22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 HABERLER 17 ARALIK 1991 Diyanet İşleri Başkanı Prof. Said Yazıcıoğlu Islamiyetle laikliğin çeliştiğini söyledi 'Imanıların eğftimi yetersiz'HAKAN AYGÜN ANKARA — Diyanet işleri Başkanı Prof. Dr. Said Yazıcı- •fta, Aleviler hakkındaki yan- lış görüşlerin, imamlann eğitim düzeylerinin düşük olmasından kaynaklandığını söyledi. Alevi dedderin isteklennin dinlenme- sine devam edileceğini açıklayan T&aaoğlu, "Uygufauabair otan btekler muhakkak ki yerine getirikcektir" diye konuştu. Ya- zıcıoğlu, "siyaset ve mezbepler tsti,pİBası gerektigini" savun- duğu Diyanet İşleri Başkanlığı- nın "öıerk" bir statüye kavuş- turuimasını istedi. Başkanhğm kaldınlmasına karşı çıkan Yazı- cıoğlu, "Cemaatlerin serbestçe öıciitteunclcri Tiirkiye'yi çok kanfik bir noktaya görürebilir. Aacak zaman kçinde o aoktaya gMBfhilftt& dnşuıtccsiıtdcyinı" diye konuştu. Prof. Yazıcıoğlu, Cumhuri- yet'in Diyanet İşleri Başkanlığı- nın Alevi konusu başta gelmek üzere son girişimleriyle ilgili so- nılannı yanıtladı. Görevi bıra- kıp bırakmaması hükümete bağlı olan Yazıcıoğlu, bazı soru- lanmızı bu rahatlıkla yanıtladı. Ancak bazı sorulan ise "Bulun- dafam makam, döşöncelerinıi açıkça söyleyebilmeyi engelli- >or" dıyerek "geçiştirme" yo- İuna gitti. Yazıcıoğlu'vla söyle- şimiz şöyle: — Dryuet'in laik bir ülkeye aygua bir kunduş oMuguna ina- aıyor ransunoz? YAZICIOĞLU — Inanmak çok safdillik olur. Türkiye'de la- ikliğin tanırnı yapılırken genel- likk Batı dünyasındaki laikliğin teorik tarifı yapılır. Dinin dev- let işlerine, dev letin de din işle- rine kanşmaması diye. Halbuki, Türkiye'de durum böyle değil. Tek taraflı işleyen bir mekaniz- madır. Diyanet'in devlet yapısı içinde yer alması itibanyla dev- let buranın belli işlerine, atama- lanna kanşır. Amia buranın dev- letin işine kanşması söz konu- su değüdir. Buranın da kanşma- sı gerekir manasında söylemiyo- nım. Dolayısıyla, bu tarif ve uy- gulamayı birbirine oturtmak la- zun. Türkiye, laiklik ilkesini be- nimseyen tek Muslüman ülke- dir. Hıristiyanlık laiklikle bağ- daşır da tslamiyeti bağdaştır- mak daha zor. Sıkıntı da oradan geliyor. Dolayısıyla Türkiye ken- dine özgü bir model oluştur- muştur. Ama bu modelin işleyişi başi^ttdır, modelin tarifi başka- cpr. "îeorik tarif yapılır, işleyiş değişiktir. Bu carpıklığı düzelt- mek lazım. Ondan sonra işin iş- leyisinde aksaklıklar vardır. Ba- na kalırsa Diyanet'in statüsün- de de değişikük yapmak lazım. Diyanet işleri BaşkaniığYnı siya- set üstü tutmak zor bir hadise- dir. Kaygan bir zeminde yer alı- yor. Siyasi bir iktidara belli bir ölçüde bağlı bir müessesedir. Bunu, siyasi iktidariar müesse- seyi siyasetin içine çekiyor ma- nasında söylemiyorum, fakat bu yapısıyla siyaset üstü tutmak çok zor. Artık Türkiye öyle bir noktaya geldi ki bu müessesenin statüsünde de kökJü değişiklik- ler yapmak gerek bana göre. Özcrkük istiyoruz — Nasıl bir yspı istiyorsunuz? YAZICIOĞLU — Devlet ya- pısı içinde yer alan, fakat bu- azıcıoğlu: 80 bin imamın yüzde 7'si yüksek öğretimli. Yüzde 62'si imam hatip lisesi mezunu. Yüzde ^nin üzeri ilkokul mezuhu. günkü statüsünden çok daha bağımsız bir statü olabilir. YÖK, Danıştay, Sayıştay gibi. — Başkanlık kurulduğunda amaç, dini cemaatleri kontrol alünda tutmaka. Şimdi bu amaç ortadan kalkmadı mı? YAZICIOĞLU — Türkiye'de tartışılan bir konudur. Fakat ben o ortamın tam olarak oluş- tuğu kanaatinde değilim. Ama bir de şu var, ortam oluştuktan sonra mı bu statüye geçmeli, yoksa statü oluşturulduktan sonra mı ortam yaratıimalı? Ba- na göre bütün bunlar tartışılma- hdır. Tarnşarak en uygun modeli bulmak zorundayız. — Kanüdaguııdaki amaçlar {iucettgini konıyor diyorsuııuz. YAZICIOĞLU — öyle söy lemek de zor. Kuruluşundan bu yana hem toplum hem de mu- essese çok değişiklikler geçir- miştir. — Türkiye'de yapısaJ bir de- t&kük yasanıyor. Siziıı siyasüe- re, başkanlığın yapısuu degiştir- mek için bir girişiminiz oldu •BB? YAZICIOĞLU — Bu konu yu Diyanet Dergisi'nde tartışma- ya açtık. Şimdi bizim yasamu Anayasa Mahkemesi'nce iptaj edildi. Hâlâ çıkanlamadı. Heı bütçe görüşmesinde çıkanlaca- ğı taahbüt edilir. Bir turlü çık- maz. Bizden bir taslak her za- man istenir. öyle bir çalışmamu zaten var. Benim isteğim mevcul durumu hukuki bir düzene oturtmaktır. Çok köklü bir de- ğişiklik yapmak için herhalde ortam pek müsait değil gibi ge- liyor bana. Nasıl bir teşkilat de- nildiği zaman, ideal bir şey or- taya koyamıyoruz. Zor bir hadi- sedir. Mevcut statüden daha özerk bir statüye kavuşturulma- hdır. — Nedir bu hassasiyet? Bir- takım mezbeplerin varlığımn bastmlmış olması mıdır? Böyk mi düşünüyorsunuz? YAZICIOĞLU — Bu anlat- tıklannızdır, bir anlamda hassa- siyet. Tabii doğru. Insan bir yer- deyken bazı şeyleri söylemesi belki daha zor oluyor. Bizim ta- şıdığımız sorumluluğu taşıma- yanların düşünceleri çok daha net oluyor. Birbiriyle çelişen o kadar çok düşünce var ki. Has- sasiyetten kastım şu. Türkiye dünyada olan bitenler açısından bir dönemeçte. Bir Doğu mese- lesi var. O bir noktaya gelirken, Alevilik konusunu nasıl ele al- mak, uzantılanm, gidebileceği yeri, hepsini düşünmek lazım. Ne getirir, ne götürüı, onlan dü- şünmek lazım. — Çok kapsamlı bir Alevi dosyası hazuiıyorsıınuz. Yani Diyanet bir noktaya geldi. YAZICIOĞLU — Bu normal bir heyetin faaliyetleri cümlesin- dedir. Amaçlanan, Alevileri çok iyi araştınp kamuoyunun bilgi- sine sunmak. Daha doğrusu tar- tısmaya açmak. Alevilerin görü- şünü de kamuoyuna duyurmak. Bu, Diyanet'in görevleri cümle- sinden olan bir hadisedir. Diya- net İşleri Başkanlığı belli bir mezhebe değil de her kesim in- sana hizmet vermek zonında olan bir kuruluştur. Kanunlar Bir kahve, içinde masalar, etmfında insanlar, konu Diyanet İşleri Gülsuyu'ndan yükselen dostluk sesi VEDAT YENERER "Aleviieri askerc aldüar, ver- gi alıp camiier yıptıUr. Bunla- nn ahma valof pasajlan okıstur- dvlar. Ama Alevi'ye diüüuHİa- n kiralamadıiar. Tam aksine düşmanca ümr aldüar. Günler vsrdı, biz Aleviligimizi sakla- mak zoniBda kahyorduk. Artık bunlara bir soo vermenin zama- nı geldi. Hepimiz kardeşiz ve bana pekiştirelim." Bu sözler yaklaşık 70-80 bin Alevi vatandaşın yaşadığı Gül- suyu'ndaki bir kahvede topla- nan Erzincan'm Çayırlı kazası- nın Yeşilkaya Köyü'nden insan- lann. Hepsi Erzincan'm Çayırlı kazasımn Yeşilkaya köyünden. Kahvenin ortasında gürül gü- rül bir soba yanıyor. Etrafında- ki masalarda oturanlann kimi- si kağıt oynuyor, kimisi de okey.. Bazılannın Diyanet'in Alevi- liğe açılmak istediği konusunda hiç bilgisi yok. Mehmet Emin Özdemir (43) düşüncelerini şoy- Ie ifade ediyor. "Miislümanın Maslümana cepbe alması ol- maz. Bu ikilik bir sttredir azal- maya basladı. Böyle giıişimler sevindirici. Çok bUgili dedeleri- miz var. Bunlann arasında da- ha az bilgili ve genç olaniar Di- yrnnet yoluyla egitimlerini yapa- bilirier. Diyanetin alacagı kairar eşit olmalı. TV, radyo ve basın- da bn haberler yurt çapında du- yurulmalı. Hor gönne olayı or- tadan Ifilcan. Bizler ikind sınıf vatandaslar degiMz. Bu arada 'Şafi'kr de var. Aramızda fazla bir fark yok, onlara da > p anaşü- sın. Dindeki ayn gorüsier tartı- şılsın, savunulsun. Saygı ve an- layış ortamı içinde." Bu sırada Reşat Coşar (28) söze giriyor: "tbadet ycrlerimiz göriilsün. Gelsinler Karacaah- met ve Gözcübaba'daki ibadet yerierimiz hakkında bilgi edin- sioler." Sigaralar ceplerden çıkıyor, çaylar söyleniyor. Oturanlar ba- sının bu konuda çok duyarsız kaldığını, ancak bazı gazetelerin SOSYAL DEMOKRATLAR TARTIŞIYOR Demokrasi zoıi. 1991 seçimlerinde RP, DSP ve DYP liderlerinin "yasaklı- lar"dan olduğunu, SHP'nin ise siyasi yasaklann kalkmasına evet dediğini hatırlarsak, demokrasi cephesinin oylannın yüz- de 50'den 75'e çıktığını düşünebiliriz. Anayasa oylamasını ele alırsak antidemokratik oylann yüzde 92'den 25'e düştüğünü varsayabUiriz. Bu değişimler toplumdaki bilinçlenmeyi mi yok- sa 3-5 sene ileriyi göremediğini mi göstermektedir? Elbette ki gerçek bu kadar basit ve yalın değildir. Ancak bu rakamlardan kabaca çıkarabileceğimiz kesin so- nuç, henüz bu toplumda demokrasi geleneğinin yerleşmediği- dir. Daha 12 Eylül öncesi ordu üst kademelerine gidip ihtilal yapın diyen parlamenterler arasında CHP'lilerin de bulundu- ğunu biliyoruz. Engin Akan/ANKARA Ocak kurultayına dikkat... SHP'nin 25 Ocak 1992 kurultayına doğru giderken yeni bir doğuş yapması şarttır. Bu yeni yapılanmada her kesimin için- de "var olduğu", Fıkir ve düşüncelerin ön planda olduğu bir yönetime kavuşması gerekir. Demokratik ve uzlaşmacı, banşçı bir anlayışla gnıp ve grup- çukların değil kitlelerin içinde etkin kaynak ve değerlerin yan- sıyacağı parti yönetiminin oluşması ihtiyaçtır. Bu sağlandığı takdirde Türkiye'nin diğer sol partilerinin de SHP bünyesine taşmması sağlanacağı gibi SHP yeniden güçlü doğacaktır. Fermani Altun/tSTANBUL Bile bile oy verdim... Yıllardan beri sosyal demokratım. 20 Ekim seçimlerini Inö- nü'yle kazanamayacağımızı bile bile oy verdim. İnönü bu par- tinin başından çekilmeden SHP'nin seçim kazanması mümkün değildir. Bırakın seçim kazanmayı, "dördüncü parti" konu- muna bile düşeriz. Bu bizim hakkımız değildir. İnönü ızmir'- den kendisi bile zor seçildi. Lütfen kendimize gelelim! Tabanın, örgütün sesini duyalım. Yuvarlak lafları bir ke- nara bırakalım. İnönü söylüyor, "Yenilginin sonımlusu be- nim." Sadece bunu söylemek karın doyurmuyor. Boş laflara karnımız tok. Sayın İnönü hizip başı oldukça -bunu hükümet kuruluşunda genel sekreter seçiminde ve daha önceleri de de- falarca göstermişti- arkasında kimseleri bulamayacaktır. Kimse kendini zemzem suyu ile yıkanmış sanmasın. Güneş balçıkla sıvanmaz. Hüseyin Ekmekçi/ANTALYA Erzincan'm Çayırlı kazasına bağlı Yeşilkaya köyünden İstanbul'a goçenlerin soluklandıgı kahve- nin digerlerinden hiçbir farkı yok. Orada da insanlar çay içiyor, dertlerini birbirlerine aktanp ayakta kalmaya çalışıyorlar. (Fotoğraf: VEDAT YENERER) arasıra eğer "sürtüşme" olursa yer verdiğinden söz ediyorlar. Muharrem Aksay (51) Alevi- lerin vergi verdiğini, askerlik gö- revini yerine getirdiğini, ancak toplumda devamlı olarak hakla- rında kötü konuşulduğunu be- lirterek "1977 senesinde burada bir cami imamı, Alevi cemaatle arkadaşbk yapıyor, diye Diyanet tarafından sörgöa edildi. Şimdi bu hatalann diizeltilmeye baş- lanması iyi bir olay. Biz Tiirki- ye'deki tüm insanlaria kardeşiz" diyor. Dnrsun Keser (53) kendileri- ne cephe alan vakıflann, Alevi- lerin vergileriyle cami ve cami- lerin altına pasajlar yaptırdıkla- nnı belirterek şöyle diyor: "1979 yılında Şişli, Gürsel mahattesiııde bizim vergüerimiz- le bir vakfa yaptınlan cami ve pasajındaki diikkan kiralan 5 bin lira iken. ben 15 bin teklif ettim. Dükkanı sadece Alevi ol- dugum için vermediler. Bu an- laşıya bir son vermek gerekir." EUertnin titremesinden sesi- nin bogukiugundan saglık duru- manun pek iyi olmadığı anlaşı- lan Muharrem Şengiil (60), Ha- run Reşit zamanında mezhepçi- liğin çıktığını ve günümüze ka- dar geldiğini öne sürerek şunla- n diyor: "Eğer mezhepçUik Hz. Mu- hammed zamanında başladıysa Hz. Mubammed'in mezhebi ne? Biz onun soyundan geüyoruz ve mezhep olarak kabul edilmiyo- rnz. Ama onun soyundan gel- meyenler mezhep kabul ediliyor. Bu haksızlıktr. Biz Hacı Bektaş Veli zamanından sonra camile- re gitmemeye başlamışız. Bizim atalanmm, camüerde loplanı- yorlar diye hor görmuşler ve ce- maat bir daha geri donmemece- sine camiden aynhnış. Yoksa ca- miler de bizim. Alevilik ile Siin- nihk arasındaki sürtüşme, mez- hep kavgasutdandır. Diyanet lş- leri'ndeki yetkiIUer bütün bun- lan çok iyi btliyoriar. Allab rızası için acıklasınlar." Konuyla ilgi olarak düşünce- lerini ifade eden Adnan Güngör (30), Türkiye'de yaşanan Alevi- lerin tamamına yakınının sosyal demokrat görüşlü olduğuna dikkati çekerek şöyle konuştu: "Alevilerin sosyal demokrat görüşte olması tutucu kesimde tepkilere neden oluyor. Bunun özerine de Atatürk sevgisi eklen- diği için bizim hakkımızda Ale- viligi aiet ederek iftiralar çıka- nyor ve lekeliyortar. Aile arasın- daki cinsel ilişkide bulnnduga- muzu sık sık ifade ediyorlar. Bn- tün bunlar yalandır. Biz atlan- mıa dahi analanyla ciftleştirme- yiz. Alevilerin çogu askerlik yaplıklan zaman da Alevi olduk- lan için ezilmişler ve hor göröl- müşlerdir. Şimdi Diyanet'in Ale- vilere açılması çok adil bir ola- yın başlangıcıdır. Kadeşligm pe- kişmesi için olumludur. Yanlış- lar düzeltüsin." Salih Şahin (36) ise Türkiy^ de dinin belli kesimler tarafın- dan yönetildiğini ve Diyanet tş- leri kanalıyla Aleviler üzerinde gayrimüslimlere bile uygulan- mayan devlet terörünün estiril- diğini öne sürerek "Alevi oldn- ğumu söylemenin suç olduğu günleri hatırhyonım. Bu neden- le Diyanet'in Alevilige açılması bukıbn hafifletocektir. BeUd de bu barjavazinin Alevilere yeni bir oyunudur ama gene de olumla bir gelişmedir" diyerek sohbeti sona erdiriyor. bunu gerektirir. Dolayısıyla mezhep esasına dayalı bir hiz- met anlayışı, bu müesseseye uy- gun duşmüyor. — Bu sizin şahsi tavnnız mı? Diyaaet lskri Başkanlığı baştan beri böyle dejil gibi» YAZICIOĞLU — Baştan be- ri böyle olması lazım, ama böy- le mi olmuştur? Tabii o da tar- tışılır. — Alevilerin bir istegi var. Camilere girmek için Hz. Ah^ nin hatbeleriniıı de camilerde okatnlmasını istiyorlar. Ne di- yonaauz? YAZICIOĞLU — Şimdi bu- nu anlamak biraz zor. Hz. Ali sevgisi, Alevi kesiminde olduğu kadar Sünni kesimde de var. Sünni kesimin Hazreti Ali'ye karşı bir tavn söz konusu değil. Bu bir aynlık noktası değil, önemli ittifak noktalanndan bi- risidir. — O haMe arye okunmuyor? YAZICIOĞLU — Tkbü doğ- ru. Bir nokta var. Diyanet İşleri Başkanlığı'na hakikaten düşen önemli görevler var. Burada yaklaşım konusu önem arzeder. Yani Türkiye'de Alevi köyleri var. Bir kısmında da cami var. Oraya biz tabii görevli gönderi- riz. Fakat bu gönderdiğimiz gö- revükrin Alevilik konusunda ne kadar bilgileri var? Çok soru işaretli bir husustur. Ona rağ- men giden görevlinin yaklaşımı çok önemlidir. Gitse, Alevi de- deleriyle otursa, konuşsa, kay- naşsa bu aradaki aykınlıklar, ikilikler büyük ölçüde sona erer, yakınlaşma doğar. Fakat şimdi . her iki taraf da birbirine pek sem- patı ile baknuyor. Bunu sağ- layabilecek görevlilerin niteliği- dir önemli olan. 4.5 yüdır görev yapryonım, bütün mesaimi bu- na sarfetmeye çalıştım. Bu mü- essesenin eğitim seviyesini yük- seltmek lazım. Din gibi hassas bir konuda hizmet veriyoruz. Bu hassas konuda istihdam ettiği- miz elemanlara bakıyorum. fki cümleyle özetliyeyim. 80 bin kişi içinde yükseköğretimli olan yüz- de 7 civarındadır. Bunların da dini yükseköğrenimlerini aldığı- nız zaman yüzde 5 civarındadır. Yüzde 62'si imam-hatip lisesi mezunudur. Yüzde 20'sinin üze- ri ilkokul mezunudur. Dolayı- sıyla, yüzde 80'inin üzerindeki bir rakam, lise ve altı kültürler- de olan insanlardan oluşur. Hiz- metin ağırhk noktasını da burası teşkil ediyor. Şimdi biz bu insan- laria hizmet götürecegiz. Bu çok zor. Bunu nasıl sağlanz? Bunu sağlamak için işte Ilahiyat mes- lek yüksekokullan projemiz ol- du. Açıköğretimle bunlan bilgi- lendirelim istedik. O konuda üç yıl uğraştık. Çok zaman kaybet- tik. Ashnda sakımlacak bir ko- nu yok. Herkes şikâyet eder, imam cahil diye. Güzel anlatmı- yor diye. Nedir bunun yolu? Eğitimdir. Nasıl eğitelim? Okul- lar, üniversiteler var. Bunlardan istifade etmek gerekir. YÖK kar- şı çıktı, üç yıl uğraştık. Sonun- da oldu. Ama halen kamufle edilir. Halbuki ilan edelim; fay- dasına inanmıyorsak da karşı çı- kalım, gerekçesini koyahm. Biz de tatmin olalım. Desinler, açı- köğretimle bu iş olmaz, şöyle olur. Tamam, onu yapalım. Biz sabit fıkirli değiliz. Her kesim- deki insanımıza daha aydın gö- revlilerle hizmet edelim. — StJRECEK — N A S I L B ı R Ü Bilimci, ttevlet memuru' olmamalıYrd. Doç. Dr. HAYRETTİN ÖKÇESİZ (M.Ü. Hukuk Fakûltesi, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi AnabiHm Dalı öğretim üyesi) Üniversiteler, araştırmanın ve oğretimin ki- lit taşı hakikat değeridir. Her türlü ideolojik ve I metafizik, mistifiye aldatmacalardan korunma- nın yolu, bilimciye bılgi uretmekte ve oğretmek- te guvenlik ve özgurluk sağlamaktır. Bilimcinin ] önce "devlet memuru" olması beklenmemeli-1 dir. Bilimciyi araç değerlerin yarış atı yapma- malıdır. Onu para ve prestij kuyruğuna sokma- malıdır. Şunu iyi bilmelidir ki, araç değerler | yüksek değerlerin gerçekleştirilmesi için zorunlu iken, yüksek değerler (hakikat, adalet vs.) araç değerlerin elde edilmesi için istigal konusu edildiklerinde toplumsal felaketlerin kapısı ara- lanmış olur. Sonuç olarak, gündemdeki üniversiter eğitim, öğretim ve araş- j tırmaya ilişkin teknik ve süreçsel mevzuat değişikliklerinin ana amacının ne olması gerektiğinin bilincine en ince aynntılarına kadar ulaşılmış olmalıdır. Bunun bilincine daha çok biz öğre- tim elemanları ulaşmış olmalıyız. YÖK, aldatıcı propaganda yapıyor Prof. Dr. DEMİRTAŞ KOCAÇtTAK (Akdeniz Üniv. Tıp F. Eskı Öğrstim Üyesi) Türk üniversitesine en buyük darbeyi vuran YÖK sistemine bağlı yöneticilerle uyuşamaya- rak erkenden emekli olan bir öğretim üyesi ola- rak, yeni iktidann üniversiter hayatta çağdaşlaş- mayı sağlamak için yaptığı vaatlerin gercekleş- mesini bekliyorum. 12 Eylul'den beri kaybedilen II yılı tekrar ka- zanmak için Türk devleti, her alanda olduğu gibi universitede de demokratikleşme zorundadır. Anayasa değişerek YÖK, YOK olmadan once de, 2547 sayılı yasanın tamamen değıştırilmesi, ozerk ve ozgür üniversitenin te- melinin atılmasını bekliyoruz. Mahalle muhtannı, apartman yo- neticisini seçen bir toplumda üniversite, rektör ve dekanını seçe- mez mi? Anayasa değişmeden de, hiç olmazsa adaylan üniver- N t - V E R S İ T E site öğretim üyeleri (hatta bir ölçüde öğrenci temsilcileri) seçme- lidir. Yasada bilim ve yönetim özerkliğine karşı olan tüm hüküm- ler değiştirilmeli, bugünkü YÖK ve üniversite yöneticilerinin al- datıcı karşı propagandalanna kapılmamalıdır. Son 10 yılda (YOK devri) Türk üniversitesi geri gitmiştir; ba- zılarının ileri sürdüğü gibi Atatürk'ün 1933 Üniversite Devrimi'ne benzemeyen bir olaydır bu, hatta bir geri devrimdir. Türkiye Cumhuriyeti, 21. yüzyıla üniversite ve diğer ilgili ku- ruluşlarla çağdaş bir bilimsel atılımla girmek zorundadır. Bu ba- kımdan YOK vt üniversitelerin unutulmaması ve bir an önce ele alınması gerekUdir. Bölgeler arası fark azaltılsınHACI BEKTAŞ ÖZDEMİR (G. Ünv. Fen-Ed. Fak. Kimya Bl. 4. Sınıf Elbistan) Yıllardır ozienen iktidar değişiminin ardından üniversitelerimizin değişimi zorunlu hale gelmiş- tir. Bu değişimin kapsamı özetle çağdaş, demok- ratik, bilimsel üniversite olgusudur. Ancak, te- mel bir nokta da şudur ki; üniversiteler arasın- daki altyapı farkının azaltılması zorunludur. Bu- nun için de öncelikle bölgeler arası ekonomik, sosyal ve kültürel farkı en aza indirmek gerek- mektedir. Üniversiteler arasındaki fark sadece ve sadece bilimsel nitelikli olmalıdır. Bu da ancak üniversite öğ- retmen ve öğrencilerine dayanmaktadır. Üniversitelerimizin ih- tiyaçlara ve bilimsel amaçlara hazırlanması için; Öncelikle iflas etmiş YÖK sisteminin kaldırılması gerekir. Kaliteli öğretim elemanı sayısı arttırılmalı. Uygulamalı bölümlerde bilimsel çalışmalara uygun laboratu- varlar kurulmalı ve kendi kendine yeter eleman bu laboratuvar- larda yetiştirilmelidir. Üniversitelerde tüm kadrosuyla adaletli bir yapı oiuştunılma- lıdır. Üniversiteler özerk ve demokratikleştirilmelidir. Üniversitelerde kütüphane olmalı ve kütüphanelerde tüm ki- taplar (her düşünceye seslenen) bulundurulmalı, Türkçe cevirisi yapılmış kaynak ders kitabı sayısı arttırılmahdır. Sosyal, kültürel, sanatsal faaliyetlere imkân tanımak, bu faa- liyetlerde kendini geliştirmek isteyenlere yardımcı olabilecek ni- telikte eleman verilmelidir. Öğrenciler politikayla ilgilenmeli, polis-üniversite işbirliği kal- dırılmalı, öğrenci kesimlerinin hepsini içerecek üniversite derne- ğinin kurulması sağlanmalıdır. Kantin ve yemekhaneler modern ve ucuz olmalıdır. ALEVİLİK KONUŞULUYOR Alevi imam hatipler kurulsun Saffet Yüriikel (Istanbul) Ben bir Alevi genci olarak Türkiye'deki Alevi ve Sünni ay- nmına karşı olduğumu belirtmek isterim. Ashnda bu aynmı doğuran sebepler Türkiye'deki Alevi kültürünün geniş kap- samlı tanınmamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye'de bu kültür her zaman hatta yüzyıllardır yanlış tanınmıştır. Bu kul- türü bazı gerici, yobaz çevreler dinsizlik ve sapıklık olarak tanıtmıştır. Camilerde Alevilere karşı fetvalar verilmiştir. Ale- vilik dostluk, barış ve sevgi ilkesine dayanan bir yol olmak- tan öteye gitmemiştir. Biraz geç de olsa bu kültür artık tanıtılmaya başlamıştır. Nitekim bu anlayış Diyanet îşleri Baş- kanlığı'nın son günlerde yapmış olduğu resmi görüşmelerle halka tanıtılmıştır. Ben bu Alevi ve Sünni birleşmesi ile ileri- ki yıllarda, yüzyıllardır süren bu ayrımın ortadan kalkacağı- na inanıyorum. Bu konunun Diyanet tarafından iyi karşılanması bizi çok sevindirdi. Fakat aklımıza hemen şu soru geliyor. Neden şimdiye kadar Diyanet'in bizi resmen ta- nıdığı açıklanmadı? Diyanet'ten ve devletten benim de Alevi bir genç olarak iki isteğim olacak: 1. Nasıl Sünni kesimin imam hatip liseleri varsa, Alevile- rin de kendileri ait, kendi mezhebinin yönünde okulların ol- ması veya imam hatip liselerinde Alevilerle ilgili derslerin verilmesi! 2. Alevilik üzerine yapılan etkinliklerin TV ve radyoda ta- nıtılması ve Alevilik hakkındaki filmlerin yasağının kalkma- sı ve TV'de gösterilmesi. Sonın Diyanet değil Hasan Tapan (Bakırkfy) Atatürk ilkelerinin en önemlisi olan laiklik, dinin siyaset dışına değil, aynı zamanda maddi hayata yön veren ideolo- jik ve kültürel alanın da dışına çıkanlmasıdır. Alevilerin sorunu mevcut Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yer almak ve bu kurumla bütünleşmek değildir. Laik hukuk dev- letinde böyle bir kurumun varlığı düşündürücüdür. Bu ülkede yaşayan tüm insanlann önündeki görev, dini bü- tunlüğü sağlamaktan çok, din derslerinin zorunlu olması, her işyerinde mescit açılması, üniversitelerin pozitif bilimlerin öğ- retildiği kurumiar olmaktan çıkanlması, imam hatip okulla- rının, Kuran kurslarının mantar gibi bitmesi, dünyaya sadece din penceresinden bakan ve özellikle düşünmeyen bir insan tipi yetiştirmeye çalışan bir zihniyete karşı; yarınlarda Alevi- Sünni aynmı gözetmeksizın bu ülkede birlikte yaşamamn or- tak zeminini oluşturmak için 50 milyon insanımızın ortak ça- bası olmalıdır. Yanlış bir tartışma Murtaza Demir (Pir Sultan Abdal Küttür ve Tanıtma Derneği Başkanı) Türk toplumunun gündemindeki konulardan biri de "Di- yanet'te Alevilere yer verilsin" konusudur. Bize göre soru yanlış sorulmuştur ve bu konuda çok dikkatli olmaya ihti- yacımız vardır. Sorular şöyle sorulmalıdır. 1. Laik bir ülkede din işlerini devletin yürütmesi doğru mu- dur? 2- Değişik inanç kültürleri olan bir ulusun, yalnız Türk, Sunni-İslam esaslarına (Türk-lslam sentezi) göre yönlendi- rilmesi doğru mudur? 3- Böyle bir toplumdan vergi alınarak, salt egemen mez- hep olan Sünni ideolojinin serpilmesi, yaygınlaşması, kurum- laşması için ulusal bütçenin önemli bir bölümünün aynlarak ulusun daha geri bir konuma götürülmesi için kullanılması doğru mudur? Özetle sorulması ve tartışılması gerekenler bunlardır. Bu anlamda son zamanlarda aynı çevreler tarafından la- ik, Alevi ve aydın çevrelere uzunca bir süredir yapılan ve ye- dirilmeye çalışılan yeni tuzak hazırlıklarını görmekteyiz. Bu çevreler, Diyanet Işleri'nde laik Alevi kesimlerin de temsili- ni kulaklara fısıldamakta ve bu görüşler bir kısım Alevi ke- simde de taraftar bulmaktadır. Laik devlette böyle bir kurumun olup olmadığının tartışılması gerekirken, daha da büyümesi ve laik insanların da dindarlaşarak, kurumun da- ha da gelişmesi ile sonuçlanacak bir tartışma... Böyle bir yaklaşım, Alevi geleneğine ve felsefesine taban- tabana zıttır. Yakarışta ve inanışta özgürlüğü engellemekte, bireyin önemini, serbestisini kırmaya ve insanımn kültür ve geleneğini asimile etmeye yöneliktir. Bize göre din, insanla Tanrı arasındaki inanış ilişkisidir. Ve aracısı yoktur. Birey bu inanışında şekilcilikten, zorlamalardan ve yaptınmlardan uzaktır. Davranışı ile ilgili yalnız vicdanma karşı sorumlu- dur. Tabulann tek tek yıkıldığı dünyamızda ve ülkemizde din tabusunu da konuşmaya ve tartışmaya açmanın, reformize etmenin zamanı gelmiş geçmiştir. Her alanda örnek aldığı- mız Batı Avrupa'da her inanç topluluğunun organizesi ve bi- çimi kendilerine verilmiş, her türlü gideri de yine bu örgütlerin çözümüne bırakılmıştır. ' Ülkemizde de aynı yöntemler benimsenmeli, ihtiyacımız olan hoca, imam, din adamı vb. kadrolar Milli Eğitime bağ- lı bir müdürlük tarafından yürütülmelidir. Din adamı olmak isteyen insan, bu işin eğitimini yaparak, din adamı olarak kal- malıdır. Diyanet'e ayrılan bütçe ise Milli Eğitim Bakanlığı emrine verilmeli, okulsuz kalan sayısız köy ve kentin ihüya- cı için kullanılmalıdır. S T İ Y O R U "Ar- Gelişen ülkenin geri üniversiteleriÖNDER ATASEVEN (İst. Ünv. Hukuk Fak. 1 Smtf) Üniversite sınavlanna hazırlanırken, üniver- siteleri ulaşıhnası gerekli her yönüyle modern ve tamamen bilimsel kurumiar olarak zanneder- dim. Sınavları kazanıp fakülteye başlayınca şo- ke oldum. Şu olumsuzluklara bakın: Gösterişsiz eski binalar: Türk genci hep gös- terişsiz eski çağdışı binalarda mı öğretim göre- cek? Acaba Türk genci buna layık mı? Türki- ye'nin kalkınmasını sağlayacak olan gençlerin, yabancı turist kadar değeri yok mu? Fakülte matbaaları. Değerli bir hocamız şöyle demişti: kadaslar! Bizler sizin sıralannızda otururken, sizden daha iyi ola- naklara sahiptik" Hocamız haklı. Acaba bu fakülte matbaala- rına ne oldu. Niçin kapılarına kilit vuruldu? O matbaalarda ders kitaplanmız basılır, öğrencilere düşük fiyattan satılır ve böylece öğrenciler de özel basımevlerinin sultası altında aamasızca ezil- mezdi. Maalesef bugün özel kitapevleri öğrenciyi adeta sömür- mektedir. Hatta çoğu bu alanda tekel kurarak öğrenciyi kemir- mektedir. Fakülte mecmuaları: Eskiden fakülte matbaasınca yayımla- nan bu değerli eserler şimdi yok. Yurtlar: Yurtlar yetersiz, var olaniar sağlıksız. Ev kiralamak imkânsız gibi. Dışarıda okuyanın vay geldi başına. Amfiler: Bakımsız, kedilerin cirit attığı amfiler... "Hoca ders anlatıyor, amfi tıklım tıklım, kedi ve öğrenciler gibi ders dinler- cesine hocaya dikkatli bakıyor... Ve miyav.. miyav! Sonra kah- kahaiar..!' Anlattığım bu olaya şahit oldum. Yüzlerce öğrenci amfiye doluyor. Herkes onlerde yer kapma- ya çalışıyor. Önlerden yer kapamazsanız, arkalara veya kenarla- ra oturmak zorundasınız. Buradan hocanın anlattıklannı duy- mamz imkânsız, çünkü hoca yavaş yavaş konuşur. Yüksek sesle ders anlatır bu sefer ses yankı yapar gene bir şey anlayamazsı- nız. Ders biter, kafada bir şey yok. Tuvaletler: Sular akmıyor. Tuvaletler rezalet. Sular aksa da pek fark eden bir şey olmuyor. Bu kez bakımsızlıktan rezalet olu- yor. Fakülte binası, koridorlar, amfiler akla gelirse temizlenir. :Yoksa kimseler yüzüne bakmaz. Kantin, kütüphane, spor tesisi: Kantinlerde, sağlıksız çaylar pet şişelerde satılır. Kütüphanelere her gün günlük gazete satın alınsa, öğrenciler faydalansa ne olur. Spor tesisleri yok denecek kadar az. Sonuç olarak, "gelişmekte olan Türkiye" ve "her gün geriye giden üniversiteler" bu gidişe kim son verecek merak ediyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle