Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHÜRİYET/10 PAZAR YAZILARI 30 EYLÜL 1990
Roma'dan
İsa'nın askeri
•-"3i
Körfez savaşı Batı'da yeni bir Hıristiyan
coşkusunu da gündeme getirdi. Kendilerine
'isa'nın askerleri' diyen Cizvit papazları, 450.
yıllarını modern çağda yeni bir örgütlenme ve
propaganda anlayışı ile kutluyorlar.
taştyan yalan-yanlış habcrin alt
başhklannda Hıristiyanlara kar-
şı Ortadoğu'da hoşgörüsuzlük
ve baskı uygulandığı belirtildik-
ten sonra "Eski Konstantinopol
tstanbnl'da (Hıristiyanların)
5«erlerinde yeller esyor" deniyor.
Sonra "Corriere della Sera", ha-
berine şu satırlarla devam edi-
yor: "Ortadoğu'da Hırisüyan
halk darala darala (ancak top-
lam nüfusun yuzde 10'una eşit
olan) 10 milyona inmiştir. Oy-
sa bnndan 15 yıl öncesine dek;
iç savaş çıkmadan önce, lüb-
nan'da Hıristiyanlar nüfusun
çoğunlugunu oluştunıyoriardı...
En büyük düşiiş ise Turk Orto-
doks palriyarkının saflarında
meydana gehniştir. 192OTere dek
Hıristiyanlar eski Konstantioo-
pol olan İstanbul nüfusunun
yiizde 80'ini teşkil ediyoriardı.
Şimdi ise bu kitleden geriye ka-
lan müminlerin sayısı, 6 milyon-
Ink kentte topu topu 3000 kişi-
NİLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — Kim demiş ideolo-
jiler öldü diye? Marksizm, sos-
yalizm ve kapitalizmden farklı
bir biçimde de olsa yayılmacı bir
felsefe güden din ideolojileri,
geçmişte olduğu gibi bugün de
tüm canlılığını koruyor.
Körfez krizi, Hıristiyanlarla
Müslümanları karşı karşıya ge-
tiren bir kutsal savaşa dönüşür
mü, dönüşmez mi tartışmalan
yapdırken, Hıristiyan Batı, sayı-
lan geometrik bir biçimde artan
Müslüman Güney'den açık bir
biçimde tedirginlik duyuyor.
Bu tedirginlik Batı'nın ciddi
yayın organlarında bile yankısı-
nı buluyor. tşte Italya'run en et-
kin ve ciddi yayın organlanndan
biri olan "Corriere deUe Sera"
da geçen pazar (23 eyliil) yayım-
lanan bir haber. "Ortadogu'da
hüsrana uğrayan Hıristiyanlar
yöreyi terk ediyorlar" başlığını
Stockholm'den
Liberal
taksilerYAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — lstanbul'-
un tropik ormanlardaki ölüm-
kalım mücadelesini anımsatan
ultra-kaotik trafiği ile gün be
gün boğuştuktan sonra, sakin
bir taşra kentine dönmüş olma
duygusu kaphyor insanı. Terte-
miz bir hava, asgari düzeyde bir
gürültü, sterilize kaldırımlar,
hijyenik/telaşsız kent insanlan...
Galiba en iyisi hep bir kentte
yaşamak. Aksi takdirde kıyasla-
ma bir tutkuya dönüşüyor. Is-
tanbul'da taksi sürücülerinin ya-
kınmalarıru dinlerken bir şey
dikkatimi çekmişti. Trafik sıkı-
şıp da tasıtlar durunca taksimet-
reler de nerdeyse duruyor - dur-
masa bile dakikada 100 lira
önemli bir rakam değil.
Oysa tsveç'teki taksilerde gi-
dilen mesafe kadar müşterinin
taşıt içinde geçirdiği süre de
Onemli. Bu yüzden taksimetre-
ler kınnızı ışıkta durma anlann-
da bile gözle görülür biçimde
tık-tık atıyor. İstanbul'da birkaç
taksi şoförüyle bunu konuşmuş,
kiminin hayret dolu bakışlany-
la, kiminin de "Avrupa nerede,
biz nerede abi" tepkisiyle karşı-
laşmıştım.
Ağzımı açmaz olsaydım,
uzunca bir süre sonra Stock-
holm'e döndüğümde hayli değiş-
miş bir taksi tablosuyla karşılaş-
tım. Geçen yaz başına kadar
özel izinli ve denetimli iki-üç şir-
ketin tekelinde işleyen taksi pi-
yasası serbest piyasa rüzgârla-
nndan nasibini almış, bu konu-
da özelleştirmeye inatla direne-
gelen sosyal demokrat hükümet
hem şirket kurulmasına bem de
tek tek kişilerin taksicilik yap-
masına izin vermiş.
Bu arada fiyatlar da serbest
bırakılmış. tstanbul ölçülerine
göre, zaten yüksek olan fiyatlar
da topluca yükseltilivermiş. İs-
tanbul'da 10 bin TL'ye gidebile-
ceğiniz bir mesafe için geçen ba-
har aylarında Stockholm'de 30
bin TL dolayında bir para veri-
yordunuz. Kazın ayağı şimdi hiç
öyle değil. Artık 60 bin TL ci-
varında bir meblağı sökülmek
zorundasınız. öyle olunca da gi-
dip bir saat almak ya da bir otel
odası tutup dinlenmek gibi se-
çenekler çıkıyor ortaya.
Takside grekoromen piyasa-
sından serbest piyasaya geçiş
hayli de hızlı olmuş. Şimdi 6 bü-
yük şirket ve yüzlerce de özel
taksici var. Eskiden insana kü-
fürbaz damgası vurdurtan tak-
si kuynıklan, telefonda bekleme
sıkıntısı ortadan belirgin biçim-
de kalkmış, ama artık şirketle-
rin saptadıkları fiyatları da iyi
bilmek zorunluluğu var. Bazı
şirketler hızlı servis verme cazi-
besi ile orta dereceli mesafeleT-
de 15-20 bin TL fazla alıyorlar.
Bu, havaalanı gibi uzak güzer-
gâhlarda 50 bin TL gibi bir far-
ka kadar çıkabiliyor.
Evet, izin yerilmiş, ama öyle
şıp diye taksici de olunamıyor.
Tek kişilik taksilere de özel şir-
ket olarak bakıldığı için adaylar
yaklaşık 10 müyon TL tutan bir
kurstan geçmiş olmak zorunda-
lar. Tasıtlar sıkı biçimde denet-
leniyor, sözgelimi filtresiz egzo-
zu olanlara izin verilmiyor. Sa-
bıkası olan kişilerin taksi sürme-
si de mümkün değil.
yi geçmiyor."
Haçh seferlerinden 900 yıl
sonra bu yeniden keşfedilen
"Hıristiyanlık coskusu" içinde
kendilerine "İsa'nın askerleri"
adını veren Cizvit papazları, ör-
gütlerinin 450. kuruluş yılını
kutluyorlar.
27 Eylül 1540'ta Sant'Ignazio
di Loyola adlı bir din adamı ta-
rafından kurulan Cizvit örgütü
5 kıtada Hıristiyanlığı yaymayı
borç bilen 25000 Cizvit papaa
ve yardımcılanndan meydana
geliyor. Genellikle çok iyi bir
eğitim alan, belli yetenek düze-
yinde insanlardan oluşan ve fa-
kat çoğu kez kurnaz, sinik ve iki
yüzlü bir yaklaşım sergileyen
Cizvitler, yeni mümin kazan-
mak için halkla ilişkiler, eğitim
ve etkin bir enformasyon ağını
kullanıyorlar. Bunun kılıçla ya-
pılan bir cihattan daha etkili
olacağını bilen Cizvitler, genel-
likle Makyavelci bir anlayışla
her ne pahasına olursa olsun ki-
lisenin zaferi ve ideolojisinin üs-
tünlüğü için mücadele veriyor-
lar. Buna rağmen bağnaz ve yo-
baz da değiller.
Katolik kilisesinin en önemli
"tarikaü" olan Cizvitlerin dün-
ya yüzünde kendilerine ait 656
eğitim merkezi ve bu merkezler-
de okuyan 2 milyon öğrencisi
bulunuyor.
Kimileri tarafından daima
mevcut düzenden yana çıkan
"uzlasmacılar", kimilerince de
încil adına insanlığı kurtarma-
ya çalışan "devrimdler" olarak
nitelendirilen Cizvitler, örgüt
içinde birbirlerine eşsiz bir da-
yanışma gösteriyorlar. Sıkı bir iç
disiplinle yaşayan ve dünyevi, ki-
şisel rnal, mülk edinımini yad-
sıyan tsa'nın askerleri, eğitim
kurumları adına ise her türlü
maddi imkâna sahip olabiliyor-
lar ve çeşitli yatınmlar yapabi-
liyorlar.
Bütün bunlara rağmen Papa
II. Jean Paul, Cizvitleri sevmi-
yor. Bir anlamda kilisenin eliti
ve aristokratlan olarak görülen
Cizvitler, Papa'nın popülizmine
pek uygun düşmüyorlar. Roma-
nın gerçek hâkimi, kendisine iti-
raz etmeyen, fazla entellik çat-
mayan ve eleştiri yapmayan
"askerler" istiyor. Bunun için de
Papa, Cizvitlerden çok daha
genç olan ve topu topu 100 yıl-
lık bir geçmise dayanan başka
bir tarikatı, "Opus dei"yi des-
teklemeyi tercih ediyor. Avrupah
liberallerin kâbusu olan yobaz
"Opus"çular ^ların Katolik
ideolojisini yaymada Papa'nın
en etkin aracını oluşturuyorlar.
Atina'dan
60 yaş
grevcileriSTELYO BERBERAKİS
ATİNA — Yunanistan'daki
grev dalgalan hayatı gerçek an-
lamda felce uğrattı. Banka grev-
leri, piyasadaki nakit parayı
"yok" etti. Elektrik kurumunun
uzatmalı grevi Atina ve diğer
kentlerin ışıklarını söndürdü.
Ülke karanhğa büründü. Temiz-
lik isçilerinin grevi, yollarda bi-
riken çöp torbalarının dayanıl-
maz kokulannın yanı sıra mik-
rop saçmaya başladı.
Tüm bu grevler, sağ eğUimli
Yeni Demokrasi Partisi hüku-
metinin emeUilik yaşıru 60 ya-
şına çıkartmasından kaynakla-
nryor. Oysa bugüne kadar uygu-
lanan sistemle 25 yıllık çalışma-
sını dolduran, yaşı ne olursa ol-
sun emekliye aynlabiliyordu.
Hükümet, bu grev dalgalarına
karşı "sogukkanlı" davranıyor.
Çünkü bu grevlerin er ya da
geç "bir balon gibi" söneceğine
inanıyor. Nasıl mı? Grev eylenü-
ni sürdürmeye kararh olan ka-
mu sektöriı işçi ve memurlanna
maaş vermeyi durdurmakla.
Gerekçe olarak da "bankala-
nn kapalı" olduğunu göster-
mekle. Hükümet, bu yöntemle
grevleri, işçî ve memurlar için bir
"boomerang"a dönüştürmeye
çalışıyor.
Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Bangladeş'te, insaniar sadece günu kurtarmaya çalışıyor. Yanna 'Allah kerim'. (Fotograf: Vedat Yenerer)
Dakka'dan
Yuvaya dönüşün hüznüVEDAT YENERER
BANGLADEŞ/DAKKA —
Flaşlar pathyor.. Gazeteciler
tüm gayretleriyle ülkelerine
uzun ve çileli bir yolla dönen
Bangladeşlileri görüntülüyorlar.
Dakka Havaalanı'nda biraz bu-
ruk, biraz mutlu bir hava var.
THVnin Dakka'ya düzenlediği
son seferle macera dolu günler
geride kalırken Bangladeşliler iş-
siz ve sorunlu günleri düşünü-
yorlar.
"Kuveyt'e iş bulraaya gittik.
Bulduk ve kazandık. Saddam
geldi her şeyimize el koydu. Dü-
zenimiz bozuldu ve tekrar ülke-
mize iş bulmaya geri geliyoruz"
diyor Körfez krizinden nasibini
alan Bangladeşli Kalil Ül
Rahman.
Hava sıcak mı sıcak. Saat sa-
bahın altısı. Guneş ufuktan ya-
vaş yavaş yükselirken muson bu-
lutlan boy boy kendini gösteri-
yor Bangladeş semalarında.
Bangladeş'e inen THY uçağında hüzün var. Kuveyt'e iş
bulmaya gidip işleriyle birlikte her şeylerini yitiren
Bangladeşliler yurtlarına dönerken, kafalarında nasıl
yaşayacakları, nasıl iş bulacaklan sorusu düğümleniyor.
Uçagın kapılan aralanıyor ve
yüzde doksanlara ulaşan nem
bir anda insanı sudan çıkmış ba-
lığa döndürüyor. Havaalarunda
yakınlannı bekleyenlerle karşı-
laşmayı düşünüyoruz. Ama bu,
düşünceden öteye gitmiyor.
Bangladeşliler kendi ülkelerinde
âdeta turist gibiler. Ne gelen
var.. Ne giden..
Pasaport kontrolü için güm-
rük sahasına giriyoruz. Airbus
dolusu Bangladeşli, giriş form-
lannı dolduruyor. Etolduruyor
ama formları alacak pasaport-
lara damga vuracak ve giriş iz-
ni verecek memurlar ortalıkta
gözükmuyorlar. Klasik elbisderi
içinde iki Bangladeşli kadın ge-
liyor pasaportlan kontrol etmek
için. Memureler orada ama bu
sefer de damgalan yınlannda
değil. Damga araruyor ve bir ta-
nesi damgayı buluveriyor.
Nihayet havaalanı kapısından
ayağımızı dışan atıyoruz. Fela-
ket bir sıcak ve nemle tekrar baş
başayız. tnsanın gözü önce nefti
yeşil doğaya, sonra ülkeyi ege-
menliği altına alan deltanın bin-
lerce irili ufaklı su kollanna ve
daha sonra da dışanda yatan
Dakka eşrafma gidiyor.
Dünyanın en yoksul ülkelerin-
den bir tanesi olan Bangladeş'i
filmlerden değil de canlı olarak
görmek insana apayn bir duy-
gu veriyor. Bir yabanarun ken-
dilerine doğru yaklaşüğuu gören
yaşlı genç herkes sağlı sollu in-
samn yanına yaklaşıyor. Ardın-
dan hemen bir soru "Are You
Tnrkish?" "Yes" cevabını du-
yunca adeta bir sevinç gösteri-
sinde bulunuyorlar. Yapılan yar-
dımlardan haberdarlar. Aynca
Müslüman olmamız onları da-
ha da mutlu kılıyor.
Bir çocuk, çıplak mı çıplak.
Yanımıza yanaşıyor. Haşhaş ya
da uyuşturucu türü bir şey iste-
yip istemediğimizi soruyor. Yer-
lerde yatan insanlara doğru iler-
liyoruz. Biraz şaşkın, biraz utan-
gaç bakışlarla bızi süzüyorlar.
Belli ki fotoğraflannın çekibne-
sini istemiyorlar. Bir anda elle-
rindeki meyve kasası türünde
kutulara konulmuş ilginç siga-
ralar, tütünler, uyuşturucu ve
uyancı türünden bitkiler satan
çocuklar etrafımıza doluşuyor.
Havaalanı önünde sırasını bek-
leyen iki kişilik motorlu fayton-
lara gözümüz takılıyor. "Bttr şe-
hir tura atalım" diyoruz. Yük-
sek bir fiyat söylüyorlar.
Şehre giriyoruz, evler tek kat-
lı, sıvasız briketlerden, bizim ge-
cekondularımızı andınyor. Yer
yer toplu konutlann yapıldığı
çok kaüı binalar yükseliyor. Her
taraf yemyeşil ve ıslak. Giyim-
leri tek tip. Bir Bagladeşli "Bn-
rada Piere Carden elbisen olsa
bile giyemezsin, çünkü pişersin"
diyor. Herkes ince ve rahat elbi-
se giyme düşüncesi taşıyor. İl-
ginç yiyecekler satan seyyar sa-
Ucüar etrafa kokular yayıyor. Tı-
ka basa dolmuş camsız minibüs-
ler kornalarını çalarak sabahın
sessizliğini bozuyorlar.
Soruyorum "Ne yapacaksm?
Nasıl geçineceksin?", "ABah
Kerim" diyor Bangladeşli Kör-
fez'zede Kalil Ül Rahman.
Banka memurlannın sendika-
sı gibi, elektrik kurumu DEH
Sendikası da Yunanistan'ın en
güçlü sendikalarından biri.
DEH'in başlattığı grevler de ay-
nı bankaların grevi gibi Yunan
halkını çok sinirlendiriyor. Çün-
kü para sıkıntısının yanı sıra bir
de karanlıkta oturmak var. Bu
iki "negatif" olay Yunanlılar
için "ölüm" demektir. Her ney-
se DEH Sendika Başkanı TV'de
düzenlenen bir yuvarlak masa
toplantısma davet edildi. Sendi-
kacının karşısmda yönetici da-
hil üç kişi cephe almış sendika-
cıya saldınyor.
Sendikaa oralı olmuyor. "Bi-
zi 60 yaşımıza kadar çalıştıra-
mazsınız kardeşim" diyor. Nıte-
kim konuşmacılardan biri yalva-
nrcasına şöyle bir öneri getirdi:
"Tamam grev, işçinin en büyük
hakkıdır. Kabul. Ama ne olnr
elektrigimizi kesmeyin. Grev
yapmanın çeşitli yontemleri var.
Mesela yalnız DEH faturalannı
çıkartan bilgisayarlann cereya-
nını kesebilirsiniz. Böylece hem
bizim elektriğimiz olur, bem de
grevin sonucunu almış olursu-
nuz". Sendikaa yine gülümsedi,
ama "Nuh dedi peygamber de-
medi". Elektrik şâlterinin surekli
açık kalabilmesi için elektrikçi-
lerin 60 yaşından önce emekli
olmasını yine şart koştu.
Krizin Iaturası
16 milyar
dolar...
Körfez krizinm Tûrkiye'ye faturası çıktr
Hazıne ve Dış Ttcaret Müsteşarlığının
raporuna göre kayıp, 2 yılda 16 milyar
dolar.. Ekonomiden sorumlu bakanlar
1991 'i tasarruf yılı" ılan ediyor
Çocuklar için
dünya zirvesi
80 ülkenın lıderı. New York'ta, iki gün,
dünya çocuklannı konuştu Aynı
günlerde dünyada 54 bin 600,
Türkiye'de 700 çocuk oMü Sayılarla
dûnya ve Türkrye'dekı çocuklann
dummu...
İnsan, hayvan
veaşk
Amerıkalı psikolog Or Davıd Buss'ın
dünyanın dört bir yanında bınlerce
ınsan arasında gerçekleştırdiğı anket
insanlarla hayvantarın aşk yaşamlan
arasında şaşırtıcı parallelıkler kuruyor
Testi sız de yapın, aşklarınızın ne kadar
hayvansı olduğunu keşfedin...
DAMLA
DAMLA
ÖLÜM...İçtiğimiz su her geçen gün hızla kirleniyor. Su havzaları
üzerinde bulunan çöp toplama alanlarından, her gün
binlerce ton zehirli su, yeraltı sularına sızıyor. Arsenikten
asite, civa, kurşun, bakır gibi ağır metallerden,
hastanelerin tehlikeli artıklarına kadar birçok kimyasal
madde suyu zehirliyor... İçtiğimiz suyu zehirleyen 102
fabrika ve tesisin tam listesi...»İSKİ Genel Müdörü Ergun
Göknel: "Suyu fabrikalar da kirletiyor... Belediyeler
umursamıyor.n
*Prof.Dr.Kriton Curi: "Sızıntılar ölümlere
bile yol açabilir... Özellikle tanker sularına dikkat."
• Doç..Dr.Reşat Apak: "Biyolojik arıtmayla ağır
metallerden kurtulmak mümkün değil."
KKAT:
İ SULAR
yeraîh suionoa kaman
artikionn ibmcut rtkhi
CahitSıtkı'nın
trajedisi
•Yaşamanın Don Juan'ryim' diyen
Cahıt Srtkı Tarancı. neden surekli
"ölûmü ve yalnızltğı* yazdı?
"Otuzbeş yaş' şaırınin trajik
seruveni..
Küfük
"süpefler"
Seksenli yıllarda, birçok Üçüncü
Dünya ülkesi, siiah üreticisi ve
ıhracatçısı oldular Gözlemciler,
önümûzdekı on yıl ıçerisınde.
bunlann "bölgesel süper güçler*
halıne geleceğinı ıddıa ediyorlar.
• Mehmet Ali BiranrJ'ın Körfez izlenimleri...
Saddam, Hitler mi, Nasır mı?
• Topkapı...Bir başka diyar. İstanbul'un
kryısında hareketli, rertkli, karmaşık bir başka
şehirden izlenimler.
• Olimpiyat dolaplan "Atlanta '9T için
döndü. Arada ezılen yine "spor" oldu.
• ABD, Saddam'ı tuzağa mı düşürdü? Irak
liderinin, işgalden bir hafta önce Amerika'nın
Bağdat büyükelçisiyle yaptığı göröşmenin
tutakları bu şüpheyi doğruluyor.
• Koy kaseti teybe, al slresi çope... Psikolojik
sorunlara bilinçaltı telkinle çözüm kasetleri
Türkiye'de.
n©KHAFTAUK HABER DERGİSİ
Paris'ten
Bitmeyen
ExpressSABETAY VAROL
PARİS — Alan Parker'ın
Geceyarısı Ekspresi fılmi, bil-
mem kaçına kez olmak üzere
geçen salı gecesi Fransız Kamu
TV'si Antenne-2'de gösterildi.
Türkiye ve dünyada üzerinde
yığınla söz söylenmiş, mürek-
kep akıtılmış bu fılmin eleştiri-
sini yapacak değilim. öncelikle
aradan geçen yülara rağmen
Türkiye ve Türkler aleyhine tah-
ribatını sürdürdüğünü hatırlat-
mak isterim. Bir kez, fılmin si-
nema dili son derece güçlü. Ger-
çeklerin "abartıb" oluşu önemli
değil. "Belgeset" değil, sanat
yapıtı yapıldığı kabul edildikten
sonra, bu unsur önemini yitiri-
yor.
Nitekim Alan Parker daha
sonraki filmleriyle de günümüz-
de sinema diline en iyi hükme-
den yönetmenlerden biri oldu-
ğunu kanıtladı. Parker, 80'li yıl-
lann ortalannda, günah çıkanp,
yaptığı bu fllmde "ırkçı" öğe-
ler olduğunu kabullenmişti.
Filmde anlattıklarının tümü
yanlış ve yalan değil üstelik. Za-
ten öyle olsa, yarattığı etkiyi
yapmazdı. Bizim için acı olan
da bu.
Ne var ki başından sonuna
kadar ırkçılık kokuyor. Film
Türklerden değil de Araplardan
ya da Yahudilerden söz etse,
Fransız TV'si, üzerinden geçen-
yıllardan sonra yeniden piyasa-
ya sürmeye cesaret edemezdi.
Irkçılık Fransa'da da alttan
alta güçlenen, ezilmesi güç, in-
sanlann biraz da doğasında
olan bir olgu.. Ama medyalar
düzeyinde, üst yapı kurumlann-
da ırkçı düşüncelerin her türlü-
süne karşı şiddetli bir mücade-
le yürütme eğilimi Fransa'da
tartışmasız egemen. öte yan-
dan, ırkçılık aleyhtan mücade-
lenin de ülkeden ülkeye değişen,
zamanla oluşmuş kalıpları var.
Zenci karşıtlığı, Arap karşıtlığı
ya da Yahudi karşıtbğı hemen
kendini ele veriyor.
Ama ırkçı türden bir Türk
düşmanlığına karşı Fransız ka-
muoyu yeterince uyanık değil.
llk elde film sanki "rejim" eleş-
tirisi gibi algılanıyor. Genç ku-
saktan, "üerid" ve ırkçüığa şid-
detle karşı Fransızlara, "Tttrid-
ye sözcügıi sizde hangi cagnsı-
nu y«pıyor" sorusunu yöneltti-
ğim zaman, bir çoğundan "Ge-
ceyansı Ekspresi" cevabı almış-
tım. Batı kamuoyundaki ve
özellikle Avrupa'daki imajımız
konusunda fazlasıyla duyarlı
resmi makamlanmız isterlerse
AT ülkelerinde sondaj yaptır-
sınlar. Aynı sonuca varacakla-
rına eminim.
Yurtdışında kötü bir imaj sa-
hibi olmak ne olursa olsun iyi
bir şey değil. Kötü ruhlan ko-
valamak için, kabile hayatı ya-
şayan topluluklann kullandığı
bir yöntem vardır. Bizde de bü-
yüyle meşgul olanlar iyi bilir.
"Efsunlama" tabir edilir.
Aslında "kötülüğün" üstüne
üstüne gitmekten başka bir an-
lamı yoktur.
Geceyarısı Ekspresi filminin
TRT ekranlannda gösterilmesi-
ni öneriyonım. Film o kadar
kaba ırkçılık öğeleri taşıyor ki
"mlti duygulanmuı zayıriana"
bir rol oynaması tehlikesi yok.
Aynca Avrupa'da yaşayan biri-
nin Türkiye'den söz eden ve bu
kadar gürültu koparan bir film
hakkında bilgi sahibi olmaya
hakkı var da 56 milyon Türk va-
tandaşının neden olmasın? Ol-
sa olsa, insanlanmızda fazlasıy-
la tepki uyandırabilir. Gerçi bu
tür tepkilerin demokratik yaşa-
mımızın güçlenmesine faydası
yoktur.
Körfez krizi kazasız belasız
çözümlenirse, hoşgörü ve
"ulnslararası huknkun
üstunlfiğii" ilkesinin egemen
olacağı vaat edilen çağdaş dün-
yamızda, meseleler konuşularak
ve tartışılarak halledilecektir.
Toplum olarak çıplak gözle ve
isyan etmeden bu filmi görme
cesaretini gösterebilmeliyiz.
TRT'de eksiksiz ve sansürsüz
bir "Geceyansı Ekspresi" gös-
terisinden sonra örneğin bir
Alan Parker'ın, daha önce Türk
cezaevlerinde bulunmuş yabana
ve yerli mahkûmlann, Adalet
BaJcanlığı temsilcisinin, hukuk-
çulann ve aydınların katıldığı
bir açıkoturum yapılsa, Türki-
ye bundan gerçekten zarar mı
görür? Hiç sanmıyorum.