Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ŞUBAT 1991 HABERLER CUMHURİYET/3
Gazeteciler bölge halkıyla 'tam temas
9
edemiyor
Cizre biraz yasakC İ Z R E N O T L A R I
CELAL BAŞLANGIÇ
CİZRE — Midyat sırtını masmavi
gökytlzüne dayanuş. Kiliselerin çan ku-
leteriyle, camilerin minareleri birbirine
paralel uzanıyorlar. Kar yağışı dün dur-
muş. Yerde ince bir beyaz tabaka var.
Gökyüzüyle yeryüzünün arasında Mid-
yat'm oya gibi işli san taş evleri var. Ar-
tık Irak'tan petrol taşımayan tankerler,
sutlanndaki tanklan Midyat-Cizre yohı-
na bırakmışlar.
Midyat'tan ldil'e, oradan Cizre'ye uza-
nan ince asfalt yolda yoğun bir askeri
trafık yaşanıyor. Idil girişindeki dağlık
alana, Cizre'ye giden yolun sağına solu-
na askeri birükler konuşlandınlmış. Pı-
nl pınl güneş yerdc kalan karın beyazın-
dan, bir de askeri birliklerin nayion ka-
muflajlanndan yansıyor. Dağlara sanki
ayna kınğı serpiştirilmiş.
Gazetecilerin en çok merak ettiği ko-
nu Cizre'ye giriş yasak mı değil mi? Ge-
rek E-24'ten, gerekse Midyat-îdil yolun-
dan Cizre'ye gitmek isteyen gazeteciler
son dört gündür "Oiaganüstü Hal Böl-
ge VaMügi'ndeD izin almadan girilemez"
tümcesiyle geri döndürülüyor. Ancak ya-
sağı kimin koyduğu pek belli değil. Müt-
tefîk Basın Merkezi'ne göre askeri bir-
liklere dört yuz metre yaklaşmanın dı-
şında herhangi bir yasak yok. Olağanüs-
tü Hal Bölge Valiliği gazetecilerin "Ciz-
re'ye ginnek için sizden izm kigıdı isti-
yoriar. Bize böyle bir belge verir misi-
niz?" yolundaki isteklerini, "Bir yasak
yok ki izfn belgesi vereHm" diye geri çe-
viriyordu.
Milli Savunma Bakanı Hösnü Dogan,
önceki gün Müttefik Basın Merkezi'nde
Oiaganüstü Hal Bölge Valisi Hayri Ko-
zakcraglu ile birlikte bir basın toplantı-
sı yapü. Elbette gazetecilerin en çok üze-
rinde durduğu konu da "Bölgenin nere-
sinİD yasak olduğuydu?" Bir kez daha
soruldu Bakan Doğan'a:
—Gazetecflerin özeüikle Cizre'ye gir-
meieri yasakJandı. Acaba Cizre'de ne
olnyor? Basudaa gizknen bir şej mi
memis askeri bölgedir. Ooan için Cizre
H SOopi köprüsünü geçmeaiz
Bakan Dogan, Oiaganüstü Hal Böl-
ge Valisi Kozakçıoğlu'na dönünce, "Öyle
bir sey yok" yanıtını alıyor. Bunun üze-
rine de gazetecilere durumu kesin olarak
bildiriyor Bakan Doğan:
— Bakın berkes burada. 'öyle bir sey
yok' diyorlar.
Hatu gazetecilerin "Cizre'ye, Silopi-
ye rahatca girebiir miyiz?" sorusuna al-
dıkları yarut da "Elbette hiçbir yasak
yok" oluyor. Oysa Silopi'ye girişler da-
ha ilk günden başlayarak yasaklanmış-
tı. Bu yasak da gazetecilere, "tlaa edil-
olanaksız" diye bildirilmişti.
Milli Savunma Bakanı ve Olağanüs-
tü Hal Bölge Valiliği'nden bu
"güvenceyf* alan gazetecilerin bir kısmı
dün "Cizre önlerinde" gorüldüler. Ciz-
re'ye girişler E-24 karayolu üzerindeki
Katran ve Midyat-Cizre yolundaki Dü-
zova'da kesiliyordu. Dün "denenen" yol
da Midyat-Cizre yoluydu.
Düzova Jandarma Karakolu önünde
kimlik denetimi yapan asker, san basın
kartunızı görünce "Oiaganıistü Hal Bol-
ge VaKtigFaden izniniz var mı?" diye sor-
du. Aracınuzın arkasına Martjin'den bu-
raya kadar bizi izleyen beyaz bir Rena-
ult yanaşmıştı. Görevli askere, "Inn bel-
gemiz yok ıma bu var" diyerek dünkü
Cumhuriyet'te yayımlanan Bakan Do-
ğan'tn ve Kozakçıoğlu'nun bölgedeki ya-
saklara ilişkin açıklamasını gösterdik.
Haberin başlığı, "Gazetecikre yasak
yok"tu.
Asker, kimliklerimizi alıp komutana
gjtti. Elimizde gazeteyle biz de peşinden.
Arkamızda bekleyen araçtan inen sakaUı
bir kişi de bizle beraber girdi komuta-
nın odasına. Kimliğini gösterip "Ben
emniyettenim" dedi. Adlanmızı bir kâ-
ğıda yazdı. Görevli subay, "Bir emir de-
gişikligi olmadL Gazetecilerin geçmesi
yasak" diyordu. Arkamızdan ikinci bir
araçta gelen üç Alman kadm gazetecinin
daha kimlikleri geldÖ komutanın odası-
na.
Sivil polis bir görüşme yapabilmesi
için bizim komutan odasından çıkmamı-
zı istedi. Kapının önünde bekliyorduk.
BeUi ki bir telefon görüşmesi yapılıyor-
du. Içeriden, "Şimdi bunlar çarşaf car-
şaf yazarlar" diye sesler geliyordu. So-
nunda karar çıktı: Cizre'ye gidebilirdik,
ama ilk uğrayacağımız yer Cizre Jandar-
ma Bölük Komutanlığı'nda kurulu Müt-
tefik Basın Merkezi olacaktı.
Basın merkezindeki yarbay güler yüzle
karşıladı bizi. önce tek tek dolaşamaya-
cağımızı, Oiaganüstü Hal Bölge Valiliği
ve Müttefik Basın Merkezi'nce düzenle-
nen turlarla gezebileceğimizi anlattı. Bi-
zim kanıtımız, yine gazete haberiydi. Bu-
nun üzerine Diyarbakır'daki Müttefik
Basın Merkezi yeniden arandı. Karşıda-
ki subay, önceki gün yapılan basın top-
lantısında Bakan Doğan ile Kozakçıoğ-
lu'nun sözlerini anımsatarak askeri bir-
liklere yaklaşmadan, "Halkla temas
edebilecegimizi" anlattı. Neden sonra
Cizre'nin "serbest" olduğu anlaşılmıştı.
Elbette peşimizdeki sivil polislerle birlik-
te. Cizre'ye giriş yasağını kim koymuş-
tu, kim kaldırmıştı, o pek anlaşılamadı.
Ancak anlasılan tek şey "oiaganüstü hal-
de serbestligin" Kürtçe'ye tanıaan özgür-
lük kadar olduğuydu.
Savaşın kıyısında soğukla savaş
s i L o P i
ÇALIŞKANKÖY
VEDAT YENERER
ÇALIŞKANKÖY (StLOPÎ)
— Türkiye"nin Irak sınır kesi-
minde ABD pilotlan ile Iraklı
askerler arasında sıcak bir çatış-
ma yaşanırken Silopi'nin bazı
köylerinde "soguk" ile savaş ya-
sanıyor. 6 gündür depremin de-
vam ettiği Silopi'nin başta Ça-
nşkanköyu olmak üzere Görürn-
lü, Felcik, Koyunören köyleri ile
NevTO, Derecık, Eğrikonak ve
Tepeli mezralannda yaşam evle-
rin dışında devam ediyor. Sık sık
meydana gelen yer sarsıntısı ne-
deniyle yaklaşık 2.500 nüfuslu
Çalışkanköy'de ve diğer yerleşim
birimlerinde ilkel çadırlarda so-
ğukla savaşım veren yaşh-genç
herkes hükumetin yardımını
beklıyor. Kızılay ise 40 çadır
göadennekie yevmmis. - --
Kar» lapa lapa yağıyor. Gaze-
tecilerin sokulmadığı Cizre ve
Silopi'deki polis ve asker engel-
Jerini atlatıp Silopi'nin en büyük
koyü olan 30 kilometre uzakhk-
taki Çalışkanköy'e vanyoruz.
Dışanda büyük bir kalabalık ilgi
ile etrafımıza toplanıyor. Köye
giriş ile birlikte her evin önün-
de yan acık ilkel çadırlarda otu-
ran insanlar dikkati çekiyor. Ke-
rpiç evlerin duvarlanndaki çat-
laklar ve yanklar her sarsıntıdan
sonra biraz daha açılmış. Köyün'
orta yerlerinden bir yerden ev-
leri büyük bir kalabalık esliğin-
de dolaşmaya başlıyoruz. Köy
ahalisinden HalH Aslan (36) sö-
ze atüıyor.
"Geçen persembe büyik bir
sarantı ve dipten gelen seslerle
sallaadık. Daha sonrs her giin
öç-dört kez bu tekrariandı. Çok
korkuyoruz. Bu nedenle bepi-
miz, yaptıgıınız ilkel çadırlara
yerlesük. Kaymakam ve diğer
yetkiiBer gdetek bize yardun ya-
pdacagmı söyledUer. Bu yardun
çerceveaiııde bölgede depremden
etkBenen köylere topJam 100 ca-
*r w 500 batta^ye gönderiMi.
Fakat MZHB köye sadece 40 ça-
dır verikB. Ama bizim en az 300
çadıra iktiyscınuz var" diye ge-
lişmeleri anlaüyor.
Biraz ilerleyince yan yıkık bir
evin yanı başına kurulmuş nay-
k>n bir çadıra yakJaşıyoruz. lçin-
de kat kat yorganlar, doşekler ve
halılar var. Ortada yakılan bir
ateş hem çadın ısıtıyor hem de
tencereyi kaynaoyor. Abdilka-
Sınıra 3 kilometre
uzaklıktaki, 2500
nüfuslu
Çalışkanköy'de, sık sık
meydana gelen yer
sarsıntısı nedeniyle
insanlar çadırda „
yaşıyorlar. Kar lapa
lapa yağıyor, insanlar
yardım bekliyor.
dir taal, çadırlarda 30'ar
yaşamak zorunda olduğunu be-
lirterek şöyle konuşuyor:
"Yiyecek ve içecegimizin ya-
nında hükümetten evlerimizi
oaarmak icin yardun bekliyo-
nız. Kaymakam iyi bir insan,
ama Ankara'dan karar çıkması
gerekiyormoş, 100 kadar çocuk
şimdiden bastalandı. Bnnlara
ber giin büytikler de ekleniyor."
Irak sınırına 3 kilometre
uzaklığmdaki dağ köyü Çalış-
kanköy'de hayat durmuş gibi.
Uçaklar her gün gecerken Irak
uçaksavarlarından atılan mer-
rnileri de köye yağıyordu. tsmail
Uğur, ısınmak için girdiğimiz bir
çadırın ateşi başında şunları
söylüyor: "Saddam'dan korku-
yoruz. Özellikle kimyasal silah-
taa. Biz de gaz maskesi istiyo-
rnz." Bu sırada oluşan kalaba-
üktan genç bir çocuk cebinden
bir uçaksavar mermisi çıkarta-
rak "Gazeteci bey bu mermiler-
den köyümüze binlerce döştö.
15 güB kadar önce de zaten fö-
ze köyümüziın yakımna döş-
müştü. Köyliımiiz korkarak
mecburen daglarda, mağarala-
n sıgınak haüne getirdiler" di-
yerek düşüncelerini aktanyor.
Çalışkankö>''de yüksekçe bir
yere çıkıldığında renk renk ça-
dırlar ve dısarda çaresiz dolaşan
insanlar net bir şekilde göze ça-
rpıyor. Annelerin kucağındaki
çocuklann bazılan ateşli, bazı-
lan da öksürüyor. Köy Muhtan
Nadir Yaman, şikâyetlerinin An-
kara'ya olduğunu söylüyor. Sa-
man dökülerek yerin ıslaklığı gi-
derilmiş bir çadınn içine giriyo-
rum. Yerde boylu boyunca yatan
lzzettin Zeyrek (58), saşkın göz-
lerle bana ve arkamdakilere ba-
kıyor. Yanımdakiler deprem sı-
rasında çıkan panikte ayağını
kırdığmı ve bu nedenle yattığı-
ru söylüyorlar.
Çalışkanköy'de yaşam 6 gün-
dür çadırlarda devam ediyor.
Çalışan da artık yok. önce sağ-
hk ve can derdine düşmüşler.
Soğuk ve çamurla gelen çaresiz-
lik, biraz da savaş korkusu on-
lan bitkin düşürmüş.
Mabmut Yaman, sinirli bir
şekilde yakınıyor: "Secim zama-
nı Mardin MiUetvekili Nurettin
Yılmaz burada halaylar çekti,
sözler verdi. Şimdi deprem var,
sogukla mücadeie var, savaş var,
o nerede? Biz zaten olumsuzluk-
lara alıştğız. Bir gün bu da bi-
ter. Ama bizim yaşadıgımız güa-
ler bep zihinlerimizde kalacak.
Biz cahil olabiUriz, ama aptal
SIFIR NOKTASINDAKÎ ÇUKURCA — Hakkâriroerkezine70 km. uzaküktakl Çokurca Oçesi Türkiye-Irak sınınmn tam sıfır noktasmda. (Fotograf: Gündüz İmşir)
Çukurcalı düze çıkamıyor
H
ç
G
A
U
Ü N
K
K
D Ü
K
U
z
Â
R
İ M
R
C
1
A
R
ÇUKURCA —
"Sesler de duyalu-
yor mu ne demek?
Sanki ber bomba
atûşında evimiz ba-
sımıza çöküyor.
Nah şurdaki Kaku-
me Dağı bile sarsıhyor. Uykusuztuk had saftaada. Hadi
bizJer idsre ederiz, ancak sunun şurasında yaşına er-
memis beoeler bile atılan ber bombada yataklanndan
fırlıyor. Bu, olayın bir yam. Bir de can yanı var. Her
bomba patlayışında şuramdaki yurek sanki acıdan içi-
ne çöküyor. Madem savaş yazgı degil. niye durdura-
nuyoriar".
' Bu sözlerin sahibi Zöhre Nine, kesin olmamakla bir-
likte yaşının 65 olduğunu söylüyor. Zöhre Nine sınır-
daki 'bombata yaşamı' içine sindiremeyen 5 bini aşkın
Çukurcahdan sadece birisi.
Mart ayının ortasma kadar yollannda ve sarp ka-
yalannda kann bir an olsun çözülmediği Hakkâri'nin
Çukurca ilçesinde artık herkes savaşın şöyle ya da böyle
sona ereceği günleri bekliyor. Çünkü yaklaşık 4 hâf-
tadır hiçbir Çukurcalının gözüne uyku girmiyor.
Çukurcalılar artık askeri aynntüarın ustası olmus-
lar. CNN yayınında iki günde bir ekrana çıkrp brifing-
lerde konuşan Amerikalı generalin dahi yanıtlamakta
güçlük çektiği sorulara, belki de en net yanıtı Çukur-
calılar veriyor. örnegin bir Çukurcalı, bombalann
Irak'a en çok persembe ve cuma günleri atıldığını id-
dia ediyor. Hatta bu tezini daha da ileri götürüp pa-
zartesi, sah ve cumartesi günleri ise 19.00 ile 03.00 ara-
sında süren bombardımanın daha sonra kesildiğıni be-
lirtiyor. 'Bonlan nereden Mlebiliyorsunoz' şeklindeki
sorumuzu ise şöyle yanıilıyor: "Bombaun ilk düstü-
tfr günden bu yana sabaUara dek ber daydugum güm-
biirtnyü ve arahklannı sayryomm. Bir noktada da ken-
dime tedbir alıyorum. Bombalardan biri yaltıaımıra
diişecek olnrsa aflemi kafinp kurtarabilirim."
Bir diğer Çukurcalı ise son olarak Pınarlı köyü ya-
kınJarında düşen yeni bombanın varlıgından söz edi-
yor ve bunlardan birinin patlayıp altısının patlamaması
nedeniyle olayın büyütülmediğini iddia ediyor. 'Bu
bombalardan nasü emin olabiliyorsuuz' sorusu kar-
şısında ise şu yanıtı alıyoruz: "Birçok köyümüz kendi
gözleri ile gördü. Bizler de tçişleri Bakanı çok sayıda
gaz maskesini bedava olarak dağıUlacagıaı söyled^in-
de inandık. l l e göderimizle görelim demedik. "
12 EylüTden sonra ilçenin esas gelir
kaynağı olan 'kaçakçılık' sona erince
Çukurcalılar kendi deyimleriyle
'bitmişler'. Savaş da çıkınca
ekonomik durum iyice zorlaşmış.
Çukurca gerçekten ilginç bir ilçe. Van'dan çıkıp al-
tı saat yaklaşık 240 kilometreyi aşkın yol katedip üs-
tüne Ustlük tam 16 yerde asker ve polis tarafından
arandıktan sonra ilceye vardığırnızda, büyük bir ses-
sizlikle karşılaşıyoruz. Köylülerin deyimiyle "Depin"
köprüsünün Hakkâri ile Çukurca yönüne doğru ikiye
ayrıldığı yol sapağından, bitip tükenmek bilmez sarp
kayahklan delercesine aşıp keskin sayısız virajı dön-
dükten sonra 72 kilometreden sonra vardığımız bu il-
çe ilk bakışta son derece sessiz görunüyor. özellikle
de bizim gibi yoğun kar yagışı altında girmişseniz Çu-
kurca'ya, bir yalruzlık duygusu kaplar içinizi. Bu il-
çede yaşayanlar sanki hayali siluetler gibi karlar ara-
sında bir görünüp bir kayboluyor. Ne zaman ki yan-
lanna yaklaşıyorsunuz, konuşmaya başlamayla birlikte
biraz Kürtce biraz Türkçe cümleler duyuyorsunuz.
llçeye vardığımızda yetkililere mülteciler hakkında
sonılar yöneltiyoruz. Net bir yanıt alamıyoruz. An-
cak görüştüğümüz sivil bir emniyet görevlisi, önceki
gün teslim edilen iki Iraklı askerle birlikte savaştan bu-
güne toplam 16 Irakü mültecinin sığındıgını beh'rtiyor.
Aynı görevli "Böylesine yogun önlemler alınmasına
karşın miilteci sayısındaki düşüklüğü neye
baflıyorsunuz" şeklindeki sorumuzu ise şöyle yanıtlı-
yor: "Saymın az olmasmda hava koşullannın biiyük
önemi var. Büdigimiz kadanyla Tiirkiye'ye geçiş ya-
pacaklan sınır boyfaınnda da her yer karia kaplı ve sa-
nınm çoğu karia kaplı geçitler de dabil olmak üzere
en az 10 ile 50 kilometre arasında yürümek zonında-
lar."
Hûseyin Akdemir, ilçeyîbize gezdirirken 1983'e ka-
dar Irak'Ia olan sınır ticaretinden büyük pay aldıkla-
nnı belirterek şunlan anlatıyor:
"1983'e kadar Çukurca ve köylerinin dunımn çok
farklıydj gerçekten. Iraklılarla yaptığımız alışverişler
ve bütün ülkenin tek gecim kaynagı olan kaçakçılık
sayesinde ekonomik yönden hayli Oerienmişti. Ancak
ne zaman 12 Eylül gerçekleşti ve iki ülke arasında da-
ha ileri yıllarda yapılan anlaşma geregi karsımız tam-
pon bölge oMu, ber şeyimiz bitti. Ne de olsa sınır
boylannda yasıyorsunuz. Toprak yetersiz, hatta yok
gibi. Kaçakçılık da ortadan kalktı mı, bizler de bitmis
oMuk. Şimdi tek dilegimiz Körfez krizinden once Va-
limiz Şahabettin Harput'un sözünü ettiği yoremizde
kurulacak olan serbest geçisli bir gümrugun açılacak
olması. Körfez savaşından sonra belirienecek belki, o
zaman ferahknz."
DSP_Genel Başkanı BülentEcevit
Cumhuriyet için yazdı
SAVAŞINSINIRBOYUNDA
H A L K L A S Ö Y L E Ş İ
27 ocak pazartesi gecesini Adana'da tncir-
lik'ten kalkan uçaklann gürültüsü içinde uyu-
maya çahşarak «eçirdik. Pazartesi sabahı da
eşim Rahsan Ecevitie ve Ankara'dan gelen De-
mokratik Sol Parti heyetiyle birlikte, İncirlik-
teydik.
tncirlik, Adana'nın on kilometre kadar dı-
şında, Yüreğir ilçesine bağlı küçücük bir ka-
saba. Kasabanın şirin bir çarşısı var. Müşteri-
lerin çoğunu AmerikaL aileler oluşturduğu için
tabelalar lngilizce; bazılannın altında Türkçe-
leri de yazılı. Fakat Incirlik savaşta bir hare-
kât merkezi olarak kullanılmaya başlayıp da
olası bir hedef durumuna gelince Amerikalı-
lann aileleri ülkelerine dönmüşler. O yüzden
çarşıdaki dükkânların, lokantaların çoğu ar-
tık kapalı. Açık kalanlann da hiçbir iş yapa-
madıkları belli.
Bu haliyle tncirlik çarşısı şimdi kovboy fılm-
lerinin "vahşi batı"sındaki terk edilmiş kasa-
balan andırıyor.
Ama carşırun az ilerisindeki Türk - Ameri-
kan ortak tesisi her zamankinden daha işlek.
Geceleri savaş uçaklan, gündüzleri büyük ta-
şıma uçaklan sürekli inip kaJkıyor.
lncirlik'e geleceğimiz ancak bir akşam ön-
ce duyulmuştu; toplan-
tı da duzenlemiş değil-
dik. O yüzden kaç ki-
şiyle konuşabileceğimi-
zi bilmiyorduk. Fakat
kasabanın aJaruna var-
dığımızda büyükçe bir
topluluğun ve yabancı
televizyon ekiplerinin
bizi beklediğini gör-
dük. Bir TRT çekimci-
si de ortalıkta dolaşı-
yordu, ama yayınlan-
mak üzere değil, arşiv
için veya resmi ma-
kamlar için çekim yap-
tığı belliydi.
Alanda, Incirliklile-
rin alelacele hazırladı-
ğı üç pankart görülü-
yordu. Pankartlardan
birinde "Filler Kapış-
mayı Babcemizin Dı-
şında Yapsın" yazılıy-
dı. Bu beş sözcüklü
pankart, yurttaşlan-
mızdan, gezi boyunca
dinleyeceğimiz istekle-
rin çarpıa bir özetiydi.
Adana'dan basladı-
ğımız geziyi, E-5 Kara-
yolu'nda, Viranşehir,
Kızıltepe, Cizre üzerin-
den Silopi'ye ve eğer
gidebilirsek, artık ka-
palı olan Habur sınır
kapısına kadar sürdü-
recektik ve Diyarba-
lur'da noktalayacaktık.
Gezimizin amacını İncirlik'te şöyle anlattını:
"Biz ba geziye toplanniar düzenlemek üze-
re çıknuş degiMz. Ama sizler kendiliğinizden
gazet bir toplantı oluşturmuşsunnz.
Politikaalar kendi baUerine bnakdaiarsa sa-
dece kendileri konuşuriar. Oysa bir insan sa-
dece kendisi konuştu mu yurttaşlann ne diı-
şundüğünö öfrenemez. Ben politikacı oldu-
ğum gibi gazeteciyim de... Onun için yalnız
kendim konuşmak isUmem; halkın, yurttaş-
lann ne diişündiıgunü de kendilerinden öğren-
mek isterim. Şimdi hem politikacı hem gaze-
teci kimligimle, ikisi arası bir düzenleme ya-
pacağun. İzin verirseniz size bazı sonılar so-
racağım ve yanıtiannızı rica edecegim. Böyle-
ce, benimle birlikte, buradaki Türk ve yaban-
cı gazetedler, tekvizyoncular da sizlerin sonın-
lannızı ve varsa kaygılannızı, isteklerinizi, siz-
lerden ögrenmiş olacaklar.
İlk sonım şu: Yaklaşık on gündür, tndrUk'e
savaş uçaklan sürekli inip kalkıyor. Bunlar
Irak'a gidiyoriar, orada bazı hedefleri bomba-
layıp dönöyoriar. Bu artık sır degil; herkesin
bildiği, cumburbaşkanının, başbakamn da
dogruladtgı bir gerçek. Bunlar yabancı uçak-
lar. Fakat Turkiye'nin kendi sttahiı kuvvetle-
riyle de savaşa süniklenme olasılıgı artıyor.
Türldye'nin Ortadogu'daki Körfez savaşına ka-
nşmasuu doğru buluyor musunuz?"
Bu sorumu, alandaki halk hep bir ağızdan,
"Hayır^. Hayır... Hayır" diye haykırarak ya-
nıtladı.
— Dogru bulan bir kimse var mı içinizde?
Yanıt yine aynı:
— Hayır™ Hayır— Hayır...
filler
bizim
bahçenin
dışında
kapışsııfBir yurttaş: Biz Amerika için
doğmadık. Biz Türk
vatandaşları olarak ancak
Türkiye topraklarını
korumak için, çoluk-çocuk
hiç korkmadan canımızı
feda ederiz.
gaz maskesi
ne sıgınak
Halkla söyleşimiz bundan sonra şöyle sür-
dü...
— Irak'ın Tiirkiye'ye saldırmayı kolay ko-
lay göze alabilecegini sanmıyorum. Ama TUr-
kiye üzerinden gelebilecek tahrilder veya eylem-
kr dolayısıyla Irak bize saldırma zorunlnluğu-
nu duyacak olursa elindeki ölümcül kimyasal
silahlan kullanabüir. Saddam Hüseyin böyle
silahlan kendi halkına karsı bile kullanmışü.
Şimdi de kuilanabilecegini saklamıyor. Onun
icin soruyonım: Kimyasal silahlann etkisinden
halkın korunması için. tncüiik'te oruran yurt-
taşlanmızdan kaçına gaz maskesi dagıüldı?
Halkın hep bir ağızdan yanıtı:
— Hiç kimseye...
O arada, bir yurttaş, "Adana'da gaz maske-
sinin karaborsa fiyatı bir buçuk milyon lira"
diye haykırdı.
— tnciriik'te sivil halk için ne kadar sıgınak
var?
Yanıt:
— Hiç yok!
Köylerde alann da yok
Bir köy muhtan söz alıyor:
— Savaş tehlikesi oldu mu belediye hudut-
lan içinde alann çauyor, vatandaslar da bir yer-
lere kosuyor ama köylerde alann da yok. Köy-
lere hiçbir haber verilmiyor. Köylülerimiz, uçak
güriihüleri arasında, sababJara kadar knrban-
lık koyun gibi bekkşiyorlar.
Bir köylü vatandaş:
— Benim çocuklanm sabahlara kadar uyu-
yamıyor. Bizim hiçbir güvencemiz yok, diyor.
Ve halk topluca haykırıyor:
— Savaş istemiyonız... Bans istiyonız...
Savasaeaksak ne için
savasaeagunızı
hibnek isteriz
Halkın savaş istemediğini iktidar da biliyor.
Başbakan da bunu bildiği için, ikide bir "Sa-
vaşa girmeye niyetimiz yok" diyor. Ama Cum-
hurbaşkanı'nın Turkiye'yi doğrudan doğruya
savaşa sokmak istediği de belli. Bu istegini,
"Bana kalsa Körfez savaşına asker
gönderirdim" diyerek birkaç kez açığa vurdu.
Onun için, Cumhurbaşkanı "FazJa lükse aus-
tut, o yizden cengâverligimizi unuttuk, kor-
kak olduk" gibi sözlerle halkın onurunu tah-
rik ederek, kamuoyunu savaşa hazırlamaya uğ-
raşıyor. lçişleri Bakanı da "Ne tabansu millet
oMflk" diyerek, Cumhurbaşkammn bu kamu-
oyu oluşturma kampanyasına katkıda bujunu-
yor. Bunlar anımsatıl-
dığında, lncirlik'teki
toplantıyı oluşturan
halkın içinden sesler
yükselivor:
— Kıbns Banş Ha-
rekâu'na koşa koşa gi-
derken korkak defil-
dik de, tabansız degil-
dik de şimdi mi kor-
kak, tabansız olduk?»
Ve bir yurttaş,
— Kıbns'ta ne içü
savaştıgımızı biliyor-
duk; şimdi de savasa-
eaksak ne için savaşa-
cafınnn bilmek isteriz
diye haykuıyor.
Bir başka yurttaş
konuşuyor:
— Şu anda kara sa-
vaşını bekliyoriar. Fa-
kat kara savaşına
Amerika'nın gücü yet-
me>ecektir. Buna an-
cak Türk halkının gü-
cü yeter diye böyle bir
ortamı yaratmaya çalı-
şıyoriar. Biz Amerika
için doğmadık. Biz
Türk vatandaşlan öla-
rak ancak Türkiye top-
raklanm korumak için
çoluk çocuk hiç kork-
madan canımızı feda
edebiliriz.
Bir başka yurttaş
konuşuyor:
•"""•"^~~~~^~"~
1
— Amerika bizi tah-
rik ediyor, "Size bom-
ba gelirse biz yanmızdayiz" diyor. Ama gaz
maskesi yardımını bize degil tsrajl'e yapıyor.
Bir mahalk muhtan soz alıyor:
— Ben ka> makama dedim ki "Kaymakam
bey, tncirtik tesisi yanı basımızda. Amerikalı-
lar subaylannm eşlerini çocuklanm tahliye et-
tiler, biz ora> la karşı karşı>a kaldık. Niçin bi-
ze gaz maskesi venniyorsunuz?... Kaymakam,
"FJimizde gaz maskesi yok ki" dedi; "Dört ta-
ne gönderdiler, bazı görevliler aldüar, ben
almadım" dedi. "Penceresi en az olan birer
odanıza nayion çekin, alarmı duydugunuzda
oraya girin" dedi. Biz de çektik gittik. Ne a-
gınafımı? var, ne de bir tek vatandaşımızm gaz
maskesi var. Oysa tsrail'e ucakla giden yaban-
cılara bile, daha uçaktan inerken, birer gaz
maskesi veriliyor.
lncirlik'in bir mahallesine daha uğmyonız;
orada da söylenenler aynı... Incirlik'ten sonra
gerisin geri Adana'ya doğru dönüp Yüreğir il-
çe merkezine gidiyonız; Yüreğir merkezinin de
dört mahallesinde yurttaşlarla konuşuyoruz.
Sıgınak yerine nayion
ve magara, gaz maskesi
yerine gazlı bez, ölçüm
aygıtı yerine tavnk
Şimdiden yanlışlıkla ateşlenmiş füze parça-
lannın düştügü ve bir çocuğu yaraladığı Yü-
reğir'de de hiçkimseye gaz maskesi dağıtılma-
mış; yurttaşlara tek bir sıgınak gösterilmemiş.
Toplantılardan birinde söz alan bir yurttaş
diyor ki,
— Geçen gün Adana Valisi gelip sagolsun
bizi teselli etti. "Arkadaşlar, hiç korkmayın,
Adana'da 9600 kisilik sıgınak var" dedi. Sıgı-
nak dedikleri Adana merkezinde bir-iki okul-
la bir-iki lüks olelin bodramu. Biz Yüregir'-
den ta oralara koşuncaya kadar iş işten geçer.
Bir milyonu aşkın nüfuslu Adana'da 9600 ki-
şilik sıgınak kime yeter?
Bir yurttaş:
— Geçen gün siren çaldı, biz kahveden dı-
şan çıkamadık; yani siren çahnca burası sıgı-
nak oldu, diyor.
Yurttaşlardan kimi, "Bize sıgınak yerine aay-
loa tavsiye edildi. nayion da karaborsaya
düştu" diyor; kimi de "Gaz maskesi dagıüldı
mı" sorusu üzerine, ceplerinden beyaz mendil
gibi katlanmış birer gazlı bez çıkarıp "Gaz
maskesi yerine gazlı bez kullanacakmışız" di-
yor.
Doğuya doğru giderken uğrayacağımız ba-
zı kentlerde kasabalarda ise yurttaşlara,
"sıgınak" diye dağ yamaçlanndaki mağarala-
rın gösterildiğini öğrenecektik.
Yine Yüreğir'deki toplantılardan birinde söz
alan bir yurttaş da şu bilgiyi verdi:
— Alarmdan sonra da kaygıdan kurtulamı-
yorduk. Dışarda zehirli gaz var mı >ok mu bi-
lemiyorduk. Ama şimdi kendi aklımızla bir
yöntem oluşturduk. Alarmı duyup evimize gi-
derken, kapının dışına bir tavuk baglıyoruz.
Tavuk ölmemişse, "zehirli gaz kullandmamış"
deyip dışan çıkıyoruz.
YARIN: 'Devlet tüccar gibi
yönetilmez ki.'