14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 1991 HABERLER CUMHURİYET/3 Güneydoğu'da ( hâki renkli bir canlılık' var Dağ taşaskerYoğun günler yaşanıyor Güneydoğu'da. Birliklerin sınıra doğru akışı sürüyor. Kimi yerleşim birimlerinden insanlar göçüyor, kiminde göçenler geri dönüyor. Savaş nedeniyle bazı ilçelerin ekonomik kaynakları neredeyse tümden kesilmiş. Güneye inen birlikler, ekonomiyi kimi yerleşim birimlerinde sımrlı da olsa canlandırmış. CELAL BAŞLANGIÇ İDİL— Süryanilerle Müslümanlar oturmuş iskambil oynuyor. Savaş önce- si tek bir boş masa bulunmayan kahve- nin ancak yansı dolu. Kimi tümden göç- müş Idillilerin, kimi yalnızca eş ve ço- cuklannı göndermiş. Geride kalanlar, ortak yazgıyı karşılıklı pişti oynayarak, tavlada zar atarak paylaşıyorlar. Yıllardır Muslümanlarla Süryanilerin iç içe yaşadığı Mardin'e bağü ilçenin ken- disine özgu mizah öykuleri var. Bu öy- külerde imamla papaz sık sık karşı kar- şıya geliyor, kimi zaman birkaç salkım ilzüm yemek için imam papazın bağına giriyor. Ancak bir süredir "Süryani cemaati" papazdan yoksun. İlçenin son papazı ölünce, yerini bir alt kademede- ki "Muksi" almış. Emekli Belediye mu- hasibi olan "Muksi" savaş korkusuyla ldil'den ayrılınca Suryaniler ancak on beş günde bir köydeki kilisesini bırakıp gelebilen "gezici papaz"ı bekler olmuş- Yerli Top Gun'lar savaş provasmda HAKAN AYGÜN DtYARBAKIR — Diyarba- kır 8. Ana Jet Ussü'ne girenleri devasa bir 'meUlik atmaca bcykeli' karşılıyor. Bu atmaca, üsteki 182. filonun arması. 182. filo Körfez savaşmdan bu yana gazetecilere gezdirilen ük Türk biriiği özelliğini taşıyor. Üste artık 181. filo adını alan Belçika 8. filosu da bulunuyor. Bayan pilotların da aralarında bulunduğu Belçikalı askerler hayatlanndan oldukça memnun görünüyorlar. Askerlerden, "Monâeur Poirot" bıyıklılara da rastlanıyor. Agatba Christi- e'nin UniU kahramanının torun- lan, en az Poirot'nunkiler ka- dar h'eyecanh geçecek günleri bekleyerek geçiriyorlar zaman- larını. Poirot'dan farkları "trw" yerine "savaş uçaktan"- na binmeleri. Belçikalı askerle- rin üsteki aylık masrafları ıse 55 milyon frank tutuyor. Filo korautaru Yarbay Gieüs, üsteki varlık nedenlerini "bay- rak göstermek" ve "caydın- cılık" olarak açıkhyor. Gielis üsteki 18 Mirage-5'in Irak sını- nna hiç yaklaşmadıklarının al- tını çiziyor. Türk komutanlann emrinde olduklarını da ısrarla vurguluyor. Diyarbakır üssündeki 182. Türk filosunda pilot üsteğmenlerin panoya astığı çıplak kadın fotoğrafları ve çeşitli mesajlar dikkati çekiyor. Bir fotoğrafın altına şu not düşülmüş: 'Çok içmeyin, kaldıramazsımz'. Kaldınlamayacak olan uçaktan başka bir şey değil tabii. Üste nçak gürültüsünden ge- çilmiyor. Gielis, hava koşullan ve teknolojik sonın çıkmadığı sürece "egitim" uçuşlannın her gün arakksız sürdüğünü be- lirtiyor. Üsteki 182. Türk filosunda ise "yerii Top Gun'Marla karşı- laşıyoruz. Filo komutanlığı bi- nası girişindeki pano, "havacı- lann karacüardan ve denizciler- den ne kadar farklı oldugunu" ortaya koyuyor. "Top Gan'Ma- nn astığı çıplak kadın fotoğraf- ları ve üzerlerindeki mesajlar dikkati çekiyor. Çırılçıplak bir kadın fotoğrafının üzerine ispir- tolu kalemle şu "uyan" dü- şülmüş: "Çok içmeyin, kaJdıramazsı- aız". Pilotlara sorulduğunda, kal- dınlmayacak olan, uçaktan baş- ka bir şey değil. Birbirine yatakta sırtını döne- rek yatmış mutsuz çifti gösteren bir karikatıirün üstünde de "Uçuşa gitmeden önce tiim teç- hizatını kontrol et, yoksa lazım olduğunda bulamazsın" yazılı. Yerli "Top Gun"ların hemen hepsi üsteğmen. Genç pilotlar gerçek anlamda bir "uçuşu" da gazeteciler için gerçekleştiriyor- lar. Bütün kameralar ve fotoğ- raf makineleri çekime hazırlanıp alarm verildiğinde bir üsteğmen arkadaşlanna sesleniyor: "Ar- tistJer hazır mısınız?" Alarm veriliyor. Çekim baş- lıyor. Yerli "Top Gun'Mann iş- lerinden hoşlandıklan belli. He- ie bu işlerini Türkiye'de üretilen F-16'larla icra etmeleri onları oldukça gururlandırıyor. lar. Ilçedeki Müslümanlar, neredeyse kendi sorunlanndan yakınır gibi anlatı- yorlar, yüzlerce yıldır birlikte yaşadıkları Hıristiyanlann dunımunu: — Sürymni cemaati başsu kaldı. Cizre, Silopi, Nusaybin gibi yerleşim birimlerinde ekonomik coküşle birlikte göç de yoğunlaşmıştı. İdil'den de göçen var, ama bu komşu îlçelere göre daha az. Idil bugünlerde "hâki renkli bir kıpır kıpırugı" yaşıyor. Yörede yoğun bir as- keri yığmak var. İlçenin çevresindeki dağ taş asker dolu. Cemseler, jipler, zırhlı araçlar, tanklar ve yüzlerce asker... Savaş sonrası, bakkalının, manavının, fınncısının durumundan yakınmadığı tek ilçe belki de tdil. Midyat-Cizre yolu iizerindeki elverişli alanlara yerleştirilen askeri birlikler, ldil'i alışveriş merkezi durumuna getirmiş. İlçe halkının "eko- nomik faaliyeti" dağ başındaki askeri birliklerin bulunduğu noktadan başlıyor. özellikle gençler ve çocuklar, ellerinde- ki naylon torbalara doldurduklan siga- ra, bisküvi ve çikolatalan satıyorlar as- < kerlere. Çocuklanm, "konuşlandınldığı" arazide ziyaret etmek isteyen aileler de karayolunun kjyısında bekleşiyor. Asker ailelerinin "gorüş yeri", Midyat-Cizre yo- lunun kıyısındaki bir taş üstü ya da ağa- çaltı oluyor. İdil'in Hükümet Caddesi'nde trafik neredeyse ukanmış. Askeri kamyonlar, jipler, askerler fınnların, bakkallann önünde sıra sıra. Hiç durmadan çalışan fınnlardan çıkan ekmekler kapalı kasa askeri kamyonlara dolduruluyor. Subay- lann en çok uğradığı yer berberler ve ga- zete bayii. Askerler sırtlarında G-3'leri, başlarında miğferleriyle İdil postan.esi- ni doldurmuş. Hepsi de "savaş haUerf'y- le telefon kuyruğundalar. Bir asteğmen erleri sıraya sokuyor telefon kulubesinin önünde. Kamyonlann lastikleri, erlerin postallan konuşlandınldıkları arazınin rengini almış. ldil'de tüpgaz, beyaz eşya, ev ısjtıcılan satışı neredeyse durma noktasında. Bu- na karşıhk bakkallar, fınncılar, kırtasi- yeciler, berberler, lokantaalar durumla- rından çok hoşnut. Askerler günlük yi- yeceklerinin dışında, çarşıdan en çok tran- sistörlü radyo satın alıyor. ldil'de bugün- lerde "savaş caniılıgı" var. Alışveriş konusunda insanlar kcsin olarak ikiye aynlmış. Bir yanda tezgâhın arkasmda duran, mal satan ve para alan sıvüler, diğer yanda da mal alan, para ve- ren resmi giysililer.. Yeni gelen birliklerte ilçe halkı arasın- <ia öyle sıcak bir ilişki yaşanıyor ki bol- gedeki bazı karakollara gircUğinde bir ça- vuşun, bir astsubayın kendisine takındağı tutumdan yıllardır yakınanlar, bir bin- başıyla, bir yarbayla ilçe kaldırımların- da tutuştuklan sohbetin koyuluğuna şa- şırıyorlar zaman zaman. tdil'de subay- lann yöre halkına yaklaşunı özenli ve sı- cak. Aracı dönuş yaptığı için yolu tıka- yan bir subayın kendisini bekleyen sürü- cüden donüp özur dilemesi ilçe halkının pek alışık olduğu bir davramş değil. Ama bu yörede 'Körfez Savaşı' ile bir- likte görülmeye başlamış böyle ince dav- ramşlar. Yoğun günler yaşanıyor Güneydoğu'- da. Birliklerin sınıra doğru akışı sürüyor. Kimi yerleşim birimlerinden insanlar gö- çüyor, kiminde de göçenler geri dönü- yor. Savaş nedeniyle bazı ilçelerin eko- nomik kaynakları neredeyse tümden ke- silmiş. Güneye inen askeri birlikler sa- vaşın darbe vurduğu ekonomiyi kimi yerleşim birimlerinde sımrlı da olsa can- landırmış. Midyat-Cizre yohma sıra sıra dizilmiş askeri birlikler, çocuklarını "konuşlan- dınldıklan" dağ başında gormeye giden asker aileleri, idil'in çarşısında "hâki renkli bir canlüık", postanede sırtların- da tüfekleriyle telefon sırası bekleyen as- kerler, kahvelerde iskambil oynayan Müslümanlar ve Suryaniler bölgedeki olağan görüntüler artık. Savaş göçerleri ç i l y y ş y ^ S masındın önce İstanbul'a göç eden konuklar âdeta çileyi yaşıyor. Silopi'nin Kosrali köyunden Körfez savaşının başlamasına çeyrek kala "Irak kimyasal silah kullanırsa" korkusuyla aynlan Eksen, Ko- lan ve Koçin aileleri de bu goçerlerden sadece birkaçı. Sıiryani aile- lerin tstanbul'da uçuncıi haftalan. İlk haftayı Moda'da, Protestan kilisesinde geçiren aileleri Kadıköy Belediyesi daha sonra Altuniza- de'deki Büyükşehir Belediyesi'ne ait misafırhaneye yerleştinniş. Mi- safirtıanenin salonuna yerteşen 28 kişi burada yaşıyor ve aynı odamn ranzalannı paylaşıyor. Odanın soguk rengini bozan, durulüp ran- zaların ucuna konulmuş >organlar. ağır yemek kokusu ve yerdeki bir tahta beşik. Aynı zamanda birbirlerine akraba olan ailelerin or- tak dedesi Hamo Koçin "Biz tabaosız değiliz, sadece kaülmadığı- mız, kaülmak istemediğimiz bir savaşta boşıı boşuna olmek islemedik" di\or. Savaş göçerleri; geride kalan yakınları, hayvan- lan ve toprakîarı için hayıflanırken, tura aile bireyleri köye bir an once dönebilmenin özlemini yaşıyor. (Fotoğraf: Erdoğan Köseoğlu) Incirlik Üssü'ne takviyeİncirlik'eyeni tanker uçakları getirilirken Batman Üssü'ne Patriot rampaları yerleştirildi Malatya Erhaç'a da Alman yapısı Roland füzeleri yerleştirilecek. ADANA / DtYARBAKIR / MALATYA (Cumhuriyet) — Irak'a yönelik hava harekâtla- rının yoğunlaştırılması uzerine Incirlik Üssü tanker uçaklarla takviye edildi. Batman Üssü'ne de Patriot füzeleri rampaları yerleştirilirken Malatya Erhaç Üssü'ne savunma amaçlı Alman yapısı Roland füzeleri konuş- landırılacak. Incirlik'ten daha önce Irak'a yönelik günde üç hava harekâtı yapılırken bunun günde 4'e yükselmesi ve bu nedenle üste- ki uçak sayısının artması üzeri- ne tanker uçaklannın sayısı da 6'dan 10'a çıkanldı. Tanker uçaklannın her biri, kendi ya- kıtı hariç ikmal için yaklaşık 100 ton yakıt taşıyor. Batman'da da NATO'ya ait üs ile rafinerilerin güvenliğini sağlamak için gönderilen 3 Pat- riot füze bataryası havaalam çevresine dün yerleştirildi. Yet- kililer Batman Havaalam'nda- ki ABD askerlerinin sayısının 1000'i bulduğunu, personel sa- yısı fazlalığı nedeniyle kentteki Otel llhan'ın da tutulduğunu bildirdiler. Erhaç Üssü'nde konuşlandı- rılması düşünülen Alman Ro- land savunma füzelerinin önü- müzdeki hafta içinde geleceği bildirildi. Erhaç'ta kalan 250 Alman askerinden ülkelerine donen 50'sinin yerine başka bir grup geldi, bunlann içinde Ro- land sisteminde çalışacak teknis- yenler de bulunuyor. Bu arada Erzurum Havaala- nı'nda bulunan Türk Hava Kuvvetleri'ne ait F-16 savaş uçaklannın dün kent üzerinde yaptıkları egitim uçuşları sıra- sında ses duvarını aşmalan ne- deniyle an arda iki patlama se- si duyuldu. Patlamalar bazı bi- naların camlarının kırılmasına ve halkın bir süre paniğe kapıl- masına yol açtı. Ancak daha sonra patlamaların ses duvarı- nı aşan jetlerin çıkardıkları gü- rültü olduğu duyuruldu. Tatvan'daki Iraklı sığınmacı kampı da dün yerli ve yabancı basın mensuplarına gezdirildi. Bitlis Valisi Aydın Gûçlü, 181 sığınmacıdan 121'inin asker kö- kenli, 60'ının sivil olduğunu bil- dirdi. DSPGenel Başkanı Bülent Ecevit Cumhuriyet için yazdı SAVAŞIN S I N I R B O Y U N D A H A L K L A S Ö Y L E Ş İ II Çağın en ileri teknolojili ve en tehlikeli si- lahlan karşısına, halkımız, sığınak yerine nay- lonJa veya mağaralarla; gaz maskesi yerine gaz- lı bezle; ölçum aygıtı yerine de tavukla çıkmak zorunda bırakılıyordu. Bu ilkel önlemlerle ye- tinerek savaşı içine sindirmeye zorlanıyordu. Bundan yakındı mı da halkımız, devleti yöne- tenlerce, "korkak"lıkla, "cengâverlik nıhunu yitinniş" olmakla, "tabansiz"lıkla suçlamyor- du. içişleri Bakanı'nın "Ne tabansız millet oldnk" sözü anımsatıldığında, Yüreğirli bir yurttaş, — Onun tabanı varsa bnraya gelsin, diye haykınyor. 4< Aniae DogH kalkuu emperyalist göelere feda etmek* 5 Yureğir'deki toplantılanmızdan birinde söz alan bir yurttaş, — Ben bir Batmanlı olarak konuşuyorum, diyor... Türkiye'yi savaşa sürükleyenierin tama- mıyla emperyalist güçlere feda etmek dışında hiçbir amaçlan yok. Batmanlı olarak benim bütün akrabalanm buraya vanıma geldiler hepsi de perişan durumda.» Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı işsizlikten, güvensizlikten, ge- çim zoriuğundan göç edenleri korkakhkla, ta- bansızlıkla suçluyor. ama bizler Kıbns'a gider- ken korkak değüdik, diyor. Söz Irak'ın askeri gücünün büyüklüğüne gel- diğinde de bir yurttaş, — Batıiılar kendileri yarattılar o devi, şim- di kendileri besabuu gorsunkr, bizi kanşürma- sınlar! diye haykınyor... Bir başka ses yükse- liyor topluluğun için- . ^ _ _ _ _ ^ ^ _ _ _ ^ _ den: — Devleti yöneten- ler bu olay ların sonun- da kârlı olacagımızı soylüyoriar. Fakat bu- rada kârlı yine başka- lan oluyor. Yıllardır Avrupa Topluiuğu'na üye olmak için uğraş- •naktayız, her turlu ca- bayı göslermekleyiz. Her türlu yaltaklanma- yı yapmaktayız. Fakat bize kapüarını sımsıkı kapalı tulan Avrupa Toplulugu. dün İsrail'e bir tsMm ohnakla, bu- giin İsrail'e "gel seni üye yapalım" diyor; musluklan da ona açı- yor. Acaba bizim men- faatimiz ne olacak? Bir başka ses: — Ben bizim hiikti- metin davranışından dolayı çok mahcup ohıyoram, bir Türk va- Undaşı olarak eziklik duyuyorum. Özal tele- vizyona çıkıyor, diyor ^ ~ ~ ^ " ^ ki "Biz bu savaştao kârlı çıkacağız"... Devlet tüccar gibi yonetilmez ki! Bea askerligimi Kıb- ns'ta yaptım. Kıbns'ta kimscye boyun egme- miştik. Ama şimdi 55 milyon olarak yakamızı Amerika'ya kaptınyonız, utanıyonım bundan. Körfez bunalraundan rejİM bmtalııina Halk, Körfez bunalımının Türkiye'de nasıl bir rejim bunahmına dönüştürüldüğünün de farkında... Türkiye Büyuk Millet Medisi'nin yetkilerini Cumhurbaşkanının gasp etmesi, sa- vaş yetkisinin bile Meclis'ten hükümete, hüku- metten cumhurbaşkanına aktanlması, ülkenin yasa gücünde kararnamelerle yönetilmesi ve Meclis'teki muhalefetin etkisiz kalması halkı son derecede kaygılandınyor. Yüreğir'deki mahalle toplantılarında yurt- taşlar bu kaygıyı şöyle dile getiriyorlar: — Halkın savaşa girme azmi olmadığı bal- de, halkı dinleyen, halkın gönişanü degerlen- diren yok. Meclis'ten bu yetkiler alınırken mu- halefet dahi yetersiz. Bir suni çogunluk siste- raiyle, Meclis'te Özal'ın her istegine "evet" de- nilir oldu. Yani halkın "evel'i *'hayır"ı sadece TBMM'deki beylerin arzusuna bağh. Halkın isteklerini gecerli kılabilmek için yardım isti- yoruz sizden... Bir yurttaş da halkın rejim kaygısını şu söz- lerle vurguluyor: — Bizim halk olarak kaygımız şu ki Körfez krizini bahane ederek, Amerika'yı da yanına alarak, Özal, Türkiye'yi bir diktatörlüğe gö- türiiyor. Savaşın ekonomiye ve halkın gecimiııe etkisi İncirlik'teki ve Yüreğir'deki söyleşilerimiz- de, Körfez bunalımının ve savaşın ekonomiyi ve halkın geçim dunımunu nasıl etkilediğini soruyorum. tşte aldığım yanıtlardan birkaç örnek: — İncirtik'te Amerikaldar artık çarşıya çık- mıyor. Dükkânlanmızın çoğu kapandı. — Pek çok Adanalı başka yerlere göçtü. Adana esnafı kan ağlıyor. — Ben üç milyon liralık pamuk sattım, ara- dan aylar geçti hâlâ parasını abtmadım. Ve fncirlik'in bir köy muhtarı şu açıklama- yı yapıyor: — Ocak ayının başında Tamn Kredi Koo- p«ratifi bize 363 liradan gübre sattı; fakat 585 liradan borçlandırdı. Oysa şimdi piyasada ay- nı gübre 390 lira. Yani oyuna geürildik. Bu soyguna herhalde "serbest pazar ekonomisi" de denemezdi. Eskiden köy halkı daha çok pamuk yetışti- rirmiş. Fakat pamuğun masrafının altından kalkamayınca buğday yetiştirmeye başlamış. Şimdi pamuk yetiştiren de buğday yetiştiren de pişman. Anlaşüan, devlet, ambargonun ve savaşın fa- turasını köylüye de çıkartıyordu. Ve bir şoför yurttaş şunları ekliyor: Devlet tüccar gibi yonetilmez Vatandaş: Özal, teleyizyona çıkıp diyor ki: 'Biz bu savaştan kârh çıkacağız..! Bizim hükümetin davranışından dolayı çok mahcup oluyorum, bir Türk vatandaşı olarak eziklik duyuyorum. — Buradan Dogu'ya dognı gtderkea yol bo- yunca göreceksiniz; benzincileria, dükklala- nn. lokantalann, çayevleriniıı çogıı kanaawn dunımda. Bütün bolge halkı mahvolamf, pc- rişan olmuş danımda. E-5 drantı Adana'dan Habur sınır kapısına kadar, E-5 karayolu, eskiden, samnm, dünyanın trafıgi en yoğun yollanndan biriydi. Bu yoğunluk Ha- bur'a yaklaştıkça artardı. Habur'a doğru TIR kuyruklanrun 30 kilometreyi bulduğu olurdu. Fakat bu kez aynı yolda Doğu'ya doğru iler- lerken, kilometrelerce tek bir araca rastlama- dığımız oldu. Otomobiller tek tüktü, TIR kanv yonları hiç yoktu. Ancak akşama doğru, Ba- tı'ya giden otobusler sıklaştı. Bunlar "aassn bölge"den göç eden yolculan taşıyordu. Ben- zin istasyonlannda bize söylendiğine göre, gö- cun yoğunluğundan, otobüs ücretleri iki-uç kat artmıştı. Benzin istasyonlarının da çayevierinin de aşevlerinin de çoğu kapanmıştı. Açık kalanlar- sa bomboştu. Suriye sınırı boyunca, eskiden, üzerlerinde "bakkal" yazılı, ucuz mazot satan yüzlerce küçük dükkân vardı;onlann tümü ka- palıydı. E-5 karayolunun iki yani tanker mezarlığı- na dönüşmüştü. Irak'a uygulanan ambargodan sonra artık işe yaramadıkları için akaryakıt tanklan araçlardan sökülüp kızağa çekilmiş- ti. Çıplak kalan kamyonlardan çoğu taşıyacak başka yük de bulamıyordu. Cizre, Silopi earşılan boaıboş Cizre'nin o eski canlı çarşısı şimdi nüfus sa- yımı günlerini andırırcasına bomboştu. Dük- _ _ _ ^ _ ^ ^ _ ^ _ ^ _ ^ ^ kânlann onarımctiann Uçte ikisinin kepenkleri indirilmiş, kapılar ki- litlenmişti. Silopi çarşısı ise Ciz- re çarşısından da daha ölgündü. İki ilçe merkezinden de halkın çoğu ayrüıp gitmişü. Kimi kimyasal silah korkusundan, ki- mi de işsizlikten buna- lıp göç etmişti. Peki, Cizre'den Silo- pi'den Guneydoğu'nun iç kesimlerine göç edenler oralarda ne ya- pıyor, nasıl yaşıyor)a£-, dı?... Bu soruya aldı- ğım yanıt şuydu: — Göç edenler iş dc ev de bulamıyortar, naylonlar altında yaşı- yorlar! Yolda Viranşehir'e, Kızıltepe'ye de uğra- dık. Geleceğimizden kimsenin haberi yoktu; fakat geldiğimızi gö- renler sağdan soldan koşuşup arabamızın "~~~"^^^^~^~"~" çevresinde geniş birer topluluk oluşturdular. Uğradıgımız her yerde olduğu gibi Viranşehir'de de konuşmak iste- yenlere mikrofonu vereceğimi söyledim. Gaze- telerden, TRTden "savaşa hayır" diyenlerin coplandığını, tutuklandığım ogrenmişlerdi. Onun için de ben "isteyen konuşsun" dediğim- de, ilkin, birkaç dakika bir sessizlik oldu. Son- ra, ilkokul beşinci sınıfta öğrenci olduğunu öğ- rendigim küçük bir çocuk yaklaştı, elimden mikrofonu aldı ve —Buralan en tehlikeli bolge, ama bicbMmi- ze gaz maskesi dağıtılmadı, diye haylurdı. Ardından bir ortaokul öğrencisi çocuk mik- rofonu aldı, — Babam belediyede meniHr, sekiz aydn- «y- hgını alamıyor dedi. Böylece iki çocuk, yalnız Viranşehir'in de- ğil, tümüyle Güneydoğu Anadolu'nun ikili der- dini özetlemiş oluyordu: Can güvensizliği ve yoksulluk... Bölgede ekonomi tümüyle çök- müştü. Irak'a uygulanan ambargonun altında bizim Güneydoğu halkımız da eziliyordu. Çocuklardan sonra büyükler de söz almaya başladılar, Viranşehir'de de Kızıltepe'de de sa- vaş istemediklerini, ama Türkiye'nin gitgide sa- vaşa sürüklenmesinden kaygı duyduklannı açık açık dile getirdiler ve geçim zorluğunun daya- nılmaz ölçüye vardığından yakındılar. Cizre gergin Cizre'de kimyasal savaş kaygısımn da yok- sulluğun ve işsizliğin de ötesinde bir gerginlik olduğunu, insan, daha çarşıya girerken, ruhun- da duyuyor. Birkaç ay önce Cizre çarşısında kepenkler, iktidann aldığı sert önlemleri ve sert önlemle- rin neden olduğu can kayıplaruu protesto et- mek üzere indirilmişti; şimdi ise ticaret durdu- ğu, ekonomi çöktüğü için kepenklerin çoğu in- miş dunımda... Ama birkaç ay önceki sert ön- lemlere duyulan tepki de Cizre'nin üstünde hâ- lâ bir kara bulut gibi duruyordu. Tutuklanan gençlerden çoğunun hâlâ serbest bırakılmamış olması tepkiyi ve gerginliği bütbütün körük- lüyordu. Fakat yine de hoparlörlü minibüsümüzün çevresinde sıcak bir topluluk oluşuyor. Cizre'ye gelişimiz ve başka yerlerde "savaşa hayir" top- lantüan coplarla dağıtılırken, bizim halkla söy- leşiye girmemiz, belli ki yüreklerinde devlete aylann yıllann biriktirdiği küskünlüğü basu- rıyor; topluluk içinden "Hoşgeldiniz" sesleri yükseliyor. Hemen ardından da bir Cizreli yurttaş, — Anavatan Partisi bundan sonra buraya gelemez. diye haykırıyor. — Hiç gelmediler mi? diye soruyorum... — Gelmediler, gelemezler, diyor aynı yurt- taş. YARIN: İnsan haklan mı, petrol mü?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle