Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
UMHURÎYET/10 PAZAR YAZDLAM 24 KASIM 1991
SAZUERAy
İşçintizeSahipÇıkalım!
Sevgili okurlanm, geçen hattalarda Türkiye ekonomisine
fcrkında bile olmadan "ayna tutan" Aydınlı bir fabrika işçisi-
n gazeteye verdiği bir »an yüzünden on sekiz milyon lira
pwa cezası verildi. Evet, Aydınlı, yoksul bir fabrika işçisi olan
Camil Cura 'Ses' gazetesine şöyie bir ilan vermişti:
"Kiratık erkek- (Jigoto) 1.67 boyunda, 77 kiks ağırtığında,
tahverengi gözlû, siyah saçlı, buğday tenli, 28 yaşında evli
vı bir çocuk babasıyım. Zengin, dul, kocasından tatmin bu-
tanayan kadınlar ıçin hattada 6 gün ruzmetinizdeyım. Tek se-
ara 500.000 TL. Cumartesi-pazar. 1.000.000 TL'dir. Cuma
gjnleri dini vecibelerim nedeniyle calışamam."
Yanda, kansı ve çocuğu ile çekılmiş bir resmi. Besbelli dü-
şjnûp taşınıp kararı birtikto vermişjer.
İşte, ülkemizin ekonomik, sosyotojik ve özgüriük ptatform-
lannı bir anda, stadyumtann gece ışığı gıbi aydınlatıveren bir
itanl Işin içirte "Muztr Neşriyattan Korunma Yasası" giriyor.
Gariban Cemil on sekiz mityon TL cezayı bundan yedi. Bu
br. İkinctsi, ekonomik koşullar yüzünden karşımızda kendt-
r», "hammaddesini" satışa çıkartmış bir vatandaş var.
Eğer Cemil Cura, özgür bir Türk vatandaşı ise nasıl ki böb-
reğini.gözünüveyaka- •••"• •'
ntnı bağışlama özgür- r*etınun.ıra Rirfahrika
lüğüne sahipse, kendi- W ™ ' WIB. U\T laoma
n "pazarlama" özgür- İŞÇİSİ. Açik yöreklilikle
lûğüne de sahip otma- gazeteye ilan veriyor. Bu işi,
" S & r i m i ^t.entelbarlardaklark
dm, "BanaCemii Cu- çekerek, göz yakalayarak
ra'yı bui, sutuna getır. yapmayı düşünememiş.
Onunla biraz konuş- ĞZ,* tJrbisn\«ar
mak istiyorum" dedim. S'ntf
fcrklan var
<
Beş dakika sonra, biliyorsunuz. Cemil oralara
fabrikaişçisi Cemii Cu- gjremez ki! Hem bunlan
SkmîJnS i'S,t bil^yor. Biramatörinsan o.
lanmış, karşımdaydı. İşte OHUn İÇİtl Öe Muzir
"Cemti cura, sutu- Yasası'nın ağlanna iakılmış
numa hoşgeldin." |,f l ım j <s Carfs*i7
"Hoşbulduk efen- K a
' m >
? - yaresiZ.
dim." « . « « « « . — — — — « — — —
"Yanliş yere ilan verdin. Bak başına ne geldi? Nasıl ode-
yeceksin şimdi o on sekiz milyonu? Sen burayı tngiltere, Ame-
rika, Hollanda filan mı sandın Cemil?"
"Berbat durumdayım" dedi. "Bu parayı ödememe imkân
yok. Zaten bu ılanı parasızlıktan vermiştim. Herhalde hapse
gireceğım."
"Al sana; 'özgürtük kuşunu' da uçurdum, desene!"
Cemil Cura üzüntülü, bitkin.
Icim yandı ona bakarken. Karştmda 1991 Türkiyesi'nden
bir vatandaş rnanzarast...
Oysa, renkli, parlak baskıiı dergilerde jigololar, eşcinsel-
ler sayta sayfa poz verıp yaşam öykülerini anlatıyoriar, hiç-
bir şey olmuyor. Piyango bu gariban ışçiye vurmuş.
John voigrrt'in başrolünü oynadığı "Geceyansı Kovboyu"
filmi aklıma geliyor.
Richard Gere'in "Amerikan Jıgolosu."
Her neyse, benim konum Cemil Cura. Bir fabrika Işçisi. Açık
yûreklilikle gazeteye rian veriyor. Bu işi, entel baıiarda klark
çekerek, göz yakalayarak yapmayı düşünememiş. ântf fark-
lan var, biliyorsunuz. Cemil oralara gtremez kı! Hem bunlan
bilmiyor Bir amatör insan o. işte onun içın de Muzır Yasası-
nın ağlarına takılmış katmış. Çaresiz.
"Cemil, bu işi.madem ki yapacaktın, üstû kapalı yapmayı
düşünmedin mi?"
"İlanın etkilı olacağını düşündüm. Siyasi partiler bile na-
8il ilan verdiler gazetelere, televizyona. Reklamlan hep ak-
lımda."
Ne d'ryebiHrim?
"Amatör Türkiye insanı" Cemil Cura, bir yerde haklı. Ken-
dini, "hammaddesini" pazarlarken, kendine birtakım ömek-
teri almış akttnca...
Sayın yetkititer, benim bu yoksul fabrika işçisinin durumu-
na yüregim yandı. Cemil Cura bu parayı ödeyemeyecek. Belki
"cahütiğine karşın" bir hafıfleticı sebep bulunabilir. Sütunum-
dan sayın yetkililere sesleniyorum. Bir vatandaş yokluktan
dolayı kendini "kiralığa" çıkartmış.
Ekonomımize, yasalarımıza, tarkında olmadan çarp»cı bir
ayna tutmayı başarmış bulunan bu işçiye sahip çıkalım.
"Güle güle Cemil Cura."
"Sağolun efendim."
Cemil Cura Amerika'da, Fransa'da, Monte Cario'da, Rio
1
da falan olsaydı, koşeyi dönerdi.
A'ma Aydın'da olduğu ıçin köşeye sıkıştı.
Ben diyorum ki: "İşçimize sahip çıkalım!"
Bomcfdon
Moskovadon
Nâzım'amerhaba
Alanınbatı tarafında, söylev kürsüsünün
arkasında, iri-siyahbir taş üzerinde tanıdık bir
imza ile karşılaşıyorsunuz. Kayanın görünen
yüzüne kabartması yapılmış; üsttarafına Latin
harfli imzası kazınmış: Nâzam.
ALPASLAN KOYUNLU
MOSKOVA — Moskova'-
dan anlatacak çok şey var.
Moskova büyük ve kalabahk
bir kent. Devamlı yaşayanlar
dokuz müyon, hergün çalışma-
ya gelcnleriyle on iki milyon ki-
şi. Gtinübirük çalışmaya gelip-
giden insanların çokluğu bile
büyüklügü için bir ölçüt.
Türkiye'de 3 miryona ulaşmış
kaç kentimiz var. Moskova,
ormanlanyla göUeri ve akaısu-
lanyla, müze ve tiyatrolanyla,
insanlan ve ölüleriyk caıüı bir
kent.
Kremlin duvarı dibinde, bir
park içinde bulunan Meçhul
Asker Anıtı'nda sürekli yanan
meşale, sanki devamlılığı sem-
boüze ediyor. Anıta bırakılan
çiçekler yaşamı karuthyor. Da-
hası var, evlenmeden önce, ge-
linlik ve damatlıklanyla gelen
Çİftlerin ilk ziyaret noktası da
burası. Yeni kuşaklar yetiştire-
ceklerine sözvenneye gelmişler
gibi. Yazın-kışın, karda-yağ-
murda, bu tablo hiç degişmi-
yor. Protokol geregi yapvlan
resmi ziyaretlerden daha çok
halkın geldigi bir yer burası.
Kolay ulaşılacak bir yerde ol-
ması kuşkusuz rastlantı degil.
Gelen gidenin bolluğu "Meç-
kul Askerierin" ya$adıguu ka-
mthyor.
Moskova'da mezarlıklar bi-
zimkÜCTden farkh. Tenûzlik ve
bakım otesinde, hemen her me-
zarda taze pçek görûyorsunuz.
Mezar yanlannda, küçük san-
dıklarda çapa, süpürge, çöp se-
petine rastbyorsunuz. Sık ge-
lenlerin bunlan taşıma zahme-
tinden kurtulduklannı düşünü-
yorsunuz. Ban önemli kimse-
lerin gömüldükleri mezarlıklar-
da, gelen geçenlerd«m bilet ke-
siliyor. Gömülü kirnselerin ak-
rabalanna ise serbest giriş kartı
vermişler. Karttan refakatçiler
de yararlanabiliyor. Bu tür me-
zarhklardan biri Kızlar Manas-
tın. Kapısından içeri girip bol
ağaçlar arasından ilerleyince,
tören alanına vanyorsunuz.
Alanın batı tarafında söylev
kürsüsünün arkasında, iri-
siyah bir taş üzerinde tanıdık
bir imza ile karşılaşıyorsunuz.
Kayanın görülen yuzüne, ka-
bartması yapılmış; üst tarafına
Latin harfli imzası kazılmış:
Nâzun. Nâzım Hikmet'in çim
kaph mezarı nerede başhyor
nerede bitiyor belli değil, sınır-
lanmamış.
Kayanın yanında üç vazoda
taze çiçekler, yerlerde bırakıl-
mış serpilmiş karanfıller var.
Grubu gezdiren rehber "DBB-
yaca tanınnuş şair..." diye
cunüesine başladıgında, 'biz ne
kadar tanıyoruz' sorusu, ce-
vapsız kahyor.
Nâzım Hikmet'in eşi evinin
kapısını açarken, "Merhaba"
diyen, sık sık "giizel" sözcüğü
nü kullanan güzel Vera Tulya
kova Hikmet. Türkiye'den ye
ni geldiğini söyleyerek lokum
ikram ediyor. Çay içerken olu-
şan sessizlikte etrafınıza baktı-
gınızda, tablo, çini, fotograf
ve diğer armağanlardan, du-
varlann neredeyse görülmedi-
ğuıi farkediyorsunuz. Duvarlar
dopdolu, hayatı gibi. Çalışma
odası da aynr, kitap olmayan
duvarlarda tablolar var. Picas-
so'nun özel armaganı olan dört
tablo duvarlan süslüyor, Çahş-
tna masası pencere onünde, us-
tünde daktilosu. Çift pencere
arasında "elcefizi" ile yaptığı
Karagöz-Hacıvat, her sey bı-
raktıgı gibi yerli yerinde.
Aykırılığın vebaşkaldınnın simgesin »J^U: "u ~ K « I u.-iU,w,in.-in" n , » ! , . ^ arfı Ma 'Ti«.k T«ri«sı" anlamı- icevasamaktan özeltatalan Ro- tasında hevkdinin durdufeuver- vazaılara kendilerini savunmaRoma'daki "hoşgörü kültürünün
haline gelen "Campo de' Fiori" Meydanı'na
uzunyıllar komünistler ve feministler sahip
çıkmış. '80'lerde gümbür gümbüt yıküan
ideolojilerin yokiuğu meydanın günlük
yaşamında da etkisini hissettirir.
NtLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — Guneşü güz pazar-
lannda "Campo de' Fıori"nin
tmttoria"ları kaldırımın üze-
rine yerleştırır masalarını. 391
yd önce yakılan keşiş Giordano
Bruno'nun heykelinin karşısın-
da guz güneşüıin keyfıni çıkaran
turistlerin çoğu; Roma'nın gö-
begi sayılan bu meydanın folk-
lomyla meşguldür. Roma'run
en carüı, en gürültülü, en renk-
li pazarı kurulur burada hafta-
içi. 1477 yılmdabir ara az ileri-
deki "Navona Meydanı'na" ta-
şınan ve yer darlığından bura-
ya tekrar geri dönen yüz yülık
pazann tezgâhlarında akhnıza
gelebilecek her çeşit taze sebze,
egzotik meyveler, Akdeniz'in en
lezzetli zeytinleri, kuru yemişler,
baklagiller ve en guzel çiçekler
bulunur. Zaten biraz bizim Çi-
çek Pasajı'run havasını taşıyan
pazardan adıru alan meydanın
adı da "Ciçek Tarlası" anlamı- içe yaşamaktan özel tat alan
na gelir. Kasap dükkânından fı- mahlar küçük palmiye ağaçlan,
rıncıya, eski genelevlere ve ortancalar, sardunyalarla ger-
çek bir bahçeye çevrilen teras
katlaruun metre karesi için 40
milyon TL'sı vermeyi bile çok
görmezler.
Roma'da "aykırüıSın" ve
"başkaldınnın" simgesi haline
gelen meydan, Giordano Bru-
no'yu ve Gaiileo Gatilei'yi yar-
güayan engjzisyon binasının ya-
nıbaşmdadır. Kilise reformunu
destekleyen "reformcnlara",
büyucülere ve cadılara karşı en-
gizisyon mahkemelerinin öfke-
sini kusan kilisenin 1566'da rülen karşıt görüşleri ele almak-
îerin çoğunda asansör yoktur ve 6000 dukaya satm aldığı bina- ta, din uzmanlannı bir araya ge-
ıçeride duvarlan kemiren rutu- nın hâlâ gizemli bir görumunü tirmekte, kilisenin karşı koydu-
bete karşı sürekü bir mucadele vardır. Kopernik devrimini ka- ğu görüşleri ifade eden yazarla-
vermek gerekir. Ama tarihle iç bul ettiği için meydanın tam or- nn kitaplannı incelemekte ve bu
'50'lerden kalma eski bir sine-
maya dek her sey vardır bu
meydanda. "Campo de' Fıori"
Roma'nın "mikro-
kozmoz"udur bir anlamda.
Meydanı çevreleyen şeftali
renldi eski evlerde yaşamak ke-
yifli fakat zordur. Sabah safak
sökerken kurulan pazar tezgâh-
ları, şöyle doya doya uyku uyu-
maya elvermez. Şekli bir hipod-
roma benzeyen ince uzun mey-
danın etrafmda birbirine bitişik
yapılmış 1500'lerden kalma ev-
d k
tasuida heykdinin durduğu yer-
de canlı canlı yaküan Giordano
Bruno ile son anda nedamet ge-
tirerek, ateşten kurtulan Galiko
Galilei'nin anısı, rönesans mi-
marisinin en özgün örneklerin-
den biri olan haşmetli binaya
garip bir kasvet katar. Ama Ka-
tolik Kilisesi kurbanlanndan af
dilercesine artık bu binada bü-
yük bir hoşgörü havası Katolik
inananuı doktriner incelemesi-
ni yaptırtmaktadır. 1600'İCTde
bilimi kucaklayanlan reddeden
kilise "düzen"i şimdi burada
katolik doktrin üzerinde üeri sü-
Atina'dan
Neonazimi,neo özentimi?
STELYO BERBERAKİS
Yaş ortalamaları 17, üye sayısı 11 olan örgütün amacı aslmda
macera. Bu gençlerin hazırladıklarıbroşürlerde "Büyük
Yunanistan'm" başkenti olarak "Konstantinopolis", yani
Istanbul gösteriliyor.
en actmasız olam ünlü "17 Kasım D*>-
rimci Örguttt" ise bu gelişmelerin istis-
nası... Çünkü "17 Kasım" siyasi bir ör-
güt olmadıgını, giriştigi tüm cinayet ey-
lenüeriyle halis ve çetin bir terör örgütü
oldugunu gösterdi.
Aşırı ve radikal solcuların nesli tüke-
nedursun, şimdi de aşırı sağcılar kendi-
lerini göstermeye başladı. Yunanistan'-
da Ta Nea Gazetesi'nin 1981 yıhnda
yaptığı bir araştırmada tüm ülkede tam
11 adet aşın sağcı, faşist kökenli, cunta
Janlısı, krakn ve aşın milüyetçi örgutün
varlığını ortaya çıkardı.. Bu orgütlerden
bugüne dek fazla ses çıkmadıysa da ge-
çen gün yeni türde bir "örgüt" yakalan-
ATtNA — Yunan halkı, Avrupa
Topluluğu ve hatta Balkan halklan ara-
sında en çok politıze olan halk olarak
tamnır. En aşın sağdan en aşın sola ka-
dar envai çeşit siyasi görüşleri paylaşan-
lar var. Ana partilerin yanı sıra çeşitli
örgütler, demekler ve gnıplar var... Ya-
kın bir geçmişe kadar paılamento dışı
partileri ya da örgütleri "aşın solun"
temsilcüeri oluştururdu. ^mdi bu aşın
solcular her nedense pek etrafta görün-
müyor. Zaman zaman yaptıkları
"ejlemler" ya da protesto gösterileri ar-
ük yok denecek kadar az... Aralannda
dı... özellikle Batı Avrupa'da büyuyen
Neonazi akımı hayranı bu örgütu oluş-
turanlann yaş ortalaması 17, üye sayısı
da ll'i geçmiyor... Kendikrine "sessiz
komandolıır" adını veren bu çocuklann
arasında bir de gerçek kotnando askeri
var. Bunun da yaşı 18... Amaçlan mı ne:
Ashnda macera... Bu "sessiz koraando-
lar"ın hazırladığı tüzükte Yunan milli-
yetçüigı ön planda yer ahyor ve hedef
olarak ülkede yaşayan Türk, Arap gibi
yabanalan ve işçilerin "yok edilmderi"
gösteriliyor. Yaş ortalaması 17 olan bu
gençlerin hazırladıkları broşürlerde
"Büyuk Yanaoistan'ın" başkenti olarak
"Konstantinopolis", yani tstanbul gös-
teriliyor... "Yaşasın megali idea" gibi
Yunan halkının ve siyasi partilerin tüy-
lerini ürperten sloganlar kullanıyorlar.
Butunüyle bir Neonazi özenüsi olduk-
lan anlaşılan bu gençlerin yakayı ele ve-
riş biçimleri de bu kurmuş olduklan ve
daha çok "izci dernegi" andıran örgüt-
lerinin ciddiyetini ortaya koydu.. "17
Kasım kanlı Politeknik olaylannm" aru-
lacağı hafta içinde Aüna'nın bir köhne
mahallesinde ulu orta ve canhıraş sesler
cıkaran bir çocuk.. Eli yiızü kan içinde
ve "imdaat kurtann beni" diye bağırı-
yor. Gözu kana bulanmış, kendisiniyo-
lun ortasına atıyor ve bayıhyor. Üyesi
olduğu "sessiz komandolann yuvasın-
da" Poütekıük için yapılacak yürüyüş-
te kullanılmak üzere bombaya benzer bir
patlayıcı madde hazırlanıyordu... Bu
bomba küçük bir tüp, yani bir gaz oca-
gı şeklindeydi. Tüpgaz bir acemilik so-
nucu 16 yaşındaki gencin elinde paüa-
yacak ve örgut böylece yuvasında bası-
lacaktı... Yakalanan gençlerin tümü suç
üstü mahkemesine; örgütün başıru çeken
asker ise askeri mahkemeye sevkedildi.
yazarlara kendilerini savunma
fırsatı vermektedir.
20 bin Roma Yahudisinin
önemli bölümü hâlâ bu yörede
yaşar ve 1986'da ilk kez haham-
lanyla birlikte dua etmesi için si-
nagoglannın kapısını papaya
açmak hoşgörüsünü göstenniş-
lerdir.
Roma'daki "taosgörâ kültü-
rünnn" merkezi haline gelen
"Campo de' Fiori" evrenine
uzun yülar komünistkr ve femi-
nistler sahip çıkmıştır. Otnuzla-
nndan güvercinlerin eksik olma-
dıgı Giordano Bruno'nun hey-
keünin etrafında 70'li yularda
düzenlenen Bertoivcd'li, Geor-
gjo Araondota'b gösterileT mey-
danın efsaneleri arasına katil-
mıştır. "Carbonara" ve "Hos-
taıia Romanesca" gibi "komö-
mstierin restoraman" olarak bi-
ünen meydanın unlü lokantalan
bik bu efsaneden paylanna dü-
şen hisseyi akrlar.
Pazar gunleri kitleleri tutustu-
ran heyecanh söylevleT veren
hatipler, yerlerini burayı kendi-
lerine yeni yeni mesken edinen
çevrecileT ve hayvanseverlere bı-
raknuşUr. Pek moda olan kah-
verengi vizonlarla kış aylannda
bu meydandan geçen hanımlar
üzerlerine renklı köpükler sıkan
hayvanseverlerin hışmına ugra-
yabilirler. tdeal ve değer yıkıl-
masının hızlandırdıgı uyuşturu-
cu kullanımı da burada yaygın-
dır. "Campo de' Fiori"yi esrar
ve eroin akşverişinin de en can-
h merkezlerinden biri haline ge-
tiren olgu, öğleden sonralan pa-
zar tezgâhlanmn kapanmasıyla
kendisini hissettirir. Bu saatler-
de güneşlenmeye çıkan emekli-
ler ve top oynayan çocuklar; ya-
vaş yavaş evlerine dağılırlar.
"Campo de' Fiori" bir kez da-
ha aykınlann eline kalır.
Stockhohrtden
Bolge kampianndaki saguk w beslenme sorunlan ciddiyeöni halen koruyor.
Yabancılar
tedirşnGözler ülkede yaşayanyabancüann üzerinde.
Onyıl kadar önce âdeta bir tabu olan, ortaya
çıktığı zaman susturulup basürılan yabancı
aleyhtarhğıbugün daha rahatçaifade ediliyor.
Manikfdon
Pinatubo'nunalevisönmediDev yanardağpatlamasıyla ilk andayüzlerce
kişinin ölümü ve yüzbinlerce kişinin evsiz kahşı
tüm dünyanın ilgi oda|ı oldu. Oysa felaketin
açtığı yaralar ilk günlerdekikayıplarv umıtturdu.
çevresindeki on binlerce hektar-
hk tarla küller altmda kalarak
büyük bir ttretim kaybına ne-
den oldu. Bu tanmsal kayıptan
payını alan sadece 15 bin hek-
tarbk pirinç tarlasıyla, halkm
ekme|i, neredeyse tek doyma
kaynagı pirincin en az önümuz-
deki 5 yıl daha bu arazilerde
ürctimi mümkün görülemiyor.
Çeşitli deniz hayvanlannın ye-
tiştirüdiği yüzlerce havuz, göl
ve gölet, lav yıgınlan ile dola-
rak işlevlerini yitirmiş durum-
da. Bunca üretim arazisinin
küller altmda kalışı yalnızca
üretim kaybı yaratmayıp gecim-
lerini bu yoldan kazanan yöre
halkının yaşamlannı da tümuy-
le devlet yardjmlanna ve halk
bağışlanna terk etmiş oluyor.
MANILA — Pinatubo Ya-
nardağı patlaması 6. ayını da
geride bırakırken bu patlamu-
mn etkileri zincirleme reaksi-
yonlar halinde, giderek artan
şiddetle başka felaketler dogur-
maya devam ediyor. 12 haziran-
da Manila'nın 110km kuzeyba-
tısındaki bu dev yanardagın
patlaması, ilk anda yüzlerce ki-
şinin ölümü ve yüz binlerce ki-
şinin evsiz kahşı ile tüm dünya-
nın ilgi odagı olmuştu. Oysa bu
doğal felaketin bugüne degin
art arda açtıgı yaralar, ilk gün-
lerdeki kayıplan çoktan unut-
turdu.
FüipinleT'de en verimli tarım
arazisi olarak bilinen Pinatubo
Pampagna, Zambales, Tarlac,
Palayan City gibi birçok kasa-
bayı içine alan ve felaket böl-
gesi olarak ilan edilen "Orta
LAZOA" bölgesinde zaman geç-
tikçe ortaya çıkan asıl felaket-
ler zinciri ise yaklaşık 8.3 mil-
yon m
5
lav kiüesi ile tıkanan 14
büyük nehrin sağanak yagışlar
sonrasmda azgm çamur seUeri
olarak taşmasıyla başladı. Bir-
çok komşu Uzakdoğu ülkele-
rinden gelen yardımlara, halk
bağAşlanna, devlet kurum ve
derneklerınin seferberliğine
rağmen bölge kamplanndaki
bu ciddi saglık ve beslenme so-
runlan şimdilik ah edilmesi güç
boyutlannı konımaya devam
ediyor. Başkan Aquino, ulusal
kaynaklann çok üzerinde bir
harcama ve emek gerektiren
Orta Luzon felaketinın rehabi-
litasyonu için ekim aymda, ul-
kesindeki birçok Uzakdoğu ve
Avrupa ülkeleri büyükelçileri
ile Asya Kalkınma Bankası
Başkanı'nı toplayarak onlan
yardıma davet etti. Bölgedeki
yerleşilebilir ve eküebilir alan-
lann azhğı nedeniyle çiftçiler,
devlet yardımları üe yanardağ
tehlike alanı içinde kalan ve-
rimli arazilere geri dönmeye
özendirüiyor. Bacolor kasaba-
sındaki yaklaşık 40 bin kazaze-
de ise devletin zayıf gücünden
umudunu keserek Kanın kadar
zengin hneida Marcos'a yakar-
maya başladılar. Imelda ise ül-
kesinde kazanmak istediği sev-
gi ve destek için en büyük yatı-
nmlan Pinatubo'ya yöneltmiş
durumda. Yardım kaynağmı
sağlamak için de 6 yüdır aley-
hine teşhir edilen 1.500 çift
ayakkabısının her çiftini yakla-
şık 10 bin dolara satmayı plan-
layarak ayakkabılanndan gelen
antireklamı da kendi yaranna
çevirebilme kıvrakhğuu göste-
riyor.
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — Günün
modası, müliyetçilik... lrkçılık
dabaharau. Bau'da ve Batıhlaş-
maya çabalayan Doğu Avrupa-
da betosizlik ve gerilim el ele tır-
manıyor. Yerliler yabancüara ar-
tan bir nefretle, yabancılar yer-
lilere kuşkuyla bakıyor.
Doğu Avmpa'daki Yahudı
düşmanlığı ve şovenizm, tek
parti ile halk üzerinde diktatör-
lük kuran komünist rejimlerin
bu sorunu çözmek yerine sade-
ce polis devleti baskısıyla buz-
dolabına kaldırdığını kesin bir
gerçeklik olarak gözler önüne
sererken, Bati'da ırkçıhğın en
büyük kaynagı olan işsizlik, top-
lumlann üzerinde bir Damokles
kılıa gibi duruyor.
Isveç'in durumu da hızla ka-
rarmakta. Coğrafı durumu ne-
deniyle dış konjonktüre öteki-
lerden daha sıkı bagunh olan bu
ülkede, iktidan sosyal demok-
ratlardan devralan dörtlü sağ
koalisyonun en ciddi sorunu
enflasyon değjl. Gelecek bahar-
da patlavarak iki misline (yüz-
de üçten altı-yediye) çıkacağın-
dan korkulan işsizlik.
lsveç'te sosyal demokrasinin
kurduğu düzen, dörtlü sag ko-
alisyon tarafından yavaş yavaş,
ama köklü kararlarla değ^şiyor.
Sosyal güvenlik ağı yırtılıyor.
•Vergiler duşuyor, ama buna bağ-
lı olarak sağlık gibi temel alan-
larda eşitüğe dayalı hizmet sis-
temi de özelleştirmenin etki ala-
nına kayıyor. Işsiz kalanlar da
eskisi gibi güvence altında his-
sedemeyecek kendisini artık.
Sağ koalisyon, sosyal yardun sis-
temini daha da katılaştınyor.
Gözler, biraz da ülkede yaşa-
yan yabancıların üzerinde. On
yıl kadar önce adeta bir tabu
olan, ortaya çıktığı zaman sus-
turulupbasünlan yabana aleyh-
tarhgı bugun daha rahatça ifa-
de ediliyor. Yabancılara, tutum
ve davranışlanna ilişkin eleştirel
görüşler, bir zamanlar onlan
-yanhş bir tercihle- sansür eden
basında daha kolay yer buluyor.
tsveç'te u-kçuık, Almanya'daki
kadar net ve saldırgan değiL Kü-
çük birkaç örgüt, yabancı düş-
manhgını işliyor. Buna karşüık,
yerli halkla sonradan topluma
katılanlar arasındaki boşluk da
kapanmış değil. Macar başkal-
dmsmdan kaçarak, Baltık ülke-
lerini terk ederek İsveç'e gelen-
ler, daha kolay kabul görüyor
toplum nezdinde. Akdeniz ulke-
lerinden gelenlerle, lslam ahla-
kının temsilcisi Araplar ve Türk-
ler, sıradan Isveçünin gözünde-
aradan yıllar geçmesine karşın-
"anlaşümaz" ve dolayısıyla Tıa-
bul edilemez" unsurlar.
Doğal olarak işsizlik arttıkça
topun agnna, "iârtenmeyeııler''
sıralamasına göre Araplar ve
Türkler yeTİeşecek. Isveç bir
Fransa gibi lslam ahlakıru anla-
maya ve anlatmaya yakın degil.
Sokaktaki lsveçli, sıradan bir
Müslümana hâlâ Ridky Scott-
un fılmindekı "Alien" gibi ba-
kıyor.
Buradaki yabancının en
önemli avantajı, İsveçlinin, ör-
negin bir Alman gibi kolayca
saldırgan ve acımasız ohnama-
sı. Uzlaşmacı tsveçli, yasalanna
saygılı; otoriteye karşı gelmiyor;
sağduyuya yakınhk duyuyor.
New York'ton
Kadınmahkûmlara kürk defüesi
ŞEBNEM ATtYAS
ÜnlüNew York kürkçüsü Daniel Antonoviç, geçen hafta "ikinci
Alkadraz" diyebilinen Rikers hapishane adasında dillere destanbir kürk
defilesi düzenledi. Antonoviç, çoğunluğuuyuşturucukaçakçıhğmdan
yatan mahkûmlann en iyi müşterileri oldugunu söylüyor.
Rikers kimilerine göre "ikinci Alkadraz", ki-
milerine göre "mear."
Manhattan'm dogusundan akan Doğu Irma-
ğı üzerindeki küçük bir ada. Ancak "çok
tehttkettlerin" gönderildigi bu hapishaneye girip
sağ çıkanlann sayısı sıniTİı. En azvndan Rikers'a
gidip sağlam dönen yok.
Sekizin üzerinde adam öldüren azıh mahkûm-
lar bile Rikers'a gönderilmek istemiyor. Rikers'a
ne gazeteci girebilıyor ne Uluslararası Af Örgu-
tü'nun gözlemcileri. Kürk defilesi, isyanlar, bı-
çaklamalar, kundaklamalar, birbirini boğazlama-
larla dolu Rikers Hapishanesi tarihındeki ilk
"ola^andışı" olay.
Çevrecilerin ve hayvanlan koruma cemiyetle-
rinin son yıllarda giderek artan baskılan kürk sa-
uşlannı bir hayli düşürünce kürkçüler ciddi bir
yaşam savaşı venneye başladılar. Gazeteler ve te-
YORK — "Hapishaneler bir yıgın siyah
ve hispanik kaduda dolu. Onlar benim en iyi
müşterilerim" diyerek kollan sıvayan ünlü New
York kürkçüsü Daniel Antonoviç, geçen hafta
"ikinci Alkadraz" diye bilinen Rikers hapisha-
ne adasında dillere destan bir kürk defilesi dü-
zenledi. Birbirinden ünlü modeller 75 degişik ke-
simli kürkü hapishane mahkûmu kadmlara ser-
gilediler. Antonoviç"üı bu girişimini kimi moda-
cılar, "AhUksızJık, saldırçanlık, terbiyesizlik"
olarak niteledüer. Antonoviç, çoğunluğu uyuş-
turucu kaçakçılığından hapis yatan Rikers mah-
kûmlannm en iyi müşterileri oldugunu kaydede-
rek "Müşterikrime nerede olurlarsa olsunlar en
iyi hizmeti sunmamın eleştirilmesini
aalayamıyonun" şeklinde konuştu.
levizyonlar kürk reklamlannı aynı baskılar ne-
deniyle kabul etmez oldular. "Zenginligin bir
ifadesi" olarak bilinen kürk, çevreci protestolar
nedeniyle "cehaletin bir ifadesi" oldu. Sonunda
kürk, uyuşturucu parası ile milyarder olan gru-
bun "müli giysisi" haline geldi.
Antonoviç, hapishane defüesine sadece kürk-
leri götürmekle kalmadı. Bir de hapisten çıktık-
lannda kadınlara yardımcı olacak bir konut pro-
jesi de göturdu beraberinde. Hapishane sözcüsü
Sandra Smith, defile ile ilgili olarak basına ver-
diği demeçte, "Sayın Antonoviç bize teklifte bu-
lundu. Teklifi kabul ettik, çünkü buradaki ka-
dınlann kürk mantoUn görme fırsatını defer-
lendinnesini istedik. Daha da onemlisi Antono-
viç'in konut projesinin buradan çıktıktan sonra
kadın mahkfimlara yardımcı olacagına
inanıyonu" dedi.
Antonoviç, halen New York Belediyesi ile sa-
hipsiz ve bakımsız yan çökük binalan "ehven"
koşullarda satın almak için pazarhklannı surdü-
rüyor. Kadın mahkûmlara yardımcı olmak gibi
bir bahane sayesinde binalan satın alabilme şansı
daha da yükseliyor. Antonoviç, "Her zaman sos-
yal konularda faydalı otabOmej« uSraştun. Mak
kûmlarutophımayemdea kazandırumaa, insan
koşullara kavusmalan açısından bn girişimiı
önemli oidnğtına inanıyorum" şeklinde konuşı
yor.
Defile sonucunda Antonoviç'in satış yap
yapmadığı beürlenemedi. Ancak ünlü kürkç
Rikers tutuklulanna gelecekleri ve büyük şet
yaşamı üzerine umut vaat eden duygulu bir V
nuşma yaptı. Yaklaşan Noel hediyeleri zamai
nı da göz önünde bulunduran Antonoviç, d<
lede sauş bekkmedigini ancak tutuklu kadın
nn ailelerinin olayı duyup yılbaşı hediyeleriı
kürkü akıllarında tutacaklan umudunda ol<
ğunu kaydetü.
Antonoviç şirketi 1989'da iflas ettiğmi üan <
Şu an halen kardeşi David ile çahşan Antc
viç, geçen yıl yine reklam amaayla Temiz ¥
Fonu'na 20.000 dolar yatırma girişiminde bu
muştu. Fbn teklifi geri çevirerek kürkçülüğun
reye zararlan tartışmalı olduğundan bir kü
şirketinden para almış görünmek istemecugiB
dirmişti.