Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahıbr Cumhurıyet Matbaacılık \e Gazetecılık Turk Anonım Şırkelı adına
Benn Nadi 0 Murahhas L'ye: Eminc Uşakkgil 0 Genel Yayın Muduru:
Hasaa Ccmal, Vazı lşlerı Muduru. Oka> Gonensin 0 Haber Vierkezı
Mudurtı: Yılçıa Etayer, Sayfa Duzenı Yonetmenı Aii Acar 0 Temsılctier
ANKARA. Abnrt Tkn, IZMİR: Hikmet Çftinkaya, ADANA Çeüa Yigeııoghı
Ekonomi Meral Tsuner, Dış Haberler: Ergun Balcı, Kultur Celal t'ster, Yurt Haberlen: Necdel
Doğın, Spor Danışmam. Abdulkadir Yucelman, Oızı Yazılar. Kerem Çalışkan, Araştırma: Şahin
Alpay, Duzeltme. Abdullah Vaııcı 0 Koordınaıor: Ahmel korulsan 0 Malı Işler Erol F.rkut 0
Muhasebe' Bulent Yener 0 Butçe-Planlama: Sogi Osmanbeşeoglu 0 Reklam: A>şe Torun 0 Idare:
Huseyin Gurer 0 Işletme: Onder Çelik 0 Bılgı-lşlem: Naıl tnal 0 Personel. Sevgi Boslancıoğlu
Basan ><• Yayan Curohurı«ı Maıbaac !ık »: CaHlecılık TA Ş Turkocajı Cad 39 41 Cagalojlu
343MİH Pk 246Uunbul Td 512 05 0! (20 hall Iele« 22246 Fax (1) 526 60 72 0 Burvtar
Ankan Zı>a Gokalp Bl> lnkılap S. No 19 4. Td 13] II 41-47, Tdet 42344. F u (4) 133 05 65
0 I n ı r H Zıya Blv 1352 S. 2/3. Td 13 12 30. Tdex 523İ9. Fa> (5I| 19 53 60 0 A d a u :
Inonu t a d 119 S No I Kal 1, Td 19 37 52 (4 hal) Tdcx 62155. Fıx P l ) 19 25 78
TAKVIM: 24 KASIM 1991 İmsak: 5.24 Güneş: 6.54 öğle: 11.55 tkindi: 14.24 Akşam: 16.46 Yatsı: 18.11
'Kurulu düzen'i eleştiren seçkin entelektüeller, 45-50yıl içinde, aynı düzeni kendileri kurdular
BirzamanlarBati'da aydın efeydiBinlerce yıldır, kendilerinin
yönetiminde özel bir dunya
yaratıp, günlük yaşamın
'bayağılığından' kurtulmak
isteyen aydınlara, böyle
fırsat verilirse ne olur?
ABD'de San Francisco
yakınlanndaki Carmel
kasabası, bu kendiliğinden
ortaya çıkan uygulamanın
dünyadaki ilk örneği
olmuştu.
20. yüzyıhn özellikle ikinci
yarısına damgasını vuran
gelişmeler 'umulmadık'
sonuçları beraberinde
getirdi. önce evlerde yüksek
sesle miizik çalınması, sonra
canlı müzik yasaklandı... En
sonunda 'yalnız kovboy'
Clint çıktı ortaya...
UFUK GÜLDEMİR
WASHINGTON — Carmel'-
in öyküsü 1906 San Francisco
depremi Ue başladı. Amerika-
nın Pasifîk kıyısmdaki bu kent
yandı, yıkıldı, binlerce insan evi-
ni yitirdi.
Tüm Amerika San Francis-
co'nun yarasını sarmak için se-
ferber olurken kente iki saat me-
safedeki Carmel kasabasının be-
lediyesi de hem balıkçüığa dayalı
kasaba ekonomisini canlandır-
mak hem de evsiz barksız kal-
mış insanlara yardımcı olmak
için hızla harekete geçti. San
Franciscolu şair George Ster-
Ung, Carmel'in belediye başka-
nının arkadaşıydı. Fikir Ster-
ling'den çıktı: "Evsiz kalan in-
sanlar içinde yazarlar, şairier,
ressamlar da var. Neden onlara
ucuz yerler temin edip Cannel'i
bir entelektüeller kenti yapmı-
yorsunuz?"
Fikir parlaktı. Carmel Beledi-
yesi hemen benimsedi.
Aydınlar da... Binlerce yıldır
kendilerinin yönetiminde özel
bir dünya yaratıp günlük yaşa-
mın bayağılığından kurtulmak
isteyen onlar değil miydi? Tuvale
en kritik tuş anı geldiğin-
de sokaktan geçen satıcının "ta-
ze balık" çiğliği Ue sarsümaya-
caklan, özgür sanatm ölümsüz-
lüğü karşısında kilisenin çanla-
nnın ölümlü kalacağı mekânla-
n a z m ı özlemişlerdi.
öncülüğü şair George Ster-
ling yaptı: "Bir aydın kalesi ya-
palım Cannel'i. Muhafazakar-
buiD kökmünün olmadıgı özgür
bir kale" diyordu.
KOVBOY AYDIN ŞERİFLERE KARŞI— ABD'deki 'aydınlar kasabası'nın sakinlerinden Clint Eastıvood, yıllar içerisinde oluştunılan aydın despotizmine karşı, çok ya
lın ve açık bir 'propaganda silahı' kullandı: 'Herkese işeme özgürluğü vereceğiz'. Eastwood kasabanın belediye başkanı seçildi, 'Carmel düzeni'ne son verdi.
Aydınlar, 1902'de Peder Se-
bastian Vizcaino tarafından ku-
rulmuş, adını Aziz Carmerden
alan bu mütevazı kasabaya işte
böyle geldi. önce yollar, çiçek
tarhları imece usıilü ince bir
zevkle düzenlendi; denize karşı
sedir ağaçlan dikildi. Ünlü sa-
kinlerinin eserleri para ettikçe
kasaba giderek zenginleşti ve
1970"e gelindiğinde Carmerde
her mil kareye 60 sanat galerisi
düşüyordu. 1940Tarda Ameri-
ka'nın en avangard kültür mer-
kezlerinden birisi olan "Sunset
Centre" inşa edildi. Ardından
her yıl haziranda yapılan "Car-
mel Bach Günleri" başladı. Pro-
jesini ünlü mimar Bernard May-
beck'in yaptığı Harrison Kütüp-
hanesi'nin inşa edilmesi fazla ge-
cikmedi.
Ünü biraz yayılınca sadece
San Francisco'dan değil, Ame-
rika'nın her yerinden akmaya
başladı aydınlar Carmere. Sayı-
lan, ekonomik güçleri, oylan gi-
derek yükseldi. 1960'lara gelin-
diğinde artık Carmel'in ekono
misi tamamen aydınlann ka-
zançlan ile dönmeye başlamış-
tı. Ekonomik güçleri arttıkça si-
yasi güçleri de arttı. Belediye en-
cumenine girmeye, sonra beledi-
ye reisi çıkarmaya başladılar.
Kendilerine "Carmel'in kurucu
babalan" diyorlardı. Zaman za-
man iclerinden birisi vefat edi-
yor veya secimle devrüiyor, ama
yerine yine bir "kunıcu baba"
seçiliyordu.
Başlıca amaçlan Carmel'i
dünyanın geri kalan bölümün-
deki "bayağılıktan" soyut tuta-
bilmekti. Bu, en doğal haklany-
dı da.
önce evlerde, dükkânlarda
yüksek sesle radyo çalınmasını,
hipi akımı sırasında da canlı
müziği yasakladılar. Çünkü
kimsenin özgürluğü diğerleri-
ninkinin pahasına elde edile-
mezdi. Sonra postacüann kasa-
baya girmesini, bugün dahi ay-
nntıları tam olarak bilinmeyen
gizli bir oturumla yasakladılar.
Herkese bir posta kutusu tahsis
edip, bir numara verdiler. Ardın-
dan yeni dükkânlar açılmasını,
sonra herkesin kendi bahçesin-
deki ağacın bir dalım bile izin-
siz kesmesini, sonra topuklu
ayakkabı giyilmesini yasakladı-
lar.
Haklılardı da. Çünkü topuk-
lu ayakkabı ile kentin parke taşh
kaldırımlarında gezenler takılıp
yere düşüyor, yaralanınca da be-
lediyeyi mahkemeye veriyorlar-
dı. Ya kaldınmlar düzeltilecek-
ti ya da ayakkabılar. Ayakkabı-
lan düzelttiler, çünkü haklı ola-
rak kasabanın tarihi dokusunu
korumak istiyorlardı.
Sonra lokantalara şortla giril-
mesini, plajda üstsuz denize gi-
rilmesini, deniz kenannda yiye-
cek içecek satılmasını yasakladı-
lar. Haklı olarak "kızartma
kokuyor" diyorlardı. Bu arada
ünü giderek artan kasabaya ge-
len turistlerin yararlanması için
bir tuvalet yaptınlmasına karşı
çıktılar. Dışandan adam gelsin
istemiyor, "herkes kendi evinde
işesin" diyorlardı haklı olarak.
1981'de deniz kenarındaki
ağaçlardan birisi hastalandığı
için kesilmesi gerektiğinde bele-
diye encümen azalan olay yeri-
ne gelip duruma nezaret etti.
1980"lere gelindiğinde artık ka-
sabada yeni tek bir dükkân açü-
masına izin vermemeye başla-
mışlardı. Evlerin bahçesine ça-
nak anten kurulması duşünüle-
mezdi bile.
Aydın sakinlerinin belki de
Cannel tarihine yaptığı en bü-
yük katkı, belediye encümeninin
çıkardığı o güzelim karar metin-
leri oldu. örneğin topuklu ayak-
kabılann yasaklanmasına ilişkin
belediye encümen karan, her
sözcük özenle secilerek yazılmış-
tı. Edebi bir tadı ve üslubu var-
dı. Aslında bu söylem sadece be-
lediye encümen kararlarma de-
ğil, kasaba sakinlerinin günlük
diline de yansuruş, zamanla ade-
ta Carmel'e özgu bir dil gelişme-
ye başlanuştı. Buna "Carmelce"
diyorlardı. Elbette îngilizceden
farklı bir dil değildi Carmelce.
Ama Ingilizcenin "üstünde" ol-
duğu da kuşkusuzdu. Bunu ko-
nuşanlar hem farklı bir "külte"
ait oluyor hem de komşu kasa-
baların sakinleri "bunlar nece
konuşuyor" diye merak edebili-
yordu.
tşin ilginç yanı da bu özel kült
farkında olunmadan yaratılmış-
tı. Carmelliler sadece uygarca ve
insanca bir yaşam özlemi ile yo-
la çıkmış, ancak aradan geçen
40-50 yılda Carmel, Amerika-
da "kurulu düzenin" en önde
gelen elit simgelerinden birisi
haline gelmişti. Gariptir ki ge-
çen sürede tarihin bu acı oyunu-
nun farkına varümamış, kuru-
lu düzenle bütünleşildiği hisse-
dilmemişti. Carmel'in öyküsu-
nün en ilginç yönü de zaten bu
değil miydi?
Biz Carmel Ue NATO Nükle-
er Planlama Grubu toplantısını
izlemek için 1987'de Monterey'e
gittiğimizde tamştık. Monterey,
John Steinbeck'in Sardalya So-
kağı'nı kaleme aldığı kasabaydı.
Monterey'in orta yerindeki Sar-
dalya Sokağı'nda bir zeytin ağa-
cının altına Steinbeck'in heyke-
li dikilmiş, eteğindeki plakaya
da aynı adla başlayan kitabın Ûk
cümlesi yazılmıştı. He>kel kör-
fezin öteki ucundaki Carmel'e
dönüktü.
Panel
'Diş
helamlerine
kredi
verilmeli'
lstanbul Haber Servia —
tstanbul Dişhekimleri Oda-
sı'mn düzenlediği Ağız ve
Diş Sağlığı Hafıası dün dü-
zenlenen 'Diş Hekimlerinin
Ekonomik Sorunlan ve Çö-
züm Önerileri' konulu pa-
nelle sona erdi. Panelde,
devletin ve eğitim kurumla-
nnın muayenehane açacak-
lara uygun kredi vermesinin
gerektiği belirtildi.
Panelde bir konuşma ya-
pan yeni mezun dişhekimi
Funda Bal yaklaşık 4 aydan
beri işsiz olduğunu, çoğu ar-
kadaşımn da aynı durumda
olduğunu vurgulayarak so-
runlanna bir çözüm bulun-
ması gerektiğini söyledi.
lstanbul Dişhekimleri
Odası Mesleki Sorunlar Ko-
misyonu Uyesi Hasan Kur-
naz diş hekimlerinin sosyal
güvenlik kurumu olan Bağ-
Kur'un çok yetersiz olduğu-
nu Bağ-Kur'un çok acilen
yetkilendirilmesinin gerekti-
ğini belirtti.
Yeni muayenehane açan
Arife Özgöl, 16 yıllık eğiti-
mini verimli kullanamadığı-
nı ve çalıştığı bölgedeki in-
sanlann ekonomik sorunla-
nndan dolayı diş sağlıkları-
na harcama yapamadıklan-
nı savundu.
tstanbul Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesi öğretim
üyesi Prof. Dr. Mehmet
Beyli diş hekimliği fakulte-
lerinde eğitimin yetersiz ol-
duğunu, gerekli önlemlerin
ahnmasını istedi. Beyli, he-
kimlerle hasta arasında pa-
ra sorununun bulunmama-
sı gerektiğini söyleyerek
"Devletin ve eğitim kurum-
fauının muayenehane açacak
olan hekimlere uygun kredi
vermesi gereldr" dedi.
Paneli yöneten Dogu
Coşknn Fırat ise sorunlann
tartışılması ve çözüm öneri-
lerinin üretilmesinde ve uy-
gulanmasında meslek odala-
nnın yer alması gerektiğini,
söyledi.
öte yandan lstanbul
Dişhekimleri Odası Basın-
Yayın ödülü, 'Hodri
Meydan' programı ekibine
verüdi.
Dostlukspor, bayanlarfutbolunu tek başına ayakta tutuyor
Kadıtı kadına futbol
Dostlukspor başan futbol takımı Bulgar Grand Hotel Varna
Ue gosteri maçı yaplı. (Fotoğraf: LEVENT YUCELMAN)
ARtF KIZILYALIN
tstanbul'da Kasımpaşa
Stad'ı. Sahada kıran kırana bir
mücadele. Top iki kale arasın-
da mekik dokuyor. Kırmm-
Lacivertli Bulgar takımı Türk
ekibine karşı biraz daha etkili.
Zaman zaman oynn sertleşiyor.
Orta hakem Lale Orta'nın uya-
nsı: "Kızım kasti tekme atma."
O sırada oyun yeniden başh-
yor, bu kez 6 numaralı Peeva,
2 numaralı Emine'yi biçiyor, ye-
re düşen Türk oyuncu bas bas
bağınyor: "Lale abla niye kart
gostermiyorsun? Baksana erkek
gibi tekme atryor."
Dostlukspor Bayan Futbol
Takımı ile 1 haftalığına davetli
olarak Istanbul'a gelen Bulgar
Grand Hotel Varna arasında
oynanan "gösteri" maçlarında
bu tür "erkek gibi kız" muhab-
betlerı sıkça duyuldu.
Türkıye'de bayan futbolunun
sadece "hobi"den öteye gide-
memesini hayret ve üzüntü ile
karşıladığını söyleyen Grand
Hotel Varna Teknik Direktörü
Bulgar Grand Hotel
Varna takımı teknik
direktörü, Türk
federasyonunu ocak
ayında Bulgaristan'da
düzenleyecekleri
turnuvaya
çağıracaklarını söyledi.
Slavi Nikolov, Bulgaristan'da
bu işe büyük önem verildiğini
belirtti. Bulgaristan ligin-
de Grand Hotel Varna olarak 2.
sırada yer aldıklannı ve şu an li-
derlik koltuğunda Stara Zago-
ra'run oturduğunu belirten Slavi
Nikolov, Dostlukspor'un Tür-
kiye'deki bayanlar futbol ligi
için "bayrak" görevi gördüğu-
nü söyledi ve şöyle konuştu:
"Avnıpa'da ve tüm dünyada
bayan futbolu büyük aşama
kaydediyor. Türkiye'de ise an-
latildığı kadanyla fazla önem-
senmiyormuş, oysa çirkin teza-
huratlara, maç öncesi olaylara
en iyi önlem bayanlar ligidir. Bir
lig maçı öncesi oynatüacak ba-
yan müsabakası, seyircilerin da-
ha sakin maç izlemesine neden
olur. Şimdi biz Türk federasyo-
nunu ocak ayında Bulgaristan'-
da düzenieyecegüniz turnuvaya
çagıracağız. Bu turnuvaya, Al-
manya, Sovyetler, Amerika, ts-
veç, Norveç, Fransa, İtalya,
Hollanda, milli takımlar düze-
yinde katılıyor. Bu turauvada
Dostlukspor'nn ya da Türk fe-
derasyonunun belirleyeceği bir
ekibin mücadele etmesini iste-
riz."
Dostlukspor yöneticileri ise
bayanlar futbolunu tek başlan-
na ayakta tutmaya çalıştıklan-
nı söylediler.
Grand Hotel Varna'yı büyük
vaatlerle çağırdıklanm ancak
bölge müdürlüğünün izin ver-
memesi nedeniyle iki küçük
statta maç yapabildiklerini kay-
deden Dostluksporlu yönetici-
ler, "Bulgariar bu işe biraz kız-
dılar, ama kabul ettiler. Şimdi
biz gidip Kartal Stadı'nda nasıl
maç j'apalım? Devletin baj'anlar
futboluna sahip çıkması şart"
dediler.
Clint Eastwood o günlerde
adaylığını koymuştu Carmel'in
Belediye Başkanlığı'na. 24 yüdn-
Carmel'in sakinleri arasında
olan bu aktörün tek platformu
vardı: "Carmel diizenJ"ne son
vermek. "Tüvalet açacağız, işe-
me özgürlüf n tesis edikcek, so-
kaklarda dondurma saülabile-
cek" diyordu. Eastwood'un en
önde gelen müttefıklerini ise
Carmel'in kurucu babalarının
torunları oluşturuyordu. Aslın-
da bu gençlerin davranışı çeliş-
ki gibi görünse de tıpkı dedele-
rinin yaptığı gibi "koruln
düzeae" isyan etmekten hiç far-
kı yoktu.
Eastwood başkanlığa seçildi,
"Cannel düzeni"ne son verirken
konuya ilginç bir açı Ue yaklaş-
tı. Rakiplerini ezmek yerine
Cannel'i daha özgür bir yer ha-
line getirmekle onları mobilıze
etti. Carmel kurucu babalarının
iyi niyetle bu işe başladığının
farkında olduğundan, onlan
dışlamak yerine desteklerini sağ-
layarak Carmel'i dünya tutucu-
luğu bakımından bir inceleme
merkezi haline getirdi. Yani "tu-
tuculuk ne" diye merak edip ge-
lebilecekler için canlı bir müze-
ye dönüştürdü.
Belediye başkanı olunca, ilk
işi Carmel'in orta yerindeki De-
avendorf Parkı'na, çevre ile
uyumlu bir tuvalet yaptırmak
oldu. Ardından Katolik misyo-
nerlerin 18. yüzyılda kurduğu
misyon çiftliğini saun alıp ken-
te bağışladı. Eğer bunu yapma-
sa, oraya 65 evden oluşan yeni
bir yerleşim birimi kurulacaktı.
Yani kımliğıni koruyarak degiş-
tirdi Cannel'i. Sonra "Hogs
Breath" diye bir lokanta açtı ve
dünyanın en leziz kalamar ye-
meklerini yapmaya başladı. Biz
Hogs Breath'e gittiğimizde Clint
yoktu. O günlerde caz devi
Chariie Parker'ın yaşamını ko-
nu alan "Bird" filminin çekimi
için stüdyodaydı.
Kurulu düzene karşı verdiği
mücadele tüm dünyaya yayıldı-
ğmdan Cannel de lokantası da
turistlerle, gazetecüerle dolup ta-
şıyordu. Japon TV'ciler üç gün-
dür onun dönüşünü bekliyordu.
Bu arada siyaset bilimcUeri de
Carmel olayı üzerine çalışmaya
başlamışlar, bu kapsamda da
Clint Eastvvood'un "siyasi
kişiligini" incelemeye almışlar-
dı. "Kimdir bu adam" sorusu-
na "öbür boynttan" yanıt an-
yorlardı.
Kısa sürede ortaya çıktı ki
Eastvvood günlük yaşamında da
tıpkı filmlerindeki gibi içe dö-
nük ve serinkanlıydı. Ama "ya-
vaşlıktan" da hoşlanmıyordu.
Adını "sessiz eneıji" koydular.
Yavaş konuşuyor, ama hızlı ta-
banca çekiyordu. Kovboy film-
lerinde pek yansımayan, ama
Bird filmi ile yüzeye vuran belli
bir derinliğe sahipti. Yoktur zan-
nedilir, ama yaşam felsefesi de
vardı. "Money talks, bullshit
walks" (para konuştu mu laf su-
sar) ilkesine sıkı sıkıya bağlı ol-
duğu söyleniyordu. Bürokrasi-
den hoşlanmıyor, devletin va-
tandaşa gölge ettiğini düşünü-
yordu. Bürokratlar olmasa va-
tandaşların kendi başlanna da-
ha hızlı kalkınacağı kanısınday-
dı.
Caz ve okumaya tutkun, or-
ganik gıda ve vitaminlere pek
düşkündü. Aynı zamanda çevre-
ciydi. Çevre korunmasmı bir ta-
pınma şeklinde değil, pragmatik
bir yaklaşımla ele alıyordu. Ör-
neğin çevre koruması ile avcılı-
ğın nasıl birbirinden ayrılmaz
bir bütün olduğunu, avcı olma-
masına rağmen kavrayabilecek
kadar bu konuya kafa yormuş-
tu. "Bizler belki entelektüel de-
ğiliz, ama kendimiz adına karar
verebilecek akla sahibiz. Kimse-
nin bizim adınuza bizim için
bizden yana olup, bize karşı ol-
ması gerekmiyor" diye düşü-
nüyordu.
Kış tıırizıııinde6
7güjî tstaııbıd'ıunııduMehmet Kaynak, bir turizm
acentesinde yöneticilik yapıyor.
Konak ailesi turizmin ölü sezonu
için "7 gün lstanbul" paketi
hazırlamış, bir gün Dolmabahçe
Sarayı'nın tanıtımma, bir diğer gün
Mimar Sinan'ın eserlerine ayrılmış.
Pakette Almanlara en ilginç gelen
bölüm "bir Türk ailesinde
misafirlik" olmuş.
TAYFUN GÖNÜLLÜ
Kaynak ailesinin evinde bir akşam sofrası.
Mercimek çorbası, kadınbudu kofte ve pilav. 3
çeşit salata ve ortada zeytinyağlı ayşekadın. Ter-
cihe göre bira, rakı veya şarap. Yemeğin ardın-
dan da ayva ve ceviz tatlılan. Servisler ise evin
hanımı Mahmure Kaynak'tan. Öyle abartılmış
bir akşam yemeği değil, ama sıradan bir yemek
olmadıgı da kesin. Çünku bu akşam yemeği bir
turizm hizmetinin parçası. Masada Kaynak ai-
lesinin yanı sıra 4'u bayan 6 yaşlı Alman turist.
Mehmet Kaynak, bir turizm acentesinde uzun
zamandır yöneticilik yapıyor. Turizmin "ölü se-
zon"unda "ne yapabiliriz?" diye epey kafa yor-
muşlar. Ve "7 gün tstanbul" paketi hazırlamış-
lar. Bir gun Dolmabahçe Sarayı'nın tanıtımı-
na, bir diğer gün ise Mimar Sinan'ın eserlerine
aynlmış. Ama pakette Almanlara en ilginç ge-
len bölüm "Bir Türk ailesinde raisafirlik" ol-
muş.
Turlar geçtiğimiz günlerde hayata geçirilme-
ye başlandı. 6'şarlı, 8'erli gruplar acentede go-
revli ve Almanca bilen çalışanlann yanma mi-
safir olmaya basladılar. Grup konuk olacağı eve
saat 19.30'da geliyor. Akşam yemeği ve bu sı-
rada sohbet. Sonra çay saati. 23.00'te de acen-
tenin aracı gelip misafirleri kaldıkları otele gö-
türüyor.
Almanlarm bu paket turdan memjîun kalma-
lan uzerine acente olayı daha da geliştirmeyi dü-
şünüyor. Örneğin gazete ilanlan ile turist misa-
fir edecek aileler bulmayı duşünüyorlar.
Bu akşam misafırliklerinden birine biz de da-
vet edildik ve sohbete katıldık. Konu genellikle
Almanya'da yaşavan Turklerle, Turkiye'deki-
lerin yaşam biçimleri uzerine. Alman konuklar,
"Bir Türk ailesinin evinde akşam yemeği yeme-
nin ne gibi çekiciliği olabilir" sorusunu genel
laflarla geçiştirdiler. Ama "Ne umdunuz, ne
buldunuz" sorusunda düşuncelerinı gızleyeme-
diler.
Örneğin, bayan Maria Mayr için tam bir
"sürpriz" olmuş. Mayr, Türk kadınlannın hep
arka planda olduğuna inanır, dil konuşabildik-
lerini ise hiç tahmin etmezmiş. Bir de Mayr'ın
gülüşmelere neden olan gozleminde Almanya'-
da yaşayan Turk kadınlannın genellikle
"şişman" olmasından >ola çıkarak, Turkiye'-
deki bayanlann da "kilolu" olduğunu sanma-
sıydı. Oysa, evin hanımı Mahmure Hanım bu
tiplemeye hiç uymuyordu. Karşılannda "zarif"
ve "kilolu" olmayan bir bayan ile "tek ve uznn
boylu çocuk" kendılenni bayağı şaşırtmış. Türk
ailelerin genellikle kalabalık olduklannı görür-
lermiş.
"Sonra daha basit dekore edilmiş veya ilkel
bir eyde konuk edileceğimizi sanmıştık."
"Öyleyse böyle bir evde konuk edilmek hiç
de çekici olmamıştır" diye konuşurken söze bu
kez bayan Katarina Gasteiger giriyor:
"Yok hayır, çok ilginç. Çünkü biz Türk in-
sanını Almanya'daki Turklerle karşdaştınyoruz
ve öyle duşunüyoruz. Değer yargılanmızı bizim
ülkemizdeki Türkler belirliyor. Türkiye'deki
standartların bu kadar olacağını tahmin etmi-
yorduk. Tabii bu standarttan duşuk evler ola-
cak, fakirler olacak, ama böyle guzel ve sade
bir evle karşılaşacağımızı sanmıyorduk. Her ne
kadar tur operatönımuz iyi ailelerin yanında ko-
nuk edileceğimizi söylese bile..."
Konuklar sürekli Almanya'daki Türklerle iliş-
ki kuramadıklarından yakınıyorlar. Örneğin,
"Onlann evine gidemiyoruz" derken bunlann
gerekçesini "ilişkiye yol açacak bir araç yok"
diye acıklıyorlar. Böyle bir paket turu da du-
yunca hiç düşunmeden katılmışlar.
Konuk olan Almanlann arasında demiryolu
emeklisi, çiftçi, yönetici, bankacı var.
Turizmci Mehmet Kaynak, "7 gün lstanbul
kolay koJav satmaz" diyor "ama onlara boş gün
bırakmadık. Kilyos'ta 'kendin pişir kendi ye'-
nin zevkini bile tattırdık" diyor. Kaynak, çok
kısa bir zamanda 120 kişinin turlara katıldığı-
nı, saymın artarak devam edeceğini belirtiyor.
Önceleri biraz zorlanmışlar. Ev bulmakta biraz
guçlek çekmişler, ama bu bir turizm. Üstelik dö-
viz girdisi var. Kaynak, "Bu ölü sezonda tstan-
bul'u en iyi şekilde pazarlamaya çauşıyoruz" di-
yor.
Almanlar yemeklerini hızlı yiyorlar. Evin ha-
nımından ayva tatlısmın tarifini istiyorlar. Çay-
lar geliyor. İkinci çayı içmek istemeyenlere çay
kaşığı bardağm ustüne kapatılarak bir gelenek
daha öğretiliyor.
Evin tek çocuğu Emre Kaynak da "Bu, ba-
baraın fikriydi. Onayladım ve ilgimi çekti. Biz-
leri yanlış tanıyorlar. Bunlar da bizim gibi ken-
di hayallerinde çalışan insanlar. Birbirlerini ta-
nımayan ve iki ülke insanlannın böyle bir or-
tamda kaynaşmalan çok hoşuma gitti" diyor.
'Vefaldık'
paneli Vefa'da
• Haber Merkezi — Vefa
Vakfı mütevelliler
toplantısı, bugün
Şehzadebaşı'ndaki okul
binasında yapılacak.
öğretmenler Günü
kutlamalarıyla
birleştirilecek olan
toplantıda, şubat 1992'de
yapılacak Vefa Vakfı genel
kurulu öncesi çalışmalar
gözden geçirilecek. Saat
10.00'da başlayacak
toplantı, saat 12.00'de
öğretmenlerle yenilecek öğle
yemeği ile devam edecek.
Uğur Dündar, Müjdat
Gezen, Yusuf Kurçenli,
Kemal Sunal, Şener Şen ve
Memduh Ün'ün katılacağı
panelde de Vefa, VefahUk
konuşulacak, anılar
anlatûacak.
Behçet hastalığı
• ADANA (Cumhuriyet
Güney Üleri Bürosu) — "3.
Ulusal Behçet Hastalığı
Kongresi" 29-30 kasım
tarihlerinde Adana'da
yapılacak. Çukurova
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dermatoloji AnabUim Dah
Başkam Prof. Dr. Hamdi
Memişoğlu, dün Çukurova
GazetecUer Cemiyeti'nde
düzenlediği basın
toplantısında, daha çok
genç yaşlarda sık olarak
gözlenen Behçet
hastalığımn Japonya'da 10
binde bir oramnda
görüldüğüne dikkat çekerek
"Bu hastalık ülkemizde
daha çok görülmektedir.
Hastalık, özellikle 14-15
yaşlan arasındaki
erkeklerde daha sık olarak
görülmektedir" dedi.
Mimarlar
Konferansı
• BURSA <AA) —
Atina'da yapılan Avrupa,
Asya ve Afrika'dan 42
mimar odası temsilcisinin
katıldığı konferansta, bir
süre önce tstanbul'un
Tarlabaşı semtinde yıkımı
gerçekleştirilen birçok
yapımn slaytları üyelere
gösterildi.
Mimarlar Odası Genel
Başkanı Yavuz önen ile
eski Genel Başkan Bora
Akçay'ın Türkiye'yi temsil
ettiği konferansta,
dünyadaki mimari
gelişmeler konusunda bir
dizi karar da ahndı.
'Imdat ile
Zarifeye ödtil
• İSTANBUL (AA) —
Ispanya'ya bağh Kanarya
Adalan'nda yapılan
Uluslararası Çevre ve Doğal
Hayat FUmleri Festivali'nde
"En İyi Film" ödülünü 15
film arasında
yönetmenligini Nesli
Çölgeçen'in yaptığı "Imdat
Ue Zarife" adlı film aldı.
Yavru iken ormandan
kopartılan ve eğitilerek
oyuncu haline getirüen ayı,
Zarife ile oynatıcısı Imdat
arasındaki ilişkiyi anlatan
"Imdat ile Zarife"
fdmindeki başrolleri Şevket
Altuğ, Üstün Asutay, Selma
Çetinel, Erkan özkurt ve
Can Kolukısa oynuyor. Biri
burnundan diğeri belinden
bağlanmış tmdat ile
Zarife'nin doğasmdan ve
doğallığından kopartılmış
her şey ve herkes için,
"Doğal yaşam ancak doğal
ortamında korunabüir"
mesajı veriyor.
Ortaköy
Meydanı'na
dtizenleme
• tstanbul Haber Servisi
— Ortaköy Meydanı
düzenleme çahşmaları
kapsamında yapılacak
"Ortaköy Çarşısı Ana Artel
Yolu" ile ilgili çalışmalara
önceki gün başlandı. Yolun
yapımından sonra Boğaz'm
Avrupa yakasındaki trafik
akışımn en sıkışık noktası
olarak bUinen Ortaköy
Muallim Naci
Caddesi'ndeki sıkışıkhğın
giderileceği belirtiliyor. 23
Eylül tarihinde yapılan bir
protokolden sonra önceki
çalışmalara başlanan yolun
yıl sonuna kadar
tamamlanacağı bUdiriliyor.
KansızİLğa
karşı kunıincir
• tZMtR (AA) —
Hıristiyan âleminde
"kutsal" sayılan ve
"Christmas"lann
vazgeçilmez meyvesi kuru
incirin, özellikle hamile
kadınlarda mineral vitamin
eksikliğinden doğan
kansızlık hastalıklannın
tedavisinde olumlu sonuç
verdiği bildirildi. Ege
Üniversitesi Tanmsal
Uygulama ve Araştırma
Merkezi Başkanı Prof. Dr.
Erdoğan Oktay, incirin
içerdiği mineral maddeler
açısından oldukça zengin
bir meyve olduğunu söyledi