Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 EYLÜL 1990
Banşı Egemen Kılmak
1 Eylül Dünya Banş Günü, bu yıl Helsinki Sonuç Belgesi'nin de 15.
yılı ile birlikte kutlanacaktır. Aynı günler Filistin halkının İsrail'e karşı
başkaldırışı -intifada-nın 1000. günüdür.
AKIN BİRDAL İHD Genel Sekreteri
En az beş bin yıllık yazıtlardaıı günümüze değin
yazılan çizilen yapıtlarda insanlığın barış istem ve
çabası süregelmelctedir. Bu istem ve çaba, içinde bu-
lunduğumuz yüzyılda kendini daha çok duyumsat-
mış, banş yolunda devletleri ve halkları devinime
geçirmiştir. Ikinci Dünya Savaşı'nın yıkıntısı uze-
rine Birleşmiş Milletler örgütü kurulmuştur. Kalı-
cı ve güvenli bir barışın korunması birçok hükü-
met ve hükümet dışı sivil kuruluşca amaç edinil-
mişse de BM'nin bu yoldaki kazanımlan tartışma-
sız büyüktür. Bu sorumluluk, beşi sürekli olmak
üzere on beş BM üyesinden oluşan Güvenlik Kon-
seyi'ndedir. Güvenlik Konseyi'nin görev ve yetkile-
ri belirlenirken BM'nin amaç ve ilkeleri doğrultu-
sunda çalışması barış ve güvenliği sağlama yolun-
da girişimde bulunması öngörülmüştür. Yetkileri de
"Anlaşmazlıkların Barışçı Yollarla Çözümü" ve
"Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemleri-
ne Karşı Önlemler" başlıkları ile hükme bağlânmış-
tır. 1 Eylül, Dünya Barış Günü de BM'nin bu yol-
da insanlığa armağanıdır.
Her yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü'ndeki umu-
dun, güvenin, sevincin yerini bu yıl savaşın gerili-
mi, korkusu ve unıarsızlığı aldı. Saddam'ın tran sa-
vaşının yıkıntısından kurtulabilmek için Kuveyt'e
yaptığı saldırı emperyalist güçlerce de Ortadoğu-
daki denetimi ele geçirme hevesleri için fırsat bili-
nince, bunalıma barışçı yollarla ve diyaloglarla çö-
züm bulunabilecekken insanlık bir savaş felaketi ile
yüz yüze geldi.
1 Eylül Dünya Banş Günleri'nin insanlığa anım-
sattığı neydi? Faşist Hitler'in saldmsı ile başlayan
ve 50 milyon insanın ölmesine, 90 milyon insanın
da yaralanmasına neden olan 2. Dünya Savaşı'nın
unutulmaması değil miydi? Hiroşirna ve Nagaza-
ki'de 45 yıl önce atom bombasından ölen 140 bine
yakın insanın anılarını yaşatmak değil miydi? Her
yıl 900 milyar dolara ulaşan silahlanma harcama-
larının insanlığın gönenci ve güvenliği yolunda kul-
lanılması dunımunda, insanlann yaşayabilmesi için
bütün temel gereksinmelerin karşılanabileceğinin
saptanması değil miydi? Ve değil miydi ki 21. yüz-
yıla nükleer silahlardan arınmış bir dünya ile gir-
me umudu ve bilincini tazelemek ve bunu tüm in-
sanlığın ortak çabasına dönüştürmek... Ne var ki
Irak Devlet Başkanı Saddam Huseyin'in uluslara-
rası hukuku, barış ve güvenlik antlaşmalarını hiçe
sayarak Kuveyt'e yaptığı saldın ve ilhak kararı, bü-
tün banş umutlannı altüst etti. Saddam'ın şark kur-
nazlığı ve oldu-bittisi önce Körfez'i, sonra da bü-
tün dünyayı bir savaş bunalımına sürükledi. ABD
ve Batı ülkeleriyle birlikte Türkiye'nin tutumu da
bu bunalımı gerginleştirdi ve insanlığı bir savaşın
ve korkunun sarmalına sürükledi. Saddam'ın bas-
kıcı ve kişisel iktidannı konıma ve ekonomik yı-
kıntılardan kurtulma macerası, ABD'nin de gele-
reksel savaşçı kimliği ile yeni bir Ortadoğu harita-
sı belirleme düşü, barışçıl çözumlere şimdilik ola-
nak tanınmadığı izlenimini vermektedir.
2. Dünya Savaşı'nın 40. yıl törenleri için Federal
Almanya'ya giden Reagan'ın, insan kasabı Naziler-
in mezarlanna çiçek koyduğu belleklerdedir. BM
Genel Kurulu'nda, nükleer silahlara sahip ülkele-
rin sorumluluğunu anımsatan 1983 tarihli karann
kabulünde, 133 ülkenin olumlu, 16 ülkenin çekim-
ser oyuna karşılık yalnızca ABD'nin karşı oy kul-
landığı unutulmamıştır. Hiroşima'ya atom bombası
atan pilot, 40 yıl sonra insanlık suçundan kurtul-
mak için intihar ettiğinde Reagan'ın ABD halkına
moral verdiği de yine bilinmektedir. Buna, silah te-
kellerinin en çok ABD'de ustlenmiş olması, silah
ticaretindeki kânn en büyük payının da buraya ak-
ması ve tekellerin ABD yönetimleri üzerindeki et-
kileri de eklenince, kimin gerçek ve kalıcı banştan
yana olduğu anlaşılacaktır. Kaldı ki ABD en son
Libya'da, Panama'da, Liberya'daki sicili ile tanın-
maktadır.
1 Eylül Dünya Banş Günü, bu yıl Helsinki So-
nuç Belgesi'nin de 15. yılı ile birlikte kutlanacak-
tır. Aynı gunler Filistin halkının İsrail'e karşı baş-
kaldırışı -intifada-nın 1000. günüdür. 1 Eylül'ün,
derneğimiz insan hakları ve barış savunucuları için-
özel bir anlamı da derneğimizin kuruculanndan Di-
dar Şensoy'un üç yıl önce, 1 Eylül günü "Istanbul-
dan Ankara'ya Barış ve Özgürlük Yürüyüşü"nde ya-
şamını yitirmiş ve bugün anılıyor olmasıdır.
Savaş olasılığmın boyutian
insan haklan evrimi sürecinde, hak ve özgürlük-
ler, kuşaklar dizisine aynlmıştır. Kişisel ve siyasal
hak ve özgürlükler birinci kuşak; ekonomik, top-
lumsal ve kültürel haklar ikinci kuşak; banş hak-
kı, çevre ve kadm sorunu ile halkların kendi gele-
ceğini belirleme hakkı da üçüncü kuşak haklar di-
ye tanımlanmıştır.
Bir savaş olasılığında ya da savaşta, insanın do-
ğuşuyla ve insan olmaktan kazandığı yaşam hakkı
ile başlayan haklar ve özgürlükler son halkasına dek
baskı ve tehdit altına girmiş ya da yok edilmiş de-
mektir.
Günümüzde her gun ölen 40 bin çocuğun 15 bi-
ni Afrika'dadır. İnsanlığın günlük gereksinmeleri-
nin, silahlanmaya ayrılan harcamaların her yıl on-
da biri ile karşılanabileceği saptanmıştır. Korkusuz,
tok yaşama hakkı, savaş olasılığı ile yine ağır bir
bunalıma sürüklenmektedir. Şimdi Türkiye'de yö-
netim, savaşı pervasızca kışkırtmakta ve bundan ya-
rar ummaktadır. Savaş olasılığı karşısında 12 Ey-
lül askeri darbesi ile büyük ölçüde tahrip edilen hak
ve özgürlükler daha da kuşatılmıştır. Ekonomik ya-
şam, emekçiler için daha ağırlaştmlmış ve Körfez
bunalımıyla başlayan zam paketleri, bütçenin on iki
de birine ulaşmıştır. Grevler ertelenmiş, basın öz-
gürlüğü saldınya uğramıştır. Sınırh ve keyfi kullan-
dırılan toplantı ve gösteriler yasaklanmıştır. Şimdi
yine savaş olasılığı fırsat bilinerek on yıldır yasak-
lara, işkencelere ve öldürümlere karşı yükselen de-
mokratik toplumsal muhalefet bastınlmaya çalışı-
lacaktır. Kişiselleşmiş iktidarın Çankaya'da ömrü-
nü uzatabilmesinin ve halkın güvenini yitirmiş bir
yönetimin iş başında kalmasının hesapları planlan-
maktadır.
Kanadı yaralı barış
Savaşa karşı banş özlemleri, bilim ve sanat adam-
larınca da geliştirilmiş ve ölümsiizleştirilmiştir.
Pablo Picasso'nun Danimarka'nın başkenti Ko-
penhag'da 1949 yılında toplanan banş kongresi için
çizdiği güvercin ile 1961 yılında çizdiği ağzında zey-
tin dalı olan güvercin resimleri, barışın simgesi ol-
muştur. Şimdi 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde ba-
rışın kanadı yaralanmıştır. Gökyüzünün maviliği,
nükleer silahlann karanlığı ve bulutuyla kapanma
tehlikesi taşımaktadır. 34 yıl önce "İnsanlık, yer-
yüzünü cennete de cehenneme de dönüştürebilir"
diye banşa çağn yapan Einstein ve B. Russel ile No-
bel ödullü 60 bilim adamı "Günümüzde cesaret
artık savasta defcil, bansı «erçekleştirmek için
gereklidir. Sizleri banş yarışını başlatmaya
çağınyoruz" diyorlardı. Onlann çağnsma yanıtı yıl-
lar önce Nâzım Hikmet vermişti: "Kendi kendimi-
ze yanşmadayız gülüm/Ya ölü yıldızlara hayat gö-
türeceğiz / Ya dünyamıza inecek ölüm"
Sonuç
Saddam çılgınlığmm ve fırsatçı savaş kışkırtıcı-
lığının, Roma'yı yakan Neron'un çılgınlığına ve kış-
kırtıcılığına benzemeyecegi unutulmamalıdır.
Savaş ve çatışma nedeni olan emperyalist-
kapitalist sömürgeciliğin; emekçilerin artı değeri-
ne el koyan sınıf egemenliğınin; erkekliğin, din,
mezhep ve ırk üstünlüğünün son bulması; barışın
egemenliğini, insanlann eşitliğini ve kardeşliğini üs-
tün kılacaktır.
Günümüzde banş isteyenlere, bu istemi örgütlü-
lüğe ve savaşıma dönüştürenlere, Dünya Barış Gü-
nü kutlu olsun.
EVET/HAYIR
OKTMAKBAL
ABD'nin Dostluğu mu?
Türkiye, Körfez bunalımında ABD'nin hoşlanmadığı biçimde
davranırsa ne olur? Bunun yanıtını Başkan Carter döneminde
dört yıl CIA Genel Müdürlüğü'nü yapan Amiral Stanfield Turner
şöyle veriyor:
"O zaman işler biraz daha değişik olurdu. Bu sefer Amerikan
donanması Türk limanlarını da ablukaya alabilirdl, işler bir hayli
tatsızlaşırdı"
Dost dediğin böyle olur! ABD'nin istediğini yerine getirmez-
sen, yani Irak'a düşmanca bir tutum almazsan, körükörüne ya-
nında bulunmazsan ABD sanadüşman olacak! "Madem ki be-
nim müttefikim değilsin, o zaman sana da abluka uygularım"
diyecek. CIA eski başkanı o kadar açık konuşuyor ki! Bizım yö-
neticilerımiz bilmem bu sözlerden bir şeyler öğrenmişler midir?
Amiral, daha başka şeyler de söylüyor Türkiye, Irak'la sava-
şırsa bunu kendi topraklarında yapmalıymış! Amerikan ve Türk
orduları Irak silahlı kuvvetlerini. Anadolu topraklarına çekecek-
lermiş! Hem Irak füzelerinden ürkmek yanlışmış, hemen hemen
hiçbiri isteiıen hedefe düşmüyormuş. Başka yerlere düşüyormuş,
oradaki insanlan öldürüyormuş!..
Amirale, Başkan Bush'un Saddam'ı devirmesi için CIA'ya emir
vermesi konusunda neler düşündüğünü sormuşlar. Bakın ne
diyor:
"Evet Saddam'ı devirmek için gece gündüz çaltşıyorlar, an-
cak bu o kadar kolay değil. Bu tür oyunları İran ve Irak gibi ülke-
lerde oynamak santldığı kadar kolay değil.,Çünkü bu ülkelerde-
ki liderlerin korku ve baskı dolu rejimlerinden dolayı her tarafta
kulakları vardır. Biz ülke içinden Saddam'ı devirmek için biriyle
anlaşabiliriz. Ama daha ilk adımı atarken Saddam'ın kulağına
gidebilir. Bunun sonucunda hem Saddam Hüseyin'i devirecek
birinden oluruz hem de ABD'nin bütün gayreti boşa gitmiş olur."
İnsan ister istemez Türkiye TV'sinde yıllar önce sürekli gös-
terilen, yakınlarda da yeniden programa giren "Görevimiz
Tehlike" dizisini anımsıyor. Bilindiği gibi "Görevimiz Tehlike" ekibi
yabancı ülkelerde, özellikle Ortadoğu, Asya, Güney Amerika'da
ABD çıkarlarına ters işler yapan devlet adamlarını, politikacıları
türlü düzenlemelerle ya öldürüyor ya da tutukluyorlardı. Tekno-
lojinin son olanakları, en yeni sitahlar emirlerindeydi. Kimi öl-
dürseler hesap soran çıkmıyordu. Amaç, ABD'nin yararını sağ-
lamaktı!
ABD'nin dostluğu yoktur. ABD başkanları her zaman kendi ül-
kesinin çıkarlarını düşünür. Bir gecede girer Panama'ya, bu ül-
kenin başkomutanını yakalar, hapseder, yargılar. Sanki Noriega
ABD yurttaşı imiş! Vietnam'lar, daha nice yerler, ABD çıkarlarını
savunmak için kanlı birer meydana dönüştürülmekten çekinil-
mez. İran'da Musaddık diye biri çıkar, petrolü devletleştirir, Şahı
kapı dışına iter. Sen misin bunu yapan? ABD hemen eyleme ge-
çer, CIA'lar, FBI'lar o ülkeyi kısa sürede hallaç pamuğu gibi atar.
CIA eski başkanı amiral açık açık anlatıyor, her şeyi:
"Örneğin 1953'te biz İran'da Musaddık'ı devirdik, ancak bu
çok kolaydı, çünkü Musaddık ülke içinde son derece zalim biri
olarak bilinirdi. Bu yüzden işimiz kolaydı. Ama Humeyni veya
Saddam öyle değil."
1960 şubatında bir grup gazeteci ABD'ye gitmiştik. VVashing-
ton'da ABD Dışişleri Türkiye Bölümü şefiyle konuşuyorduk. O
sıralarda Amerikalılar Türkiye'de Menderes rejimini destekliyor-
lardı. Muhalefetin bu durumu değiştireceğine inanmıyorlardı. Bi-
zim konuşrnalarımız da onları etkilemiyordu. içimizde biri kalk-
tı, "Siz gerçekleri bilmiyorsunuz, önümüzdeki günlerin neler ge-
tirebileceğini görmüyorsunuz?" dedi. Ortadoğu masası şefi gü-
lerek "Biz peygamber değiliz ki geleceği görebilelim. Hem pey-
gamberler hep Ortadoğu'dan çıkar" yanıtını vermişti.
ABD için kendisine dost olan kişi, ya da ülke, ancak Ameri-
kan ulusunun çıkarlarına yararlı olandır. Hangi ülke lideri ABD
çıkarlarına, ABD uluslararası şirketlerinin çıkarlarına ters düş-
müşse onu hemen devirirler Şili'nin Allendesi'nin başına neler
getirildiğini unütmayalım. Daha daha nicelerinin!
ÇJMUCADELE•^Br HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ
• Bu Savaş; işçilerin, Yoksul Köylülerin, Emekçilerin Değil
Emperyalıstlerin ve Para Babalarının Savaşıdır.
SAVAŞA KARŞI ÇIKALIM
• Emperyalizmin ve İşbirlikçilerınin Irak'a Saldırısına Karşı
Çıkalım.
•RAK HALKI AÇLIKLA ÖLÜME MAHKÛM EDİLEMEZ
• Küba, Irak ve Filistin Büyükelçileri Körfez Krizi için Ne
Diyorlar?
• Emperyalizm Savaş Çanları Çalarken Sol Ne Bekliyor?
• Mahkemeler, Devrimci Tavır ve Devrimci Yol
• Devrimci Tutuklular Oğretiyor:
Bayrampaşa Cezaevı'nde Sol İçi ilişkiler,
Çatışmalar Tartışıldı
Oğlumuz
ONUR'un
Doğumunu akraba ve dostlanmıza
müjdeleriz.
ÖZGÜL - Dr. CAHİT SOYLAN
29.8.1990 Yahua
Herkcs İyiıı Saghk ve W\P
Sayın Şıvgın'ın Etimesgut Hastanesi'nde söylediği gerçek dışı
ve yanlış sözler, ilk ve son olanlar değildir. Sayın Şıvgın,
Sağbk Taramaları ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile
Türkiye'nin sağlık sorununu çözeceğini de iddia ediyor. Kötü
bir personel pob'tikası yürütüyor.
Prof. Dr. NUSRET H. FİŞEK Eski Sağlık Bak. Müsteşarı
Meslek hayatımın otuz yılında plancı, yü-
rütücü ve eğitici olarak ülkemizde herkese sağ-
lıklı bir yaşam sağlamak için çalıştım. Bu ama-
ca ulaşmayı engelleyen yetersiz mali kaynak,
yanlış sağbk, insan gücü politikası ve yöneti-
ci kadrosunun yetersizliği gibi etmenler (fak-
törler) yanında, politikacıların sağbk hizmet-
lerinin geliştirmesini hastane hizmetlerini ge-
liştirme sanmaları da önemli bir etken olmuş-
tur. Bunun son örnekleri arasında Sayın Tur-
gut özal'ın Malatya Tıp Merkezi'nin temel at-
ma töreninde ve Sayın Halil Şıvgın'ın Etimes-
gut Hastanesi'nin açılışında yaptıklan konuş-
malar gösterilebilir. Aslında herkese eşit sağ-
lık hizmeti sunabilmek için güçlendirilmesi ge-
reken hizmet, 'birinci basamak sağlık hizmet-
leridir'. Birinci basamak sağlık hizmetleri ül-
kemizde sağlık ocaklannda verilen hizmet an-
lamına gelir.
Yabancı ülkelerde halkın sağlık düzeyinin
yüksek oluşunun nedeni, hastanelenn üstün
hizmet vermeleri değil, birinci basamak sağ-
lık hizmetlerinin hekim muayenehanelerinde
ve sağlık merkezlerinde herkesin kolayhkla
kullanabileceği şekilde sunulmasıdır.
Sosyalleştirme yasasıyla...
Ülkelerde ya da bir toplulukta herkese sağ-
lık hizmeti götürülüp götürülemediği, çocuk
ölüm hızı, doğuştan beklenen yaşam süresi
(ortalama yaşam süresi) ana ölüm hızı gibi en-
dekslerle ölçülür. Batı üikelerinde, örneğin ls-
veç'te ortalama yaşam süresi 76 yıl, bebek
ölüm hızı bin, doğumda altı, ana ölüm hızı
yüz bin, doğumda ikidir. Türkiye'de bu hız-
lar aynı sıra ile 68 yıl, binde yetmiş sekiz ve
yüz binde iki yüz yedidir.
Türkiye'de sağbk hizmetlerinin temelini atan
rahmetli Refik Saydam'ın sağlık politikasın-
da öncelik alan amaç sıtma gibi salgın yapan
hastalıklarla mücadele idi. Hastane hizmet-
leri özel idarelere bırakılmış, birinci basamak
sağlık hizmetleri örgütlenmemişti. Ülkemiz-
de birinci basamak sağlık hizmetlerinin örgüt-
lenraesi için atılan ilk ciddi adım 1961 yılın-
da kabul edilen Sağlık Hizmetlerinin Sosyal-
leştirilmesi Yasası'dır. Bu yasa ilk basamak
sağlık hizmetleri için köylerde ve kentlerde
herkesin kolayhkla erişebileceği ve sağlık hiz-
metinden ücret ödemeden yararlanacağı sağ-
lık ocaklarının kurulmasını öngörüyordu.
1965 yılından bu yana hükümetler sağlık ocak-
lannda verilen hizmetin geliştirilmesine önem
vennedikleri için sağlık hizmetleılnde bekle-
nen gelişme olmamıştır. Bunun tek istisnası,
başta Hacettepe Tıp Fakültesi olmak üzere ba-
zı fakültelerin eğitim ve araştırma amacı ile
yönettiği sağlık ocaklandır. Sağlık Bakanlığı
Müsteşan olduğum sırada Hacettepe Tıp Fa-
kültesi ile tıp öğrencilerinin eğitimi için Eti-
mesgut bölgesinde 7 sağbk ocağı ve Etimes-
gut Hastanesi'nin tıp fakültesi tarafından yö-
netilmesi konusunda anlaşmaya varmıştık. Fa-
külte bu bölgede sağlık hizmetini -Sayın Şıv-
gın bakan olana kadar- 23 yıl başan ile yü-
rütmüştür. Bu bölgede 1988 yılında ortalama
yaşam süresi 74, bebek ölüm hızı binde 30, ana
ölüm hızı yüz binde 34'tür. Ülkemizde bu dü-
zeye şehirler dahil erişilememiştir. Bu bölge-
de sağbk hizmetlerinin yürütülmesi sorumlu-
luğu Hacettepe Tıp Fakültesi'ne verilmeden
önce yukandaki hızlar aynı sıra ile 57 yıl, bin-
de 121 ve yüz binde 120 idi.
Etimesgut bölgesinde sağlık hizmetlerini
halkın değerlendirmesi konusunda pek çok
olay anunsıyonım. Örnek olarak üç olayı ak-
taracağım:
Sağlık Bakanı rahmetli Vedat Ali özkan,
Etimesgut bölgesinde köyleri gezerken Yeni-
kent'te kahvede köylülerle söyleşiyordu. Köy-
lüler birçok sonınlanru dile getirmişler, ancak
sonınlar arasında sağbkla ilgili bir şey yokmuş.
Sayın özkan, "Ben Sağük Bakanıyım, sağbkla
ilgili sorunlarımzı söyleyin" demiş. Köylüler
birbirlerine bakmış, biri yanıtlamış, "Sağlık
ocağında bize iyi bakıyorlar, gerekirse eve de
gebyorlar, hastaneye yatmak gerekirse hemen
yatınyorlar, para da almıyorlarf
İkinci örnek olay: Sayın Rahşan Ecevit'in
bir köy gezisi. Prof. Hüsnü Göksel, Ecevitle-
rin yakın dostudur. Bir gün bana telefon etti.
"Nusret, biliyorsun Rahşan Hanım'ın bir köy
kalkınma denıeği var. Bu derneğin bir şubesi
Etimesgut bölgesinde Orhaniye köyünde. Köy-
de çocuklar arasında bir hastahk salgını var-
mış. Rahşan Hanım arkadaşlan ile oraya gi-
decek, sen de gelir misin?" dedi. Ben, "Or-
haniye"de hastalık varsa orada hekim vardır,
zahmet etmesin" dedim. Prof. Göksel gitme-
ye kararb oldukları yanıtını verdi. Ben de be-
raber gittim. Köyün ilerigelenleri köy odasın-
da toplanmışlardı. Bizi iyi karşüadılar. Hal ha-
tır sorduktan sonra Rahşan Hanım, "Hasta-
lar nerede, getirin görelim" dedi. Köylüler du-
raladı. Birisi yanıt verdi: "Hasta çocuklar
okulda toplandı. Sağlık ocağı doktoru Ulker
Hanım muayene ediyor" dedi. Rahşan Hanım,
"Doktor hanım bugün mü geldi?" diye sor-
du. "Hastalık çıktığından beri her gün gelir,
hemşire ve ebeler evleri gezer, hasta çocuk
ararlar ve doktor hastalara bakar" yanıtını
verdiler. Rahşan Hanım bu kez "Köyde has-
talık şikâyeti olan başka kimse var mı?" diye
sordu. Köylünün biri, "Kızkardeşim hasta" ya-
nıtını verdi. Rahşan Hanım'ın hastayı görme
isteğine köylü, "Hasta Etimesgut Hastanesi'n-
de yatıyor" yanıtını verdi.
Sayın Bakan Şıvgın'ın Etimesgut Hastane-
si'nin açılışında yaptığı konuşmada yerdiği
hizmet budur. Yeniden açtığı hastane ile hal-
ka daha iyi hizmet verileceğini iddia etmek-
tedir. Sözleri kendisinin sağlık hizmetleri ko-
nusunda bilgisizliğinin açıklanmasmdan başka
bir sey değildir. Hastaneler herkese sağlık hiz-
meti ulaşüramaz. Bu hizmet sağlık ocağı he-
kimleri ve personeli tarafından sağlanabilir.
Etimesgut bölgesi ve gelişmiş ülkelerin is-
tatistikleri hastalann yüzde 95'inin blinci ba-
samakta tedavi edildiğini ve ancak yüzde
5'inin hastane hizmeti gereksindiğini göster-
mektedir.
Sayın Şıvgın'ın Etimesgut Hastanesi'nde
söylediği gerçekdışı ve yanlış sözler ilk ve son
olanlar değildir. Sayın Şıvgm, Sağlık Tarama-
ları ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile Tür-
kiye'nin sağlık sonınunu çözeceğini de iddia
ediyor. Kötü bir personel politikası yürütüyor.
Yazımı bu konularla ilgili olarak kendisine ve
Sayın Başbakan Akbulut'a yazdığım mektup-
lann son paragraflannı aktararak bitirmek is-
tiyorum:
"Sayın Şıvgm, Demokrat Parti döneminden
bu yana bazı hükümetler sağlık hizmetlerinin
genel sağlık sigortası ile çözumleneceğini dü-
şünmüşlerdir. Sonunda memur ve işçiler dı-
şındaki halktan sağlık sigortası primi topla-
namayacağı kararına vararak bundan vazgeç-
mişlerdir. Sizin o bakanlardan daha bilgili ve
becerikli oldugunuzu kabul olası değildir. An-
cak sizin sağlık alanında önemli işler yapıyor
görünme çabalarında ve çevrenizi yanıltma-
da daha başanlı olduğunuz kuşkusuzdur?'
Yanlış tutum
Sayın Akbulut'a da hekim ve sağlık perso-
nelinin Sayın Şıvgın'ın atama ve yer değiştir-
me kararlarından rahatsız olduklarım ve Sa-
yın Şıvgın'ın bakanlıktan ayrüması gerektiği-
ni yazdım. Yeni seçilen TTB Merkez Konse-
yi'nin de bakanlığın personel politikasına gös-
terdiği sert tepkiler sürmektedir.
Bu gerçekler ve hekim topluluğunun tepki-
si karşısında Sayın Şıvgın'ın görevini aynı so-
rumsuzlukla sürdurmesi sağlık alanında so-
runun bakan değil, ANAP hükümeti olduğu-
nu düşündürmektedir. Sağlıklı yaşam, sade-
ce by-pass ameliyatı için Houston'a gidenlere
değil, dağ köyünde yaşayan bir çocuk dahil,
herkesin anayasal hakkı olduğuna göre sağ-
lık hizmetini bu düzeye çıkarmak için daha
köklü bir değişiklik gerekmektedir. öyle gö-
rünüyor ki bu da ancak ANAP hükümetinin
değişmesi ile mümkün olacaktır. Bu hükümet
iktidarda kaldıkça, aslında yetersiz olan sağ-
hk bütçesi, belli bir azınlığa daha iyi hizmet
verir görünmek için harcanacaktır.
PENCERE
Banşa dair...
Savaşmaktan söz ediyor birileri.
Savaşmaktan ve ölmekten
Peki, siz bunu hiç analara
sordunuz mu?
KEMAL ÇAĞIN
1 EYLÜL 195U1985
M. ALİ
DEMİRCAN
Bugün efkârLyım
Açmasın güller
Yiğidimden kara haber verdiler.
(1957-24.8.19901 SİYO MEZUNLARI
KENAN ESKİ
Dost kalbinde sönmez bir güneşsin
ALİ AKDEMİR. ÎBRAHİM GEZGİN, ALt
ÖZCAN, SÜHEYL MENDİ, SEDAT
GÖÇMEN
VEFAT
Trabzon eşrafından, Türk basınının değerli siması Trabzon
Gazeteciler Cemiyeti kurucusu ve Başkanı, gazeteci-yazar
ZtYAD NEMLİyakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak ebediyyet
âlemine intikal etmiştir.
Cenazesi bugün (1 Eylül 1990 Cumartesi) Yenimahalle'deki
hanesinden alınarak Trabzon Gazeteciler Cemiyeti önüne
getirilecek, burada düzenlenecek törenden sonra İskenderpaşa
Camii'nde öğleyin kılınacak namazı müteakip Asri Mezarlık'taki
(Sülüklü) aile kabristanına defnedilecektir.
Türk basınının başı sağolsun.
TRABZON GAZETECtLER CEMİYETİ
1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ
SAVAŞA HAYIR
Mahmut Dikerdem, Mehmet A\\ Birand,
îsmail Cem ve Nurettin Sözen'in katı/ımıy/a...
Şölen
BÂNU,
CEM KARACA,
DİLEKTÜRKER,
HÜSEYİN BAŞARAN
Ycr: Gülhane Parkı Gösteri Merkezi
Tarih: 1 £y/ü/ 1990 Cumartesi (bugün)
Saat: 20.00
UL
Mahalle Kahvesinde
Dış PolitikaBaşı külahlı, beli silahlı diktatör Saddam ile bizim sorumsuz
Cumhurbaşkanı Özal buluşmuşlar, kahveler söylenmiş, yanın-
da da soguk su...
Peki ne konuşacaklar?
Özal demiş ki:
— Ben büyük adamım..
Saddam:
— Nedenmiş o?
— istediğim zaman Amerikan Cumhurbaşkanı Bush ile tele-
fonda konuşabiliyorum...
Saddam kahvesini höpOrdetmiş, bıyıklarını elinin tersiyle sil-
dikten sonra:
— Bak demiş, senin Bush'un var ya, ben her gün onun sülale-
sine, silsilesine, yedi ceddine, izzet-i ikbal ile rahmet okuyorum;
vız gelir bana Bush; tepelerim keratayı...
Kahvelerde bu fıkra daha çarpıcı sözcüklerle anlatılıyor.
•
Çocukluğumda izlediğim bir kahvehane toplantısını anımsı-
yorum; yörenin hatırı sayılır kişilerinden biri içkiyi biraz fazlaca
kaçırmış oiacak, dili dolaşarak nutuk atıyordu:
— İsmet Paşa Lozan'da bakmış ki olacak gibi değil, belindeki
tabancayı çıkanp masanın üzerine koymuş; Lord Curzon'a demiş
ki: 'Bundan sonra ben konuşmam, bu konuşur...'
Mahalle kahvelerinde dış politika raconu kesmek keyiflidir; ağ-
zına geleni söyleyebilirsin; 'Körfez krizi' de enine boyuna tartı-
şılıyor:
— Saddam'a helal!
— Dur bakalım, Bush tepesine binerse helal mi haram mı gö-
rürsün.
— Görürüz...
— Son gülen iyi güler...
Geçenlerde bir taksi şoförü:
— Abi, diyordu, Özal hayatının en büyük oyununu oynuyor...
— Nasıl?
— Biz de onunla birlikte ya batacağız ya çıkacağız; fırsat bu
fırsat...
Halk Körfez'le yakından ilgili, ama son günlerde işler değişti,
Özal'ın kör kör parmağım gözüne savaş heveslisi görünmesi te-
dirginlik yarattı:
— Ne işimiz var Arap çötlerinde?
— Özal başımızı belaya sokacak.
— Üstüne vazrfedeğilki...
Kitleleri yönlendiren rüzgârlar hangi yönden eser? 'Hamasi'
edebiyat kuşkusuz iliklerimize işlemiştir; savaş goygoyculuğu bi-
zim toplumda rağbet görür; ama bu kez iş değişik. Çünkü Ame-
rika Türk askerini ya da üssünü Müslümanlara karşı kullanacak
değil mi? Saddam -gazeteler ne yazarlarsa yazsınlar- gün gec-
tikçe prim topluyor:
— Vö/nan herifmiş, dünyaya meydan okuyor...
Kore'ye asker gönderdiğimiz günlerle bugünler arasında dağlar
kadar fark var. 1950lerde 'komûnistlerlesavaşmak" için herkes
kuyruğa giriyordu, Amerika canımız ciğerimizdi. Bugün karşı-
mızda 'komünisf yok, 'Müslüman' var, Amerika artık canımız ci-
ğerimiz değil; mahalle kahvesinde Sam Amca'ya söven söve-
ne... Avanta için' Vaşington'un gözüne girmeye çalışan yöneti-
cilere de iyi gözle bakılmıyor:
— Eloğlu bizi kulianır, işini gördürüp kullandıktan sonra kena-
ra iter...
— Herifler enayi mi?
— yemezler...
Halk bu gürültü patırtı arasında Kuveyt Emiri El Sabah'ın no-
tunu da verdi:
— Yandı gülûm keten helva...
— Ne yandı ama, Kuveyfi hamuduyla yutmuş, Avrupa banka-
larına yatırmış..
*— Gitti gider...
*
Körfez krizi başlayalı beri halk Saddam'la uyanıp Bush'la ya-
tıyor: dış politikada allamelik yapanların nutuklarını ekmeğine
katık yapıyor Benzin fiyatlannın parlamasına kimse öfkelenip kib-
ritini çakmıyor...
Ama şu gürültü patırtı dindiği gün önümüze faturayı uzattık-
larında ne olacak?
Allah bilir...
İNSAN HAKLARI MÜCADELESİNE
ANISI VE GÜLÜŞÜ İLE IŞIK
OLACAKTIR
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI
HÜSEYİN AYGÜL, LEMAN FIRTLNA,
FİLİZ KARAKUŞ, ERCAN KANER,
NİMET TANRIKULU, AYŞE ZARAKOĞLU
DİDAR ŞENSOY
1934-1987
Bir "Barış Günü" yitirdik seni
DİDAR ABLA,
Banşı sunamadık sana,
Güvercinleri salamadık gökyüzüne
ama,
düşürmedik onurunu yere...
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
ANKARA ŞUBESİ
DÎDAR ŞENSOY
1934-1987
1 EYLÜL 1987 AJVKARA
DİDAR
Abla, seni seviyor,
özlüyoruz.
MLSPB DAVASINDA1S
Y4RGILANANLAR
ADINA
ALİ SAÜM BAYER
MAHMUT OCAK
TÜRKER DKMIRCJ i
ASUMAN DAÜLIYAN
DtDAR ŞENSOY
1934-1987
1 EYLÜL 1987 ANKARA
Biz hâlâ sevgiyle
aynı kapılarda milcadele
ediyoruz.
Tutuklu yakınları adına
Şaziment Şülekoğlu
Sacide Çekmeci
Umit Sezer
NOT: Anma toplantısı bugün
saat 13.00'te Feriköy Mezarhgı'nda
yapılacaktır.