26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/H DIŞ HABERLER 18 EYLÜL 1990 KÖRFEZ KRİZİ...KÖKFFZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRtZİ... KÖ1 SSCBİLE SUUDİARABİSTAN DİPLOMATİK İLİŞKİKURDU 52 yıllık dargınlık sona erdiDün Moskova'da iki ülke arasmda diplomatik ilişkileri yeniden başlatan anlaşma imzalandı. Suudi Arabistan Dış- işleri Bakanı, Sovyetler Birliği'nin Irak'a karşı aldığı tutumun anlaşma tarihini belirlediğini kaydetti. Dıs Habericr Serrisi — Sovyetler Birliği Ortadoğu'da yoğun bir diplomatik faaliyet içinde. Başkan Gorbaçov'un 23 yıllık bir aradan sonra hafta sonunda iki tsrailli Ba- kanı Kremlin'de kabul etmeanin ardından, dün de Moskova'da 52 yıldır kesik olan Sovyet-Suudi Arabistan ilişkilerinin tekrar kurulmasına ilişkin anlaşma imzalandı. Sovyet lideri Josef SüdBTin 1938 yılında Ri- yad'daki Sovyet Elçiliği'ni kapatmasından bu yana iki ülke arasında diplomatik ilişki bulunmuyordu. Pazar günü Moskova'ya giden S. Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud El Faysal'ın dün Sovyet başkentinde Sovyetler Biriiği ile diplomatik ilişirilerin ye- niden kurulmasını öngören anlaşmayı im- zaladığı açıklandı. Reuter'in haberine gö- re Prens Suud, pazar günü Moskova'ya ha- reketinden önce Riyad'da yaptığı açıklama- da, Moskova'run Irak'a karşı aldığı kararb tutumu övdü. Riyad ile Moskova arasındaki diploma- tik ilişkiler, Sovyet eski liderlerinden Josef Stalin'in masraflan kjsma programı çerçe- vesinde Suudi Arabistan'daki büyükelçili- ği 1938 yılında kapatması sonucu kesümişti. Suudi Arabistan Hac ve Vakıf tşleri Ba- kanı Abdül Vabab Abdül-Veysj de üç gün- lük bir tslam konferansına katılmak Uzere pazar günü Prens Suud'la birlikte Mosko- va'ya gitmişti. Dini işlerle görevli bir ba- kanın ilk kez Sovyetler Birliği'ne gittiğine dikkat'çekiliyor. Bakanın, Riyad'dan ay- nlmadan önce Sovyet Müslümanlan ile Su- udi dini çevreler arasında bağlantı kurmak istediğini açıkladığı kaydedilmişti. Arabistan Kralı Fahd'ın Sovyet Müslü- manlan için 1.6 milyon adet Kuran bastır- ması, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzel- diğinin göstergesi olarak değerlendirilmiş- JL SSCB-Israil Bu arada Sovyetler Birliği ile tsrail'in 1950'li yülardan bu yana ilk kez aynı ta- rafta, Irak'a karşı birleşenler arasında bu- lunduklanna dikkat çekilirken tsrail-SSCB diplomatik ilişkilerinin yeniden kurulması gündeme geldi. Pazar günü iki Israilli ba- kanın Sovyet lideri ile görüşmesi bu açıdan önemli bulunuyor. AP'nin haberinde tsrail Maliye Bakanı İzalt Modai ile Bilim tşleri Bakanı And Neemaa'ın Moskova'da gorüş- melerde bulunmalan uzun süredir üst dü- zey tsrailli yetkililerin bu ülkeye yaptığı ilk ziyaret olduğu belirtiliyor. Israil'in 1967 yılında Batı Şeria, Gazze bölgesi, Golan tepeleri ve Kudüs'ü işgal et- mesi üzerine bu ülke ile diplomatik ilişki- lerini kesen Sovyetler Birliği, ilişkilerin bü- yükelcilik düzeyinde tekrar kurulması için Tel Aviv'in Araplarla uluslararası bir kon- feransta bir araya gelmesini sart koşuyor. tsrail ise bu tür bir konferans sonunda iş- gal ettiği bölgelerden çekilmesi gerekebüe- ceğini düşünerek karşı çıkıyor. Moskova'- run, Tel Aviv'le ilişkilerini diplomatik bir misyon ile yürfltmeyi planladığı bildirildi. Israilli iki bakanın Mihail Gorbaçov ile iki buçuk saat süreyle görüştükleri, ancak görüşmelerle Ugili detayiı bir açıklamanın yapümadığı belirtildi. Görüşmenin Nee- man'ın yardımcısı Sovyet Yahudi goçme- ni olan Oya Zcmtsov tarafmdan organize edildiği kaydedildi. tsrail Maliye Bakanı'- nın yaptığı açıklamada, Sovyet petrolü ile tsrail tanm ürünlerinin karşıüklı ticaret ko- nusu olabileceğini söylediği kaydedildi. Sovyetler Birliği'nin Orta Asya'daki böJge- lerinde sulama projesi ile yolcu uçağı ya- ptmının bir Sovyet-Amerikan-tsrail ortak yatınmını gündeme getirebileceği de belir- tildi. RANDEVU ALINDI Ecevit, Saddam'la görüşecek DIŞİŞLERİ BAKANLARI — Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens El Faysal'ı Moskova'da Şevardnadze karşıladı. (Reater) BAĞDAT Basın, Bush'a öfkeliIrak gazeteleri, Irak halkına mesaj yayımlayan Başkan Bush'u 'küstah emperyalist' olarak niteledi. BAĞDAT (AA) — Irak gazeteleri, Irak halkma hitaben video banda kaydettiği me- saj dün Irak televizyonunda yayımlanan ABD Başkanı George Bush'u "küstah emperyalisr" olarak niteledi ve Bush'u, Irak halktnı, devlet başkanına karşı bölmeye ça- lışmakla suçladı. BAAS Partisi'nin yayın organı El-Thswra gazetesinin dünkü haberinde, "Bush bir kere daba olaylan çarpıtıp yalan söyleyere, Irak halkıru yanıltarak kendi görüsünii kabul et- tirmeyi başaramadı" denildi. Haberde, Irakhların önceki gün ABD aleyhine gösteri yaptıkları da belirtilerek "Irak halkı, ABD Başkanı'nın dost olma- dığını unutmayacaktır" ifadesi kullanıldı. El Thawra gazetesi, ABD'nin Irak'a kar- şı askeri saldırı düzenlemesı halınde Irak- ın kendisini savunacağıru da yazdı. Irak Savunma Bakanlığı'nın yayın orga- nı Al Oadisiya gazetesinin dünkü haberin- de de ABD Başkanı'nın, Irak halkıru, dev- let başkanından ayırmaya çalışan "saçma ve amutsuz bir çaba" içine girdiği kaydedil- di. Haberde, "Bush. çirkin Amerikan suçla- nnın hafızalardan silinmediğini unutarak Irak halkııu dunya kamuoyu goruşüne saygı gösterdiğine inandırmaya çaiışto" denildi. El Cumhuriye gazetesinin dünkü habe- rinde de "Bay Bush sizi dinledik, ama liit- fen susnnuz. ABD Başkaıu, Irak balkının zibniyet ve psikolojisini bir defa daha anlayamadı" ifadesine yer verildi. Irak makamlarının açtığı sınır kapısın- dan, Kuveyt'ten gelenlerin Suudi Arabis- tan'a akın akın geçmeye devam ettiği bildi- rildi. Suudi Arabistan'ın Kuveyt sınırındaki Hafji sınır kapısı yetkilileri; telefonla AFP 1 ye yaptıkları açıklamada, cumartesi günü açılan sınırdan geçişlerin dün gece de de- vam ettiğini belirttiler. Yetkililer, sınırdan geçenlerin sayısı hak- kında bir rakam verrnenin zor olduğunu, ge- çenlerin büytlk bir kısmının Kuveytlilerin oluşturduğunu kaydettiler. Körfez'deki diplomatik kaynaklar, yak- laşık 6.000 Kuveytli ailenin, cumartesiden bu yana Hafji sınır kapısından Suudi Ara- KöNUK YAZAR bistan'a geçtiğini belirttiler. Irak'ta ahkonan 4 Fransızın dün Irak'tan ayrılmasına izin verildiği bildirildi. Kimlikleri açıklanmayan Fransızlarm, es- ki Cezayir Devlet Başkanı Ahmed Bin Bel- la'nın ricası üzerine hasta ve yaşlı Fransız- lann Irak'tan ayrılmasına izin verilmesi çer- çevesinde bugün Irak Havayollan'nın bir uçağıyla Amman'a gideceği belirtildi. lyi haber alan kaynaklar. aralannda Fransız Büyükelçiliği mensuplanmn da yer aldığı 240 Fransızın ise Bağdat'ta bulundu- ğunu kaydettiler. Israil Genelkurmay Başkanı Dan Shom- ron, ABD'nin Suudi Arabistan'a yapmayı planladığı silah satışının, "Ortadoğu'da is- tikrann saglanması için kesiniikle iyi bir re- çete olmadıgını" söyledi. Shomron, önceki gün tsrail Radyosu'nda yaptığı konuşmada, Suudi Arabistan'a yak- laşık 20 milyar dolar değerinde gelişmiş si- lahlar satılacağını hatırlatarak "Bn da çok miktarda ve yüksek kalitede silahlar demektir" şeklinde konuştu. tsrail Genelkurmay Başkaru, "Birimle ha- lâ resmen savaş halinde bulunan iilkelere bu tur silahlar verilmesi, kesinlikle iyi bir is- tikrar reçetesi degildir" dedi. Shomron, tsrail'in teknolojik üstünlüğü- nü ve caydıncı kapasitesini korumak için bu durumun bir şekilde dengeleneceğini um- duklannı söyledi. tsrail'in, komşulan Ür- dün'ün Irak'a verdiği destekten ve FKÖ'ye bağli grupların bu ülkeye yaptıklan ziyaret- lerden endişe duyduğunu da belirtti. Iraklı yetkililer, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in, 'basm şeref kartı sahibi bir gazeteci olarak' Irak lideri Saddam Hüseyin'den randevu aldığını ve Bağdat'ın bu görüşmeye büyük önem verdiğini bildirdiler. ANKARA (Cumhuriyrt Bürosıı) — DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile görüşecek. Körfez krizi sonrasında Türkiye'den bir si- yaset adamı ile Irak lideri arasında yapüa- cak bu ilk görüşme 'gayri resmi' niteük ta- sıyor. Ankaıa'daki Iraklı yetkililer, DSP li- derinin Saddam Hüseyin'den 'basın şeref kartı sahibi bir gazeteci' sıfatıyla randevu aldığını belirtiyorlar. DSP lideri Bülent Ecevit dün Türkiye sa- ati ile 11.00'de Ürdün'ün başkenti Am- man'dan Irak'ın başkenti Bağdat'a geçti. Ecevit'in Bağdat'ta kalacağı iki gün içinde Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'le yapa- cağı görüşmeye Irak yöneüminin büyük önem verdiği öğrenildi. Iraklı yetkililerden edindiğimiz bilgiye göre DSP lideri Ecevit'- in 'gazeteci' sıfatıyla yaptığı başvuru bir formalite niteliğı taşıyor. Yetkililer, Irak yöneüminin eski başbakanlardan ve Tür- kiye'nin "en deneyimli siyasel adamlanodan" Bülent Ecevit'in görüşlerine büyük önem verdiğini belirterek, "Saddam Hösevin-Bülent Ecevit bulıışması ner şey- den önce iki komşu alkenin, yıllannı poli- tikaya venniş iki deneyimli devlet adamı arasında yapdacaktır. Bu nedenle, bu gö- rnşmenin Ankara-Bağdat ilişkilerinin gele- cefi açısından gerek iki ülke halkı, gerekse yöactimlerine önemli mesajlar vermesi beklenebilir" görüşünü savundular. DSP iideri Bülent Ecevit, Körfez krizi ko- nusunda Irak'ı 'destekler tonda' bazı açık- lamalar yapmış ve bu demeçler, Irak bası- nında geniş yer almıştı. Ecevit ve berabe- rindeki Türk gazetecilerinin perşembe gü- nü Türkiye'ye dönmesi bekieniyor. öte yandan, Ürdün'ün başkenti Am- man'da bulunan Refah Partisi Genel Baş- karu Necmettiıı Erbakaa'm Bağdat'a gide- ceği haberleri Iraklı yetkililer tarafmdan doğnılanmadı. Yetkililer, Erbakan'ın Irak vizesi almadığını ve Ankara'da bir vize baj- vurusu yapılmadıkça Amman'dan resmi yollarla böyle bir vize almma«tıın mümkün olmadıgını, ancak bazı özel bağlantılar çer- cevesinde Refah Partisi liderinin önümüz- deki günlerde Bağdat'a davet edilebilece- ğini belirttiler. DIŞ BASIN LE FIGARO Fransa'ya yapılan son hakaretten şimdi- den iki sonuç çıkanlabilir: Ilımiıhk ve dik- katli davranmanın karşüığını alrnak müm- kün değil. Mitterrand, Mistral füzderini de- podan çıkarmanın kendisine bundan son- ra bir şey kaybettirmeyeceğini iyi anladı. Voltaire'in dediği gibi "Fransızlar her yere geç gelir, ama sonuç itibariyle gelir." Ikin- ci ders "Saddam Huseyin'in taktik düzeyin- de kontrolü elden çıkarmış olması... Has- mı küçümsememek lazım ama gereğinden fazla da büyütmemekte yarar var. Savaşa gitmeye karar verse Saddam Hüseyin daha başka türlü davranamazdı. Kuveyt'i işgal et- meden önce Batılılan uyutması gerekirdi. Tersini yaparak ABD'ye karşı sefer başlat- tı. Kuveyt işgalinden sonra fırtınanın geç- mesini bekJemesi gerekiyordu. Lübnan'ı çoktan unutan dünya bunu da unutabilir- di. Böyle yapacağma Saddam provokasyon- ANKARA Türkiye'de cihat tedirginliğiANKARA (Cumhuriyet Biirosu) — Kör- fez krizi bir buçuk ayını doldururken Tür- kiye bölge liderleri tarafmdan giderek da- ha sık biçimde gündeme getirilen "cihat" çağnlanndan büyük rahatsızlık duyuyor. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in bu yöndeki tslamcı propagandası dikkatle iz- lenirken tran dini lideri Ayetullah Ali Ha- maney'in geçen hafta yaptığı açıklama da tedirginlik yarattı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın, Iran Cumhurbaşkanı Haşenti Raf- sancani'ye gönderdiği davet mesajının içe- riği ve zamanlamasında bu tedirginliğin de payı olduğu belirtilirken Ankara bolgede ve Türkiye'de "radikal tslamcı bir hareket- lenme" yaratmasını istemediği bu "cihat çağnlanna" karşı dikkatli bir politika ge- liştirmeve çalışıyor. Krizin başından beri Irak'in Kuveyt'i iş- gal ve ilhakı karşısında net bir tutum alan Türkiye, Bağdat ve Tahran'ın bölgedeki Amerikan askeri gücüne karşı "cihat" çağ- rılarında birleşmesinde üç yönlü bir tedir- ginlik duydu. Ankara'da yapılan üst düzeyli değerlendirmelerde Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in giderek artan biçimde tslamcı propaganda yapması, "sonuç aha olma olasılığı az ve çaresizlikten kaynaklı" bir tutum olarak yorumlanırken Tahran'dan bu yönde gelen mesajlar şu açılardan sakın- calı bulundu: 1. İran'ın Suudi Arabistan'a ve kutsal top- raklanndaki Amerikan askeri varlığına kar- şı tutumunun, Körfez krizinde Irak'ın des- teklenmesine yol '"•acak bir politikaya dö- nuşmesi c —gı, 2. Cih.-ît çağnlannın bölge ülkelerinin yö- netimleri ve halklan üzerinde yapacağı et- kinin Türkiye'nin bölgedeki Amerika askeri gücünü destekleyen birkaç ülkeden biri ko- nurnuna düşme riski. 3. Türkiye'deki İslamcı kesime verilen "kutsal topraklann korunması konusunda duyarlıyız" mesajının geçerliliğini yitirerek bu topraklann ABD askerlerinden kurtanl- ması yönundeki "cihat" propagandasırun iç siyasi dengeleri etkilemesi. ÖzaFın göriişü Çankaya Köşkü'ne yakın kaynaklardan edinilen bilgiye göre Cumhurbaşkam Itargut Özal, tran dini lideri Ali Hamaney'in "ci- hat cagnsı" sonrasında Dışişleri yetkilileri- nin de görüşlerini alarak yaptığı değerlen- dirmede, Tahran'da bu konuda "nüanslı bir tntum" izlendiği sonucuna vardı. Özal bu görüşünü, Hamaney'in açıklamalarından çok Cumhurbaşkanı Haşemi Rafsancani'- nin demeçlerine "iübar edilmesi" gerekti- ğini belirterek dile getirdi. Köşke yakın kay- naklar, Curhhurbaşkanj Özal'ın özel tem- silcisi sıfatıyla Tahran'a giden Özel Kalem Müdürü Nabi Şensoy'un Rafsancani'ye ilet- tiği mesajda da bu görüşün dolaylı biçim- de vurgulanmış olduğunu belirtiyorlar. tran Cumhurbaşkanı'na yapılan davet de aynı yönde değerlendirilerek "Ankara'nın Tah- ran'ın tutumu konusundaki görüşlerini kap- samlı biçimde dile getirme fırsatı arayışı" ile bağlantılandınlıyor. Dışişleri Bakanhğı'nın üst düzey bir yet- kilisi, Körfez krizi konusunda tran-Türkiye diyaloğunun son aşamasjna ilişkin olarak Cumhuriyet'e şunu söyledi: "Irak yönetüninin çaresizliği giderek ar- byor. Bu çaresizlik içinde Tahran'a uzatnk- lan zeytin dalı etkili oldu. İran'ın ambar- goyu deldiği haberleri her ne kadar yalan- lansa da, Tahran ve Bağdat arasında yeni nzlaşmalar, yeni pazarlıklar gündeme gele- bilir. tran, Kıirt unsuru uzerindeki etkisi ne- deniyle kendini Irak karşısında güçlü his- sediyor. Bu gucii karşılıkh laviz anlaşma- lan doğrulhısunda kullanabilir. tran rejimi- nin iç kamuoyuna vermesi gereken mesaj açısından anti-Amerikan ve anti-Suud ar- gümanlan öne çıkarmasını dogaJ karşılıyo- ruz. Ancak bu çağrılann Bağdat'ın bolge- de yalnızlaştınlmasını engelleyecek sonuç- lar vermesi, ABD'de olduğu kadar bizde de tedirginlik yaratır. VVashington'un da bu ko- nuda bize sorumluluk yuklemesi tabüdir. Türkiye, Iran'la temaslannı bolgede radikal tslamcı bir hareketlenme yaratılmasının önünu kesecek dogrultuda kuilanma niye- tindedir.'' öte yandan Iran Cumhurbaşkanı Rafsan- cani'nin Cumhurbaşkanı Özal'ın davetine "ilke olarak" olumlu yanıt verdiği, ancak bu davete dayanan ziyaretini ne zaman ger- çekleştireceği konusunda henüz bir sapta- ma olmadığı öğrenildi. larıoın sayısını arttırdı. Cihat çağnsı yapa- rak rehin alarak elçiliklere saldırarak ve ui- hayet terorizm tehditleri sav-urarak... Elin- •ieki en iyi kart oian batağa saplanma yeri- ne Saddam Hüseyin, savaş arayışı icerisine görünüyor. Büyük olasıhkla her şeyi bilen görmüş gecirmiş halkma güveniyor. Zht Rd\\y Fransa, Saddam Hüseyin'in gerçekte na- sıl bir yönetimi olduğunu çok geç idrak et- ti. Körfez bölgesinde De Gaulle'cü bir tu- tumla kendini Amerika'dan uzak tutma ga>Teti içine girdı. Fransa'nın başkanlığın- daki Batı Avnıpa Birliği'nin bunalıma karşı bir tavır takınması 3 hafta sürdu. Bunalı- mın başlamasından ancak 6 hafta sonra Fransa nihayet Suudi Arabistan'a asker gönderebiliyor. Fransa'nm geç karan elbet- te memnurduk yaratıyor. Ancak aynı za- manda daha geniş görüşlü bir tutum yeri- ne, kendi çıkarını düşünen dar bir görüş so- nucu olduğu da ortadadır. Bunu esefle gö- rüyoruz. FINANCIALTIMES Bunalım, ABD'nin diğer Batılı ülkelerin önünde giderek liderlik yapacağını göster- di. Sovyetler Birliği, artık bu rolü oynaya- cak durumda değil. Ancak önemli diploma- tik rolü elbette olacakür. Yalnız, Amerika'- nın öncülüğü diğer ülkelerin masrafa ka- tılmasıyla mümkündür. Burada da karşımı- za Kuzey - Güney bölünmesi çıkıyor. Ku- zey ile Güney ülkeleri arasında görüş ayn- lıklan ve tutum farkhlıklan Irak'ta bile bel- li, Irak bile Kuzeyli "misafırleri"ne farklı davranıyor. Güneyli "sürüleri" (Asyah iş- çileri) ise itip kakıyor. Petrol fıyaüannda- ki artış da yine Kuzeyli ve Güneyli ülkeler arasında eşit biçimde yüklenilecek. Oysa bu >Tlkün de paylaşımı gereklidir. TBZ JIROSAUI1I POST Suudi Arabistar.a 20 milyar dolar tuta- rında silah satışı önermek için tarihsel ger- çeklere karşı tamamen körleşmiş olmak gerekiyor ve böyle bir ticaretin tsrail'e as- keri yardımla dengeleneceğini iddia etmek için de düşünme yeteneğinden yoksun ol- mak lazım. Suudi Arabistan hâlâ geri kal- mış, tslamcı - köktenci ve feodal bir toplumdur. Suuri Arabistan toplumu ts- rail'den nefret etmekte, Baü'nın nüfuzun- dan ve ahlakından korkmaktadır. Nitekim Suudi Arabistan Irak'a karşı propaganda- sında, Saddam Hüseyin'i yalnız saldırgan- lıkla suçlamakla kaldı." ABD,çıkarlarını ve temsilcisi olduğu sistemi koruyorMUZAFFER ILHAN ERDOST İHD Ankara Şube Başkanı Irak'ın, Kuveyt petrolünün yeni sahibi ol- mak ve Ortadoğu petrolleriyle ilgili olarak tngiliz ve Amerikan paylannı yeniden pay- laşmak istemesi, Birleşik Devietler'in, askeri dayatmasıyla karşılaştı. Çünkü, petrolün ekonomik değerinin ya- m sıra stratejik önemi, devletler ve özellik- le sistemler arası dengeleri yakından etkili- yor. Stratejik üst-ünlUklerini, önemli ölçü- de, ellerinde bulundurdukları ya da denet- ledikleri petrol ile sağlamış bulunan geliş- miş kapitalist ülkeler, petrol üreten ülkele- ri ve bölgeleri daha yakın takibe almayı bu- nun için sürdürüyorlar. Irak ile Iran'ın, sahip oldukları herhan- gi bir petrol kaynağının kendi aralannda şu ya da bu biçimde yeniden paylaşüması için savaşmalanna, bu iki ülkeyi Ûgilendiren bir sorun olarak bakıldığı belleklerde. Hatta, aynı devletler bu iki ülkeye ayn ayn silah satarak, hem savaşın sürmesine olanak ve hem de savaştan çıkar sağladılar. Irak'ın, Kuveyt petrollerinin sahibi olmak istemesi ise, emperyalist paylaşımı ve emperyalist ül- kelerin prestijini gündeme geu'rdiği için, tep- ki farklı oldu. Bolgede yer alan ve özellikle de Irak ile sınır komşusu olan Türkiye'nin bu bunalım- dan etkilenmemesi olanaksızdı. Bunun ya- nı sıra bu etkilenmenin, Türkiye'yi, yeni bir bunalıma çekip çekmeyeceği kadar, içinde bulunduğu güncel bunalımdan çıkmasına olanak sağlayıp sağlamayacağı da tartışıl- maya başlandı. Bu tartışmaları özü ve niteliği bakımın- dan iki grupta toplamak olanaklı. Türkiye'nin bağımsızlaşmasını ve demok- ratikleşmesini isteyenler, doğal ki Körfez bu- nalımında da bağımsız bir politika izlenme- sini savunuyorlar ve ancak bölgenm demok- ratikieşmesi doğrultusunda etkin olmak is- tiyorlar. Ülkenin çıkarlarını, özellikle de Birleşik Devletler'in çıkarlanyla özdeşleyenler ise ka- pitalist dünya sisteminin ve özellikle de Bir- leşik Devletler'in çıkarlarını koruyarak, ul- kenin çıkarlarını koruma yolunu seçiyorlar. 50"li yıllarda Türkiye, Kore'de, "hür dünya" başlığı altında Birleşik Devletler'in yönlendirdiği dünya kapitalist sistemi cep- hesinde yer alarak, Birleşik Devletler'den 200 bin dolar borç alma olanağı bulmuş- tu. Gene 50'li yıllarda çıkanlan Yabancı Ser- maye Yasası, Petrol Yasası gibi yasalarla, Si- nop Radan ve tncirlik Üssü gibi üslerle, de- mokratik ve reformcu hareketleri de dün- ya komünist saldınsının bir parçası olarak niteleyen Dolaylı Saldın Anlaşması gibi ikili anlaşmalarla, Türkiye, özellikle Birleşik Devletler'in (Ortadoğu başta olmak üzere) bölgedeki çıkarlaruu ve hegemonyasını ko- rumayı, kendi yazgısıyla özdeşlemiş gibiydi. Bir başka deyişle "kıilli irade"sini belir- leyen, kapitalist sisteme kumanda eden Bir- leşik Devletler'di. Dolayısryla Türkiye, Kör- fez dahil, bölgeyi ilgilendiren konularda, an- cak "cüzi irade"sini kuilanma serbestliğine sahip duruma getirilmişti. Doğal ki bu konum, özellikle kapalı ka- pılar ardında imzalanan ikili anlaşmalarla oluşturulmuştu. Yıllarca sonra bile, bu anlaşmalann ba- ğımlılığından kurtulmak için savaşım veren nice insan işkenceden geçirildi, nice insan işkencede öldürüldü, nice insan idam edil- di, nice insan bugün de aynı nedenle ceza- evlerinde çürutülüyor. Dün olduğu gibi bugün de "Komönizm gelecek" korkutmacasıyla, Türkiye'de ege- men erk, kapitalist dünya sisteminı savuna- rak, kendini ve erkliğini koruyor. Bugün siyasal erkin biçtiği, kırk yıldan bu yana ekiliyor. Bu bağımlı yapılanmanın oluşmasında ilk sırada rolü bulunanların, bugünku siyasal iktidardan, bağımsız bir iktidar gibi davran- masmı istemeye hakları olmamak gerekir. Bu bağımlılığın izleyicisi ve sürdürucüsü bir iktidann da ülkenin çıkarlarını, Birleşik Devletler'in ve onun müttefiklerinin çıkar- lanru savunarak koruması, doğası gereğidir. Birleşik Devletler'in, Ortadoğu'da, petrol uzerindeki egemenliğini korumayı, şeyhli- ğe/şeriata dayalı feodal/monarşist sistem- lerin varlığıyla özdeşlemesi, aynı zamanda, bolgede demokratikleşme hareketlerine nice yıldır soluk aldırmamasının nedeni oldu. Halk içinde uç veren en sade demokratik hareketler, gücünü emperyalist ittifakla pe- kiştiren şeyhlikler ya da kralhklar tarafın- dan kanlı bir biçimde boğuldu. "Hür dünya"nın temsilcisi Birleşik Dev- letler'in, Kuveyt'teki petrol paylaşımının ol- duğu kadar, bölgedeki monarşik yapılan- manın, işgal öncesi duruma getirilmesini dayatması, bu bakımdan anlam taşıyor. Birleşik Devletler, kendi çıkarlarını, tem- sil ettiği sistemle birlikte korurken, bunun aynı zamanda, "bağımsız" bir devletin var- lığını korumak olarak da algılanraası, ona uluslarlarası hukukun koruyucusu görünü- münü veriyor. Saldırgan imajın yerini, ko- ruyucu imajı alıyor. Fotoğrafta, dünya jan- darması üniformasıyla değil bu üniforma üstüne giydiği dünya yargıa cübbesiyle gö- rünüyor. Ama biraz dikkatle baküdığında, fotoğrafta, "bağımsız" bîr devletin korun- masının ardında, çağa aykınlaşmış. dünya- da "nesli" tükenmiş şeriata dayalı şeyhlik ya da krallık sistemlerinin de korunduğu, korunmasımn sürdürüldüğü fju da olsa gö- rülüyor. Yani fotoğrafta iki görüntü üst üste dunryor. Genel olarak dünya demokratikleşme ha- reketi savunuluyorsa, bolgede, şeyhliğe da- yalı feodal krallıklann yerioi demokratik devletler, kulluk ya da yarı-kölelik (serflik) sisteminin yerini özgür yurttaşlar toplulu- ğu almalıdır. Kuveyt'in deraokratikleşmesi- ne ve bununla birlikte Ortadoğu'da demok- ratikleşme devinimlerine başlangıç oluştur- ması bakımından, bu bunalım, bir uyan al- malıdır. Bunu kabile ve tarikat birliğinin he- nüz yeterli ölçüde çözülmediği Arap ülke- lerinde, demokratikleşmenin, bir başka de- yişle uluslaşmanın daha uzun yıllar alaca- ğıru bilerek söylediğimizi belirtelim. Irak'ın Kuveyt'i işgalinin ve ilhak iste- ğinin, emperyalizme karşı, demokratik ve bağunsızlıkçı bir halk hareketi olarak nite- lendirilmesi olanaksızdır. Kimliğinde Ha- lepçe katliamının damgası olanlar, halk ha- reketlerinde olduğu gjbi, demokratik hare- ketlere de liderlik ve öncülük edemezler. Türkiye, bolgede, demokratikleşme doğ- rultusunda emperyalist hegemonyanın pe- kiştirdiği feodal/monarşik sistemlerin çö- zülmesini hızlandıracak bir rol oynadığı za- man, insan haklarını, içerde ve bolgede ya- şama geçirme doğrultusunda ilerici ve de- mokratik bir işlev yapmış olur. Bugünkü siyasal erkin, bolgede emper- yalist egemenüği güçlendirici ve feodal/mo- narşik yapılanmalan pekişürici bir tutum içinde oduğu, ya da izlediği yöntemin do- laylı da olsa böyle bir gerici sonucu doğu- racağı düşüncesindeyiz. Türkiye'nin savaşa şu ya da bu biçimde sokulması, Türkiye'ye yalnızca saldırgan bir nitelik kazandırmakla kalrnaz, aynı zaman- da, yeni bir dünya savaşının yolunu açacak sonuçlar da doğurabilir. Saldırganların yol açtıklan dünya savaşlanrun sonuçlan kadar, saldırganların yazgılarırun ne olduğunun anımsanmasında da yarar var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle