24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhurıveı Matbaacılık ve Gazetecılık Turk Anonım Şırketı adına Benn Nadı 0 Murahhas Uve Fjnıne Uşaklıgıl 9 Genel Va>ın Muduru Hasan Cemal. Yazı l>len Muduru Oka> Gonensin O Haber Merkezı Mudurtı Yalcın Ba>er. Sayta Duzenı Yonetmenı Alı Acar O Temsüaler •\Nk\R«, Ahmel Taa. IZMİR Hikmel Çeünkava, ADANA Çetın Yıgenoglu Ekonomı. Meral Tamer, Dış Haberler Ergun Balcı, Kultur Celal Lster, Yurt Haberlerr Necdel Dogan. Spor Danışmanı Abdulkadır Yucelman, Dızı Yazılar Kerem Çalışkan. Araştırma Şahın AJpa>, Duzeltme Abdııllah Vaacı 0 Koordınaıor Ahmet Korulsan 0 Maiı Işler Erol Erkul # Muhasebe. Bulent \ener % Butçe-Planlama Sevgı Osmanbeşeoglu % Reklam Ayşe Torun 0 Idare Huse>ın Gurer # Işletme. Önder Çebk • Bılgı-Işlem Nail Inal # Personei Se>gi Bustancıoglu Basan ve Yauın Cmrhunyet Malbaacıbk vz Gazetecılık T A $. Turkocağı Cad 39/41 CagaJollu 34334 1si Pk 246 1sıanbul Tel '12 0' 05 (20 hat), Tclei 2^46 Faı (1)'26 60 "2 % Burolar \akın Zıya Gokalp Blı Inkılip S No 19 4 Tel 133 II 41-r Tfl» 42344. Fax (4) 133 05 65 ft Izmır H Z >a B>\ I3'2 S 1 3 Td 13 12 30. Tetoc <23<9 Faı (51) 19 53 «0 0 Adau Ino-ıu Cad 1IV S No I U I Td 19 37 52 (4 ha-). T d a 6215! Fax lîl) 19 25 78 TAKVIM 1 A.RALIK 1991 Imsak. 5 30 Guneş Öğle: 11.58 Ikındı: 14 22 Akşam 16 44 Yatsı 18.09 Dior'nn tahtına otumn Ferre, modellerinde 1930'lann şıklığınıyeniden canlandınyor ü J zarif kacbııı yarattıFerre, yeni koleksiyonuna 1950'lerintadmı, 1930'larm şiirini katmış. Gece elbiseleri dev zambaklarla, orkidelerle süslü, etekler uçuşuyor. Ferre, gündüz modellerinde daha güncel. Yumuşak, zarif, şık bir çizgide 92 yazının aktif kadınını sunuyor. Erkeksi modelleri bile olabildiğine kadınsı. NECLÂ SEYHUN Dupeduz buyucu bu Gianfranco Ferre. Dıor'un tahtına oturan şu unlu Italyan. Fransız gazeteleri ondan "Modanın 120 kiloluk Caruso'su" diye soz ediyorlar (Yoksa 110 mu?.. Aslında "su boyu aştıktan sonra ha bir kanş, ha on metre!..") Evet, dupeduz bir buyucu Ferre. Kocaman cussesınden umulmayacak ınce, zarif modeller yaratıp, seyredenlerı buyuluyor. Yeni koleksiyonunda 1992 yazında kıyafetlerıne 1950'lerın tadını, 1930'lann şiirını katmış. 1930'lar... Şu kirpıklerin gölgesinin yanaklara vurduğu, krallann sevdiğı kadın uğruna tacını, tahtını feda ettiği yıllar... Bu omuzlannı, bellerini iri orkıdelerın, zambakların susledıği, uçuşan gece elbiseleri... Otuzlu yıllann o buyulu güzellığı... Fotoğraf ustası Horst'un objektıfi ile olumsuzleşen o gizemlı guzellikler. Yıldızlar, mankenler... O kirpiklerın * % yanaklara duşen gizemlı golgelerı, o Joan Crawford'lar, o Garbo'lar . Modanın o "kadınsı" guzelliği, Patov'un şiirh modelleri, Madam Simpson'ın "VVallis mavisi" adıyla dunyayı tutan o mavi giysileri... O tâcı, tahtı feda ettıren unlu aşkı... Ferre o yıllara donmuş ışte. Ozellıkle gece kıyafetlerinde. O dev zambaklarla, orkidelerle suslu gece elbiseleri Uçuşan etekler, panlar. Ama gelen yalnızca o yıllann havası 92 yazına. Yoksa ne yanaklarda golgeler var gunumuzde, ne de aşk uğruna Jeda edılen taçlar, tahtlar Ferre gunduz modellerinde daha guncel, yumuşak, zarif, şık bir çizgide 92 yazının aktif kadınını sunuyor. "*/ "Erkeksi" •.nodellerı bile alabıldiğıne .*/ "kadınsı". Kadınca hava çok onemli ' Ferre ıçın. Delı dolu modaların değil, '-''«t* kadınca modellerın yaratıcısı Ferre. Dior da ' * oyleydı Genç kızların lafı mı olurdu o yıllarda. * Moda tumuyle kadınsıydı Kızların annelerıne ozendiğı yıllardı onlar Onlara benzemek, onlar gıbı giyınmek ısterlerdı. Annelerın kızlarına ozendıği donemler sonradan geldı. Kızı gibi giyınmek, kızına ozenmek. Kadınsı değil de, handiyse "çocuksu" gorunmek. Etekleri kısalttıkça kısaltmak, renklerın en çarpıcı, 1 •n bağdaşmaz olanlarını seçmek, kıyafetlere mikifareler, vak vak kardeşler, supermenler ışletmek. . Olacak şey miydı bir zamanlar?.. Olacak şey mıdır şımdi de? Moda guzellıkleri, zarafetı ozluyor. Ferre'nin 92 yaz modasının çok beğenilmesının, gorenleri buyulemesının bir nedenı, o unutulmuş eski şıklığın altını çizmesi bu yaz. Kadına gene kadınca bir zarafet kazandırması. Bu zaratete çağdaş bir açıdan bakıyor moda tenoru. Son derece aktif bir kadına göre hazırlamış koleksıyonunu Bir hava alanından otekıne koşuyor Ferre'nin kadınları New York, Hong-Kong, Bombay, Vıyana, Casablanca.. Modacının seruven tutkusu ve dinamizmı, onu basit, ama şık kıyafetlere yoneltıyor. Tayyorler. tay>or-pantolonlar, gabardın elbıseler... Bunlarla giyilen organza blûzlar, ceplere ilıştirilen organza mendiller modellerin tuzu biberı. Sıyahlara, siyah-beyazlar, kırmızılar, kırmızı-sıyahlaı, ekruler, ekru-sıyahlar puan alarak, çızgi olarak... Sonra grı tonları. sonra maviler... DİOR'un siyah üstune ekru, ekru ustune si>ah puanlı iki rÖmantik modeli. Kıyafetleri iri orkideler susluyor. Evet 1992 yazında kadın dunyayı Dior'dan giyinenlerin olanağı ile gezecek... Bir uçaktan otekıne, bir kıtadan oburune, Roma, Londra, New York, Pans, Hong-Kong... Tepeden tırnağa Dior'lar içinde... Tadından yenmez!.. DİOR'- un 1992 >azıiçin santung- dan >apılmış pantolon takımı. ÇACRI CÎHAZI 033'ü aramadan mesaj geçüecek ANKARA (AA)— Çağn cihazlan bollaşırken kodlu mesaj gönderme uygulama- snın başlamasıyla çok işlev- L hizmet verir hale geliyor. PTT Genel Muduru Emin lajcr, çağn cihazına talebin Uyflk olduğunu kaydederek, "Ankk ayuda yeni santıalm taetc ginnesiyle abone s»yısı32 Madea, 58 bin trtış- k 90 bfaM yükseiecek *e ça|- n dkadan talepleri amnda kanriuacak" dedi. Tdefona önce şehırlerara- a erişim kodu olan 9, sonra cağnnın özel numarası 085, iaha sonra beş rakamlı çağ- ı numarası (26690) tuşlana- ak. Bu işlemlerin tamam- anmasından sonra alınacak iört özel sinyal sonrasında ıranması istenen telefon nu- narası tuşlanacak, son ola- •ak da her telefon makinesi- lin sağ alt köşesinde bulunan ;atal tuşuna iki kez basıla- ak. Bu kolayhkta şehirler ya Ja uluslararası bir telefon nu- Tiarası da gönderilebilecek. Cihaza direkt telefon numa- -ası yazdırma dışındaki me- iajlar ve bu mesajlann tuş- anması gereken kodları Prof. Hasan Yazıcı'dan, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Hürol Insel'e açık mektup 4 Cerrahpaşada huzur var mı, yok mu?' y Ifc Acele beni arayuuz, 11: Beni arayuuz, 12: Bûroyu ınyınız, 13: Merkezi arayı- oız, 14: Partıyi arayunz, 15: Fabrikayı arayınız, 16 Evi arayınız, 17: Yazıhaneyi ara- yuuz. 18: Hastaneyi arayınız. 20: Hasta var. 21: Muayene- aaneye geliniz. 22: Toplantı olacak. 23: ToplanU olacak mı?, 24: Telefonunuzu bekli- yorum. 25: Faks geldi, 24: Arayan var. 27: Bekleyen var, 2S: Eşiniz aradı, 30: Bekle, 31: Beküyorum, 32: Hersey yolunda, 33: Devam ediniz, 34: Biz hazmz, 35: Hazır de- ğil, 36 tptal edildi, 37: Bıra- kın, 40: Geç kalacağım, 41: Gidiyoruz, 42: Gelecegim, 43: Yerinde değU, 44: Ben gddim merak etme, 45: Evet, 46: Hayır, 47: Geçınis olsun, 4t: Günaydın, 49: lyi akşam- tar, 90: Call Office, 81: Call Home, 82: Return to ofice, 83: Return to home, Haber Merkezi — Cerrahpaşa Tlp Fakültesi'n- de tartışma öğretım üyeleri tarafından yapdan ce- şitli açıklamalarla surüyor. Bu kez Prof. Dt. Ha- saa Yazıcı, T\p Fakültesi Dekanı Prof. Hurol tn- sd'in gazetemizde önceki gün yer alan "Cerrah- paşa'da huzursuzluk yok" şeklindeki açıklama- suıa bir yanıt gönderdi. Prof. Hasan Yazıcı'nın açıklaması şöyle: 29 kasım tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde çı- kan açıklamanızı hayret ve üztlntüyle okudum. önce açıklamanızdakı noktalara tek tek yanıt ve- reyim. 1 — Cerrahpasa'da huzursuzluk bulunduğu- na ilişkin "beyan ve yazılar gerçeğe aykındır" di- yorsunuz. Çok kısa bir süre evvel benim size sun- duğum ve sizdn de titizlikle dosyanıza koyduğu- nuz, fakültemizin 120 saygm öğretim üyesinin im- zasını taşıyan ve sayın profesör Yıldınm Aktnğ- lu'nun görevine "ivedi" iadesini isteyen yaayı bu saygın öğretim üyeleri herhalde bir "huzur belgesi" diye imzalamamışlardır. öğretim Üyeleri Derneği'nin konuğu olarak kaüldığım basın toplantısında bu 120 imzalı bel- genin sadece metni basına verildi. Ben verdim ve tum sorumluluğunu yTJİdenmeye hazuım. Ancak ımzalar basına verilmedi. Çok basit bir nedenle. Çunku öğretim üyeleri bu metni dekanlığa hita- ben imzalamışlardı. Diğer bir deyışle, sayın ho- cam, olabildiğince duz davranmaya çaüşıyorduk. Ancak siz de çok iyi deterlendirmişsırıızdir. Dos- yanızda ve bir örneğı de bende bulunan bu me- tin esasta çok büyük bir "hoşnutsuzluk" belge- siydi. 2 — Açıklamalanmızjn Sayın Aktuğhı'nun so- ruşturmasını etkilemek amaoyla yapıldığını söy- lüyorsunuz. Tam tersi. Biz bu soruşturmayı hiç ama hıç etkilemek istemiyonız. Elinizdeki me- tinde göreceğiniz uzere aksine, böyle bir soruş- tunnanın fakültemizin "onnru" için kaçınılmaz olduğunu dahi vurguluyoruz. Benim ve diğer im- za sahiplerinin üzerinde titizlikle durduklan ger- çek, soruşturmanın sağlıkb yürütülmesine engel olacak -yani ileri sürülen uygunsuzluklann de- vamına neden olacak veya kanıtları değiştirebilecek- bir görevde bulunmayan sayın Aktuğlu'nun görevine ivedi geri dönmesi gerek- tiğiydi. Diğer bir deyişle bu hukuk dışı uygula- manın sorumluluğundan sizi bir an önce kurtar- mak istiyorduk. Bütün bunların yanı sıra Sayın Aktuğlu'nun seçim öncesı bizlere gönderdiği metni "hakaret dolu bir bildiri" diye niteliyorsunuz. Bu sözleri- niz soruştunna yöneticılerinı etkilemek olarak yorumlanamaz mı? Sayın hocam sız de biliyorsunuz, sizin de- diğiniz bu "huzur" veya benim dedığım "huznrsuzlnguB'' ana çerçevesi çok değişik. Si- zin de kıvançla gözlediginizı umuyorum. Ülke- miz tarihinde belki ilk kez bu denli demokratik bir ortama kavuştu. "Toplumsal uzlaşma" ne gü- zel deyim değil mi? Altını ciziyorum. Ne "top- lumsal huzur" ne de "toplumsal uyunT, toplum- sal "uzlaşın»". Ancak bunun içinde üniversite ne- rede? özeleştiriyi hiç çekinmeden yapalım. Onurla izlediğimiz bu demokratikleşme süre- cine üniversite olarak bizlerin katkısı hiç ama hiç olmadı. Ezilerek düşünuyor, utanarak söylü/o- rum. Geçen 11 yü içinde yegâne görevimizin "hu- zur dağıtmak'', "uyum sağlamak" olduğunu san- dık. Bununla da yetinmedik. Üniversiteyi anar- şinin ana nedeni olarak gösterenlere, bizi "çıkar- lan olmazsa bayrağı köşesinden bile tutmazlar" diye suçlayanlara, akıl almaz bir küçülmeyle onur doktoralan verdik. Sanınm hep "huzur" için hep "uyum" için. Emir-komuta zinciri dememizi kımyorsunuz. Ne büyük ibret ki 12 Eylül sonrası görevleri ge- reği, tanım üzere, "nynm" içinde olmalan gere- ken askerler bile kimi zaman bizden demokra- tik davranabıldıler. Anımsarsınız, geçen yıllarda bir genelkurmay başkanımız büyuk bir onurla görevinden affım istedi. YÖK duzeyinde, sayın hocam, çevresinde olup bitenden hoşnut olma- yıp da kendi nzasıyla görevinden aynlmak uy- garlığmı ve vatanseverliğini göstermiş kaç dekan, kaç rektör oldu. Emir-komuta zuıciri salt ünifor- mayla olmuyor. Kişinin beynine, ruhunun en de- rinlerine siniyor. Yeşerdiği ortam ise kaypak bir "uyuın", sahte bir "huzur". Sayın hocam gelin şu güzel gunlerden biz de nasibimizi alalun. "Açıknk" diyorlar, "şeff«fuk" diyorlar. Bugunlere gelmekte bizlerin katkısı ola- madı. Hiç olmazsa çevremizdeki coşkuya biz de katılalım. Hani var ya "fikri hür, irfanı hhr, vic- danı hür". öyle değiliz. Olmaya çahşahm hocam. Kapadokya'nın koynunda gizemli yolcııluk Sinasos ve Gelveri Kapadokya bolgesinin adı az bilinen koşeleri. Buralarda tarihin büyulü izleri arasında gezinmek insanaesrik birmutluluk veriyor. DR. NADİR PAKSOY StNAS<»/GELVERİ — Yü- reğimin dört odacığı tıka basa sevda yüklü, ama ne yazık ki ana atardamarm önüne umarsız bir set örulmüş. Yürek, dört na- la çırpmıyor gezgin kanmı bede- nimin tüm gözeneklerine ulaştı- rabilmek için.. önündeki set amansız, yalçm kayalıklar misali yol vermekten kacımyor. Yürek, önündeki tıkanıklığı bir türlü aşamıyor. Dolayısıyla coşku patlaması başgösteriyor. Kapadokya Vadisi de yetmiyor. Yeni çıkışlar aramahyun. Adları belleğimin çatı katına bir zamanlar asılmış iki belde- ye uzarak teselli anyorum. Her ikisinin de isimleri gizemli geli- yor: Biri Sinasos, yeni adıyla Mustafapaşa; diğeri Gelveri ya da Güzelyurt... Sinasos Ürgüp1 ten 5 km uzaklıkta; Gelveri ise daha ötede, Kapadokya Vadisi 1 nin sonlanndan usulca el salla- yacak bir mekâna yerlemiş. Aynı dala konmus vazgeçüe- Insanlık tarihi, Kapadokya vadisinin pencerelerinden insana başını uzatıp giılûraser gibidir. meyen iki kadın gibı ikisini de aynı duygu yumağına sararak birlikte değerlendirmekten baş- ka bir çare bulamıyorum. Aynn- tılannı bir yana bırakarak her ikisinin de beni aym zincirlere bağlayan özellikleriyle bu iki beldeyi yaşamaya çabaüyorum... Sokaklan beni çagınyor. Ken- dimi tüm geçmişimden bir an için anndınp bu büyulü kasaba- ların, damsız kesme beyaz taşlı evlerinin arasına sıkışmış tozlu damarlanna bırakıyorum. Yal- nızca adımlarım Lşliyor. Çağla- nn görkemine, ihtişamına kapıl- mış şuursuzca sürukleniyorum. Yer yer, işlemeli kapüann; oy- malı cumbalarla bezeli iri taş konaklarm; gerisinde tandır ko- kulanmn süzüldüğü bilinmez avlulann; agzı açık uyuyakahnış devleri andıran kayaevlerinin önünden geçiyorum. Konaklarm taşlanndan, kiriş- lerinden; boyası dökulmüş bal- konlardan; yaşlı tahta kapılar- dan; pasb kapı tokmaklanndan; yıkık duvarlardan; mistik ke- merlerden; yüzyülara direnen cami, kilise, manastır kanşımı imgelerden binbir kol uzanıyor. Kollar gezgin yureğimi kendi- ne çekiyor. Böylesi ortamların oklanyla zaten delik deşik ru- hum daha fazla direnemiyor ve tozlu toprakh yola mıhlanıyo- rum. Daha öteye gidebilmenin mümkünü yok, olduğum yere çöküjorum. Avlunun ardından arabesk ezgiler, yakmlardaki mi- nareden ıkindi ezam, yıizyülann ağına takılmış uzak taş manas- ürlardan kilise ayinleri duyulu- yor. Sinasos ve Gelveri beni ha- mur hamur yoğuruyor... Yeni tamştığım, keşfetmeye niyetlendiğim tum kentler, kasa- balar, beldeler, benim için ilk bakışta yureğimde kıvücunlar çaktıran kadınlar gibidir: Çeki- ci, gizemli ancak bilinmez! Geçmisleri, kim olduklan, ne- reden geüp nereye yelken açtık- lan, beklentikri, umutlan, ince hesaplan, gerilerde kalan aşklan benim irdelememin ötesinde yer alıyor. Onlann şu andaki tenle- ri; beynimin, yureğimin ve de ruhumun tüm gözeneklerini dolduran, doldurmaktan da öte taşuan nitelikleri beni cezbedi- yor. Sinasos'ta da, Gelveri'de de böyle kıvılomlanma oldu yüre- ğimde, belleğimde ve ruhumda... Bu iki beldede ne buldum?... Ne bulduğum hiç de önemli değil. Tek bir meydan; parke taşlı bir- kaç tozlu sokak; unutulmuş bir çeşme; yamızhğııu yaşayan tarihi bir bina; yıkık bir minare; asma- altı çayhanesi; varsa loş bir bi- rahane; yuzyılların ötesinden kopup gelmiş kilise özgünlüğü- nü onurlu bir biçimde koruma- ya çalışan bir yapı, böylesi ani kıvîlcımlanmalar için yeter de artar bile bana... Ankara'mn tüp bebekleri • ANKARA (AA) — Dr. Zekâi Tahir Burak Kadm Hastanesi Tüp Bebek Merkezi'nde yapılan uygulama sonucu hamile kalan NA. adlı anne, önceki gün ikiz bebeklerini sezaryen ile dünyaya getirdi. Biri 2 kilo 450 gram, diğeri ise 2 kilo 650 gram olan tüp bebeklerin ve annenin sağlık durumunun iyi olduğu bildirüdi. Hastane Başhekimi Dr. Oya Gökmen, tüp bebeğin çok zaman isteyen bir iş olduğunu bildirerek dflnyada tüp bebek doğumunda basan şansının yüzde 88 olduğunu söyledi. Gökmen, bu nedenle herkesin hemen tüp bebek sahibi olacagı yolunda bir düşünceye prmemeleri gerektiğini de kaydetti Köpekleri tekmelemeyin! • FRANKFUKT (AA) — Almanya'da ünlü bisikletci Dietrich Thrurau, bir köpegi tekmekmek ve sahibesine hakaret etmekten 7 bin mark (21 milyon TL) para cezasına mahkûm oldu. Frankfurt'ta önceki gün mahkemeye çıkanlan ve "Didi" lakabı ile tamnan eski profesyonel bisikletçınin, 7 temmuzda bir parkta yürürken nedensiz yere bir köpeği tekmelediği ve köpeğin sahibesine hakaret ettiği öne sürüldü. Savcımn iddianamesine göre köpek, tekmeleme sonucu ciddi şekilde yaralandı. Mahkeme, 7 bin marklık cezanın hayvanlara eziyet ve hakaret iddialannın sabit görülmesi yüzünden verildiğini açıkladı. Didi ise hakaret ıddiasını kabul etti, ancak köpeğe eziyet ettiği yolundaki suçlamamn doğnı ohnadığını söyledi. Polonyaclan 4 nişan • ANKARA(ANKA)— Türkıye ile Polonya arasmdakı kültür ilişkilerinin geliştirümesine katkılanndan dolayı Başbakanlık eski Musteşan Ismet Alver, Cumhurbaşkanhğı Senfoni Orkestrası eski şefı Hüseyin Akbulut, And Vakfı Başkanı Mehmet Basman ve Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi Dekanı Ersin Onay'a Polonya liyakat nişanı verilecek. Rumen doktor çah^mayacak • ANTALYA (Cumhuriyet Bttrosu)— Sağlık Bakanı Yıldınm Aktuna Antalya'da bir otelde Sağlık Merkezi'nde hekimlik yapan Rumen doktorlann çalışmasını durdurdu. Romanya'mn ünlü Prof. Ana Aslan Sağlık Enstitüsü'nün şubesi olarak Ofo Otel'de açılan Sağlık Merkezi'nde çalışan Rumen doktorlann "Tababet ve Şuabat Sanatlannın lcrasına Dair" 1219 sayıh kanuna aykın düştüğü gerekçesiyle Antalya Tabip Odası, Cumhuriyet SavcılığYna ve ll Sağlık Mudürluğu'ne şikâyette bulunmuşlardı. Cumhuriyet Savcılığı konu ile ilgih* soruşturmasında "takipsizlik" karan vererek 15 bin lira ceza yazmıştı. Savahk, "Oteli kapatma yetkimiz yok sadece ceza yazıyoruz" derken, konuya el koyan Sağlık Bakanı Yıldınm Aktuna, önceki gün akşam, Vali Saffet Ankan Beduk ve tl Sağlık Müdürü Dr. Hayat öz 'ü arayarak Rumen doktorlann görev yaptığı sağlık merkezinin kapatılması talimatmı verdi. Alternatif Turiznı • BUKDUR (Cumfcuriyet)— Yeşiller Partisi'nceî'SOS Akdeniz Programı" çalışmalan kapsamında, Akdeniz'in ideolojik sonınlannm, turizm etkinh'klerinin yaratüğı sorun ve alternatif önerilerin tartışılacağı bir toplantı düzenleniyor. "Akdeniz için Alternatif Turizm önerileri" konulu toplantı, 7-8 Aralık 1991 tarihlerinde Fbça Leon Otel'de yapüacak. Akdeniz'i turizm etkinliklerinin yarattığı kirlilik ve çarpık yapılaşmadan kurtarmak ve bunun için alternatif öneriler üretmek amacında olduklanm söyleyen Yeşiller Partisi tzmir Örgütü'nden Savaş Emek , "Aynca alternatif önerilerin somut uygulama alanlannı da yaratmak istiyoruz" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle