18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER / OCAK 1991 ANAP Için Kader Yılı Başlarken... Sayın Özal, dört eğilim diyerek çıktığı yolda, diyalektiğin somut bir görüntüsünü verdiği için başarılıydı. Bu yöntemi ilk kez deneme alanına sürdüğünden etkiliydi. Şimdi ise?.. FEYYAZ TOKAR "Yeni yıl umuttur, guzel bir bekientiler yuma- gıdır. Nitekim 365 gun once bu sutunlarda duy- gulanmızı dile getirirken, başlayan yılın orta ve dar gelir sınıfındaki y urttaşlanmıza rahat soluk aldırmasını diliyorduk. Çunku iktidar partisi ge- nel seçünlerden etkin bir sandalye sa>ısı ile cık- manın guvencesi içerisinde ciddi çozumlere ce- saretk gidebilirdi. Ilık bir hevecanla guzel bek- lentiler içerisindeydik. Enflasyonun asağıya çe- kilecegine inanıyorduk. Seçimi aşmış Sa>ın Özal'ın giderek hoşlanmaya başladığı iç politi- kadan belirli bir olçude soyutlanıp, iktidannın ilk gunlerindeki gibi ekonomi katannın seyir programına eğileceğini duşunuyorduk. Bu duy- gular içerisinde 1988'e iyimser giriyorduk. Oysa yılın bu son gununu, kınlmıs umutlaria kapatt- yoruz. Bu cksam sondureceğimiz ı>ıklarla, bir yıl önce aynı dakikalarda başlamış beklentilerimizi karanlığa gomuyoruz." Bu satırlar, ıki yıl önce 31 Aralık 1988 tarihli Cumhurıyet'ın bu sutunundakı yazımızın ilk pa- ragraflarıdır. Şimdi uç yıl daha geriye, 1987'nin son günune gıdelım Yıne bu sutunda şunları soy- lüyorduk: "Enflasyon niçin inmemekte, doviz kuriarı ne- den zaptedilememektedir? Son yıllarda Turkiye^ nin dışsaümı dolayısıyla odemeler dengesinde bir iyileşme açıkça kendisini gostermiş olmasına kar- şın, henuz tam sağlıklı bir yapıya kavuşmama- sından kavnaklanmaktadır. Yani Turkiye yine ar- tan bir biçimde dışalımını surdurmektedir. Dış ticaret açığı. dışsatım artmış olmasına karşın, yi- ne buyuk boyutlara ulaşmaktadır. Cari odeme- ler dengesindeki açık azalmış, ancak bilmemis- tir. Borçların ve faizlerin odenmesi Turkiye'yi odemeler dengesi alanında hâlâ ciddi bir sorun- la karşı karşıya tutmaktadır. Borç odemelerinin buyuk bir bolumunun yeni borçlanmalarla kar- şılanmış olması, kesin ve kalıcı çozüm için ge- rekli kanalların istenilen genişlikCe açılamamış olmasındandır. Nitekim, bu yıl 5.5 milyar dolar- lık bir borç ve faiz bdeme gundemdeydi. Bu borç, odemeler dengesinde kendi oluşturdugu farklarla degil, 5 milyar dolarlık yeni bir borçlanmayla karşılanmıştır. Bu da sorunun kalıcılıgııun gös- tergesidir." Aynı şarkıyı yineliyoruz Yıne güncel bir konu olan ve adı kirnı zaman "vergi reformu", kimi zaman "vergi duzenleme- leri" olan onlemler paketi ile 1991'e girerken uç yıl onceki yazımızın şu paragrafına da goz atalım: "Dileriz ki sosyal adaletçi olduğunu sık sık vurgulayan hiıkumet, bu adaletsizliği duzeltmek yolunda gerçekçi çaba harcayabilsin. Vergi ka- nunlarında daha katı bir uygulama soz konusu olursa, batta vergi oranlannın biraz arttırılması gundeme gelirse, yine en çok etkilenecek kesim, kuşkusuz ortadirek-memur ve işçi kesimi olacak- tır. O>sa seçimlere girerken (1987 seçimleri) hu- kumet bu gerçeği gorerek, bu kesimlerin vergi yü- kunde bazı hafifletmeler yapacağı ve gelirlerinin enflasyon üzerinde gerçekleşmesine yarduncı ola- cağı konusunda açık vaatlerde bulunmuştur. Turkiye'de bir vergi kaçakçılıgı olduğu bilin- mektedir. Ve kaçırılan verginin hemen hemen toplanan vergiye eşit olduğu hakkında ileri stt- rulmuş savlar ve bunların dayandıgı incelemeler de vardır. O halde yapüması gereken şey, yeni ver- gi konulmasa bile, once bu kayıp ve kaçağı on- lemek olmalıdır. Bumın bugunden yanna gerçek- leştinlecek bir hedef olduğunu soylemek guçtiır. Vergi teşkilatının ona gore yeniden gözden geçi- rilmesi ve vergi denetiminin daha etkili hale ge- tirilmesi zorunludur. Ancak bu onlemler kadar ağırlık taşryan bir başka husus harcamalar ko- nusunda mevcuttur. Ekonomide kaynaklar ka- dar kaynakların nasıl kullanılacağı da buyiik onem taşır." Diyalogdan monoloğa Goruleceğı gıbi son uç yıldır her yeni yıla gi- rerken, ekonomik alanda söylediklerimiz hemen hemen bir öncekı yılın aynıdır ve sürdurülen yan- lışlar, alışılmış sancılan devam ettirmekte formü- lu belli ilaç karşınuzda durmasına karşın!.. Bir- lıkte yaşamaya alıştığımız bu sancılarla yaşamı- mız surüp gitmektedir. Ancak bu zararh alışkan- lık ciddi sinyaller vermektedir. Anavatan iktıdarını yüzde 4O'lı oylardan yüz- de 18'li oy duzeyine indiren ve yuzde 22'lerin üze- rıne çıkartmayan nedenler de işte bu beraber ya- şamaya alışılmış sancıların ozundeki hastalıklar- dır. Turkıye'nin çok partili parlamenter sisteminin vazgeçilmez bir siyasal orgutü durumuna gelmiş bulunan ANAP'ın ekonomik politikasında yıl- lardır aynı sorunlar yanında, yine yıllardır san- cısını çektiğı, fakat çozumleyemediği, iç yapısı- na donuk, siyasal sorunları da vardır: "Çok par- tili parlamenter düzenin vazgeçilmez siyasi ör- gutu..." tanımlamamızı da açıklayalım!.. ANAP, neden vazgeçilmez bır siyasal örgut olsun?.. Bu- gun en acımasız karşıtının bile kabullendiği bir gerçek vardır ki ANAP özeilikle ekonomik alan- da, yeni bir çekirdek patlatmış ve sorunlara yak- laşıma hızlı bir anlayış getirmiştir. Eleştirecek yı- ğınla olaya, içimize sindiremediğimiz sayısız gö- rüntuye, çağın arkalarındaki felsefenin temsüci- si, etkin yerlerdeki pek çok kişisine karşın bir de- ğişik potansiyelli ANAP gerçeğini yadsımak ola- nak dışıdır. Gönul isterdi ki 8 yıla yaklaşan bir ANAP ik- tidannın kötu puan hanesinde yalnız ekonomik politikada inat haline getirdiği ve sosyal devlet ıçeriğine ters düşen kusurlar bulunsun!.. Siyasal partilerde bu tur yanhşlar kişi değişiklikleri ile kısa süreler içerisinde onanlabihr. En fazla bir seçim dönemine mal olur. Oysa Anavatan Par- tisi'nde kuruluş ve etkin halk desteğine ulaştığı dönemlerin politikalanndan uzaklaşma vardır... Savaş açılan enflasyonla sarmaş dolaş bir yaşam tarzı yeğlenmiştir. Liberal felsefenin en belirgın niteliği olan özgurlük, çarpıcı örneğini teokra- tik eğilimlerin giderek etkinliklerini- arttırmala- rında gostermektedir. "Burokrasiyi azaltma" slo- gam, bazı dönemlerin ciddi ayıbı olan parti ka- demelerinin bürokratı ezme alışkanhklarından buyıik ölçude uzaklaşmış, fakat bu kez üst du- zey burokratın kimden emir aldığı ya da alacağı kuşkusunu güncelleştirmiştir. ANAP'ın ilk yıl- larının diyaloğa içtenli özen gösteren yaklaşım tarzı giderek bir monolog dönemine dönüşmuş- tür. Oysa bu eski deyim (diyalog ve diyalektiğe ilk anlamını veren Platon'dur) birbirleri ile çeli- şen düşüncelerin çatışması, çarpışması sonucun- da bu çelişkilerin ötesine geçerek, birbirine zıt düşünceler arkasında saklı olan objektif gerçeği bulmaya yönelten bir yolun tanımlamasıdır. İşte Sayın özal, dört eğilim diyerek çıktığı yol- da, diyalektiğin çok somut bir göruntüsünu ver- diği için başarılıydı. Bu yöntemi ilk kez deneme alanına sürduğunden etkiliydi ve çarpıcıydı... Az gittik uz gittik, dereler tepeler geçtik, o guzel di- yalogdan, diyalektikten, demokrasilerin hiç sev- mediği monolog dönemine dönuş yaptık. İkti- dar partisinin seçimden önceki son yılı olan 1991'e, bu kaygılı yolda ılerleyerek giriyoruz. PENCERE HESAPLASMA BURHAN ARPAD Komik-i Şehir Naşit Bey Şehzadebaşı/Balabanağa Mahallesı'nde konak yavrusu bır evin haşarı oğlan çocuğu Ahmet Naşıt, Beyazıt Ruştiyesı'nı bıtırdiğınde on yedısındeydı Hacı Ahmet Bey, oğlu baytar ol- sun ıstıyordu Babası, Sultan Hamıt'in eczacıbaşısıydı. Am- cası da Deniz Hastanesı'nın paşa rutbesınde başhekimıydi Erkek çocuğu ıcın "baytar mekteb-ı şahanesı"nı uygun go- rüyordu. Inatcı adamdı Kafasına koyduğunu yapardı. Ahmet Naşıt'ın baytar mektebıne kayıt ışlemlerıni yaptırmış ve açı- lış gunü elıyle goturup okul mudürune teslim etmıştı. Fakat Ahmet Naşıt 'ı Balabanağa Mahallesı'nde karşısında gorünce şasalamıştı Naşıt, bır yolunu bulup okuldan savuşmuştu, di- reniyordu Israr ederlerse okuldan her gun kaçacağını, çe- kinmeden soylüyordu Daha once Saray Muzıkası'na gırıp Güllü Agop Efendı'nın yanında zenne (kadın) çıkmış olan ağa- beyı Zıya'yı tterı suruyordu Sonunda isteğını kabul ettirdı, 1904 şubatının son günu Saray Muzıkası'na verıldı Ahmet Naşıt, Saray Müzıkası'nda dort yıl kaldı Başlangıçta kımsenın gözüne çarpmadı Tuluatın bellıbaşlı tiplerını tak- litlerıyle canlandıran unlu oyuncular da buldukça ona sıra ge- leceğı yok gıbıydı. Naşıt, gecelerı koğuşta taklıtler yapıp mo- nologlar soyleyerek arkadaşlarını güldurmekten daha aşırı bır öte yere, bır başarıya uiaştı. Fakat günun bırtnde, Apti fifendıye adını duyurabıldı. Kadrodakı tuluat ustaları, unlü ortaoyuncuları onunde taklıtten sınav vererek oylesıne he- yecanlanmıstı kı jundekılenn ıznını koparıp yuzunu duvardan yana çevırdıkten sonra Meddah Ismet'ın 'Mıllet kayığı' mo- noloğunu soyleyebılmıştı. Ustalar, bu utangaç gencın taklit- te gostvdığı başarıya hayran kalmışlardı. Naşıt o gunden son- ra çabucak göze gırmış, kısa zamanda yeteneklerını geliş- tırmiştı. Yıldız Saray Tıyatrosu bu yaldızlı kafeslerle ortülü lc- calarıyla büsbütün loşlaşmış salonunda Sultan Hamıd'i ka- lın sesıyle, sık sık güldurmüştü. Meşrutıyet ilan edılip Saray Müzikası dağılınca Apti Efendı yeni kurduğu heyete Naşid'ı de almıstı. Apti Efendı heyetiyle bır sure çalışmış, Pembe Kız operetınde Dalkavuk rolunde başlayan başınabuyruk tıyat- roculuğu kısa zamanda büyük başarı kazanmıştı Apti Efen- di'nın Şehzadebaşı'nda Feyzıye Tıyatrosu'ndakı temsillerın- de bir akşam perde alkışlar arasında kapanıp Naşıd kulıse dönduğunde Apti Efendı yanına yaklaşmış ve, "Naşıt molla, bu akşam çok mukemmel oynadın, senınle ıftıhar edıyorum" derken bıryandan da belındekı kuşağı çozmuş, basından fe- sını çıkarmıştı Naşıt şaşkın şaşkın bakıyordu Hıçbır şey an- lamamıştı Apti Efendı kuşağını Naşıt'in belıne dolamış ve" fesinı Naşıt'ın başına koymuş, sırtını sıvazlamıştı; Komık-ı Şe- hır'liği ona devredıyordu Naşıt, Saray'da çalıştığı yıllarda pandomım, hokkabazlık, operet ve hepsınden bır şeyler oğrenmıştı Keman ve prya- no derslerı bile almıştı Bu koşullarda yetışmış olması, tulu- at tiyatrosunun basmakalıp Komık-ı Şehır'ını yenıleştırmeye, hatta büsbütün değıstırmeye zorluyordu. Püskülsuz fesı ve ütüsüz beyaz pantolonlu aptal görunumlü 'Ibış'. kısa sürede değişmıs, canlı ve sevimlı bir halk komed- yenı oluşmuştu Bu yazıyı yazmamın başlıca nedenı, TRT'de geçenlerde bır sunucunun, Adıle Naşıt'ın olumu dolayısıyla söyledıklerı- nı bır başka nedenle yınelemek ıstemem. Geçen yıllarda bır başka sunucu da "Komık-ı Şehır", y a ni 'Şehnn Komığı'demıştı Oysadoğrusu 'Unlu komedyendır (komık) Arapca-Fransızca karışımı 'bır Osmanlıca yakıştırma.' SOSVALIZM ÖZGURLÜK İŞÇİLERLE GELİYOR. İŞÇİLERİN KENDİ PARTİSİ İÇİN SENDİKACILAR NE DİYOR? Körfiez'în Eğer Türkiye çıkacak bir savaşta Musul veya Kerkük gibi petrol bölgelerinden nasibini alabileceğini umuyorsa büyük yanılgı içine girer. Çok uzak bir olasılıkla sıcak bir savaşla Irak darmadağınık olsa ve bölgede yeni dengeler oluşsa bile Türkiye buralardan hiçbir şey alamayacağını bilmelidir. Başta İngiltere olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri, hatta NATO ülkeleri dahi buna şiddetle karşı çıkarak bu gibi ekonomik bölgeleri buralarda oluşacak küçük devletlere bırakacaklardır. YALÇIN KARAKOÇ E. General Tarıhte en uzun savaş olan 7 yıl harpleri- nı de geride bırakarak 8 yıl suren Irak-lran savaşı -taraflarca belki amaçlı- maksatsız ve bilinçsiz bır surece girmiş ve bu şekilde so- na ermıştır. Bu savaşı Batılılar, ıştah açıcı bir durum görduklerinden karşılıklı silah dengelerini gayet ustaca a>-arlamışlar, istedikleri kazanç- lan elde etmişler ve sonuçta ikı ulke de yıp- ranmış ve ekonomilerı çökmüş, yüz binler- ce ölü vererek savaşı sona erdırmişlerdir. Sa- vaşın taraflara maliyeti 100 milyarlarca do- ları aşan rakamlara ulaşmıştır. Tarıh boyu, buyuk devletler, dunya eko- nomisini etkıleyecek verimli topraklarda gılçHı devletler oluşmastna engel olan her şeyi denemiş ve uygulamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun Musul ve Kerkuk'u kay- betmesi, Basra çevresinde küçuk ve guçsüz devletlerin oluşması, Israıl'in Arap dunya- sı içinde filızlenmesi ve guçlenmesi, ABD ve Batılılann kendi çıkarlanna yönelik eko- nomik ve stratejik denge uygulamalarının son yuzyıldaki en bariz örneklerinden bir- kaçıdır. Körfez krizi nasıl başladı? Basra dolayındaki ülkelerin sınırları da lngilızler tarafından hanta üzerinde cetvelle çızılmiş ve taraflara kabul ettirilmiştir. Çol- de genel olarak sınır taşı ile tam bir sınır be- lirlemesi yapılamamakta ve yer yer ihtilaf- lar olmaktadır. Boyle cetvelle çızılen sınırlardan biri de Kuveyt'in Irak ile olan kuzey sınındır. 8 yıl- lık Irak-lran savaşında Kuveyt, kuzey sını- rı dolayında olan ve Irak ile ihtilaflı olan Rumelia bolgesınin kendi bolgesi içinde kal- dığını ıddia ederek buradaki petrolu ışlet- mış ve satmıştır. O zamanlar Irak'ın ilgilen- medıği bu bolge ıçin Irak, savaş sonrasın- da, bu bolgenın kendilerine aıt olduğunu id- dia ederek Kuveyt'ten, buradan sattığı pet- rolden hısse ile Körfez'de Kuveyt'in kullan- madığı iki küçuk ada>ı istemiştir. Irak'ın petrol satımı ıçin kullanacağı hıç- bir liman voktur. Basra'dan denize uzanan Şattularap bolgesi ıse dar ve batakhk olup liman olarak kullanılma durumu yoktur. Bu nedenle Irak, petrolunu Turkıye ve Suudı Arabistan uzerinden geçen petrol boruların- dan bu ulkelerin lımanlarına ulaştırmakta ve satmaktadır. Suriye'den geçen eski pet- rol boru hattını ise bu ulke ile olan prob- lemleri nedenıvle kullanmıyor. Irak kendi- suıe ait peırolunu pazarla>r acak bir çıkış bol- gesi aramaktadır. İşte bu nedenlerle, Irak once Kuveyt'ten kullandığı petrol ıçin hısse ile birlikte Bas- ra çıkışındaki kullanılmayan ıki adayı iste- mış, Kuveyt'ın buna razı olmaması üzenne petrolunu kendi kontrolunde satabilmek için Kuveyt'in tamamını işgal etmiştır. Olasılıklar Şimdi durum bir bekleme surecine gir- miştir. ABD'nin tum askeri gösterisine kar- şın Saddam, bildığini oku>an kararlı bir tu- tum içinde görulmektedir. Saddam neden boyle davranmıştır? Uzun sureli savaşta lran'a hiçbir ustünluk sağlayamamış bu ul- ke, ABD ağırhkh Birleşmiş Milletler gucü- ne nasıl karşı koyacak? En önemlisi, süper guç olan Sovyetler dahi bugün ABD yanh- sı bir görunüm içinde bulunmakta ve Irak âdeta bir iki Arap devletinin desteği hariç, yalnız kalmış durumda bulunmaktadır. Tek- nolojik istihbarat, bilinen klasık sılahlarla birlikte kimyasal silah, uzun mevzili top dı- şında Irak hakkında fazla bir bılgi vereme- mektedir. Bunlar hemen her ulkede aleni ve- ya gizli olarak vardır ve acil durumlarda da kullanılabilecektir. Milli guçlerin değerlendirilmesi sonuçlan Irak aleyhine bir görunüm vermektedir. Bir ulkenin milli gucünü oluşturan unsurlar, ge- nel olarak; insan gucü, psikolojik guç, coğ- rafi güç, ekonomik guç ve teknolojik guç- ten oluşmaktadır. İnsan gucunde nufus, psikolojik güçte moral, coğrafi guçte jeopolitik ve jeostra- tejik unsurlar; ekonomik guçte siyasi güç ve para, teknolojik guçte ıse savaşta kullanı- îacak her türlu savaş silah araç ve gereçle- rinin duşmana her yönde ustünluk sağlaya- cak şekilde geliştirilmesi, biçımlendirilme- sı, denenmesi ve kullanılması olgulan yer almaktadır. Olası bir savaşın ilk günlerinde insan gu- cü, psikolojik guç ve coğrafi güç Irak lehi- ne bir gorünüm vermektedir. Bunlar za- manla değişebilirler. Ancak değişmeyecek tek unsur, Irak lehine baştan sona kadar de- vam edecek olan coğrafi güç unsumdur. Ay- rıca kendi toprağını savunma psikolojisi başlangıçta psikolojik gucün de Irak lehinde olacağını gostermektir. Butun bu faktörler karşılaştırıldığında Irak'ın çok kısa vadede, 2 ay içinde, savaşı kaybedeceği, behrgin bir gerçek olarak or- taya çıkmaktadır. O halde Saddam'ın böylesine kararlı go- runmesı, âdeta mevdan okuyan -ve hatta tahrık edıci- davranışının nedenleri ne olabilir? Saddam, var olan siyasi ve askeri durum çerçevesinde savaşı kaybedeceğini gayet iyi bılmektedir. Bu nedenle 15 ocağa kadar ve bu tarıhten sonra kısa bır sure içinde 10-15 gun içinde planladığı ve duşündüğü bazı beklentileri olabilir Bu beklentiler ne olabilir? Saddam'ın, ülkesi içinde buyuk ölçüde geliştirdiği, milli butunluk, beraberlik, so- nuna kadar mücadele azmi ile ulkesini ve lslamiyeti savunan bir lider görunumünun ötekı Musluman Arap ülkeleri içinde taraf- tar bulması ile konunun Araplar tarafından ele alınması gerektiğı hususlannı ortaya ata- rak, ABD'nin mudahalesinden once olayı Araplann ıç işlerı, şekline donuşturmesi. Saddam, bir yandan yukarıda arzuladı- ğı olaylann gelişmesini beklerken Ocak 1991 başlarından itibaren Kuveyt'in kullanmadığı Basra'daki ıki adayı ve Kuveyt hududundaki Rumelia petrol bölgesındeki hakkını almaya razı bir davranışta bulunarak ABD ve Ba- tılılara bu şartlarla Kuveyt'ten çekilebileceği mesajmı vererek savassız, fakat istediği odu- nu alabilmesi. Her iki halde de Saddam savaşı göze al- mamaktadır. Bunu kendi yakın çeyresinden çok az kimse ile paylaştığ^ ve kozıarını so- nuna kadar kullanacağı değerlendiril- mektedir. ABD, savaşı en son çare olmadıkça de- nemeyecektir. ABD'nin stratejisinde de bek- lentiler vardır. Bunlar: — 15 ocaktan sonra savaşın kesin oldu- ğu mesajını her vesile ile vurgulamak, Sad- dam ve Irak halkının moralmi bozmak. Böylece inisiyatifi ele geçiren ABD, 15 ocak- tan önce Saddam devrilmediği takdirde bir taraftan içten yıkma faaliyetlerini surdürür- ken öte yandan 15 ocaktan sonra hemen sı- cak savaşa başlamayıp psikolojik savaşı kısa bir süre daha devam ettirerek Saddam'ın iç- ten devrilmesınin sağlanması. — Bu faaliyetlerle birlikte, Saddam'a Bas- ra'dan çıkış yolu venlebileceğini ve böylece savassız, kabul edilebilir orta yol bulunabi- leceğini ima eden gizli politık yaklaşımlar- da bulunarak Irak'ın Kuveyt'ten şartlı çe- kilmesınin sağlanması. Çok az bir olasılıkla bütün bunlar ger- çekleşmediği takdirde Birleşmiş Milletler ve dunyada super guç olan devletlerın deste- ğini alan ABD'nin, çokuluslu güçle birlik- te Irak'a saldırması ve en geç iki ay içinde savaşı sonuçlandırması beklenebilir. Sonuç olarak... Batılı dostlarımızın gayesi Kuveyt'i kur- tarmak, El Sabah sülalelerinin devamlılığını sağlamak değildır. Böylesine verimli ve stra- tejik bir bölgede küçuk bir devletin bulun- masının nimetlerinden alabildiğine yarar- lanmaktır. Eğer Türkiye çıkacak bir savaşta Musul veya Kerkük gibi petrol bölgelerinden na- sibini alabileceğini umuyorsa büyuk yanıl- gı içine girer. Çok uzak bir olasılıkla sıcak bir savaşla Irak darmadağınık olsa ve böl- gede yeni dengeler oluşsa bile Turkiye bu- ralardan hiçbir şey alamayacağını bilmeli- dir. Başta İngiltere olmak uzere tum Avru- pa ülkeleri, hatta NATO ülkeleri dahi bu- na şiddetle karşı çıkarak bu gibi ekonomik bölgeleri buralarda oluşacak kuçük devlet- lere bırakacaklardır. Irak ve ABD aslında boyle bir savaşı is- tememektedırler. Her ikisinın beklentileri bu doğrultudadır. İki taraf da son ana ka- dar kararlı gozukerek psikolojik savaş yap- maktadırlar. ABD'nin avantajb yonu, he- men hemen tüm dunyayı yanına almış ol- masıdır. Irak bunun bilincindedir. Bu ne- denle savassız bır çozum çok yakın gozuk- mektedir. Sonunda, Irak öteden beri arzu- ladığt Basra çıkışında küçük bir bölgeye razı olacak, Korfez bolgesi 2 Ağustos 1990 ön- cesine dönecek ve bölgede daha da güçlen- miş bir Irak, Türkiye'ye daha ciddi tehdit oluşturan bu- yapıya sahip olarak kalacaktır. Tüm üyelerimizin, yayınevlerinin ve temsilcilerimizin yeni yılını kutluyoruz. CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ 8. SAYI ÇIKTI. BAYILERDE Nakilbent Sok. No: 49/3 Sultanahmet/ISTANBUL Tel: 516 84 54 EGITIM—IŞ SENDİKASI'NDAN 3 ocak perşembe günü sendikalı işçilerjmiz, işlerine gitmiyorlar. Bu eylemin; Ülkemizdeki: • Demokratik hakları geliştirmede, • İnsan haklarına saygıda, • Barışa katkıda, • Mem'urların da sendikal haklarını kul- lanabilmelerinde, Etkıli bir demokratik uyarı olacağına ınanıyor, dayanışma duygularımızla katılanları selam- lıyoruz^ VEFAT ALİ NADİR ve DtLEK'in sevgilı anneleri, SÜLEYMAN ÖZGÜN'un sevgili eşı MELEKÖZGÜN Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesı 1 Ocak 1991 tarıhinde ıkındı namazını muteakip Kısıklı Camısi'nden kaldınlacaktır. AİLESİ BAŞSAĞLIĞI Çalışma arkadaşımız Suleyman OZGUN'un sevgili eşi MELEKÖZGÜN 31 Aralık 1990 tarihınde Hakkın rahmetine kavuşmuştur. ÖZGUN Ailesi'ne başsağhğı dılerız. CUMHURİYET ÇAL1ŞANLARI 21'e 9 Kala 1991'in ilk yazısı... Kâğtdı makineye geçirdim, yazmaya başladım: 199O'ı uğur- ladtğımız bu geceyansı, akreple yelkcvanın saatin kadranı üze- rinde buluştukları an...' İçımden bir ses: — Dur bakalım!.. — Ne var? — Bu edebiyat aşıldı, yeni saatlerde ne akrep kaldı, ne yel- kovan, ne de kadran. Duraladım, düşünmeye koyuldum; gerçekten saatler de- ğişrnıştı. Artık ne akrep vardı, ne yelkovan; kadran yerine göz deliği gibi bir yere oturtulmuş sayılar saatl gosteriyorlardı. Gerçı eski saatlerde de sayılar vardı, ama durdukları yerde duruyorlardı; yeni saatte sayılar devingendıler, ışlevlerı bitti- ği an çekiliyorlar, yerierını başkasına bırakıyorlardı; bır iki olu- yor, ıki üçe dönüşüyor, üç dört oluyordu. Eski saat seslıydi: "Tik-tak, tik-tak, tik-tak... Yeni saat sessiz çalışıyordu; 'Saatin tiktaklanndan başka bir şey duyulmuyordu' tümcesi zaman aşımına uğramıştı. • Saatler değişmişti. Cumhuriyet'in ilk yıllarında da saatler değişmişti, ama tek- nolojik devrimle değil, yasayla bu iş gerçekleşmışti. 1925'in 26 Nısanı'nda uluslararası saat ve takvim benımsendi. O gü- ne kadar 'alaturka saat' geçerlıydi. Uzun bir süre yaşlılar şa- şırdılar: — Saat kaç? — On bir... — Dur bakayım, senın söyiedığin alafranga değil mı? Es- ki saate göre kaç oluyor? Yalnız saat mıydi değışen? Takvim 1341'den 1925'e geli- vermişti. Yaklaşık altı yüzyıi gerıden berıye doğru atlayıver- miştik. Ne oluyorduk? Saatlerımiz ayarlanıyordu, takvimleri- mız düzenlenıyordu. Sonra ölçüler değişiverdi. 1931'de -1 Ocak 1933'te yürürlüğe girmek koşuluyla- on- dalıklı ölçü sistemıne geçtik; artık okka yerine kilo, arşın ye- rine metre geçerliydı. Fransa 1789 Devrimı'yle geçebilmişti "metre"ye; biz yaklaşık bir buçuk yüzyıi sonra ortak ölçüye katılıyorduk. Ne var ki 21'inci yüzyıla doğru uygarlıkla saatlerimiz, tak- vimlerimız, ölçülerimiz eşit değıldir; eğer hukukta, bilimde, sanatta özledığımiz atılımları son yarım yuzyılda yapabılsey- dik, kuşkusuz ölçülerimiz bir olacaktı. • 1991'in ilk günündeyiz... Dun 21'inci yüzyıla 10 vardı... Bugün 9 kaldı. Batı uygarlığında, 2000 yılına yaklaştıkça bir heyecan du- yumsanıyor; "bılimsel ve teknoloı'ık" devrım dünyayı değişti- recek durulgücü yapısında saklıyor. Son "bin y//"da neler ol- madı ki!.. Ama uygarlığın ivmesı son "yüzyıl"da arttı; bilişim ya da bılgı toplumuna ulaşıyor insanlık... Ancak Batı dünyası isa'nın doğumunu başlangıç belleye- rek 2000 yılına doğru yaklaşmanın coşkusu içindedir; bir Müslüman için 2000 yılına yaklaşık altı yuzyıl var; gerçekçi açıdan ele alırsak, Doğu'da ikinci bın yıl hesabını yapmak bır anlam taşımıyor. 21'inci yüzyıla ne kaldığını hesaplamak Turkiye'de çok güç. Yine de İstanbul, Noel'den beri şenlendi, mağazaların vit- rinlerinde elektrıkle donanmış çam ağaçları, caddelerde pı- rıl pınl neonlu senlt-k!.. Hem devletin televizyonunda hem özel- de yılbaşı eğlencelerıne bakarsanız, biz de Batı'yla birlikte 1991'e gırdik dlyebiliriz, ama doğru olur mu?.. * Öyle sanıyorum ki bu gidişle eski saate ve eski takvıme dönmek daha doğru olacak . Neme lazım, insan kendi kendisini aldatacağıfıa hiç olmaz- sa vaktinin zamanının hesabını şaşırmaz; Turkiye'de 21'incı yüzyıla 9 kaldı dıye sevinmenın âlemi var mı?.. HTHTURKCU DÜ5ÜIICÇ D eRnEG i GÜÇBİRLİĞİ ÇAĞRISI Bilındığı gibi Atatürk yeni Tûrkıye'yı kurarken, yapıtının temeli- nı laıklık ılkesıyie atmış, govdesını ve çatısını cumhurıyetçılık ılke- since orüp çatmış, ozü kültür, ozgûrluk ve bağımsızlık bılıncı olan ulusalcılık ılkesını harç dıye kullanmıştır Ancak bugun Turkıye'nin durumuna bakıldığında bu değerle- rın nasıl yok edilmeye çalışıldığı açıkça gorülmektedır Özeilikle de basımmıza her gun yansıyan, sıkça da kendi gozlemlenmızle tanık olduğumuz antı laık eylemler ulkemızın dört bır yanını hızla sarmakta, devlet daırelennde, kamu kuruluşlarında, eğıtım kurum- lanmızda giderek artan bır etkınlıkle varlığını hıssettırmektedır Laıklık ılkesıne yurekten bağlı olan ve halkımızın çoğunluğunu olüşturduğuna ınandığımız ınsanlarımız ıse bır çatı attında toplan- mamış olmaktan otürü hıçbır etkınlığe sahıp değildır ve endışe ıçın- de gıdısatı ızlemekten öte hıçbır şey yapamamanın acısını çekmektedır Çogunluğu oluşturan, yurekleri gerçek vatan sevgısıyle oolu, yur- dun butunluğûnun, ulusun bağımsızlığının, laık cumhunyetın teh- lıkede okluğunun bılıncınde, fakat umârsız bır ızleyıcı konumurvdan öteye geçemeyen bızlerı, ancak bır gûçbırlığı etkin kılabılır. Bu güç- bırtığının oluşturacağı Ataturkçü çabalar ulkemizi şenat uçurumuna düşmekten kurtarabilır. Demek kı Atatürkçu güçler ıçin zaman yıtırilmeden, yasal cızgi- ler içinde bırleşıp amaç yönünde, yüreklı, dirençli, özvenlı, uyum- lu ve uygar bir savaşıma atılmak kaçmılmaz bir görev olrrtuştur. Gerçekte her bin bır vatana ıhanet suçu nıtelığinde olan antı la- ık tutum ve davranışlan, kimden ve nereden gelirse gelsın goğus- lemek, şerıat duzenının getırılmesi ve uydulaşmasının sağlanması yolunda göstenlen cabaları ve denenen ılkel uygulamaları kamu- oyuna anlatmak, yargı organlarına duyurmak ve onlemek ıçin ya- sal çerçevede her olanağa başvurarak savaşım verılecektır Savaşımımızın etkıli olabılmesı, yukarıda belırtıldığı gıbı gûçbırlığı oluşturulmasına önemlı ölcude bağlıdır. Bu nedenle, Ataturk'un yapıtını, ılkelerinı, düşüncesıni benım- seyıp savunan ve duyarlılığını yıtırmemış herkesı, dayanışmaya gır- mek ve guçbırliğı etmek ıçin derneğımıze uye olmaya çağırıyoruz Doldurduğunuz üyelik formunu ve varsa önenlerınızı Askerıye Caddesı 112 Sokak. No 9 Kaf 1 Oda 1/2 Zeytınburnu - ISTAN- BUI adresıne gonderebılır, uyelık aıdatınızı ve derneğe bağışları- nızı Atatürkçu Duşûnce Derneğı İstanbul Şubesl - Yapı ve Kredi Bankası Beyazıt Şubesı 920126-0 No'lu hesabımız kanalıyla ya- pabilır, sesımlzi duyuramadığımız, Ataturkçü düşünceye sahip ve duyarlı dostlarınıza ulaşmakta bıze yardımcı plabılırsınız NİŞANTAŞI RESTAURANT Düğürt Salonlan I> Yemeklı-Kışı başı 16.500 TL D> Mezelı-Yemeklı 19.50Û T l Rez. 147 62 39 - 147 74 40 Salonlarımız klımalı ve 400-1000 kışüıktır Nufus cuzdanımı, Ist. Unıversitesi Iktısat Fakültesi kimliğimi kâybettim. Hukumsuzdur. FERDA TİMUR Basın kartımı, Gazeteciler Cemiyetı kartımı, TSYD kartımı k*- u <ettim. Hükü- MÜVEL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle