25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYL AR VE GÖRÜŞLER 9 EYLÜL 1990 9 EylüTden 12 EylûTe HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Evet, 9 Eylül'den 12 Eylül'e... Neredeeen nereye!... 9 Eylül bırzafer,bir yengi... 12Eylülbiryenilgi. . 9 Eylül dışdüşmana karşı kazanılan yengi... 12 Eylül şeriatçılık karşısında uğranılan yenil- gi- 9 Eylül aklın, 12 Eylül dogmacılığın yengisı (zaferi). Dış düşmana karşı kazanılan yengi kesin so- nuçlu. Ulusumuzu çağdaş uygarlık düzeyinin gerisine atan iç düşmana karşı uğranılan yenılgi ise henüz kesin değil. bu savaşım sürüyor. Şimdi bunlann aynntılanna geçelim. Tam 68 yıl önce bugün tzmir'i Yunanlılar- dan kurtardık. tzmir bir simge (bir sembol). Ger- çekte kurtardığımız, dokuz yüzyıldan bu yana Türklere yurt olan Anadolu'dur. Ve yine ger- çekte kurtardığımız bağımsızhğımızdır, onuru- muzdur. Eğer bugün, bu topraklar üzerinde öz- gür ve onurlu yaşıyorsak bunun başlangıcı 9 Ey- lül'dür. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda yenilsey- dik, Ankara düşseydı, gerilere, Sıvaslara, Erzin- canlara kadar çekilseydık, elbette yine savaşa- caktık. Ama savaş ne kadar sürerdi, sonu neolur- du bilinmez. Atatürk'ün askeri dehası bu sonu kestırdi ve 26 Ağustos 1922'de düşman hatlanna saldınya geçerken planını. öteki değerlı komutanlanyla birlikte. bir yıldınm savaşıyla kesin sonuç almak amacına göre hazırladı. Afyon'dan Izmır'e ve bütün Ege kıyılanna 13-14 gün içinde ulaşıldı. Şimdiki savaşlarda olduğu gıbi tanklarla değil, atlarla, koşulu toplarla, savaşa savaşa ulaşıldı oralara, dahası, Mehmetçiğin ayağıyla gece gün- düz yürüyüp savaşılarak ulaşıldı Ege'ye. Türk ordusu Yunanhlan hiç beklemediklen yerden vurdu. Çünkü, onların yıllardan beri, o dönemin her türlü askersel teknik olanaklan kul- lanarak pekiştırdikleri Afyon cephesini gezıp de- netleyen bir Ingıliz subayı, "Türkler burasını bır- kaç yılda bile düşüremez" demişti. Görüşünde haklıydı da. Doğru dürüst uçağımız bile yoktu. Yığınak gece yürüyüşüyle ve düşmana sezdirme- den Afyon cephesınde yapıldı. İngiliz subayının üç yılda düşürülemez dediğı çok güçlü Yunan siperleri, Türk subay veerlerinin erişilmez kahra- manlığı sayesinde üç günde düşürüldü ve Yunan ordusunun en büyük bölümü 30 Ağustos'ta Dumlupınar Başkomutanlık Savaşı'nda san- hp yok edildi; böylece Ege'nin yolu açıldı, öteki düşman birlikleriyle çarpışa çarpışa Mehmetçik 9 Eylül 1922'de Izmir'e vardı. *•• Ardından ne geldi? Mudanya Silah Bırakışma- sı, meslekten asker olan tsmet tnönü'nün dip- lomat yeteneğinin bırakışma görüşmelennde or- taya çıkması. Saltanatın kaldınlması. Lozan ba- nşı ve kapitülasyonlann kaldınlması ile Türki- ye'nin tam bağımsızlığına kavuşması. Cumhu- riyetin ilanı. Hilafetin, şeriye mahkemelerinin, medreselerin kaldmlması. böylece adalette ve eğitimde birliğin sağlanması, Türk Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun)'nın kabulü ile Tanzi- mat'tan bu yana zaten parça parça laikleştirilme- ye başlanan hukuk sistemimizin tümüyle laikleş- tinlip, şeriat hukuku yerine akılcı hukuk kuralla- nnın getirilmesi. Latin kökenine dayanan yeni Türk abecesinin kabulü, dil devrimi ile Türkçe- nin kendi öz benliğine kavuşturulması. kılık kı- yafet reformu ile uygar ülkelerdeki gibi çağdaş gi- yinim biçiminin yerleştirilmesi. Kadınlara yalnız özel hukuk alanında değil devlet yaşamını ilgi- lendiren politika alanında da erkekle eşit haklar tanınması. Yunanlılarla halklann karşılıkh deği- şimi anlaşmasının uygulanmasıyla Anado- lu'nun, özellikle Ege Bölgesi'nin Türkleştiril- mesi. lşte bütün bu olağanüstü çaptaki politik ve toplumsal devrim ve olgular 9 Eylül'de Iz- mir'in düşmandan kurtanlmasına dayanır. Ancak, bu büyük devrim ile şeriatçı ortaçağ toplumundan akılcı çağdaş bir topluma dönüş- menin, yalnız okullardaki çağdaş eğitimle kısa sürede gerçekleşemeyeceğinı, eğıtimin ürünleri- nin alınması için uzun bir süre beklemek gereke- ceğini gören Atatürk, okul eğitiminın yanında halk tabanında da toplumsal bir eğitım sistemi kurmayı zorunlu buldu. lşte kurulan halkevleri ve halkodalannda, aynca yurdun her köşesınde açılan okuma yajna kurslannda kadın-erkek, genç-yaşlı gözetilmeksizin bütün ulusun okuma yazma seferberliğine katıhmının sağlanması bu gerekliliğin sonucuydu. Daha sonra 1940'ta kurulan Köy Enstitüleri ile o zamana değin hep kentlerden köylere akta- nlmaya çalışılan ve bir türlü sonuç alınamayan, eğitim, kültür kırsal alanın bağnndan çıkıp yöre- sıne yayılmaya başladı. Nitekım bu girişim 6-7 yıl içinde ürünlerini verdi. Artık dogmalann kö- lesi, nakılci, ezberci eğitim gerilerde kalmış, çağ- daş ve bilimsel eğitime geçilmışti. Genç Türkiye Cumhuriyeti her yönden olduğu gibi düşün yö- nünden de çağı yakalama yoluna gırmişti. Batı uygarlığını benimsemiş birçok ûlkenin olumlu bir yaklaşımla yakından izledikleri bu durum, dediğim gibi, 9 Eylül 1922'ye dayanıyordu. Şimdi gelelim 12 Eylül 1980 tarihine. Ata- türk'ün ve devrimcı asker arkadaşlannın vak- tiyle eğitim görmüş olduğu Harbiye'den, Harp Akademisi'nden yetişmiş beş general o gün yöne- time el koydu. Atatürk ile arkadaşlan o kunım- larda okurken ülkede Abdülhamit istibdadı hü- küm sürüyordu. Çağdışı şeriat yasalannın ve eği- timinin uygulandığı Osmanlı ümmeti, kapitülas- yonlann yüzünden yan sömürge durumunday- dı. Varlığımız tarihten silinmek üzereydi. Atatürk öğrenimini sürdürürken bütün bunla- n gözleye gözleye yetişti; gerçekleştirdiği laik cumhuriyetin ve devrimin oluşmasında elbette bu gözlemlerinin de payı vardır. 12 Eylül'ün generalleri ise Atatürk'ün ışıklı devrimi içinde büyüdüler, eğitim gördüler ve ye- tiştiler. Laik cumhuriyetimizin güvencelerinden bin olan orduda görev aldılar. Görevlerinde yük- selirken, çok partili rejimin getirmesi gerektiği demokrasinin çarpıtıldığını gördüler. Dahası, bu tersine dönüşün bayrağını Atatürk'ün yakın arkadaşı olduğunu ileri süren, Demokrat Parti Başkanı Celal Bayar ve arkadaşlannın taşıdığına tanık oldular. Bu ekibin oy kaygısıyla laiklik ko- nusunda büyük ödünler verdiğini, ömeğin; Ata- türk'ün yeni Türk abecesiyle okuma yazma se- ferberliğini yürüten kurslan yerine, Arap abece- siyle okuma yazma öğreten Kuran kurslan sefer- berliğinın ilan edildığini, imam okullannda sen- at eğitiminin temelleştirildığini bırer birer gördü- ler. Ne var ki ne Celal Bayar'ın ne onlardan son- ra karşı-devrim akımını sürdüren gerici iktidar- lann hiçbirinin uygulamaya cesaret edemedikle- rini, 12 Eylül'ün 5 generah "'Atatürk, Atatürk" diye haykırarak, cesaret edip uyguiadılar. Ata- türkçülüğü, hiçbir geriye dönüş sürecınde olma- dığı ölçüde biçimselleştirip tören Atatürkçülüğü- ne indirgediler. Atatürkçülük, O'nun bir port- resi, ya bir büstü ya da meydan nutuklannda du- varlara asılan dev boyutlu resimleriyle eşleştiril- di. Bununla da yetinilmedi. 12 Eylül'ün beş ge- neralinın başı, laik Türkiye Cumhunyetı'nin Devlet Başkanı Kenan Evren, meydan meydan dolaşıp Kuran'dan ayetler okuyarak, hadisler söyleyerek güya Atatürk Devrimi (!) yolunda halkı aydınlatma girişimlerine geçti. Atatürkçü- lüğün ve Cumhuriyet'in temeli olan laiklik, Kuran ayetleriyle korunmaya çabşıldı!.. Birer devlet memuru olan ve dışarda görev yapan Türk din adamlanna, Türkiye'ye şeriatı yeniden ge- tirmeyi baş amaç edınen Suudı Rabıta örgütün- den aylık bağlanmasını onaylayarak hem laiklik ilkesine ters düştü hem de Türkiye Cumhuriye- ti'nin onurunu iki paralık etti. Üstelik bu konuda kendisine yöneltılen bir soru üzerine "O gönkü koşullar altutda aynı işlemi yine onaylardun" di- yerek laikhğımızın can düşmanlanyla ışbirliği yapma hatasında direndi. Atatürk'ün vasıyetı çiğnenip, Türk Dil ve Tarih kurumlan anlamlannı bütünüyle kaybe- derek birer resmi daire durumuna getirildi. Ata- türk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi ka- patıldı. Bunlar da onlara yetmedi. Devnm'in ana di- reklerinden biri olan öğretim birliği ilkesini orta- dan kaldıncı bir kuralı anayasaya koydurdular. Cmmetlikten kurtulup çağdaşlaşmaya doğru yürüyen, yani her türlü dinsel dogmadan sıynlan bir toplum yeniden ümmetleştirilirse, o ülkede arük ekonomik durumun şöyle veya böyle olma- sı ikinci duruma düşer. Laik bir yaşamı olmayan toplum eninde sonunda soluksuz kalmaya mahkûmdur. Eğer Türkiye Cumhuriyeti özgür ve bağımsız yaşayacaksa -ki yaşayacaktır- Atatürk Devri- mi'nin ılkelerini yok etmeye kimsenın gücü yet- meyecektir. Bunun için; 9 Eylül nedir, 12 Eylül nedir; bu karşılaştırma her 9 Eylül'de ve her 12 Eylül'de bıkmadanusanmadanyapılmalıdır. EVET/HAYIR OKTfff AKBAL 90 Yıl Önceydi..1898 yılının 13 Ocak sabahı gazete dağrtıcısı pencereye vura- rak seslenir, "Mösyö çabuk, okuyun. Zola'nın bir yazıa var." Anılarında şöyle yazar Leon Blum: "Güç verici bir ilaç içmiş gıbi oldum. İçimde yürekli olmak ve güven duymak duyguları birden yükseldi. Demek her şey bit- memişti, dövüşmeye devam edebilirdik, zafere ulaşabilirdik." Doksan yıl önceydi. Fransa'da Dreyfus adlı bir topçu subayı Almanya'nın casusu olarak ordudan atılmıştı. Oysa suçsuzdu. Yahudi soyundan gelmesiydı Fransız gericiterinin gözündeki bü- yük suç! Güyan'daki Şeytan adasına gönderilen Yüzbaşı Drey- fus, 20. yüzyil başlannda Fransa'yı iki düşman kampa bölmüştü. Leon Blum'ü şaşırtan ve güçlendiren yazı "Suçluyorum" baş- lığını taşıyordu. Emile Zola, Fransa Cumhurbaşkanı Felix Fau- re'a yazdığı açık mektupta şöyle diyordu: "Namuslu bir insan olarak bütün gücümle bu gerceği size hay- kıracağım. Şerefinizi düşünerek gerçeği bilmediğinize inanıyo- rum. Gerçeği söyleyeceğım, çünkü konuyu inceleyen mahkeme gerçeği tam anlamıyla ve eksiksiz biçimde ortaya çıkarmazsa onu söylemeye karar verdim. Konuşmak benim ödevimdir, suç ortağı olmak istemıyorum. Yoksa gecelerım, uzaklarda, işleme- diği bir suçtan dolayı işkencelerin en korkuncunu çeken sucsuz bir insanın görüntüsünden kurtulamaz." (Arkast 17. Sayfada) İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BtLtMLER MESLEK YÜKSEKOKULU MÜDÜRLÜGÜ YABANCI DtLLER EĞİTİM KOORDİNATÖRLÜĞÜ V. DÖNEM İNGİLİZCE ECİTİM PROGRAMI Yuksekokulumuz, Yabancı Dil (lngilizce) eğitün kurslarına 1990-1991 Eğitim-öğretim yıhnda da devam etmektedir. V. Devre lngilizce Eğitim Kurslarımız Londra Ünıversitesi lngi- lizce Bölümü ile işbırhği doğrultusunda düzenlenmekte olup, hafta içi ve hafta sonu olarak iki ayn grup halinde açılacaktır. Kurslarımıza müracaat eden adaylar seviye testinden geçirildikten sonra sınıf belirlenmesine göre eğitime başlayacaklardır. Kurslarımızın eğitime başlama tanhleri; Hafta Arası 9 Ekim 1990 Salı Saat: 16.00-19.00 Hafta Sonu 13 Ekim 1990 Cumartesi Saat: 9.30-13.30 Geniş bilgi için merkezimiz sekreterliğine başvurulabılir. Adres: t.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Ümit Doğanay Cad. No: 6 Kat: 1-2 Beyaat llkokulu Karşısı Beyazıt/lstanbul Tel : 527 58 15 - 512 94 06 522 42 00/816 Basın: 30788 / ^ \ TÜRK KALP VAKFI I ^ ^ V 1 Muayene, Teşhis, Tedavi, Kontrol, \ ^ ^ ^ U Laboratuar, Röntgen ^ ^ ^ ^ 1 7 5 12 44/45 -148 58 66-172 87 24 PLANIAMAC1LAR VE MUHENDISLERŞirketimizın, çeşitlı bOlümlennde görevlendınlmek uzere aşağıda bielırtılen konularda uzmanlar aranmaktadır •ENDÜSTRİ PLANCISI 'TURİZM PLANCISI 'ARAZİ KULLANIM PLANCISI *ŞEHİR PLANCISI *ŞEHİR ALTYAPI PLANCISI •ÇEVRE KORUMA UZMANI 'ULAŞIM PLANCISI *TELEKOMÜNİKASYON PLANCISI •TARIM PLANCISI 'ENERJİ PLANCISI •TARIMSAL ENOÜSTRİ PLANCISI •EKONOMİK MODELLEME UZMANI •BÖLGE PLANCISI Isteklilenn aşağıda belırtılen adrese şahsen başvurmalan nca olunur. MNG BİLGİSAYAR A.Ş Kızkulesi sok 44 Gazıosmanpaşa ANKARA TEL: 137 11 55-56 . 146 12 05-06 SOTUK MERCEDES 190 E 1.8 90 model, siyah renk, sıfır km. otomatik, elektrikli ön camlar, ABS fren, karavan çetdci, geniş benzin deposu, 36.000 mark + gûmrûk ve masraflar PENCERE Köprü mü, Iskele mi?.. Atalarımız: "— Kişi" demişler, "kendini beğenmezse çatlar". Doğrudur. İnsanoğlu ille de beğenilecek bir yanını bulup çıkarır. Şu ze- hir zıkkım dünyaya başka türlü katlanmak kolay mı!.. Kendini beğenmek kişiye mutluluk taşır Ne var ki insan kendini için için beğenmese de duygularını gizlemeyi yeğler, dışa vurmaktan sakınır; çünkü kendini övmek ilkelliK göstergesi sayılır. Peki ama birey için ilkellik sayılan şişinme, toplum için ne- den doğal karşılanıyor? En uygar sanılan toplumlar bile neden övünmekten kendilerinı alamıyorlar? Kimi zaman bu eğilim ırk- çılığa kadar gidıyor. Cermen ırkı şişinmeyi siyasal bir ideolojiye dönüştürmemiş miydi? Biz Türkler de -çoğu ulus gibi- ataları- mızla övünmeyı marifet sayarız. Gerçi gecmişimizde uygarlığa katkısı dokunmuş bilim adamlannın sayısı çok değildir; ama ta- rihimızde istediğimiz kadar cihangir, komutan, savaşçı, fatih bu- labihriz. Ancak son günlerde övûnme yöntemlerimiz bıraz değişti; ar- tık tarihimize değil, coğrafyamıza dayanmaya başladık; Batı ile Ooğu arasında köprü olmakla şişıniyoruz. Akıl hastanelerinde kendi benliğini bir başka kişi ya da eşya ile özdeşleştiren kafadan sakat çoktur. Kimi kendini İskender sanır... Kimi Sezar... Kimisi sağ elini Napolyon gibi ceketinin yakasından içeri sc- kup göğsüne koyar... Napolyon neden böyle dolaşırmış? Açıklaması yok. İskender neden başını sol omzuna eğerek yürürmüş? Kimbilir? Bana ka- lırsa Napolyon çoğu büyük adam gibi aşağılık kompleksı içinde kıvranıyordu, utangaçtı, sahneye yeni çtkmış oyunculara ben- ziyor, ellerini nereye koyacağını bılemıyordu; sol elini kıcına, sağ elini de göğsüne koyunca, hem imparator pozuna girdı, hem ellerini nereye koyacağını düşünmekten kurtuldu. O gün bugündür akıl hastalanna kolaylık sağlandı; kım Na- polyon olmak istese, sağ elini ceketinin yakasından sokup göğ- süne koyuyor, sol elini de kıçının üstüne... — Sen kimsin? — Napolyon!.. • Anlattıklarına göre akıl hastaları arasında kendisini masa, san- dalye, Eyiel ya da Galata Kulesi sananlar da varmış. Neden ol- masın? Biz toplum olarak son günlerde köprü olduğumuza ınan- maya başlamadık mı? Elbette bu sanı, başta Amerika, Batılı dost- larımızın sürekli telkınlerıyle oluşuyor: — Türkiye bir köprüdür... — Yapma!.. "Büyük Patron" dostlarımızın içinde en azgınıdır; bizi köprü yapınca hevesleniyor: — Bırak üstünden geceyim... İçimizde kimisine bu öneri hoş geliyor; parlamentodan izin bile çıktı; Amerika'nın Bağdat seferinde üstümüzden geçmesi için yetki verildi; ama uyaranlar da var: — Aman, yapmayın!.. — Biz şanlı şerefli tarihe sahip bir ülkeyiz, kimseyi üstümüz- den geçirtmeyelim... — Namus elden gider... — Canım, Amerika dostumuz değil mi!.. Bir kez üstümüzden geçerse ne olur? Hem biz köprü değil miyiz; Batı ile Doğu ara- sında bu yüzden önem kazanıyoruz. • Şanlı şerefli tarihimizı bir yana bıraktık, coğrafyamızı pazar- lamaya bakıyoruz: — önemimiz çok büyük, Batı bunu anladı. Hem köprü olma- yalım da iskele mi olalım? Herkes aklını yitırmiş gibi konuşuyor; ama bırisi daha "erkek" çıktı: — Köprü yerine iskele olalım daha iyi... — Neden? — Hiç olmazsa babası var. SIEMENS 1350 Megavvatt'lık enerji pınarı Dünyada ve ülkemizde, teknoloji ve refah düzeyinin yüksetmesi ile artan enerji tüketimı, yeni enerji kaynaklarının bulunmasını zorunlu kılmaktadır. Sıemens, ülkemızdeki 4.000 uzman, mühendis, idari personel, teknisyen ve ışçiden oluşan dev kadrosu ile Türkıye'nın enerji üretimıni artırma çalışmalarına katılmaktadır. Türkiye Elektrik Kurumu ve Sıemens ışbirliği ile gerçekleştirilen 1350 MVV'lık Ambarlı Doğal Gaz Kombine Çevrim Santralı ülkemizin enerji üretimine büyük katkıda bulunmaktadır. Bu santral, Siemens'in geliştırdiği yepyenı bir sistemın, en kısa yapım süresı, en yüksek verim, en düşük üretım maliyeti ve en az çevre kırliliğı ile uygulandığı dev bir tesisdir. Siemens, yüksek teknolojisi, bilgi birikimi ve uzman personelı ile ülkemizin gelışen enerji üretım ve dağıtım teknolojisıne yaptığı katkılardan dolayı gururludur. Siemens. Ülkemizin enerji teknolojisinde güçbirliği. SİMKO TİCARET VE SANAYİ A.Ş. Sıemens AG Türkiye Genel Mümessıli Meclısı Mebusan Cad No:125 80040 Fındıkh-İstanbul Tel (1) 151 09 00 Fax. (1) 152 41 34 Tlx. 24233 Ttx. 931 019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle