PKK, Kuzey
Irak'ta Talabani'den önce vardı"
dedi.
Bu bölgede Resul Mahmud-
un önderliğindeki Kürt Sosyalist
Partisi ile PKK'nın ittifak yap-
tığını söyleyen öcalan'ın bu son;
açıklaması, 8 mart günü Anka-
ra'da Türk hükümet yetkilileri
ile görüşen Talabani ile PKK'nın
arasındaki köprülerin atılması
anlamına geliyor. Talabani An-
kara'daki görüşmeler sırasında
Türk yetkililere "PKK ynrtsever
ve devrimci bir örgüttür" dedi-
ği için Öcalan tarafmdan "dost"
olarak nitelenmiş, ancak Barza-
ni'yi "MtT'le işbirligi yapmak-
la suçlamışU."