Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 ŞUBAT 1991 HABERLER CUMHURİYET/3
Güneydoğu'da
(
hâki renkli bir canlılık' var
Dağ taşaskerYoğun günler yaşanıyor Güneydoğu'da. Birliklerin
sınıra doğru akışı sürüyor. Kimi yerleşim
birimlerinden insanlar göçüyor, kiminde göçenler
geri dönüyor. Savaş nedeniyle bazı ilçelerin
ekonomik kaynakları neredeyse tümden kesilmiş.
Güneye inen birlikler, ekonomiyi kimi yerleşim
birimlerinde sımrlı da olsa canlandırmış.
CELAL BAŞLANGIÇ
İDİL— Süryanilerle Müslümanlar
oturmuş iskambil oynuyor. Savaş önce-
si tek bir boş masa bulunmayan kahve-
nin ancak yansı dolu. Kimi tümden göç-
müş Idillilerin, kimi yalnızca eş ve ço-
cuklannı göndermiş. Geride kalanlar,
ortak yazgıyı karşılıklı pişti oynayarak,
tavlada zar atarak paylaşıyorlar.
Yıllardır Muslümanlarla Süryanilerin
iç içe yaşadığı Mardin'e bağü ilçenin ken-
disine özgu mizah öykuleri var. Bu öy-
külerde imamla papaz sık sık karşı kar-
şıya geliyor, kimi zaman birkaç salkım
ilzüm yemek için imam papazın bağına
giriyor. Ancak bir süredir "Süryani
cemaati" papazdan yoksun. İlçenin son
papazı ölünce, yerini bir alt kademede-
ki "Muksi" almış. Emekli Belediye mu-
hasibi olan "Muksi" savaş korkusuyla
ldil'den ayrılınca Suryaniler ancak on
beş günde bir köydeki kilisesini bırakıp
gelebilen "gezici papaz"ı bekler olmuş-
Yerli
Top Gun'lar
savaş
provasmda
HAKAN AYGÜN
DtYARBAKIR — Diyarba-
kır 8. Ana Jet Ussü'ne girenleri
devasa bir 'meUlik atmaca
bcykeli' karşılıyor. Bu atmaca,
üsteki 182. filonun arması.
182. filo Körfez savaşmdan
bu yana gazetecilere gezdirilen
ük Türk biriiği özelliğini taşıyor.
Üste artık 181. filo adını alan
Belçika 8. filosu da bulunuyor.
Bayan pilotların da aralarında
bulunduğu Belçikalı askerler
hayatlanndan oldukça memnun
görünüyorlar. Askerlerden,
"Monâeur Poirot" bıyıklılara
da rastlanıyor. Agatba Christi-
e'nin UniU kahramanının torun-
lan, en az Poirot'nunkiler ka-
dar h'eyecanh geçecek günleri
bekleyerek geçiriyorlar zaman-
larını. Poirot'dan farkları
"trw" yerine "savaş uçaktan"-
na binmeleri. Belçikalı askerle-
rin üsteki aylık masrafları ıse 55
milyon frank tutuyor.
Filo korautaru Yarbay Gieüs,
üsteki varlık nedenlerini "bay-
rak göstermek" ve "caydın-
cılık" olarak açıkhyor. Gielis
üsteki 18 Mirage-5'in Irak sını-
nna hiç yaklaşmadıklarının al-
tını çiziyor. Türk komutanlann
emrinde olduklarını da ısrarla
vurguluyor.
Diyarbakır üssündeki
182. Türk filosunda
pilot üsteğmenlerin
panoya astığı çıplak
kadın fotoğrafları ve
çeşitli mesajlar dikkati
çekiyor. Bir fotoğrafın
altına şu not düşülmüş:
'Çok içmeyin,
kaldıramazsımz'.
Kaldınlamayacak olan
uçaktan başka bir şey
değil tabii.
Üste nçak gürültüsünden ge-
çilmiyor. Gielis, hava koşullan
ve teknolojik sonın çıkmadığı
sürece "egitim" uçuşlannın her
gün arakksız sürdüğünü be-
lirtiyor.
Üsteki 182. Türk filosunda
ise "yerii Top Gun'Marla karşı-
laşıyoruz. Filo komutanlığı bi-
nası girişindeki pano, "havacı-
lann karacüardan ve denizciler-
den ne kadar farklı oldugunu"
ortaya koyuyor. "Top Gan'Ma-
nn astığı çıplak kadın fotoğraf-
ları ve üzerlerindeki mesajlar
dikkati çekiyor. Çırılçıplak bir
kadın fotoğrafının üzerine ispir-
tolu kalemle şu "uyan" dü-
şülmüş:
"Çok içmeyin, kaJdıramazsı-
aız".
Pilotlara sorulduğunda, kal-
dınlmayacak olan, uçaktan baş-
ka bir şey değil.
Birbirine yatakta sırtını döne-
rek yatmış mutsuz çifti gösteren
bir karikatıirün üstünde de
"Uçuşa gitmeden önce tiim teç-
hizatını kontrol et, yoksa lazım
olduğunda bulamazsın" yazılı.
Yerli "Top Gun"ların hemen
hepsi üsteğmen. Genç pilotlar
gerçek anlamda bir "uçuşu" da
gazeteciler için gerçekleştiriyor-
lar. Bütün kameralar ve fotoğ-
raf makineleri çekime hazırlanıp
alarm verildiğinde bir üsteğmen
arkadaşlanna sesleniyor: "Ar-
tistJer hazır mısınız?"
Alarm veriliyor. Çekim baş-
lıyor. Yerli "Top Gun'Mann iş-
lerinden hoşlandıklan belli. He-
ie bu işlerini Türkiye'de üretilen
F-16'larla icra etmeleri onları
oldukça gururlandırıyor.
lar. Ilçedeki Müslümanlar, neredeyse
kendi sorunlanndan yakınır gibi anlatı-
yorlar, yüzlerce yıldır birlikte yaşadıkları
Hıristiyanlann dunımunu:
— Sürymni cemaati başsu kaldı.
Cizre, Silopi, Nusaybin gibi yerleşim
birimlerinde ekonomik coküşle birlikte
göç de yoğunlaşmıştı. İdil'den de göçen
var, ama bu komşu îlçelere göre daha az.
Idil bugünlerde "hâki renkli bir kıpır
kıpırugı" yaşıyor. Yörede yoğun bir as-
keri yığmak var. İlçenin çevresindeki dağ
taş asker dolu. Cemseler, jipler, zırhlı
araçlar, tanklar ve yüzlerce asker...
Savaş sonrası, bakkalının, manavının,
fınncısının durumundan yakınmadığı
tek ilçe belki de tdil. Midyat-Cizre yolu
iizerindeki elverişli alanlara yerleştirilen
askeri birlikler, ldil'i alışveriş merkezi
durumuna getirmiş. İlçe halkının "eko-
nomik faaliyeti" dağ başındaki askeri
birliklerin bulunduğu noktadan başlıyor.
özellikle gençler ve çocuklar, ellerinde-
ki naylon torbalara doldurduklan siga-
ra, bisküvi ve çikolatalan satıyorlar as- <
kerlere. Çocuklanm, "konuşlandınldığı"
arazide ziyaret etmek isteyen aileler de
karayolunun kjyısında bekleşiyor. Asker
ailelerinin "gorüş yeri", Midyat-Cizre yo-
lunun kıyısındaki bir taş üstü ya da ağa-
çaltı oluyor.
İdil'in Hükümet Caddesi'nde trafik
neredeyse ukanmış. Askeri kamyonlar,
jipler, askerler fınnların, bakkallann
önünde sıra sıra. Hiç durmadan çalışan
fınnlardan çıkan ekmekler kapalı kasa
askeri kamyonlara dolduruluyor. Subay-
lann en çok uğradığı yer berberler ve ga-
zete bayii. Askerler sırtlarında G-3'leri,
başlarında miğferleriyle İdil postan.esi-
ni doldurmuş. Hepsi de "savaş haUerf'y-
le telefon kuyruğundalar. Bir asteğmen
erleri sıraya sokuyor telefon kulubesinin
önünde. Kamyonlann lastikleri, erlerin
postallan konuşlandınldıkları arazınin
rengini almış.
ldil'de tüpgaz, beyaz eşya, ev ısjtıcılan
satışı neredeyse durma noktasında. Bu-
na karşıhk bakkallar, fınncılar, kırtasi-
yeciler, berberler, lokantaalar durumla-
rından çok hoşnut. Askerler günlük yi-
yeceklerinin dışında, çarşıdan en çok tran-
sistörlü radyo satın alıyor. ldil'de bugün-
lerde "savaş caniılıgı" var.
Alışveriş konusunda insanlar kcsin
olarak ikiye aynlmış. Bir yanda tezgâhın
arkasmda duran, mal satan ve para alan
sıvüler, diğer yanda da mal alan, para ve-
ren resmi giysililer..
Yeni gelen birliklerte ilçe halkı arasın-
<ia öyle sıcak bir ilişki yaşanıyor ki bol-
gedeki bazı karakollara gircUğinde bir ça-
vuşun, bir astsubayın kendisine takındağı
tutumdan yıllardır yakınanlar, bir bin-
başıyla, bir yarbayla ilçe kaldırımların-
da tutuştuklan sohbetin koyuluğuna şa-
şırıyorlar zaman zaman. tdil'de subay-
lann yöre halkına yaklaşunı özenli ve sı-
cak. Aracı dönuş yaptığı için yolu tıka-
yan bir subayın kendisini bekleyen sürü-
cüden donüp özur dilemesi ilçe halkının
pek alışık olduğu bir davramş değil.
Ama bu yörede 'Körfez Savaşı' ile bir-
likte görülmeye başlamış böyle ince dav-
ramşlar.
Yoğun günler yaşanıyor Güneydoğu'-
da. Birliklerin sınıra doğru akışı sürüyor.
Kimi yerleşim birimlerinden insanlar gö-
çüyor, kiminde de göçenler geri dönü-
yor. Savaş nedeniyle bazı ilçelerin eko-
nomik kaynakları neredeyse tümden ke-
silmiş. Güneye inen askeri birlikler sa-
vaşın darbe vurduğu ekonomiyi kimi
yerleşim birimlerinde sımrlı da olsa can-
landırmış.
Midyat-Cizre yohma sıra sıra dizilmiş
askeri birlikler, çocuklarını "konuşlan-
dınldıklan" dağ başında gormeye giden
asker aileleri, idil'in çarşısında "hâki
renkli bir canlüık", postanede sırtların-
da tüfekleriyle telefon sırası bekleyen as-
kerler, kahvelerde iskambil oynayan
Müslümanlar ve Suryaniler bölgedeki
olağan görüntüler artık.
Savaş göçerleri ç i l y y ş y ^ S
masındın önce İstanbul'a göç eden konuklar âdeta çileyi yaşıyor.
Silopi'nin Kosrali köyunden Körfez savaşının başlamasına çeyrek
kala "Irak kimyasal silah kullanırsa" korkusuyla aynlan Eksen, Ko-
lan ve Koçin aileleri de bu goçerlerden sadece birkaçı. Sıiryani aile-
lerin tstanbul'da uçuncıi haftalan. İlk haftayı Moda'da, Protestan
kilisesinde geçiren aileleri Kadıköy Belediyesi daha sonra Altuniza-
de'deki Büyükşehir Belediyesi'ne ait misafırhaneye yerleştinniş. Mi-
safirtıanenin salonuna yerteşen 28 kişi burada yaşıyor ve aynı odamn
ranzalannı paylaşıyor. Odanın soguk rengini bozan, durulüp ran-
zaların ucuna konulmuş >organlar. ağır yemek kokusu ve yerdeki
bir tahta beşik. Aynı zamanda birbirlerine akraba olan ailelerin or-
tak dedesi Hamo Koçin "Biz tabaosız değiliz, sadece kaülmadığı-
mız, kaülmak istemediğimiz bir savaşta boşıı boşuna olmek
islemedik" di\or. Savaş göçerleri; geride kalan yakınları, hayvan-
lan ve toprakîarı için hayıflanırken, tura aile bireyleri köye bir an
once dönebilmenin özlemini yaşıyor. (Fotoğraf: Erdoğan Köseoğlu)
Incirlik Üssü'ne takviyeİncirlik'eyeni tanker uçakları getirilirken
Batman Üssü'ne Patriot rampaları yerleştirildi
Malatya Erhaç'a da Alman yapısı Roland
füzeleri yerleştirilecek.
ADANA / DtYARBAKIR /
MALATYA (Cumhuriyet) —
Irak'a yönelik hava harekâtla-
rının yoğunlaştırılması uzerine
Incirlik Üssü tanker uçaklarla
takviye edildi. Batman Üssü'ne
de Patriot füzeleri rampaları
yerleştirilirken Malatya Erhaç
Üssü'ne savunma amaçlı Alman
yapısı Roland füzeleri konuş-
landırılacak.
Incirlik'ten daha önce Irak'a
yönelik günde üç hava harekâtı
yapılırken bunun günde 4'e
yükselmesi ve bu nedenle üste-
ki uçak sayısının artması üzeri-
ne tanker uçaklannın sayısı da
6'dan 10'a çıkanldı. Tanker
uçaklannın her biri, kendi ya-
kıtı hariç ikmal için yaklaşık 100
ton yakıt taşıyor.
Batman'da da NATO'ya ait
üs ile rafinerilerin güvenliğini
sağlamak için gönderilen 3 Pat-
riot füze bataryası havaalam
çevresine dün yerleştirildi. Yet-
kililer Batman Havaalam'nda-
ki ABD askerlerinin sayısının
1000'i bulduğunu, personel sa-
yısı fazlalığı nedeniyle kentteki
Otel llhan'ın da tutulduğunu
bildirdiler.
Erhaç Üssü'nde konuşlandı-
rılması düşünülen Alman Ro-
land savunma füzelerinin önü-
müzdeki hafta içinde geleceği
bildirildi. Erhaç'ta kalan 250
Alman askerinden ülkelerine
donen 50'sinin yerine başka bir
grup geldi, bunlann içinde Ro-
land sisteminde çalışacak teknis-
yenler de bulunuyor.
Bu arada Erzurum Havaala-
nı'nda bulunan Türk Hava
Kuvvetleri'ne ait F-16 savaş
uçaklannın dün kent üzerinde
yaptıkları egitim uçuşları sıra-
sında ses duvarını aşmalan ne-
deniyle an arda iki patlama se-
si duyuldu. Patlamalar bazı bi-
naların camlarının kırılmasına
ve halkın bir süre paniğe kapıl-
masına yol açtı. Ancak daha
sonra patlamaların ses duvarı-
nı aşan jetlerin çıkardıkları gü-
rültü olduğu duyuruldu.
Tatvan'daki Iraklı sığınmacı
kampı da dün yerli ve yabancı
basın mensuplarına gezdirildi.
Bitlis Valisi Aydın Gûçlü, 181
sığınmacıdan 121'inin asker kö-
kenli, 60'ının sivil olduğunu bil-
dirdi.
DSPGenel Başkanı Bülent Ecevit
Cumhuriyet için yazdı
SAVAŞIN S I N I R B O Y U N D A
H A L K L A S Ö Y L E Ş İ
II
Çağın en ileri teknolojili ve en tehlikeli si-
lahlan karşısına, halkımız, sığınak yerine nay-
lonJa veya mağaralarla; gaz maskesi yerine gaz-
lı bezle; ölçum aygıtı yerine de tavukla çıkmak
zorunda bırakılıyordu. Bu ilkel önlemlerle ye-
tinerek savaşı içine sindirmeye zorlanıyordu.
Bundan yakındı mı da halkımız, devleti yöne-
tenlerce, "korkak"lıkla, "cengâverlik nıhunu
yitinniş" olmakla, "tabansiz"lıkla suçlamyor-
du.
içişleri Bakanı'nın "Ne tabansız millet
oldnk" sözü anımsatıldığında, Yüreğirli bir
yurttaş,
— Onun tabanı varsa bnraya gelsin, diye
haykınyor.
4<
Aniae DogH kalkuu
emperyalist göelere
feda etmek*
5
Yureğir'deki toplantılanmızdan birinde söz
alan bir yurttaş,
— Ben bir Batmanlı olarak konuşuyorum,
diyor... Türkiye'yi savaşa sürükleyenierin tama-
mıyla emperyalist güçlere feda etmek dışında
hiçbir amaçlan yok. Batmanlı olarak benim
bütün akrabalanm buraya vanıma geldiler
hepsi de perişan durumda.» Cumhurbaşkanı,
İçişleri Bakanı işsizlikten, güvensizlikten, ge-
çim zoriuğundan göç edenleri korkakhkla, ta-
bansızlıkla suçluyor. ama bizler Kıbns'a gider-
ken korkak değüdik, diyor.
Söz Irak'ın askeri gücünün büyüklüğüne gel-
diğinde de bir yurttaş,
— Batıiılar kendileri yarattılar o devi, şim-
di kendileri besabuu gorsunkr, bizi kanşürma-
sınlar! diye haykınyor... Bir başka ses yükse-
liyor topluluğun için- . ^ _ _ _ _ ^ ^ _ _ _ ^ _
den:
— Devleti yöneten-
ler bu olay ların sonun-
da kârlı olacagımızı
soylüyoriar. Fakat bu-
rada kârlı yine başka-
lan oluyor. Yıllardır
Avrupa Topluiuğu'na
üye olmak için uğraş-
•naktayız, her turlu ca-
bayı göslermekleyiz.
Her türlu yaltaklanma-
yı yapmaktayız. Fakat
bize kapüarını sımsıkı
kapalı tulan Avrupa
Toplulugu. dün İsrail'e
bir tsMm ohnakla, bu-
giin İsrail'e "gel seni
üye yapalım" diyor;
musluklan da ona açı-
yor. Acaba bizim men-
faatimiz ne olacak?
Bir başka ses:
— Ben bizim hiikti-
metin davranışından
dolayı çok mahcup
ohıyoram, bir Türk va-
Undaşı olarak eziklik
duyuyorum. Özal tele-
vizyona çıkıyor, diyor ^ ~ ~ ^ " ^
ki "Biz bu savaştao kârlı çıkacağız"... Devlet
tüccar gibi yonetilmez ki! Bea askerligimi Kıb-
ns'ta yaptım. Kıbns'ta kimscye boyun egme-
miştik. Ama şimdi 55 milyon olarak yakamızı
Amerika'ya kaptınyonız, utanıyonım bundan.
Körfez bunalraundan
rejİM bmtalııina
Halk, Körfez bunalımının Türkiye'de nasıl
bir rejim bunahmına dönüştürüldüğünün de
farkında... Türkiye Büyuk Millet Medisi'nin
yetkilerini Cumhurbaşkanının gasp etmesi, sa-
vaş yetkisinin bile Meclis'ten hükümete, hüku-
metten cumhurbaşkanına aktanlması, ülkenin
yasa gücünde kararnamelerle yönetilmesi ve
Meclis'teki muhalefetin etkisiz kalması halkı
son derecede kaygılandınyor.
Yüreğir'deki mahalle toplantılarında yurt-
taşlar bu kaygıyı şöyle dile getiriyorlar:
— Halkın savaşa girme azmi olmadığı bal-
de, halkı dinleyen, halkın gönişanü degerlen-
diren yok. Meclis'ten bu yetkiler alınırken mu-
halefet dahi yetersiz. Bir suni çogunluk siste-
raiyle, Meclis'te Özal'ın her istegine "evet" de-
nilir oldu. Yani halkın "evel'i *'hayır"ı sadece
TBMM'deki beylerin arzusuna bağh. Halkın
isteklerini gecerli kılabilmek için yardım isti-
yoruz sizden...
Bir yurttaş da halkın rejim kaygısını şu söz-
lerle vurguluyor:
— Bizim halk olarak kaygımız şu ki Körfez
krizini bahane ederek, Amerika'yı da yanına
alarak, Özal, Türkiye'yi bir diktatörlüğe gö-
türiiyor.
Savaşın ekonomiye ve
halkın gecimiııe etkisi
İncirlik'teki ve Yüreğir'deki söyleşilerimiz-
de, Körfez bunalımının ve savaşın ekonomiyi
ve halkın geçim dunımunu nasıl etkilediğini
soruyorum. tşte aldığım yanıtlardan birkaç
örnek:
— İncirtik'te Amerikaldar artık çarşıya çık-
mıyor. Dükkânlanmızın çoğu kapandı.
— Pek çok Adanalı başka yerlere göçtü.
Adana esnafı kan ağlıyor.
— Ben üç milyon liralık pamuk sattım, ara-
dan aylar geçti hâlâ parasını abtmadım.
Ve fncirlik'in bir köy muhtarı şu açıklama-
yı yapıyor:
— Ocak ayının başında Tamn Kredi Koo-
p«ratifi bize 363 liradan gübre sattı; fakat 585
liradan borçlandırdı. Oysa şimdi piyasada ay-
nı gübre 390 lira. Yani oyuna geürildik.
Bu soyguna herhalde "serbest pazar
ekonomisi" de denemezdi.
Eskiden köy halkı daha çok pamuk yetışti-
rirmiş. Fakat pamuğun masrafının altından
kalkamayınca buğday yetiştirmeye başlamış.
Şimdi pamuk yetiştiren de buğday yetiştiren de
pişman.
Anlaşüan, devlet, ambargonun ve savaşın fa-
turasını köylüye de çıkartıyordu.
Ve bir şoför yurttaş şunları ekliyor:
Devlet
tüccar
gibi
yonetilmez
Vatandaş: Özal, teleyizyona
çıkıp diyor ki: 'Biz bu
savaştan kârh çıkacağız..!
Bizim hükümetin
davranışından dolayı çok
mahcup oluyorum, bir Türk
vatandaşı olarak eziklik
duyuyorum.
— Buradan Dogu'ya dognı gtderkea yol bo-
yunca göreceksiniz; benzincileria, dükklala-
nn. lokantalann, çayevleriniıı çogıı kanaawn
dunımda. Bütün bolge halkı mahvolamf, pc-
rişan olmuş danımda.
E-5 drantı
Adana'dan Habur sınır kapısına kadar, E-5
karayolu, eskiden, samnm, dünyanın trafıgi en
yoğun yollanndan biriydi. Bu yoğunluk Ha-
bur'a yaklaştıkça artardı. Habur'a doğru TIR
kuyruklanrun 30 kilometreyi bulduğu olurdu.
Fakat bu kez aynı yolda Doğu'ya doğru iler-
lerken, kilometrelerce tek bir araca rastlama-
dığımız oldu. Otomobiller tek tüktü, TIR kanv
yonları hiç yoktu. Ancak akşama doğru, Ba-
tı'ya giden otobusler sıklaştı. Bunlar "aassn
bölge"den göç eden yolculan taşıyordu. Ben-
zin istasyonlannda bize söylendiğine göre, gö-
cun yoğunluğundan, otobüs ücretleri iki-uç kat
artmıştı.
Benzin istasyonlarının da çayevierinin de
aşevlerinin de çoğu kapanmıştı. Açık kalanlar-
sa bomboştu. Suriye sınırı boyunca, eskiden,
üzerlerinde "bakkal" yazılı, ucuz mazot satan
yüzlerce küçük dükkân vardı;onlann tümü ka-
palıydı.
E-5 karayolunun iki yani tanker mezarlığı-
na dönüşmüştü. Irak'a uygulanan ambargodan
sonra artık işe yaramadıkları için akaryakıt
tanklan araçlardan sökülüp kızağa çekilmiş-
ti. Çıplak kalan kamyonlardan çoğu taşıyacak
başka yük de bulamıyordu.
Cizre, Silopi earşılan
boaıboş
Cizre'nin o eski canlı çarşısı şimdi nüfus sa-
yımı günlerini andırırcasına bomboştu. Dük-
_ _ _ ^ _ ^ ^ _ ^ _ ^ _ ^ ^ kânlann onarımctiann
Uçte ikisinin kepenkleri
indirilmiş, kapılar ki-
litlenmişti.
Silopi çarşısı ise Ciz-
re çarşısından da daha
ölgündü.
İki ilçe merkezinden
de halkın çoğu ayrüıp
gitmişü. Kimi kimyasal
silah korkusundan, ki-
mi de işsizlikten buna-
lıp göç etmişti.
Peki, Cizre'den Silo-
pi'den Guneydoğu'nun
iç kesimlerine göç
edenler oralarda ne ya-
pıyor, nasıl yaşıyor)a£-,
dı?... Bu soruya aldı-
ğım yanıt şuydu:
— Göç edenler iş dc
ev de bulamıyortar,
naylonlar altında yaşı-
yorlar!
Yolda Viranşehir'e,
Kızıltepe'ye de uğra-
dık. Geleceğimizden
kimsenin haberi yoktu;
fakat geldiğimızi gö-
renler sağdan soldan
koşuşup arabamızın
"~~~"^^^^~^~"~" çevresinde geniş birer
topluluk oluşturdular. Uğradıgımız her yerde
olduğu gibi Viranşehir'de de konuşmak iste-
yenlere mikrofonu vereceğimi söyledim. Gaze-
telerden, TRTden "savaşa hayır" diyenlerin
coplandığını, tutuklandığım ogrenmişlerdi.
Onun için de ben "isteyen konuşsun" dediğim-
de, ilkin, birkaç dakika bir sessizlik oldu. Son-
ra, ilkokul beşinci sınıfta öğrenci olduğunu öğ-
rendigim küçük bir çocuk yaklaştı, elimden
mikrofonu aldı ve
—Buralan en tehlikeli bolge, ama bicbMmi-
ze gaz maskesi dağıtılmadı, diye haylurdı.
Ardından bir ortaokul öğrencisi çocuk mik-
rofonu aldı,
— Babam belediyede meniHr, sekiz aydn- «y-
hgını alamıyor dedi.
Böylece iki çocuk, yalnız Viranşehir'in de-
ğil, tümüyle Güneydoğu Anadolu'nun ikili der-
dini özetlemiş oluyordu: Can güvensizliği ve
yoksulluk... Bölgede ekonomi tümüyle çök-
müştü. Irak'a uygulanan ambargonun altında
bizim Güneydoğu halkımız da eziliyordu.
Çocuklardan sonra büyükler de söz almaya
başladılar, Viranşehir'de de Kızıltepe'de de sa-
vaş istemediklerini, ama Türkiye'nin gitgide sa-
vaşa sürüklenmesinden kaygı duyduklannı açık
açık dile getirdiler ve geçim zorluğunun daya-
nılmaz ölçüye vardığından yakındılar.
Cizre gergin
Cizre'de kimyasal savaş kaygısımn da yok-
sulluğun ve işsizliğin de ötesinde bir gerginlik
olduğunu, insan, daha çarşıya girerken, ruhun-
da duyuyor.
Birkaç ay önce Cizre çarşısında kepenkler,
iktidann aldığı sert önlemleri ve sert önlemle-
rin neden olduğu can kayıplaruu protesto et-
mek üzere indirilmişti; şimdi ise ticaret durdu-
ğu, ekonomi çöktüğü için kepenklerin çoğu in-
miş dunımda... Ama birkaç ay önceki sert ön-
lemlere duyulan tepki de Cizre'nin üstünde hâ-
lâ bir kara bulut gibi duruyordu. Tutuklanan
gençlerden çoğunun hâlâ serbest bırakılmamış
olması tepkiyi ve gerginliği bütbütün körük-
lüyordu.
Fakat yine de hoparlörlü minibüsümüzün
çevresinde sıcak bir topluluk oluşuyor. Cizre'ye
gelişimiz ve başka yerlerde "savaşa hayir" top-
lantüan coplarla dağıtılırken, bizim halkla söy-
leşiye girmemiz, belli ki yüreklerinde devlete
aylann yıllann biriktirdiği küskünlüğü basu-
rıyor; topluluk içinden "Hoşgeldiniz" sesleri
yükseliyor. Hemen ardından da bir Cizreli
yurttaş,
— Anavatan Partisi bundan sonra buraya
gelemez. diye haykırıyor.
— Hiç gelmediler mi? diye soruyorum...
— Gelmediler, gelemezler, diyor aynı yurt-
taş.
YARIN: İnsan haklan mı,
petrol mü?