25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 OCAK 1991 HABERLER CUMHURÎYET/3 Dfoskova Sirki relıiıı RUS KAPLANLARIBU ATI YtYECEK — Kapıkule de rehın kalan Rus Durov Hayvan Sirki'ne meyve ve sebzeyi de toplattırdı. Halde yaşanan en ilginç anlardan biri de sirkin kaplanlan için Edirne Belediyesi de yiyecek yardımı yapıyor. Edirne halindeki kabzımallann hibe ettigi kasa kasa ortaklaşa satın alınan kesimlik atın romorka çıkanlma işlemiydi. Al uzun siire traktönin römor- meyve ve sebzenin yanı sıra Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, atıklann arasında çürümemiş olan kuna binmemek için savaşım verirken çalışanlara zor dakikalar yasattı. (Fotoğraf: Cumhuriyet) Durov Tiyatrosu parasızlık nedeniyle Kapıkule'den çıkamıyor. Hayvanlar açlıktan kırıhyor VEDAT YENERER Dünyaca ünlü Sovyet "Durov" Sirki'nin hayvanları, Edirne Gümrüğü'nde aç ve su- suz rehin kaldı. Hayvanlann ba- kıcıları, bîr hafta boyunca güm- rükte tutulan hayvanlann güç durumda olduğunu, vagonlann Türkiye'de bekleme parası olan 43 milyon liranin sırki getiren Galatasaray Kulübü tarafından ödenmemesi dunımunda hay- vanlann birkaç gun içinde açlık- tan ve soğuktan öleceğini be- lirtti. Gar Müdürlüğü yetkilileri de "6 Sovyet vagonunun bekleme parasının her gun arttığını ve paranın ödenmemesi durumun- da vagonlann çıkışına ızin veril- meyeceğini söyledi. Galatasaray Kulübü Asbaşkanı Selçuk Uy- gur, kulübün konuyla ilgisi ol- madığını belirterek "Ödenmesi gereken para Bulgar hükümeli- ;nin onlardan geçiş olarak iste- digidir. Bulgarlar vagonlann bekleme parasını istiyoriar. Sov- yet makamlannın Bulgar ma- kamlarına faks çekmesi gereki- yor. Ülkelerinin dışında kalma- , ya alışık olmadıklan için bu tiır komiinikasyon hatalan ygpıyor- lar" dedi. Edirne Gümrüğü'nde bir haf- tadır, rehin kalan sirk hayvan- larının ve bakıcılann durumunu gönneye gittiğimizde, hayvanla- n açlıktan kafeslerinde çırpınır bulduk. Hayvan bakıcılan pa- saportlanna polis tarafından el konulduğundan çaresizlik, için- de oturuyorlardj. Vagonlann et- rafında bizi gören bakıcılann sorumlusu universite öğrencisi Filipp Zoubarev, "Siz Galata- saray Kulübü'nden misiniz?" diye seslendi. "Gazeteciytt" de- yince bir anda çevremize top- landılar. Şisli Gösteri Merkezi'nde Ga- latasaray Kulübü'nün isteği üze- rine geidiklerini, ancak ilk gün- den itibaren ilgisizlik nedeniyie hayvanlann aç kaldığını vurgu- layan Zoubarev şoyle konuştu: "Moskova'dan istek yaplık- lan zaman hayvanlann ne kadar yemek yediklerini listeler halin- de bildirdik. Kabul ettiler ve gösterilere başladık. Kısa bir sii- re sonra kaplanlara giinde 8 kg, file 100 kilo yiyecek verilmesi gerekirken bu oranlann dörtte biri kadar yiyecek verdiler. Gös- feriyi bir hafta uzatmamızı isle- diler. 17 aralıkta başlayan uzal- madan sonra bize ödeme yap- madılar. 25 aralıkta ayrıldık. Vagonlann bekleme parasını da kontrat gereği ödemek zonında- lar. O gttnden bugüne parasızız. Hayvanlanmız açlık ve soğuk- la karşı karsıyalar. Paramu yok, bir iki güne kadar ender rastlanan ayılan ve midillileri kesip diğer hayvanlara yedirece- gjz. BiitÜR dunyayı dolaşıyoruz. En son 4 ay süreyle Japonya'- daydık. Böyle bir dunıma hiç- Bakıcılardan veteriner fakül- tesi öğrencisi Luda adlı genç bir kız, hayvanlann değerlerinin paha biçilmez olduğunu anım- satarak "Bizim açiığımız önemli değil. Elektrigimiz, suyumuz, yiyeceğimiz ve ısınmak için kö- mıiriimüz yok. Bizim için önemli değil. 5 giındür yemek yemeyen hayvanlara iizülüyo- Galatasaray getirmişti İstanbul'a Galatasaray kulübü tarafından getirilen Moskova Hayvan Tiyatrosu, Türkiye'den çıkışta 'vagon parası ödenmediği' gerekçesi ile Kapıkule sınırından geçirilmedi. Sirk bakıcıları, çıkış parasını Galatasaray'ın ödemesi gerektiğini öne sürüyorlar. bir yerde düşmedik." Bakıcılar çocuklan gibi ilgi- lendikleri akillı hayvanlann bu durumlan karşısında aglama- mak için kendilerini zor tutu- yorlardı. Gruptakilerden Ale- xander Trechov bir anda söze atılıyor: "Polis pasaportlarunızı sanki kaçacakmtşız gibi aldı. Postaneye gidip konsolosluğu aramamızı bile engellediier. İki arkadas pasaporüannı verroeye- rek bu islerimizi ballediyorlar" diyor. ruz. Filin karnı içine çöktii. As- lanlar kafesin içinde çırpınıyor. Ve biz burada adeta hapisteyiz. Hapishane bile daha rahat ve sı- caktır. Tropikal hayvanlar bu soğukta ölmek üzereler" diye- rek ağhyordu. Edirne'den Bulgaristan'ın Varna şehrine ve oradan da ge- miyle SŞCB'nin Odesa limanı- na ve daha sonra da Moskova'- ya kadar en az 3 günluk yol ol- duğunu, para ve yiyeceklerinin de günler önce tükendiğini söy- leyen Filipp de şöyle konuştu: "Koca güranık gannda sadece bir kişi Ingilizce büiyor, o da ye- tersiz. Yeni yılı eleklriksiz, ağaç- sız ve ağaç geçirmek bizi iizii- yor." Hararetli konuşmalar sırasm- da station bir Renault vagonla- nn yaruna sokuluyor. Gelenler Oralp ve Güralp Basım kardeş- ler. Gösteriler sırasında kendi çiftliklerinde kullanmak üzere hayvan terbiye metotlannı Fi- lipp ve Luda'dan sormuşlar. Sirk elemanlan çaresiz kaldık- larında onları İzmit'ten yardım için çağırmıştar. İki kardeş arabanın arkasına kannca kararınca aç hayvanla- ra birkaç gün yetecek yiyecek yükleyerek İzmit'ten Edirne'ye gelmişler, ama bu yiyecekler an- cak 1 günlük. Sonunda beledi- ye başkanmdan yardım alma önerisini uygun buldular. İki bakıcı ve Oralp Basım ile birlik- te Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi'yı aramaya ko- yuluyoruz. Konuya oldukça du- yarlı yaklaşan Başkan Hamdi Sedefçi, çaiışma arkadaşlarmı da yanına alarak derhal Edirne haline geliyor. Günlerden pazar ve her yer kapalı. Bakıcılar ilgi karşısında oldukça duygulam- yorlar. Kabzımallardan Musta- fa Çoğ ve Osman Cankaflı da duyarlı bir şekilde kasalarla el- ma, çuvallarla havuç, lahana, kabak ve yeşil salata çıkartarak belediyenin ayırdığı römorklu traktöre yerleştiriyorlar. Belediye Başkanı Hamdi Se- defçi ve Oralp Basım kendi cep- lerinden verdikleri parayla bir at satın alıp ilk etapta hayvanlan doyurmak için kestiriyorlar. Galatasaray Kulübü Asbaş- kanı Selçuk Uygur, hayvan ti- yatrosu bakıcılarının iddialan ile ilgili olarak şöyle konuştu: "Kulübümüzle ilgisi yoktur. Protokolde İstanbul il sınırlan içindeki masraflar bize aitti. Onlara 80 bin dolan kazanç, 20 bin dolan da masraf oimak uze- re toplam 100 bin dolar para verdik. Bir de iyi niyetimizi gös- tennek için Edirne'ye kadar bir arkadaşımızı eslik etmek üzere görevlendirdik. Bulgar Giimrii- ğü ile problemleri var. Vagon- lann bekleme parası olarak bu parayı istiyoriar. Bulgar Demir- yollan ile Sovyet makamlan arasında olan bir konu. Sovyet- ler Birliği dışında kalmaya alı- şık olmadıklan için bu tur ko- miinikasyon eksiklikleri dogu- yor." Ali Baba ve Kırk Haramiler'i sahneye koyan Murat Göksu fArap müziği sayguı' Sergilediği yapıt "arabesk esinli" olduğu îddia edilen sanatçı, "Solistin söyleyişindeki ses kaynaklarının arabesk izlenimi uyandırabileceği"ni söyledi, "Ravel'in Bolerosu'nda da Şehrazat'ta da arabesk var, ama Türkiye'de arabesk müzik yozlaştı" dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bo- rosn) — "Opera sanatçılan ve müzik adamları tarafından "arabesk esinli" olduğu öne sü- rülen "Ali Baba ve Kırk Haramiler" adL operayı sahne- ye koyan Ankara Devlet Opera ve Balesi Sanatçısı Murat Gök- su, iddialan "ilgisi yok" diye yanıtladı. "Ali Baba ve Kırk Haramiler"in evrensel boyutla- ra ulasabilecek bir yapıt olduğu- nu söyleyen Göksu, "Bir Tiirk bestecinin yazdığı opera olarak kıvanç duyulacak bir eser" de- di. "Yapıtın tamamen makam- sal hazırlandığı, ancak solistin söyleyişindeki ses kaynaklarının arabesk izlenimi uyandırabile- cegini" söyleyen Genel Mudür Erol Gömürgen'e, "Ne demek istiyor. Bu operada söyleyen sa- natçıların hepsi çok iistün sanatçılar" diyen Göksu, "Bu opera, bana göre arabesk değil. Ben, herhalde arabesk bir ope- rayı sahneye koymam" biçimin- de konuştu. Sanatçı yapıtta ma- kamlar olduğunu "arabesk" id- dialarını öne sürenlerin bu ne- denle yanıldığını söyledi. Göksu, "Haramibaşının Ar- yası" adlı bölümün arabesk ol- duğu yolundaki iddialara "ilgisi yok" diye karşılık verdi. "Ba- na göre bu operamn ne olduğu- nu anlayabilmek için gelip otu- rup dinlemek izlemek gerek. Çiinkii benim sahneye koydu- ğum bir eser. Ben buna, arabesk değil ya da modern, ne desera, onun bir dışanya çıkışı var. Ama ben, herhalde arabesk bir operayı sahneye koymam" di- yen Göksu, sözlerini şöyle sür- dürdü: I Y "Bu, benim kişiliğimle ilgili bir şey. Arabeski vadsıdığım için degil de ben çoksesli müzik- ke uğraşan bir insanım, ama bu- hun ne olduğunu, insanlar ge- lip izleyerek gorme durumun- Ua."Göksu,operamn "arabesk Winü" olduğu yolunaakı uyan- nın, söz konusu bölümü izleyen müzik adamlan ve opera sanat- çıları tarafından sömürgence yapıldığının anımsatılması üze- rine, "Onlann o söyledikJeri de bir yere dayanıyor muhakkak. Ama neyi istemiyoriar? O ope- rayı mı, yoksa başka bir seyi mi istemivor'ar? Yani, sansasyon yaraup baska bir yere mi var- mak istiyoriar? Onu da biknek- te yarar var. Konu bu operay- sa, bu opera arabesk değil ba- na göre" diye konuştu. Aksu, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Erol Gömürgen'in, "Yapıtın tamamen makamsal olarak hazırlandığı, ancak solis- tin söyleyişindeki ses kaynakla- rının arabesk izlenimi uyandırabileceği" biçimindeki açıklamasıyla ilgili olarak da "Genel Müdiir'ün söylediği de bana göre doğnı bir cümle de- ğil. Ne demek istiyor? Bu ope- rada söyleyen sanatçıların hep- si, çok üstün sanatçılar. Söyle- şiden kaynaklanıyor diye bir şeyi kabul etmiyorum ben" dedi. Göksu, bir soru üzerine, Ali Baba ve Kırk Haramiler'in "Evrensel boyutlara ulasabile- cek bir yapıt" olduğunu söyle- di. Göksu, "Çiinkii bizden ma- kamlar var bir kere. Zaten, arabesk' diye değerlendirenler de oradan yanılıyorlar. Ravel'- in 'Bolerosu'nda da 'Şehrazat'- ta da arabesk mimaride de ara- besk var. Ama Tiirkiye'deki arabesk müzik yozlaştı. Yoksa Arap müziği çok saygın bir mü- zik. Niye milletin kafasına takı- lıyor ki bu, Arap müziği, Arap halkının müziğidir. Bizim sergi- lediğimiz bu operada Arap mu- ziği yok. makamsal müzik var. Makam var. Arap teması hiç yok maalesef. Bence olmalıvdı. Olsaydı bu bana komik gelmez- di, anormal olmazdı. Niye ol- masın, konu, masal Arap değil mi? Ama yok" diye konuştu." Yeni Yılda Sağlık, Başarı ve Mutluluklar Dileriz... TURK TICARET RANKASI TÜRKBANK "İkinciAdresiniz" DUNYADA BUGUN AIİSİRMEN 'Talih Kuşu'... Avrupa'nın bir sürü sarayında bulunmuş olan hatta bir kez İstanbul'a kadar uzanan Casanova, son derecede ilginç olan anılarında, Fransız sarayında başından geçen bir olayı an- latır. Maliye bakanı, kralın kendisinden, halkın seve seve öde- yeceği yeni bir vergi türü bulmasını istemiştir. Casanova SH kıntıda olan bakana, lotaryayı önerır. Gerçekten de halkın ik- ramiye kazanmak umuduyla satın aldığı biletler sayesinde hazıneye para girer. Lotarya, bir talih oyunu olmanın da ötesinde, devlet teke- linde olduğu sürece, hazinenin gelir kaynağı, halkın seve se- ve, gönüllü olarak ödediği bir tür vergidir. Talih oyununu devlet kendi tekeline almadığı zamanda, ba- zı kişi ve kuruluşlara belirli bir karşılıkla bırakır. Bizim, 'Milli Piyango'nun öyküsü de böyledir. Osmanlılar döneminde, birçok ayrıcalık yabancılara veri- lirdi. Talih oyunu oynatma ayncalığı verilen yabancılardan biri de İtalyan uyruklu Bay Bianco idi. Bianco'nun lotarya oyunu zamanla öylesine ün kazandı ki artık talih kuşu' ile ayrıcalık sahibinin adı özdeşleşti. İşte piyango sözcüğü, Bay Bianco1 nun adının dilimize uyarken geçirdiği değişimdir. Cumhuri- yet döneminde, her şey millileştirilir, birçok şey devletlestiri- lirken Bay Bianco'nun oyunu da millileştirildl ve 'Milli Piyango' oidu. 199O'ı geride bırakıp, 1991'e adım attığımız dün gece hiç kuşkunuz olmasın ki milyonlarca kişi, 'Milli Piyango'nun 'ta- lih kuşu'nun kimin başına konacağını. nefeslerini keserek beklediler. 'Milli Piyango' bu yıl rekorlarına bir yenisini ekledi. Büyük ikramiye, 22 milyara çıkarken satılan bilet sayısı da 22 mil- yona yükseldi. Yalnızca satılan bilet sayısı bile aldığınız tek bilete büyük ikramıyenin çıkma şansının ancak 22 milyonda bir olduğu- nu gösteriyor. Yanı, büyük ikramiyeyi kazanma şansınız, can güvenliği- nin en alt düzeyde olduğu karayollarımızda, trafik kazasına kurban gitme olasılığından daha zayıf. Ya da tütün içenleri- mizin akciğer kanserine yakalanma olasılığının, büyük ikra- miyeyi kazanma olasılığından on, yüz, hatta belki de bin kat yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Ama nedense, bunları hiç kendimize kondurmayız da bü- yük ikramiye şansına ciddi biçimde bel bağlarız. Son günierde yolda ciddi, dalgın yürüyen adamlar gördü- ğümde hep onlann kazandıkları yirmi iki mılyarı ne yapacak- larını düşündükleri ızlenimine kapılıyorum. İnsanlar, 'talih kuşu'nun kendi başlarına konacağına inan- mak için öylesine özgün ve ilginç gerekçeler buluyorlar ki. Geçenlerde, bir arkadaştm, oğlu ile zarif sözlüsünü yeme- ğe götürmüş ve tam sofrada otururlarken gelen Milli Piyan- go satıcısından 'çocuklara çeyiz olsun' diye bir bilet almış. —Çıkacağını nereden biliyorsun? diye sordum. —Vallahi bizim oğlan, o kadar zarif, hoş, akillı, sevimli, ter- biyeli bir kızı bulabildiğine göre bayağı şanslı. Başına bir talih kuşu' konduğuna göre ikincisi neden konmasın. Gerekçeye karşı soyleyecek bir şey bulamadım. Yılbaşına birkaç gün kala, Bodrum'a gitmek için Atatürk Havalimanı'ndan İzmir uçağına binmeye hazırlanan bir başka dostum ise şişman, bıyıklı, patlak gözlü, kel ve abus suratlı bir ahbabına rastlayınca hemen —Aman ne rastlantı deyip, yanı başlarında bitiveren satı- cıdan bir piyango bileti almış. Bakalım, suratsız herife rastlamayı şans sayan dostuma bir şey çıkacak mı? Evet, insanlarımız nedense 'talih kuşu'na öylesine inanı- yoriar ki herkes bilet peşinde koşuyor ve 22 milyar olasılığı- nın 22 milyonda bir olmasına aldırmıyor. Piyango bileti alıp, başına 'talih kuşu' konmasını bekieme- nin saçmalığına bir tüıiü akıl erdiremiyorum. Genelde Milli Piyango'yu almayanlar, alanlardan daha ta- lihli çıkıyorlar. Ne var ki bu gerçek yine de insanların 'talih kuşu' çılgınlı- ğını önleyemiyor. vallahi koca koca insanların bu çılgınlığına bakınca, za- man zaman öfkeleniyorum. Talih kuşu' öyle kolayca kimsenin kafasına konmuyor. Milli Piyango'dan da büyük çoğunlukla hiçbir şey çıkmıyor. Yine de koca adamlar saf saf biletleri ceplerine indiriyorlar. Bu yılbaşı karım da bir Milli Piyango bileti almış. Gece ya- nsı çekilişinden sonra birbirimize girdik. — Bu kadar saflık insanı çıldırtıyor, diye çıkıştım. Sonra da ekledi m: —Biliyorsun ki hiçbir şey çıkmıyor. — Sen nereden biliyorsun çıkmayacağını? diye diretti. lyice tepem attı: —Nereden biliyorsun var mı? Çıksaydı, benim hem de üç değişik kentten aldığım, attt biletten birine çıkardı. Oysa amor- ti bile yok dedim. Hem bizim hanımın ağzının payını vermiştim hem de 'ta- lih kuşu'nun bizim tarafa uğramamasından duyduğum düş kırıklığı ile öfkeyi giderip rahatlamıştım. Ne tuhaf oluyor şu insanlar ve ne olmaz umutlara bel bağ- lıyoriar değil mi? KISA KISA ~ • Askeri Yargıtay'da boş bulunan üyeliklere atamalar yapıldı. Resmi Gazete'de dün yayımlanan üçlü kararnamelere göre Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkeme Hâkimi Yarbay Suat Soykan, Hava Kuvvetleri Komutanlığ) Adli Müşavirliği'nden Yarbay Necmettin özkan ve 9. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı'ndan Yarbay Ramazan Ulak, Askeri Yargıtay üyeliğine atandı. Resmi Gazete'de ayrıca 10 yedeksubayın askeri hâkim sınıfına geçirildiğine ilişkin üçlü kararname de yayımlandı. • Ankara'da eski Adliye binasında dün saat 02.00 sıralarında yangın çıktı. Binanın bacasından başlayan yangın, itfaiye ekipleri tarafından kısa sürede kontrol altına ahnarak söndürüldü. Kalorifer tesisatında meydana gelen arıza yüzünden çıkan yangında can kaybı olmadı. • Adıyaman'ın Gerger ilçesine bağlı Gülyurt bucağındaki kahvelerde ihtiyar heyetinin altı yıl önce aldığı karar gereğince her türlü oyunun yasağı sürüyor. Üç bin nüfuslu bucakta "tavla oynamak" için iki saat uzaklıktaki Gerger'e gittiklerini belirten gençler, "Bucakta çalışabileceğimiz iş yok. Bu nedenle günümüzün büyük bir bölümü kahvelerde geçiyor. Ancak orada da oyun oynayamıyoruz" diyorlar. • Karayollarında dün meydana gelen trafik kazalannda 4 kişi oldü, 3'ü ağır 6 kişi yaralandı. Adapazan'ndan İstanbul'a giden yolcu otobüsü hatalı sollama yüzünden karşı yönden gelen kamyonla çarpıştı. Kazada şoförler Mustafa Korkmaz ve Turan Yağışman olayyerinde, yolculardan Osman Alemdar ise kaldınldığı hastanede öldü. Konya'nın Seydişehir ilçesinde de Osman Uçar kamyon-otobüs çarpışması yüzünden hayatını kaybetti. • Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, silah kaçakçılığı yapan 10 kişilik bir şebekeyi yakaladı. Ankara Emniyet Müdürlüğü Silah Mühimmat ve Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'nden yapılan açıkalamaya göre ekipler, Güneydoğu'dan getirilen tabanca ve mermilerin Ankara'da satıldığını tespit ettiler. Bunun üzerine yapılan operasyonlarda Nadi Sosyal, Tahir Kahraaıan, Şenol Aydın, Hüseyin Benli, Hidayet Kara, Alaatün Sakarya, Abdullah Karadoğan, Faruk Birbilen, Alaattin Ozaydın ve Mustafa Karaoğlu yakalandılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle