Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10
İ990VA TÜRKDIŞ POLÎTİKASI
DIŞ HABERLER 1 OCAK 1991
De Klerk'e
tepkiler
• Dış Haberler Servisi —
Güney Afrika Devlet
Başkanı Frederik de
Klerk'in siyah çoğunluğa oy
hakkı vermeye yönelik
reform taslağı sağdan ve
soldan hücumlara uğradı.
Aşırı sağ Boerestaet
Partisi'nin lideri Robert van
Tonder "bütün Güney
Afrikalılarm birleşik,
demokratik bir Güney
Afrika'da eşit haklara sahip
olması"na karşı çıkarken,
Azanya siyah hareketinin
lideri, reforralann
"baskının yeni bir kisve
altında sürdurülmesini
amaçladığı"nı öne sürdü.
Somali'de
silahiı çatpşma
• MOGADİŞU (AA) —
Somali'nin başkenti
Mogadişu'da devlet
başkanlığı sarayı
yakınlannda çarpışmalar
olduğu haber verildi.
Başkentteki iyi haber alan
kaynaklar, hukümet
askerleriyle silahiı gruplar
arasında dün başlayan
çatışmada top, roketatar
silahlar ve el bombaları
kullanıldığını kaydettiler.
Görgü tanıkları,
çatışmaların meydana
geldiği Wardhigley
mahallesinde yaşayan
halkın kaçtığını, evlerin
alevler içinde olduğunu,
sokaklarda çok sayıda ceset
bulunduğunu söylediler.
Toplu taşımanın durduğu,
mağaza ve okulların kapalı
olduğu, halkın güneye
doğru kaçmakta olduğu
belirtiliyor. Somali İçişleri
Bakanhğı'ndan yayımlanan
bildiride, VVardhigley'deki
çatışmaların "silahiı
çetelerin" bir subayı
öldurmeleri, bir firmadan
yaklaşık 4.300 dolar
tutarında para çalmalan
üzerine patlak verdiği
kaydedildi.
SSCB'de alkol
gerginligi
• Dış Haberier Servisi —
Sovyetler Birliği'nin güney
batısındaki bir kentte, on
binlerce kişinin yeni yü için
votka ve şarap
bulamamaları üzerine
kentin ana caddesinde
gösteri yaptıkları bildirildi.
TASS ajansının bildirdiğine
göre göstericiler kentin ana
caddesinde ateşler yakarak
durumu protesto ettiler.
TASS, polisin mudahale
etmek zorunda kaldığını ve
kentte durumun gerginligini
konıduğunu bildirdi.
Moskova'da
çadırkente
yasak
• Dış Haberier Servisi —
Moskova şehiı polisi dün
Rusya Oteli önünde aylardır
cadır kurmuş olan Sovyet
vatandaşlarını zorla
meydandan çıkardı.
Temmuz ayında kişisel
şikâyetlerini dile getinnek
amacıyla Kremlin
yakınlarmdaki otelir. önüne
yerleşmeye başlandığmda
polis tepki göstermemişti.
Ancak sayılarının giderek
artması ve çevreye
rahatsızlık vermeleri üzerine
polisin, cumartesi günü bu
yönde bir karar aldığı
bildirildi. AFP'nin haberine
göre olay sırasında kimse
tutuklanmadı.
SSCB-Küba
anlaşması
• Dış Haberier Servisi —
Küba ve Sovyetler Birliği
arasında 1991 yılını
kapsayan bir ticaret
anlaşması onceki gün
Moskova'da imzalandı.
Reuter'in Küba haber ajansı
Prensa Latina'ya dayanarak
verdiği habere göre
anlaşmaya Küba Ticaret
Bakanı Ricardo Cabrisas ile
SSCB Dış Ekonomik
tlişkiler Bakanı Konstantin
Katuşev imza koydular.
Anlaşmaya göre Moskova,
Küba'daki ekonomik ,
projelere verdiği desteği
sıirdürecek. Küba, şeker,
nikel, meyve, ilaç ve tıbbi
malzeme karşıhğında
Sovyetler Birliği'nden
petrol, tahıl ürunleri,
kımyevi maddelerle makine
\e yedek parça alacak.
Kriz île Türkiye önem kazandıAvrupa'da son derece önemli gelişmelerin yaşandığı 1990 yılının
ilk yarısında Türkiye stratejik öneminin azaldığını görmesine yol
açan gelişmelerle karşı karşıya kaldı. Körfez krizinin
başlamasıyla birlikte Türkiye Batı için yeniden önem taşıyan bir
ülke konumuna geldi.
SEMİH İDtZ
YASEMİN ÇONGAR
ANKARA — 1990 yılı, uluslararası ilişki-
lerde son 40 yılın çehresini değiştiren olayla-
ra tanık oldu. 1989 yılında Doğu Avrupa'da
başlayan hızlı değişün süreci bu yıla da ta-
şındı. 1989 yılının son günlerinde Romanya
L
da yaşanan halk ayaklanması, Doğu Avru-
pa'daki komünist rejimlerin yıkılışını en so-
mut biçimiyle sergilerken, iki Almanya'nın
birleşmesine temel hazırlayan gelişmeler de
soğuk savaş sonrası dünyanın alışılmış Doğu-
Batı catışmasının büyük ölçüde ortadan kalk-
masına yol açtı. Dünya gerginliğin azalma-
sını birçok zirve, anlaşma ve belge ile âdeta
kutlarken, bölgesel sorunların ön plana çı-
kacağı tahmin ediliyordu. Ancak ağustosta
patlayan Körfez krizi bu tahminleri aşan bir
hızla gelişerek dünyayı tekrar savaşın eşiği-
ne getirdi.
Bütün bu gelişmeler içinde Türkiye, yılın
Uk yansını Avrupa'da yaşanan değişimin Batı
dünyası ile arasındaki ilişkilere etkilerini de-
ğerlendirmek ve oluşan yeni ilişkiler bütünü
içinde kendisine bir yer edinme çabası ile ge-
çirdi. Avrupa ile ekonomik ve siyasi enteg-
rasyonunda önemli mesafeler katetmeyi ba-
şaramayan Türkiye, stratejik öneminin azal-
dığını görmesine yol açan çeşitli gelişmeler
ile karşı karşıya kaldı.
Körfez krizinin başlaması ise Türkiye'yi tü-
müyle farklı bir konuma soktu. Ankara'mn
izlediği politikalar, Türkiye'nin, krizin olası
sonuçlanndan en çok etkilenecek ülke dunı-
muna gelmesine neden oldu. Kriz aynı za-
manda Türkiye'nin coğrafı konumunun so-
ğuk savaş sonrasında bile Batı için önem ta-
şımaya devam edeceğini gösterdi.
Yıhn ilk aylannda Türk dış politikasının
gündemindeki en önemli konuyu, Batı ile iliş-
kiler ve bunları gölgeleyen Kıbns ve Ermeni
sorunları oluşturuyordu. Ocak ayında Was-
hington'da ABD Başkanı Bush ile bir araya
gelen Cumhurbaşkanı Özal, iki ülke ilişkile-
rinde sorun olan Ermeni, Kıbns, Kürt konu-
larmı gündeme getirdi. Özal'ın bu ziyareti
Türk kamuoyuna Ankara ile Vv'ashington
arasındaki ilişkilerin iyi bir seyir izlediği şek-
linde yansıtıldı.
Kongre gündemindeki Ermeni tasarısının
mart ayında reddedilmesi bu iddialan bir an-
lamda doğrularken, soykırımın yıldönümü
olduğu iddia edilen 24 nisan günü nedeniyle
Başkan Bush'un yayımladığı 'Eımenilere
sempati mesajı' iki başkent arasında bir an-
da soğuk rüzgârların esmesine neden oldu.
Bush'un, Ankara'mn duyarü olduğu konu-
ları gözardı eden bu mesajının olumsuz et-
kileri ağustos ayıııa kadar sürdü.
öte yandan ABD ile Yunanistan arasında
temmuz ayında imzalanan Savunma İşbirli-
ği Antlaşması (SİA), Ankara ile Washington
arasında soğuk rüzgârlann yeniden esmesi-
ne neden oldu. Bu antlaşmada, Yunanistan'a
'dışarıdan geiecek tehditlere karşı' güvence
vtrilmesi, Türkiye'nin itirazlarına karşuı ger-
çekleşti. Ankara, ABD yönetiminden, bu teh-
ditten ne anladığını bir mektupla ifade etme-
sini istedi. ABD Başkanı Bush'un bu konu-
da Cumhurbaşkanı Özal'a yazdığı bildirilen
mektup ise Türkiye'de muhalefetin eleştirile-
rini gideremedi. Mektubun içeriği ve ABD^
nin Yunanistan'a yönelecek tehditten ne an-
ladığı hiçbir zaman öğrenilemedi.
ABD-Yunan StA'sı, Konstantin Mitsota-
Ids'in, başbakanlığa gelmesinden sonra
ABD'ye yönelik olarak çok aktif bir dış po-
litika izlemesinin bir sonucuydu. Mitsotakis-
in ABD ziyareti, iki ülke ilişkilerinin uzun bir
süredir görülmeyen bir iyileşme yaşamasına
olanak verdi. Bu yakınlaşma Ankara'da dik-
katle not edilirken, belli bir rahatsızlık yarat-
tı. Özellikle Kıbns konusunda Washington
1
un BM çerçevesi dışında yeni girişimlere öna-
yak olabileceği kaygısı doğdu. Nitekim Baş-
kan Bush'un Kıbrıs'taki statükonun kabul
edilemeyeceğine ilişkin açıklaması, bunu doğ-
rular nitelikteydi. Bu açıklamanın ardından
1990'da Cumhurbaşkanı Turgut Özal dış ilişkilerde dizginleri eline aldı
Dış politikada Çankaya rotasıKörfez krizi Türkiye'nin dış ve iç politikalarının uzun bir aradan
sonra yeniden birbiriyle bağlantılandırılmasına neden oldu.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) — 1990
yılında Türk dış politikasının iki temel özel-
liği dikkat çekti. Bunlar, Cumhurbaşkanı
Turgut özal'ın dış ilişkilerde dizginleri eli-
ne alması ile iç ve dış politika konularının iç
içe geçmesiydi. Yıl boyunca üç ayrı dışişleri
bakanının görev yapması da bu alanda
1990'ın özelliği olarak sayfalara geçti.
Cumhurbaşkanı özal'ın ocak ayında ABD
ziyareti ile yeniden ön plana çıkan dış poli-
tika ilgısi, Körfez krizinin başından itibaren
bu alanda inisiyatifin buyuk ölçüde onun
elinde toplanmasıyla sonuçlandı. Yılın ilk ya-
nsında ABD Başkanı Bush'un Ermeni me-
sajına bizzat özal tarafından verilen yanıt,
Dışişleri BakanlığYnın, muhalefetin ve ka-
muoyunun beklentilerini karşdamadı. Özal'-
ın Kıbns konusunda da geleneksei politika-
nın esnekleştirilmesi yönundeki tutumu tar-
tışmalara yol açtı. Ancak sorunun iç dina-
mikleri özal'ın bu konuda yeni girişimler ya-
parak bilinen cizginin dışına çıkmasını en-
gelledi
Eski Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın 20
şubatta "Özal'ın yaklaşımlannın dış politi-
kamn yürütülmesini güçleştirdiğini" dolay-
h biçimde gündeme getirerek istifa etmesi,
özellikle Ermeni tasarısının geleceğinin be-
lirsizliğini hâlâ sürdürdüğü bir dönemde
Çankaya-dışişleri kopukluğunun somut ifa-
desi olarak yorumlandı.
Yılmaz'ın yerine Dışişleri Bakanhğı'na ge-
tirilen Ali Bozer, Özal ile üişkilerinde çok da-
ha uyumlu bir hükümet üyesi olarak tanını-
yordu. Nitekim görevde olduğu sürece öne
çıkmaktan çekinen ve fazla iz bırakmayan bir
bakan olarak tamndı. Ancak tüm uyumuna
karşın, cumhurbaşkanımn Körfez konusun-
daki tutumuna açık bir destek vermedi. Hat-
ta Körfez'e asker gönderilmesi konusunda
ANAP içindeki muhalefetin etkin adlanndan
oldu. Bozer, krizin başlamasıyla Özal tara-
fından tam anlamıyla ikinci plana itildi. Bu-
nun en somut örneklerinden biri, 7 ağustos-
ta Irak petrol boru hattının kapatılması ka-
rarını, Bozer'in, basın mensuplanndan öğ-
renmesiydi. özal'ın bu konudaki kararı,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yarduncısı Meh-
met Keçeciler tarafından Bağdat'a ve Türk
basınına açıklandıktan sonra Bozer'e duyu-
ruldu. Bozer açısuıdan bardağı taşıran damla
ise bu konunun basında yankılanması ardın-
dan ABD gezisi sırasında Özal-Bush görüş-
mesine alınmaması oldu. Meslektaşı Baker'ın
katıldığı bu görüşme sırasında, içeride Kör-
fez krizi konusunda kritik görüşmeler yapı-
lırken Bozer yan odada bekletildi. Kamuo-
yunun olaya tepkisi büyük oldu ve Bozer,
Türkiye'ye dönüşünde özal'ın bütün itiraz-
larına karşın istifasmı sundu.
Kurtcebe Alptemoçin
Yeni Dışişleri Bakanı Kurtcebe Alptemo-
çin iscbu görev için "beklenmedik bir ad"-
dı. Alptemocin'İB izleyeceği politikanın Çan-
kaya ile nasıl uyumlulaştınlacağı, yeni baka-
nın kriz konusundaki bir soruya "Bana de-
ğil özal'a sorun" yanıtını vermesiyle açık-
lık kazandı.
özal'ın dış temaslarda "mubatap" seçil-
mesi ve yabancı liderlerle başlattığı telefon
diplomasisı aracüığıyla politika belirlemesi,
TBMM'nin ve Dışişleri Bakanlığı'nın devre
dışı kalması sonucunu verdi. özal'ın Paris'-
teki Avrupa Guvenlik ve Işbirliği Konferansı
(AGİK) zirvesinde Başbakan Akbulut'la bir-
h'kte Türkiye'yi temsil etmesi ve Avrupa
Konvansiyonel Kuvvet Antlasması'na (AK-
KA) imza koyması "yetkisiz" bir liderin gi-
rişimi olarak eleştirildi. özal'ın bu tutumu,
Türk Silahiı Kuvvetleri'nde de tepki yarat-
tı. Güneydoğu'da yeni bir yığınak yapılma-
sı konusunda özal'ın askeri yetkililerin karşı
çıkmasına aldırmayan tavn, eski Genelkur-
may Başkanı emekli Orgeneral Necip To-
rumtay'm istifasına yol açtı. Torumtay'm bu
kararı, özal'a son derece sert bir uyan nite-
liğindeydi.
ARJANTÎN
ANALAR AFFETMİYOR — Arjantinde, ülke tarihinin en karanlık günlerinin yaşandı-
ğı askeri yönetim sırasında binlerce kişinin öldüriılmesinden sorumlu komutanların Dev-
let Başkanı Carios Menem tarafından affedilmesi, ulkeyi birbirine kaltı. Askeri cunta dö-
neminde vakınlan kaybolan' onbinlerce Arjantinli, onceki gün Menem'in Başkanlık Sa-
rayı'nın önünde yaptıkları gösteride, 'Katil Menem' diye bağırdılar. Cunta doneminde ço-
ATİNA
cuklannı yitiren Arjantinli annelerin gösterilerine sıkça sahne olan Mayıs Meydanı, bu
kez cuntacılara karşı değil, cuntacılann gazabına uğramış olan Başkan Menem'e karşı ya-
pılan bir gosteriye tanık oldu. Askeri yonetim sırasında 5 yılını cezaevlerinde geçiren Me-
nem, 'Artık ulusal uzlaşma döneminin geldiği' gerekçesiyle askeri donemin sorumlulannı
affctme kararı almıştı. Ancak halkın yuzde 10 ının uuıın kar>ı olduğu biliniyor.
ABD yönetiminin Kıbns özel koordinatörü
Nelson Ledsky'nin bölgeye gönderilmesi ise
dikkat çekti. Ledsky'nin yıün ikinci yansuı-
da birbirini izleyen birçok ziyaretinde gün-
deme getirdiği öneriler Ankara'da kabul gör-
medi ve Türkiye'nin geleneksei Kıbns politi-
kasından herhangi bir taviz verilmedi.
Kıbns sonınu, daha onceki yıllarda oldu-
ğu gibi 1990'da da Türkiye'nin Batı dünyası
ile ilişkilerini etkilemeye devam etti. Bu çer-
çevede sorunun çözümüne yönelik inisiyatif-
lerin hep Türkiye*den gelmesi beklendi. Şu-
bat ayında KKTCCumhurbaşkanı Denktaş
L
ın Kıbns Rum lideri Yorgo Vasiliu ile New
York'ta BM Genel Sekreteri'nin gözetimin-
de yaptığı gönişmenin fıyasko ile sonuçlan-
ması ise Ankara'mn Denktaş'a baskı uygu-
laması yönundeki telkinleri sürekli gündem-
de tuttu.
AT'de Kıbns engeli
özellikle Türkiye'nin tam uyelik başvuru-
sunun incelenmesinin 1993'e bırakılmasından
beri fazla bir ilerleme kaydetmeyen Ankara-
AT ilişkilerinin Kıbns'tan etkilendiği, ilk kez
net bir şekilde belgelendi. Dublin'de haziran
ayında yapılan AT zirvesinde yayımlanan bil-
diri, Yunanistan adına bir başan oluşturur-
ken Türkiye'nin ısrarla savunduğu, "Topln-
luk işi ayrı, Kıbns işi ayn" teziyle tam bir çe-
lişki ortaya koydu. Türkiye'nin bütün itiraz-
larına karşın, topluluk Uyeleri Dublin bildi-
risindeki yaklaşunlanndan geri adun atma-
dılar. Hatta Türkiye ile AT arasındaki ortak-
lık anlaşması çerçevesinde hazırlanan işbir-
liği paketindeki dördüncu mali protokol üze-
rindeki Yunanistan vetosu da kaldınlmadı.
Topluluk üyeleri on bir ülkenin bu vetoya
karşı olduğunu Ankara'ya ifade etmelerine
karşın Yunanistan'ı katı tutumundan vazge-
çiremediler.
Kıbns sonınunun Türkiye'nin dış Uişkile-
rine etkisi ve çeşitli baskılar, Ankara'mn
KKTC'ye sağladığı desteği azaltmasına yol
açmadı. Aksine, Başbakan Yıldırun Akbulut
ve Dışişleri Bakanı Kurtcebe Alptemoçin
KKTC'yi ziyaret ederek bu desteği pekiştir-
diler. Akbulut'un ziyareti sırasında yayımla-
nan ortak deklarasyonda Türkiye'nin
KKTC'ye karşı guvenlik yükümlülüklerinin,
gelişmeler ne olursa olsun süreceği teyit edil-
di. Aynca ikinci bir belgeyle iki ulke arasın-
da gümrük birliği sağlanması ve pasaportun
kaldırüması konusunda niyet beyanında bu-
lunuldu. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ve
Başbakam Derviş ErogJn da Türkiye'yi ziya-
retlerinde daha onceki yıllara oranla daha üst
düzeyli bir kabul gördüler.
Körfez krizi
Körfez krizinin başlaması Türkiye'yi yülar-
dır hiç olmadığı kadar yoğun bir dış politi-
ka etkinliği içine soktu. Gerek bölge Ulkele-
riyle, gerekse Batı ile temaslar artarken, Tür-
kiye, Irak'a karşı takındığı kesin tutum ne-
deniyle bir tur 'kilit ülke' konumuna geldi.
tran ile ABD arasında diplomatik aracılık ya-
pılması, benzer bir rolün Suriye'ye yönelik
olarak üstlenilmesi, Türkiye'nin siyasi öne-
mini arttırdı. Ancak Körfez'de Irak'ı tedir-
gin edebilecek bazı politikalann kolaylıkla
benimsenmesi, Türkiye'yi hem olası bir as-
keri çatışmanın dışında kalması güç bir ülke
konumuna soktu hem de bolgede kriz son-
rasında geliştireceği ilişkiler açısından soru
işaretleri yarattı.
ABD-Türkiye askeri ilişkisi ön plana çıkar-
ken, iki ülke arasında yaşanan birçok ciddi
soruna karşın Savunma ve Ekonomik lşbir-
liği Antlaşması (SEİA) hiçbir revizyona ge-
rek duyulmaksızın bir yıl daha uzatıldı. Bu
belge çerçevesinde başta Incirlik olmak üze-
re Türkiye'deki üslerin ABD birliklerince ola-
sı bir Körfez operasyonunda kullanılıp lcul-
lanılamayacağı buyük tartışma yarattı.
Komşularla ilişkiler
Batı ve Ortadoğu'yla ilişkiler, kriz nedeniy-
le birbirinin içine geçerek sürerken, SSCB ve
Balkan ülkeleriyle ilişkiler bu gelişmelerden
bir ölçüde bağımsız biçimde ilerleme kaydet-
ti. SSCB ile ikili ilişkiler ekonomik sıcrama-
sını siyasi işbirliğine de yansıtmaya başlarken,
komşu Sovyet cumhuriyetleriyle de ilişkiler
gelişmeye başladı. Yıl sonuna doğru somut
adımlan atıhiıaya başlayan Karadeniz Eko-
nomik İşbirliği Bölgesi Projesi Romanya ve
Bulgaristan'ı da içine katmasıyla yeni bir böl-
gesel entegrasyon zemini oluşturdu.
Bu projeye ilişkin olarak aralık ayında An-
kara'da yapılan dörtlü toplanuya Ennenistan
Cumhuriyeti'nin de katıunası ilgi çekti. Eri-
van'ın daha gerçekçi bir yaklaşımla Türkiye
1
ye acıbna yollan araniası, Ankara'da dikkatle
not edildi.
Bulgaristan'la ilişkiler yıl boyunca gelişme-
ye devam ederken, 1990, üst düzeyli karşüıkh
ziyaretlerin yeniden başladığı yıl oldu. Bu çer-
çevede Bulgaristan Başbakam Andrey Luka-
nov bir konferans için olsa da Türkiye'ye gel-
di ve Cumhurbaşkanı özal ile görüşmelerde
bulundu. Bu temaslann ardından Devlet Ba-
kanı Isın Çelebi kalabalık bir heyetle yıl so-
nuna doğru Sofya'yı ziyaret etti.
Diğer iki komşu ülke, tran ve Suriye ile iliş-
kilerde Körfez krizi dışında pek bir canhlık
gözlenmediyse de ciddi sorunlar da yaşanma-
dı. "Bölgesel sular" konusu, üzerinde anla-
şılamayan bir konu olarak masa üstünde du-
rurken, Körfez krizinin başlaması dikkatleri
başka yöne çevirdi. Kriz aynı zamanda bu iki
ülkeyle işbirliğinin yeniden gündeme gelme-
si için bir katalizör oldu. I
Yıman lıalkı cuntacıları affetmediSTELYO BERBERAKİS
Yunanistan'da Konstantin Mitsotakis hü-
kümetinin, kamuoyundan gelen sert tepkiler
üzerine cuntacıları affetme kararından vaz-
geçmesinin ardından, diplomatik çevrelerde
tartışmalar başladı. En fazla üzerinde duru-
lan soru, hükümetin cuntacıları neden affet-
me kararı aldığı.
Bu soruya verilen yanıtlardan en
"inandıncısı" olarak Mitsotakis'in cunta yan-
daşlanna verdiği "vaatler" kabul ediliyor. Bu
senaryoya göre Mitsotakis, Yunanistan'daki
aşırı sağcı EPEN partisinin son genel seçim-
lere katılmaması ve YDP'nin hukumet kur-
ması halinde, 1975'ten bu yana ömür boyu
hapıs ile cezaevinde bulunan darbecileri tah-
liye edeeğine söz vermişti. Bu "sözü" alan
EPEN, bünyesinde yaklaşık "Vol-1.5 oy potan-
siyeli bulundurmasına karşın, son seçimlere
katılmadı ve oylannı YDP'ye verdi. YDP de
hükümet kurunca vermiş olduğu bu sözü ye-
rine getirmek istedi ve cuntacılann tahiiye
edilmesi ile ilgili hukuki işlemleri başlattı.
Yargıtay Yüksek Kurulu üyelerinden oluşan
7 üyelik yüksek af kuruluna bu öneriyi ge-
tirdi. Kurul, yarın toplanacak ve bu hükümet
önerisini inceleyecekti. Bu öneride, 80 yaşla-
rında toplam 15 mahkûmun tahiiye edilme-
si öngörülüyordu. Ancak bunlardan yalnız
birinin tahiiye edilmesi söz konusu değildi.
1974'te Kıbns Cumhurbaşkanı Makarios'a
darbe düzenleyen ve Türkiye'nin Kıbrıs'a as-
keri miıdahalesine yol açan diktatör Dimit-
ris Yuanides, Yunanistan'da "vatan haini"
ilan edildiği için tahiiye edilmeyecekti. Sonuç
olarak Yunan halkının cunta yönetimini ha-
len unutmadığı ve cunta mimarlarının tahii-
ye edilmelerine izin vermek istemediği anla-
şıldı. Şimdi cuntacıların, "af dileğinde" bu-
lunma olasılığı var. Darbecilerin cumhurbaş-
kanına af talebinde bulunması olasılığında,
son karar yine Cumhurbaşkanı Karamanlis'e
ait olacak. Karamanlis 1975 yılında yargıla-
nan cuntacılann "ölüm cezasını" ömür bo-
yuna dönuştürmüş ve o dönemde kendisine
sorulan bir soruyu yanıtlarken, "Ömür bo-
yu hapis demek ömür boyu hapis demektir"
demişti.
YDP hukumetinin 1967-74 yılları arasında
Yunanistan'da hüküm süren Albaylar CunU-
»'nın mimarlarının tahiiye edilmeleri ile ilgili
almış olduğu karar, tüm ülkede ve Kıbrıs Rum
Kesimi'nde şiddetli tepkilere yol açmıştı. Yu-
nanistan'daki ana muhalefet partisi sosyalist
PASOK ile komünistlerin SINASPISMOS par-
tileri, "YDP hökümetinin bu arzusuna anlam
veremediklerini" belirtmişlerdi. PASOK lide-
ri Andreas Papandreu, YDP hukumetinin bu
niyetinı kınamak amacıyla yeni yıl kutlamala-
rı için tüm parti liderlerinin yer alacağı dini tö-
renlere "ülkedeki ulusal birligin çatladığı" ge-
rekçesiyle kaülmayacağını açıklamıştı. Bu ara-
da Atina ve Lefkoşa Rum kesiminde dev pro-
testo gösterilerinin düzenleneceği duyurulmuş-
tu.
Kıbrı» Rum lıden ^ torgıos Vasilıu ııun soz-
^u»u Akis Fandis ise YDP hukumetinin cunta-
'tahrik' oluşturduğunu çagnştıran acıklamasuı-
da, "Kıbns'ın bugünkü durumundan sorum-
lu olan darbecilerin serbest bırakılması kabul
edilemeyecek bir durumdur" demişti.
YDP hukumetinin lideri, Konstantin Mitso-
takis, cuntacılarla ilgili alınan bu kararın 'hü-
kumet konseyince kabul edildiğiu' ve bunun
'Cumhurbaşkanı Konstantin Karamanlis tara-
fından da onaylandığını' duyurması, bardağa
taşıran son damla olmuştu. YDP hükümeti için-
de cuntacılann tahiiye edümesine karşı çıkan
büyük bir grup, Yunan basınına sızdırdıkları
haberlerle, bu kararın YDP hukumetinin tümü
için geçerli olmadığını duyurmuşlardj. Cumhur-
başkanı Karamanlis ise kendi yaptığı açıklama-
sında. cuntacılann tahiiye edilmesi ile ilgili hiç-
bir onayı bulunmadığmı vurgulamak zorunda
katmıştı.