Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 OCAK 1991 CUMHURİYET/17
HAVA DURUMU TURK1YETJE BUGUN
Devtet Meteorolojı Işleri Genel Mû-
dûftûdû'nden alınan Mgr/e göre, yur-
dun bat kesmleri parçalı çek bukrt-
lu, Marmarfnm gûneyi, Egs, Iç Ana-
Jokj'nun kusybatısı ile Batı ıle Orta
Karadeniz yajjmuriu, flteta yerier az
bulutlu geçecek. Yurdun ıç ve doiju
tesimterinde sabafı saafcrinde yer yer
yofrJft olmak feenı sis gflrülecek. HA-
Vft SICAKLIĞI: DeSişmeyecek RÛZ-
GÂR Kuzey Mlgelerimızde kuzey ve
batı, dıOeryerlerdegüneyvebatoyfjn-
terden hafif, ara ara or» kuvveOe ese-
cek. Denizlerimiate totettte gûnba-
hsı ve lodos, Ooflu Karadentrtle kıbte
ve teşişlemeden, Batı Karadentfde
BünbaOsı ve kaıayei. ötekı derez-
B 19° 7°OıyartaMt
S W 8 Edme
S 1«° 3°Erancan
S 10° 2°Eram«n
S 0° -11°Eslcş«t»r
S 10° 1°Gaaanttp
B 19° 9°Bresun B
B 18° FGûmûşhaneS
3°HM4 A
lenmiale yıtdız ve karayetden 2-4, yer yer 5 kuvvMince saatte
4-16. yer yer 21 dentz mılı hızla esecek Oatga yüksetdığı 05-1.
yer yer 15 metre dotayında bukınacak Van Gölünde hava. Az
buluthı geçecek. FSuzşir kuzey ve doğu yönlerden hafif, ara sıra
orta kuvvette esecek.
Bing&l
BMî
Bokı
Btırca
ş
5 B° 3°HaM<4n
Y Î9° 8°iS(HrO
S 1S° 8°isMM
S 14° Piaıür
S 10°-Z*KIB
S 6° -9° Kas&momj S
Çoıum
DOTEJ
S 11° 2°K»»Mti
S 15° 7°KırUıref
Y 13° 8°Konya
S 10° t° Kûöhya
Y 15° 6°MaUya
5°-2°Mamsa
8° *>K»taraş
8°-3°Mereın
3°-12°MuJ(a
12° 2°Mu$
13° rNıJde
14° 6°0fdu
8°-2°Ra»
7°-5° Samsun
13P 2°Slrt
12° 6°Smop
17° 11° Snas
3°-irielıidaO
G° OPTraimn
11°-2° lwc«f
9° 3°Uşak
10° 0°Vm
10° yYsgat
S°-1° Zongutdak
Y 12» 6°
BW ?
B 20° 9°
Y 15° 3°
A -3°-t2°
S W 0°
Y 14» S°
B 14° 6"
Y 14» 5°
S 10° 0°
Y 14° 8°
S S°-2°
S 11° 6°
B 14° 6°
S 7°-2°
S 13° 5°
A 8°-7°
S 7°-2°
Y W° 9°
sai X k A-apk B-ta*ıOu G-gineşi K-ört S-stsk Y-y»6mu(1u
BULMACA
8
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5
1/ Cezaevinden ser-
best bıraküan suçlu-
nun toplum yaşantı-
sına yeniden uyabil-
mesini sağlamak
amacıyla yapılan
yardım çalışması. 2/
Bir hayvan... Yayh
bir çalgı. 3'/ Gemile-
rin mizana direğinin
gerisindeki yelken...
Türk müziğinde usul
anlanunda kullanı-
lan sözcük. 4/ Hatı-
ra... Sebep. 5/ Bir
nota... Serçegillerden
güzel sesli bir kuş. 6/ Uyan. 7/ Pi-
lotlar ve havacılar için yayımlanan
bülten... tskambilde koz. 8/ İtalyan
mutfağına özgü bir tür hamur yeme-
ği. 9/ Birine dokunsun diye söylenen
söz... Trabzon'un bir ilçesi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Ağacı koyu kahverengiye ya da si-
yaha boyamada kullamlan zehirli ve
billursu toz. 2/ Noel Baba olduğu-
na inanüan efsaneleşmiş aziz. 3/
Türlü müzik araçlarının verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi
sağlayan ses özelliği... Kâğıtları bir arada tutmaya yarar made-
ni çengel. 4/ Ağırlama. 5/ Resim sanaunda dua ederken be-
timlenmiş kişi... Donuk renkli. 6/ Bir soru sözü... Yankı... Nu-
maranın kısa yazılışı. 7/ Anıt... Göz. 8/ Resmi ziyaret ve davet-
lerde erkeklerin giydiği arkası yırtmaçlı ve etekleri uzun ceket.
9/ Üzeri ekmek kırıntılarıyla kaplanmış yiyecekler için kulla-
mlan sözcük.
60 YIL ÖNCE Cumhuriyet
Beşiktaş-Fenerbahçe
BUNITNLA
SOENNECKEN
MUREKKEPliKaltmi
10 OCAK 1931
Günün en mühim
musabakası Fenerbahçe ile
Beşiktaş arasında
oynanmıştır. Bu müsabaka
baştan nihayete kadar
heyecanla takip edilmiştir.
Fener'liler, oyuna başlama
işaretile beraber sıkı bir
hücuma başlamışlardır.
Yekdiğerini takip eden bu
hücumlar on onbeş dakika
kadar devam etmiş, Beşiktaş
müdafaası Fener'lilere sayı
fırsatı vermemekle beraber fena halde bunalmıştır.
Devrenin ortalarına kadar devam eden Fener'in tazyiki
yava^iyavaş gevşemeğe başlamış Beşiktaş'lilar uznn
paslarla ve açıkları vasıtasile oyunu açmağa muvaffak
olmuşlardır.
Beşiktaş'lıların bir akını kendilerine gol fırsatı verdiği
halde istifade edememişler, Fener'liler de ayni şekildeki
fırsatlan kaçırarak ilk devreyi sıfır sıfıra bitirmişlerdir.
tkinci devre birinciden daha heyecanlı bir şekilde
başlamıştır.
Oyunun son dakikalarında Fener'lilerin tazyiki mahsus
bir şekil almıştı. Bu sırada sağdan yapılan bir akın topu
kaleye kadar getirdi. Kuvvetli bir şut, Beşiktaş kalecisi
topu yakaladı, elinden kaçırdı. Fikret yetişıi ve gol...
30 YIL ÖNCE Cumhuriyet
Gazetemizi üç gün
kapatıyoruz
10 OCAK 1961
Biz aşağıda adları bulunan gazeteler, Vf. B. Komitesinin
yasama yetkisini Kurucular Meclisi vasıtasiyle milletin
diğer temsilcileriyle paylaşmış olmasını Türk Silâhh
Kuvvetlerinin insanlık tarihine armağan ettiği bir hak ve
hürriyet zaferi" örneği olarak karşılamış bulunuyoruz.
Ancak, Kurucular Meclisinin faaliyete geçtiği günün
ikinci akşamı Milli Birlik Komitesi tarafından ilân edilen
basınla ilgili kanunlar milletçe girilen bu aydınlık devirde
basını emsali gorülmemiş bir tehlikenin içine atmıştır.
Halk efkârına once şunu arzetmek isteriz ki, ilk bakışta
sadece basını ilgilendirir gibi görünen bu hadise aslında
doğrudan doğruya temel hak ve hürriyetlerimizi kısıntıya
sokabilecek bir mahiyet taşımaktadır.
Basına devlet elinin karıştığı bir vasilik sisteminin Türk
Demokrasisinde açtığı yaraları pek yakın bir geçmişte
milletçe müşahede etmiş bulunuyoruz.
Bizler, tam mânasiyle hür basının devletin her turlü
kontrolünun ve vesayetinin dışında kalmak suretiyle
âmme vazifesini görebileceği inancındayız. Kaldı ki,
şikâyet ettiğimiz kanunlar Temsilciler Meclisinin açılışı
arifesinde hiçbir açık tartışmaya imkân bırakılmadan ve
sebebi anlaşılamıyan bir acele ile çıkartılmıştır. Tasanlar
milletin belli başlı siyasi parti ve meslek teşekküllerinin
temsilctlerini toplayan Kurucu Meclis'te açık göriişme ve
tartışma yoluyla millet önünde ele alınabilirdi.
Türk Silâhh Kuvvetlerinin desteğiyle saflannda yer almak
mücadelesini yaptığımız Hür Dünya Cephesi basınınm
hiç birisinde emsali gorülmemiş ve görülemiyecek olan
bir kontrol sisteminin Türk basınının üzerine konulmak
istenmesi karşısındaki müteaddit muracaatlarımız da
neticesiz kaldığından, biz, aşağıdaki gazeteler,
teessürümüzün ifadesi olmak üzere yarından itibaren 3
gün çıkmıyacağımızı sayın halk efkârına üzüntü ile
bildiririz.
AKŞAM, CUMHURİYET, DÜNYA, HÜRRİYET,
MİLLİYET, TERCÜMAN, VATAN, YENİ İSTANBUL,
YENİ SABAH.
GEÇEN YIL BUGÜN Cumhuriyet
Türbana karşı tavır
10 OCAK 1990
YÖK'ün Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin, "türbanı
yasaklayan maddesini" iptal ederek bu konudaki
sommluluğu üniversite yönetimlerine bırakmasının
ardından, ODTÜ'den sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi
de "tütban yasağının sürmesini" kararlaştırdı. Mimar
Sinan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gündüz Gökçe de
hukuki prosedüre göre yönetmeliklerin yasalara aykırı
olamayacağını belirterek "Uygulama, Anayasa
Mahkemesi karan doğrultusu dışında olamaz" dedi.
DÜZELTME
• Gazetemizin dünkü sayısında 11. sayfada yer alan
Haiti ve Somali haberlerinin başlıkları karışmıştır.
Düzeltir özür dileriz.
OUNYA'OA BUGUN
Cenevre
Cezayir
Cıdde
Ouba
Frankhr
Gim«
Heisrto
Kahre
Kopeihag
Kûlrı
Letoşa
VVashıngionB 9°
Zûnh B 8°
TABTISMA
tUtokul = Üniversite
Biz mühendisler, her fırsatta ilkokul mezunu fen adamlarının
proje çizmesini temcit pilavı gibi önünüze sürmüyoruz.
İlkokul mezunu fen adamlarının proje çizmesini maddi çıkar
meselesi değil "onur meselesi" yaptık.
Sayın Reşat Uzun'un 4 Ocak 1990 tarihli
Camhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan
"Bektrik ve Sınıriı Yetkiler" başhkh yazı-
sını okudum. Sayın Reşat Uzun, Türkiyei
de 800 bin fen adamı olduğunu söylüyor.
Herhalde bu 800 bin kişiye çoluk, çocuk,
kasap, bakkal ve manavı da katıyor... Ay-
nca, Sayın Uzun önce yangınlann üçte bi-
rinin elektrik kontağuıdan çıkmadığıni söy-
lemekte fakat paragraf sonunda "faiü meç-
bul biitün yangınlann en kolay yol olan
elektrik kontagına bağlandığı bilinmekte-
dir" demektedir. Biz mühendisler olarak
haJkımızda yaygın bir kanı olan "yangın
elektrik kontağudan çıktı" sözünü yıkmak
istiyoruz. Bu nasıl OIUT? Bunu sizler de bi-'
liyorsunuz... Eğer yangına sebep olacak
elektrik kontağmın, başlangıçtan itibaren
tasarım, proje, tesisat ve kontrolü en iyi şe-
kilde yapılırsa bu kanı ortadan kalkacaktır
O zaman kişiler rahatça, elektrik sistemi-
miz iyidir, yangm elektrikten çıkmamıştır
diyebileceklerdir.
Biz mühendisler, her fırsatta ilkokul me-
zunu fen adamlannın proje çizmesini tem-
cit pilavı gibi önünüze sürmüyoruz. İlkokul
mezunu fen adamlarının proje çizmesini
maddi çıkar meselesi değil "onur meselesi''
yaptık. "Niçln" denilebilir... Ben 16 yılımı
okumayla geçirmişim. 16 yıl üretmemiş, de-
vamh hazırlanmışım. Sanınm takdir edile-
cek ki her türlü teorik bilgi birikimim ilko-
kul mezunu fen adanumn bügisiyle (ki proje
tasanmı teorik bilgi ağırlıklıdır) aynı kefe-
ye konulamaz. Konulmasını da yadırgıyo-
rum.
Sayın Uzun, Imar Kanunu'nda yapılan
değişikliği ve 1939'dan beri ilkokul mezu-
nu fen adamlannın proje çizdiğini söyle-
mektedir. tmar Kanunu'nda geçen yıl yapı-
lan değişiklik tamamen siyasidir. Imar Ko-
misyonu Başkanı Sayın Mimar Akın Gö-
nen'in tamamen siyasi kararıdır ve "fen
adamlannın ekmekleri elden gitmişür" de-
miştir. Demek ki fen adamlan rnühendis-
lerin proje yetkisine göz dikmiştir... Neden?
Tabii maddi çıkarlardan dolayı.. Eğer
20.000 elektrik mühendisi 200.000 gösteril-
Av eılık Mavcılık
Her eli tüfekli avcı olmadığı gibi avcı olmak da kolay değildir.
Bence yanlış burada yapılmakta, avcı ile mavcı birbirine
karıştırılmakta.
Sayın Meltem Altınörs'ün, Cumhuriyet
Gazetesi "Tartışma" köşesindeki 25 Arahk
1990 tarihli yazısını Dogal Ha>3tı Koruma
Dernegi Uyesi ve bir avcı olarak üzülerek
ama şasırmayarak okudum. Şaşırmadım
çünkü gerçek anlamda avcıhk olayuu ve av-
cüan yakmdan tammayan, avlanmadaki öl-
dürmeyi bir keyfiyet ve anafikir olarak ni-
telendiren, biraz peşin hükümlü ve de örn-
ründe hiç ava çıkmamış yani avı bizzat ya-
şamamış pek çok insanın da avcılığa yak-
laşırru tıpkı Saym Altınörs'ünkü gibidür.
Gece projektör ile tavşan katliamı yapan-
lar, su başlanna insafsızca pusu kuranlar,
sırf bir kürk uğruna güzelim hayvanlan ze-
hirleyerek öldürenler, uçmasım henüz öğ-
renmiş keklik palazlarını kınp geçirenler,
derin karda uçamayan-kaçamayan soğuk ve
açlıktan bitkin düşmüş canhlan birer birer
yok edenler de (ne yazık ki) bu kimseler ta-
rafından "ava" sıfatı ile nitelendirilmekte-
dir. Oysa bunlan yapanlar ava değildir.
"Adam" Ue "Cndam" farklı şeylerdir, ya-
ni biribirinin karşıtıdır. İşte, "ava" ile "mav-
cı"da böyledir. Gerçek ava aynı zamanda
bir doğa tutkunu sporcu insandır. Bir do-
ğa insanıdır. Her eli tüfekli avcı olmadı-
ğı gibi avcı olmak da kolay değildir. Bence
yanlış burada yapılmakta, ava ile mava bir-
birine kanştmlmakta.
seydi Imar Kanunu'nda değişiklik olmazdı.
Eğer Elektrik Elektronik Teknisyenleri Fe-
derasjonu, A partisini "size oy vermeyiı"
deyip tehdit etmesiydi.
İlkokul mezunu fen adamlan 1939'da
proje çizebilir. O zaman mühendis yoktu
(belki proje de yoktu). Ama bu "Okokul me-
zunu fen adamlan 1939'dan beri proje çi-
ziyor, bundan sonra çizmeli" antamına ge-
lemez, gelmemeli de...
Sayın Uzun, yine "tlkokul mezunu fen
adamlannın çizdiği projeyle yapılan tesis-
ler TEK tarafında kontrol edilip enerji
wriliyor" demiş. öyle yağma yok... Kont-
rol yetkilisi var diye birtakım kişilere yetki
verilemez, verilmemelidir.
Elektrikte sistem gerçekten tıkanmıştır.
Ve ben sistemi Elektrik Elektronik Teknis-
yenleri Federasyonu'nun çözeceğine inanmı-
yorum. Sistemin tıkanıklıgını çözmek için
önce maddi çıkarlan ve kamuoyunu yanılt-
malannı bir tarafa bırakmalannı istiyorum.
Biz elektrik mühendislerinin yetkileri ilk-
okul mezunu fen adamlanna verildiğine gö-
re doktorun yetkilerini hemşireye, eczacının
yetkilerini baharatçıya, avukatın yetkileri-
ni arzuhalciye, kaymakamın yetkilerini de
muhtara verebiliriz!
Ve yine halkımıza bir önerim var. Sakın
çocuğunuzu üniversitede hele hele elektrik
mühendisliği bölümünde okutmaym. Nasıl
olsa mühendisin yaptığı işi ilkokul mezu-
nu fen adamı da yapıyor. Boşu boşuna 16
yıl okumasınlar. Hem bazı partilerin fen
adamlannın oyuna daha fazla gereksinimi
var.
TUNCAY HIZLIOĞLU
Elektrik Mühendisi
Yapay gübrelerin, kurutulan batakhkla-
nn, kanala aiınan bin yıllık akarsulann, ta-
nm ilaçlannın, kaybolan doğal ortamın ve
avcılığın tüm faturasını gerçek avcılara çı-
karmak doğru mu?
Sayın Altmörs, sizi kolay bir avlağa, ava
davet etmek istiyorum. ille de yaşamak ge-
rek çünkü. Şayet gerçekleşirse av hayvan-
lannın aslında doğada ne denli güçlü ve ye-
tenekli olduklarmı, gerçek avalığın da ne
kadar zor olduğunu gözlemleyebilirsiniz.
"Kırk gün taban eti bir gün av eti" diye bir
özdeyiş vardır. Yani eli boş dönmemiz, vur-
manızdan daha garantilidk. Bizler eü boş
dönsek de her fırsatta atanz kendimizi do-
ğanın bağrına.
Doğayı avalardan değil mavcılardan ko-
rumak gerek.
KÂMİL AKDOGAN
Antalya
Kapatalım mı? \ aşatalını nu?
Sayın Ishak Alaton'un önerisi, siyasal iktidarın ekonomi
sistemine ve yönetim felsefesine koşuttur. Aynca sübvansiyon
yükünden kurtulmak umudu da bu tehlikeü ve maceracı
önerinin benimsenmesine yol açabilir.
Büyük holdinglerimizden ALARKO'nun
yönetim kurulu başkanı Sayın tshak Ala-
ton: "Zonguldak'ta iiretilen kömür paha-
Udır. Gereksinimin tümünii, ucuz olan it-
hal kömürle karşılayalım. Fiyat farkmdan
oluşacak kazançla da başta balıkçılık olmak
iizere isyerieri kunıp işçimizi oralara
çekeriz" doğrultusunda, birkaç kez kamu-
oyuna açıklama yaptı. Açılan tartışmada
aralarında kendi yardımcısı Sayın Tugrul
Erkin de bulunan mühendisler, maden fa-
kültesi profesörleri, madenciler, meslek
odası ve işçiler bu düşünceye karşı çıktılar.
Bu karşıt görüşleri şöyle özetle;ebiliriz:
1- Kömür havzamız küçük de olsa, bazı
jeolojik olumsuzluklar da içerse, bugünkü
zor duruma düşürülmüş haliyle dahi ulu-
sal güvenlik, ulusal ekonomi, yörenin
sosyo-ekonomik dengeleri açılarından vaz-
geçilemez stratejik bir değerdir.
2- Yalnızca çalışanların değil, tüm yöre-
nin gecim kaynağıdır.
3- Üretim pahahhğımn nedeni, doğal ya-
pı ve çalışanJar değildir. 1950 yıhndan bu
yana babadan kalma üretim düzenini gü-
nümüz teknolojisinin gereklerine uydura-
cak hiçbir iyileştirme ve yatırım yapılma-
dığı halde aşın üretime zorlanmıştu-.
4- Çevreyi desteklemek üzere altyapı,
devlet ve belediye hizmetlerine katkı gibi
küçüklü büyüklü çok sâyıda işletme dısı
masraflar yükseltilmiştir.
5- Politik amaçlarla çok sayıda işçi ve
personel kullanmaya mecbur edilmiştir.
6- Havzanın karmaşık yapısını tanıma-
ya bile vakit bırakmadan yönetici değişti-
rilmiştir.
7- Havza üretımı, dışalunda bir pazarlık
gücüdür.
Bu karşıt düşüncelere katılmamak ola-
naksızdır.
Sayın tshak Alaton'un önerisi, siyasal ik-
tidann ekonomi sistemine ve yönetim fel-
sefesine koşuttur. Aynca sübvansiyon yü-
künden kurtulmak umudu da bu tehlikeü
ve maceracı önerinin benimsenmesine yol
açabilir. Bu nedenle şu iki önemli konuyu
da tartışmaya katmakta yarar gördüm. Bu
konulardan birincisi sübvansiyon, ikincisi
de ocaklan kapatmaya seçenek olacak iş-
yeri yatırımlannı kimin yapacağıdır.
önce sübvansiyonu çok özet biçimde ta-
nıtmaya çalışalım: Sübvansiyon satıhk mal
maliyetlerinin, piyasa fiyatlanna düşürüle-
bilmesi için maliyetin uygun bir miktanmn
dışardan karşılanması demektir.
Devlet bunu iki türlü yapar. îlki, pahalı
ürettiği ya da satın aldığı malları, halka ya
da dışarıya daha ucuza satar. Zararı Hazi-
ne'den öder. İşte bu bir sübvansiyondur.
Tutan da bellidir. Öteki ise sübvansiyon di-
ye anılmaz. Devletin ekonomi politikaları
düzeni içinde ikame önlemleri, gümrük du-
Kâgıt ve Okıuna Ahşkanhgı
Bilgi toplumu olabilme sürecinde her yeni yıla girerken "bilgi
yılı", "bilgi çağı" terimleri sıkça kullanılmaktadır. Sanayi ve
teknolojisi bilgi kullanımını gerektiren Batı'da bu sürecin
sonuna gelinmiştir.
Toplumlarda okuma alışkanhğımn yer-
leşmesi ve gelişmesi aşamasında kâğıdın
önemli bir rolü olduğu yadsınamaz. Kâğıt
bulunduktan sonra bilgilerin yazüı hale>dö-
nüşmesi ve insanlann bunlan okuyarak öğ-
renmeleri, okuma alışkanlığını arttıran ilk
ve en önemli etmen olmuştur. Sonraki yüz-
yülarda okuma alışkanlığı belli döneniler-
deki güçlüklere karşın sürmüş ve günümü-
ze kadar gelmiştir.
Bilgi toplumu olabilme sürecinde her yeni
yıla girerken "bilgi yılı", "bilgi çağı" te-
rimleri sıkça kullanılmaktadır. Sanayi ve
teknolojisi bilgi kulîanımını gerektiren Ba-
ü'da bu sürecin sonuna gelinmiştir. Ancak
hazır teknolojilerüı ithal edildiği ülkelerde
teknolojik bilgi gerekmediğinden bilgi top-
lumu sürecinin başladığından sözedilmesi
çok zordur. Çünkü bu ülkelerde bilgi top-
lumu olabilmeyi gerektiren temel koşul yani
ulusal teknoloji için gerekli bilgi üretimi an-
layışı henüz yerleşmemiştir. Sorunu elbet-
teki temelinde aramak gerekir. Böyle olun-
ca gündeme hemen okuma alışkanlığı ve
okuryazar oranlan gelmektedir.
Okuma alışkanlığı Türkiye'de çok azdır.
Bunun en geçerli nedenleri arasında kitap
fiyatlarının pahalı olması, kitaba uygula-
nan katma değer vergisi oranı, yayıncı-
dağıtıma-kitap satıcısı üçgenindeki idari ve
mali sorunlar ve kâğıt üretiminin yetersiz
ve çok pahalı olması gösterilmektedir. An-
cak tekdüze özellik taşıyan eğitim program-
lanndan geçerek sınavlarla dolu yükseköğ-
retim ortamında yetişen kuşaklaı isteseler-
de kitap okuyacak zamanı bulamamakta-
dırlar. Böyle olunca araştırma çalışmalan-
nın az olduğu ve ilgi görmediği bir ortam
oluşmakta ve bilgi toplumunun gerektirdi-
ği altyapı bir türlü gerçekleşememektedir.
Tüm bu olumsuzlukların temelinde oku-
ma imajının topluma yerleştirilememesi
varlan, dışsatım primleri, vergi iadeleri, ta-
kas, kota ve benzerleri gibi yöntemlerle ya-
pılıp ucuzla pahalı mal arasındaki fiyat
farklannın tüketici halka ödettirilmesidir.
Tutan belirsiz, çok büyük sayılardır.
Şimdi Sayın Ishak Alaton'a soruyorum,
biriktirdiğiniz anamal içinde bu kapah süb-
vansiyondan gelen katkı ne kadaıdır? Hiç
düşündünüz mü?
Amacım bu tür sübvansiyonu ve bundan
yararlananlan kötülemek değildir. Zongul-
dak havzası için katlanılacak sübvansiyo-
nu gözlerde büyütmedeki ve bunun işletme-
nin kapatılması için gerekçe yapılmasmdaki
isabetsizliği vurgulamaktır.
Kapatma yerine pahahlık nedenlerini yok
etmek veya en aza indirmek, içinde gizli
oyunlar aranmayacak bir akıl yoludur.
Diyelim ki kapatma kararı ahndı. Alter-
natif işyerleri yatırımlannı kim yapacak?
Bunu basta Sayın Ishak Alaton olmak üze-
re özel sektör yapacak ise alkışlanz. Bu tak-
dirde üretimin durdurulmasını beklemeye
gerek yoktur. Devletin bu atılunı destekle-
yeceği de kuşkusuzdur. Sorun, zaman için-
de sarsıntısız çözulür.
Yoook... Yatırımlan devlet yapacaksa,
kazanılması düşünülen fiyat farkının Ha-
zdne'ye girmesi zonınludur. Aksi halde dev-
let, kırk bini askın insana işyeri kurmak gibi
bugün bunaldığı sübvansiyonla karşılaştı-
nlamayacak kadar ağır bir yatınm yükü al-
tma girecektir. Bu yükü, havzanın iyileştir-
mesinde kullanmak daha akıllıca bir iş ol-
maz mı?
KADRİ YERSEL
Eski Maden Dairesi Başkanı
gerçeği vardır. Bu gerçek, yayımcdığımızın
içinde bulunduğu darboğaz ve özellikle kâ-
ğıt sorununun devam etmesi yüzunden
uzun süre gündemde kalmaya devam ede-
ceğe benzemektedir.
îşlevsel okuryazar oranının çok az olma-
sı, insanlann maddi olanaksızlıklar nede-
niyle daha rahat bir yaşam tarzı özlemine
sürüklenmelerinden kaynaklanmaktadır.
Böyle bir ortamda ivedi çözüm iki boyut-
ta ele ahnabilir. llki; ulusal kaynaklann ve
yayımchğımızın desteklenmesi, ikincisi;
kültür politikamızm gözden gecirüerek oku-
ma alışkanhğımn yerleştirilmesi için işlev-
sel okuryazarlığa ulaşan sonuçlann hedef-
leneceği düzenlemelerin bir an önce yapıl-
masıdır. Daha fazla kaybedilecek zaman
yoktur, çünkü reform niteliğindeki değişim-
lere sahne olan yirminci yüzyılın bitimine
kısa bir süre kala okumadan uzak, kültür-
süz ve ulusal sanayisini oluşturacak bilgi-
den yoksun toplumlar ileride bilgi toplum-
lannın gerçekleştirmeyi düşündüğü bilim-
sel, kültürel, ekonomik ve politik beraber-
liğin de dışında kalacaklardır.
M. TAYFUN GtJLLE
Kütiiphaneci
AJNKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Şahinlerie Serçeler...
11 Aralık 1990 salı günü çıkan "Çankaya'nın Şişmanı.." baş-
lıklı "Ankara Noöan" şöyle baştıyordu:
"Zonguldak maden işçilerinin grevi olumlu sonuçlanmaz-
sa, ANAP'ın Zonguldak'taki bir ileri geleni kendini yakaca-
ğını açıkladı. Emekli bir yargıç olan yetkili bunu açıklayınca,
Insan Hakları Derneği Genel Yazmanı Akın Birdal şöyle dedi:
— Biz yaşam hakkının devletçe de kendince de yok edil-
mesine karşıyız. Kendinizi yakmayınız! Ancak maden işçile-
rinin sorunlarma duyarsız kalan ANAP'taki görevinizden ve
ANAP'tan istifa edeniz..."
Kendini yakacağını söyleyen okul arkadaşımın adını o gün
açıklamamıştım, Şimdi açıklıyorum. Emekli yargıc, ANAP Di-
siplin Kurulu Başkanı Hilmi Eminoğlu. Okuldayken soyadı
Pekdemir'di, değiştirmiş, Eminoğlu olmuş. Hilmi Eminoğlu,
6 ocak günü, ANAP merkez ilçe başkanlığına giderek,
ANAP'tan istifa ettiğini belirten dilekçeyi verdi. Daha doğru-
su, gönderdi. ANAP'tan istifa eden İl Disiplin Kurulu Başka-
nı Hilmi Eminoğlu'na "Dur gitme, niye ayrılıyorsun" diyen
olmadı. Hilmi, kendini yakmadı, ama, zaten tutuşmuş olan
ANAP'ın üzerine, benzin döktü!
Hilmi Eminoğlu, ANAP Merkez İlçe Başkanı Enver Ceva-
hir'e yoJladığı istifa mektubunda özetle şöyle dedi:
"1984 genel rnahalli seçimleri arifesinde, tüzüğündeki
prensipierin hiç saptınlmadan uygulanacağı kanaatiyle Ana-
vatan Partisı'ne kaydımı yaptırdım. Mahalli seçimlerde, be-
lediye meclis üyeliğine seçildim. Bu görevde hukukun
üstünlüğü ve fertler arasında ayrım yapılmaması konulann-
da, ANAP'lı belediye başkanıyla yaptığım mücadele, sizle-
rin ve kamuoyunun malumudur. Öyle ki, belediye meclis
üyeliğinden istifa etmek mecburiyetıni duydum. Ve istifa et-
tim. Ancak partinin elbet prensipleri doğrultusunda, mutla-
ka doğruyu bulacağını ve hukukun üstünlüğü ilkesinden
aynlmayacağını ümitle bekledim. Yapılan ve her gün basın-
da eleştiri konusu edilen anayasa ihlallerinin dahi, gün ge-
lecek aklı selim kadro ile düzertilebileceğine inandım. Fakat,
üzüntü ile müşahede ettim ki, beklentilerım tahakkuk etme-
diği gibi, her geçen gün, bir sahsın ihtirası uğruna vatan ve
millet feda ediliyor. Ve bu duruma da "dur" diyecek, parti-
nin yetkili organlan ve biihassa Türkiye Büyük Millet Meclisi
parti grubu, ses çıkarmamakta adeta ısrar ediyor. İnsan hav-
salasının (usunun) almayacağı bir umursamazlık örneği ve-
riyordu. Bunlardan en sonuncusu ve en fazla üzücü olanı
da Zonguldak maden işçilerinin insani duyguları zedeleye-
rek, devam eden grevi ile ilgili gelişmelerdir...
Maden isçisi "açım" diye bağırıyor. Parti olarak sen buna,
sanki "açlıktan öl" dercesine, güvenlik güçleriyle karşısına
çıkıyorsun. Ekonomiye katkısı var diye şirketlerin kurtarıldığı
bir ülkede, açlık feryadına kulak kapamanın veya "istersen"
demenin mazereti kabul edilemez.
Ülkemizi ve insanlarımızı felakete sürüklemekte, işgal et-
tikleri koltuk uğruna, medet umanların yönetiminde bulunan
bir partide, daha fazla kalmam saygınlığımı zedelediğinden,
partiden istifa ediyorum. 6 Ocak 1991, Hilmi Eminoğlu, ANAP
II Disiplin Kurulu Başkanı" (İmza)
Zonguldak'ta çıkan "Uyanış" Gazetesi, Hilmi Eminoğlu'
nun, ANAP'tan ayrılışını haber olarak yayınladı.
12 Eylül'ün son haJkası ANAP'ta, işlerçoktançığnndançık-
mıştı. ANAP'ı, tırmandığı Çankaya'dan, Hacı TO mü yöneti-
yordu? Hacı SÖ'nün, milletvekilliğine soyunup, politikaya
girmek istemesi, olayları küllemek amacı mı taşıyordu?
Hacı TÖ, 32. Gün izlencesinde, M. Ali Birand'a açıkladı.
Asil Nadir'i hapfsten kurtarmada, Türkiye'nin -yani Hacı
TÖ'nün- etkisi olmuş. Gazeteleri almayı Asil Nadir'e önerdi-
ği söylenen Hacı TÖ, Genel Maden-iş'in grevini kırmak için
elinden geleni ardına koymadı mı? Zonguldak'tan yürüyüp,
Mengen'le E-5 karayoluna sıkışıp kalan insanlara, yapılan yar-
dımların ulaştırılmaması için her çeşit engel kondu. Grevci-
lere soğuktan donmamaları için battaniye, yiyecek götüren
Altındağ Belediyesi'nin kamyoneti, Kızılcahamam'dan geri
çevrildi. Altındağ Betediye Başkanı Ali Rıza Koç'un eşi Me-
lahat Koç, yılmadı. ertesi günü (pazartesi) kamyonetin başın-
da yeniden yola çıktı. Askerler, kamyoneti yine bırakmadılar.
Melahat Koç, köy yollarından giderek Mengen'e ulaştı. Çan-
kaya Belediyesi'nin kamyoneti de öbürlerı de gelmişlerdi. Kimi
battaniye, kimi meyve, kimi ekmek getirmişti. Dağıtım, dü-
zensiz miydi? Melahat Hanım, "Bu ortamda öyle olur" diye
düşündü.
Madencilerin işi sarpa mı sanyordu? Oralp Basım, E-5 ka-
rayolu üzerinde, bir lastik onarımcısının salaş dükkâmnda,
şöyle bir levha görmüştü:"EI emeğine veresiye verilmez!"
diye, "Alın terine veresiye verilmez" demek. Madencilere
uyan bir söz bu.
Hacı TÖ'nün acımasız tutumuyla, ANAP'taki yangın bü-
yümektedir; sonunun nereye varacağtnı da kimseler bilemez!
Hacı TÖ, Birand'la 32. Gün'de konuşurken, Saddam için
"O sahinse, biz de şahiniz" gibi bir söz söytedi. Hacı TÖ, grev-
ci işçi karşısmda da. MESS başkanlığında olduğu gibi, sa-
hindi! İsmail Gülgeç'in serçelerine, güvercinlerine karşı şahin!
Türk halkı da savaşa karşı, barıştan yana, o da güvercin!
Yazar Aziz Nesin, yanında Suphi Karaman, Kemal Ana-
dol, Vecihi Timuroğlu'yla birlikte, Mengen- E-5 kavşağı ara-
sında bekleşen grevci işçilere dek gitti, gördü. Olayların
gelişmelerinden sonra, ne diyeceğini sordum, şunlan söyledi:
"Önce, hükümet, geleneksel, buyurgan tutumunu sürdü-
rüyor. Yani, sanıyor ki ve inanıyor ki, eskiden olduğu gibi, "iş-
çiler benim içindir, halk benim içindir" öyle sanıyor "Halkın
isteğini ben kendim veririm, o isteyemez! "Bu, buyurgan, ge-
leneksel buyurgan tavrı içerisinde. Oysa, tam tersinedjr Hü-
kümet, o işçiler içindir, hükümet halk içindir. Onun için,."Geri
gitsinler!" diye böyle otorite kurmaya kalkmak, otoriteyi sar-
sar bu çağda. Yanlış yapıyoıiar. İşçiler, Ankara'ya gelmesin-
jer; bulundukları yerde anlaşmaya girmek gerekir, bu bir.
İkincisi; hükümet bugün yaptığı zammı. bu yürüyüş olmadan
önce yapsaydı, zaten yürüyüş olmazdı. En büyük yanlışları
bu. Bu bakımdan da hükümet haksız, Başbakan haksız, Ça-
lışma Bakanı haksız, hepsi haksız. Üçüncüsü böyle olaylara
sanki kendi başına hiç gelmeyecekmiş gibi, duyarsız davra-
nıyor. O işçileri, ben gittim gördüm. Soğukta, sabaha kadar
ocda, kadın, erkek, titreşirierken, üç tane de ölü verirken, her-
kes evinde rahatça, sıcak evinde, kaloriferli ya da sobalı sı-
cak evinde oturabiliyor. Aynı ofayın, bu umursamazlığın, kendi
başına geleceğin farkında değil. Sendikalar da biraz para-
sal yardımla işin içınden çıkmaya çalışıyorlar. Toplu bir gös-
teri yapmaktan başka çare yoktur; çünkü bu, antidemokratik
bir davranıştır. Yarın aynı şeyler gelebilir başlanna. Eğer, dört,
beş yerden, altı, on yerden ayn ayn birer gün, yarım gün ara
ile sendikalar yürüyüşe geçmiş olsalardı. hükümet bu hak-
sızlığı düzettme zorunda kalacaktı. Ama, bu kanunsuz ola-
caktı. Çünkü kanunlann kendisi antidemokratikse, kanunlann
kendisi kanunsuzdur, bu kanunsuzlukların düzeltilmesi an-
cak, böyle demokratik zodamalarla olabilir. Bir de bunu yap-
madılar. Durum budur. Eğer, işçiler Zonguldak'ta yenilirse,
bu Türk işçi sınıfının yenilgisi ve Türk halkının yenilgisi ola-
caktır. Bunu anlamıyorlar. Başka bir yanlış, başbakanın yan-
lışr. Konuşmak üzere giderken, yanına içişleri bakanını alarak
gidiyor, ne büyük yanlış! Burda bir asayiş sorunu yok ki. Ya-
nına alacağı insan çalışma bakanıydı elbette. Daha baştan,
niyetlerinin yanlış olduğu ortaya çıkıyor..."
ESKİŞEHİR 2. SULH CEZA
MAHKEMESİ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR
Samk: Mustafa Kemal berigkieo, Hüseyin ve Sevim'den olna, 1953
doğumlu, Eskişchir Merkez Cunudiye mahallesi nufasuna kayıth, ha-
len Eskişehir Erenkö) mahallesi Vıldınra sokak, beri Tkaret No: 18'de
otunır.
HÜKÜM ÖZFTt: Yukanda kinuiği yazalı olan sanığuı Türkiye öğ-
retrnenler Bankası Eskişehir Şubesi'nce kendisine verilen çek karrıe-
sini bankamn geri isteraesine rağınen iade etmediği ve böylece Çek
Kanunu'na aykın davrandığı anlaşıldığından:
Mahkememizin 2.10.1990 tarih ve 1990/372-433 numaralı karan
Ue sanığın 3167 sayıh kanun 13/1 maddesi gereğince 120.000.- lira
ağır para cezasıyla cezalandınlmasına karar verilmiştir.
Bu karar saıuğın mevcut adreslerine tebliğ edilememistir. Zabıta
tahkikatı ile de sanığın mevcut yeni adresleri tespit olunamamışur.
Bu nedenle 7201 sayıh Tebligat Kanunu'nun 28. maddesi uyarın-
ca hükum özetinin ilanen tebliğine karar verilmiştir.
Hüküm ilan edildiği tarihten yedi gün sonra sanıga tebliğ edilmiş
sayılacaktır. 6.12.1990 Basın: 17245