22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORIAJ 24 KASIM 1991 Siyasalreklamcılıksihirlideğnekmi? Kötü bir malın iyi reklamı ancak ve ancak o malın kısa sürede batmasına yol açar S İ Y A S A L REKLAMCILIK EROLÇANKAYA - 1 - on ABD başkanlık seçimlerine yakla- şüan günlerde başlangıçta her şey Duka- Itis'ten yanadır. Kamuoyu araştırmalan demokrat adayın Bush'a üstunlüğûnü bel- gelemekte, tarafsız gözlemciler sonuçtan çok emin görünmektedir. Ancak resmi kampanya döneminin başlamasından iti- baren Amerikan halkının saf değiştirme- ye başladığı görülür. Her iki taıafın da oldukça saldırgan olarak nitelenebilinecek kampanyası so- nunda Bush yanşı önde bitirir. Konjonk- türde Dukakis aleyhine ani bir değişiklik ortaya çıkmamış veya Bush lehine bir skandal patlak vermemiş olmasına karşın Amerikan halkının yüzde 75'i karar değiş- tinniştir. Seçim tarihine az bir zaman kalmışken bu ani karar değişikliğinin sebebi nedir? Araştırmalar bunun sebebi olarak Bush 1 un Dukakis'e oranla daha başanlı bir se- çim kampanyası yürüterek daha etkin bir iletişim faaliyeti gerçekleştirmiş olmasım gösteriyor. Bu çerçevede ise, hiç şüphesiz, Bush ile Dukakis'in iki kez karşı karşıya geldiği "TV düello"lannın ayn bir önemi vardır. Bush ile Dukakis arasındaki başkanlık yanşı elbette siyasal reklamcüığın devre- ye girdiği ilk seçim değildir. Ancak günü- müzün medyatik toplumlannda siyasal mücadelenin kazanmış olduğu yeni ve dü- şündürücü boyutlarla birlikte iletişimin gücünü de gösteren çarpıa bir örnek olay- du-. öte yandan 1991 genel seçimleri ne- deniyle ülkemizin de şu günlerde sahne ol- duğu yeni bir olgunun ipuçlarım banndır- masıyla yeterince Uginçtir. Çünkü modern reklamcüıgın boy verip dünyaya yaygınlaş- tığı ülke olan ABD, ayru zamanda Türki- ye'nin şimdilerde tanık olduğu siyasal rek- lamcılık konusunda da 1960'lardan bu ya- na öncülüğü elinde tutuyor. çı ^ iyasal reklamcüıgın sanıldığı gibi sihirli bir değneği *<*J yoktur, i( rnucize" yaratamaz. Hiçbir reklamcı ya da danışmanpartiye ya da liderine olmayan bazı nitelikler atfedemez. Hiçbir reklamcı bir ürüne kendinde var olmayan üstün nitelikler katamaz. 3 seçimlerindeMDP'nin lideriSunalp Paşa, rakibinden tedirgin olsa gerek vecizelerinden bvrini de reklamcılık konusundapatlattu "Biz de sloganlar bulacağız" diyordu Sunalp, 'fyarti örgütüne emir verdim derhal 350 taneslogan bulacaklar" diye kadar- ki secimlerde bir ya da iki par- tinin reklamcılarla işbirliği yapmış olma- sına karşüık, son secimlerde istisnasız bü- tün partilerin reklamcılarla çalışarak pro- fesyonel reklamcılık tekniklerinden üst dü- zeyde yararlanmış oluşlan. Ikinci ayırt edi- ci nokta, yaşanan medya savaşında orta- ya çıkıyor. Gerçekten de son secimlerde hiç alışık olmadıgimız ölçüde bir medya kul- lanımına tamk olduk. Resmi kampanya döneminin başlangıcı olan 1 eylülden 20 Ekim'e kadar geçen yaklaşık 6-8 haftada partilerin kullandığı reklam bütçesi 250 milyar TL'yi aşıyordu. Hiç şüphesiz 'gö- rünmeyen kalemlerle' bu düzeyin çok ttze- rine çıkılmıştır. Böylece, son seçimlerle birlikte ülkemiz yeni bir iletişim çağımn ilk büyük gövde gösterisine sahne oluyordu. Bu seçimler gösterdi ki artık Türkiye'de siyasal reklam- ortaya cıktı. Bu, şimdiye kadar küçümse- nen bu aygıta bu kez aşırı bir önem veril- mesi, gücünün üzerinde işler yapmasımn beklenmesi biçiminde tezahür etti. Bir bakıma ifratla tefritin tarihi demek olan ülkemiz tarihi boyunca pek çok alan- da yaşadığımız bu olguya 1980'li yülarda örneğin kamuoyu araştırmacıhğı alanın- da tamk ohnuştuk. Bilindiği gibi yıllar bo- yu küçümsenen bilimsel tutuma son on yılda birdenbire ve 'knrtana' olarak sa- nlındı, bir tür anket başladı. Işte bu olgu aynı şekilde son secimlerde de politika ve reklamcılık ilişkisinde görüldü. IMCIUSİYASAL R SİHİMJ 0E6MEK Mİ7 B.Pu yönseme önce siyasi parti liderinin çevresindeki 'uzmmn'ların 'akılları- ratamaz. Hiçbir reklamcı ya da ş bir partiye ya da liderine olmayan bazı ni- telikler atfedemez. Çünkü hiçbir reklam- cı bir 'ürüıı'e o üründe olmayan üstün ni- telikler kazandıramaz. Profesyonel rek- lamcımn işlevi, o toplumsal formasyonun özlemlerini, beklentilerini iyi saptadıktan sonra bunlann doğru seçümiş bir hedef- kitleye en etkili şekilde komünike edilme- sini aşamaz. Reklamcüığın en evrensel ku- rallarından biri, iyi reklamm kötü bir malı sürgit sattıramayacağı üzerinedir. Başka bir deyişle, kötü bir malın iyi reklamı an- cak ve ancak o malın çok kısa sürede bat- masına yol açar. Çünkü çok kısa sürede ve yüksek beklentilerle çok sayıda tüketi- ci bu malı kullanarak derhal uzaklaşacak- tır! öyle ya da böyle Meclis'ten erken se- çim karanmn çıkmasıyla birlikte seçimler ri, en son Dukakis ve Bush yanşı sırasın- da siyasal reklamcılann marifetleri, Mit- terand'ı 'sakin güç" kılmış Seguelalar, Thateher'ı iktidanı geüren' Saatcmler - hep başanlan vurgulanarak- yazüıp çizi- liyordu. Bunlara ek olarak 1977 seçimle- riyle başlayan ama asıl 1983 yılındaki ANAP-Manajans işbirliğiyle doruğa çıkan bir süreç içinde Türkiye'de de reklamcüar seçim dönemlerinde önemli görevler yük- lenerek saygınlık kazanmışlardı. Türkiye'de bir partinin bir reklam ajan- sıyla işbirliği yapmasına ilk kez 1977 ara seçimlerinde tamk olundu. Cenajans ta- rafından hazırlanan ve büyük kentlerin caddelerini 'mora bulayan' afışlerle poli- tikaya 'mor dönemi'nden başlayan Türk reklamcdığmın bu atüımı yazık ki kesin- tiye uğradı! 1980 müdahalesi, Türk poli- tik hayatında olduğu kadar Türk reklam- SON SEÇİMLERİN ÖNEMİ eçen günlerde yaşadığımız 1991 genel seçimleri siyasal ya da sosyoekonomik so- nuçlan bir yana mütevazı iletişim tarihi- miz açısından da önenüiydi. önümüzde- ki dönemde siyasal düzeyde ne gibi deği- şimler gündeme gelecek, pek çok partinin seçim platformu olan "yeni bir Türkiye" özlemi hangi ölçüde gerçekleşecek bilin- nez ama seçim kampanyası sırasında ya- sadıklanmız artık ülkemizin de yeni bir döneme girdiğini kesinükle gösteriyor. Bu yeni dönemin 'siyasal reklamcılık' ya da daha genel bir ifadeyle 'siyasal iletişim çağY olduğunu hemen söyleyebiliriz. Yalnız şu noktanm altım hemen çizelim ki 1991 erken genel seçimleri, elbette rek- lamcılarla politikacılann işbirliği yaptığı ilk siyasal olay değildir. Ülkemiz reklam- cıbğı, 1977 ara seçimleriyle birlikte poli- tikaya 'mor' döneminden girmesinden bu yana şu veya bu ölçüde değişik görevler üstlendi. Buna ileride değineceğiz. Bizim burada ayırt edici özellikte gördüğümüz yan, ilk kez bu secimlerde siyasal reklam- cüıgın tüm partiler tarafından ve çok kap- samh ölçüde kullamlmasıdır. maaşım küçülüyor!..' |Mıti «jılrmUı Refah'ın "Adil Ekonomik Düzeni nde Refah, insanlan "yeni bir diinya"ya çagınyordu. PART1Sİ "Vor»i hir Trt tavıo lUafar' J HALKIN İKTİDARI GELİYOR!I YENİ BİR TÜKKtYE AP'nin 1977 kampanyası. ANAP, 20001i yılları işledi. Dogruyol, kampanyasuun merkezine "yeni bir Türkiye"yi oturtmuştn. SOH SCÇİMLEfdll AYIRT EDW ÖZELÜÖ KYDt? Daaha tozu dumanı, duvarlarda afışle- ri, caddelerde 'mahya'lan ortadan kalk- mamış olan 1991 seçimleri temel olarak iki noktada simdiye kadarki deneylerden ileri bir düzeyi temsil ediyor. Bunlann ilki şim- cılık -pek çok modern tophımda olduğu gibi- önemli işlevler yüklenmektedir. Mu- hafazakârından ilericisine, gelenekselin- den en radikaline tüm partiler siyasal rek- lamcılık tekniklerine güvenmekte hatta yer yer dozunu ayarlayamayacak ölçüde ken- dilerini reklamcüara teslim etmektedirler. Hemen söyleyeUm ki bu tablo elbette bu ulkenin reklam sektörü için sevindirici bir durumdur. Bu sektörün de rüştünü ispat- ladığmın çok Ust düzeyde bir sınavla tes- cil edilmesidir. Ancak açıkyüreklilikle iti- raf edelim ki Türkiye'de pek çok konuda yaşanan garipliklerden biri de bu seçim- ler sırasında siyasal reklamcılık alamnda fikirleri' şeklinde ortaya çıktı. O kadar ki platformunu 'ciddiyet' üzerine kurmuş, imajı "ağırbaşlıbk' olan bir politikacı bir- denbire mayoyla 'poz'lar veriyor, öteki bı- yıklanm kestiriyor, beriki gardrobunu 'genç'leştiriyordu. IJzman damşman'lann yetki alanı bu kadarla da kalmıyor, ken- dilerine *alul hocası' sıfatı yakıştınlan bu kişiler siyasal davramştan tutun parti progranuna kadar her konuda fetva veri- yor ve işin tuhafı 'öfttt'leri tartışmasız be- nimsenerek uygulanmasına geçüiyordu. Oysa aklı başında herkesin bildiği gibi siyasal reklamcüıgın öyle sanıldığı gibi bir sihirli değneği yoktur, 'mucize' füan ya- ülkenin tek gündem maddesini oluşturdu. Bu karan izleyen günlerde de reklamcüar birer ikiser gazetelerin manşeüerinde, TV programlannda görünmeye başladılar. Reklamcılann iyice popüler olduğu, siya- sal reklamcılık konusunun da ucundan kı- yısmdan tartışümaya başlandığı yararlı bir süreç de ortaya çıkmış oldu. Ancak bu arada, az önce söyledigimiz gibi işi abar- tanlar, ölçüyü kaçırarak 'hopariör' oldu- ğunu unutup kendini *akıl hocası' yerine koyanlar bile çıkmadı değil! Çünkü dünyadaki, özellikle ABD ve kı- ta Avrupası'nda, Ingiltere'de, Sovyetler BirliğTndeki siyasal reklamcılık deneyle- cüığmda da olumsuz sonuçlara yol açıyor. Yeni örneklerin ortaya çıkması için 1983 secimlerini beklemek gerekiyordu! REKLAMCIUK AÇBHRMN 1983 Lodern dünyadaki siyasal reklamcı- lığm dönüm noktasımn 1960 yümdaki ABD başkanlık seçimleri olduğu söylenir. Bu secimlerde karşı karşıya gelen Kennedy ve Nixon arasmdaki ünlü TV düellosu ise ayn bir öneme sahiptir. Buna birazdan de- ğineceğiz. Ancak burada hatırlamamızın nedeni, siyasal reklamcüıgın ülkemizde de görüünesi için bu olaydan sonra tam yir- mi üç yıl beklememiz gerektiğidir. O dö- nemin 'gözde* parülerinden Sunalp'ın MDP'siyle birlikte özal'ın ANAP'ı rek- lam ajanslanyla çahşmayı seçerken Calp 1 in Halkçı Partisi bu yeni olguya pek de sı- cak bakmıyordu. Bu secimlerde öyle sa- nıyoruz ki MDP'nin kampanyasını hazır- layan Ajans Ada pek rahat, müdahaleler- den azade, özgür bir çahşma ortamı bu- lamadı. Çünkü ortaya çıkan kampanya ajansm genel düzeyinin bir hayli gerisin- deydi. (Bu denemenin tamamlanmasndan sonra yaymlanan değerli bir çahşmasında Hıfzı Topuz da bu gözlemimizi doğnıla- yan görüşme notlanm aktanyor. Bkz: H.Topuz, Siyasal Reklamcılık, Istanbul, 1991) ANAP'ın 1983 secünlenndeki mesajla- nm hanrlayan Manajans ise oldukça ba- şarüı bir kampanya gercekleştirdi, bu par- tinin seçim başansı üzerinde bir hayli et- kili oldu. (Dönemin büyük devlet adam- larından ve ANAP'ın karşısındaki MDP'nin lideri Sunalp, rakibinden tedir- gin olsa gerek, vecizelerinden birini de rek- lamcılık konusunda patlattı: "Biz dc slo- ganlar bolacagız" diyordu Sunalp, "Par- ti örgtttiuc emir verdim, derhal 350 tane slogan bulacaklar.") Böylece ülkemiz siyasi hayatında yeni bir dönem başlıyordu. İlk kez bir parti li- deri bir reklam ajansına bu ölçüde güve- niyor, uyumlu bir işbirliği sürdürülüyor- du. Yaklaşımın o güne kadarki deneyler- den önemli bir farkı, partiden ziyade 'li- der'in tamtımına agırlık verilmesiydi. (Bi- zim de 'içcriden' bir bakışla izleme olanağı bulduğumuz kampanyadaki bu temel farkhhğm ajansın Amerikalı damşmamn- dan kaynaklandığım hatırlıyonız. Ameri- kalı siyasal reklamaya göre seçimlere ka- dar olan kısa sürede özellikle yeni bir par- tiyi tamtmak gibi kapsanüı bir çaba ye- tersiz kalabilirdi; bu nedenle partiyi değil de lideri tanıtmaya yoğunlaşmak çok da- ha etküi ve 'ekonomik' olacaktı.) Bu ka- mpanya sırasında gerçekten verimli bir si- yasal parti-siyasal reklamcı işbirliği yaşa- myor, ajansm katkılan sadece basın me- sajlan ya da TV filmlerinin hazırlanma- sıyla sınırb kahıuyor, yapılan TV konuş- malanndan basına verilen demeçlere, ek- randan halka uzatılan Cross kalemden yaratüan haberlere oldukça geniş bir yel- pazeyi kapsıyordu. Sonucta siyasetçiyle birlikte reklamcının da başansı geldi. Işte ülkemizde 1983 seçimleriyle hız ka- zanan bu yöneliş sonraki secimlerde diğer panüerle sürüyor, SHP'nin de profesyo- nel reklamcüarla calışmasıyla birlikte zen- ginleşiyordu. 1987'ye geUndiğinde reklam ajanlan ve modern reklamcüık teknikleri politikamn ve seçimlerin ana ekseni ol- muştu. Seçim sath-ı maillerinde iktidann keyfıne limon 1 sıkıhyor, 'Jaguarlar 1 cirit atıyor, *eU koln oagb belediye başkanlan' gibi yıllar yılı dönüp dönüp hatırlanacak potlar kınlsa büe yeni bir iletişim yolun- da hızla ilerleniyordu. Türkiye, 1991 ara seçimlerine kadar si- yasal reklamcıhk açısından böylesine bir tecrübeye sahipti. Ancak siyasal iletişimin ülkemizdeki en büyük gövde gösterisinin yaşanması, Türk siyaset sahnesinde rast- lanmadık çapta bir 'medya savası'na ta- mk olmamız için 1991 seçim kam- panyalanm izkmemiz gerekiyordu. Yaruu Hangi ajansa oy verdiniz? Sosyal demokratlar tarhşıyor Nedenyenildik, rutsılkazamnz? Adıyaman mületvekili Kürkoğlu: SHP halka yakın değildi20 Ekim 1991 günü yapüan genel secimlerde, SHP çok ağır bir yenilgiye uğramıştır. Ahnan bu ağır yenilginin bana göre en önemli nedeni parti içindeki iç mücadelenin dısa dönük mücadeleden daha baskın ohnasıdır. Parti içi mü- cadele sürekli olarak SHP'nin gündeminde bir numarayı iş- gal etmiştir. Dışa dönük mü- cadele ise sürekli olarak ikinci maddede yer almıştır. SHP'de- ki bu iç mücadelenin sürekli olması ve dozunun çok fazla olması seçmenlerde bir bıkkın- hk yaratmıştır. SHP'de bugün iki başlı bir görünüm vardır. Bu iki başlı- lık bir güvensizlik havası oluş- turmaktadır. Seçmenler iki başlı görüntü nedeniyle SHP'den uzaklaşmışlardır. SHP'ye güvenemez olmuşlar- dır. SHP'nin iç mücadeleler- den zaman bularak dışa dönük mücadele veremeyceğini gör- müşlerdir. Başansızlığın bir nedeni de genel merkez yönetiminin ve muhalif grubun yapısal dunı- mudur. iki başh bir görüntü veren SHP'nin her iki tarafı da yapısal olarak halkımıza yete- rince yakın değildir. Aristokratbkla demokratük yan yana yürüyemez. Aristok- rathk terk edümedikçe demok- ratlığa ulaşılamaz. Aristokrat yanı ağır basan yöneticilere halkmıız doğal olarak yeterin- ce ısınamamış, yeterince gönül bağlayamamıştır. Başansızlığm bir diğer nede- ni de DSP'nin varlığıdır. An- cak şunun da unutulmaması gerekir ki, DSP'yi büyüten SHP yöneticilerinin başansız- bğıdır. SHP yönetiminin başa- nsızlığım görenler, SHP yöne- timinin yanüşlannı görenler veya SHP yönetimine dargm olanlar DSP'ye gitmektedirler. Bir yerde DSP'ye giden oylar tepki oylardu-. SHP kendini yemlemelidir. SHP yönetimi aristokrat bir yapıdan kurtulmalıdır. İki baş- lı bir görüntüden kurtulmalı- dır. SHP'de militarizmin en kü- çük bir gölgesi dahi bulunma- malıdır. 12 Mart ve 12 Eylül dönemi sonrasımn yarattığı kadrolar, askeri yönetimlerin onayıyla siyasete atılan insan- lar SHP yönetiminden uzak- laştınlmaüdır. SHP'nin yönetimine daha tabandan, daha demokrat, da- ha inançlı, daha özverili insan- lar gelmelidir. SHP Genel Sekreter Yardımcısı Günay Son genel seçünde sosyal de- mokratlann aldığı sonuçları herkes kendi açısından, kendi gözlüğüyle bakarak yorumlu- yor. Kimileri parti içi tartışma- lann sona ermemesinden yakı- nıyor; kimileri lider-kadro- yönetim eksikliklerini öne çıka- nyor. Belediyelerde dışa yansı- yan başansızhk görünümü ve Güneydoğu illerimizde uygula- nan aday saptama yöntemleri de yaygm olarak ileri surulen gerek- çeler arasında yer alıyor. Kuşkusuz bunlann her biri üzerinde dakikalarca konuşula- bilir; SHP açısından seçim so- nuçlan onlardan birine ya da birkaçına dayamlarak yorumla- nabilir. Kendi yapuna ben, bu faktör- lerin etkisi yamnda ve onlann öncesinde -daha derinde- başka nedenlerin olduğuna inamyo- rum. Her siyasal akım, dayandığı geniş oy kitlesi içinde esas ola- ralc bir toplumsal tabana oturu- yor. Partinin asü görüntüsünü de oturduğu bu "esas taban" be- lirliyor, simgeliyor, bütün toplu- ma yansımasını etkiliyor. Geçmişte CHP, daha çok memur-küçük esnaf ve orta sı- nıf kökenli aydmlann temsil et- tiği bir toplumsal kesiti çağnş- tırırdı. AP (ve öncesi olarak DP) ise ticaret ve sanayi kesimleriy- le doğnıdan Uişkili toplum ke- sitlerini. Bu partiler secimlerde dayandıklan bu asü seçmen kit- Söylem rüzgârı gerekiyorlesinin etküeme gücü çercevesin- de yaygmhk kazanarak buna uy- gun sonuçlar ahrlardı. 12 Eylül, politik partilerin da- yandığı bu temelleri derinden sarstı. 1983'te bütün panilere baştan özgürlük tamnsaydı, bel- ki her siyasal akım kendi önce- sine uygun tabana oturarak de- vam edecekti. Ancak uygulanan çeşitli yasaklamalar ve kısıtla- malar seçmen kitlesini olduk- ça şaşırttı. Solda HP, SODEP -DSP-SHP, sağda ise MDP-BTP- ANAP-DYP oluşumlan partileri yeni arayışlara, seçmeni de önemli ölçüde kafa kanşıklığı- na zorladı. Bu yeni oluşum içinde SHP, CHP'den oldukça farklı yeni bir seçmen profüi kazandı. Türki- ye'nin son çeyrek yüzyüda yaşa- dığı en önemli olayın -kırlardan ve kasabalardan kentlere göçün- yarattığı yeni çevrenin insanları şimdi SHP örgütlerinin belke- miğini oluşturuyor, asü görün- tüsünü beürhyor. Bu seçmen kitlesi temel özel- likleriyle geldiği çevreye henuz yeni yerleşiyor ve daha sağlam yerleşmenin bütün yöntemlerini denemek istiyor. 6nun için ku- rallar zorlanıyor; yerleşik- oturmuş değerler sarsılıyor, iç yanşmalar tepeden önce asü ta- banda bitmek bilmiyor ve acı- masız yöntemlerle sürüp gidiyor. Bütün bunlar sosyal demok- rat kesimde kurallan oluşmuş tutarlı bir parti örgütlenmesini ve geçerli bir siyasal etiğin yer- leşmesini engelliyor, geciktiriyor. Bu görüntü nedeniyle SHP, son genel seçimlerde yerleşik de- ğerlere rutunan kırsal kesimler- de de oturmuş eski "imarlı" kent kesimlerinde de klasik 12Mart sonrasında CHP'de de önemli bir taban değişimi yaşandı. 12 Mart fırtınasının çeşitli sol çevrelerden savurduğu insanlar CHP çatısı altına geldîler. Ama o dönemde parti, ürettiği yeni bir dille bütün o farklı kesimlerin insanlannın ortak istemlere ve ortak amaçlara yönelmesini sağladı. Şimdi de benzer bir yeni söylem rüzgârı gerekiyor. CHP seçmeninin oylannı kay- betti. Buna karşüık yoğun istem- leri olan ve -haklı olarak- istem- lerinin arkası gelmeyen yeni kent çevrelerinde de (kondularda) oy- lannı arturamadı. Olaya bu açıdan bakınca SHP'nin kendi sorunlanmn öte- sinde Türkiye'nin çok önemli bir sorununun kentleşme ve kentli- leşme süresinin sancüarmı yaşa- dığı, bu sorunla iç içe geçmiş ol- duğu görülüyor. Tipkı Türkiyei nin demokratikleşme sürecinde yurttaşlanmızm bir kesiminin - Özellikle Kürt kökerüilerin- ken- di kultürel kimlikleriyle ortaya çıkma cabalanmn sancüanm yaşadığı gibi... Bütün bunlarla SHP'nin bu- gün karşı karşıya bulunduğu so- runlann yüzeysel ve kişisel de- ğil, çok daha derinlerde olduğu- nu işaret etmek istiyorum. Tabii yüzeysel diye nitelenen "dış gö- rüntü"nün ve kişisel diye nitele- nen "liderlik" olgusunun öne- mini de hiç azaltmadan ve göz ardı etmeden... Buradan nasü çıkabiliriz? Türkiye'de sosyal demokrat akım olumsuz -hırçın- işlevsiz bir arayış görüntüsünden olumlu-hoşgörülü ve yetkin bir siyaset çizgisine nasü evrimlese- büir? 12 Mart sonrasmda CHP'de de -bugün SHP'de olduğu kadar olmasa bile- önemli bir taban değişimi yaşandı. 12 Mart fırtı- nasının çeşitli sol çevrelerden sa- vurduğu yeni insanlar CHP ça- tısı altına geldiler. Ama o dö- nemde parti, ürettiği yeni bir dil- le bütün o farklı kesimlerin in- sanlanmn ortak istemlere ve or- tak amaçlara yönelmesini sağla- dı. Şimdi de benzer bir yeni söy- lem rüzgân gerekiyor (söylev de- £1). Bir siyasal akımın toplumda etkinlik, derinlik ve yaygınlık kazanması için toplumun en de- rindeki istemleriyle çakışması, büinçaltındaki özlemlen dile ka- vuşturabilmesi gerekiyor. Türkiye son on yülarda derin- den bir yenileşmenin sancüan- m yaşıyor. Bugün içinde yaşadı- ğımız kahplara insanımız da toplumumuz da sığmıyor. "Dev- let" eskimiş bugün ülkemizde yetmiyor. Şimdi Türkiye'nin gündemi- nin birinci maddesi "yenileş- mek"tir. Eğitimde, kültürde, bi- limde, siyasette, adalette yenileş- mek. tnsana ve onun bilgisiyla emeğine saygı çerçevesinde yük- selen bir anlayışla Türkiye'yi ye- niden kurmak. SHP'nin bir siyasal söylem olarak dile getirmesi, programa ve projelere kavuşturması gere- ken siyasal özlem ve istem bu- dur. Böyle bir yeni bakış ve anla- yış SHP'nin bugün oturduğu yüzde 20'lerdeki seçmen profı- lini olumlu bir biçimde kendini ifade etmeye yöneltebilir; yerle- şik seçmen kitlelerinde ürküntü yaratan olumsuz imajı azaltabi- lir, giderek yok edebilir. Herkes- te geleceğe yönelik olumlu öz- lemler çağnştırabilir. İÜRECEK DSP eski MKYK üyesi Doğaru Halka umut verilmediÇağımızda bütün siyasal rejimler bir değişim geçir- mektedir, Bu değişim ve arayış talepleri, sosyal de- mokrasi ya da demokratik sol olarak adlandınlan dün- ya görüşünün yeniden yo- mmlanmasım gündeme ge- tirmiştir. Artık sosyal de- mokrat düşüncenin, 2000'li yıllara hangi politikalarla ulaşması gerektiğini hem dünyada hem de Türkiye'de net bir biçimde belirlemesi gerekmektedir. Dünyadaki yeni gelişme ve değişimler nedeniyle Ba- tı'nın köklü sosyal demok- rat ve sosyalist partileri büe yeni arayışlar içine girmiş- ken, ülkemizde yapısal ve yasal engeller nedeniyle ör- gütlenmesi bile eksik olan sosyal demokrat partilerin 20 ekim seçimlerinden başa- nyla çıkmalan beklenemez- di. Sosyal demokrasinin ül- kemizde yeniden emekçi halk kitlelerinin umudu ha- line gelebümesi için teorik ve örgütlenme konulannda çok ciddi kalıcı ve sürekli çalış- maların yapüması ivedi bir zorunluluktur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle