22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbr Cumhurıyet Matbaacılık \e Gazetecılık Turk Anonım Şırkelı adına Benn Nadi 0 Murahhas L'ye: Eminc Uşakkgil 0 Genel Yayın Muduru: Hasaa Ccmal, Vazı lşlerı Muduru. Oka> Gonensin 0 Haber Vierkezı Mudurtı: Yılçıa Etayer, Sayfa Duzenı Yonetmenı Aii Acar 0 Temsılctier ANKARA. Abnrt Tkn, IZMİR: Hikmet Çftinkaya, ADANA Çeüa Yigeııoghı Ekonomi Meral Tsuner, Dış Haberler: Ergun Balcı, Kultur Celal t'ster, Yurt Haberlen: Necdel Doğın, Spor Danışmam. Abdulkadir Yucelman, Oızı Yazılar. Kerem Çalışkan, Araştırma: Şahin Alpay, Duzeltme. Abdullah Vaııcı 0 Koordınaıor: Ahmel korulsan 0 Malı Işler Erol F.rkut 0 Muhasebe' Bulent Yener 0 Butçe-Planlama: Sogi Osmanbeşeoglu 0 Reklam: A>şe Torun 0 Idare: Huseyin Gurer 0 Işletme: Onder Çelik 0 Bılgı-lşlem: Naıl tnal 0 Personel. Sevgi Boslancıoğlu Basan ><• Yayan Curohurı«ı Maıbaac !ık »: CaHlecılık TA Ş Turkocajı Cad 39 41 Cagalojlu 343MİH Pk 246Uunbul Td 512 05 0! (20 hall Iele« 22246 Fax (1) 526 60 72 0 Burvtar Ankan Zı>a Gokalp Bl> lnkılap S. No 19 4. Td 13] II 41-47, Tdet 42344. F u (4) 133 05 65 0 I n ı r H Zıya Blv 1352 S. 2/3. Td 13 12 30. Tdex 523İ9. Fa> (5I| 19 53 60 0 A d a u : Inonu t a d 119 S No I Kal 1, Td 19 37 52 (4 hal) Tdcx 62155. Fıx P l ) 19 25 78 TAKVIM: 24 KASIM 1991 İmsak: 5.24 Güneş: 6.54 öğle: 11.55 tkindi: 14.24 Akşam: 16.46 Yatsı: 18.11 'Kurulu düzen'i eleştiren seçkin entelektüeller, 45-50yıl içinde, aynı düzeni kendileri kurdular BirzamanlarBati'da aydın efeydiBinlerce yıldır, kendilerinin yönetiminde özel bir dunya yaratıp, günlük yaşamın 'bayağılığından' kurtulmak isteyen aydınlara, böyle fırsat verilirse ne olur? ABD'de San Francisco yakınlanndaki Carmel kasabası, bu kendiliğinden ortaya çıkan uygulamanın dünyadaki ilk örneği olmuştu. 20. yüzyıhn özellikle ikinci yarısına damgasını vuran gelişmeler 'umulmadık' sonuçları beraberinde getirdi. önce evlerde yüksek sesle miizik çalınması, sonra canlı müzik yasaklandı... En sonunda 'yalnız kovboy' Clint çıktı ortaya... UFUK GÜLDEMİR WASHINGTON — Carmel'- in öyküsü 1906 San Francisco depremi Ue başladı. Amerika- nın Pasifîk kıyısmdaki bu kent yandı, yıkıldı, binlerce insan evi- ni yitirdi. Tüm Amerika San Francis- co'nun yarasını sarmak için se- ferber olurken kente iki saat me- safedeki Carmel kasabasının be- lediyesi de hem balıkçüığa dayalı kasaba ekonomisini canlandır- mak hem de evsiz barksız kal- mış insanlara yardımcı olmak için hızla harekete geçti. San Franciscolu şair George Ster- Ung, Carmel'in belediye başka- nının arkadaşıydı. Fikir Ster- ling'den çıktı: "Evsiz kalan in- sanlar içinde yazarlar, şairier, ressamlar da var. Neden onlara ucuz yerler temin edip Cannel'i bir entelektüeller kenti yapmı- yorsunuz?" Fikir parlaktı. Carmel Beledi- yesi hemen benimsedi. Aydınlar da... Binlerce yıldır kendilerinin yönetiminde özel bir dünya yaratıp günlük yaşa- mın bayağılığından kurtulmak isteyen onlar değil miydi? Tuvale en kritik tuş anı geldiğin- de sokaktan geçen satıcının "ta- ze balık" çiğliği Ue sarsümaya- caklan, özgür sanatm ölümsüz- lüğü karşısında kilisenin çanla- nnın ölümlü kalacağı mekânla- n a z m ı özlemişlerdi. öncülüğü şair George Ster- ling yaptı: "Bir aydın kalesi ya- palım Cannel'i. Muhafazakar- buiD kökmünün olmadıgı özgür bir kale" diyordu. KOVBOY AYDIN ŞERİFLERE KARŞI— ABD'deki 'aydınlar kasabası'nın sakinlerinden Clint Eastıvood, yıllar içerisinde oluştunılan aydın despotizmine karşı, çok ya lın ve açık bir 'propaganda silahı' kullandı: 'Herkese işeme özgürluğü vereceğiz'. Eastwood kasabanın belediye başkanı seçildi, 'Carmel düzeni'ne son verdi. Aydınlar, 1902'de Peder Se- bastian Vizcaino tarafından ku- rulmuş, adını Aziz Carmerden alan bu mütevazı kasabaya işte böyle geldi. önce yollar, çiçek tarhları imece usıilü ince bir zevkle düzenlendi; denize karşı sedir ağaçlan dikildi. Ünlü sa- kinlerinin eserleri para ettikçe kasaba giderek zenginleşti ve 1970"e gelindiğinde Carmerde her mil kareye 60 sanat galerisi düşüyordu. 1940Tarda Ameri- ka'nın en avangard kültür mer- kezlerinden birisi olan "Sunset Centre" inşa edildi. Ardından her yıl haziranda yapılan "Car- mel Bach Günleri" başladı. Pro- jesini ünlü mimar Bernard May- beck'in yaptığı Harrison Kütüp- hanesi'nin inşa edilmesi fazla ge- cikmedi. Ünü biraz yayılınca sadece San Francisco'dan değil, Ame- rika'nın her yerinden akmaya başladı aydınlar Carmere. Sayı- lan, ekonomik güçleri, oylan gi- derek yükseldi. 1960'lara gelin- diğinde artık Carmel'in ekono misi tamamen aydınlann ka- zançlan ile dönmeye başlamış- tı. Ekonomik güçleri arttıkça si- yasi güçleri de arttı. Belediye en- cumenine girmeye, sonra beledi- ye reisi çıkarmaya başladılar. Kendilerine "Carmel'in kurucu babalan" diyorlardı. Zaman za- man iclerinden birisi vefat edi- yor veya secimle devrüiyor, ama yerine yine bir "kunıcu baba" seçiliyordu. Başlıca amaçlan Carmel'i dünyanın geri kalan bölümün- deki "bayağılıktan" soyut tuta- bilmekti. Bu, en doğal haklany- dı da. önce evlerde, dükkânlarda yüksek sesle radyo çalınmasını, hipi akımı sırasında da canlı müziği yasakladılar. Çünkü kimsenin özgürluğü diğerleri- ninkinin pahasına elde edile- mezdi. Sonra postacüann kasa- baya girmesini, bugün dahi ay- nntıları tam olarak bilinmeyen gizli bir oturumla yasakladılar. Herkese bir posta kutusu tahsis edip, bir numara verdiler. Ardın- dan yeni dükkânlar açılmasını, sonra herkesin kendi bahçesin- deki ağacın bir dalım bile izin- siz kesmesini, sonra topuklu ayakkabı giyilmesini yasakladı- lar. Haklılardı da. Çünkü topuk- lu ayakkabı ile kentin parke taşh kaldırımlarında gezenler takılıp yere düşüyor, yaralanınca da be- lediyeyi mahkemeye veriyorlar- dı. Ya kaldınmlar düzeltilecek- ti ya da ayakkabılar. Ayakkabı- lan düzelttiler, çünkü haklı ola- rak kasabanın tarihi dokusunu korumak istiyorlardı. Sonra lokantalara şortla giril- mesini, plajda üstsuz denize gi- rilmesini, deniz kenannda yiye- cek içecek satılmasını yasakladı- lar. Haklı olarak "kızartma kokuyor" diyorlardı. Bu arada ünü giderek artan kasabaya ge- len turistlerin yararlanması için bir tuvalet yaptınlmasına karşı çıktılar. Dışandan adam gelsin istemiyor, "herkes kendi evinde işesin" diyorlardı haklı olarak. 1981'de deniz kenarındaki ağaçlardan birisi hastalandığı için kesilmesi gerektiğinde bele- diye encümen azalan olay yeri- ne gelip duruma nezaret etti. 1980"lere gelindiğinde artık ka- sabada yeni tek bir dükkân açü- masına izin vermemeye başla- mışlardı. Evlerin bahçesine ça- nak anten kurulması duşünüle- mezdi bile. Aydın sakinlerinin belki de Cannel tarihine yaptığı en bü- yük katkı, belediye encümeninin çıkardığı o güzelim karar metin- leri oldu. örneğin topuklu ayak- kabılann yasaklanmasına ilişkin belediye encümen karan, her sözcük özenle secilerek yazılmış- tı. Edebi bir tadı ve üslubu var- dı. Aslında bu söylem sadece be- lediye encümen kararlarma de- ğil, kasaba sakinlerinin günlük diline de yansuruş, zamanla ade- ta Carmel'e özgu bir dil gelişme- ye başlanuştı. Buna "Carmelce" diyorlardı. Elbette îngilizceden farklı bir dil değildi Carmelce. Ama Ingilizcenin "üstünde" ol- duğu da kuşkusuzdu. Bunu ko- nuşanlar hem farklı bir "külte" ait oluyor hem de komşu kasa- baların sakinleri "bunlar nece konuşuyor" diye merak edebili- yordu. tşin ilginç yanı da bu özel kült farkında olunmadan yaratılmış- tı. Carmelliler sadece uygarca ve insanca bir yaşam özlemi ile yo- la çıkmış, ancak aradan geçen 40-50 yılda Carmel, Amerika- da "kurulu düzenin" en önde gelen elit simgelerinden birisi haline gelmişti. Gariptir ki ge- çen sürede tarihin bu acı oyunu- nun farkına varümamış, kuru- lu düzenle bütünleşildiği hisse- dilmemişti. Carmel'in öyküsu- nün en ilginç yönü de zaten bu değil miydi? Biz Carmel Ue NATO Nükle- er Planlama Grubu toplantısını izlemek için 1987'de Monterey'e gittiğimizde tamştık. Monterey, John Steinbeck'in Sardalya So- kağı'nı kaleme aldığı kasabaydı. Monterey'in orta yerindeki Sar- dalya Sokağı'nda bir zeytin ağa- cının altına Steinbeck'in heyke- li dikilmiş, eteğindeki plakaya da aynı adla başlayan kitabın Ûk cümlesi yazılmıştı. He>kel kör- fezin öteki ucundaki Carmel'e dönüktü. Panel 'Diş helamlerine kredi verilmeli' lstanbul Haber Servia — tstanbul Dişhekimleri Oda- sı'mn düzenlediği Ağız ve Diş Sağlığı Hafıası dün dü- zenlenen 'Diş Hekimlerinin Ekonomik Sorunlan ve Çö- züm Önerileri' konulu pa- nelle sona erdi. Panelde, devletin ve eğitim kurumla- nnın muayenehane açacak- lara uygun kredi vermesinin gerektiği belirtildi. Panelde bir konuşma ya- pan yeni mezun dişhekimi Funda Bal yaklaşık 4 aydan beri işsiz olduğunu, çoğu ar- kadaşımn da aynı durumda olduğunu vurgulayarak so- runlanna bir çözüm bulun- ması gerektiğini söyledi. lstanbul Dişhekimleri Odası Mesleki Sorunlar Ko- misyonu Uyesi Hasan Kur- naz diş hekimlerinin sosyal güvenlik kurumu olan Bağ- Kur'un çok yetersiz olduğu- nu Bağ-Kur'un çok acilen yetkilendirilmesinin gerekti- ğini belirtti. Yeni muayenehane açan Arife Özgöl, 16 yıllık eğiti- mini verimli kullanamadığı- nı ve çalıştığı bölgedeki in- sanlann ekonomik sorunla- nndan dolayı diş sağlıkları- na harcama yapamadıklan- nı savundu. tstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Beyli diş hekimliği fakulte- lerinde eğitimin yetersiz ol- duğunu, gerekli önlemlerin ahnmasını istedi. Beyli, he- kimlerle hasta arasında pa- ra sorununun bulunmama- sı gerektiğini söyleyerek "Devletin ve eğitim kurum- fauının muayenehane açacak olan hekimlere uygun kredi vermesi gereldr" dedi. Paneli yöneten Dogu Coşknn Fırat ise sorunlann tartışılması ve çözüm öneri- lerinin üretilmesinde ve uy- gulanmasında meslek odala- nnın yer alması gerektiğini, söyledi. öte yandan lstanbul Dişhekimleri Odası Basın- Yayın ödülü, 'Hodri Meydan' programı ekibine verüdi. Dostlukspor, bayanlarfutbolunu tek başına ayakta tutuyor Kadıtı kadına futbol Dostlukspor başan futbol takımı Bulgar Grand Hotel Varna Ue gosteri maçı yaplı. (Fotoğraf: LEVENT YUCELMAN) ARtF KIZILYALIN tstanbul'da Kasımpaşa Stad'ı. Sahada kıran kırana bir mücadele. Top iki kale arasın- da mekik dokuyor. Kırmm- Lacivertli Bulgar takımı Türk ekibine karşı biraz daha etkili. Zaman zaman oynn sertleşiyor. Orta hakem Lale Orta'nın uya- nsı: "Kızım kasti tekme atma." O sırada oyun yeniden başh- yor, bu kez 6 numaralı Peeva, 2 numaralı Emine'yi biçiyor, ye- re düşen Türk oyuncu bas bas bağınyor: "Lale abla niye kart gostermiyorsun? Baksana erkek gibi tekme atryor." Dostlukspor Bayan Futbol Takımı ile 1 haftalığına davetli olarak Istanbul'a gelen Bulgar Grand Hotel Varna arasında oynanan "gösteri" maçlarında bu tür "erkek gibi kız" muhab- betlerı sıkça duyuldu. Türkıye'de bayan futbolunun sadece "hobi"den öteye gide- memesini hayret ve üzüntü ile karşıladığını söyleyen Grand Hotel Varna Teknik Direktörü Bulgar Grand Hotel Varna takımı teknik direktörü, Türk federasyonunu ocak ayında Bulgaristan'da düzenleyecekleri turnuvaya çağıracaklarını söyledi. Slavi Nikolov, Bulgaristan'da bu işe büyük önem verildiğini belirtti. Bulgaristan ligin- de Grand Hotel Varna olarak 2. sırada yer aldıklannı ve şu an li- derlik koltuğunda Stara Zago- ra'run oturduğunu belirten Slavi Nikolov, Dostlukspor'un Tür- kiye'deki bayanlar futbol ligi için "bayrak" görevi gördüğu- nü söyledi ve şöyle konuştu: "Avnıpa'da ve tüm dünyada bayan futbolu büyük aşama kaydediyor. Türkiye'de ise an- latildığı kadanyla fazla önem- senmiyormuş, oysa çirkin teza- huratlara, maç öncesi olaylara en iyi önlem bayanlar ligidir. Bir lig maçı öncesi oynatüacak ba- yan müsabakası, seyircilerin da- ha sakin maç izlemesine neden olur. Şimdi biz Türk federasyo- nunu ocak ayında Bulgaristan'- da düzenieyecegüniz turnuvaya çagıracağız. Bu turnuvaya, Al- manya, Sovyetler, Amerika, ts- veç, Norveç, Fransa, İtalya, Hollanda, milli takımlar düze- yinde katılıyor. Bu turauvada Dostlukspor'nn ya da Türk fe- derasyonunun belirleyeceği bir ekibin mücadele etmesini iste- riz." Dostlukspor yöneticileri ise bayanlar futbolunu tek başlan- na ayakta tutmaya çalıştıklan- nı söylediler. Grand Hotel Varna'yı büyük vaatlerle çağırdıklanm ancak bölge müdürlüğünün izin ver- memesi nedeniyle iki küçük statta maç yapabildiklerini kay- deden Dostluksporlu yönetici- ler, "Bulgariar bu işe biraz kız- dılar, ama kabul ettiler. Şimdi biz gidip Kartal Stadı'nda nasıl maç j'apalım? Devletin baj'anlar futboluna sahip çıkması şart" dediler. Clint Eastwood o günlerde adaylığını koymuştu Carmel'in Belediye Başkanlığı'na. 24 yüdn- Carmel'in sakinleri arasında olan bu aktörün tek platformu vardı: "Carmel diizenJ"ne son vermek. "Tüvalet açacağız, işe- me özgürlüf n tesis edikcek, so- kaklarda dondurma saülabile- cek" diyordu. Eastwood'un en önde gelen müttefıklerini ise Carmel'in kurucu babalarının torunları oluşturuyordu. Aslın- da bu gençlerin davranışı çeliş- ki gibi görünse de tıpkı dedele- rinin yaptığı gibi "koruln düzeae" isyan etmekten hiç far- kı yoktu. Eastwood başkanlığa seçildi, "Cannel düzeni"ne son verirken konuya ilginç bir açı Ue yaklaş- tı. Rakiplerini ezmek yerine Cannel'i daha özgür bir yer ha- line getirmekle onları mobilıze etti. Carmel kurucu babalarının iyi niyetle bu işe başladığının farkında olduğundan, onlan dışlamak yerine desteklerini sağ- layarak Carmel'i dünya tutucu- luğu bakımından bir inceleme merkezi haline getirdi. Yani "tu- tuculuk ne" diye merak edip ge- lebilecekler için canlı bir müze- ye dönüştürdü. Belediye başkanı olunca, ilk işi Carmel'in orta yerindeki De- avendorf Parkı'na, çevre ile uyumlu bir tuvalet yaptırmak oldu. Ardından Katolik misyo- nerlerin 18. yüzyılda kurduğu misyon çiftliğini saun alıp ken- te bağışladı. Eğer bunu yapma- sa, oraya 65 evden oluşan yeni bir yerleşim birimi kurulacaktı. Yani kımliğıni koruyarak degiş- tirdi Cannel'i. Sonra "Hogs Breath" diye bir lokanta açtı ve dünyanın en leziz kalamar ye- meklerini yapmaya başladı. Biz Hogs Breath'e gittiğimizde Clint yoktu. O günlerde caz devi Chariie Parker'ın yaşamını ko- nu alan "Bird" filminin çekimi için stüdyodaydı. Kurulu düzene karşı verdiği mücadele tüm dünyaya yayıldı- ğmdan Cannel de lokantası da turistlerle, gazetecüerle dolup ta- şıyordu. Japon TV'ciler üç gün- dür onun dönüşünü bekliyordu. Bu arada siyaset bilimcUeri de Carmel olayı üzerine çalışmaya başlamışlar, bu kapsamda da Clint Eastvvood'un "siyasi kişiligini" incelemeye almışlar- dı. "Kimdir bu adam" sorusu- na "öbür boynttan" yanıt an- yorlardı. Kısa sürede ortaya çıktı ki Eastvvood günlük yaşamında da tıpkı filmlerindeki gibi içe dö- nük ve serinkanlıydı. Ama "ya- vaşlıktan" da hoşlanmıyordu. Adını "sessiz eneıji" koydular. Yavaş konuşuyor, ama hızlı ta- banca çekiyordu. Kovboy film- lerinde pek yansımayan, ama Bird filmi ile yüzeye vuran belli bir derinliğe sahipti. Yoktur zan- nedilir, ama yaşam felsefesi de vardı. "Money talks, bullshit walks" (para konuştu mu laf su- sar) ilkesine sıkı sıkıya bağlı ol- duğu söyleniyordu. Bürokrasi- den hoşlanmıyor, devletin va- tandaşa gölge ettiğini düşünü- yordu. Bürokratlar olmasa va- tandaşların kendi başlanna da- ha hızlı kalkınacağı kanısınday- dı. Caz ve okumaya tutkun, or- ganik gıda ve vitaminlere pek düşkündü. Aynı zamanda çevre- ciydi. Çevre korunmasmı bir ta- pınma şeklinde değil, pragmatik bir yaklaşımla ele alıyordu. Ör- neğin çevre koruması ile avcılı- ğın nasıl birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu, avcı olma- masına rağmen kavrayabilecek kadar bu konuya kafa yormuş- tu. "Bizler belki entelektüel de- ğiliz, ama kendimiz adına karar verebilecek akla sahibiz. Kimse- nin bizim adınuza bizim için bizden yana olup, bize karşı ol- ması gerekmiyor" diye düşü- nüyordu. Kış tıırizıııinde6 7güjî tstaııbıd'ıunııduMehmet Kaynak, bir turizm acentesinde yöneticilik yapıyor. Konak ailesi turizmin ölü sezonu için "7 gün lstanbul" paketi hazırlamış, bir gün Dolmabahçe Sarayı'nın tanıtımma, bir diğer gün Mimar Sinan'ın eserlerine ayrılmış. Pakette Almanlara en ilginç gelen bölüm "bir Türk ailesinde misafirlik" olmuş. TAYFUN GÖNÜLLÜ Kaynak ailesinin evinde bir akşam sofrası. Mercimek çorbası, kadınbudu kofte ve pilav. 3 çeşit salata ve ortada zeytinyağlı ayşekadın. Ter- cihe göre bira, rakı veya şarap. Yemeğin ardın- dan da ayva ve ceviz tatlılan. Servisler ise evin hanımı Mahmure Kaynak'tan. Öyle abartılmış bir akşam yemeği değil, ama sıradan bir yemek olmadıgı da kesin. Çünku bu akşam yemeği bir turizm hizmetinin parçası. Masada Kaynak ai- lesinin yanı sıra 4'u bayan 6 yaşlı Alman turist. Mehmet Kaynak, bir turizm acentesinde uzun zamandır yöneticilik yapıyor. Turizmin "ölü se- zon"unda "ne yapabiliriz?" diye epey kafa yor- muşlar. Ve "7 gün tstanbul" paketi hazırlamış- lar. Bir gun Dolmabahçe Sarayı'nın tanıtımı- na, bir diğer gün ise Mimar Sinan'ın eserlerine aynlmış. Ama pakette Almanlara en ilginç ge- len bölüm "Bir Türk ailesinde raisafirlik" ol- muş. Turlar geçtiğimiz günlerde hayata geçirilme- ye başlandı. 6'şarlı, 8'erli gruplar acentede go- revli ve Almanca bilen çalışanlann yanma mi- safir olmaya basladılar. Grup konuk olacağı eve saat 19.30'da geliyor. Akşam yemeği ve bu sı- rada sohbet. Sonra çay saati. 23.00'te de acen- tenin aracı gelip misafirleri kaldıkları otele gö- türüyor. Almanlarm bu paket turdan memjîun kalma- lan uzerine acente olayı daha da geliştirmeyi dü- şünüyor. Örneğin gazete ilanlan ile turist misa- fir edecek aileler bulmayı duşünüyorlar. Bu akşam misafırliklerinden birine biz de da- vet edildik ve sohbete katıldık. Konu genellikle Almanya'da yaşavan Turklerle, Turkiye'deki- lerin yaşam biçimleri uzerine. Alman konuklar, "Bir Türk ailesinin evinde akşam yemeği yeme- nin ne gibi çekiciliği olabilir" sorusunu genel laflarla geçiştirdiler. Ama "Ne umdunuz, ne buldunuz" sorusunda düşuncelerinı gızleyeme- diler. Örneğin, bayan Maria Mayr için tam bir "sürpriz" olmuş. Mayr, Türk kadınlannın hep arka planda olduğuna inanır, dil konuşabildik- lerini ise hiç tahmin etmezmiş. Bir de Mayr'ın gülüşmelere neden olan gozleminde Almanya'- da yaşayan Turk kadınlannın genellikle "şişman" olmasından >ola çıkarak, Turkiye'- deki bayanlann da "kilolu" olduğunu sanma- sıydı. Oysa, evin hanımı Mahmure Hanım bu tiplemeye hiç uymuyordu. Karşılannda "zarif" ve "kilolu" olmayan bir bayan ile "tek ve uznn boylu çocuk" kendılenni bayağı şaşırtmış. Türk ailelerin genellikle kalabalık olduklannı görür- lermiş. "Sonra daha basit dekore edilmiş veya ilkel bir eyde konuk edileceğimizi sanmıştık." "Öyleyse böyle bir evde konuk edilmek hiç de çekici olmamıştır" diye konuşurken söze bu kez bayan Katarina Gasteiger giriyor: "Yok hayır, çok ilginç. Çünkü biz Türk in- sanını Almanya'daki Turklerle karşdaştınyoruz ve öyle duşunüyoruz. Değer yargılanmızı bizim ülkemizdeki Türkler belirliyor. Türkiye'deki standartların bu kadar olacağını tahmin etmi- yorduk. Tabii bu standarttan duşuk evler ola- cak, fakirler olacak, ama böyle guzel ve sade bir evle karşılaşacağımızı sanmıyorduk. Her ne kadar tur operatönımuz iyi ailelerin yanında ko- nuk edileceğimizi söylese bile..." Konuklar sürekli Almanya'daki Türklerle iliş- ki kuramadıklarından yakınıyorlar. Örneğin, "Onlann evine gidemiyoruz" derken bunlann gerekçesini "ilişkiye yol açacak bir araç yok" diye acıklıyorlar. Böyle bir paket turu da du- yunca hiç düşunmeden katılmışlar. Konuk olan Almanlann arasında demiryolu emeklisi, çiftçi, yönetici, bankacı var. Turizmci Mehmet Kaynak, "7 gün lstanbul kolay koJav satmaz" diyor "ama onlara boş gün bırakmadık. Kilyos'ta 'kendin pişir kendi ye'- nin zevkini bile tattırdık" diyor. Kaynak, çok kısa bir zamanda 120 kişinin turlara katıldığı- nı, saymın artarak devam edeceğini belirtiyor. Önceleri biraz zorlanmışlar. Ev bulmakta biraz guçlek çekmişler, ama bu bir turizm. Üstelik dö- viz girdisi var. Kaynak, "Bu ölü sezonda tstan- bul'u en iyi şekilde pazarlamaya çauşıyoruz" di- yor. Almanlar yemeklerini hızlı yiyorlar. Evin ha- nımından ayva tatlısmın tarifini istiyorlar. Çay- lar geliyor. İkinci çayı içmek istemeyenlere çay kaşığı bardağm ustüne kapatılarak bir gelenek daha öğretiliyor. Evin tek çocuğu Emre Kaynak da "Bu, ba- baraın fikriydi. Onayladım ve ilgimi çekti. Biz- leri yanlış tanıyorlar. Bunlar da bizim gibi ken- di hayallerinde çalışan insanlar. Birbirlerini ta- nımayan ve iki ülke insanlannın böyle bir or- tamda kaynaşmalan çok hoşuma gitti" diyor. 'Vefaldık' paneli Vefa'da • Haber Merkezi — Vefa Vakfı mütevelliler toplantısı, bugün Şehzadebaşı'ndaki okul binasında yapılacak. öğretmenler Günü kutlamalarıyla birleştirilecek olan toplantıda, şubat 1992'de yapılacak Vefa Vakfı genel kurulu öncesi çalışmalar gözden geçirilecek. Saat 10.00'da başlayacak toplantı, saat 12.00'de öğretmenlerle yenilecek öğle yemeği ile devam edecek. Uğur Dündar, Müjdat Gezen, Yusuf Kurçenli, Kemal Sunal, Şener Şen ve Memduh Ün'ün katılacağı panelde de Vefa, VefahUk konuşulacak, anılar anlatûacak. Behçet hastalığı • ADANA (Cumhuriyet Güney Üleri Bürosu) — "3. Ulusal Behçet Hastalığı Kongresi" 29-30 kasım tarihlerinde Adana'da yapılacak. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji AnabUim Dah Başkam Prof. Dr. Hamdi Memişoğlu, dün Çukurova GazetecUer Cemiyeti'nde düzenlediği basın toplantısında, daha çok genç yaşlarda sık olarak gözlenen Behçet hastalığımn Japonya'da 10 binde bir oramnda görüldüğüne dikkat çekerek "Bu hastalık ülkemizde daha çok görülmektedir. Hastalık, özellikle 14-15 yaşlan arasındaki erkeklerde daha sık olarak görülmektedir" dedi. Mimarlar Konferansı • BURSA <AA) — Atina'da yapılan Avrupa, Asya ve Afrika'dan 42 mimar odası temsilcisinin katıldığı konferansta, bir süre önce tstanbul'un Tarlabaşı semtinde yıkımı gerçekleştirilen birçok yapımn slaytları üyelere gösterildi. Mimarlar Odası Genel Başkanı Yavuz önen ile eski Genel Başkan Bora Akçay'ın Türkiye'yi temsil ettiği konferansta, dünyadaki mimari gelişmeler konusunda bir dizi karar da ahndı. 'Imdat ile Zarifeye ödtil • İSTANBUL (AA) — Ispanya'ya bağh Kanarya Adalan'nda yapılan Uluslararası Çevre ve Doğal Hayat FUmleri Festivali'nde "En İyi Film" ödülünü 15 film arasında yönetmenligini Nesli Çölgeçen'in yaptığı "Imdat Ue Zarife" adlı film aldı. Yavru iken ormandan kopartılan ve eğitilerek oyuncu haline getirüen ayı, Zarife ile oynatıcısı Imdat arasındaki ilişkiyi anlatan "Imdat ile Zarife" fdmindeki başrolleri Şevket Altuğ, Üstün Asutay, Selma Çetinel, Erkan özkurt ve Can Kolukısa oynuyor. Biri burnundan diğeri belinden bağlanmış tmdat ile Zarife'nin doğasmdan ve doğallığından kopartılmış her şey ve herkes için, "Doğal yaşam ancak doğal ortamında korunabüir" mesajı veriyor. Ortaköy Meydanı'na dtizenleme • tstanbul Haber Servisi — Ortaköy Meydanı düzenleme çahşmaları kapsamında yapılacak "Ortaköy Çarşısı Ana Artel Yolu" ile ilgili çalışmalara önceki gün başlandı. Yolun yapımından sonra Boğaz'm Avrupa yakasındaki trafik akışımn en sıkışık noktası olarak bUinen Ortaköy Muallim Naci Caddesi'ndeki sıkışıkhğın giderileceği belirtiliyor. 23 Eylül tarihinde yapılan bir protokolden sonra önceki çalışmalara başlanan yolun yıl sonuna kadar tamamlanacağı bUdiriliyor. KansızİLğa karşı kunıincir • tZMtR (AA) — Hıristiyan âleminde "kutsal" sayılan ve "Christmas"lann vazgeçilmez meyvesi kuru incirin, özellikle hamile kadınlarda mineral vitamin eksikliğinden doğan kansızlık hastalıklannın tedavisinde olumlu sonuç verdiği bildirildi. Ege Üniversitesi Tanmsal Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Oktay, incirin içerdiği mineral maddeler açısından oldukça zengin bir meyve olduğunu söyledi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle