Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 11 KASIM 1991
OKURLARA.
OKAYGONENSM
ÜzgünüzAma...
C umhuriyefte ne oluyor? Geçen hafta salı akşamı
TVde ilk haberin ardından saat 19.35'ten
başlayarak telefonlar, teleksler, fakslar çalıştı durdu.
Gazetenin gerçek sahipleri, yani okuriar, gazetelerinde
ne olup bittiğini bilmek istiyoriardı. O salı gününün
gerginliği ve telaşı içinde haber konusunda bir
duraksama geçircük: Bir iç yönetim sorununu btyle
sıcağı sıcağına okurlara iletmek ne kadar doğru
olurdu? Sonuçta çarşamba günü Cumhuhyefte bir
haber yoktu, ama bunca zamandır izlediğimiz,
sevdiğimiz, tartıştığımız köşe yazarlarımız da yoktu. Bu
birkaç gün içinde tüm gazeteler, dergiler ve TYde
birçok şey söylendi, üzücû suçlamalar, kişisel sorunlar,
anlamsız sfylentiler birbirine karıştı.
Okurlarımız —temsıl ettikleri örgütleri yaralayan birkaç
"seçilmiş" ve çıkarmak istedikleri yeni bir gazetenin
önündeki engelin Cumhuriyet olduğunu düşünen
birkaç küçük hesapçı dışında— tümüyle haklıdıriar.
Bize ulaşan yüzlerce mesajın odaklaştığı birkaç konuyu
(kişisellik, suçlama ve dedikodu düzeyinden uzak
kalmaya çalışarak) özetlememizin yararlı olacağını
sanıyoruz.
Soru 1- Gazeteden ayrılanların sayısı nedir ve bunlar
Cumhuriyet'in yayımını engelleyebilir mi?
Yanıt 1- İlk günterin gergin ortamında tepkisel davranış
içine giren Cumhuriyet çalışanlannın birçoğu
kararlarmı gözden geçirmiştir ve 400'ü aşkın
Cumhuriyet çalışanından 380'i tam bir görev ve
Cumhuriyet bilinciyle işinin başındadır. Bazı kişisel
nedenli istifa sahipleri de ortamdan yarar umarak
bu arada ayrılmış ve daha önce anlaşmış oldukları
yayın organlarına geçmişlerdir. Görevinin başındaki
Cumhuriyet çalışanlannın amacı, Cumhuriyefin her
zamanki başı dik, onurlu, çağdaş tutumunu
sûrdürmektir.
Soru 2- Tartışmanın odağındaki Yayın Kurulu olayı
nedir?
Yanıt 2- Yaklaşık iki yıl kadar önce Cumhuriyefin yayın
politikasının belirienmesinde görevli olacak bir kurul
oiuşturulması fikri, bazı yazarlanmız tarafından
ortaya atılmış, Basyazanmız Nadir Nadi tarafından
onay görmüştûr. ilk öneride Yayın Kurulu'nun Nadir
Nadi başkanlığında 4 köşe yazarı ve genel yayın
müdüründen oluşması görüşü getirilmiş, uzun
tartışmalardan sonra yazı işleri müdürû, haber
müdürû ile Ankara ve İzmir temsilcilerinin de Yayın
Kurulu üyesi olmalan kabul edilmiştir. Bu süre
içinde Yayın Kurulu'nun nasıl çalısacağı, görev ve
yetkilerinin ne olacağı, bu kurul içinde ve
çevresinde sürekli tartışma konusu olmuştur. Yayın
Kurulu üyelerinin çoğunluğunun istediği "karar
organı" niteliği hazırlanmakta olan yeni çalışma
yönetmeliğine yazıldı. Ancak bu kurulun "karar
organı" olmasının "bir yanda gazetenin görevdeki
yöneümi diğer yanda Yayın Kurulu" gibi bir çift
başlılığa götürme tehlikesine çeşitli kademelerde ve
en üst düzeyde dikkat çekildi. Nitekim son Yayın
Kurulu toplantısında yönetimin aldığı bir karar için,
yönetimden gelen yoğun itiraza karşın oylama
yapıldı. Bu yolla işbaşındaki yönetim, karannı ve
uygulamasını geri almaya zorlandı. Bu gelişme
ûzerine Genel Yayın Müdürû konuyu Yönetim
Kurulu'na götürdü, Yönetim Kurulu da Yayın
Kurulu'nun "danışma" niteliğinde bir kurul olduğunu
açıkladı.
Soru 3- Yazartar neden ayrıldı? Geri dönmeleri
olasılığı yok mu?
Yanıt 3- Yazariann Cumhuriyeften aynlmalan kesinlikle
hiç kimsenin istediği bir durum değildi. Gerek
Yönetim Kurulu ve gerekse görevdeki yöneticiler
yazariann ayrılması yönünde hiçbir telkinde
bulunmamışlardır. Yönetim Kurulu'nun Yayın
Kurulu'nun "danışma organı" niteliğini onaylayan
kararı öncelikle bu kurul üyesi beş yazarın
tepkileriyle karşılaşmıştır. Kimse gitmelerini
istemediğine göre, dönüş için öncelikle karar
vermesi gerekenler yine bu arkadaşlanmız ve
onların tepkisine uyan diğer çalışanlanmızdır.
Soru 4- Ayrılan yazariann bir bölümü Cumhuriyet'in
çizgi değiştireceğini savunuyor. Bu iddia doğru
mu?
Yanıt 4- Cumhuriyefin temel ilkeleri kurulduğu günden
beri bellidir: Cumhuriyetçilik, laiklik, demokrasi,
aydınlanma... Bu ilkeler halen görevini sürdüren her
kademedeki Cumhuriyet çalışanı tarafından en açık
biçimde özümsenmiştir. Cumhuriyefin işlevi,
Türkiye'deki ve dünyadaki gelişmeteri, Türk
aydınının bütün düşünce zenginliği ve çeşitliliğini,
temel ilkeler ve gazetecilik ilkeleri içinde Türk
okuruna iletmektir. Bu çizgi demokrasinin temel
gereklerinden çoksesliliğin, bütün düşüncelerin
özgürce tartışılmasının ortamı ve platformudur.
Cumhuriyet, tarihindeki onurlu 67 yılda özenle
koruduğu bu çizgiyi, hep sürdürecektir. Bu konuyu
tartışmak bile gereksizdir.
Soru 5- Ayrılan yazariann yerlerine yenileri alınacak mı?
Yanıt S-Önemli olan düşünce üretiminin, toplumdaki
düşünce zenginliğinin yansımasıdtr. Adlan kurum
olmuş etkin köşe yazarian kolay yetişemez.
Cumhuriyet, Türkiye'deki aydın potansiyelin bütün
köşeiere en geniş biçimde yansıması için çabalannı
sürdürecektir.
Soru 6- Cumhuriyet'in mali durumu bağımsızlığını
zedeleyecek ölçüde bozuk mu?
Yanıt 6- Körfez savaşryia biriikte tüm gazeteteri içine alan
mali bunalım Cumhuriyefi de etkilemiştir. Bu
sorunların çözülmesi aşamasına gelinirken, son
aynlanlar, yeni bir sorun getirmiştir, çünkü uzun
sûredir Cumhuriyefte bulunan bu arkadaşlanmızın
alacaklan kıdem tazminatian oldukça yüksektir. (212
sayılı yasaya göre çalışan gazeteciler istifa ettikleri
zaman da kıdem tazminatına hak kazanırlar. Bu
tazminat, gazetecinin son aldığı giydirilmiş brüt ücret
esas alınarak ve çalıştığı her yıl için 40 günlük ücret
üzerinden hesaplanır.) Ancak Cumhuriyefin maddi
temelleri bu fazladan sorunu da karşılayacak güçtedir,
Cumhuriyet kendi olanaklanyla bu yükü de
karşılayacaktır. Ekonomik bağımsızlık yaym
bağımsızlığının güvencesidir.
Son Soru- Şimdi ne olacak?
Son Yanıt- Cumhuriyet, temel ilkeierinöen atdığı güçle
yasamına devam edecek. Cumhuriyet çalışanlan her
gün daha iyi, her gün daha güçlü, her gün daha
dinamik, her gün daha geniş bir düşünce üretimini
yansıtan, her gün yenilenen bir Cumhuriyefi
okurianmıza sunmak için çalışmaya devam edecektir.
•
Ekim 1991 seçim dönemi olmasına karşın gazetelerin
satışlarında toplamda düşme oldu. Televizyondaki reklam
kampanyaları için gazeteler toplam 10 milyar dolayında
harcama yaptılar. Bileşim Araştırma'nın verilerine göre
(Arkast 19. Say/ada)
Siyasette Çocuksuluk
Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin HEP'lileri kendi listesinden aday
göstermesi -ilk ağızda oy kaygısıyla olsa dahi sonuçlan itibarıyla-
kavgacı terörle barışçıl siyasetin yer değiştirmesini amaçlamış olumlu
bir davranıştır. Güneydoğu halkına uzatılmış bir uzlaşma elidir.
YURDAKUL FİNCANCI
PARİS'TEN SELÇUK DEMİREL
Baskıdan özgürlüğe geçişin sosyal ve siya-
sal bedeli yüksektir. İçinde yaşadıİdarı toplu-
mun siyasal gerçeklerini hiçe sayanlar ve si-
yasal platformlann kendilerine açılmasını,
tannlann dize gelmesi gibi algılayanlar, bazen
özgürleşmeye giden yolu kendi elleriyle tıka-
yan taraf olabilirler. Hem bu kez toplumun
büyük çoğunluğunca haklı sayılabilecek ger-
çeklerle...
Güneydoğu yöresini temsil eden SHP'deki
HEP'li iki milletvekili, siyasetin daha başın-
da böyle bir çocuksuluğa saplanarak bu tür
olasılıkiara kapıyı maalesef aralamıştır.
Bu, demokrasi kültürümüz adına da Gü-
neydoğu halkı adına da üzücüdür.
Son seçimler, Türk ulusunu oluşturan azın-
lık ve çoğunluk ulusal birimler arasında, uz-
laşıya dayalı bir demokrasi kültürüne ilk
adımlan atabileceğimiz umudunu uyandırmış-
tır. Amacına şiddet kullanarak ulaşmaya ça-
lışanlara ya da şiddete kanat gerenlere, siya-
sal, demokratik uzlaşı kapısı açılmıştır.
Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin HEP'lileri
kendi listesinden aday göstermesi -ilk ağızda
oy kaygısıyla olsa dahi sonuçlan itibanyla-
kavgacı terörle banşçıl siyasetin yer değiştir-
mesini amaçlamış olumlu bir davranıştır. Gü-
neydoğu halkına uzatılmış bir uzlaşma elidir.
Böyle bir uzlaşı girişimini, Güneydoğu halkı
elinin tersiyle de itebilirdi; gönül hoşluğuyla
da kabul edebilirdi. Güneydoğu, açılan kapı-
dan girmeyi reddetmemiştir. Seçim sonuçları
bunun kanıtıdır. Ama Güneydoğu'nun seçti-
ği milletvekillerinden şimdilik ikisi -Hatip Dic-
le ile Leyla Zana- temsil ettikleri halkın eğili-
mini, bize kahrsa yanlış değerlendirmişlerdir.
Eğer Güneydoğu halkının kendisine açılan
kapıdan girmeyi reddettiğini, şiddeti benim-
semekte kararlı olduğunu düşünüyor idiyse-
ler, TBMM'nin ant içme törenindeki siyasal
çocuksuluğa hiç gerek yoktu. Daha işin ba-
şında aday olmamalı, TBMM'ye gelmemeliy-
diler.
Ama hem parlamentoya girmek hem par-
lamenterlik salt ant içmekten ibaretmiş de ona
direnmek kahramanlıkmış gibi o çocuksulu-
ğa sapmak tutarlı değildir. Çünkü ya parla-
menterseniz onun bütün gereklerini yapacak-
sınız ya da o parlamentoya inanmıyorsamz o
zaman daha başından parlamenter olmayı ka-
bul etmeyeceksiniz.
Hayır, hem kabul etmediğimiz parlamento-
nun üyesi olacağız, hem onun gereklerini yap-
mayacağız görüntusü vermek çelişkidir. Çün-
kü parlamento, kavram olarak siyasal uzlaşı-
yı temsil eden bi» kurumdur. Böyle bir kuru-
ma uzlaşmama kastıyla gehnek, siyaset çocuk-
suluğudur.
Uzlaşma, iki tarafı gerektirir; tek taraflı de-
ğildir. Baskı düzeninden özgürlükçü düzene
geçmeyi kolaylaştıracak eli Güneydoğu'dan
adaylığı kabul ederek tutanlar, böyle bir uz-
Jaşının bir diyeti olduğunu da bilmek zorun-
dadırlar. Ben hep alacağım, ama hiç verme-
yeceğim yaklaşımı demokratik yaşamın ya-
bancı olduğu bir siyasal çocuksuluktur.
TBMM'nin ant içme töreninde siyasal ço-
cuksuluğun doruğuna tırmanıverenler, Doğu
Avrupa ülkelerinin siyasal yaşamında olup bi-
tenleri bir nebzecik düşünselerdi belki de uz-
laşmazhğın o ülkeleri birkaç yıl içinde hangi
gayya kuyularına yuvarladığını görürlerdi.
Doğu Avrupa ülkeleri birkaç yıldır dikta-
törlükten demokrasiye, planh ekonomiden bir
tür pazar ekonomisine geçmeye çahşıyorlar.
Bu çaba siyasetin belli başlı güçleri arasında
uzlaşmayı gerektiriyor.
Ama bakın, uzlaşı yokluğu ne tür maliyet
faturaları çıkarıyor bu ülkelere. Ekim ayı so-
nundaki Polonya seçimlerini anımsayın. Şimdi
Polonya parlamentosunda hiçbiri yüzde
12'den fazla oy alamamış yirmiye yakın par-
ticik var. Çünkü siyasete egemen olan, uzlaşı
değil saldırgan bir demagojiydi. Siyasetin te-
pe noktalannda uzlaşının yerine çatışma var-
dı. Komünist rejimDayanışmahareketini yık-
iHn on yıl uğraşmış, yine de başarama-
mıştı. Ama siyasal yaşamdaki çocuksuluk,
Dayamşma efsanesini yıkmayı hem de bir bu-
çuk yılda kolayca başanvermiştir. Eski komü-
nistler de ikinci büyük parti olarak geri gel-
miştir.
Romanya'da siyasetin çocuksuluğu, maden
işçileri sopasını kullanmayı denemiştir. Aynı
sopa, sonunda Bükreş'i basarak başbakan de-
virmiştir. Ülkeye siyasal uzlaşı değil, kargaşa
egemendir artık.
Aynı uzlaşı eksikliği, Yügoslavya'yı iç savaşa
sürüklemiştir.
Sovyetler Birliği'nde Baltık cumhuriyetleri-
nin aynhşıyla geriye kalan 12 cumhuriyet,
Gorbaçov'un tüm çırpınışlarına rağmen uzlaşı
eksikliğinin demokrası kültürüne yabancı ol-
duğunu henüz kavrayamadığı için bu kış halk
belki de ekmek bulmakta zorlanacaktır.
Doğu Avrupa'da ve Sovyetler'de ilk bakış-
ta milliyetçi hareketin başkaldınsı ya da de-
mokratik yaşamın doğal cilvesi gibi görünen
olaylar, gerçekte siyasal uzlaşıdan yoksun de-
mokrasi kültürsüzlüğünün eşsiz anıtını yont-
maktadır.
HEP'liler bu örnekleri iyi düşünmelidirler.
Fikirlerini demokratik platformlarda barışçıl
yoldan savunmayı isteyip istemediklerine ka-
rar vermelidirler.
Bir yandan PKK'hlann mezanna çiçek koy-
mayı, bir yandan TBMM kürsüsünü belli bir
amaç için kullanmayı akıllılık samyorlarsa
Turkiye'nin temel siyasal partileri böyle bir
stratejinin (!) trampleni olmayı kabul edemez-
ler.
AHMETCOŞAR
EmekM Yargıtay Başkam
AMERICAN CIGARETTE COMPANY
198S YU VE 86/tW11SXTU BAKANLM KURDLU KAfUVMM GC
TürklükBilincininKaynağı
Dün "10 KasırrT'dı. Türklük bilincinin kaynağı büyük Ata-
türk, 10 Kasım 1938 perşembe günü sabah saat 9.05'te ya-
şama gözlerini yummuştur.
Demek ki O'nu kaybedeli tam 53 yıl oldu. O'nsuz geçen
53 yıl içerisinde Türkiye'de olumlu olumsuz, acı tatlı, iyi kö-
tü, güzel çirkin, üzücü sevindirici çok şeyler oldu, geride ka-
lan 53 yıl boyunca Türk toplumu ve insanı mutlu oldu mu,
diye sormak geçer aklımdan, yanıt; kimine göre evet, kimi-
ne göre hayırdır. Acaba kim haklı? Evet diyenler mi yoksa ha-
yır diyenler mi? Sanırım, en iyisi bunu vatandaşa bırakmak
ve yanıtı herkesin kendi vicdanında ve kafasında araması ge-
rektiğini kabul etmektir.
1938Türkiyesi'nde Atatürk'ün yaşamını, zaferlerini, yapıt-
lannı yaşlılar görerek yaşamış, gençler yürekten duymuş, ço-
cuklar ezberlemişti. O'nun baştanbasa övgü ile dolu olan ya-
şamı, en büyük eseri olan cumhuriyet gibi kadın erkek, kü-
çük büyük, genç yaşlı hepimizin varlığında anıtlaşmıştı. O
1
nun ilke ve devrimlerinin gelecek kuşaklara aktarıla aktarıla
sonsuza değin, aynı heyecanla yüreklerde kalacağında kim-
senin kuşkusu yoktu. Şimdi de öyledir demeyi, diyebilmeyi
bilemezsiniz ne kadar çok isterim, ama üzülerek ifade edi-
yorum, dilim varmıyor.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı aydınlan ve po-
litikacılan bölür.me, parçalanma ve dağılma sürecine giren
imparatoriuğu kurtarmanın çabasına düşmüşlerdi. Kimileri
kurtuluşun çaresini, "dünya Müslümanlannın biriiği", kimi-
leri "dünya Türklerinin birliği" fikrinde, kimileri de "Batıcılık"
fikrinde görüyorlardı. Ne var ki bu Osmanlı aydınlan ve poli-
tikacıları savaşın 1918 yılında
imparatortuğun yenilgisi ile btt-
mesi ûzerine ne "panistamlzm"
ve ne de "pantürkizm" in kur
tuluş için bir çare ve çözüm ol-
madığı gerçeğini, yaşanılan
çok acı ve pahalıya mal olan
deneylerle anlayacaklardı. Ni-
tekim gördükleri ve karşılastık-
ları sonuç farklı olmadı. Gerek
Mondros Antlaşması'na ve ge-
rekse Sevr Barış Antlaşması-
na imparatoriuğu kurtarmak
fikri ile giren Istanbul hüküme-
ti, Anadolu'yu bile kurtarama-
dan çıktı. Masaya imparatoriuk
olarak oturan Osmanlı hükü-
meti masadan ne yazık ki
' Anadolu'suz" kalktı. Toprakla-
rını yitiren ve Anadolu'yu bü-
yük ölçüde elden çıkaran istan-
bul'un tek kaygısı "taht ve
sarayın" geleceği idi. Ulusu
düşünmek onun nesine idi.
Esasen sürekli savaşmaktan
yorgun düşen, ancak öz benli-
gini ve ulusal kültürünü yitir-
meyen Türk ulusunun, İstanbul
hükümetinden ve saraymdan
bir beklediği ve beklentisi de
yoktu.
Ama bir Mustafa Kemal var-
dı. Gerçekçi, akılcı, deneyimli
ve kurtancı idi. Mustafa Kemal,
tarihin bağnnda kendi kaderiy-
le biriikte ulusun kaderini de
dokumakta ve oluşturmakta
idi. O'nun kaderi ulusun kade-
ri olacaktı. Mustafa Kemal 1906
yılında daha 25 yaşlannda ko-
lağası (kıdemli yüzbaşı) rütbe-
sinde genç bir subay iken Su-
riye'den Selanik'e geldiğinde
güvendiği arkadaşlanna Arka-
daşlar, memleketimizin yaşadı-
ğı vahim anları size söyieme-
ye lüzum görmüyorum. Bunu
cümleniz müdriksiniz. Memle-
kete karşı mühim vazifelerimiz
vardır. Onu kurtarmak yegâne
hedefimizdir. Memlekete ya-
bancı nüfuz ve hâkimiyeti kıs-
men ve fiilen ginmiştir. Millet
zulüm ve istibdat altında mah-
voluyor. Hürriyet olmayan bir
memlekette ölüm vardır. Her
terakkinin ve kurtuluşun anası
hüniyettir. Köhneleşmiş olan
çürük kJareyi yıkmak, milleti ve
vatanı kurtarmak için sizi vazi-
feye davet ediyorum. Biz bir
gün mutlaka ve behemahal
muvaffak olacağız. Vatanı ve
milleti kurtaracağız" demiş idi.
Mustafa Kemal, ülkeyi ve
ulusu nasıl kurtaracağını, ne
gibi sosyal ve siyasal devrim-
ler yapacağını düşüncesinde
tasariamış ve oluşturmuştur.
Nitekim 1907 yılında Selanik-
te Vardar Kıraathanesi'nde
Bulgar Türkoloğu Ivan Mono-
log'la konuşmasında, ileride
doğacak Turkiye'nin sosyal ve
siyasal yapısını açıkladıktan ve
çizdikten sonra ilerisı için son
derece bir hesaplılık ve hazır-
lıklı bir kararlılık içerisinde şoy-
le söytemiştir: "Bir gün gele-
(Arkast 19. Sayfada)