11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı: Cumhurıyet Matbaacılık ve Gazeteeıhk Türk Anonım Şırketı adına S»dir tVadi 0 Gend Yayın Muduru Hısan Cemal. Mu«s«c Müduru EmiiK LpkllgU, Yazı lilcrı MudUrü: Okty Goncasia, 0 Haber Merkczı Muduru \tifm Ikçvr, Sayfa Duzenı Yönctmeıu- Ali Acmr 0 Temsılcıler ANKARA Afcavt Tan. 1ZMİR H i k M Ç«i«kıy.. ADANA (,>!!» Yıgtuoglu Iç Poınıka Criıl »Hİı»ÇH Dıs Hıbcrkr trj«ı U t Ekooomı CtafU T»ta. İs-Sendıkı Şakıu b H d . Ku tsluıbuı HatKrkn KcflMİ Kafak. Egınm Gcaca) ŞarlaB. Yun Habcrten Ncrtcf DofM. Spo< Da/ıışmant Ahfaifcrtlr Y» Duı frzıUr Kcrea r«l^l.*« Ar^lTma ^ l a AJpay. 0Ü2CİI1DC tMaNah \*an 0 Koordınalöı 4hart KsnfcM 0 Malı l;lrr Erol t.rkm 0 Muhasrte- hkal tas # Bttçc-Plaııluu SO»J Oi—•>n™fr' 0 Rtklnn MX » n i 9 Ek Yışır.Liı Hal» \k>ol # Idate Haırş» Ganr 9 l>l«nıe Ö>*r Çdk 0 Bı«ı-I)lrm >>ü U l ( Pnund So|l I yo.ım Kantıı B«kın S«UrN.ft Ofcla» AkbaL YalçiBtocr.H U H L>nl HİLM Çoı.kirv Oka> l a t u . 11»> Muao. llku Cumhunvd Malbualik vc Ozaecılk T\Ş TurkocBjı Cjd 39'41 Cai»lo|hı 34334 IM PK 246 Isıanbui I<H 512 .5 05 120 «H Tdc* 22246 Fn (1) î » 60 72 £ Burolar \mkwm Zı>a Gokalp Btv Ink.^pS No 19-4. T«i 133 II 41-J1 Tdex 42344, Fax (4)133 05 65 4 t ™ i r H Z l >" B u I J " & ! î ' T e L l ! ı : *>.Tri <=" 5 2 3 " . F " - ("< " s î * 0 UaaL lıtftnu Cad II» S V> I Kat I, Td 19 37 52 (4 tljl). Telo." «2155, Fu (71) 19 25 '8 TAKVIM: 6 ŞUBAT 1991 Irasak: 5.36 Güneş: 7.02 Öğle: 12.23 İkintü: 15.07 Akşam: 17.33 Yatsı: 18.54 'Gıda kontrolü bilimsel yapılsırf ADANA (Cumhuriyet Gü- ney Dleri Burosu) — Ülkemiz- de "gula kontroiii"nde buyük bir "kargaşa"nın yaşandığı, yapüan kontrollerin çoğunun bilimsei yanının bulunmadığı öne sürüldü. Gıdada, ozellikle üretim aşamasında kimyasal ilaç, gübre ve hormonlar ile sana- yide işlenmesi sırasında uygu- lanan katkı maddeleri kullanı- mının anmasıyla insanlar da- hil tüm canlı yaşamm ciddi bir tehlike ile yüz yüze geldiği be- lirtiliyor. TMMOB Ziraat Mühendis- leri Odası Genel Başkanı Ma- hir Gürbıiz, bu alandaki yet- ki ve sorumluluk karmaşası- DID, çok sayıda ama sonuç ge- tirici olmayan yasal düzenle- meden kaynakJandığını söyle- di. Gürbüz şöyle devam etti: "Besin kökenli sağlık so- runlannın sürecin hangi aşa- masinda, hangi oranda oluştu- ğa ciddiyetle araştınlmamak- ta, ozellikle pestitit, hormon, mikotoksin gibi yetiştirme su- recinde kaynaklanan haslalık etmenkri, serbest pi>asacüıgın sorumsuıculugu içerisinde hiç- bir etkin denetim çerçevesine sokulamamaktadır. Gıda de- netimi konusunun zabıta ya da zaptiye yaklaşımı olmadığı, teknolojik bir hizmet turü ol- dufu, ber çevrece yeterince an- laşdamanuş ve bu konuda tek- nik eleman istihdamı geregin- ce gerçekleştirilememiştir." "Gıda iiretiminde kaiite ile ilgili tüm sonınlar, ancak bir- birine bağlı bir kontrol agı ku- rulabilirse ortadan kaldırı- labilir" diyen AÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Veliddin Gürgün, baş- kasının sağlığına zarar verecek gıda maddesinin uretilmesi, sağlığa zarar verici maddelerin gıda adı altında piyasaya sü- rülmesi, gıdalann izin verilme- yen tarzda ışınlanması, gıda- lann sağlığa zararlı dozda bit- ki koruma maddesi içermesi- nin yasaklanması gerektiğini söyledi. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Bilimi ve Tek- nolojisi Bölümü öğretim Üye- si Prof. Hiisnü Ynsnf Gökalp, şöyle konuştu: "Konuaun uzmanı olmayan elemanlar ile pazara çıkılıp gı- da maddeleri gelişigüzel, şan- sa baglı olarak denetlenmek- tedir. Yapılan bu iş gıda kali- te kontrolü degildir. Gazete- lerde sık sık onuyoruz. 'Şu ka- dar ton sucuk yakıldı, şu ka- dar ton şekerieme imha edildi' deniliyor. Bu ^ekilde yapüan kontrol veya denetim, bilimsel ve teknolojik degildir." Bilgisayar çocugu duygusuz oluyor tZMİR (A.NKA)— Ege Üniversitesi Bilgisayar Araştır- ma ve Uygulama Merkezi Baş- kanı Prof. Oğuz Manas, bilgi- sayar ile fazla oynayan çocu- ğun duygulannı yitirerek hır- çınlaştığını açıkladı. Prof. Manas, öğrenim ça- ğındaki çocuklarda bilgisayar kullammının yol açabileceği tehlikeler konusunda anne ve babalan uyararak "Çocuklan- nızı, bilgisayan oyun aracı ola- rak kullanmaktan caydırın" dedi. Prof. Manas, bilgisayar- lann Türkiye'de de yaygınlaş- ması ile birlikte eğlence öğesi- nin ön plana çıktığma isaret ederek çocuklann zamanları- nın büyük bölümünü bu aygıt- lann önunde harcadığına dik- kat çekti. Manas, günlerini ve boş vakitlerini sürekli bilgisa- yar başında geçiren çocuğun enerjisini dışa vuramadığı için hırçınlaştığını söyledi. Manas şöyle dedi: "Oyun oynamak amacıyla saatlerini bilgisayar önünde geçiren çocuk, zamanla sosyaj varük olduğunu unutarak duy- gusallıktan çıkıyor ve sadece manbgııı egemen olduğu kişi- lik yapısına bürünüyor." Yetimdiler, işleri, kalacakyerleriyoktu. Yaşam onları köşeye kıstırmıştı Savaş alaııı IstanbulIŞIL OZGENTÜRK "Çocukluk, hayatın en güzel yanı, insan biiyümeye başlayın- ca hayat karanyor." tçlerinden biri böyle dedi. Beş kişiydiler, hepsinin ortak yanı yetim olmalanydı. Hepsi 0-1 yaşları arasında yurtlara bı- rakılmışlar, birer yetim ve yurt çocuğu olarak büyumüşlerdi. Savaş günlerindeydik, herkes birbirine a>TU soruyu soruyordu: "Bu işin sonu ne olacak?" Yiyecek stoklanıyordu, ban- kalardan para çekiliyordu, kim- yasal silahlara karşı etkili oldu- ğu rivayeti yayılan sirke stokla- rı tukenmişti. Tüm ülke panik içindeydik, öte yandan dev gibi işsizlik olduğu yerde daha da serpiliyordu, yoksulluğun smırı açık açlığa dayanmıştı, sosyal guvensizlik yaşarrumızın bir par- çası haline gelmişti. O günlerde geldiler, yasadık- lan olaylar onlan öylesine kor- kutmuştu ki fotoğraf çektirmek istemediler, adlannın sadece baş harflerini yazacağım konusun- da söz aldılar ve anlattılar. KarşılıkL söyleştiğimiz, daha doğrusu onlann anlattığı, benim dinlediğim günün gecesi e%ime bir lelefon geldi. tkisi nezarete atılmıştı, ilgili komiser onların suçlu olmadığıru biliyordu, ama gerçek suçlu henüz eîe geçmedi- ğinden, onlar o soluk ışıklı, taş odada bekliyorlardı. Çaresizlik ellerini kollarını bağlamıştı, dı- şarda sadece savaş vardı. En küçükleri tombul ellerini Küçük so>guncu Ö^.: Bayrampaşa Cezaevı'nin sübyan koğuşundan çıkalı bir hafta olmuş. Gidecek hiçbir yeri, karnını doyuracak hiç kimsesi yok. Babası cinayet suçundan cezaevinde. Babasım haklı buluyor. Ama kimsesizlik canına tak etmiş. Şöyle diyor: "Bu böyle giderse iyileşmem mümkün değil. Gene bir fınncı ya da pastacıyı soyacağım.'' TanıVnın oğla M.K.: "Ben kendimi Tanrı'nın oğlu gibi hissediyorum" diyor M.K., "O yüzden de kimseden korkmuyorum. Beni bir cami avlusunda bulmuşlar. Yolum böylece çizilmiş. Anasız babasız, kuru bir dal misali sürüklenip durmuşum. Bizimki böyle bir hayat işte. Ne bir iş var, ne aile, ne yatacak bir yer..." sürekli ovuşturan, gülec yıizlU 15 yaşındaki O.Ş. idı. Bayrampaşa Cezaevi'nin sübyan koğuşundan çıkalı bir buçuk hafta olmuştu. Gidecek hiçbir yeri, karnını do- yuracak hiç kimsesi yoktu ve çok açık bir biçimde "Bu böyle giderse benim iyileşmem müm- kün degil, gene bir fınncı ya da pastacıyı soyacağım" dedi. Babası cinayet suçundan yan- açık cezaevindeydi. ttye göre babasımn cinayet işlemesi çok doğruydu. Çünkü öldürülen adam babasına olan borcunu ödememişti. Bu durumda yapı- lacak tek şey öldurmekti. Yasa böyle kurulmuştu. Annesini mi, hiç görmemişti, ha duymuştu. Daha önce evlendiği, iki çocu- ğu olduğu halde bir adamı hiç evlenmedim, kimim kimsem yok diye kandınp yeniden evlen- meyi başarmıştı. Hem o artık onun annesi sayılmazdı. Çocu- ğundan sütünü esirgeyen kadı- na ana mı denirdi? ö., Fatih Yetiştirme Yurdu'na Eceabat'tan 1.5 yıl önce tedavi için gönderilmişti, biraz eli uzundu da. Doktorlar onda hiç- bir hastalık bulamamışlardı, arasıra eli bazj şeylere uzanıyor- sa da bu mecburivettendi. İşte tam o sırada bir apartmanın önünde gördüğü hurda siyah - beyaz televizyonu kullanmak için alıvermişti, televizyona aca- yip merakı vardı, yurtta da bü- yükler seyretmesine izin vermi- yorlar. Olan olmuştu, düşmanı çoktu, onu ihbar etmişler, o da Bayrampaşa'ya düşmüştü. Ondan sorumlu olan Fatih Yetiştirme Yurdu'ndan hiç kim- se onunla ilgilenmemişti. O da meydancılık yaparak sigara, çay parasını çıkarmışü. Sübyan ko- ğuşu ayn bir dürryaydı. Orada yatan otuz, otuz beş çocuğun hepsinin cebinde tomarla para vardı. Aç açık olan yoktu. Tür- lü el becerileri öğretmişlerdi ona, o da yeri geldiğinde kulla- nılmak üzere kafasının bir yeri- ne yerleştirmişti. Aynca türlü "kafa bulma" yoUannı da öğ- renmişti. ö., bir buçuk hafta önce süb- yan koğuşundan çıkmış, Fatih Yetiştirme Yurdu tasındığı ve bi- na Vakıflar'a geçtiği için sokak- ta kalmıştı. "Bo işin sakası yok abtaagım, ben resmen sokakta kalnusun. lanuun, sokakta kalmayı kabnl etmişim, apartman kapdannda sünumaşüm, yurdun kapısında yataufim tamam... Soannda tek bir çarem kalmıs, Ankara'ya, Çankava'ya gidip orada kendi- mi asmak." ö!nün bir an gözleri doluyor, yan odadan gelen sesleri dinli- yor, sürekli savaş haberleri, si- lah sesleri, "Şa savaş bir bitse" diye mınldanıyor, "bir bitse." "Babamın virmi yıl sonra bir- denbire bana 'oglum' diye sanl- ması çok garibime gitti. Sonra doşüDdüm tabii şimdi yaşlandı, birilerinin ona bakması gerek. İşte o zaman ben oglunu hatır- ladı, ber şey raenfaat dünyası... Oysa hiç unutmuyorum 10-15 yaşlan arasında arkadaşlarımın alaycı gülamsemelerini goze alır, 'Benim bir babam var, benim bir babam var' diye sabah ak- şam dolamr dunırdom. Tatil gunlerinde dış kapıdan aynl- mazdım, kar yağarken bile bek- EN BOL MALZEME, AĞAÇ — Hatçaagız yaylası ormanlarla çevrili. Baltayla kabaca yontulan ağaçiar, evlerin bütün yapısını ohışturuyor. Köroğlu dağında havadar tatil BEHZAT ŞAHÎN "Aşağı köylüler yazın üç-dört ay kalırlar ynylada. Onun dışın- da evler boştur, cadıra gerek yok." Yeşil üniformaü orman koru- cusu bunlan anlatırken, bir yan- dan da Bolu'dan Köroğlu DağıL na doğru minibüsle sis içinde ağır ağır tırmanıyoruz. Yoğun sisten göz gözü görmüyor nere- deyse. Yaklaşık yanm saatlik bir tırmamştan sonra birdenbire, sis içinden çıkıp masmavi bir gök- yüzü ve parlak bir güneşin ku- cağında buluyoruz kendimizi. Yolun iki yanını köknar orma- nı süsluyor. Minibüs yukanya doğru tırmandıkça yavaş yavaş karlı bölgeler de gözükmeye başhyor. Artık iki yanı karla kaplı yol- da ilerliyoruz. Kıbnsçık-Seben kavşağından Kıbrısçık yoluna sapıyoruz. Yaklaşık 10 kilomet- re sonra, minibüs bizi bir orman yolu sapağında bırakarak uzak- laşıyor. Bundan sonraki yakla- şık 1.5 saatlik yolu, içinde uyku tulumu, kap-kacak, yiye- yaylada 25 ev var. Korucunun söylediği gibi bütün evler bom- boş, kapılarda kilit yok. Evlerin yapımında çevredeki en bol mal- zemeden, ağaçtan yararlanılmıs. Baltayla kabaca yontulan ağaç- iar, evlerin temelinden duvanna, çatısına kadar butün yapısını yerleşiyoruz. Artık "banüı"yız. Doğamn tüm nimetlerinden olabildiğin- ce yararlanmaya çalışıyoruz. Karh dağlarda, ıssız, kurumsuz, tozsuz havayı içimize sindire sin- dire günlük turlar atarak ve odun kırarak akşamı karşıhyo- Ormanlarla çevrili yaylada 25 ev var. Bütün evler bomboş, kapılarda kilit yok. Evlerin yapımında çevredeki en bol malzemeden, ağaçtan yararlanılmıs. Beğendiğimiz bir eve yerleşiyoruz. Artık buralıyız. Doğanın tüm nimetlerinden olabildiğince yararlanmaya çalışıyoruz. cek ve giyeceklerimizin bulun- duğu, neredeyse 20 kilo ağırlık- taki sırt çantalanmızla yürüye- rek gideceğiz. Bir-iki kısa moladan sonra, bin 800 metre dolayındaki "Hatçaagız" Yaylası'na ulaşıyo- nız. Etrafı ormanlarla çevrili oluşturuyor. Yalnız bütün evle- rin bir duvarı, ocağın bulundu- ğu duvar, kerpicten yararlanıla- rak yapılmış. Ev sahipleri dağ- da "yaşamsal" önemi olan bal- tayı -belki de kış konuklannı düşünerek- \anlannda göturme- mişler. "Beğendiğimiz" bir eve ruz. Havanın kararmasıyla bir- likte başlayan "dondurucu" so- ğuğu gündüz hazırladığımız odun stokuyla karşılıyoruz. Iştahla yenilen akşam yeme- ğinden sonra neşeli bir sohbet başlıyor. Bu sırada tencerede yaptığımız çayı yudumluyoruz. Kapı çalınıyor. "Buynın"la bir- likte "selamünaleyküm"le içeri giren iki koylü, samimiyetle "boşgeldiniz" diyor bizlere. Or- manda, ağaç kesiminde çalışan çeyre köylüler. Büyük bir sami- miyetle bir ihtiyacımız olup ol- madığını soruyorlar. iki gün sonra ekmeğimız bittiğinde de karşıüksız köy ekmeği getiriyor- lar bize. Sözcüklerin sonunu yuttuklan şiveleriyle söyledikle- ri, "Sizler misafirlerimizsiniz. Sizi burada aç koymak bize yakışmaz" derlerken sözlerinde en küçük bir yapmacık bile ol- madığını anlıyorsunuz. Dört günlük "konforsuz" ta- tilimiz çabuk bitiyor. Ulaştığı- mız doyumu duyumsayabiliyo- ruz. Ve işin en güc, keyifsiz ya- nı başlıyor: Dönuş! Fokları, bahkçılar kurtaracak Balıkların azalmasıyla birlikte bahkçı ağlanna dadanan foklar ağlara da zarar veriyorlar. Çevre Müsteşarlığı, bu zararın karşılanması için tazminat sistemi üzerinde çalışıyor. HAKAN KARA tZMİR — Çeşitli çevreci ör- gütlerin, büimadamlarının ve bakanlık temsilcilerinin katılı- mıyla oluşturulan Turkiye Ulu- sal Fok Komitesi, ilk toplantıda fokların korunabilmesi için ulu- sal bir strateji benimsedi. Çevreciler, dünyBda turü teh- likede olan sevimb' Akdeniz fo- kunun yok olmaktan kurtanla- bilmesi için başlatılan girişimler- den hoşnut. Ancak araştırma, koruma ve eğitim olmak üzere üç ana bölümden oluşan strate- jinin tam anlamıyla uygulama- ya geçirilmesi gerektiğini vurgu- luyorlar. En önemli sorunlardan biri olarak da fok ve balıkçı ara- sında "barışın sağlanması" gös- teriliyor. "Akdeniz foknnun yaşama şansı balıkçıyla banşın sağlan- ması darumunda oldukça artacaktır" diyen uzmanlar, sa- dece yasaklamalarla foklann tam anlamıyla korunamayacağı- nı belirtiyorlar. Çevre Müsteşar- lığı'nda gerçekleştirilen ilk top- lantının ardından bu ay yapıla- cak ikinci toplantıda genel stra- tejinin nasıl uygulamaya geçiri- lecegi tartısılacak. Çevre Müs- teşarlığı'ndan Tansu Gürpınar, balıkçılarla foklar arasındaki anlaşmazlığın çözümü için çeşit- li yöntemlerin geliştirilmeye ça- lışıldığını belirterek şunları söyledi: "Denizde balık varlıgının azalmasıyla birlikte foklar gide- rek balıkçı aglanna dadanmaya başladılar. Ağlardaki balıklan yedikleri gibi ağlara da zarar verdiler. tşte bu gelişme balıkçı- larla foklann arasını açtı. Şim- di bizim en önemli sonın olarak gördügümüz şey, yeniden ban- şın sağlanması. Bunun için fok- lann yol açtıklan zararın karşı- lanması gerek. Suiistimal yarat- mayacak bir tazminat sistemi geliştirmeye çalışıyoruz. Bunun için gerekli ön araştırmalar ya- pılacak." lerdim, babam gelecek diye bek- lerdim. Ama hiç kimseler gel- mezdi. Sonunda intihar etmeye karar verdim. Yapmadım, ama son anda vazgeçtim ve artık ba- banu nnuttum." O.MÎnin hikâyesi, Türkiye'nin pek çok yerinde görülen parça- lanmış bir ailenin hikâyesi... Anne ölmüş, baba dört çocu- ğunu çeşitli yetiştirme yurtlan- na dağıtrrus, abla kendi çabasıy- la önce Viyana'da, ardından Fransa'da Fransız dili ve edebi- yatı okuyor. Ağabeylerden biri ablanın yardımıyla kendini Vi- yana'ya atmış, resmi bir kurum- da şoför. En küçük kizkardeş Sı- vas Cumhuriyet Üniversitesi'n- de okuyor. O.M., Açıköğretim- de işletme okuyor. Dört çocuk, dört insan herkes kendi yoluna gitmiş, herkes ken- di başının caresine bakmış. Türk insanının gelenekleri, yapısal özelliklen arasında sayılan da- yanışma, birbirini kollama ha- yatın acımasızlığı karşısında eri- yip gitmiş. O.M. "Bir aile" diyor, "baş- tan parçalandı mı artık o parca- lan birleştirmek olanaksızdır. Biz dört kardeş sadece yılbaşla- nnda birbirimize kart atanz, hiç bir araya gelmedik. Hepimiz kendi başımıza köksüz yaşama- yı öğrendik, hatta buna alıştık. Şimdi bir araya geldik diyelim, ne konuşacağız, hangi ortak geçmişten söz edeceğiz?" Ailesiz olmak iyidir "Ben kendimi tannnın oğlu gibi hissediyorum" diyor M.K., "O yüzden de kimseden kork- muyorum, ismimi rahatlıkla kullanabilirsiniz. Beni hir ca- mi avlusunda bulmuşlar. Yolum böylece çizilmiş, anasız babasız kuru bir dal misali sürüklenip durmuşum. Bizimki böyle bir bayat işte, yirmi bir yaşına gel- ) mişsin, ne bir iş var ne bir aile ne yatacak bir yer. Geçmişim mi, o bir yetiştirme yurdundan öbürune gidip gelen bir çocuk- luk, bir gençlik. E, ben ne mi ya- parım? Ne yapabilirim ki gider bizim Doğan'ın kahvesine sığı- nırun. Benim de sığınağım ora- a. Hayat da bir savaş degü mi?" tşsizlerin sığmagı Doğan'ın garsonluk yaptığı kahvede kimse kimseye bir şey sormaz. Kimse kimsenin işiyle ilgilenmez. tşsizler, hayatın acı- sım unutmak isteyen garibanlar gelip bir iskemleye çökerler, çö- küş o çöküş... Fatih'teki bu ün- lü videolu kahvede gün yirmi dört saat televizyon kapanmaz... Rambolar, teknolojik silahlarla donatılmış üstün yetenekli in- sanlar, en kahraman askerler gün boyu kahveden geçip gider- ler. Doğan'ın bütün hayatı orada geçer. Doğan yurtlarda yetişmiş, hayatı hapishanelerde öğrenmiş. Her girip çıkışında hayat bilgi- si, görgüsü artmış. Daha bir korkusuz bakmış bu dünyaya. Bu dünyada iyilığin değil, zor- balığın, zalimliğin kazandığmı bir iyi bellemiş. Cami avlulann- da, apartman girişlerinde uyu- mayı öğrenmiş. Yedikule'de, in- fazda Filistin askısının ne oldu- ğunu, su banyosunu öğrenmiş... Kahveden memnun Doğan, hem sıcak hem eşine dostuna çay ikram edebiliyor. Üstelik gözü açık rüya görmesine kim- seler mani olmuyor. Neler yok ki rüyalarında... Kimi zaman mucize bir makineye sahip olup herkese yardım ediyor, kimi za- man bir villada çevresi kızlarla çevrili hayatın tadını çıkarıyor, kimi zaman yüzlerce düşmanı arasından en akıllıca manevra yapıp kurtuluyor... Tam o sırada savaş çıkıyor, yüzlerce insanın ölmesine neden olacak savaş. Birden rüya sona eriyor ve Doğan sessizce mınl- danıyor: "Boşver abla, bizim için her gün savaş." Savaş günleriydi, herkes bir- birine hep aynı soruyu soruyor- du: "Ne olacak şimdi?" Onlar beş kişiydiler. Savaş pek bir şey ifade etmiyordu on- lar için. Öyle çok şeyle savaşmak zorundaydılar ki... HERKES (UZAKTAN) KUMANDAN Safra taşları • tZMİR (AA)— Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Füzun, her 7 kişiden birinde safra taşı olduğunu belirterek "Ancak çok az kişi safra kesesinde taş olduğunun farkında" dedi. Doç. Füzün, safra taşlannın oluşmasında en önemli faktörün, kese içindeki safranın kimyasal yapısında meydana gelen değişiklik olduğunu bildirerek bu değişiklik sonundaki çökmelerin, safra kesesi taşlanm oluşturduğunu söyledi. Genelde hazımsızhk, sırt ağrısı, kanrun sağ ve üst kısmında ağrı olan kişilerde büyük olasılıkla safra taşı olabileceğine dikkat çeken Doç. Füzun, "Rir (sessiz safra taşı) diye adlandınlan iltihaplanmamış safra taşı olan hastalarda kanser riski fazladır" dedi. Kalanıış yat limanı davası • tSTANBUL (AA) — Maliye ve Gümrük Bakanlığfnın Kadıköy Belediyesi aleyhine açtığı, Kalamış ve Fenerbahçe Yat Limanı ve yan tesislerinin yıkılmasına ilişkin davaya başlandı. Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dunkü duruşmada, davacı vekilleri ile davalı Kadıköy Belediyesi vekillerinin yetki belgeleri incelendi. Duruşma, yetki konusunda çeşitli itirazlann karara bağlanabilmesi için ileri bir tarihe bırakıldı. Maliye ve Gümrük Bakanhğı İstanbul Muhakemat Mudürlüğu tarafından Kadıköy Belediyesi aleyhine açılan davada, deniz dolgusuyla kazanılan hazine arazisi üzerindeki tesislerin yıkılması isteniyordu. Konuyla ilgili yasada, deniz dolgusuyla kazanılan alanlarda, ticari amaç gütme\en yeşil alan ve rekreasyon tesislerinin yer alabileceği kaydedilerek yat limanındaki tesislerin buna aykın olduğu öne sürülüyor. Bulaşıcı nezle • ANKARA (ANKA)— ABD'de faaliyet gösteren Boeringelheim nrması tarafından geliştirilen yeni bir ilacın, nezleyi önlediği gibi bulaşıcı özelliğini de ortadan kaldırdığı bildirildi. Science Avenir dTgisinde yer alan haberde, "Cam" adı verilen yeni ilacın, burun iç zannda nezle virüsünün konaklandığı yerde bulunan moleküllere çok benzediği kaydedildi. Bu benzerlik sayesinde nezle vinislerinin bu yapay madde üzerine yapıştığı ve onlann üzerini kaplayarak virusün burun iç zarına yapışmasını önlediği belirtildi. Araştırmacılar, böylelikle nezle virüslerinin bulaşıcı özelliklerûıi kaybettiğini ilacın yaygın kullanımı halinde nezlenin tarihe kanşabileceğini savunuyorlar. THY, Gdde'ye uçuyor • Haber Merkezi — Türk Hava Yolları, Körfez krizinin sıcak savaşa dönüşmesi üzerine iptal ettiği Istanbul-Cidde- Istanbul uçuşlanna yeniden başladı. THVden dun yapılan açıklamaya göre Cidde'ye yalnız çarşamba günleri olmak üzere haftada bir sefer yapılacak. Suudi Arabistan'da bulunan Türk vatandaşlannın >oırda dönmesi ve Türkiye ile ilişkilerinin daha kolay kunılması amacıyla başlatıldığı belirtilen yeni seferlerin kalkış ve vanş saatleri yerel saatle şöyle olacak: Çarşamba günleri Istanbul'dan kalkış 10.05, Cidde'ye vanş 15.00, Cidde"den kalkış 16.15, Istanbul'a vanş 20.00 Dıca'nın kaphcalan • ERZURUM (AA)— Erzurum Belediye Başkanı Mehmet Ali Ünal, Ilıca'daki kaplıcalardan geçen yıl 685 bin kişinin yararlandığını bildirdi. Ünal, Erzurum şehir merkezine 15 kilometre uzaklıkta. llıca ilçesindeki kaplıcaları ve konaklama tesislerini daha modern hale getirmeye çalıştıklarını kaydetti. Ünal, kaphca sularınm başta romatizmal hastahklar olmak üzere pek çok rahatsızhğa iyi geldiğini kaydederek "Amacımız bu tesislere yurdun her yanında çok daha fazla insanı çekebilmektir" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle