Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 EYLÜL CUMHURİYET/21
n İ 7 Z f l r » ı A m e r i k a n P i z z a H u t
p ı z z a c ı şirketi b i r s ü r e o n c e
Moskova'da iki pizzacı açü. Ama bir süre sonra belediye ekip-
leri pizzacılann ikisini de sağlık koşullarına aykırı faaliyet
gösterdikleri gerekçesiyle mühurledi. Birkaç giın once Pizza
Hutlardan biri yeniden Moskovalılann hizmetlerine açıldı,
digeri ise hâlâ kapalı. (Fotograf: AP)
^Tartışmalı'
yük Mersin'de
MERStN (AA) — Anvers^
ten, tran'a gönderilmek üzere
yüklenen ve zehirli hardal gazı
yapımında kullanılan kimyasal
maddeleri taşıyan Wloclawex
isimli Polonya bandralı gemi
Mersin Limanı'na geldi.
AA muhabirinin aldığı bilgi-
ye göre dün sabah Liman açık-
lanna gelen gemi, liman gümrü-
ğüne başvurdu. Tahran'a gitmek
üzere fıçılar içinde hardal gazı
yapımında kullanılan 180 ton
"Neoprene" ve "Sodyum
siyanit" ile birlikte 38 boş kon-
teyner de taşıdığı anlaşılan getni-
den, yüküyle ilgili olarak daha
aynntılı bilgi istendi.
Yetkililer, Irak ve Kuveyt dı-
şındaki ülkelere ait yükJerin bu-
güne kadar normal şekilde sev-
kine izin verildiğini belirttiler.
R i f N n ^ i e n v a e cımlııeıi rinVin *
kinci D u n v a S a v a s ı
»«suıda Fransa'mn
oır ıı azı savaş suçıusu a a n a Nazi o r d u l a n n c a işgali d o n e m i n d e Fnın
.
siz Ulusal Polisi Müdürü olan Rene Bonsquet hakkında bugunlerde insanlık suçu işlemekten so-
ruşturma açıldı. Bugun 81 yaşında olan Bousquet, savaş sırasında 194 Yahudi çocuğu toplama
kamplanna göndermekle suçlanı>or. 1943 ocak tarihli bu arşiv fotografında Bousquet sağdan
ikinci kişi. (Fotograf: AP)
NOEL
BABANIN
PROTESTOSU
— Noel Baba
kılıgında bir
Dogu
Almanyalı,
berduşlugu
fena halde
kafasına dank
etmiş olmalı ki
Dogu
Berlindeki
"Faşizm ve
Militarizm
Kurbanları
Anıtı"
onündeki son
nöbet
degiştirme
töreni sırasında
protesto
gösterisine
başladı.
(Fotograf: AP)
HABERLERIN DEVAMI
Yağmur Yağacak mı?...
(Baştarafı 1. Sayfada)
sonrası da geçerliğini koruyor.
Başkan Bush'un vermiş olduğu sözlerin
nasrt ve ne ölçüde gerçekleşeceği henüz bel-
li değildir.
Daha çok ticareî vaadinin yerine getirilme-
sinde, örneğin Türk tekstiline, Türk demir çe-
liğine kapının ABD tarafından daha çok açıl-
masında Kongre engeli nasıl aşılacak? Bu
soruya şımdilik iyımserlik dolu bir yanıt ver-
me olanağından yoksunuz.
Türk ordusunun modernleştırilmesi ve as-
keri yardım konusuna gelınce...
VVashington, askeri yardımda Türkiye'nin
öteden beri haklı olarak karşı çıktığı Yuna-
nistan'la ilgili "7'ye 10 oran/"ndan artık vaz-
geçebilir mi? Türkiye'nin ambargodaki "vaz-
geçilmezliği"n\n bu sonucu sağlayabilmesi,
bize göre hâlâ uzak bir olasılıktır.
F-16 Anlaşması'nın uzatılmasıyla ilgili
Amerikan yönetiminin somut önerisi genel
olarak olumlu sayılabilir. Ancak bu konuda
da düşünülmesi gereken kimi noktalar var-
dır. Anlaşmanın olduğu gibi mi, yoksa bazı
kötü koşulları değiştirmek üzere yeniden mü-
zakereye açılarak mı uzatılacağı bunlardan
biridir.
Başkan Bush'tan Oünya Bankası Başka-
nı Conable'e ve NATO Genel Sekreteri Wör-
ner'a kadar birçok kişi, şu günlerde sürekli
olarak Türkiye'ye ivedi yardımdan söz edi-
yor. Ankara da borç hanesine yazılacak kredi
ve hibe olarak bu yardımların beklentisi için-
dedir. Ama bu alanda da henüz dişe doku-
nur somut bir gelişme yoktur.
Ayrıca yardım yapılması beklenen Türki-
ye, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin IMF turni-
kesinden geçirilmesi olasılığı, Ankara açısın-
dan bir başka haklı tedirginlik kaynağıdır.
Kredibilite bakımından buna yanaşmak iste-
miyor Türkiye.
Başkan Bush yönetiminin Türkiye'ye bir
vaadi daha var: Avrupa Topluluğu'na tam
üyelik konusunda destek...
Geçelim; zira bugün için üzerinde pek dur-
maya değecek bir vaat değildir bu.
Kısacası, Ankara'nın krizle ilgili ekonomik
nitelikteki beklentilerinin nasıl karşılanaca-
ğı sorusunun yanıtı, halen VVashington'da
bulunabilmiş sayılmaz. Güzel laftan öte so-
mut bir şey yok ortalıkta henüz.
Gök gürlüyor, bir şeyler yağacak, ama bu
bir yaz yağmuru da olabilir.
Akla, ister istemez acaba VVashington'da
başka niyet taşıyanlar mı var, sorusu geliyor.
Türkiye'yi askeri çözüme tam ortak edin-
ceye kadar, 'havuç'u göstermek, verir gibi
yapmak. ama son ana dek havada tutmak...
Eğer VVashington Türkiye'yi çantada keklik
görüyorsaj her türlü oyunu oynayabilır.
Sayın Ozal'ın dış politikadaki 'başkan
baba' çizgisi ne yazık ki bu izlenimi güçlen-
diriyor.
Oysa Körfez krizi öylesine tehlikeli bir yö-
rüngede ki, oyuna gelmemek için son dere-
ce dikkatli davranmak gerekiyor.
4 tonluk lahit nasıl kaçırılır?
Ozal'ın öntinde engel çok
(Baştarafı 1. Sayfada)
sundaki manzarayı tam olarak
yansıtmıyor. Bunun onündeki
güçlükler bizzat özal'a yakın
çevresi tarafından da sessizce
not edilmiş durumda. Bunlar-
dan baalan ana başlifclânyla
şöyle sıralanabilir:
Tekstil
Özal'ın gezisinde "başan" ha-
nesine yazılanlardan birisi, Be-
yaz Saray'daki görüşmeden iki
ulke arasında tekstil konusunda
yeni bir anlaşma imzalanacağı
karan çıkması oldu. Ancak ko-
nuyu yakından izleyen herkes
biliyor ki, böyle bir siyasi irade
çıkmış olması, bu konunun
onündeki tüm engellerin kalktı-
ğı anlamına gelmiyor. Tekstil,
Amerikan kamuoyu için çok
hassas bir konu. Nitekim Tür-
kiye ile tekstil anlaşması yapıla-
cağının açıklandığı gün daha
özal VVashington'dan aynlma-
mışken, Beyaz Saray, bu konu-
yu yakından izleyen bir Ameri-
kalı diplomata göre yüzlerce
protesto telefonuna muhatap ol-
du. Bu protestoların tonunu,
Tekstil Üreticileri Derneği'nin
sözcüsü Larry Martin, bize te-
lefonda, "Türkiye'nin çok iyi bir
ulusiararası vatandaş oldugunu
kabul ediyoruz. Ama son 10 yıl-
daki tekstil ithabtı nedeniyle
400 bin işçi kaybetmiş bir sana-
yi olarak Türkiye'ye verilmesinin
burada çok ciddi sonuçlar doğu-
rabileceğmi söyliiyoruz" diyerek
özetledi.
Yüzde 1.5'ten yiizde
Görüldüğu gibi, Hill en ufak
bir işaret vermekten kaçınıyor.
Bunda bir ölçüde de haklı. Çün-
kü Amerikan basınında bu yön-
de çıkan tek bir cümle dahi
Hill'i zor duruma düşürmeye ye-
tiyor. "Hill içerideki müzakere-
lerde olumlu davrandıktan son-
ra dışanda böyle konuşabilir,
zaran yok" diye bir görüş var.
Ama "Dışanda bövle baskı al-
tında olan bir muzakereci içeri-
dc olumlu davranabiür mi?" di-
ye de bir başka göruş var. Zaten
Cumhurbaşkanı Özal da Hill-
in "çetin bir muzakereci" oldu-
ğuna dikkat çekiyor. f
Aslında Türkiye'nin bu konu-
da Amerika'dan istediği fazla
bir şey değil. Türkiye halen
Amerikan tekstil ithalatının
yüzde 1.5'ini karşılıyor ve bunun
en az yüzde 3'e yükseltilmesini
istiyor. Hem Amerikan hem de
Türk makamları bu konunun,
en azından Kongre'de tekstil it-
halatı konusundaki oylama ya-
pılana kadar "alçak perdeden"
götürülmesinin herkesin yaran-
na olacağı kanısında.
Bilindiği gibi Beyaz Saray iç
politika önceliklerinde çok has-
sas bir makam. Bu olgu, Erme-
ni soykınmının 75. yüdönümün-
de ABD Başkanı Bush'un ya-
yımladığı mesajla bir kez daha
ortaya çıkmıştı. Şimdi, Ameri-
kan yönetiminin böylesine mü-
cadele gerektirecek bir konuda,
aradan bir süre geçtikten sonra
ne ölçüde mücadelecı davrana-
cağı soru işaretlerine açık. An-
cak bu, önümüzdeki günlerde
tekstil müzakerelerinin sürmesi-
ne engel değil. Örneğin Hazine
Müsteşan Namık Kemal Kılıç,
cuma günü ABD Dışişleri'nin
ekonomik işlerden sorumlu ba-
kan yardımcısı Richard McCor-
mac ile bu konuyu görüşmek
üzere bir araya geliyor. McCor-
mac, daha sonra da Türkiye'ye
giderek bu konu üzerinde çalı-
şacak. Ancak durumun da gös-
terdiği gibi tekstil konusu taraf-
ları çok zorlayacak.
Serbest ticaret
Cumhurbaşkanı özal, önce-
ki gün bir sürpriz yaparak
Türkiye ile ABD arasında ser-
best ticaret anlaşması imzalan-
ması için müzakerelere başlana-
cağım açıkladı. Oysa gerçek du-
rumu, "sefbestticaretanlaşması
imzalanmasının miımkün olup
olmadığının araştınlması konu-
sunda göriişmeler yapılacağı"
cümlesi daha iyi yansıtıyor. Bu
çok ilginç gelişme şöyle meyda-
na geliyor: Beyaz Saray'daki ye-
mekte Cumhurbaşkanı özal,
birkaç kez lafı bu konuya geti-
riyor, ABD tarafı da "Olmaz,
yapmayız" gibi bir havaya gir-
miyor. "Olasılıgın araştınlması
yönünde müspet bir yaklaşım"
ortaya çıkıyor. Konu yeni değil.
ABD bunu Türkiye'de askeri yö-
netim işbaşındayken Ankara'ya
önenniş, ama Ankara uzak dur-
muştu. Ardından yıllar geçip
özal iktidara geldikten sonra bu
kez Turkiye Amerika'ya önerdi,
ama ABD yaklaşmadı. Türkiye
bunu son olarak geçen yıl Bü-
yükelçi Nttzfaet Kandemir'in
ABD Dışişleri Bakanı James
Baker ile görüşmesinde bir kez
daha gündeme getirdi. ABD'den
yine ses çıkmadı. Niye ses çık-
madığını dün Türk gazeteciler
ile Carla Hill arasında geçen şu
konuşma daha iyi yansıtıyor:
— Özal bir serbest ticaret an-
laşması müzakere edilecegini
söyledi.
HİLL — Biz Uruguay Ro-
und'da tüm dünya ile serbest ti-
caret konusunda müzakereler
yapıyoruz. Bunun olumlu so-
nuçlanmasını istiyoruz. Çünkü
ticaret duvarlannı indirirsek
tüm dunya ekonomisi 500 mil-
yar dolar daha büyür. Ben ne
Amerika'nın ne de Türkiye'nin
global bir serbest ticaret anlaş-
masının dışında kalmasını iste-
mem.
Görüldüğu gibi, Hill bu ko-
nuda da en ufak "olumlu" bir
sinyal vermekten kaçınıyor.
Hill'i tanıyanlar onun dışarıda-
ki bu tavrının aynen içeride de
sürüyor olabileceğine dikkat çe-
kiyor. "Çünkü zaten göreve ge-
tirilme nedeni buttslubuidi" de-
niyor. Amerikan tarafının ser-
best ticaret anlaşması konusun-
daki duygusu o ki, bu konu
tekstil kotasının ytıkseltilmesin-
den daha zor. Ancak işin ilginç
bir boyutu, Türkiye'nin bu ko-
nuyu yeniden Beyaz Saray'da ıs-
rarla gündeme getirerek Türki-
ye'nin Avrupa ile olan entegras-
yon niyetini "çeşitlendirmek"
arzusu göstermiş olması. Türk-
iye'nin üst kademelerindeki ha-
va aynen böyle. Pekı, Türkiye
1
nin ABD'ye bu yaklaşımı, AT ile
tam üyelik taahhudüne girilmiş-
ken sakınca yaratmaz mı? Bu
soruya verilen yamt, "Bizim ta-
abbüdümüz yok, kararlı bir ar-
zumuz var. Almayanlar onlar"
şeklinde beüriyor. AT ile güm-
rüklerin sıfırlanması yönünde
bir taahhüdümüz olduğu hatır-
latılınca ise "Ama bu anlaşma-
yı uygulamayanlar onlar" yanı-
tı geliyor.
Anlaşdıyor ki bu konu, Tür-
kiye'nm üst kademelerinde ele
alınıp incelenmiş, üzerinde he-
saplar yapılmış bir durumda Bu
bir bakıma Türkiye'nin Avru-
pa'dan bir ölçüde umudunun
zayıfladığını yansıtıyor. Söyle-
nen şu: "Baü Avrupa, Dogu Av-
nıpa'da metresler yaratmak fik-
rine Türkiye'yi eş olarak almak
fikrinden daha yatkın. Bizim de
başımızın çaresine bakmak iste-
memiz tabiidir." Yine Türkiye
1
nin üst kademelerindeki hava o
ki, Avrupa, hiçbir zaman Ame-
rika ve Japonya ile rekabet ede-
meyecek. Dolayısıyla da Türki-
ye'nin dışa dönük poütikalarım
çeşitlendirmek arayışının legal
olacağı vurgulanıyor. Bir de ide-
al durum senaryosu var. O da
hem Avrupa hem de Amerika ile
ticaret duvarlannı kaldırmış bir
Türkiye, vani Türkiye'nin tama-
mını serbest bölge haline getire-
cek bir yaklaşım.
Ekonomik konular
Önceki gün Özal'ı otelde zi-
yaret eden Dünya Bankası Baş-
kanı Barber Conable'in de işa-
ret ettiği gibi, banka ile ilişkiler,
yeni programlar devreye sokul-
ması yönünde bir ivme kazan-
mış durumda. Önümüzdeki yıl
ile birlikte bunun portresinin 1.9
milyara çıkacağından söz edili-
yor. Dünya Bankası ile Uişkiler-
de olumlu bir gelişme, 2. tnali
sektör kredisi diliminin serbest
bırakılması oldu. Kredi, Özal
Washington'a gemıeden önce
üye ülkelerin hiçbirisinin itirazı
olmaması (no objection) statü-
süyle yönetim kuruluna gönde-
rildi. önümüzdeki çarşamba
günü kamuoyuna açıklanıyor.
Bir başka kredi haberi de Ja-
ponya'dan. Tokyo "cephe hattı"
üç ülke; Türkiye, Ürdün ve Mı-
sır'a 600 milyon dolar verecek.
Ancak bunun nasu bölüştürüle-
ceği ketum Japon bürokrasisin-
den sızmış değil. Kesin rakamın
Japonya Başbakanı Kaifu'nun
önümüzdeki günlerde gerçekle-
şecek Türkiye ziyaretinde açık-
lanacağı belirtiliyor.
Cumhurbaşkanı özal'ın Was-
hington gezisinin ekonomik bo-
yutu konusunda, ilk elden yan-
sıyanlar bunlar. Ancak görüldü-
ğu gibi gezinin ekonomik açıdan
en önemli iki gelişmesini simge-
leyen tekstil ve serbest ticaret an-
laşmalanmn, niyetten somuta
dönüşmesi birçok engelle karşı-
laşacak. Eğer bu engeller aşılır-
sa Cumhurbaşkanı özal'ın ge-
zisi için "basarüı" denebüir. Ak-
si halde, "bol vaadi bir ziyaret"
olarak hatırlanabilir.
(Baştarafı 22. Sayfada)
da miizeye biraz bagışta da bo-
lunur, sanat sevgini göstermiş
olursun. Şu anda müzenin ek
bağışlara gereksinimi var..."
Mezzacappa, "CMur" demiş
olmalı ki 1987 yılından beri la-
hit Brooklyn Müzesi'nde sergi-
leniyor.
Peki Jonathan Kagan nereden
duymuş bu lahtin varhğını?
"Yüzyılm Definesi" olayında
Jeffry Spier diye bir başka
arkeolog-sikkebüimcinin adı
geçmişti. Kagan-Spier ikilisi de-
fineyi birlikte pazarlamıştı. Spi-
er genellikle Londra'da oturur-
du.
Londra'da yaşayan Nevzat
TeUi'nin arkeolojik eserler ko-
nusunda bilgisi olmadığı için
Jeffry Spier kendisine "akıl ho-
calıgı" yapar.
Eski Mardin Milletvekili
Mehmet Selim TeDiağaoğlu'nun
kuçük oğlu Nevzat (47) Lond-
ra'nın doğusunda tekstil-ihracat
firmalanmn arasında bir köşe-
yi tutmuş ve dönmüştü de.
Bana randevuyu, aralan açık
olmasına karşın, ağabeyi Edip
almıştı. Eşi lngilizdi. Londra dı-
şında bir malikânede otumyor-
du. Görüşmeyi "Babylon" adlı
tekstil fırmasının ikinci katında
"Connolssenr" dergisinden Me-
lih Kaylan'la birlikte yaparken
Nevzat yanındaki yardımcısının
adını "Zafer" olarak açıkladı,
ısrarla soyadını söylemedi. Son-
radan öğrendiğim kadan ile Za-
fer ile soyaddaştık. Ancak her-
hangi bir akrabahk, hısımlık
yoktu.
Görüşmemiz boyunca Nevzat
sinirliydi. Belki de hep böyley-
di. Nasıl gerilim içinde olmasın-
dı? Ağabeyi 16 yasında Avrupa
L
ya mühendis olmaya gitmiş, ora-
da başka bir meslek edinmişti.
Kendisi tekstil mühendisi ola-
cakken Hollanda'da uyuşturucu
kaçakçıhğından yakalanıp Al-
manya'da cezaevinde yatacaktı.
Amerikan Uyuşturucu Mad-
delerle Mücadele Örgütü'nün
(DEA) bir yetkilisi Nevzat'ın bil-
gisayardan çıkan fişini, fotoko-
pisini vermemek ve sadece not
almam koşulu ile gösterecekti.
Nevzat Telli'nin fişinde Fevzi
Öz, Hüseyin Yalaz, Bahavlsh
Bolbollan, Klaus Loch ve baş-
kalan Ue birlikte 1970'lerde Lüb-
nan'dan Avrupa'ya ayda iki ton
esrar ikmali yapan bir kişi oldu-
ğu ve kokain kullandığı belirti-
liyordu.
Bu arada hayali ihracatçılar-
la işbirliği yaptığı Türk basmın-
da yer alan haberlerde görülü-
yordu. Antika işinin gerüimi de
üstüne üstlüktü...
Zafer'in "basın karümı" sor-
ması ve göstermem üzerine ko-
nuşmamız başlamıştı. Nevzat,
bir keresinde işi tehdide kadar
götürdü, bir başka kez Ingiliz-
ce olarak "looser" dedi. "Boşu-
na kürek sallıyorsun, sen bu işi
zaten kaybetmişsin" anlamında
konuştu. Ender olarak gülüş-
tük. Bir saat süren konuşmanın
bir yerinde "antika" konusuna
geldik. Şu konuşma geçti ara-
mızda:
—Biliyorsunuz benim antika
Ue ilişkim yok...
Ben orava esrar ya da hayali
ihracat mülakatı yapmaya gjt-
memiştim. Konum eski eser ka-
çakçılığı idi ve bu işin başında
gelenlerden biri olduğu için
özellikle kendisini Londra'ya
görmeye gitmiştim. Şimdi de
kalkmış bana "Bifiyorsunnz be-
nim antika Ue ilişkim yok" di-
yordu. Dayanamadım:
—tşte orada dunın... Nevzat
Bey, nasıl yok?
—Benim işün bu değil..
—Yapmaym canım, elbette bu
işin içindesiniz.
—Ben profesyonel değilim ki.
—Elbette, ağabeymiz gibi bir
galeriniz yok, ama elinize güzel
mal geçince kaçınnıyorsunuz.
Gelen malı da bal gibi pazarlı-
yorsunuz.
—Benim hakkımda size ne
dediler?
—Ayağına gelen malı kaçır-
maz dediler.
—Son 4-5 yıldır ben böyle bir
şey yapmadım.
—Metin Bey'in (Özharat) ge-
tirdiği Bizans gümuş tepsilerini
Londra'da pazarlamadımz mı?
—O başka...
—Gördünüz mü ya?
—Şimdi şoyle sorayun. Metin
Bey'in getirdigi son maldan da
güzel mal hangisiydi?
—Gene gazetecilik oynamaya
başladuıız. Bunu geçelim. Be-
nim birkaç işim daha var. Bura-
da Bodrum Lokantası'nın da sa-
hibiyim.
—Başka
—Yine gazetecilik yapıyorsu-
nuz. Kuzum bunun senin davan-
la ne ilgisi var? Benim Türkiye2
-
de de işlerim var.
Bir zamanlar tzmir'de Ne-Telli
(Nevzat Telli), Derpa (Deri Pa-
zarlama) gibi şirketlerinin var-
hğını duymuştum. Kapahçarşı-
da, tçbedesten'de tüm kuyvuncu
ve turistik eşya satan dükkânla-
nn arasında tekstil ihracatı ya-
pan bir dükkân dikkatimi çek-
mişti.
Çepeçevre kuyumcu arasında
toplu tekstil ihraç eden bir dük-
kânın burada ne işi vardı? San-
ki Müslüman mahallesinde sal-
yangoz satıyordu. Başımı kaldı-
np dükkânın adına baktığımda
şaşırmadım, diyemem. Dükkâ-
nın adı Netes'ti. Tıpkı Ne-Telli
gibi bir paravan şirketti. TeUi'-
nin "Türkiye'de işlerim var" de-
diklerinden biri olmalıydı.
Nevzat Telli, Türkiye'nin eski
eser politikasımn nasıl olması
gerektiğini bana şöyle açıkladı:
"Her şey serbest bırakümalı.
Tjpkı ticaret gibi. Bugün Türki-
ye'de en az 100 bin anükacı var.
Bakmak zonında oldnklan ai-
leleri ile birlikte toplam yanm
milyon kişi bu işten ekmek yi-
yor. Bırakın bunlan serbestçe
kazsınlar. Yabancıiara satsınlar.
Onlar da tanımak için Türkiye
1
ye gelsinler. Yabancılann gelişi
ile Türkiye para kazansın.
Arkeologlar yobazdır. Şoven
milliyetçidirler. Bu konuda aşı-
n uçta iki grup var. Birincisin-
de arkeologlar, ikind grupta ka-
çakçılar. Siz de bu ikinci gruba
dahüsiniz (!)... Çünkü siz (loo-
ser) boşuna kürek çddyorsanuz.
Sen bu işi çoktan kaybetmişsin.
Gazetecileri sevmem. Hele akıl-
sız gazetecileri hiç sevmem."
Nevzat daha sonra samimi bir
itirafta bulunacaktı:
"YazilanniZin tamnmmı oku-
madım. Atlaya atlaya okodum.
Eşim, çocuklar göriip üzülme-
sinler diye yazüanm kendilerin-
den sakladım."
Bu görüşmeden sonra Kapa-
lıçarşı ile bağlanüsı olan New
York'taki bir meslektaşım şu
mesajı getirdi:
—Ağabey, bir yazı dizisi mi,
kitap mı ne hazırlıyormuşsun.
Bu arada Kapalıcarşı'daki birin-
den de söz edecekmişsin. Ken-
disini tanınm. "özgen Bey ya-
zacaklanm yazmasa iyi olur. Bu
yazılar çıkınca çocuklanm, ar-
kadaşlan arasında küçük düşer"
diyor.
—Eee?
—Ağabey, kabul edersen New
York'a gelip seninle konuşacak.
Diziye katkıda mı bulunacak?
—Yok be ağabey. Adının ya-
yımlanmamasını rica ediyor.
Karsılıgında da...
—Adı ne?
Bu konuşma BM koridorla-
nnda öteki meslektaşlannun ya-
nında geçti. Genç meslektaşım
beni bir kenara çektikten sonra:
—Metin Özharat..
Emin misin?
—Evet
—Nevzat Telli'nin ortağı...
—Ağabey, 100 bin dolar fena
bir para değfl...
Metin Özharat Gaziantepli-
dir. Kardeşi Tekin Adıyaman'da
bir antika cinayetine kurban git-
miştir. Elmah Definesi olayında
iki kardeşe sus payı olarak o za-
man 120 milyon lira ödendiği
söylenir.
Söylentileri bir yana bıraka-
lım, bir gerçeği anımsatahm. 7
Haziran 1986 tarihli Yeni Asır
Gazetesi'nde beş sütunluk bir
başlıkta "800 Bizans altmı İsvic-
re"ye kaçuıldı" denilmekteydi.
Bu haber, daha sonra öteki ga-
zetelere de yansıyacaktır. Öykü-
süne burada girmeyeyim. Ancak
bu Bizans altınlannı yurtdışın-
da pazarlayanlardan biri Metin
Özharat'tır.
Özharat'm Adıyaman'dan
Roma altın sikkeleri, Fethiye'de
Bizans gümüş tepsilerine kadar
rolü vardır. Metin, Turkiye'de-
ki adamlan ile işbirliği halinde
Londra'ya mal sevk eder. Çeşit-
h' kereler Istanbul'da işyerleri ile
evinden aradığımda eşi Birsen,
Metin'in nerede olduğu hakkın-
da bana kendisinin de inanma-
dığı hikâyeler anlatmıştı.
Oysa o sırada Istanbul'daki
tutuklamalardan uzak durmak
için Nihat Kolasın gibi soluğu
Münih'te amııştı. Münih'te ken-
disini aradığunda Londra'ya
Nevzat'ın yamna gittiğini söyle-
mişlerdi. Nevzat da "bir gün
kalıp" döndü demişti.
Nihat Kolasın'ın hemşerisi
"dayım Kenan Evren" sloganı-
nı Metin "Dayım Hasan Celal
Güzel" biçiminde kullanır. An-
cak bu slogan Güzel'in kulağı-
na gidince "Gerekeni hiç çekin-
meden yapın" talimatını vermiş-
tir. Biletini her olayda daima
"Vınnnn Tnrizm" şirketinden
alan Metin, her zaman Dr.
Kimble gibi kaçar, kaçar... Gü-
nün birinde "Ağabey... Çocuk-
lannın flzülmemesini istiyor"
sözleri ile başlayan "rüşvet" el-
çileri göndererek işini yürütür ve
diyalog kuruluj) bol sıfırlı bedel-
ler ödendikten sonra ilgililere
ifade vermek için sahneye "ma-
sum" olarak çıkar. Yakınlanna
göre ilkesi "ver kurtul
v
dan boz-
ma "öde kurtuT'dur.
Metin'in ilginç bir evüliği var-
du*. Eşi Gaziantep'in Eflatun ai-
lesinden gelir. Mithat Salih Ef-
latnn'un kızıdır. Bir başka kız-
kardeşi Nesrin, Adıyaman ola-
yında öldürülen Tekin ile evliy-
di. öteki kızkardeş Nimet ise
doktor eşinin ölmesinden sonra
tbrabim Başbug ile evlenecekttr.
Ibrahim Başbuğ ise "Yüzyıluı
Definesi"ni Elmah'da bulan üç
kişiden biridir. öteki iki kişi po-
lis tarafından yakalamnca kaça-
cak, saklanacaktır.
Bu saklanma işinde Metin
özharat, Başbuğ'a defıneden
kayıp olduğu söylenen bazı sik-
keler karşılığında yardımcı ola-
cak ve Gaziantep'te kayınpede-
rin çiftliğinde aylarca polis kor-
kusundan uzak yaşatacaktır. Ib-
rahim de daha sonra boşanma
ile sonuçlanacak bir evliliği bu
sırada yapacaktır.
Toprağını sürerken bir eski
eser bulan bir başka köylü de
Nevşehir'in Avanos ilçesinden
Yaşar Değinnenci'dir. 18 yıl ön-
ce tarlasını sürerken Yaşar, üze-
rinde çeşitli kabartmalar bulu-
nan bir mermer lahit bulur. tl-
gililere haber verir. Hiç kimse,
değil 3-4 tonluk lahti kıpırdat-
mak, küını bile oynatmaz.
18 yıl sonra bu lahit çalınır ve
Serafettin Degirmenci adlı yakı-
nı "Türkiye'nin tarihsel ve kül-
türel varlıgı olan lahti koruya-
tnadıgı ve caldırdıgı" için tutuk-
lanır.
Lütfen elinizi vicdanınıza ko-
yun da söyleyin, tutuklanacak
olan bu köylü müdür, yoksa ko-
nu ile ilgili tepeden tırnağa ka-
dar tüm gelmiş geçmiş görevli-
ler midir? Lahti haber vermek
elbette tarlanın sahibi köylünün-
dur. Ancak 18 yıldır koltukla-
nndan popolannı kıpırdatma-
yan ve bunu müzeye taşıtmayan
başta müze yetkilileri olmak
üzere Eski Eserler ve Müzeler
Genel Müdürlüğü yetkililerinin
hiç mi suçu yoktur? (Yeni bir ya-
zı dizisi üzerinde çalışıyorum.
Bu lahit gibi kaderine terk edil-
miş, kaçınlmayı bekleyen eser-
ler ve onlan korumakla görevli
ve ayhklannı fakir halkın vergi-
lerinden alan müze ve bakanlık
görevnlerinin vurdumduymazh-
ğı hakkında... Tabii bu dizi çı-
kmcaya kadar kaçınhp Nevv
York pazanna ulaşmamışlar-
sa...)
Durum anlaşüır, kaçakçılar
fazla ileriye gidemeden l.S. 3.
yüzyıla ait lahti Kayseri'nin Oy-
maağaç köyünde bir tarlaya bı-
raku-lar. Bu kez, hiçbir şeyden
habersiz yeni tarlanm sahibi Ah-
met Şereflioğlu'nu jandarma
gözaltına alır. Güneş Gazetesi
1
nin Kayseri muhabirinin başh-
ğındaki "Çalınan lahit 3 milya-
ra Amerika'ya saülacaktı" söz-
leri beş aşağı beş yukarı gerçeği
yansıtmaktadır.
Avanos'taki lahit Brooklyn
Müzesi olmasa bile bu kez bir
başka Türk hükümetinin yaban-
cı danışmanının yatınmı olarak
bir başka müzede "ödünç" ola-
rak sergileniyor olacaktı. Ne de-
mişler: "Yemeyenin malını yer-
ler..." Afiyet olsun Kolasın'lar.
Aydmer'ler, DeTe'ler, özharat-
lar ve de Telli'ler. Ne deseniz
haklısınız. Bu başa bu tıraş...
Tarın: Gryfos
galerisi
GÖZUEM UĞUR MUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
Hiç sanmıyorum; vermez, bizde "aynı hamam aynı tas"
türünden olaylar yaşanır; şigara dumanından göz gözü gör-
meyen spor salonunda bir "kör dövüşü" ile kurultay yapı-
lır; o kadar!
SDP kongresinin yapıldığı Ulusiararası Kongre Salonu,
pınl pırıl, tertemiz ve görkemli yapmın içindeki çok sayıda
salonlardan biri... Delegeler, konuklar, gazeteciler, saat gi-
bi işleyen bir düzen içinde yerlerine alınıyorlar. Ne itişme,
ne kakışma... Herkes birbırine saygılı.
Bir partinin çağdaşlığı, herhalde, kongre düzeninden
başlıyor.
Onceki gün ve dünkü kongreler gerçekten çok düşün-
dürücü sahneleri sergiliyor. Birbırlerınden ayrı iki dünyadan
gelen insanlar özgürtükçü demokrasinın saflannda bir araya
gelıyorlar.
Başlarında da yalnızca Batı Almanya sosyal demokrat-
larının değil bütün dünyanın sosyal demokrat partilerinin
saygısını toplayan VVilly Brandt var.
Brandt, parti genel başkanlığından zamanında çekilme-
sini bilen bir siyasetçi. Brandt bu tavırlarıyla bütün sosyal
demokratların babası konumuna girmiş, sosyal demokrat-
ların 'aile büyüğü' gibi selamlanıyor ve herkesçe saygı
görüyor.
Bizde bunca başarısızlıktan sonra kendi istegi ile çekil-
mesini bilen yok...
Başarısızlığın ödüllendirildiği garip bir sistemde ya-
şıyoruz.
Batı Alman SDP'sinde 'Brandfın torunları' olarak adlan-
dırılan 60'lı yılların 'genç sosyalistleri' bugün parti yöneti-
mindeler. SDP, parti gençlik kollarından yetişen Lafontai-
ne'i de başbakan adayı olarak hazırlıyor.
Lafontaine, bugüne kadar yayımladığı kitaplarla da sos-
yal demokrasinin önemli düşünürleri kütüğüne şımdiden
adını da yazıyor.
Alman Sosyal Demokrat Partısi'nde parti kanatları kişi-
sel ve duygusal nedenlerle değil, somut olgulara, sorunla-
ra ye DU sorunlara önerilen çözüm yollarına göre oluşuyor.
Örneğin Lafontaine ile sendikalar arasında iş saatlerinin
haftalık 40 saatten 35 saate ındirilmesi konusunda görüş
ayrılıkları var. Sendikalar, çalışma saatlerinin indirilmesini,
ancak bu 35 saatlık çalışma saatı için 40 saatlik ücret öden-
mesini savunuyorlar. Lafontaine ise 35 iş saatine 35 saat-
lik ücret ödenmesıni, beşer saat için yeni işçiler alarak iş-
siziiğin bu yoHa önlenmesini istiyor. ••• "-
Tartışma bu gibi somut konulardan kaynaklanıyor.
Ne bizdeki gibi Baykalcılık, İnönücülük ve Ecevitçilik var
ne de sol kanattan bir gece ansızın bir başka kanada katı-
lan oluyor... Parti genel başkanına muhalefet ettikten son-
ra aynı genel başkanın "yeni aday kadrosu" olmayı düşü-
nen bir sol kanat siyasetine de buralarda pek rastlanmıyor.
Brandfın savunduğu görüşler birer ilke ve inanç olarak
partinin bugünkü genç yönetıcilerince de savunuluyor.
Brandt, siyasal görüşlerinden dolayı baskılara uğrayan,
hapis yatan, sürülen ve türlü acılar çeken ınsanları anar-
ken bütün delegeler, bütün konuklar ve bütün gazeteciler
saygı duruşunda bulunuyorlar. Brandfın saygı duruşu sı-
rasındaki lirik konuşması dakikalarca ayakta alkışlanıyor.
VVilly Brandfdan sonra en güzel ve düşündürücü konuş-
mayı da dün Batı Alman SDP'sine katılma karan alan De-
mokratik Almanya SDP lideri VVolfgang Thierse yapıyor.
Thierse, uzun uzun alkışlanan konuşmasında Marksist-
Leninist sistemin iflas ettiğini; bu sistemde sosyalizmin yoz-
laştırıldığını, özgürlükçü ve çoğulcu demokraside sosyaliz-
min amaçlarına ulaşacağını; sosyalistlerin her yeni geliş-
meye açık olmaları gerektiğini anlatıyor.
SDP kongre salonuna asılan "Der Neue Wsg = Yani yol"
döyizi de bu zorunluğu vurguluyor.
İki ayrı dünyanın sosyal demokratları bir araya geliyor; bi-
zim aralannda pek de görüş ayrılığı olmayan sosyal demok-
ratlar; kışisel ve duygusal nedenlerle bin parçaya bölünüyor.
Büyük soruşturnıa
(Boftarafı 1. Sayfada)
çıktığı, bir kurşunun da boynu-
nu sıyırdığı kaydedildi.
Hiram Abas'ın cenazesi bu-
gün Selimiye Camii'nde kılına-
cak öğle namazından sonra Ya-
kacık Mezarlığı aile kabristanın-
da toprağa verilecek.
Siyasi Şube Müdürlüğü yetki-
lileri, daha önceki saldırılarda
görgü tanıklarının ifadelerine
göre belirlenen eşkaller ve ipuç-
larıyla önceki gün meydana ge-
len saldın arasında benzerlikleı
bulmaya çahştıklannı belirttiler.
Tanıma uyan saldırganlardan bi-
rinin, yasadışı Devrimci Sol ta-
rafından gerçekleştirilen eylem-
lerde de bulunduğu öne sunildu.
Bu saldırganın kimliği ve eşkali
konusunda ise bilgi verilmedi.
Bu arada, özelhkle 1990 yıb
ocak ayından bu yana tstanbul
ve Ankara'da çok sayıda kişinin
öldürülmesi üzerine Milli Istih-
barat Teşkilatı'nın halen görev-
de olan ve emekliye aynlan
önemli üyelerinin korumaya alı-
nacağı öğrenildi.
Hiram Abas'ın yakın arkada-
şı ve MİT Kaçakçılık eski Daire
Başkanı Mehmet Eymür de dür
saat 14.00'te Abas'ın Çifteha-
vuzlar'daki evine gelerek ailesi-
ni ziyaret ettL Binada uzun sü-
re kaldığı gözlenen Eymür'ün
dışanda hiç kimse ile görüşme-
diği dikkat çekti. Hiram Abas;
ın evinin onünde bekleyen ve
korumaya alan çok sayıda MİT
görevlisi ve sivil polis eve yaban-
cı hiç kimseyi yaklaştırmadı.
Kadıköy Cumhuriyet Savcısı
Sedat Muslu'nun soruşturmayı,
"»aldınnın ideolojik amaçla
işlendigi" gerekçesiyle Devlet
Güvenlik Mahkemesi'ne ilettiği
öğrenildi.
Ankara Buromuzun haberine
gore, MlT'e yakın çevreler, Hi-
ram Abas'ın öldürülmesi olayı-
nm daha önceki benzeri siyasi
amaca dönük suikastlarda oldu-
ğu gibi MÎT ve Siyasi Şube ekip-
lennce ortaklaşa soruşturuldu-
ğunu bildirdiler. Aynı çevreler,
daha önceki olaylarla ortak
ozelliklerin değerlendirilerek fail
saptama için arşiv bilgilerinden
yararlanıldığını söylediler. Bir
yetkili, "Eski MTT mensuplan
için özel koruma önlemi alındı
mı" sorusuna, "Şimdilik, böyle
bir sey söz konusu değil. MTT
mensubunu kim koruyacak"
karşıhğını verdi.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Washington'da gazetecilerin Hi-
ram Abas'ın oldurülmesiyle il-
gili sorulannı yanıtlarken "Evet,
evet. Çok üzgünüm. Konuyu
dönünce inceleyeceğim. Söyle-
necek şu anda bir şey yok" de-
di. Özal'ın bu sırada çok durgun
olduğu göze çarptı.
İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu dun İçel ANAP binasın-
da duzenlediği toplantıda Hi-
ram Abas'ın öldürülmesi olayıy-
la ilgili soruşturmanın çok yönlü
surdüruldüğü açıkladı. Balistik
incelemesi sonucu Abas'ın öldü-
rulmesinde kullanılan silahlann
Istanbul Kapalıçarşı'da "Mavi
Butik Döviz Bürosu" soygunun
ardından polisle çatışmaya giren
teröristlerce kullanıldığının sap-
tandığını belirten Aksu, cinayeti
Dev-Sol orgutunün ustlendiğini
anımsattı. Aksu bir gazetecinin
"Son olavlardan sonra İstanbul
Emniyet Müdurü Hamdi Arda-
lı'yı görevden alacak mısınız"
biçimındeki sorusuna, "O konu-
>u ne sen sor, ne ben cevap ve-
reyim. Gereken yapılıyor" kar-
şılığını verdi.