22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHÜRİYET/10 PAZAR YAZILARI 30 EYLÜL 1990 Roma'dan İsa'nın askeri •-"3i Körfez savaşı Batı'da yeni bir Hıristiyan coşkusunu da gündeme getirdi. Kendilerine 'isa'nın askerleri' diyen Cizvit papazları, 450. yıllarını modern çağda yeni bir örgütlenme ve propaganda anlayışı ile kutluyorlar. taştyan yalan-yanlış habcrin alt başhklannda Hıristiyanlara kar- şı Ortadoğu'da hoşgörüsuzlük ve baskı uygulandığı belirtildik- ten sonra "Eski Konstantinopol tstanbnl'da (Hıristiyanların) 5«erlerinde yeller esyor" deniyor. Sonra "Corriere della Sera", ha- berine şu satırlarla devam edi- yor: "Ortadoğu'da Hırisüyan halk darala darala (ancak top- lam nüfusun yuzde 10'una eşit olan) 10 milyona inmiştir. Oy- sa bnndan 15 yıl öncesine dek; iç savaş çıkmadan önce, lüb- nan'da Hıristiyanlar nüfusun çoğunlugunu oluştunıyoriardı... En büyük düşiiş ise Turk Orto- doks palriyarkının saflarında meydana gehniştir. 192OTere dek Hıristiyanlar eski Konstantioo- pol olan İstanbul nüfusunun yiizde 80'ini teşkil ediyoriardı. Şimdi ise bu kitleden geriye ka- lan müminlerin sayısı, 6 milyon- Ink kentte topu topu 3000 kişi- NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Kim demiş ideolo- jiler öldü diye? Marksizm, sos- yalizm ve kapitalizmden farklı bir biçimde de olsa yayılmacı bir felsefe güden din ideolojileri, geçmişte olduğu gibi bugün de tüm canlılığını koruyor. Körfez krizi, Hıristiyanlarla Müslümanları karşı karşıya ge- tiren bir kutsal savaşa dönüşür mü, dönüşmez mi tartışmalan yapdırken, Hıristiyan Batı, sayı- lan geometrik bir biçimde artan Müslüman Güney'den açık bir biçimde tedirginlik duyuyor. Bu tedirginlik Batı'nın ciddi yayın organlarında bile yankısı- nı buluyor. tşte Italya'run en et- kin ve ciddi yayın organlanndan biri olan "Corriere deUe Sera" da geçen pazar (23 eyliil) yayım- lanan bir haber. "Ortadogu'da hüsrana uğrayan Hıristiyanlar yöreyi terk ediyorlar" başlığını Stockholm'den Liberal taksilerYAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — lstanbul'- un tropik ormanlardaki ölüm- kalım mücadelesini anımsatan ultra-kaotik trafiği ile gün be gün boğuştuktan sonra, sakin bir taşra kentine dönmüş olma duygusu kaphyor insanı. Terte- miz bir hava, asgari düzeyde bir gürültü, sterilize kaldırımlar, hijyenik/telaşsız kent insanlan... Galiba en iyisi hep bir kentte yaşamak. Aksi takdirde kıyasla- ma bir tutkuya dönüşüyor. Is- tanbul'da taksi sürücülerinin ya- kınmalarıru dinlerken bir şey dikkatimi çekmişti. Trafik sıkı- şıp da tasıtlar durunca taksimet- reler de nerdeyse duruyor - dur- masa bile dakikada 100 lira önemli bir rakam değil. Oysa tsveç'teki taksilerde gi- dilen mesafe kadar müşterinin taşıt içinde geçirdiği süre de Onemli. Bu yüzden taksimetre- ler kınnızı ışıkta durma anlann- da bile gözle görülür biçimde tık-tık atıyor. İstanbul'da birkaç taksi şoförüyle bunu konuşmuş, kiminin hayret dolu bakışlany- la, kiminin de "Avrupa nerede, biz nerede abi" tepkisiyle karşı- laşmıştım. Ağzımı açmaz olsaydım, uzunca bir süre sonra Stock- holm'e döndüğümde hayli değiş- miş bir taksi tablosuyla karşılaş- tım. Geçen yaz başına kadar özel izinli ve denetimli iki-üç şir- ketin tekelinde işleyen taksi pi- yasası serbest piyasa rüzgârla- nndan nasibini almış, bu konu- da özelleştirmeye inatla direne- gelen sosyal demokrat hükümet hem şirket kurulmasına bem de tek tek kişilerin taksicilik yap- masına izin vermiş. Bu arada fiyatlar da serbest bırakılmış. tstanbul ölçülerine göre, zaten yüksek olan fiyatlar da topluca yükseltilivermiş. İs- tanbul'da 10 bin TL'ye gidebile- ceğiniz bir mesafe için geçen ba- har aylarında Stockholm'de 30 bin TL dolayında bir para veri- yordunuz. Kazın ayağı şimdi hiç öyle değil. Artık 60 bin TL ci- varında bir meblağı sökülmek zorundasınız. öyle olunca da gi- dip bir saat almak ya da bir otel odası tutup dinlenmek gibi se- çenekler çıkıyor ortaya. Takside grekoromen piyasa- sından serbest piyasaya geçiş hayli de hızlı olmuş. Şimdi 6 bü- yük şirket ve yüzlerce de özel taksici var. Eskiden insana kü- fürbaz damgası vurdurtan tak- si kuynıklan, telefonda bekleme sıkıntısı ortadan belirgin biçim- de kalkmış, ama artık şirketle- rin saptadıkları fiyatları da iyi bilmek zorunluluğu var. Bazı şirketler hızlı servis verme cazi- besi ile orta dereceli mesafeleT- de 15-20 bin TL fazla alıyorlar. Bu, havaalanı gibi uzak güzer- gâhlarda 50 bin TL gibi bir far- ka kadar çıkabiliyor. Evet, izin yerilmiş, ama öyle şıp diye taksici de olunamıyor. Tek kişilik taksilere de özel şir- ket olarak bakıldığı için adaylar yaklaşık 10 müyon TL tutan bir kurstan geçmiş olmak zorunda- lar. Tasıtlar sıkı biçimde denet- leniyor, sözgelimi filtresiz egzo- zu olanlara izin verilmiyor. Sa- bıkası olan kişilerin taksi sürme- si de mümkün değil. yi geçmiyor." Haçh seferlerinden 900 yıl sonra bu yeniden keşfedilen "Hıristiyanlık coskusu" içinde kendilerine "İsa'nın askerleri" adını veren Cizvit papazları, ör- gütlerinin 450. kuruluş yılını kutluyorlar. 27 Eylül 1540'ta Sant'Ignazio di Loyola adlı bir din adamı ta- rafından kurulan Cizvit örgütü 5 kıtada Hıristiyanlığı yaymayı borç bilen 25000 Cizvit papaa ve yardımcılanndan meydana geliyor. Genellikle çok iyi bir eğitim alan, belli yetenek düze- yinde insanlardan oluşan ve fa- kat çoğu kez kurnaz, sinik ve iki yüzlü bir yaklaşım sergileyen Cizvitler, yeni mümin kazan- mak için halkla ilişkiler, eğitim ve etkin bir enformasyon ağını kullanıyorlar. Bunun kılıçla ya- pılan bir cihattan daha etkili olacağını bilen Cizvitler, genel- likle Makyavelci bir anlayışla her ne pahasına olursa olsun ki- lisenin zaferi ve ideolojisinin üs- tünlüğü için mücadele veriyor- lar. Buna rağmen bağnaz ve yo- baz da değiller. Katolik kilisesinin en önemli "tarikaü" olan Cizvitlerin dün- ya yüzünde kendilerine ait 656 eğitim merkezi ve bu merkezler- de okuyan 2 milyon öğrencisi bulunuyor. Kimileri tarafından daima mevcut düzenden yana çıkan "uzlasmacılar", kimilerince de încil adına insanlığı kurtarma- ya çalışan "devrimdler" olarak nitelendirilen Cizvitler, örgüt içinde birbirlerine eşsiz bir da- yanışma gösteriyorlar. Sıkı bir iç disiplinle yaşayan ve dünyevi, ki- şisel rnal, mülk edinımini yad- sıyan tsa'nın askerleri, eğitim kurumları adına ise her türlü maddi imkâna sahip olabiliyor- lar ve çeşitli yatınmlar yapabi- liyorlar. Bütün bunlara rağmen Papa II. Jean Paul, Cizvitleri sevmi- yor. Bir anlamda kilisenin eliti ve aristokratlan olarak görülen Cizvitler, Papa'nın popülizmine pek uygun düşmüyorlar. Roma- nın gerçek hâkimi, kendisine iti- raz etmeyen, fazla entellik çat- mayan ve eleştiri yapmayan "askerler" istiyor. Bunun için de Papa, Cizvitlerden çok daha genç olan ve topu topu 100 yıl- lık bir geçmise dayanan başka bir tarikatı, "Opus dei"yi des- teklemeyi tercih ediyor. Avrupah liberallerin kâbusu olan yobaz "Opus"çular ^ların Katolik ideolojisini yaymada Papa'nın en etkin aracını oluşturuyorlar. Atina'dan 60 yaş grevcileriSTELYO BERBERAKİS ATİNA — Yunanistan'daki grev dalgalan hayatı gerçek an- lamda felce uğrattı. Banka grev- leri, piyasadaki nakit parayı "yok" etti. Elektrik kurumunun uzatmalı grevi Atina ve diğer kentlerin ışıklarını söndürdü. Ülke karanhğa büründü. Temiz- lik isçilerinin grevi, yollarda bi- riken çöp torbalarının dayanıl- maz kokulannın yanı sıra mik- rop saçmaya başladı. Tüm bu grevler, sağ eğUimli Yeni Demokrasi Partisi hüku- metinin emeUilik yaşıru 60 ya- şına çıkartmasından kaynakla- nryor. Oysa bugüne kadar uygu- lanan sistemle 25 yıllık çalışma- sını dolduran, yaşı ne olursa ol- sun emekliye aynlabiliyordu. Hükümet, bu grev dalgalarına karşı "sogukkanlı" davranıyor. Çünkü bu grevlerin er ya da geç "bir balon gibi" söneceğine inanıyor. Nasıl mı? Grev eylenü- ni sürdürmeye kararh olan ka- mu sektöriı işçi ve memurlanna maaş vermeyi durdurmakla. Gerekçe olarak da "bankala- nn kapalı" olduğunu göster- mekle. Hükümet, bu yöntemle grevleri, işçî ve memurlar için bir "boomerang"a dönüştürmeye çalışıyor. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Bangladeş'te, insaniar sadece günu kurtarmaya çalışıyor. Yanna 'Allah kerim'. (Fotograf: Vedat Yenerer) Dakka'dan Yuvaya dönüşün hüznüVEDAT YENERER BANGLADEŞ/DAKKA — Flaşlar pathyor.. Gazeteciler tüm gayretleriyle ülkelerine uzun ve çileli bir yolla dönen Bangladeşlileri görüntülüyorlar. Dakka Havaalanı'nda biraz bu- ruk, biraz mutlu bir hava var. THVnin Dakka'ya düzenlediği son seferle macera dolu günler geride kalırken Bangladeşliler iş- siz ve sorunlu günleri düşünü- yorlar. "Kuveyt'e iş bulraaya gittik. Bulduk ve kazandık. Saddam geldi her şeyimize el koydu. Dü- zenimiz bozuldu ve tekrar ülke- mize iş bulmaya geri geliyoruz" diyor Körfez krizinden nasibini alan Bangladeşli Kalil Ül Rahman. Hava sıcak mı sıcak. Saat sa- bahın altısı. Guneş ufuktan ya- vaş yavaş yükselirken muson bu- lutlan boy boy kendini gösteri- yor Bangladeş semalarında. Bangladeş'e inen THY uçağında hüzün var. Kuveyt'e iş bulmaya gidip işleriyle birlikte her şeylerini yitiren Bangladeşliler yurtlarına dönerken, kafalarında nasıl yaşayacakları, nasıl iş bulacaklan sorusu düğümleniyor. Uçagın kapılan aralanıyor ve yüzde doksanlara ulaşan nem bir anda insanı sudan çıkmış ba- lığa döndürüyor. Havaalarunda yakınlannı bekleyenlerle karşı- laşmayı düşünüyoruz. Ama bu, düşünceden öteye gitmiyor. Bangladeşliler kendi ülkelerinde âdeta turist gibiler. Ne gelen var.. Ne giden.. Pasaport kontrolü için güm- rük sahasına giriyoruz. Airbus dolusu Bangladeşli, giriş form- lannı dolduruyor. Etolduruyor ama formları alacak pasaport- lara damga vuracak ve giriş iz- ni verecek memurlar ortalıkta gözükmuyorlar. Klasik elbisderi içinde iki Bangladeşli kadın ge- liyor pasaportlan kontrol etmek için. Memureler orada ama bu sefer de damgalan yınlannda değil. Damga araruyor ve bir ta- nesi damgayı buluveriyor. Nihayet havaalanı kapısından ayağımızı dışan atıyoruz. Fela- ket bir sıcak ve nemle tekrar baş başayız. tnsanın gözü önce nefti yeşil doğaya, sonra ülkeyi ege- menliği altına alan deltanın bin- lerce irili ufaklı su kollanna ve daha sonra da dışanda yatan Dakka eşrafma gidiyor. Dünyanın en yoksul ülkelerin- den bir tanesi olan Bangladeş'i filmlerden değil de canlı olarak görmek insana apayn bir duy- gu veriyor. Bir yabanarun ken- dilerine doğru yaklaşüğuu gören yaşlı genç herkes sağlı sollu in- samn yanına yaklaşıyor. Ardın- dan hemen bir soru "Are You Tnrkish?" "Yes" cevabını du- yunca adeta bir sevinç gösteri- sinde bulunuyorlar. Yapılan yar- dımlardan haberdarlar. Aynca Müslüman olmamız onları da- ha da mutlu kılıyor. Bir çocuk, çıplak mı çıplak. Yanımıza yanaşıyor. Haşhaş ya da uyuşturucu türü bir şey iste- yip istemediğimizi soruyor. Yer- lerde yatan insanlara doğru iler- liyoruz. Biraz şaşkın, biraz utan- gaç bakışlarla bızi süzüyorlar. Belli ki fotoğraflannın çekibne- sini istemiyorlar. Bir anda elle- rindeki meyve kasası türünde kutulara konulmuş ilginç siga- ralar, tütünler, uyuşturucu ve uyancı türünden bitkiler satan çocuklar etrafımıza doluşuyor. Havaalanı önünde sırasını bek- leyen iki kişilik motorlu fayton- lara gözümüz takılıyor. "Bttr şe- hir tura atalım" diyoruz. Yük- sek bir fiyat söylüyorlar. Şehre giriyoruz, evler tek kat- lı, sıvasız briketlerden, bizim ge- cekondularımızı andınyor. Yer yer toplu konutlann yapıldığı çok kaüı binalar yükseliyor. Her taraf yemyeşil ve ıslak. Giyim- leri tek tip. Bir Bagladeşli "Bn- rada Piere Carden elbisen olsa bile giyemezsin, çünkü pişersin" diyor. Herkes ince ve rahat elbi- se giyme düşüncesi taşıyor. İl- ginç yiyecekler satan seyyar sa- Ucüar etrafa kokular yayıyor. Tı- ka basa dolmuş camsız minibüs- ler kornalarını çalarak sabahın sessizliğini bozuyorlar. Soruyorum "Ne yapacaksm? Nasıl geçineceksin?", "ABah Kerim" diyor Bangladeşli Kör- fez'zede Kalil Ül Rahman. Banka memurlannın sendika- sı gibi, elektrik kurumu DEH Sendikası da Yunanistan'ın en güçlü sendikalarından biri. DEH'in başlattığı grevler de ay- nı bankaların grevi gibi Yunan halkını çok sinirlendiriyor. Çün- kü para sıkıntısının yanı sıra bir de karanlıkta oturmak var. Bu iki "negatif" olay Yunanlılar için "ölüm" demektir. Her ney- se DEH Sendika Başkanı TV'de düzenlenen bir yuvarlak masa toplantısma davet edildi. Sendi- kacının karşısmda yönetici da- hil üç kişi cephe almış sendika- cıya saldınyor. Sendikaa oralı olmuyor. "Bi- zi 60 yaşımıza kadar çalıştıra- mazsınız kardeşim" diyor. Nıte- kim konuşmacılardan biri yalva- nrcasına şöyle bir öneri getirdi: "Tamam grev, işçinin en büyük hakkıdır. Kabul. Ama ne olnr elektrigimizi kesmeyin. Grev yapmanın çeşitli yontemleri var. Mesela yalnız DEH faturalannı çıkartan bilgisayarlann cereya- nını kesebilirsiniz. Böylece hem bizim elektriğimiz olur, bem de grevin sonucunu almış olursu- nuz". Sendikaa yine gülümsedi, ama "Nuh dedi peygamber de- medi". Elektrik şâlterinin surekli açık kalabilmesi için elektrikçi- lerin 60 yaşından önce emekli olmasını yine şart koştu. Krizin Iaturası 16 milyar dolar... Körfez krizinm Tûrkiye'ye faturası çıktr Hazıne ve Dış Ttcaret Müsteşarlığının raporuna göre kayıp, 2 yılda 16 milyar dolar.. Ekonomiden sorumlu bakanlar 1991 'i tasarruf yılı" ılan ediyor Çocuklar için dünya zirvesi 80 ülkenın lıderı. New York'ta, iki gün, dünya çocuklannı konuştu Aynı günlerde dünyada 54 bin 600, Türkiye'de 700 çocuk oMü Sayılarla dûnya ve Türkrye'dekı çocuklann dummu... İnsan, hayvan veaşk Amerıkalı psikolog Or Davıd Buss'ın dünyanın dört bir yanında bınlerce ınsan arasında gerçekleştırdiğı anket insanlarla hayvantarın aşk yaşamlan arasında şaşırtıcı parallelıkler kuruyor Testi sız de yapın, aşklarınızın ne kadar hayvansı olduğunu keşfedin... DAMLA DAMLA ÖLÜM...İçtiğimiz su her geçen gün hızla kirleniyor. Su havzaları üzerinde bulunan çöp toplama alanlarından, her gün binlerce ton zehirli su, yeraltı sularına sızıyor. Arsenikten asite, civa, kurşun, bakır gibi ağır metallerden, hastanelerin tehlikeli artıklarına kadar birçok kimyasal madde suyu zehirliyor... İçtiğimiz suyu zehirleyen 102 fabrika ve tesisin tam listesi...»İSKİ Genel Müdörü Ergun Göknel: "Suyu fabrikalar da kirletiyor... Belediyeler umursamıyor.n *Prof.Dr.Kriton Curi: "Sızıntılar ölümlere bile yol açabilir... Özellikle tanker sularına dikkat." • Doç..Dr.Reşat Apak: "Biyolojik arıtmayla ağır metallerden kurtulmak mümkün değil." KKAT: İ SULAR yeraîh suionoa kaman artikionn ibmcut rtkhi CahitSıtkı'nın trajedisi •Yaşamanın Don Juan'ryim' diyen Cahıt Srtkı Tarancı. neden surekli "ölûmü ve yalnızltğı* yazdı? "Otuzbeş yaş' şaırınin trajik seruveni.. Küfük "süpefler" Seksenli yıllarda, birçok Üçüncü Dünya ülkesi, siiah üreticisi ve ıhracatçısı oldular Gözlemciler, önümûzdekı on yıl ıçerisınde. bunlann "bölgesel süper güçler* halıne geleceğinı ıddıa ediyorlar. • Mehmet Ali BiranrJ'ın Körfez izlenimleri... Saddam, Hitler mi, Nasır mı? • Topkapı...Bir başka diyar. İstanbul'un kryısında hareketli, rertkli, karmaşık bir başka şehirden izlenimler. • Olimpiyat dolaplan "Atlanta '9T için döndü. Arada ezılen yine "spor" oldu. • ABD, Saddam'ı tuzağa mı düşürdü? Irak liderinin, işgalden bir hafta önce Amerika'nın Bağdat büyükelçisiyle yaptığı göröşmenin tutakları bu şüpheyi doğruluyor. • Koy kaseti teybe, al slresi çope... Psikolojik sorunlara bilinçaltı telkinle çözüm kasetleri Türkiye'de. n©KHAFTAUK HABER DERGİSİ Paris'ten Bitmeyen ExpressSABETAY VAROL PARİS — Alan Parker'ın Geceyarısı Ekspresi fılmi, bil- mem kaçına kez olmak üzere geçen salı gecesi Fransız Kamu TV'si Antenne-2'de gösterildi. Türkiye ve dünyada üzerinde yığınla söz söylenmiş, mürek- kep akıtılmış bu fılmin eleştiri- sini yapacak değilim. öncelikle aradan geçen yülara rağmen Türkiye ve Türkler aleyhine tah- ribatını sürdürdüğünü hatırlat- mak isterim. Bir kez, fılmin si- nema dili son derece güçlü. Ger- çeklerin "abartıb" oluşu önemli değil. "Belgeset" değil, sanat yapıtı yapıldığı kabul edildikten sonra, bu unsur önemini yitiri- yor. Nitekim Alan Parker daha sonraki filmleriyle de günümüz- de sinema diline en iyi hükme- den yönetmenlerden biri oldu- ğunu kanıtladı. Parker, 80'li yıl- lann ortalannda, günah çıkanp, yaptığı bu fllmde "ırkçı" öğe- ler olduğunu kabullenmişti. Filmde anlattıklarının tümü yanlış ve yalan değil üstelik. Za- ten öyle olsa, yarattığı etkiyi yapmazdı. Bizim için acı olan da bu. Ne var ki başından sonuna kadar ırkçılık kokuyor. Film Türklerden değil de Araplardan ya da Yahudilerden söz etse, Fransız TV'si, üzerinden geçen- yıllardan sonra yeniden piyasa- ya sürmeye cesaret edemezdi. Irkçılık Fransa'da da alttan alta güçlenen, ezilmesi güç, in- sanlann biraz da doğasında olan bir olgu.. Ama medyalar düzeyinde, üst yapı kurumlann- da ırkçı düşüncelerin her türlü- süne karşı şiddetli bir mücade- le yürütme eğilimi Fransa'da tartışmasız egemen. öte yan- dan, ırkçılık aleyhtan mücade- lenin de ülkeden ülkeye değişen, zamanla oluşmuş kalıpları var. Zenci karşıtlığı, Arap karşıtlığı ya da Yahudi karşıtbğı hemen kendini ele veriyor. Ama ırkçı türden bir Türk düşmanlığına karşı Fransız ka- muoyu yeterince uyanık değil. llk elde film sanki "rejim" eleş- tirisi gibi algılanıyor. Genç ku- saktan, "üerid" ve ırkçüığa şid- detle karşı Fransızlara, "Tttrid- ye sözcügıi sizde hangi cagnsı- nu y«pıyor" sorusunu yöneltti- ğim zaman, bir çoğundan "Ge- ceyansı Ekspresi" cevabı almış- tım. Batı kamuoyundaki ve özellikle Avrupa'daki imajımız konusunda fazlasıyla duyarlı resmi makamlanmız isterlerse AT ülkelerinde sondaj yaptır- sınlar. Aynı sonuca varacakla- rına eminim. Yurtdışında kötü bir imaj sa- hibi olmak ne olursa olsun iyi bir şey değil. Kötü ruhlan ko- valamak için, kabile hayatı ya- şayan topluluklann kullandığı bir yöntem vardır. Bizde de bü- yüyle meşgul olanlar iyi bilir. "Efsunlama" tabir edilir. Aslında "kötülüğün" üstüne üstüne gitmekten başka bir an- lamı yoktur. Geceyarısı Ekspresi filminin TRT ekranlannda gösterilmesi- ni öneriyonım. Film o kadar kaba ırkçılık öğeleri taşıyor ki "mlti duygulanmuı zayıriana" bir rol oynaması tehlikesi yok. Aynca Avrupa'da yaşayan biri- nin Türkiye'den söz eden ve bu kadar gürültu koparan bir film hakkında bilgi sahibi olmaya hakkı var da 56 milyon Türk va- tandaşının neden olmasın? Ol- sa olsa, insanlanmızda fazlasıy- la tepki uyandırabilir. Gerçi bu tür tepkilerin demokratik yaşa- mımızın güçlenmesine faydası yoktur. Körfez krizi kazasız belasız çözümlenirse, hoşgörü ve "ulnslararası huknkun üstunlfiğii" ilkesinin egemen olacağı vaat edilen çağdaş dün- yamızda, meseleler konuşularak ve tartışılarak halledilecektir. Toplum olarak çıplak gözle ve isyan etmeden bu filmi görme cesaretini gösterebilmeliyiz. TRT'de eksiksiz ve sansürsüz bir "Geceyansı Ekspresi" gös- terisinden sonra örneğin bir Alan Parker'ın, daha önce Türk cezaevlerinde bulunmuş yabana ve yerli mahkûmlann, Adalet BaJcanlığı temsilcisinin, hukuk- çulann ve aydınların katıldığı bir açıkoturum yapılsa, Türki- ye bundan gerçekten zarar mı görür? Hiç sanmıyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle