23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 OCAK 1991 CUMHURİYET/17 HAVA DURUMU TURK1YETJE BUGUN Devtet Meteorolojı Işleri Genel Mû- dûftûdû'nden alınan Mgr/e göre, yur- dun bat kesmleri parçalı çek bukrt- lu, Marmarfnm gûneyi, Egs, Iç Ana- Jokj'nun kusybatısı ile Batı ıle Orta Karadeniz yajjmuriu, flteta yerier az bulutlu geçecek. Yurdun ıç ve doiju tesimterinde sabafı saafcrinde yer yer yofrJft olmak feenı sis gflrülecek. HA- Vft SICAKLIĞI: DeSişmeyecek RÛZ- GÂR Kuzey Mlgelerimızde kuzey ve batı, dıOeryerlerdegüneyvebatoyfjn- terden hafif, ara ara or» kuvveOe ese- cek. Denizlerimiate totettte gûnba- hsı ve lodos, Ooflu Karadentrtle kıbte ve teşişlemeden, Batı Karadentfde BünbaOsı ve kaıayei. ötekı derez- B 19° 7°OıyartaMt S W 8 Edme S 1«° 3°Erancan S 10° 2°Eram«n S 0° -11°Eslcş«t»r S 10° 1°Gaaanttp B 19° 9°Bresun B B 18° FGûmûşhaneS 3°HM4 A lenmiale yıtdız ve karayetden 2-4, yer yer 5 kuvvMince saatte 4-16. yer yer 21 dentz mılı hızla esecek Oatga yüksetdığı 05-1. yer yer 15 metre dotayında bukınacak Van Gölünde hava. Az buluthı geçecek. FSuzşir kuzey ve doğu yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette esecek. Bing&l BMî Bokı Btırca ş 5 B° 3°HaM<4n Y Î9° 8°iS(HrO S 1S° 8°isMM S 14° Piaıür S 10°-Z*KIB S 6° -9° Kas&momj S Çoıum DOTEJ S 11° 2°K»»Mti S 15° 7°KırUıref Y 13° 8°Konya S 10° t° Kûöhya Y 15° 6°MaUya 5°-2°Mamsa 8° *>K»taraş 8°-3°Mereın 3°-12°MuJ(a 12° 2°Mu$ 13° rNıJde 14° 6°0fdu 8°-2°Ra» 7°-5° Samsun 13P 2°Slrt 12° 6°Smop 17° 11° Snas 3°-irielıidaO G° OPTraimn 11°-2° lwc«f 9° 3°Uşak 10° 0°Vm 10° yYsgat S°-1° Zongutdak Y 12» 6° BW ? B 20° 9° Y 15° 3° A -3°-t2° S W 0° Y 14» S° B 14° 6" Y 14» 5° S 10° 0° Y 14° 8° S S°-2° S 11° 6° B 14° 6° S 7°-2° S 13° 5° A 8°-7° S 7°-2° Y W° 9° sai X k A-apk B-ta*ıOu G-gineşi K-ört S-stsk Y-y»6mu(1u BULMACA 8 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Cezaevinden ser- best bıraküan suçlu- nun toplum yaşantı- sına yeniden uyabil- mesini sağlamak amacıyla yapılan yardım çalışması. 2/ Bir hayvan... Yayh bir çalgı. 3'/ Gemile- rin mizana direğinin gerisindeki yelken... Türk müziğinde usul anlanunda kullanı- lan sözcük. 4/ Hatı- ra... Sebep. 5/ Bir nota... Serçegillerden güzel sesli bir kuş. 6/ Uyan. 7/ Pi- lotlar ve havacılar için yayımlanan bülten... tskambilde koz. 8/ İtalyan mutfağına özgü bir tür hamur yeme- ği. 9/ Birine dokunsun diye söylenen söz... Trabzon'un bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ağacı koyu kahverengiye ya da si- yaha boyamada kullamlan zehirli ve billursu toz. 2/ Noel Baba olduğu- na inanüan efsaneleşmiş aziz. 3/ Türlü müzik araçlarının verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği... Kâğıtları bir arada tutmaya yarar made- ni çengel. 4/ Ağırlama. 5/ Resim sanaunda dua ederken be- timlenmiş kişi... Donuk renkli. 6/ Bir soru sözü... Yankı... Nu- maranın kısa yazılışı. 7/ Anıt... Göz. 8/ Resmi ziyaret ve davet- lerde erkeklerin giydiği arkası yırtmaçlı ve etekleri uzun ceket. 9/ Üzeri ekmek kırıntılarıyla kaplanmış yiyecekler için kulla- mlan sözcük. 60 YIL ÖNCE Cumhuriyet Beşiktaş-Fenerbahçe BUNITNLA SOENNECKEN MUREKKEPliKaltmi 10 OCAK 1931 Günün en mühim musabakası Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanmıştır. Bu müsabaka baştan nihayete kadar heyecanla takip edilmiştir. Fener'liler, oyuna başlama işaretile beraber sıkı bir hücuma başlamışlardır. Yekdiğerini takip eden bu hücumlar on onbeş dakika kadar devam etmiş, Beşiktaş müdafaası Fener'lilere sayı fırsatı vermemekle beraber fena halde bunalmıştır. Devrenin ortalarına kadar devam eden Fener'in tazyiki yava^iyavaş gevşemeğe başlamış Beşiktaş'lilar uznn paslarla ve açıkları vasıtasile oyunu açmağa muvaffak olmuşlardır. Beşiktaş'lıların bir akını kendilerine gol fırsatı verdiği halde istifade edememişler, Fener'liler de ayni şekildeki fırsatlan kaçırarak ilk devreyi sıfır sıfıra bitirmişlerdir. tkinci devre birinciden daha heyecanlı bir şekilde başlamıştır. Oyunun son dakikalarında Fener'lilerin tazyiki mahsus bir şekil almıştı. Bu sırada sağdan yapılan bir akın topu kaleye kadar getirdi. Kuvvetli bir şut, Beşiktaş kalecisi topu yakaladı, elinden kaçırdı. Fikret yetişıi ve gol... 30 YIL ÖNCE Cumhuriyet Gazetemizi üç gün kapatıyoruz 10 OCAK 1961 Biz aşağıda adları bulunan gazeteler, Vf. B. Komitesinin yasama yetkisini Kurucular Meclisi vasıtasiyle milletin diğer temsilcileriyle paylaşmış olmasını Türk Silâhh Kuvvetlerinin insanlık tarihine armağan ettiği bir hak ve hürriyet zaferi" örneği olarak karşılamış bulunuyoruz. Ancak, Kurucular Meclisinin faaliyete geçtiği günün ikinci akşamı Milli Birlik Komitesi tarafından ilân edilen basınla ilgili kanunlar milletçe girilen bu aydınlık devirde basını emsali gorülmemiş bir tehlikenin içine atmıştır. Halk efkârına once şunu arzetmek isteriz ki, ilk bakışta sadece basını ilgilendirir gibi görünen bu hadise aslında doğrudan doğruya temel hak ve hürriyetlerimizi kısıntıya sokabilecek bir mahiyet taşımaktadır. Basına devlet elinin karıştığı bir vasilik sisteminin Türk Demokrasisinde açtığı yaraları pek yakın bir geçmişte milletçe müşahede etmiş bulunuyoruz. Bizler, tam mânasiyle hür basının devletin her turlü kontrolünun ve vesayetinin dışında kalmak suretiyle âmme vazifesini görebileceği inancındayız. Kaldı ki, şikâyet ettiğimiz kanunlar Temsilciler Meclisinin açılışı arifesinde hiçbir açık tartışmaya imkân bırakılmadan ve sebebi anlaşılamıyan bir acele ile çıkartılmıştır. Tasanlar milletin belli başlı siyasi parti ve meslek teşekküllerinin temsilctlerini toplayan Kurucu Meclis'te açık göriişme ve tartışma yoluyla millet önünde ele alınabilirdi. Türk Silâhh Kuvvetlerinin desteğiyle saflannda yer almak mücadelesini yaptığımız Hür Dünya Cephesi basınınm hiç birisinde emsali gorülmemiş ve görülemiyecek olan bir kontrol sisteminin Türk basınının üzerine konulmak istenmesi karşısındaki müteaddit muracaatlarımız da neticesiz kaldığından, biz, aşağıdaki gazeteler, teessürümüzün ifadesi olmak üzere yarından itibaren 3 gün çıkmıyacağımızı sayın halk efkârına üzüntü ile bildiririz. AKŞAM, CUMHURİYET, DÜNYA, HÜRRİYET, MİLLİYET, TERCÜMAN, VATAN, YENİ İSTANBUL, YENİ SABAH. GEÇEN YIL BUGÜN Cumhuriyet Türbana karşı tavır 10 OCAK 1990 YÖK'ün Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin, "türbanı yasaklayan maddesini" iptal ederek bu konudaki sommluluğu üniversite yönetimlerine bırakmasının ardından, ODTÜ'den sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi de "tütban yasağının sürmesini" kararlaştırdı. Mimar Sinan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gündüz Gökçe de hukuki prosedüre göre yönetmeliklerin yasalara aykırı olamayacağını belirterek "Uygulama, Anayasa Mahkemesi karan doğrultusu dışında olamaz" dedi. DÜZELTME • Gazetemizin dünkü sayısında 11. sayfada yer alan Haiti ve Somali haberlerinin başlıkları karışmıştır. Düzeltir özür dileriz. OUNYA'OA BUGUN Cenevre Cezayir Cıdde Ouba Frankhr Gim« Heisrto Kahre Kopeihag Kûlrı Letoşa VVashıngionB 9° Zûnh B 8° TABTISMA tUtokul = Üniversite Biz mühendisler, her fırsatta ilkokul mezunu fen adamlarının proje çizmesini temcit pilavı gibi önünüze sürmüyoruz. İlkokul mezunu fen adamlarının proje çizmesini maddi çıkar meselesi değil "onur meselesi" yaptık. Sayın Reşat Uzun'un 4 Ocak 1990 tarihli Camhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan "Bektrik ve Sınıriı Yetkiler" başhkh yazı- sını okudum. Sayın Reşat Uzun, Türkiyei de 800 bin fen adamı olduğunu söylüyor. Herhalde bu 800 bin kişiye çoluk, çocuk, kasap, bakkal ve manavı da katıyor... Ay- nca, Sayın Uzun önce yangınlann üçte bi- rinin elektrik kontağuıdan çıkmadığıni söy- lemekte fakat paragraf sonunda "faiü meç- bul biitün yangınlann en kolay yol olan elektrik kontagına bağlandığı bilinmekte- dir" demektedir. Biz mühendisler olarak haJkımızda yaygın bir kanı olan "yangın elektrik kontağudan çıktı" sözünü yıkmak istiyoruz. Bu nasıl OIUT? Bunu sizler de bi-' liyorsunuz... Eğer yangına sebep olacak elektrik kontağmın, başlangıçtan itibaren tasarım, proje, tesisat ve kontrolü en iyi şe- kilde yapılırsa bu kanı ortadan kalkacaktır O zaman kişiler rahatça, elektrik sistemi- miz iyidir, yangm elektrikten çıkmamıştır diyebileceklerdir. Biz mühendisler, her fırsatta ilkokul me- zunu fen adamlannın proje çizmesini tem- cit pilavı gibi önünüze sürmüyoruz. İlkokul mezunu fen adamlarının proje çizmesini maddi çıkar meselesi değil "onur meselesi'' yaptık. "Niçln" denilebilir... Ben 16 yılımı okumayla geçirmişim. 16 yıl üretmemiş, de- vamh hazırlanmışım. Sanınm takdir edile- cek ki her türlü teorik bilgi birikimim ilko- kul mezunu fen adanumn bügisiyle (ki proje tasanmı teorik bilgi ağırlıklıdır) aynı kefe- ye konulamaz. Konulmasını da yadırgıyo- rum. Sayın Uzun, Imar Kanunu'nda yapılan değişikliği ve 1939'dan beri ilkokul mezu- nu fen adamlannın proje çizdiğini söyle- mektedir. tmar Kanunu'nda geçen yıl yapı- lan değişiklik tamamen siyasidir. Imar Ko- misyonu Başkanı Sayın Mimar Akın Gö- nen'in tamamen siyasi kararıdır ve "fen adamlannın ekmekleri elden gitmişür" de- miştir. Demek ki fen adamlan rnühendis- lerin proje yetkisine göz dikmiştir... Neden? Tabii maddi çıkarlardan dolayı.. Eğer 20.000 elektrik mühendisi 200.000 gösteril- Av eılık Mavcılık Her eli tüfekli avcı olmadığı gibi avcı olmak da kolay değildir. Bence yanlış burada yapılmakta, avcı ile mavcı birbirine karıştırılmakta. Sayın Meltem Altınörs'ün, Cumhuriyet Gazetesi "Tartışma" köşesindeki 25 Arahk 1990 tarihli yazısını Dogal Ha>3tı Koruma Dernegi Uyesi ve bir avcı olarak üzülerek ama şasırmayarak okudum. Şaşırmadım çünkü gerçek anlamda avcıhk olayuu ve av- cüan yakmdan tammayan, avlanmadaki öl- dürmeyi bir keyfiyet ve anafikir olarak ni- telendiren, biraz peşin hükümlü ve de örn- ründe hiç ava çıkmamış yani avı bizzat ya- şamamış pek çok insanın da avcılığa yak- laşırru tıpkı Saym Altınörs'ünkü gibidür. Gece projektör ile tavşan katliamı yapan- lar, su başlanna insafsızca pusu kuranlar, sırf bir kürk uğruna güzelim hayvanlan ze- hirleyerek öldürenler, uçmasım henüz öğ- renmiş keklik palazlarını kınp geçirenler, derin karda uçamayan-kaçamayan soğuk ve açlıktan bitkin düşmüş canhlan birer birer yok edenler de (ne yazık ki) bu kimseler ta- rafından "ava" sıfatı ile nitelendirilmekte- dir. Oysa bunlan yapanlar ava değildir. "Adam" Ue "Cndam" farklı şeylerdir, ya- ni biribirinin karşıtıdır. İşte, "ava" ile "mav- cı"da böyledir. Gerçek ava aynı zamanda bir doğa tutkunu sporcu insandır. Bir do- ğa insanıdır. Her eli tüfekli avcı olmadı- ğı gibi avcı olmak da kolay değildir. Bence yanlış burada yapılmakta, ava ile mava bir- birine kanştmlmakta. seydi Imar Kanunu'nda değişiklik olmazdı. Eğer Elektrik Elektronik Teknisyenleri Fe- derasjonu, A partisini "size oy vermeyiı" deyip tehdit etmesiydi. İlkokul mezunu fen adamlan 1939'da proje çizebilir. O zaman mühendis yoktu (belki proje de yoktu). Ama bu "Okokul me- zunu fen adamlan 1939'dan beri proje çi- ziyor, bundan sonra çizmeli" antamına ge- lemez, gelmemeli de... Sayın Uzun, yine "tlkokul mezunu fen adamlannın çizdiği projeyle yapılan tesis- ler TEK tarafında kontrol edilip enerji wriliyor" demiş. öyle yağma yok... Kont- rol yetkilisi var diye birtakım kişilere yetki verilemez, verilmemelidir. Elektrikte sistem gerçekten tıkanmıştır. Ve ben sistemi Elektrik Elektronik Teknis- yenleri Federasyonu'nun çözeceğine inanmı- yorum. Sistemin tıkanıklıgını çözmek için önce maddi çıkarlan ve kamuoyunu yanılt- malannı bir tarafa bırakmalannı istiyorum. Biz elektrik mühendislerinin yetkileri ilk- okul mezunu fen adamlanna verildiğine gö- re doktorun yetkilerini hemşireye, eczacının yetkilerini baharatçıya, avukatın yetkileri- ni arzuhalciye, kaymakamın yetkilerini de muhtara verebiliriz! Ve yine halkımıza bir önerim var. Sakın çocuğunuzu üniversitede hele hele elektrik mühendisliği bölümünde okutmaym. Nasıl olsa mühendisin yaptığı işi ilkokul mezu- nu fen adamı da yapıyor. Boşu boşuna 16 yıl okumasınlar. Hem bazı partilerin fen adamlannın oyuna daha fazla gereksinimi var. TUNCAY HIZLIOĞLU Elektrik Mühendisi Yapay gübrelerin, kurutulan batakhkla- nn, kanala aiınan bin yıllık akarsulann, ta- nm ilaçlannın, kaybolan doğal ortamın ve avcılığın tüm faturasını gerçek avcılara çı- karmak doğru mu? Sayın Altmörs, sizi kolay bir avlağa, ava davet etmek istiyorum. ille de yaşamak ge- rek çünkü. Şayet gerçekleşirse av hayvan- lannın aslında doğada ne denli güçlü ve ye- tenekli olduklarmı, gerçek avalığın da ne kadar zor olduğunu gözlemleyebilirsiniz. "Kırk gün taban eti bir gün av eti" diye bir özdeyiş vardır. Yani eli boş dönmemiz, vur- manızdan daha garantilidk. Bizler eü boş dönsek de her fırsatta atanz kendimizi do- ğanın bağrına. Doğayı avalardan değil mavcılardan ko- rumak gerek. KÂMİL AKDOGAN Antalya Kapatalım mı? \ aşatalını nu? Sayın Ishak Alaton'un önerisi, siyasal iktidarın ekonomi sistemine ve yönetim felsefesine koşuttur. Aynca sübvansiyon yükünden kurtulmak umudu da bu tehlikeü ve maceracı önerinin benimsenmesine yol açabilir. Büyük holdinglerimizden ALARKO'nun yönetim kurulu başkanı Sayın tshak Ala- ton: "Zonguldak'ta iiretilen kömür paha- Udır. Gereksinimin tümünii, ucuz olan it- hal kömürle karşılayalım. Fiyat farkmdan oluşacak kazançla da başta balıkçılık olmak iizere isyerieri kunıp işçimizi oralara çekeriz" doğrultusunda, birkaç kez kamu- oyuna açıklama yaptı. Açılan tartışmada aralarında kendi yardımcısı Sayın Tugrul Erkin de bulunan mühendisler, maden fa- kültesi profesörleri, madenciler, meslek odası ve işçiler bu düşünceye karşı çıktılar. Bu karşıt görüşleri şöyle özetle;ebiliriz: 1- Kömür havzamız küçük de olsa, bazı jeolojik olumsuzluklar da içerse, bugünkü zor duruma düşürülmüş haliyle dahi ulu- sal güvenlik, ulusal ekonomi, yörenin sosyo-ekonomik dengeleri açılarından vaz- geçilemez stratejik bir değerdir. 2- Yalnızca çalışanların değil, tüm yöre- nin gecim kaynağıdır. 3- Üretim pahahhğımn nedeni, doğal ya- pı ve çalışanJar değildir. 1950 yıhndan bu yana babadan kalma üretim düzenini gü- nümüz teknolojisinin gereklerine uydura- cak hiçbir iyileştirme ve yatırım yapılma- dığı halde aşın üretime zorlanmıştu-. 4- Çevreyi desteklemek üzere altyapı, devlet ve belediye hizmetlerine katkı gibi küçüklü büyüklü çok sâyıda işletme dısı masraflar yükseltilmiştir. 5- Politik amaçlarla çok sayıda işçi ve personel kullanmaya mecbur edilmiştir. 6- Havzanın karmaşık yapısını tanıma- ya bile vakit bırakmadan yönetici değişti- rilmiştir. 7- Havza üretımı, dışalunda bir pazarlık gücüdür. Bu karşıt düşüncelere katılmamak ola- naksızdır. Sayın tshak Alaton'un önerisi, siyasal ik- tidann ekonomi sistemine ve yönetim fel- sefesine koşuttur. Aynca sübvansiyon yü- künden kurtulmak umudu da bu tehlikeü ve maceracı önerinin benimsenmesine yol açabilir. Bu nedenle şu iki önemli konuyu da tartışmaya katmakta yarar gördüm. Bu konulardan birincisi sübvansiyon, ikincisi de ocaklan kapatmaya seçenek olacak iş- yeri yatırımlannı kimin yapacağıdır. önce sübvansiyonu çok özet biçimde ta- nıtmaya çalışalım: Sübvansiyon satıhk mal maliyetlerinin, piyasa fiyatlanna düşürüle- bilmesi için maliyetin uygun bir miktanmn dışardan karşılanması demektir. Devlet bunu iki türlü yapar. îlki, pahalı ürettiği ya da satın aldığı malları, halka ya da dışarıya daha ucuza satar. Zararı Hazi- ne'den öder. İşte bu bir sübvansiyondur. Tutan da bellidir. Öteki ise sübvansiyon di- ye anılmaz. Devletin ekonomi politikaları düzeni içinde ikame önlemleri, gümrük du- Kâgıt ve Okıuna Ahşkanhgı Bilgi toplumu olabilme sürecinde her yeni yıla girerken "bilgi yılı", "bilgi çağı" terimleri sıkça kullanılmaktadır. Sanayi ve teknolojisi bilgi kullanımını gerektiren Batı'da bu sürecin sonuna gelinmiştir. Toplumlarda okuma alışkanhğımn yer- leşmesi ve gelişmesi aşamasında kâğıdın önemli bir rolü olduğu yadsınamaz. Kâğıt bulunduktan sonra bilgilerin yazüı hale>dö- nüşmesi ve insanlann bunlan okuyarak öğ- renmeleri, okuma alışkanlığını arttıran ilk ve en önemli etmen olmuştur. Sonraki yüz- yülarda okuma alışkanlığı belli döneniler- deki güçlüklere karşın sürmüş ve günümü- ze kadar gelmiştir. Bilgi toplumu olabilme sürecinde her yeni yıla girerken "bilgi yılı", "bilgi çağı" te- rimleri sıkça kullanılmaktadır. Sanayi ve teknolojisi bilgi kulîanımını gerektiren Ba- ü'da bu sürecin sonuna gelinmiştir. Ancak hazır teknolojilerüı ithal edildiği ülkelerde teknolojik bilgi gerekmediğinden bilgi top- lumu sürecinin başladığından sözedilmesi çok zordur. Çünkü bu ülkelerde bilgi top- lumu olabilmeyi gerektiren temel koşul yani ulusal teknoloji için gerekli bilgi üretimi an- layışı henüz yerleşmemiştir. Sorunu elbet- teki temelinde aramak gerekir. Böyle olun- ca gündeme hemen okuma alışkanlığı ve okuryazar oranlan gelmektedir. Okuma alışkanlığı Türkiye'de çok azdır. Bunun en geçerli nedenleri arasında kitap fiyatlarının pahalı olması, kitaba uygula- nan katma değer vergisi oranı, yayıncı- dağıtıma-kitap satıcısı üçgenindeki idari ve mali sorunlar ve kâğıt üretiminin yetersiz ve çok pahalı olması gösterilmektedir. An- cak tekdüze özellik taşıyan eğitim program- lanndan geçerek sınavlarla dolu yükseköğ- retim ortamında yetişen kuşaklaı isteseler- de kitap okuyacak zamanı bulamamakta- dırlar. Böyle olunca araştırma çalışmalan- nın az olduğu ve ilgi görmediği bir ortam oluşmakta ve bilgi toplumunun gerektirdi- ği altyapı bir türlü gerçekleşememektedir. Tüm bu olumsuzlukların temelinde oku- ma imajının topluma yerleştirilememesi varlan, dışsatım primleri, vergi iadeleri, ta- kas, kota ve benzerleri gibi yöntemlerle ya- pılıp ucuzla pahalı mal arasındaki fiyat farklannın tüketici halka ödettirilmesidir. Tutan belirsiz, çok büyük sayılardır. Şimdi Sayın Ishak Alaton'a soruyorum, biriktirdiğiniz anamal içinde bu kapah süb- vansiyondan gelen katkı ne kadaıdır? Hiç düşündünüz mü? Amacım bu tür sübvansiyonu ve bundan yararlananlan kötülemek değildir. Zongul- dak havzası için katlanılacak sübvansiyo- nu gözlerde büyütmedeki ve bunun işletme- nin kapatılması için gerekçe yapılmasmdaki isabetsizliği vurgulamaktır. Kapatma yerine pahahlık nedenlerini yok etmek veya en aza indirmek, içinde gizli oyunlar aranmayacak bir akıl yoludur. Diyelim ki kapatma kararı ahndı. Alter- natif işyerleri yatırımlannı kim yapacak? Bunu basta Sayın Ishak Alaton olmak üze- re özel sektör yapacak ise alkışlanz. Bu tak- dirde üretimin durdurulmasını beklemeye gerek yoktur. Devletin bu atılunı destekle- yeceği de kuşkusuzdur. Sorun, zaman için- de sarsıntısız çözulür. Yoook... Yatırımlan devlet yapacaksa, kazanılması düşünülen fiyat farkının Ha- zdne'ye girmesi zonınludur. Aksi halde dev- let, kırk bini askın insana işyeri kurmak gibi bugün bunaldığı sübvansiyonla karşılaştı- nlamayacak kadar ağır bir yatınm yükü al- tma girecektir. Bu yükü, havzanın iyileştir- mesinde kullanmak daha akıllıca bir iş ol- maz mı? KADRİ YERSEL Eski Maden Dairesi Başkanı gerçeği vardır. Bu gerçek, yayımcdığımızın içinde bulunduğu darboğaz ve özellikle kâ- ğıt sorununun devam etmesi yüzunden uzun süre gündemde kalmaya devam ede- ceğe benzemektedir. îşlevsel okuryazar oranının çok az olma- sı, insanlann maddi olanaksızlıklar nede- niyle daha rahat bir yaşam tarzı özlemine sürüklenmelerinden kaynaklanmaktadır. Böyle bir ortamda ivedi çözüm iki boyut- ta ele ahnabilir. llki; ulusal kaynaklann ve yayımchğımızın desteklenmesi, ikincisi; kültür politikamızm gözden gecirüerek oku- ma alışkanhğımn yerleştirilmesi için işlev- sel okuryazarlığa ulaşan sonuçlann hedef- leneceği düzenlemelerin bir an önce yapıl- masıdır. Daha fazla kaybedilecek zaman yoktur, çünkü reform niteliğindeki değişim- lere sahne olan yirminci yüzyılın bitimine kısa bir süre kala okumadan uzak, kültür- süz ve ulusal sanayisini oluşturacak bilgi- den yoksun toplumlar ileride bilgi toplum- lannın gerçekleştirmeyi düşündüğü bilim- sel, kültürel, ekonomik ve politik beraber- liğin de dışında kalacaklardır. M. TAYFUN GtJLLE Kütiiphaneci AJNKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Şahinlerie Serçeler... 11 Aralık 1990 salı günü çıkan "Çankaya'nın Şişmanı.." baş- lıklı "Ankara Noöan" şöyle baştıyordu: "Zonguldak maden işçilerinin grevi olumlu sonuçlanmaz- sa, ANAP'ın Zonguldak'taki bir ileri geleni kendini yakaca- ğını açıkladı. Emekli bir yargıç olan yetkili bunu açıklayınca, Insan Hakları Derneği Genel Yazmanı Akın Birdal şöyle dedi: — Biz yaşam hakkının devletçe de kendince de yok edil- mesine karşıyız. Kendinizi yakmayınız! Ancak maden işçile- rinin sorunlarma duyarsız kalan ANAP'taki görevinizden ve ANAP'tan istifa edeniz..." Kendini yakacağını söyleyen okul arkadaşımın adını o gün açıklamamıştım, Şimdi açıklıyorum. Emekli yargıc, ANAP Di- siplin Kurulu Başkanı Hilmi Eminoğlu. Okuldayken soyadı Pekdemir'di, değiştirmiş, Eminoğlu olmuş. Hilmi Eminoğlu, 6 ocak günü, ANAP merkez ilçe başkanlığına giderek, ANAP'tan istifa ettiğini belirten dilekçeyi verdi. Daha doğru- su, gönderdi. ANAP'tan istifa eden İl Disiplin Kurulu Başka- nı Hilmi Eminoğlu'na "Dur gitme, niye ayrılıyorsun" diyen olmadı. Hilmi, kendini yakmadı, ama, zaten tutuşmuş olan ANAP'ın üzerine, benzin döktü! Hilmi Eminoğlu, ANAP Merkez İlçe Başkanı Enver Ceva- hir'e yoJladığı istifa mektubunda özetle şöyle dedi: "1984 genel rnahalli seçimleri arifesinde, tüzüğündeki prensipierin hiç saptınlmadan uygulanacağı kanaatiyle Ana- vatan Partisı'ne kaydımı yaptırdım. Mahalli seçimlerde, be- lediye meclis üyeliğine seçildim. Bu görevde hukukun üstünlüğü ve fertler arasında ayrım yapılmaması konulann- da, ANAP'lı belediye başkanıyla yaptığım mücadele, sizle- rin ve kamuoyunun malumudur. Öyle ki, belediye meclis üyeliğinden istifa etmek mecburiyetıni duydum. Ve istifa et- tim. Ancak partinin elbet prensipleri doğrultusunda, mutla- ka doğruyu bulacağını ve hukukun üstünlüğü ilkesinden aynlmayacağını ümitle bekledim. Yapılan ve her gün basın- da eleştiri konusu edilen anayasa ihlallerinin dahi, gün ge- lecek aklı selim kadro ile düzertilebileceğine inandım. Fakat, üzüntü ile müşahede ettim ki, beklentilerım tahakkuk etme- diği gibi, her geçen gün, bir sahsın ihtirası uğruna vatan ve millet feda ediliyor. Ve bu duruma da "dur" diyecek, parti- nin yetkili organlan ve biihassa Türkiye Büyük Millet Meclisi parti grubu, ses çıkarmamakta adeta ısrar ediyor. İnsan hav- salasının (usunun) almayacağı bir umursamazlık örneği ve- riyordu. Bunlardan en sonuncusu ve en fazla üzücü olanı da Zonguldak maden işçilerinin insani duyguları zedeleye- rek, devam eden grevi ile ilgili gelişmelerdir... Maden isçisi "açım" diye bağırıyor. Parti olarak sen buna, sanki "açlıktan öl" dercesine, güvenlik güçleriyle karşısına çıkıyorsun. Ekonomiye katkısı var diye şirketlerin kurtarıldığı bir ülkede, açlık feryadına kulak kapamanın veya "istersen" demenin mazereti kabul edilemez. Ülkemizi ve insanlarımızı felakete sürüklemekte, işgal et- tikleri koltuk uğruna, medet umanların yönetiminde bulunan bir partide, daha fazla kalmam saygınlığımı zedelediğinden, partiden istifa ediyorum. 6 Ocak 1991, Hilmi Eminoğlu, ANAP II Disiplin Kurulu Başkanı" (İmza) Zonguldak'ta çıkan "Uyanış" Gazetesi, Hilmi Eminoğlu' nun, ANAP'tan ayrılışını haber olarak yayınladı. 12 Eylül'ün son haJkası ANAP'ta, işlerçoktançığnndançık- mıştı. ANAP'ı, tırmandığı Çankaya'dan, Hacı TO mü yöneti- yordu? Hacı SÖ'nün, milletvekilliğine soyunup, politikaya girmek istemesi, olayları küllemek amacı mı taşıyordu? Hacı TÖ, 32. Gün izlencesinde, M. Ali Birand'a açıkladı. Asil Nadir'i hapfsten kurtarmada, Türkiye'nin -yani Hacı TÖ'nün- etkisi olmuş. Gazeteleri almayı Asil Nadir'e önerdi- ği söylenen Hacı TÖ, Genel Maden-iş'in grevini kırmak için elinden geleni ardına koymadı mı? Zonguldak'tan yürüyüp, Mengen'le E-5 karayoluna sıkışıp kalan insanlara, yapılan yar- dımların ulaştırılmaması için her çeşit engel kondu. Grevci- lere soğuktan donmamaları için battaniye, yiyecek götüren Altındağ Belediyesi'nin kamyoneti, Kızılcahamam'dan geri çevrildi. Altındağ Betediye Başkanı Ali Rıza Koç'un eşi Me- lahat Koç, yılmadı. ertesi günü (pazartesi) kamyonetin başın- da yeniden yola çıktı. Askerler, kamyoneti yine bırakmadılar. Melahat Koç, köy yollarından giderek Mengen'e ulaştı. Çan- kaya Belediyesi'nin kamyoneti de öbürlerı de gelmişlerdi. Kimi battaniye, kimi meyve, kimi ekmek getirmişti. Dağıtım, dü- zensiz miydi? Melahat Hanım, "Bu ortamda öyle olur" diye düşündü. Madencilerin işi sarpa mı sanyordu? Oralp Basım, E-5 ka- rayolu üzerinde, bir lastik onarımcısının salaş dükkâmnda, şöyle bir levha görmüştü:"EI emeğine veresiye verilmez!" diye, "Alın terine veresiye verilmez" demek. Madencilere uyan bir söz bu. Hacı TÖ'nün acımasız tutumuyla, ANAP'taki yangın bü- yümektedir; sonunun nereye varacağtnı da kimseler bilemez! Hacı TÖ, Birand'la 32. Gün'de konuşurken, Saddam için "O sahinse, biz de şahiniz" gibi bir söz söytedi. Hacı TÖ, grev- ci işçi karşısmda da. MESS başkanlığında olduğu gibi, sa- hindi! İsmail Gülgeç'in serçelerine, güvercinlerine karşı şahin! Türk halkı da savaşa karşı, barıştan yana, o da güvercin! Yazar Aziz Nesin, yanında Suphi Karaman, Kemal Ana- dol, Vecihi Timuroğlu'yla birlikte, Mengen- E-5 kavşağı ara- sında bekleşen grevci işçilere dek gitti, gördü. Olayların gelişmelerinden sonra, ne diyeceğini sordum, şunlan söyledi: "Önce, hükümet, geleneksel, buyurgan tutumunu sürdü- rüyor. Yani, sanıyor ki ve inanıyor ki, eskiden olduğu gibi, "iş- çiler benim içindir, halk benim içindir" öyle sanıyor "Halkın isteğini ben kendim veririm, o isteyemez! "Bu, buyurgan, ge- leneksel buyurgan tavrı içerisinde. Oysa, tam tersinedjr Hü- kümet, o işçiler içindir, hükümet halk içindir. Onun için,."Geri gitsinler!" diye böyle otorite kurmaya kalkmak, otoriteyi sar- sar bu çağda. Yanlış yapıyoıiar. İşçiler, Ankara'ya gelmesin- jer; bulundukları yerde anlaşmaya girmek gerekir, bu bir. İkincisi; hükümet bugün yaptığı zammı. bu yürüyüş olmadan önce yapsaydı, zaten yürüyüş olmazdı. En büyük yanlışları bu. Bu bakımdan da hükümet haksız, Başbakan haksız, Ça- lışma Bakanı haksız, hepsi haksız. Üçüncüsü böyle olaylara sanki kendi başına hiç gelmeyecekmiş gibi, duyarsız davra- nıyor. O işçileri, ben gittim gördüm. Soğukta, sabaha kadar ocda, kadın, erkek, titreşirierken, üç tane de ölü verirken, her- kes evinde rahatça, sıcak evinde, kaloriferli ya da sobalı sı- cak evinde oturabiliyor. Aynı ofayın, bu umursamazlığın, kendi başına geleceğin farkında değil. Sendikalar da biraz para- sal yardımla işin içınden çıkmaya çalışıyorlar. Toplu bir gös- teri yapmaktan başka çare yoktur; çünkü bu, antidemokratik bir davranıştır. Yarın aynı şeyler gelebilir başlanna. Eğer, dört, beş yerden, altı, on yerden ayn ayn birer gün, yarım gün ara ile sendikalar yürüyüşe geçmiş olsalardı. hükümet bu hak- sızlığı düzettme zorunda kalacaktı. Ama, bu kanunsuz ola- caktı. Çünkü kanunlann kendisi antidemokratikse, kanunlann kendisi kanunsuzdur, bu kanunsuzlukların düzeltilmesi an- cak, böyle demokratik zodamalarla olabilir. Bir de bunu yap- madılar. Durum budur. Eğer, işçiler Zonguldak'ta yenilirse, bu Türk işçi sınıfının yenilgisi ve Türk halkının yenilgisi ola- caktır. Bunu anlamıyorlar. Başka bir yanlış, başbakanın yan- lışr. Konuşmak üzere giderken, yanına içişleri bakanını alarak gidiyor, ne büyük yanlış! Burda bir asayiş sorunu yok ki. Ya- nına alacağı insan çalışma bakanıydı elbette. Daha baştan, niyetlerinin yanlış olduğu ortaya çıkıyor..." ESKİŞEHİR 2. SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR Samk: Mustafa Kemal berigkieo, Hüseyin ve Sevim'den olna, 1953 doğumlu, Eskişchir Merkez Cunudiye mahallesi nufasuna kayıth, ha- len Eskişehir Erenkö) mahallesi Vıldınra sokak, beri Tkaret No: 18'de otunır. HÜKÜM ÖZFTt: Yukanda kinuiği yazalı olan sanığuı Türkiye öğ- retrnenler Bankası Eskişehir Şubesi'nce kendisine verilen çek karrıe- sini bankamn geri isteraesine rağınen iade etmediği ve böylece Çek Kanunu'na aykın davrandığı anlaşıldığından: Mahkememizin 2.10.1990 tarih ve 1990/372-433 numaralı karan Ue sanığın 3167 sayıh kanun 13/1 maddesi gereğince 120.000.- lira ağır para cezasıyla cezalandınlmasına karar verilmiştir. Bu karar saıuğın mevcut adreslerine tebliğ edilememistir. Zabıta tahkikatı ile de sanığın mevcut yeni adresleri tespit olunamamışur. Bu nedenle 7201 sayıh Tebligat Kanunu'nun 28. maddesi uyarın- ca hükum özetinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Hüküm ilan edildiği tarihten yedi gün sonra sanıga tebliğ edilmiş sayılacaktır. 6.12.1990 Basın: 17245
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle