26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 EYLÜL 1990 Uluslararası Sözleşmeler \ e Çekinceler Sözleşmeye taraf olarak, cinsiyete dayalı her türlü ayırımcılığın kaldırılması konusunda yükümlülük alan dönem hükümetinin bazı maddelere koymuş olduğu çekincelerin, Yüce Meclis'ten geçirilmeden ve Resmi Gazete'de yayımlanmadan, uluslararası alanda yetkili olan kuruluşa bildirilmesinin bir tek anlamı olabilir; o da çekinceleri kamuoyunun bilgisi ve gözünden uzak tutmaktır. Bıi hukuk eksikliği konulan çekincelerin bağlayıcılığını ortadan kaldıracaktır. Prof. Dr. AYSEL ÇELİKEL Devletlerin belirli konulardaki ortak amaçları- nın gerçekleştirilmesinde, işbirliği ve ortak hareket için irade uyuşmasııu ifade eden uluslararası söz- leşmeler, uluslararası hukukun temel kaynakların- dan biri, belki de en önemlisidir. Bir sözleşmeye katılma karan alan devlet, o sözleşmede yer alan hükümleri yerine getirmek ve bu amaçla gerekli ön- lemleri almak konusunda yükumlulük aJtına gir- miş demektir. 1969 tarihü Viyana Andlaşmalar Hu- kuku Sözleşmesi, Pacta snnt servanda başlığı (m. 26) altında "Yurürlukteki her andlaşma ona taraf olanları bağlar ve tarafların onu iyi niyetle icra et- mesi gerekir" kuralı ile devletlerin sözleşmeleri amaçlarına uygun biçimde uygulaması zorunlulu- ğunu ifade etmektedir. "Çekince" Resmi Gazetede yok! Devletimiz son yıllarda uluslararası ilişkilerin hız- la çoğalmasının sonucu olarak çok yanlı birçok söz- leşmeyi onaylamış, birçoklarına da onaylarken çe- kince'ler koymuştur. Turkiye insan hak ve özgür- luklerinin korunması ile ilgili olan çeşitli konular- daki sözleşmeleri ilk onaylayan devletlerden biri olarak iyi niyetini göstermiştir. Ancak bunların ya- şama geçirilmesi için aynı derecede başarılı çalış- malar yaptığını söylemek ne yazık ki güçtıir. Ya- şama geçirilemeyen sözleşmelerden en çarpıcı ola- nı hiç kuşkusuz "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayı- nmcılıgın Önlenmesi Sözleşmesi"dir. Usulüne uygun olarak ilgili devletlerce imzala- narak kesinleşen sözleşmelerin bağlayıcıhk kazan- masi için belirli hukuksal işlemiere gerek vardır. Sözleşmelerin yürurliiğe girmesi için uluslararası hukukun aradığı koşulların yanında, iç hukuk açı- smdan da baa işlemlerin yapüması zorunludur. Hu- kukumuza göre bir sözleşmenin yurürluğe girmesi için ilke olarak sözleşmenin Türkçe çevirisinin Ba- kanlar Kurulu Kararnamesi ile birlikte Resmi Ga- zete'de yayımlanması gerekmektedir. Ancak bu ya- yımlanma gereğine son yıllarda ozen gösterilmediği, bazı sözleşmelerin onaylandıktan uzun süre sonra yayımlandığı, ayrıca bazı maddelere onay sırasın- da konulan çekincelerin de Resmi Gazete'de yayun- lanmadığı görülmektedir. Devletimizin 24 Temmuz 1985 tarihinde onayladığı yukarıda anılan sözleş- meye konulmuş olan, ancak varlığını Birleşmiş Mil- letler'in resmi yayınlanndan öğrenebildigımiz çe- kincelerin Resmi Gazete'de yayunlanmamış olması nedeniyle geçerli olup olmadığı gibi bir hukuksal sorun ile karşılasmış bulunuyoruz. Sözkonusu söz- leşmeye hükümetçe konulan çekinceler, ne sözleş- me TBMM'de görüşülerek kabul edilen yasa met- ni yayımlandığında ne de onay karan ve sözleşme metni Resmi Gazete'de yayımlandığında yer almış- tır. Uygulamaya göre çekincelerin, ya sözleşmenin yasa olarak kabul edildiğini gösteren metin ile bir- likte yayımlanması ya da cumhurbaşkanı tarafın- dan onaylandığını gösteren kararname ve sözleş- menin Turkçe çevirisi ile birlikte yayımlanması ge- rekmektedir. Uluslararası hukukta çekince, bir devletin söz- leşmeye taraf olurken onun bazı maddeleri ile bağh olmayacağını açıklayan bildirimidir. Devletlere im- za veya onay sırasında, sözleşmenin bazı madde- leri ile bağlı olmak istemediğuıi bildirmek hakkı ta- mnmıştır. İç hukuk bakımından yasa hükmünde olan bir sözleşmenin belirli maddelerini değiştiren çekincelerin hukuksal olarak geçerli olabilmeleri için o sözleşmenin tabi olduğu hukuksal işlemiere tabi olması gerekir. Anayasamıza göre (m. 90/1), TC adın'a yabancı devletler ve uluslararası kunıluşlarla yapılacak söz- leşmelerin onaylanması TBMM'nin onaylamayı bir yasa ile uygun bulmasına bağlıdır. Yüce Meclis'te kabul edilen bir sözleşmenin bağlayıcıhk kazanması için cumhurbaşkanınca onaylanması gerekir. Bu iki işlem sonunda, sözleşme ekleri ve varsa çekinceleri- nin resmen yayımlanması gereklidir. Yayımlanma, sözleşmenin kabul edilmesi suretiyle hukukumuza girmiş olan yeni hukuk kurallannın, yani sözleş- me metni ve çekincelerinin yargı organları ve öbür resmi kuruluşlar tarafından uygulanabilmesini sağ- lamak amacını taşır. Ya>imlanmadığı sürece ne söz- leşme ne de çekincelerinin uygulanabilmesine oia- nak vardır. Olayımızda olduğu gibi yürürlüğe gir- miş ve yayımlanmış bir sözleşmeye konulmuş olan çekinceler yayımlanmamışsa, o sözleşmenin yetkili kurumlar ve yargı organlarınca çekincesiz hali ile uygulanması doğal bir sonuç olacaktır. Ancak bu aşamada yanıtlanması gereken bir başka soru da yüce Mecliste kabul edilen bir çekincenin Resmi Ga- zete'de yayımlanmamış olması onun geçerliliğine, bir başka deyişle uluslararası hukuk ve iç hukuk açısından bağlayıcılığına bir engel oluşturup oluş- turmayacağıdır. Bir sözleşmeye taraf olunması için gerekli hukuk- sal işlemler tamamlanıp konulan çekinceler ulus- lararası hukuk ya da o sözleşmede yer alan esasla- ra uygun olarak yetkili yabancı mercilere bildiril- mekle uluslararası hukuk açısından bağlayıalık ka- zanır. Nitekim konumuz olan sözkşmeye Türkiye'- nin koyduğu çekinceler Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne bildirilmiştir. Ancak bize göre so- run iç hukuk açısındadır. Acaba hükümetin, yasa TBMM'de görüşüldükten sonra koyduğu ve Res- mi Gazete'de yayımlamadığı çekinceler geçerli sa- yılabilir mi? Sözleşmede kadınlara karşı her türlü ayınmcıhğın kaldırılması konusunda öngörülmüş olan bütün hükümler, çekince yokmuş gibi uygu- lanma durumunda mıdır? Önemli sonuçlar doğu- racak olan bu durumun açıklığa kavuştunılması ge- rekli görülmektedir. Açıklama yeterii degil Anılan sözleşmeye katılmanın uygun bulundu- ğuna ait yasa tasansı, gerekçesi ve Dışişleri Komis- yonu'nun raponı başbakan imzası ile TBMM'ye sevkedilmiştir. Gerekçede, "Sörieşmenin Medenl Kanan'an evlilik ve aile munasebeüeri konusundaki hükümleriae ters düşen hükümlerine ihtirazi kayıt konulması cihetine gidilecektir" cümlesi ile ko- nulrnası duşünülen çekinceler hakkında genel bir açıklama yapmakla yetinilmiştir. Sözleşmenin gö- rüşüldüğü 11 Haziran 1985 günkü TBMM zabıt- lannda yaptığınuz incelemede, sözleşme kabul edi- lirken çekinceler konusunun konuşulmadığı, yasa- nın aynen kabul edıldigi görülmektedir. Gerekçe- de yer aldığı biçimde genel bir açıklama ile yetinil- mesinin yeterii olmadığı açıktır. Türk aile huku- kuna ters düşen hükümlere çekince konulması dü- şünülüyorsa, bunlann hangi maddeler hakkında ol- duğunun beürtilmesi gerekliydi. Sözleşmenin hangi maddelerine çekince konulduğu açık olmaymca söz- leşmenin hangi maddelerinin uygulanmayacağı ko- nusu açıkta bırakılmış demektir. Sözleşmenin hu- kukurauz gereği yayımlanmamış olmasımn biçim- sel bir eksiklik olduğu düşünulse dahi, hangi mad- delere çekince konulmuş olduğunun uygun bulma yasa tasarısında ve yasasında yer almaması, esasa ait hukuksal bir eksiklik olarak gözükmektedir. Bu nedenle sözleşmenin m. 15/2 ve 15/4 ve 16/(c), (d), (f)> (g) bendlerine konulan çekincelerin bağlayıcı olmadığı ve sözleşmenin çekincesiz olarak uygulan- ması gerektiği düşüncesindeyiz. Yukarıda sözünü ettiğimiz 15. ve 16. maddelere konulmuş olan çekincelerin, başbakanhk yazısın- daki "evlilik ve aile münasebetleri"ni aşmış olması da konunun hukuksal olarak tartışüması gereken diğer bir boyutunu oluştunnaktadır. Sözleşmeye ge- tirilmek istenilen çekinceler, Medeni Kanun'da evli kadının aile hukuku ilişkilerinde içinde bulundu- ğu kısıtlayıcı hükümleri saklı tutmak amacı ile ge- tirilmişti. Örneğin, aile reisinin koca olduğu, ka- dının bir iş ya da mesleği yapmasının kocasmm iz- nine bağlı olması gibi, eşler arasında bulunması ge- reken eşitliğe aykırı maddeleri saklı tutmak için ko- nulmuştu. Hükümet kadınlara karşı her türlü ayı- rımcıhğı kaldırma konusunda uluslararası alanda yükümlülük altına girerken bu çekinceleri koymak- la evli kadın hakkındaki yasal kısıtlamalan kaldır- mak istemediğini belirtmek istemişti. Yakın tarih- te evli kadına eşi ile eşit statü tanımak için yasal değişiklik yapmayı düşünmeyen bir hükümet için bu çekincelerin konulmasını da doğal karşılamak gerekir. Ancak evli kadının durumu ile ilgili olma- yan, genel olarak kadm-erkek eşitliğini düzenleyen 15. maddeye de çekince koyarak yasalanmızdan da- ha da tutucu olduğunu göstermiştir. Kadın-erkek eşitliğini, medeni haklar bakımından düzenleyen sözleşme yapma, mahkemelerin her aşamasında eşit işlem görme gibi konulan düzenleyen 15. madde- ye konulan çekince, bugün yasalanmızda kadınlar hakkında esasen var olmayan çekincelerdir. Yasa- lanmıza göre cinsiyet ayınmına yer vermeyen bu gibi genel konular için çekince konulmasının an- lamı, acaba kadınlara yeni bazı kısıtlamalar getir- me girişimlerine gerekce oluşturma düşüncesi mi- dir? Sonuç Devletimizin taraf olacağı uluslararası sözleşme- lere koymak istediği çekincelerin hangi maddelere ilişkin olması gerektıgi bilimsel açıdan incelenerek saptanması ve bunlann anayasamıza uygun bir bi- çimde yürürlüğe konulması gerekir. Sözleşmeye ta- raf olarak cinsiyete dayalı her türlü ayırımcılığın kaldınlması konusunda yükümlülük alan dönem hükümetinin bazı maddelere koymuş olduğu çekin- celerin, yüce Meclis'ten geçirilmeden ve Resmi Ga- zete'de yayımlanmadan, uluslararası alanda yetkili olan kuruluşa bildirilmesinin bir tek anlamı olabi- lir: O da çekinceleri kamuoyunun bilgisi ve gö- zünden uzak tutmaktır. Bu hukuk eksikliği konu- lan çekincelerin bağlayıcılığını ortadan kaldıracak- tır. Bu nedenle sözleşmenin m. 15/2, 4 ve m. 16/(c), (d), (0. (g) bendlerine konulmuş olan çekincelerin iç hukukta yargı organları ve kamu görevlilerini baglamayacağı düşüncesindeyiz. PENCERE EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Arkadaşımız Oktay Akbal, çağrılı olarak yurtdışında bulunması nedeniyle yazılarına bir süre ara verdi. ARADABIR Prof. Dr. R. KAZIM TÜRKER Günümüzde Aranan Lider: İsmetİnönü Son aylarda bölgemizdeki uluslararası gelişmeler ve her an savaş çıkma olasılığı bazı anılarımızın tazelenmesine neden ol- rnuştur. 1 Eylül 1939 tarihinde. ikinci Dünya Savaşı başlamıştır. Ülkemiz. uluslararası düzeyde ün sahibı, büyük devlet adamı İs- met Inönü'nün lıderliğinde, dünyanın elli mılyonun üzerinde ınsanını kaybettiğı bu korkunç savaştan tek bir Türk vatandaşı- nın burnu kanamadan, onurundan bir şey kaybetmeden savaş dışı kalmıştır. Burada, Dünya Savaşı'mn yaygınlığı gereği Türki- ye'nln yaşadığı sıkıntılı anlar kuşkusuz olmuştur. Fakat hiçbir bi- reyimiz açlıktan ölmemiş ve hiçbir bireyimizin onuru zedelen- memiştir. Bu savaş sürüp gidişinde dünyanın en başta gelen sa- yılı liderleri, İsmet Inönü ile çok yakın temaslarda bulunmuş, hatta ayağına kadar gelerek ülkemızi bu cehennemin içine çekmeye çalışmışlardır. inönü bu temaslardan kendısine hiçbir pay çıkar- mamtş, hiçbir büyüklük kompleksıne kapılmamış ve her zaman her yerde ulusunun ve ülkesinin çıkarlarını düşünmüştür. Kişi- sel görüşüm o ki en doğru olanı ve en iyiyi yapmıştır. Eğer kom- şumuz Rusya'nın bu savaşta 28 milyon insanını yitirdiğini göz önünde bu'undurursak, acaba bu savaşın bataklığına gırseydik şu anda ne olurduk diye düşünmek, her Türkün, özellikle gü- nümüzde her zaman anımsaması gereken bir olay olmalıdır. İsmet inönü, bu unutulmaz başarısını demokratik sisteme ge- çerek daha da pekiştirmiştir. Gençliğimizde bu büyük insanın 195O'lı yıllardan sonraki uğraşılarını en ince noktalarına kadar izlemişizdir. Çok az konuşan bir liderdir İnönü. Ama bir kez ko- nuştuğu zaman her bir tümcesinde nelerin saklı olduğu, neyi kastettiği, maksadının ne olduğu günlerce basında ve özellikle o zamanki iktidar sahipleri arasında tartışılırdı. Belirli bir düzey- de kültürel birikimı olmayan toplumumuzda din sömürücülüğü ve İnönü karalaması ile oy bezirgânlığı yapan siyasiler, bu yıl- larda çok kötü örnekler vermişlerdir. O kadar ki İkinci Dünya Sa- vaşı'nda henüz doğmamış çocukları bu büyük liderin karşısına çıkartıp "Bizi aç bırakmıştınız" dedirtecek kadar küçülmüşler- dir. İnönü'ye özgü cevap hiçbir zaman unutulamaz: "Sizi aç bı- raktığımı zannetmiyorum... ama sizi yetim bırakmadığımdan emi- nim." Bu bezirgânlar büyük lidere daha neler yapmadılar... Kay- seri'ye sokmak istemediler... Topkapı'da linç etmeye kalktılar... Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlı generali esir aldığı yörede başına taş attılar... Hatta bu büyük insana "milli münafık" iğrenç yakış- tırması ile hakaret etme düzeysizliğini, terbiyesizliğini gösterdi- ler. Toplumumuz için yüz karası olan bu bezirgânları anımsatır- casına, adı dünyaya mal olmuş bu ulusal kahraman ve büyük devlet adamına, günümüzde TBMM'de dil uzatmaya yeltenen- leri görmek, son derece üzücü ve düşündürücüdür. Ve bu tiple- rin halen aramızda olmaları, üstelik Millet Meclisi'nde bulun- malarını kabullenmek hiç de kolay değil, hatta endişe vericidir. Pek çok siyasinin dediği gibi Türkiye'de iktidar olmak için önce din sömürüsü yapacak, sonra sermayeyi ele geçireceksin. Bu ikı güç, kişileri hiçbir deneyımı olmadan iktidar koltuğuna otur- tur ve sonra ülke geleceği için yaşamsal önemi olan kararlarda söz sahibi yapar. Yakın tarihimizde, tüm sorumluluğu üzerine alarak dünyanın takdirini kazanan bir politika yürüterek Türk ordusuıiun Kıbns'a çıkmasını sağlayan bir devlet adamı (Sn. Ecevit), bu harekete "Barış Harekâtı" adını vermiş ve "Biz Kıbns'a özgürlük, barış getirmek için geldik, bu sadece Türk halkı için değil Kıbnslı Rum- lar için de geçerlidir" demiş ve bu başarısını hiçbir zaman ken- disi ve başında olduğu partisi için kullanmamıştır. Ne var ki hü- kümet ortağı olan dığer partınin lideri, "Ben Kıbrıs'ın tümünün fethini istiyordum" dıyerek meydanlarda oy bezirgânlığı yapma- ya girişmiştir. Tüm bunları bizler yaşadık ve gördük. Günümüz- de de bu son derece kritik dönem içinde yaşıyor ve görüyoruz. ve yine gün geçtikçe görüş sahası sadece dün ve bugün gibi kısa bir spektrumun dışına çıkmayan kişi ve devlet adamlarının kararlarını üzülerek izliyoruz. Geçen on yıl içinde ülkemizde de- ğer ölçütleri inanılması güç bir hızla değişti. Bir yandan kader- cilik, öbür yandan çıkarcılık ve bunlara ek olarak yapay bir Ame- rıka hayranlığı.. Sanayi çarşılarında çıraklık yapan çocuklarımız- dan ünıversite sıralarında oturanlara kadar üzerinde İngılizce ya- zılan gömlek (T-shirt) gıyenler... Sanki üzerinde "University of California" yazarsa daha uygar bir insan olabıleceğıni zanne- denler hızla artmakta. Devlet adamı olmak kolay bir iş değildir. Devlet adamı, ulke- sınin geçmişini çok iyi bilmeli ve uzun vadede geleceğıni çok iyi hesaplamalıdır Devlet adamı, alacağı her kararda kendı kışı- sel çıkarından tamamen vazgeçip ülkesinin ve ınsanının çıkarı- nı ve gelecek kuşaklann mutluluğunu düşunmelidır Buyük devlet adamı, ulusal kanraman İsmet Inönü'nün 1950lı yıllarda not def- terıme kaydettiğım bir deyişinı hiç unutamam: "Her şeyden ön- (Arkası 14. Sayfada) Yazarın Özgürlüğü?.. Erdal İnönü mü? Baykal mı? Takım tutar gibi adam tutan partili için bu sorunun önemi var. Gazeteci de telefonu açıp örgüt kesiminde ve delegeler arasın- da soruşturmaya girişmek zorundadır. Sonra kâğrt kalem alı- nır, döküm yapılır; il, ilçe, belediye başkanları, delegeler dün- yasında kim İnönü'yü tutuyor, kim Baykal'ı?.. Çoğu zaman buna benzer durumlarla karşılaşır bir yazar. Yan tutmak ya da tutmamak!.. Kimi zaman da yan tutmamak, tut- makla eşanlamlı sayılabilir. Eğer ortada açık seçik bir durum varsa, yan tutmak hem ko- laylaşır hem zorunludur. 1920'lerde Anadolu'da Kemalistler, Mil- liciler, Kalpaklılar başkaldırmışlarken İstanbul'dan yana tavır ko- nabilir miydi? Yine de Refik Halit ve Refi Cevat gibi yazarlar Anadolu'daki Kurtuluş Savaşına karşı çıktılar. Büyük bir alda- nış ya da ihanetti. Alman işgalinde hangi Fransız yazarı Nazi- ler'den yana olabilirdi? Bu gibi durumlarda yazarın özgürlüğü yoktur; seçim hakkını kullanamaz yazar, iki yandan birisini yeğ- leyemez; çünkü karar onun dışında belirlenmiştir Doğu Perin- çek Diyarbakır Cezaevi'nde tutukludur; yazar eline kalemi alıp yazabilir mi: "Çok iyi oldu. Perinçek, dergisinde sakıncalı fikirier ileri sürü- yordu; dergisinin kapatılması ve kendisinin susturulması kaçınıl- mazdı; vatan millet aleytıinde yayın yapanlann akıbeti böyle olur Yazabilir misin? Yazabilirsin; ama bu tutum, yazann özgürlüğüne sığmaz; çün- kü bütün yazarlann özgürlüğünü savunmayan bir yazarın kişi- sel özgürlüğünü kullandığını söylemek, bir yalanı aklamak gi- bidir. Özgürlük, kişiye özgü bir mal ya da özel mülkiyet niteli- ğinde lüks değil ki!.. Ancak paylaşıldığı zaman var olan bir hak... * Epey oluyor. SHP'den Baykalcı bir dostla söyleşiyorduk; parti içi tasfiyeler gündemdeydi; durup dururken on bir il yönetimi görevden alınmıştı; Baykalcı dost tedirgindi; çünkü bu kösede eleştiriler yayımlanmıştı. Kendisine dedim ki: — Bu köşe benim malım değil; üstelik bu konuda yazarın öz- gürlüğü yoktur; olayı görmezlikten gelemez; ortada bir adalet- sizlik varsa, hukuk çiğneniyorsa, yazmak zorunluğu doğar; ki- şisel bir eğilim söz konusu değildir. Bir yazarın haksızlık karşı- sında susması yan tutmak olur. • Erdal İnönü mü? Baykal mı? Elbet parti içindeki eğilimler şu ya da bu kişiye doğru ağır ba- sabilir; gazetecinin görevi bu eğilimleri saptamak ve haberleş- tirmektir. Ancak olaya partinin dışından ve daha geniş açıdan bakarsan, haksızlığı, tasfiyeciliğı, hizipçiliği tutmak olanaksız gö- rünüyor; hukuku savunmak Baykalcılara karşı çıkmakla esan- lamlıysa elimizden bir şey gelemez. Peki, sonuçta ne olur? Partide Baykal döneminde gerçekleştirilen tasfiyelerle yapı- landırılmış delege kesiminde el- ler havaya kalkar ve İnönü kay- bederse kendilerinin bileceği iş- tir. Doğruyu söylemek başka, partinin yönetimini saptamak başka şeydir; doğruyu söylemek yazara. parti yönetimini sapta- mak partililere düşen görev... M & 4 Demokratik sol harekete Tür- kiye boyutiannda yaklaşan bir ki- şi için en önemli sorun, birleş- mek ve bütünleşmek sürecini başlatmaktır. Bu ülkede yasayan aklı başında bir insana, Ecevit'- in bir başka partide, İnönü ya da Baykal'ın bir başka partide bu- lunması mantıklı gelmiyor; Ab- dullah Baştürk ile Fehmi Işıklar'- ın yeni parti kurmaları belki olay- ların içinde yaşayanlar için do- ğaldır; parti kulislerine girmemiş yurttaşlar için akıl kârı değildir. Baykal takımının SHP'de yö- netimi ele geçirdikten sonra ör- gütte kıyıma geçmelerini onayta- mak, az buçuk adalet duygusu- na sahip bir insan için olanaksız- dır; ama bunları söylemek Bay- kalcılara karşı İnönü'yü tutmak- sa ne yapalım? Gerçeği tutmak, yan tutmak değildir. Polly Peck International PLC turizra alanında ilk büyük yatırımıru Akdeniz'in ve Türkiye'nin turizm cenneti Antalya'da gerçekleştirdi. S h e r a t o n V o y a g e r A n t a 1 y a H o t e l . . . Modern mimarinin tüm olanaklarını Antalya'nın doğal ve tarihi çizgileriyle bütürüeştiren bir estetik... Çagdaş teknolojinin en gelişkin ürünleriyle donatılan ve en titiz konuklan bile mutlu edecek bir konfor... Akdeniz'de turizmin, dostluğun ve barışın odak noktalarından biri olacağı inancıyla Sheraton Voyager Antalya Hotel tüm dünyaya merhaba diyor. 1987'de temeli atılan bu mükemmel tesisin gerçekleşmesine değerli katkılar sağlayan ve açılış etkinliklcrini onur- landırarak mutluluğumuzu paylaşan Cumhurbaşkammız Sayın T u r g u t Ö z a l ' a , Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'a, Başbakan Sayın Yıldırım Akbulut a, Turizm Bakanı Sayın İlhan Aküzûm'e, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın İmren Aykat'a, Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti Ulaştırma, Bayındırlık ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Bayram'a, Dışişleri ve Savunma Bakanı Sayın Kenan Atakol'a, Ticaret ve Sanayi Bakanı Sayın Atay Ahmet Raşit'e, Sağlık ve Çalışma Bakanı Sayın Ertuğrul Hasiboglü'ya, Antalya Valisi Sayın Erol Tezcan'a, Antalya Belediye Başkanı Sayın Hasan Subaşı'ya, değerli konuklarımıza, basın ve TRT Asıl Nadir Polly Peck International PLC mensuplanna, tesise emeği geçenlere ve tüm Antalyalılara teşekkürlerimi sunarım. Yönetım Kuruiu Başkanı RUHİ SU'yu 5L Yılında Çiçeklerle Anıyoruz. 20 EYLÜL PERŞEMBE Saat 12.30 Yer: Zincirlikuyu Mezarlığı Konuşmacılar: Işıl özgentürk Sarper özkan Ruhi Su Dostlar Korosu VEFATLAR İÇİN Yurtiçi, yurtdışı cenaze nakle- dilir, cenaze ılaçlama, malze- me, tabut, bütun işlemler has- sasiyetle, süratle yapılır. Işlet- mede ayrıca 18 ambülans mevcuttur. Cenaze ılanlarında hizmet bedeli alınmaz. İSLAM CENAZE İŞLERİ 147 20 06 - 140 68 86 Mesul Müdür Hafız VELİ ERDEMİR Türkiye'nin en güzel düğün salonları NtŞANTAŞI I RESTAURANT Düğün Salonları Ye^kii-lüşibaşı 16.5OOH Mezeli-Ycnekli 19.5O0H Re2:1476239/1477440 Salanlaruuz klimalı vc 400-lOnO kişilıkcir Üskudar Asliye 2. Hukuk Hâkimliği'nin 22.8.1990 tarihü, Esas no: 1990/527. Karar no: 1990/625 nolu karan ile İNAM olan soyadımız İNAN olarak değiştirilmiştir. ORHAN İNAN BÜLENT FARUK İNAN LEVENT tNAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle