25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 KASIM 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURİYET/15 Ekonomide Islam ahlakımn rolütslam iktisatçüanna göre İslam ahlâkı sağlıklı bir ekonomik kalkınmanın belirleyici bileşenidir EKONOMI Prof.Dr.TIMUR KURAN tslam iktisatçılan daha önce de belirtildiği gibi, İslamın temel kaynaklannın akla gelebilecek her ekonomik soruna çözüm sağlayacağı iddiasındadır. Bir çok sorun, tüketim, üretim ve mübadeleyle ilgili emirler yaJ- nızca bencilligin frenJenmesiyle çözülecektir. Bu emirlere uyu- lursa, ekonomik gelişme hızla- nacak, daha adil, dengeli ve da- ha az yıkıcı biçimler alacaktıı. Bu iddia islamın modemizasyo- na engel olduğu yolundaki Ba- ülı iddialan tersyüz etmektedir. İslamın ekonomik gelismeyi en- gellediği göruşünü reddederek islamın buyüme ve uyumun te- mel kaynağı olduğunu öne sür- mektedir. İslam iktisatçüanmn çoğu or- taklaşacı bir ahlakın ekonomik kalkınmanın önkoşulu olduğu yolunda bir izlenim vermekte- dir. Ama belli yazarlar böyle bir ahlakın kendi başına bir amaç oduğunu kabul etmektedir. Bunlar, bu amaan ekonomik kalkmmadan önce gekiiğini söy- lemekte, ahlaki ilkelerin bazı durumlarda ekonomik büyü- meyle çatışabilecegini kabul et- mektedirler. Ama her ikı kamp İslam ahlakımn sağlıklı bir eko- nomik kalkınmanın belirleyici bileşeni olduğu inancında birleş- mektedir. Bunun sonucu ola- rak, İslam toplumlannın ortak amaçlan için birlikte çalışmayı engelleyen bireyci bir ahlak ne- deniyle geri kaldıklan konusun- da görüş birliğindedir. Ortaklaşacı bir ahlakın ası- lanması konusu Uzerinde bu ka- dar dunılmasmın ilginç bir yö- nü, sayıca küçük ve büyük gruplar arasında bir ayran yap- mamasıdır. Islami özveri, baş- kalarım düşünme ve kardeşlik ahlakımn, Muhammed Pey- w slam iktisatçılannm çoğu ortaklaşacı bir ahlakın ekonomik kalkınmanın önkoşulu olduğu yolunda bir izlenim vermektedir. Ama belli yazarlar böyle bir ahlakın kendi başına bir amaç olduğunu kabul etmemektedir. w slami ekonomiyi nasıl bir gelecek bekliyor? Bugünkü etkileri nedir? İslam adına uygulamaya sokulan reformların Önceki uygulamalardan radikal bir kopuş olduğu iddiası herhalde daha uzun süre savunulamaz. gamber'in çevresinde toplanan iki küçük grup arasında olduğu kadar nüfusça büyük bir ulus- ta da aynı etkinlik ve yararlılıkla işleyeceğinin beklenmesidir. İs- lami yaşam yoluna kendini ada- mış bir ülkenin gelişmesınin MUslümanlarm birbirlerine göz- lenebilir ihtiyaçlanm karşılama çabalanna ve Müslümanlar ara- sında ortaklaşa kararlaştınrmış amaçlara yönelik işbirliğine da- yanacağı umulmaktadır. Eğer iktisat bilimi son iki yüz- yıl içinde bize bir şey öğretmiş, o da piyasa kurumunun kişile- rin benzer olmaktan çok farklı amaçlar peşinde koşmasının karşılıklı tatmin edici sonuçla- ra ulaşmasına izin vermesi ol- muştur. Enformasyonu en etkin ve ekonomik biçimde sağlayan piyasa, kişüere, kendi bencil amaçlan için çaba gösterirken, baskalarının ihtiyaçlanna hiz- met etme olanağı verır. Elbette- ki piyasa mekanizmasımn işle- yebilmesi mülkiyet haklan, hi- leye karşı yapünmlar, zararlı dışsalhklara karşı önlemler ve sözleşme hukümleri gibi insan faaüyetini belli şekillerde sınır- layan önlemlerin varlığına bağ- lıdır ve firmalarda işbirliğine da- yalı üretim büyük bir sosyal ka- zanım kaynağıdır. Gene de bü- yük bir toplumun ekonomik iş- lerliği yalrûzca ya da başlıca baş- kalan için özverıyle ya da amaç birlığiyle guvence altına alına- maz. Kişilen ister tek başına ol- sun, ister firmalar şeklindc ol- sun kendi kisisel bilgileri teme- linde yürüttükleri kendi kişisel amaçlanmn bir yan urünü ola- rak topluma hizmet etmek du- rumunda bırakan kurumlann tayin edici bir rolü vardır. Baş- ka türlü söyfcrsek, refah, herke- sin bütün geri kalan insanlann ihtiyaçlanm bilmesi anlammda bügilerin ortak olmasını gerek- tirmez. Ortak amaçlar uzerinde anlasmayı da gerektirmez. Kişi- lerin çok sınırh bilgi edinme ye- tenekleri dikkate ahndıgında bilginin ve işlerin paylaşılması- m gerektirir. Islami düşüncede ekonomik kalkınma konusunda ahiaka ta- mnan üstünlük dikkate alındı- ğmda, devietin rolü ve merkezi planlama ihtiyacı konusunda bir fikir birliği olacağı beklene- bilir. Ama gerçekte bu söz ko- nusu değildir. Literatürde, dev- let mülkiyeti ve merkezi planla- ma lehine çeşrtli argümanlar öne sürülmektedir. Aynı şekilde, özel mülkiyet ve piyasa meka- nizması lehine de bir dizi argü- man söz konusudur. Ve bütün argümanlar vahiy ve gelenekle temellendirilmektedir. ılgjnç bir şekilde "Islami" terimi hem "so§yalizm" hem de "kapitalizm" terimleriyle yan- yana kullanılmaktadır. Ve piya- sa sürecJenne ne kadar hoşgö- rülü ya da hoşgörüsüz olurlar- sa olsunlar, rejimler, politikalan için Islami temeller bulmada YAŞAMDAN BİR KESIT S 0K AJC LA R Ç 0C i f K LA R ERDAL YAZICI sokak tutkusu ve seygisi her yerde aynıdır çocuklar için. İster İstanbul Balat'ta, Cankurtaran'da, Süleymaniye'de, isterse Tokat Beyhamam Sokak'ta olsun değişmez. Çocuklara oyun alanları ve parklar yaratılmadığı sürece sokaklar oyun yeridir, hastalık yeridir. E,fn güzel arkadaşlıklar ve dostluklar sokaktakurulur. En "şunturlu" küfürler orada öğrenilir. En has kavgalar sokakta olanlardır. Gizli kapalı işler sokaklarm sırlarıdır. Hiç bilmediğiniz bir şeyi çocuk sokakta öğrenmiştir 'ayıp' ve 'günah' olsa da. B•üyükler nasıl bakar sokağa ve çocuklara? Kolay izin verilmez sokağa çıkmalarınaafacanların. 'Sokak çocuğu' olup çıkmalarmdan korkarlar. Bir de "bıçkm şoför"lerden korkarlar. Ya arabanın altında kahrsa yavruları. Kaçınlmaya karşı da sıkı sıkı tembihlenir afacanlar... BİR ELİNDE EKMEK, DİĞERİNDE SOCAN — Fener Mektep Sokak''a Sakine'ye sogan ekmek, baldan da tatlı geliyor anlaşılan. Bal da verseniz gitmez eve Sakine. Ö>le ya... Ya oyundan geri kalırsa sonra... (Fotoğraf: ERDAL YAZICI) Analar doğurup salmaz sokağa... Beklentilerin sınırı yoktur çocuklar için,uzayın derinliklerine dek uzayıp gider Büyükler nasıl bakar sokağa ve çocuklara. Her zaman 'salarUr' mı afacanlan sokağa... Bi- raz zor, 'Sokak çocugu' olup çıkmalanndan kor- karlar. Hatta laf aralannda bile paylarlar; "So- kakta M dnyuyorsaa.-" En çok korktuklan da 'bıçkın şoför'lerdir. Ya arabanın altında kalırsa yavrulan... Bir de ka- çırılma kurkusu vardır; sıkı sıkı tembihlenir ço- cuklar uyanık olmaları için. Sokağa inip de 'gürülrü' yapmayan çocuk var mıdır? En çok da gürultuden rahatsız olan be- bekler ve yaşlı yatalak hastalardır. Sık sık pay- lanır çocuklar gurültu yapmamaları için. Hatta bazılan daha da ileri gıder, sopayı eline alıp ko- valar çocuklan: "Bir daha penceremizin öniin- de oynarsanız..." Sokakta en tatlı olan oyundur; yemek mi, o sonra da olur. Bal da verseniz kaymak da nafi- le. Oyundan gen kalmamak için bazen soğan ek- mek bile tatlıdır baldan kaymaktan. Sofra ha- zırlansa da büyükler dakıkalarca bekleseler de sofrada, ayıramazlar çocuğu sokaktan, arkadaş- lanndan ve de oyundan. Sakine Mercen Fener Mektep Sokak'ta bir elinde bir tutam soğan, bir elinde ekmek. Ne de tatlı soğak-ekmek Sakine için. Gözlerinden dam- la damla yaş aksa da ağzı yansa da oyundan geri kalmıyor ya. Sakine öğleyi bekleyememiş bir tatil günü. Kaptığı gibi soğan ekmeği fırlamış soka- ğa. Beş yaşındaki Sakine, Tokatlı olduklannı bi- le biliyor. Babasınm arabası varmış üç bisiklet tekerlekli; satıyormuş her şey. Büyıryünce annesi okula göturecekmiş Sakine'yi. Sakine'nin yanında Fethiye Öztürk plastik mı- zıka çahyor; içinden geldiğince, nefesi yettiğin- ce. Notalan kanşık bu mızıkanın; plastiği kalı- ba döken 'amca' kafası estiği gibi biçimlendir- miş notalanm. Sakine mıakayı istiyor Fethiye"- den. Verirdin vermezdin, alıyor sonra mızıkayı, soğan kokan nefesıyle öttürüyor da öttürüyor mızıkayı Balat sokaklarında... Çocuklar nasıl bakarlar sokaklanna. Yoldan gelip geçenlere ve de büyüklerine. Neler umar- lar sokaklanndan ve büyuklerinden? Beklenti- lerın sınırı yoktur çocuklar için; uzayın derin- liklerine değin uzanır gider. "Çocuk bu" deyip gecmeyin, kuçucük kafa- larında kocaman kocaman düşler üretırler; sor- duğunuzda 'pabuç kadar laf söylerler size. San- mayın ki yaşamlmaz ortamlardan hoşlanırlar... Düşleriyle yaşlanıhr hale getirirler dunyalarını. Çevre kirliliğinden de kirletenden de az çok haberleri vardır. Hatta çozum yolları bile öne- rirler size, "Annelerimiz, babalanmız toplanıp gitseler, devlet büyüklerine so>leseler, belki de sokağımızı dıizeltirier, temizlerier, bize oyun yer- leri parklar yapariar. Kaç kez soj lediro anneme, babama dinlemediler beni..." Kemal Bilecan dınletememış sözünu büyük- lerine. Istemeyince verirler mi mama!... Buyuk- ler de olsalar çocuklan gibi duyarlı daha da ya- şanılır hale gelmez mi dunyamız. Biraz da anla- yış bekliyorlar büyuklerinden. Çukurlar, lağım sızıntıları, çamur-batak yetmezmiş gibi azarla- ma, horlama, hatta dayak da gelirse 'ustune ust- lük', çileden çıkmazlar mı afacanlar!.. İki kath otobüs geldi Balat'a. tçinden turist ablalar, abiler indiler birer birer. Hayretle baktı Balat'ın çocukları otobuse. Evler gibi arabalar da iki katlı olur mu diye!... Satıcılarla, çocuk- lar da yanaştı kalabalığa: "Hello foto, Gutbay.J' Balat, A^-ansaray, Fener nıristlerin uğrak ye- ridir; hele Yunanlılann vazgeçilmez tutkularıdır sokaklan arşınlamak. Çoğunun atalan, dedeleri yasamıştır buralarda. Hatta göç eyleyen bu yö- reli turistlere bile rastlarsınız aralarında... Sokak tutkusu ve sevgisi her yerde aynıdır ço- cuklar için: İster İstanbul Balat'ta, Cankurta- ran'da, Süleymaniye'de, ısterse Tokat Beyhamam Sokak'ta olsun, değişmez... Çocuklara oyun alanları ve parklar yaratılmadığı sürece, altva- pıdan yoksun sokaklar oyun yeridir, hastalık yu- vasıdır. En guzel dostluklar ve arkadaşlıklaı sokakta kurulur. En has kavgalar sokakta yapılır. En 'sunturlu' küfürler orada öğrenilir. Gizli-kapakh işler sokaklann sırlandu-. Hiç bilmiyor sandığı- nız bir bilgiyi çocuk sokaklarda öğrenıvermış- tir "ayıp, gunah"da olsa!... Çocuğun biçimlenıp şekillenmesinden sokak olumlu-olumsuz büyuk rol oynar; semtine göre de bırınden dığeri ağır basar. Hatta 'Sokak Çocuğu' bile olup çıkabi^ lir çocuk... Aslında analar doğurup sahnazlar çocuğu kağa. Oıüar da istemezler mi sanki çocuklan pa- patyalar, menekşeler içinde olmalarmı. Kırlar- da özgurce koşmalannı sahncakta uçmalarını... Yaşanılan goç kervanına kapılıp gelmişlerdir kendilerıne yabancı ortamlara. Ç^rpık kentleş- menin gırdabındadırlar artık. BİTTİ MIZIKA ÇALINDI OYUN MU SANDIN? — Fethiye, plastik mızıkasıyla kendisinin de bilmedigi sesleri dökttariiyor Fener sokaklanna. Ne de giızel dans ediyor yanıadaki arkadaşı... güçlük çekmemektedir. Korumacıhk ve sanayinin teş- viki gibi "ludkmiBa ekonomisi'' olarak adlandırdığunız alana gi- ren daha birçok konuda İslam iktisatçılan arasında farklı gö- rüşler vardu-. Bu konulann bir- çoğu İslamın ilk dönemlerinde söz konusu olmamıştır. Yedin- ci yüzyü Arabıstanı'nda merkezi planlama olanağı olmadığı gibi sanayileşme de söz konusu de- ğildi. Paranın büyük ölçüde kullanılmadığı bir ekonomide modern anlamda para politikası yoktu. Hatta ekonomik gelişme kavramının mevcut olduğu bile kuşkuludur. İlk Müslümanlar ideal ekonomi duzeninin men- suplanna adil davranan ve eşit- sizlikleri asgariye indiren bir dü- zen olduğu anlayışına sahiptiler. Bu ideale ulasmanın, bencilliği ve ahlaksızlığı gemlemekle mümkün olacağına inanıyorlar- dı. Butün bunlann ışığın- da, İslam iktisatçılannm ahla- kın öncelüği konusunda birlik olduklan kadar kalkınmanın kurumsal bağlamı konusunda farklı düşunmelen şasırtıa de- ğildir. lslami ekonomiyi nasıl bir ge- lecek bekliyor? Bugünkü etkileri nedir? İslam adına uygulamaya sokulan reformlann önceki uy- gulamalardan radikal bir kopuş olduğu iddiası herhalde daha uzun süre savunulamaz. Fakat bu reformlar faızin kaldırdma- sı gibi temel amaçlar değıştır- meksizin basansız kabul edile- bilir. Insanlar gerçeklikle çatış- maya düştükleri daha ilk anda ideolojilerini değiştınnezler. Geçmişın idealize edilmiş ekonomik Uişkilerini yeniden kurma hareketi olarak ortaya çıkan tslam ekonomisi için al- ternatif bir senaryo, önernli bir yenileştirici güce dönüşmedir. Protestan Reformasyonu da ge- riye bakan bir hareket olarak başlayıp zamanla ileri bakan bir karakter kazanmamış mıydı? Tarihçi R.H.Tawney'in belgele- dığı gibi, Luther ve öteki refor- masyon önderleri yitirilmiş say- dıklan erdemlerin yeniden ha- yata geçiribnesi için mücadele ettiler, fakat onların kilisedeki yozlaşmaya yönelttikleri saldın- lar küisemn otoritesini zayıflattı ve böylece onlann durdurmaya çalıştıklan gelişmeler daha da hızlandı. Reformasyon böylece sanayi devriminin ortammı ha- zırladı. Avnıpa kapitalizminin yükse- lişinin yeni sosyal felsefelerin ortaya çıkmasıyla çakışması gi- bi, İslam dünyasındaki politik ve ekonomik liberalleşme de İs- lam ekonomisinin uzun erimli bir dönüşümune eşlik edebilir. İslam bankalan gerçek risk ser- mayesi örgütlenmelenne dönü- şebilir ve zekât gerçek bir sos- yal güvenlik sistemi haline gele- bilir. Bu arada büyük ve karma- şık bir ekonomide özveri ve da- yamşma duygulanmn küçük ve basit bir ekonomiye oranla çok daha az önemli olduğu artık ka- bul edılmektedir. Ote yandan lslami kutsal belgelerin ekono- mik politika konusunda sınırh bir yardım sağladığı görüşü ar- tan ölçüde benimsenmektedir. Gerçekte lslami harekette gele- neksel kaynaklann sınırhhğını kabul eden bir gelenek vardır. örneğin, din adamlan, ordu ko- mutanlanm giderek lslami savaş kurallanna uyma zorunluluğun- dan kurtarmış ve Muslüman or- dulanna komutanlannın öngör- duğü gibi davranma olanağı ta- nınmıştır. Bu senaryonun daha az kar- maşık ve daha az sorunlu bir varyanünda ise tslam ekonomi- sini uygulayanlar baş aktörler- dir. İslam ekonomisini uygula- ' ma çabası içinde temel amaçla- nn erişilemez olduğunu fark ederler. Daha önce değindiğimiz gıbı, İslam bankacıhğında bu noktaya gelinmiştir: Kâr-zarar ortakhğı temelinde kredi venne tah'matı alan bankerler, bu ko- şullar altında kârdan çok zarar doğduğunu keşfetmişlerdir. Fa- ızi ortadan kaldıımanın hiçbir zaman pratik olmayacağını; et- kili bir yeniden bölüşum aracı haline gelebilmesi için zekât ko- nusunda daha çok düşunülme- si gerektiğini ve amaçlanan ah- laki dönüsümün bir serap oldu- ğunu kavramaya başlayan eski inanç sahipleri, tslam ekonomi- sinin altını oymaya başlayabilir. önce hilelere başvurarak yalmz- ca uygulamayı değiştirmeye baş- larlar. Daha sonra örneğin fai- zi yeniden tammlayıp zekât me- kanizmasmı yeniden fonnüle ederek teoriyi değiştirmeye baş- larlar. Onlann bu girişimleri uy- gulamada çıkarlan olan birey- lerin, bu arada "faizh" işlerden zengin olmuş köktencilerin de desteğini kazamr. Böylece tslam ekonomisi yandaşlan gizlı ajan- lan olabllir. İslam ekonomisinin mevcut amaçlan ve laik toplu- mun eleştirdikleri uygulamala- rı ile İslam ekonomisi teorisi ve laik sosyal düşünce arasında bir hakem rolü oynayabilirler. Çevirerv Ayşe Bilge Dicleli 'İslam ve Ekonomi' dizimızde ozetle- diğimiz Prof Dr Tımur Kuran'uı met- nınin lamamı yakında AFA Yayınlan arasında lutap olarak çıkacaktır. Bİ1Tİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle