Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahıbı: Cumhurıyet Matbaacılık ve Gazeteeıhk Türk Anonım Şırketı adına
S»dir tVadi 0 Gend Yayın Muduru Hısan Cemal. Mu«s«c Müduru
EmiiK LpkllgU, Yazı lilcrı MudUrü: Okty Goncasia, 0 Haber Merkczı
Muduru \tifm Ikçvr, Sayfa Duzenı Yönctmeıu- Ali Acmr 0 Temsılcıler
ANKARA Afcavt Tan. 1ZMİR H i k M Ç«i«kıy.. ADANA (,>!!» Yıgtuoglu
Iç Poınıka Criıl »Hİı»ÇH Dıs Hıbcrkr trj«ı U t Ekooomı CtafU T»ta. İs-Sendıkı Şakıu b H d . Ku
tsluıbuı HatKrkn KcflMİ Kafak. Egınm Gcaca) ŞarlaB. Yun Habcrten Ncrtcf DofM. Spo< Da/ıışmant Ahfaifcrtlr Y»
Duı frzıUr Kcrea r«l^l.*« Ar^lTma ^ l a AJpay. 0Ü2CİI1DC tMaNah \*an 0 Koordınalöı 4hart KsnfcM 0 Malı
l;lrr Erol t.rkm 0 Muhasrte- hkal tas # Bttçc-Plaııluu SO»J Oi—•>n™fr' 0 Rtklnn MX » n i 9 Ek Yışır.Liı
Hal» \k>ol # Idate Haırş» Ganr 9 l>l«nıe Ö>*r Çdk 0 Bı«ı-I)lrm >>ü U l ( Pnund So|l I
yo.ım Kantıı B«kın S«UrN.ft
Ofcla» AkbaL YalçiBtocr.H U H
L>nl HİLM Çoı.kirv Oka>
l a t u . 11»> Muao. llku
Cumhunvd Malbualik vc Ozaecılk T\Ş TurkocBjı Cjd 39'41 Cai»lo|hı
34334 IM PK 246 Isıanbui I<H 512 .5 05 120 «H Tdc* 22246 Fn (1) î » 60 72 £
Burolar \mkwm Zı>a Gokalp Btv Ink.^pS No 19-4. T«i 133 II 41-J1
Tdex 42344, Fax (4)133
05 65 4 t
™ i r H Z l
>" B u I J
" & ! î
' T e L l ! ı :
*>.Tri
<=" 5 2 3
" . F
" - ("< " s î
*
0 UaaL lıtftnu Cad II» S V> I Kat I, Td 19 37 52 (4 tljl). Telo." «2155, Fu (71) 19 25 '8
TAKVIM: 6 ŞUBAT 1991 Irasak: 5.36 Güneş: 7.02 Öğle: 12.23 İkintü: 15.07 Akşam: 17.33 Yatsı: 18.54
'Gıda
kontrolü
bilimsel
yapılsırf
ADANA (Cumhuriyet Gü-
ney Dleri Burosu) — Ülkemiz-
de "gula kontroiii"nde buyük
bir "kargaşa"nın yaşandığı,
yapüan kontrollerin çoğunun
bilimsei yanının bulunmadığı
öne sürüldü.
Gıdada, ozellikle üretim
aşamasında kimyasal ilaç,
gübre ve hormonlar ile sana-
yide işlenmesi sırasında uygu-
lanan katkı maddeleri kullanı-
mının anmasıyla insanlar da-
hil tüm canlı yaşamm ciddi bir
tehlike ile yüz yüze geldiği be-
lirtiliyor.
TMMOB Ziraat Mühendis-
leri Odası Genel Başkanı Ma-
hir Gürbıiz, bu alandaki yet-
ki ve sorumluluk karmaşası-
DID, çok sayıda ama sonuç ge-
tirici olmayan yasal düzenle-
meden kaynakJandığını söyle-
di. Gürbüz şöyle devam etti:
"Besin kökenli sağlık so-
runlannın sürecin hangi aşa-
masinda, hangi oranda oluştu-
ğa ciddiyetle araştınlmamak-
ta, ozellikle pestitit, hormon,
mikotoksin gibi yetiştirme su-
recinde kaynaklanan haslalık
etmenkri, serbest pi>asacüıgın
sorumsuıculugu içerisinde hiç-
bir etkin denetim çerçevesine
sokulamamaktadır. Gıda de-
netimi konusunun zabıta ya da
zaptiye yaklaşımı olmadığı,
teknolojik bir hizmet turü ol-
dufu, ber çevrece yeterince an-
laşdamanuş ve bu konuda tek-
nik eleman istihdamı geregin-
ce gerçekleştirilememiştir."
"Gıda iiretiminde kaiite ile
ilgili tüm sonınlar, ancak bir-
birine bağlı bir kontrol agı ku-
rulabilirse ortadan kaldırı-
labilir" diyen AÜ Ziraat
Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Veliddin Gürgün, baş-
kasının sağlığına zarar verecek
gıda maddesinin uretilmesi,
sağlığa zarar verici maddelerin
gıda adı altında piyasaya sü-
rülmesi, gıdalann izin verilme-
yen tarzda ışınlanması, gıda-
lann sağlığa zararlı dozda bit-
ki koruma maddesi içermesi-
nin yasaklanması gerektiğini
söyledi.
Atatürk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Gıda Bilimi ve Tek-
nolojisi Bölümü öğretim Üye-
si Prof. Hiisnü Ynsnf Gökalp,
şöyle konuştu:
"Konuaun uzmanı olmayan
elemanlar ile pazara çıkılıp gı-
da maddeleri gelişigüzel, şan-
sa baglı olarak denetlenmek-
tedir. Yapılan bu iş gıda kali-
te kontrolü degildir. Gazete-
lerde sık sık onuyoruz. 'Şu ka-
dar ton sucuk yakıldı, şu ka-
dar ton şekerieme imha edildi'
deniliyor. Bu ^ekilde yapüan
kontrol veya denetim, bilimsel
ve teknolojik degildir."
Bilgisayar
çocugu
duygusuz
oluyor
tZMİR (A.NKA)— Ege
Üniversitesi Bilgisayar Araştır-
ma ve Uygulama Merkezi Baş-
kanı Prof. Oğuz Manas, bilgi-
sayar ile fazla oynayan çocu-
ğun duygulannı yitirerek hır-
çınlaştığını açıkladı.
Prof. Manas, öğrenim ça-
ğındaki çocuklarda bilgisayar
kullammının yol açabileceği
tehlikeler konusunda anne ve
babalan uyararak "Çocuklan-
nızı, bilgisayan oyun aracı ola-
rak kullanmaktan caydırın"
dedi. Prof. Manas, bilgisayar-
lann Türkiye'de de yaygınlaş-
ması ile birlikte eğlence öğesi-
nin ön plana çıktığma isaret
ederek çocuklann zamanları-
nın büyük bölümünü bu aygıt-
lann önunde harcadığına dik-
kat çekti. Manas, günlerini ve
boş vakitlerini sürekli bilgisa-
yar başında geçiren çocuğun
enerjisini dışa vuramadığı için
hırçınlaştığını söyledi.
Manas şöyle dedi:
"Oyun oynamak amacıyla
saatlerini bilgisayar önünde
geçiren çocuk, zamanla sosyaj
varük olduğunu unutarak duy-
gusallıktan çıkıyor ve sadece
manbgııı egemen olduğu kişi-
lik yapısına bürünüyor."
Yetimdiler, işleri, kalacakyerleriyoktu. Yaşam onları köşeye kıstırmıştı
Savaş alaııı IstanbulIŞIL OZGENTÜRK
"Çocukluk, hayatın en güzel
yanı, insan biiyümeye başlayın-
ca hayat karanyor."
tçlerinden biri böyle dedi.
Beş kişiydiler, hepsinin ortak
yanı yetim olmalanydı. Hepsi
0-1 yaşları arasında yurtlara bı-
rakılmışlar, birer yetim ve yurt
çocuğu olarak büyumüşlerdi.
Savaş günlerindeydik, herkes
birbirine a>TU soruyu soruyordu:
"Bu işin sonu ne olacak?"
Yiyecek stoklanıyordu, ban-
kalardan para çekiliyordu, kim-
yasal silahlara karşı etkili oldu-
ğu rivayeti yayılan sirke stokla-
rı tukenmişti. Tüm ülke panik
içindeydik, öte yandan dev gibi
işsizlik olduğu yerde daha da
serpiliyordu, yoksulluğun smırı
açık açlığa dayanmıştı, sosyal
guvensizlik yaşarrumızın bir par-
çası haline gelmişti.
O günlerde geldiler, yasadık-
lan olaylar onlan öylesine kor-
kutmuştu ki fotoğraf çektirmek
istemediler, adlannın sadece baş
harflerini yazacağım konusun-
da söz aldılar ve anlattılar.
KarşılıkL söyleştiğimiz, daha
doğrusu onlann anlattığı, benim
dinlediğim günün gecesi e%ime
bir lelefon geldi. tkisi nezarete
atılmıştı, ilgili komiser onların
suçlu olmadığıru biliyordu, ama
gerçek suçlu henüz eîe geçmedi-
ğinden, onlar o soluk ışıklı, taş
odada bekliyorlardı. Çaresizlik
ellerini kollarını bağlamıştı, dı-
şarda sadece savaş vardı.
En küçükleri tombul ellerini
Küçük so>guncu Ö^.:
Bayrampaşa Cezaevı'nin sübyan
koğuşundan çıkalı bir hafta olmuş.
Gidecek hiçbir yeri, karnını
doyuracak hiç kimsesi yok. Babası
cinayet suçundan cezaevinde.
Babasım haklı buluyor. Ama
kimsesizlik canına tak etmiş. Şöyle
diyor: "Bu böyle giderse iyileşmem
mümkün değil. Gene bir fınncı ya
da pastacıyı soyacağım.''
TanıVnın oğla M.K.: "Ben
kendimi Tanrı'nın oğlu gibi
hissediyorum" diyor M.K., "O
yüzden de kimseden
korkmuyorum. Beni bir cami
avlusunda bulmuşlar. Yolum
böylece çizilmiş. Anasız babasız,
kuru bir dal misali sürüklenip
durmuşum. Bizimki böyle bir
hayat işte. Ne bir iş var, ne aile,
ne yatacak bir yer..."
sürekli ovuşturan, gülec yıizlU 15
yaşındaki O.Ş. idı. Bayrampaşa
Cezaevi'nin sübyan koğuşundan
çıkalı bir buçuk hafta olmuştu.
Gidecek hiçbir yeri, karnını do-
yuracak hiç kimsesi yoktu ve
çok açık bir biçimde "Bu böyle
giderse benim iyileşmem müm-
kün degil, gene bir fınncı ya da
pastacıyı soyacağım" dedi.
Babası cinayet suçundan yan-
açık cezaevindeydi. ttye göre
babasımn cinayet işlemesi çok
doğruydu. Çünkü öldürülen
adam babasına olan borcunu
ödememişti. Bu durumda yapı-
lacak tek şey öldurmekti. Yasa
böyle kurulmuştu. Annesini mi,
hiç görmemişti, ha duymuştu.
Daha önce evlendiği, iki çocu-
ğu olduğu halde bir adamı hiç
evlenmedim, kimim kimsem
yok diye kandınp yeniden evlen-
meyi başarmıştı. Hem o artık
onun annesi sayılmazdı. Çocu-
ğundan sütünü esirgeyen kadı-
na ana mı denirdi?
ö., Fatih Yetiştirme Yurdu'na
Eceabat'tan 1.5 yıl önce tedavi
için gönderilmişti, biraz eli
uzundu da. Doktorlar onda hiç-
bir hastalık bulamamışlardı,
arasıra eli bazj şeylere uzanıyor-
sa da bu mecburivettendi. İşte
tam o sırada bir apartmanın
önünde gördüğü hurda siyah -
beyaz televizyonu kullanmak
için alıvermişti, televizyona aca-
yip merakı vardı, yurtta da bü-
yükler seyretmesine izin vermi-
yorlar. Olan olmuştu, düşmanı
çoktu, onu ihbar etmişler, o da
Bayrampaşa'ya düşmüştü.
Ondan sorumlu olan Fatih
Yetiştirme Yurdu'ndan hiç kim-
se onunla ilgilenmemişti. O da
meydancılık yaparak sigara, çay
parasını çıkarmışü. Sübyan ko-
ğuşu ayn bir dürryaydı. Orada
yatan otuz, otuz beş çocuğun
hepsinin cebinde tomarla para
vardı. Aç açık olan yoktu. Tür-
lü el becerileri öğretmişlerdi
ona, o da yeri geldiğinde kulla-
nılmak üzere kafasının bir yeri-
ne yerleştirmişti. Aynca türlü
"kafa bulma" yoUannı da öğ-
renmişti.
ö., bir buçuk hafta önce süb-
yan koğuşundan çıkmış, Fatih
Yetiştirme Yurdu tasındığı ve bi-
na Vakıflar'a geçtiği için sokak-
ta kalmıştı.
"Bo işin sakası yok abtaagım,
ben resmen sokakta kalnusun.
lanuun, sokakta kalmayı kabnl
etmişim, apartman kapdannda
sünumaşüm, yurdun kapısında
yataufim tamam... Soannda tek
bir çarem kalmıs, Ankara'ya,
Çankava'ya gidip orada kendi-
mi asmak."
ö!nün bir an gözleri doluyor,
yan odadan gelen sesleri dinli-
yor, sürekli savaş haberleri, si-
lah sesleri, "Şa savaş bir bitse"
diye mınldanıyor, "bir bitse."
"Babamın virmi yıl sonra bir-
denbire bana 'oglum' diye sanl-
ması çok garibime gitti. Sonra
doşüDdüm tabii şimdi yaşlandı,
birilerinin ona bakması gerek.
İşte o zaman ben oglunu hatır-
ladı, ber şey raenfaat dünyası...
Oysa hiç unutmuyorum 10-15
yaşlan arasında arkadaşlarımın
alaycı gülamsemelerini goze alır,
'Benim bir babam var, benim
bir babam var' diye sabah ak-
şam dolamr dunırdom. Tatil
gunlerinde dış kapıdan aynl-
mazdım, kar yağarken bile bek-
EN BOL MALZEME, AĞAÇ — Hatçaagız yaylası ormanlarla çevrili. Baltayla kabaca yontulan ağaçiar, evlerin bütün yapısını ohışturuyor.
Köroğlu dağında havadar tatil
BEHZAT ŞAHÎN
"Aşağı köylüler yazın üç-dört
ay kalırlar ynylada. Onun dışın-
da evler boştur, cadıra gerek
yok."
Yeşil üniformaü orman koru-
cusu bunlan anlatırken, bir yan-
dan da Bolu'dan Köroğlu DağıL
na doğru minibüsle sis içinde
ağır ağır tırmanıyoruz. Yoğun
sisten göz gözü görmüyor nere-
deyse. Yaklaşık yanm saatlik bir
tırmamştan sonra birdenbire, sis
içinden çıkıp masmavi bir gök-
yüzü ve parlak bir güneşin ku-
cağında buluyoruz kendimizi.
Yolun iki yanını köknar orma-
nı süsluyor. Minibüs yukanya
doğru tırmandıkça yavaş yavaş
karlı bölgeler de gözükmeye
başhyor.
Artık iki yanı karla kaplı yol-
da ilerliyoruz. Kıbnsçık-Seben
kavşağından Kıbrısçık yoluna
sapıyoruz. Yaklaşık 10 kilomet-
re sonra, minibüs bizi bir orman
yolu sapağında bırakarak uzak-
laşıyor. Bundan sonraki yakla-
şık 1.5 saatlik yolu, içinde uyku
tulumu, kap-kacak, yiye-
yaylada 25 ev var. Korucunun
söylediği gibi bütün evler bom-
boş, kapılarda kilit yok. Evlerin
yapımında çevredeki en bol mal-
zemeden, ağaçtan yararlanılmıs.
Baltayla kabaca yontulan ağaç-
iar, evlerin temelinden duvanna,
çatısına kadar butün yapısını
yerleşiyoruz.
Artık "banüı"yız. Doğamn
tüm nimetlerinden olabildiğin-
ce yararlanmaya çalışıyoruz.
Karh dağlarda, ıssız, kurumsuz,
tozsuz havayı içimize sindire sin-
dire günlük turlar atarak ve
odun kırarak akşamı karşıhyo-
Ormanlarla çevrili yaylada 25 ev var. Bütün evler bomboş, kapılarda
kilit yok. Evlerin yapımında çevredeki en bol malzemeden, ağaçtan
yararlanılmıs. Beğendiğimiz bir eve yerleşiyoruz. Artık buralıyız.
Doğanın tüm nimetlerinden olabildiğince yararlanmaya çalışıyoruz.
cek ve giyeceklerimizin bulun-
duğu, neredeyse 20 kilo ağırlık-
taki sırt çantalanmızla yürüye-
rek gideceğiz.
Bir-iki kısa moladan sonra,
bin 800 metre dolayındaki
"Hatçaagız" Yaylası'na ulaşıyo-
nız. Etrafı ormanlarla çevrili
oluşturuyor. Yalnız bütün evle-
rin bir duvarı, ocağın bulundu-
ğu duvar, kerpicten yararlanıla-
rak yapılmış. Ev sahipleri dağ-
da "yaşamsal" önemi olan bal-
tayı -belki de kış konuklannı
düşünerek- \anlannda göturme-
mişler. "Beğendiğimiz" bir eve
ruz. Havanın kararmasıyla bir-
likte başlayan "dondurucu" so-
ğuğu gündüz hazırladığımız
odun stokuyla karşılıyoruz.
Iştahla yenilen akşam yeme-
ğinden sonra neşeli bir sohbet
başlıyor. Bu sırada tencerede
yaptığımız çayı yudumluyoruz.
Kapı çalınıyor. "Buynın"la bir-
likte "selamünaleyküm"le içeri
giren iki koylü, samimiyetle
"boşgeldiniz" diyor bizlere. Or-
manda, ağaç kesiminde çalışan
çeyre köylüler. Büyük bir sami-
miyetle bir ihtiyacımız olup ol-
madığını soruyorlar. iki gün
sonra ekmeğimız bittiğinde de
karşıüksız köy ekmeği getiriyor-
lar bize. Sözcüklerin sonunu
yuttuklan şiveleriyle söyledikle-
ri, "Sizler misafirlerimizsiniz.
Sizi burada aç koymak bize
yakışmaz" derlerken sözlerinde
en küçük bir yapmacık bile ol-
madığını anlıyorsunuz.
Dört günlük "konforsuz" ta-
tilimiz çabuk bitiyor. Ulaştığı-
mız doyumu duyumsayabiliyo-
ruz. Ve işin en güc, keyifsiz ya-
nı başlıyor: Dönuş!
Fokları, bahkçılar kurtaracak
Balıkların azalmasıyla birlikte bahkçı ağlanna
dadanan foklar ağlara da zarar veriyorlar. Çevre
Müsteşarlığı, bu zararın karşılanması için
tazminat sistemi üzerinde çalışıyor.
HAKAN KARA
tZMİR — Çeşitli çevreci ör-
gütlerin, büimadamlarının ve
bakanlık temsilcilerinin katılı-
mıyla oluşturulan Turkiye Ulu-
sal Fok Komitesi, ilk toplantıda
fokların korunabilmesi için ulu-
sal bir strateji benimsedi.
Çevreciler, dünyBda turü teh-
likede olan sevimb' Akdeniz fo-
kunun yok olmaktan kurtanla-
bilmesi için başlatılan girişimler-
den hoşnut. Ancak araştırma,
koruma ve eğitim olmak üzere
üç ana bölümden oluşan strate-
jinin tam anlamıyla uygulama-
ya geçirilmesi gerektiğini vurgu-
luyorlar. En önemli sorunlardan
biri olarak da fok ve balıkçı ara-
sında "barışın sağlanması" gös-
teriliyor.
"Akdeniz foknnun yaşama
şansı balıkçıyla banşın sağlan-
ması darumunda oldukça
artacaktır" diyen uzmanlar, sa-
dece yasaklamalarla foklann
tam anlamıyla korunamayacağı-
nı belirtiyorlar. Çevre Müsteşar-
lığı'nda gerçekleştirilen ilk top-
lantının ardından bu ay yapıla-
cak ikinci toplantıda genel stra-
tejinin nasıl uygulamaya geçiri-
lecegi tartısılacak. Çevre Müs-
teşarlığı'ndan Tansu Gürpınar,
balıkçılarla foklar arasındaki
anlaşmazlığın çözümü için çeşit-
li yöntemlerin geliştirilmeye ça-
lışıldığını belirterek şunları
söyledi:
"Denizde balık varlıgının
azalmasıyla birlikte foklar gide-
rek balıkçı aglanna dadanmaya
başladılar. Ağlardaki balıklan
yedikleri gibi ağlara da zarar
verdiler. tşte bu gelişme balıkçı-
larla foklann arasını açtı. Şim-
di bizim en önemli sonın olarak
gördügümüz şey, yeniden ban-
şın sağlanması. Bunun için fok-
lann yol açtıklan zararın karşı-
lanması gerek. Suiistimal yarat-
mayacak bir tazminat sistemi
geliştirmeye çalışıyoruz. Bunun
için gerekli ön araştırmalar ya-
pılacak."
lerdim, babam gelecek diye bek-
lerdim. Ama hiç kimseler gel-
mezdi. Sonunda intihar etmeye
karar verdim. Yapmadım, ama
son anda vazgeçtim ve artık ba-
banu nnuttum."
O.MÎnin hikâyesi, Türkiye'nin
pek çok yerinde görülen parça-
lanmış bir ailenin hikâyesi...
Anne ölmüş, baba dört çocu-
ğunu çeşitli yetiştirme yurtlan-
na dağıtrrus, abla kendi çabasıy-
la önce Viyana'da, ardından
Fransa'da Fransız dili ve edebi-
yatı okuyor. Ağabeylerden biri
ablanın yardımıyla kendini Vi-
yana'ya atmış, resmi bir kurum-
da şoför. En küçük kizkardeş Sı-
vas Cumhuriyet Üniversitesi'n-
de okuyor. O.M., Açıköğretim-
de işletme okuyor.
Dört çocuk, dört insan herkes
kendi yoluna gitmiş, herkes ken-
di başının caresine bakmış. Türk
insanının gelenekleri, yapısal
özelliklen arasında sayılan da-
yanışma, birbirini kollama ha-
yatın acımasızlığı karşısında eri-
yip gitmiş.
O.M. "Bir aile" diyor, "baş-
tan parçalandı mı artık o parca-
lan birleştirmek olanaksızdır.
Biz dört kardeş sadece yılbaşla-
nnda birbirimize kart atanz, hiç
bir araya gelmedik. Hepimiz
kendi başımıza köksüz yaşama-
yı öğrendik, hatta buna alıştık.
Şimdi bir araya geldik diyelim,
ne konuşacağız, hangi ortak
geçmişten söz edeceğiz?"
Ailesiz olmak iyidir
"Ben kendimi tannnın oğlu
gibi hissediyorum" diyor M.K.,
"O yüzden de kimseden kork-
muyorum, ismimi rahatlıkla
kullanabilirsiniz. Beni hir ca-
mi avlusunda bulmuşlar. Yolum
böylece çizilmiş, anasız babasız
kuru bir dal misali sürüklenip
durmuşum. Bizimki böyle bir
bayat işte, yirmi bir yaşına gel- )
mişsin, ne bir iş var ne bir aile
ne yatacak bir yer. Geçmişim
mi, o bir yetiştirme yurdundan
öbürune gidip gelen bir çocuk-
luk, bir gençlik. E, ben ne mi ya-
parım? Ne yapabilirim ki gider
bizim Doğan'ın kahvesine sığı-
nırun. Benim de sığınağım ora-
a. Hayat da bir savaş degü mi?"
tşsizlerin sığmagı
Doğan'ın garsonluk yaptığı
kahvede kimse kimseye bir şey
sormaz. Kimse kimsenin işiyle
ilgilenmez. tşsizler, hayatın acı-
sım unutmak isteyen garibanlar
gelip bir iskemleye çökerler, çö-
küş o çöküş... Fatih'teki bu ün-
lü videolu kahvede gün yirmi
dört saat televizyon kapanmaz...
Rambolar, teknolojik silahlarla
donatılmış üstün yetenekli in-
sanlar, en kahraman askerler
gün boyu kahveden geçip gider-
ler.
Doğan'ın bütün hayatı orada
geçer. Doğan yurtlarda yetişmiş,
hayatı hapishanelerde öğrenmiş.
Her girip çıkışında hayat bilgi-
si, görgüsü artmış. Daha bir
korkusuz bakmış bu dünyaya.
Bu dünyada iyilığin değil, zor-
balığın, zalimliğin kazandığmı
bir iyi bellemiş. Cami avlulann-
da, apartman girişlerinde uyu-
mayı öğrenmiş. Yedikule'de, in-
fazda Filistin askısının ne oldu-
ğunu, su banyosunu öğrenmiş...
Kahveden memnun Doğan,
hem sıcak hem eşine dostuna
çay ikram edebiliyor. Üstelik
gözü açık rüya görmesine kim-
seler mani olmuyor. Neler yok
ki rüyalarında... Kimi zaman
mucize bir makineye sahip olup
herkese yardım ediyor, kimi za-
man bir villada çevresi kızlarla
çevrili hayatın tadını çıkarıyor,
kimi zaman yüzlerce düşmanı
arasından en akıllıca manevra
yapıp kurtuluyor...
Tam o sırada savaş çıkıyor,
yüzlerce insanın ölmesine neden
olacak savaş. Birden rüya sona
eriyor ve Doğan sessizce mınl-
danıyor:
"Boşver abla, bizim için her
gün savaş."
Savaş günleriydi, herkes bir-
birine hep aynı soruyu soruyor-
du:
"Ne olacak şimdi?"
Onlar beş kişiydiler. Savaş
pek bir şey ifade etmiyordu on-
lar için. Öyle çok şeyle savaşmak
zorundaydılar ki...
HERKES (UZAKTAN) KUMANDAN
Safra taşları
• tZMİR (AA)— Dokuz
Eylül Üniversitesi Genel
Cerrahi Bölümü öğretim
üyelerinden Doç. Dr.
Mehmet Füzun, her 7
kişiden birinde safra taşı
olduğunu belirterek "Ancak
çok az kişi safra kesesinde
taş olduğunun farkında"
dedi. Doç. Füzün, safra
taşlannın oluşmasında en
önemli faktörün, kese
içindeki safranın kimyasal
yapısında meydana gelen
değişiklik olduğunu
bildirerek bu değişiklik
sonundaki çökmelerin,
safra kesesi taşlanm
oluşturduğunu söyledi.
Genelde hazımsızhk, sırt
ağrısı, kanrun sağ ve üst
kısmında ağrı olan kişilerde
büyük olasılıkla safra taşı
olabileceğine dikkat çeken
Doç. Füzun, "Rir (sessiz
safra taşı) diye adlandınlan
iltihaplanmamış safra taşı
olan hastalarda kanser riski
fazladır" dedi.
Kalanıış yat
limanı davası
• tSTANBUL (AA) —
Maliye ve Gümrük
Bakanlığfnın Kadıköy
Belediyesi aleyhine açtığı,
Kalamış ve Fenerbahçe Yat
Limanı ve yan tesislerinin
yıkılmasına ilişkin davaya
başlandı. Kadıköy 3. Asliye
Hukuk Mahkemesi'ndeki
dunkü duruşmada, davacı
vekilleri ile davalı Kadıköy
Belediyesi vekillerinin yetki
belgeleri incelendi.
Duruşma, yetki konusunda
çeşitli itirazlann karara
bağlanabilmesi için ileri bir
tarihe bırakıldı. Maliye ve
Gümrük Bakanhğı İstanbul
Muhakemat Mudürlüğu
tarafından Kadıköy
Belediyesi aleyhine açılan
davada, deniz dolgusuyla
kazanılan hazine arazisi
üzerindeki tesislerin
yıkılması isteniyordu.
Konuyla ilgili yasada, deniz
dolgusuyla kazanılan
alanlarda, ticari amaç
gütme\en yeşil alan ve
rekreasyon tesislerinin yer
alabileceği kaydedilerek yat
limanındaki tesislerin buna
aykın olduğu öne
sürülüyor.
Bulaşıcı nezle
• ANKARA (ANKA)—
ABD'de faaliyet gösteren
Boeringelheim nrması
tarafından geliştirilen yeni
bir ilacın, nezleyi önlediği
gibi bulaşıcı özelliğini de
ortadan kaldırdığı bildirildi.
Science Avenir dTgisinde
yer alan haberde, "Cam"
adı verilen yeni ilacın,
burun iç zannda nezle
virüsünün konaklandığı
yerde bulunan moleküllere
çok benzediği kaydedildi.
Bu benzerlik sayesinde
nezle vinislerinin bu yapay
madde üzerine yapıştığı ve
onlann üzerini kaplayarak
virusün burun iç zarına
yapışmasını önlediği
belirtildi. Araştırmacılar,
böylelikle nezle virüslerinin
bulaşıcı özelliklerûıi
kaybettiğini ilacın yaygın
kullanımı halinde nezlenin
tarihe kanşabileceğini
savunuyorlar.
THY, Gdde'ye
uçuyor
• Haber Merkezi — Türk
Hava Yolları, Körfez
krizinin sıcak savaşa
dönüşmesi üzerine iptal
ettiği Istanbul-Cidde-
Istanbul uçuşlanna yeniden
başladı. THVden dun
yapılan açıklamaya göre
Cidde'ye yalnız çarşamba
günleri olmak üzere
haftada bir sefer yapılacak.
Suudi Arabistan'da bulunan
Türk vatandaşlannın >oırda
dönmesi ve Türkiye ile
ilişkilerinin daha kolay
kunılması amacıyla
başlatıldığı belirtilen yeni
seferlerin kalkış ve vanş
saatleri yerel saatle şöyle
olacak: Çarşamba günleri
Istanbul'dan kalkış 10.05,
Cidde'ye vanş 15.00,
Cidde"den kalkış 16.15,
Istanbul'a vanş 20.00
Dıca'nın
kaphcalan
• ERZURUM (AA)—
Erzurum Belediye Başkanı
Mehmet Ali Ünal,
Ilıca'daki kaplıcalardan
geçen yıl 685 bin kişinin
yararlandığını bildirdi.
Ünal, Erzurum şehir
merkezine 15 kilometre
uzaklıkta. llıca ilçesindeki
kaplıcaları ve konaklama
tesislerini daha modern
hale getirmeye çalıştıklarını
kaydetti. Ünal, kaphca
sularınm başta romatizmal
hastahklar olmak üzere pek
çok rahatsızhğa iyi geldiğini
kaydederek "Amacımız bu
tesislere yurdun her yanında
çok daha fazla insanı
çekebilmektir" dedi.