19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhurıvel Matbaacüık ve Gazetecıhk Turk \nonim Şırketı adına B«rin Nadi 0 Mıırahhas l,>e EmıiK Uşaklıgıl • Genel Ya>ın Mudura Hasan Cemal, Yazı Işlerı Muduru ük»> Gonensin 0 Haber Merkezı Muduru Yalçın Bajer, Sayfa Duzenı Yoneımenı Ali Acar 0 Temsılc ter ANKARA Ahmet Taıı, İZMIR Hikmet Çttinkıya, ADAVA Çrtin Yığtııoghı Ekonomı Meral Tamer, Dış Habcrier Ergun Balcı, Kultur Celal Uster, Yurt Haberlerı Necdel Dogan, Spor Damşmanı. Abdulkadir Yucelman. Dızı Yazılar Kerem Çahşkan, Araştırma Şahın Alpay, Duzeltme Abdullah Yazıcı # koordımtor \hmcl Korulsan 0 Malı Işler Erol Erkut 0 Muhasebe Bulenl Yener 0 Butçe-Planlama Sevgi üsmanbejeoğlu 0 Reklam A>şe Torun 0 Idare' Hdseyin Gnrer 0 Işletme Ooder Çelik 0 Bilgı-Işlenr Naıl İnal 0 Personel Sevgi Boslancıoğlu Basan \e Yayan Cumhurıycl Mattaaulık re Gazrlccıhk TA.Ş Turkocajı Cad 39'4I 34334 Isı Pk 2 « Ijanbul Tel '12 ()' 03 (20 haıl Tck-> 22246 Fu (I) S2A 60 72 0 Btımltr Amk«f» Zıva Gökalp Bl% tnkilapS.No 19 4, Tc! 133 11 4M" Tde» 42344 Fax (4) ]33 05 63 0 Iımır H Zıva BK 1352 S. 2 3. Tel 13 12 30, Tdc* 52359 FaJL (51) 19 53 60 0 AdMK Inöou Cad 119 S No I Kal 1 Td 19 37 52 (4 hal) Tdo 62155, FUL (71) 19 25 7» TAKVİM. 17 KASIM 1991 İmsak: 5 18 Guneş 6 46 Ögle 11.53 îkındı: 14.28 Akşam: 16.51 Yatsı: 18 15 f Yengeç Dönencesi, Oğlak Dönencesi' gibi eserleriyle toplumdaki tabulan yıkan yazar Henry Millefın 100. doğum yılı VGller:Cinsel devrim şövalyesiTLRKIYE'DE MILLER YASAĞI Muzır Kıırıılu 'sanat değil' fetvası verdi ERDAL ÖZ "ŞD 'kultiır' sözıinb ne za- duysam, etim tabancama gjdiyor." Nazı generalı Goring'in bu sözünu de anmıştım o günku duruşmada. Duruşma salonundan çikar- ken mubaşir arkamdan yetiş- miş, biraz beklememi, sava be- yin benimJe gönışmek ıstediği- ni söyleıruşıi. Az sonra yaıuma gelen sava bey, "Bir 'Oglak Dönencesi' da- ha gönderir misiniz bana," dedı. "Savcı bey, biliyorsunuz, eli- mizdeki bıitun kitaplara elkondu" dedim. "Biliyorum. Ama sizde bir tane fazla kitap bulunur. Bu- giın ogleden sonra bana bir ki- tap ulasünr mısınız?" dedı. "Toplatılmış kitaplar aşağı- daki Adliye Emaneünde. Ora- dan bir kitap aldırabilirsiııiz" dedim. "tstedim," dedi, "ama aşa- ğıda hiç kitap kalmamış." "Nasü olur, bir suru kitaba elkoydular" dedim. "Sanınm, adHvedeki hâkim arkadaşlar oknmak için birer tane aMırmışiar. Herkes bu ki- tabın peşinde. Aşagıda hiç ki- tap kalmamış. Bendekini de akMar. Son iddianameyi hazır- menin tek yohı, Henry Miller- ın yazar sayılmamasıydı. Duruşma iki buçuk yıl sür- du. Kitap 1985 yılı ortalannda basılmıştı. Aynı yıl toplatıldı ve 1988 yıbnda mahkûm oldu. Kararı temyiz ettik. tsteğimiz reddedildi. Karann duzeltilme- si yoluna başvurduk. O da ge- n dondu. Böylece Henry Mil- ler'ın 'Oglak Dönencesi' adlı yapıtı Turkiyelı okurlara, son- suza kadar yasaklanmış oldu. Duruşmalara basının gös- terdiğı ilgi buyuktu. Yerli ba- sın, her duruşmada boy boy fotoğraflanmızı çekiyor, yap- tığımız savunmayla ilgili ko- nuşmaların fotokopilerini alıp gazetelerine göturüyordu. Ama gazetelerin yazı işleri, belli kı her zaman olduğu gi- bi, bu gelen metinleri, fotoğ- rafları buruşturup çöp sepeıı- ne atıyordu. Ertesi gün ancak ikı gazetede birkaç saurhk ha- ber çıkıyordu. Oysa hele ma- gazin basını ıçin ne kadar il- ginç duruşmalardı. Ama ne yazık ki konu kitaptı, kitaba, düşünceye, okumaya konan yasaktı. Daha sonra 39 yayınevi bir araya gelerek bu yasak kıtabı yeniden yayımladı. Bu ortak sorumluluk, bu guzel dayanış- ma, Babıâli tarihinin çok önemli, çok ilginç olaylann- Türkiye'de Muzır Kurulu Henry Miller'ın dünyanın hemen bütün dillerine çevrilen ünlü "Oğlak Dönencesi" kitabı için "sanat eseri sayılmadığı" kararı verdi. Ancak 39 yayıncı el ele vererek kitabı bastık. Sansürlü yerleri ise baştaki mahkeme karanndan okumak mümkündiı. Yasak böylece ilginç bir şekilde delindi. layacagım. Kitabı şöyle baştan sona bir okumak istiyorum" dedi. O gun öğleden sonra avuka- tımla savcı beye bir 'Oglak Dönencesi' daha bulup gön- derdim. Gerçekten doğru du- rust okudu mu kitabı, bilmiyo- rum. Okusa, Muzır Kurulu- nun raporundan alınmış cüm- lelerle suçlamazdı bizi. Nite- kim, sayın savcı, son iddiana- mesinde, bizi elinden geldiğince yeniden suçladı ve bütün savunmamıza karşın bi- zi de mahkûm ettirdi, kitabı da. Tıpkı, yine Can Yayınları arasında çıkan Ahmet Aitan- ın "Sudaki tz' adlı romanı gibi. Oysa ne kadar ciddiye al- mıştım bu duruşmalan. Henry MHIer hakkında neler bulup okumuş; kafamda ne düşunce- ler oluşturmuş, ne notlar al- mıştım. Hukuk okuduğum için yaptığım savunmalar, ya- salann acıklannı da yakalayan savlarla doluydu. Daha önce- ki savunmalanmdan da biliyo- rum, TürkiyeMe hukuk, kalın, kaba çizgileriyle uygulanıyor. Yabancı fılmlerde gördüğü- müz, yabancı romanlarda oku- duğumuz yargılama sahnele- rindeki gibi inceliklere, ustalık- lara Turk hukuk uygulaması- nın sabn yok. Türkiye'de po- lisiye roman neden yazümıyor' sorusuna işte açık bir yanıt. Cinselliği ne kadar ağır basar- sa bassın, Henry Miller deni- len o büyuk Amerikalının, o inceliklerle, ustaca yakalamruş aynntılarla, Amerikan toplu- munu yerden yere vuruşunda- ki başansıyla, kurgusundaki o savruk ustaüğıyla, köhnelikle- ri, carpıkhklan didik didik edi- şiyle, bizim yasa uygulayıcıla- nmızm kafa yapısını yan yana getirmek olacak şey değil. Hele bir 'Muzır Kurulu' oluşturulmuştu ki, evlere şen- likti. Başbakanhğa bağlı ma- aşlı on bir kişi, bağımsız mah- kemelerdekı bu tur duruşmalar- da bilirkişilik görevini yüklen- mişti. 12 Eylül'ün ürünlerın- den biri de bu on bir kişilik lig dışı muzır takımıdır. 'Oglak Dönencesi' için bu kurulun verdiği raporun giriş bölumün- de şöyle deniliyordu: "...Bilgi ve külturü orta seviyedeki ki- şöere göre yapılan degeriendir- mede..." Evet, bilgi ve külturü orta düzeydeki insanı olçu ala- rak, Henry Miller yargılanıyor ve rahatça şu yargıya varılabı- liyordu: "...kitabın sanat eseri mahiyeti taşımadıgı..." Bu kararda, kitabın sanat eseri sayümaması gerekiyordu. Çünkü Muzır Yasası'nın 6'ncı maddesi, bilim ve sanat yapıt- lanru yasanın kapsamı dışında tutuyordu. Kitabı mahkûm et- dan biridir. Kitap, yasaklanma nedeni olarak gösterilen cum- lelerin yerleri kesilip beyaz bı- rakılarak basıldı. Ancak kita- bın başına, bilirkişi raporu- nun, savcının son iddianame- sinin ve mahkeme kararmın tam metni eklendi. Bu metin- lerde, kitapta boş bıraküan, sa- kıncalı gönllen cümlelerin ta- mamı, hem de sayfa numara- lan belirtilerek vardı. Üstelik, merakhsı için de ilginç bir ya- sak savma oyunu olmuştu bu. Tabii bu 'Oğlak Dönencesi' de hem de daha yayımlandıfı gun toplatıldı ve 39 yayıncı mahke- me önune çıkarıldı. Ama hu- kukun kalın duvarları, bu ke- sin ve ustaca düşünülmüş in- celiği çözecek guçte değildi. Çünkü karara bağlanmış dava- larda verilen karar örneklerini, bilirkişi raporlannı ve iddiana- meleri yayımlamak, Türkiye yasalanna göre suç değildi. Ve dava duştü. 39 yayıncı kitapla birlikte aklandı. Sevgili Henr>' Miller, doğu- munun yüzüncü yıldönumün- de, böyle oyuncakh da olsa, yasaklan delerek, bu kitabı bu biçimiyle yeniden yayunlıyo- ruz. Can Yayınlan ve 39 yaym- cı adına sana daha nice yüzyıl- lar diliyorum. Henry Miller fırtınalı yaşamında birçok mesleğe girip çıktı. Paris yıllarında yazdığı kitaplar yıllarca birçok ulkede sansüre uğradı. Müstehcenlikle açıklığın ayrımını yapamayan özgür düşünce özürlülerince hep rahatsız edildi. Kttitur Senisi — Bu yıl bütun dunyda 100. doğum yıh çeşitli etkinliklerle kutlanacak olan Henry Miller, 26 Aralık 1891 yılında New York'ta doğmuştu. özellikle cinsel konularda, kendi yasamından da kaynaklanan' açık ve özgur anlatımıyla dikkat çeken yazar, 20 yuzyıl ortalannda edebiyatın daha özgur bir anlatım kazanmasında etkili olmuştu. 7 Haziran 1980'de ölen Miller, rahat ve işlek üslubunun yanı sıra herkesçe bastınlan duygulan kolayca itiraf edebilmesmden kaynaklanan ustün espri yeteneğine sahipti. New York'ta surduğu yaşamı "Oğlak Dönencesi" adlı romanmda anlatan Miller, müstehcenlik suçlamasıyla karşılaşmış, 1%1 yılında hakkında bir dizi dava açılniıştı. "Oğlak Dönencesi" ABD'de 1964 yılında aklandı, ama dünyanın başka ulkelerindeki serüvenı bitmedı. Henry Miller büyük bunalım yıllannda (1939) Paris'te yoksul bir yaşam sürdürmuştü. Miller'ın Paris günlermi anlatan "Clichy'de Sessiz Günler" bu günlerde tstanbul sinemalannda gösterime girdi. Claude Chabrol'un yönettiği filmde Andrew McCarthy ve Nigel Havers başrollen paylaşıyorlar. MEHMET GÜRELt Çağın dev yazarlarından Henry Miller'ı biraz olsun anla- tabilmek için, önce sokağa çık- mak gerekir. lnsan, sokakta do- ğup büyuyunce, ömür boyu ba- şıboş dolaşmanın, özgurluğun anlamı düşlerin ötesinde bir yer edinir Ve Miller ıçin, sokakta ilk tanışmanızda taptığınız çocuk- lar yaşamınız boyunca sizinle birlikte olurlar. Yalnızca onlar- dır kahramanlar. Lester Rear- don, Eddie Carney, Stanley Bo- rowskı, Rob Ramsay, Johnny Paul bu çocukluk yıllarında Miller'ın ölumsuz kıldığı kahra- manlandır. Brooklyn'ın 14. Ma- hallesi'ne donunce de o, surat- sız, ıs kaplı duvarları, kaldırım- lan, koca kureklerle yuruyen adamları, dükkânlan, köprüyu çizer kitaplannda... DiUni de burada geliştırir. Ev- de ise kısılır. Annesinin eleştiri- lerinden, onun iyi bir şey yapa- "Clichy'de Sessiz Gunler" filminden bir sahne. Paris'te çılgın 30'lu yıllar. mayacağını surekli tekrarlama- sından bunalır. Babası gibi ter- zı olacağına yazarhğa karar ver- mesı de annesını çileden çıkarır. Evdekilerin, geliş-gidiş saatleri- ne hiç ses çıkarmamalanna rağ- men bağları ıyıce kopanr 16 ya- şında. Evden aynlır, kendinden yaşça büyük bir kadınla yaşa- maya başlar. Ama kısa surer bu seruven, koleje de ancak iki ay dayanır. Babası ve annesinin ev- deki tartışmalan ise katlamlacak gibi değildir. Artık sokaklar yi- ne onundur... Bu arada çeşıth iş- lere girer çıkar: Garsonluk, bu- laşıkçılık, mezarcüık, otobüs bi- letçiliği, afiş yapıştıncılığı, bar- menlik, sutçulük, boksörluk ya- par. Babasının terzi dükkânın- da da bir süre çalışıp ayak uyduramayan Mıller, ük evliliği- nı 1917'de pıyanist Beatrke S.VVickens'la yapar. Bir kızlan olur ve kısa bir süre sonra da ya- şamımn beş yıhnı alacak olan VVestren Union Telgraf şırketine girer. Burada personel mudürlü- ğüne kadar yükselen Miller, da- ha sonra kabul olarak nitelen- "Clichy'de Sessiz Günler" filminde Paris günlerinin yazan Henry Miller'ı genç oyuncu Andrew McCarth} canlandınyor. Henry Miller'ın yaşamını anlatan film sinemalarda bu hafta gösterime girdi Clichy'de Sessiz GünlerKultur Servisi — Gunbatımını seyreden yaşlı bir adam, geçmışinı anımsıyor bırden... Yanında bir kadın var ama ona uzanamıyor. Elınde yalnızca anılar var artık. 1930'lar. Paris. Bir yaşam Beyoğlu Dunya ve Kadıköy Kadıköy sinemalannda gösterime gıren "Clichy'de Sessiz Gunler-Quiet Days in Clichy" 1930'lann Pansi'nde ilginç bir yaşamı anlatıyor Belki '•yaşam biçimi" demek daha doğru olur. Yaşadıklarıyla cinsel özgurluğun sınırlarını genışleten ve çağımız edebiyatını bir anlamda "ozgurleştiren" yazar Henry Miller'ın yaşamı bu "Clichy'de Sessiz Günler", Henry Miller'ın tutku dolu ve fırtınalı yaşamının "zevk ve ışık kenti" Paris'te geçen gunlerini konu alıyor. Skandal yaratan ozyaşamoy kusunun uyarlaması olan "Clichy'de Sessiz Günler"de, Henry Miller'ın henuz Nazı işgaline uğramamış Paris'teki sefahat âlemlerinı ve cmsel yaşamını izliyoruz. "Yengeç Dönencesi" ve "Oğlak Dönencesi" romanlarının "ana rahmine" duştuğu dönem... Henry Miller'ı kim canlandınyor? "Sıfırın Altı-Less Than Zero", "Şiddet Yüı-Year of the Gun", "St. Elmonun Ateşi-St. Elmo's Fire", "Pretty in Pink" ve kısa bir sure once televızyon ekranında ızledığımiz "Sınıf-Class" filminın genç oyuncusu Andrew McCarthy... "Guneş İmparatorluğu- Kmpire of the Sun" ve "Ateş Arabalan" fılmlerinden anımsayacağınız Nigel Havers de Henry Miller'ın arkadaşı Alfred rolunde. Barbara Rossı ve Eva Grimaldi, Miller ve arkadaşının çevresındekı kadınlardan yalnızca ikısi. Fılmin yonetmenı, "Zehirli Çiçek", "Başkalannın Kanı", "Bir Kadın Meselesi" ve "Madame Bovarj" gibi fîlmlere imzasını atan unlu Claude Chabrol. Filmde, Chabrol'un karısı Stephane Audran da rol alıyor. dirdiği bu işini, birçok kitabın- da uzun uzun anlatacaktır. Henry Müler'ın "Pembe Çar- mıha Gerilme" uçlemesinin (Rosy Crudfıxion-Sexus, Ple- xus, Nexus) kahramanı Jnne Edith'le Broadway"de tanışır. Ki- taplarında Mona adını verdiği June, Miller'ın yaşamında bir dönüm noktasıdır. 1924'te evle- nir. Kısa bir süre sonra Miller, telgraf şirketinden aynhr ve bir daha çalışmamaya karar verir. Artık yanında June vardır ve yazması için her seyı göze ala- caktır. Miller da kendını kitap- lara verir, zamanının tumunu okumaya ve yazmaya ayırır. 1928'te June"la Henry, Paris'e gi- derler ve bir yıla yakın kalırlar. Bu da Miller için yeni bir serü- venin başlangıcıdır, hem de hiç bitmeyecek olan. Bir yıl sonra yeniden -bu kez yalnız- Paris'e dönen Miller, ılk kıtaplanm da burada bastıracak, kendine bir de sürgün-yazar kımliğini ekle- yecektir. Paris yülan, Henry Miller için karabasanlann, sefaletin, mut- luluk çığlıklanyla kaynaştığı şi- zofrenik günlerle doludur. Aç- lık, sokakta yatma ve dostluk- lann yarattığı büyük alanlar hep bu günlerın sayfalannda yazıh- dır. Anais Nin, Alfred Peries, Rkhard Osborn, Georges Bras- sai, Blaise Cendrars, Lawrence DnrreU gibi dostlarla Miller, yıl- larca bağlannı hiç koparma- mıştır. Paris yıllannda "Yengeç Dö- nencesi", "Kara tlkbahar", "Og- lak Dönencesi" kıtaplan basılan Henry Mıller, kısa surede hay- ranlanyla, ateş püskurenleri kar- şısında bulur. Yıllarca birçok ul- kede sansüre uğrayacak, müs- tehcenlikle açıklığın aynmını ya- pamayan, özgur duşünce özur- lulerince hep rahatsız edilecek- tir. Henry Miller'ın tüm yapıtla- nm incelemek, bir anlamda ya- şamın derinliğıne diğer tarafta da dünya edebiyatı.ıda uzun bir yolculuğa çıkmakör. Sevdiği ya- zarlar da dostları kadar çoktu .Miller'ın. Dostoyevski, Nietz- sche, D.H.Lawrence, Rimband, Jean Giono, Blaise Cendrars, Andre Breton, Otto Rank, Spengler ve Knut Hamsun, bun- lardan bazılandır. Bitiremediği iki yapıt ise Rimbaud'nun "Ce- hennemde Bir Mevsim" çevirisi ve yıllarca üzerinde çalıştığı D.H.Lawrence incelemesidir. 1948'de yayımladığı "Merdi- venin Dibindeki Gttlnmseyis", 1959'da Antonio Bibalo'nun müağiyle bir operaya dönüşür. O sıralarda Nexns'la üçlüsünü tamamlayan Miller da Avrupa'- dadır yeniden. Paris dönuşü Ca- h'fornia'da Big Surk'a yerleşen Miller, dostlanyla buluşmamn keyfıni bir kez daha cıkaracak- tır. Miller,, bisıkletı, kitaplan, aşkları, mektupları ve dostlan için vardır. Onun dostları için yazdıklan, dostlannm onun için yazdıklan ve karşıhkh mektup- lan bile nereden baksaruz bir ki- taplıktır. Eski tutkusu resim de sergile- re dönüşür 1960'larda. Bir gün bir gazetecinin, "Yazarlık mı, ressamlık mı ilk sırada" sorusu- na söyle cevap verecektir: *İçim- deki melek resim yapar, şeytan- sa yazar" June'dan sonra Martha Leps- ka, Eve McOure ve son olarak da Japon Hiroko Tokuda'yla ev- lenmiştir. Son sözünun ne ola- cağını soranlara, "Sır" demiştir. Oysa 7 Haziran 1980'de yaşama veda ettiğinde tek söz söyleme- den derinliklere dalmıştır. 1930'lu yılların Paris'inde sanat dünyasının en renkli kişilerinden Anais Nin, Henry Miller ve karısı ile ilişkisini anlatıyor 'Henry artık âşığım değil, çocuk' Anais Nin şöyle diyor: "Henry, June ve ben bir oyun oynuyoruz. Şeytan kim? Yalancı kim? İnsan kim? En zeki kim? En guçlü kim? Egemenlik ya da aşk için dövüşen üç dev benlik miyiz? Yoksa bu amaçların hepsi birbirine mi karıştı?" Kttltttr Servisi — Paris'te sa- nat çevrelerinin en renkli kişile- rinden olan Anais Nin, 1931 eki- minden 1932 ekimine kadar Henry Miller ve eşi June'la bir- likte yaşadıkları tutkulu, çılgın ve yıpratıcı ilişkinin nasıl nok- talandığını anılarında şöyle an- latıyor: June akıllanmıştı. Eskisi gibi aşın duygusal ya da şaşkın de- ğildi artık. Bugün ondaki bu de- ğişiklığin farkına varınca ne ya- pacağımı bilemedim. June'un aklıbaşmda ve insancıl olması; Henry'nin istedıği buydu ve şim- di ona bu verüiyordu. Artık bir- likte oturup konuşabilecekler. Henry'yi değiştirdim, yumuşat- tım onu; şimdi June'u daha iyi anlıyor June'la beraberim. Dız dize, göz gözeyiz. Çılgınca olan tek şey, ıkımizi de kavuran ateş. "Henry'yle birlikteyken akıllı, ama başbaşayken çılgın olalım" diyonız. June'la Henry*nin yaşadığı keşmekeşe giriyor ve sonra on- lann hem kendilerine hem de birbirlerine karşı daha berrak- laştıklanm gorüyorum. Ya ben? Onların bıraktığı çılgınlık bana bulaştı. Kavgalarım, samimiyet- sizliklerini, karmaşalarmı ben topluyorum çünkü. Ve onları hayalimde yeniden yaşıyorum. Henry'nin kendine inancı vardı. June bu inancı yıkıyor yıne, onun kafasını karıştınyor. Kita- bını mahvedıyor. June bana duyduğu aşkı kullanarak, Henry'nin üzerindeki etkimi yok etmeye, onu benden gen al- maya, sahipsız ve güçsuz bırak- mak için ona yeniden egemen olmaya çalışıyor. Takside kollarının arasında- yım. Bana sıkıca sanlmış, "Ba- na hayat veriyorsun, bana Henry'nin benden aldıgını veriyorsun" diyor. Ateşli söz- cuklerle karşıhk verdiğimi duyu- yorum. Temeldeki düşmanlığı- mızı bile bile takside el ele, diz dize yanak yanağa bu olayı ya- şıyoruz. Amaçlanmız çatışıyor. Ama ben Henry için bir şey ya- pamıyorum. June'la birlikte ol- duğu sürece çok zayıf Henry. Aynı benim elimdeyken olduğu gıbı. June'a "Seni seviyonım" derken Henry'yı nasıl kurtarabı- leceğimi duşünuyorum. Henry artık âşığım değil, bir çocuk. Zayıflığı yuzünden çocuğum gi- bi oldu artık. Bedenim, ölmüş bir adamı ammsıyor Uçumuz ne muthiş bir oyun oynuyoruz ama! Şeytan kim? Yalancı kim? lnsan kim? En ze- ki kim? En gaiçlü kim? En çok seven kim? Egemenlik ya da aşk için dövuşen üç dev benlik mi- yiz, yoksa bu amaçlann hepsi birbirine kanşmış durumda mı? Hem Henry'yi hem June'u ko- rumak istiyorum. Onlan besli- yorum, onlar için çalışıyorum, onlara özverıde bulunuyorum. Ama onlara hayat da vermem gerekiyor. Henry'den çok hoş bir mek- tup aldım. Yailm ve o nedenle çok içten bir mektup: "Anais, sayende bu kez ezümiyorum... Yalvarmm, bana olan inancuu yitirme. Seni her zamankinden çok seviyonım, gerçekten. Ju- ne'la geçirdigim ilk iki gece ko- nusunda sana soylemek istedik- lerimi kâğıda dökmek istiyo- rum, ama goniştuğumüzde an- latacaklanmın ne kadar içten ol- duğunu goreceksin. Ote yandan, garip ama June'la kavga etmiyo- nım. Sanki daha sabıriı, daha anlayışlı, daha sevecenim... Se- ni çok özledim. Aklı başında, normal bir insanın asla yapma- yacagı anlarda seni duşünuyo- rum... Ve lutfen sevgili, biricik Anais, telefonda oyle zalimce şeyler söyleme bana benim için muthıluk duy. Bu ne demek? Ne muthıyum ne de çok mutsuz, sa- na tam olarak anlatamayacagun hüzunlu bir ozlem duygusu için- deyün. Seni istiyorum. Beni terk edersen mahvolurum. Dunım zaman zaman çok guç gönınse de bana inanmalısın. tngütere 1 ye gidip gidemeyeceğimi sonı- yorsun. Ne diyeyim Anais? Ne isterdim? Seninle oraya gitmeyi, hep seninle ohnayı. Bunn sana, June en miıkemmel kişiligine bttriınerek bana dondiığu bir sı- rada, umuda ihtiyacım varsa umudun her zamankinden daha çok söz konusu oldugu bir an- da söyluyonım. Ama seninle Hugo arasında da oldugu gibi bence her şey çok geç geldi. Ben artık geri dönemem. Ve şimdi, hiç kuşkusuz bir sure için June 1 la birlikte huzunlu bir guzelliği yaşamak zorundayım. Sen buna üzulüyorsun, bu da bana çok acı veriyor. Belki June'da her zamankin- den daha fazla bir şeyler oldu- gunu gorebilirsin ki bu da doğ- ru olur. Belki benden nefret ede- cek, beni adam yerine koymaya- caksın, ama ne yapabilirim? İu- ne"n oldugu gibi kabul et O, se- nin için çok şey demek olabilir, ama aramıza ginnesine izin ver- me. tkinizin birbirinize verebile- cegi şeyler beni ilgilendirmez. Yalnız seni sevdigimi unntma. Ve beni cezalandırmak için be- ni görmekten kaçınma." Dün gece ağladım. Ağladım, çünkü kadınlığa geçiş sürecim acılı olmuştu. Ağladım, çünkü artık kör inançh bir çocuk de- gildim. Ağladım, çünkü gözle- rim açümış ve gerçeği görmüş- tu: Henry'nin bencilliğini, Ju- ne'un hukmetme tutkusunu, be- nim kendi kendine yetmeyen ve mutlaka başkalanna bulaşmak isteyen doyumsuz yaratıcıhğımı. Ağladım, çünkü inanmayı çok sevdiğim halde artık inanamı- yordum. Ama inanmadan da tutkulu bir aşk yaşayabiliyorum. Bu artık insanca sevebildiğim anlamına geliyor. Ağladım çun- kü bundan sonra daha az ağla- yacağım. Ağladım çünkü sızım geçmiş, ama ben onun yokluğu- na henüz alışamamıştım. Bugun öğleden sonra Henry gelıyor, yann da June'la birlik- te çıkacağım. Boşanmada rekor Izmir'in • tZMtROJBA) — Türkiye'de şiddetli gecimsizh'k, zina, terk ve fena muamele gibi nedenlerle açılan boşanma davalarında tzmir ilk sırayı aldı. En fazla zina olayının yaşandığı Izmir'i ikinci sırada Konya izledi. Devlet tstatistik Enstitüsü'nün, "Demografi Yıllığı"ndan derlenen bilgilere göre geçen yıl 25 bin 356 boşanma davası görülürken, boşanma davalanyla Izmir'in 2 bin 603 dava ile ilk sırada yer aldığı beürlendi. Aynca Türkiye'de şiddetli gecimsizlik nedeniyle açılan boşanma davalannın zina, terk ve kötü muameleye bağlı bosanmaların önünde olduğu da saptandı. Beyaz Cennet korunacak • DENtZLİ (AA) — "Dünya Kultur Miraslan Listesi"nde yer alan ve "Beyaz Cennet" olarak anılan Pamukkale travertenlerinin korunması için özel bir yasa çıkarılması gerektiği bildirildi. Denizli Valisi Erdoğan Cebeci, yaptığı açıklamada, yılda bir milyon turistin ziyaret ettiği Pamukkale'nin sorunlanmn vilayetin yetki ve gücünü aştığını beürtti. Cebeci, Kültür Bakanlığı'nın girişimiyle çıkanlacak özel bir yasanın, Pamukkale'yi "Yedi Kocaü Hürmüz" konumundan kurtaracağım ifade ederek suyun kullanımı konusunda da karar vermesini istedi. Kanlar yalnız akrabalara • tZMİR (ANKA) — Toplumun, "kanm hayat kurtarmak için verildiğini" çok iyi bümesine karşın sadece yakmlarına kamnı vermeyi tercih ettiği beUrlendi. Kızılay Kan Merkezi'nin araştırmasmda derlenen bilgilere göre toplumun yüzde 60'ı kan gnıplannı bilmiyor. 50 yaşın altındaki kan gnıplannı bilmeme oranımn ise 50 yaşın ustündekilerden daha fazla olduğu bildirildi. Kızılay'ın araştırmasında, toplumun yüzde 22'sinin kan vereceği kişiyi tanımama, korku, güçsüzlük, hastahk bulaşabilir inancı, kan vereceği kişinin Müslüman olmaması gibi kaygılarla kan bağışında bulunmaktan kaçındıgı sonucu ortaya çıktı. 500 yılhk harita sergisi • ANKARA (AA) — 15. yüzyıl Batı dünyasının tanınmış harita yapımcılannın ürettiği baskı Türkiye haritalan ilk kez Ankara'da bir arada sergileniyor. Başkentin yeni galerilerinden ARS'ta açılan sergide 15 ve 18. yüzyıllar arasında üretilmiş "Batı haritaalığının şahaserleri" olarak tanımJanan ürünler yer alıyor. Ali özdamar, Marianna Yerasimos koleksiyonlanndan oluşan sergide, tahta oyma ve bakır oyma tekniği ile hazırlanmış yaklaşık 20 kadar orijinal Anadolu, Boğaziçi, Marmara ve Ege Denizi haritalan bulunuyor. Sergide yer alan başlıca eserler arasında, 1482 tarihli Ptolemaios'un 1513 tarihli AValdsemüller'in Anadolu haritalan, Vavassore'nin 1548 tarihli tstanbul haritalan yer alıyor. Zeytincilik enstitüsü • BURSA (AA) — Türkiye'de sofralık zeytin üretiminin en yoğun yapıldığı Bursa'mn Orhangazi ilçesinde "Zeytincilik Enstitüsü" kuruhnası istendi. Orhangazi'de yapılan "Zeytin Paneli"nde konuşan Uludağ Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Tüncer Tokol, Türkiye'nin zeytin üretiminde önemli ulkelerden birisi olmasına rağmen salamura tekniklerindeki eksiklikler nedemyle ihracat gelirlerinin arttırılamadığını, zeytincinin ünınünü geleneksel yöntemlerle elde ettiğini söyledi. Tokol, "Orhangazi'de kurulacak bir zeytincilik enstitüsü yöre çiftçisinin en yakın destekçisi olacak, verimin artışına katkıda bulunacak, gelişmenin motoru olacaktır" diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle