26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 EYLÜL 1990 Banşı Egemen Kılmak 1 Eylül Dünya Banş Günü, bu yıl Helsinki Sonuç Belgesi'nin de 15. yılı ile birlikte kutlanacaktır. Aynı günler Filistin halkının İsrail'e karşı başkaldırışı -intifada-nın 1000. günüdür. AKIN BİRDAL İHD Genel Sekreteri En az beş bin yıllık yazıtlardaıı günümüze değin yazılan çizilen yapıtlarda insanlığın barış istem ve çabası süregelmelctedir. Bu istem ve çaba, içinde bu- lunduğumuz yüzyılda kendini daha çok duyumsat- mış, banş yolunda devletleri ve halkları devinime geçirmiştir. Ikinci Dünya Savaşı'nın yıkıntısı uze- rine Birleşmiş Milletler örgütü kurulmuştur. Kalı- cı ve güvenli bir barışın korunması birçok hükü- met ve hükümet dışı sivil kuruluşca amaç edinil- mişse de BM'nin bu yoldaki kazanımlan tartışma- sız büyüktür. Bu sorumluluk, beşi sürekli olmak üzere on beş BM üyesinden oluşan Güvenlik Kon- seyi'ndedir. Güvenlik Konseyi'nin görev ve yetkile- ri belirlenirken BM'nin amaç ve ilkeleri doğrultu- sunda çalışması barış ve güvenliği sağlama yolun- da girişimde bulunması öngörülmüştür. Yetkileri de "Anlaşmazlıkların Barışçı Yollarla Çözümü" ve "Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemleri- ne Karşı Önlemler" başlıkları ile hükme bağlânmış- tır. 1 Eylül, Dünya Barış Günü de BM'nin bu yol- da insanlığa armağanıdır. Her yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü'ndeki umu- dun, güvenin, sevincin yerini bu yıl savaşın gerili- mi, korkusu ve unıarsızlığı aldı. Saddam'ın tran sa- vaşının yıkıntısından kurtulabilmek için Kuveyt'e yaptığı saldırı emperyalist güçlerce de Ortadoğu- daki denetimi ele geçirme hevesleri için fırsat bili- nince, bunalıma barışçı yollarla ve diyaloglarla çö- züm bulunabilecekken insanlık bir savaş felaketi ile yüz yüze geldi. 1 Eylül Dünya Banş Günleri'nin insanlığa anım- sattığı neydi? Faşist Hitler'in saldmsı ile başlayan ve 50 milyon insanın ölmesine, 90 milyon insanın da yaralanmasına neden olan 2. Dünya Savaşı'nın unutulmaması değil miydi? Hiroşirna ve Nagaza- ki'de 45 yıl önce atom bombasından ölen 140 bine yakın insanın anılarını yaşatmak değil miydi? Her yıl 900 milyar dolara ulaşan silahlanma harcama- larının insanlığın gönenci ve güvenliği yolunda kul- lanılması dunımunda, insanlann yaşayabilmesi için bütün temel gereksinmelerin karşılanabileceğinin saptanması değil miydi? Ve değil miydi ki 21. yüz- yıla nükleer silahlardan arınmış bir dünya ile gir- me umudu ve bilincini tazelemek ve bunu tüm in- sanlığın ortak çabasına dönüştürmek... Ne var ki Irak Devlet Başkanı Saddam Huseyin'in uluslara- rası hukuku, barış ve güvenlik antlaşmalarını hiçe sayarak Kuveyt'e yaptığı saldın ve ilhak kararı, bü- tün banş umutlannı altüst etti. Saddam'ın şark kur- nazlığı ve oldu-bittisi önce Körfez'i, sonra da bü- tün dünyayı bir savaş bunalımına sürükledi. ABD ve Batı ülkeleriyle birlikte Türkiye'nin tutumu da bu bunalımı gerginleştirdi ve insanlığı bir savaşın ve korkunun sarmalına sürükledi. Saddam'ın bas- kıcı ve kişisel iktidannı konıma ve ekonomik yı- kıntılardan kurtulma macerası, ABD'nin de gele- reksel savaşçı kimliği ile yeni bir Ortadoğu harita- sı belirleme düşü, barışçıl çözumlere şimdilik ola- nak tanınmadığı izlenimini vermektedir. 2. Dünya Savaşı'nın 40. yıl törenleri için Federal Almanya'ya giden Reagan'ın, insan kasabı Naziler- in mezarlanna çiçek koyduğu belleklerdedir. BM Genel Kurulu'nda, nükleer silahlara sahip ülkele- rin sorumluluğunu anımsatan 1983 tarihli karann kabulünde, 133 ülkenin olumlu, 16 ülkenin çekim- ser oyuna karşılık yalnızca ABD'nin karşı oy kul- landığı unutulmamıştır. Hiroşima'ya atom bombası atan pilot, 40 yıl sonra insanlık suçundan kurtul- mak için intihar ettiğinde Reagan'ın ABD halkına moral verdiği de yine bilinmektedir. Buna, silah te- kellerinin en çok ABD'de ustlenmiş olması, silah ticaretindeki kânn en büyük payının da buraya ak- ması ve tekellerin ABD yönetimleri üzerindeki et- kileri de eklenince, kimin gerçek ve kalıcı banştan yana olduğu anlaşılacaktır. Kaldı ki ABD en son Libya'da, Panama'da, Liberya'daki sicili ile tanın- maktadır. 1 Eylül Dünya Banş Günü, bu yıl Helsinki So- nuç Belgesi'nin de 15. yılı ile birlikte kutlanacak- tır. Aynı gunler Filistin halkının İsrail'e karşı baş- kaldırışı -intifada-nın 1000. günüdür. 1 Eylül'ün, derneğimiz insan hakları ve barış savunucuları için- özel bir anlamı da derneğimizin kuruculanndan Di- dar Şensoy'un üç yıl önce, 1 Eylül günü "Istanbul- dan Ankara'ya Barış ve Özgürlük Yürüyüşü"nde ya- şamını yitirmiş ve bugün anılıyor olmasıdır. Savaş olasılığmın boyutian insan haklan evrimi sürecinde, hak ve özgürlük- ler, kuşaklar dizisine aynlmıştır. Kişisel ve siyasal hak ve özgürlükler birinci kuşak; ekonomik, top- lumsal ve kültürel haklar ikinci kuşak; banş hak- kı, çevre ve kadm sorunu ile halkların kendi gele- ceğini belirleme hakkı da üçüncü kuşak haklar di- ye tanımlanmıştır. Bir savaş olasılığında ya da savaşta, insanın do- ğuşuyla ve insan olmaktan kazandığı yaşam hakkı ile başlayan haklar ve özgürlükler son halkasına dek baskı ve tehdit altına girmiş ya da yok edilmiş de- mektir. Günümüzde her gun ölen 40 bin çocuğun 15 bi- ni Afrika'dadır. İnsanlığın günlük gereksinmeleri- nin, silahlanmaya ayrılan harcamaların her yıl on- da biri ile karşılanabileceği saptanmıştır. Korkusuz, tok yaşama hakkı, savaş olasılığı ile yine ağır bir bunalıma sürüklenmektedir. Şimdi Türkiye'de yö- netim, savaşı pervasızca kışkırtmakta ve bundan ya- rar ummaktadır. Savaş olasılığı karşısında 12 Ey- lül askeri darbesi ile büyük ölçüde tahrip edilen hak ve özgürlükler daha da kuşatılmıştır. Ekonomik ya- şam, emekçiler için daha ağırlaştmlmış ve Körfez bunalımıyla başlayan zam paketleri, bütçenin on iki de birine ulaşmıştır. Grevler ertelenmiş, basın öz- gürlüğü saldınya uğramıştır. Sınırh ve keyfi kullan- dırılan toplantı ve gösteriler yasaklanmıştır. Şimdi yine savaş olasılığı fırsat bilinerek on yıldır yasak- lara, işkencelere ve öldürümlere karşı yükselen de- mokratik toplumsal muhalefet bastınlmaya çalışı- lacaktır. Kişiselleşmiş iktidarın Çankaya'da ömrü- nü uzatabilmesinin ve halkın güvenini yitirmiş bir yönetimin iş başında kalmasının hesapları planlan- maktadır. Kanadı yaralı barış Savaşa karşı banş özlemleri, bilim ve sanat adam- larınca da geliştirilmiş ve ölümsiizleştirilmiştir. Pablo Picasso'nun Danimarka'nın başkenti Ko- penhag'da 1949 yılında toplanan banş kongresi için çizdiği güvercin ile 1961 yılında çizdiği ağzında zey- tin dalı olan güvercin resimleri, barışın simgesi ol- muştur. Şimdi 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde ba- rışın kanadı yaralanmıştır. Gökyüzünün maviliği, nükleer silahlann karanlığı ve bulutuyla kapanma tehlikesi taşımaktadır. 34 yıl önce "İnsanlık, yer- yüzünü cennete de cehenneme de dönüştürebilir" diye banşa çağn yapan Einstein ve B. Russel ile No- bel ödullü 60 bilim adamı "Günümüzde cesaret artık savasta defcil, bansı «erçekleştirmek için gereklidir. Sizleri banş yarışını başlatmaya çağınyoruz" diyorlardı. Onlann çağnsma yanıtı yıl- lar önce Nâzım Hikmet vermişti: "Kendi kendimi- ze yanşmadayız gülüm/Ya ölü yıldızlara hayat gö- türeceğiz / Ya dünyamıza inecek ölüm" Sonuç Saddam çılgınlığmm ve fırsatçı savaş kışkırtıcı- lığının, Roma'yı yakan Neron'un çılgınlığına ve kış- kırtıcılığına benzemeyecegi unutulmamalıdır. Savaş ve çatışma nedeni olan emperyalist- kapitalist sömürgeciliğin; emekçilerin artı değeri- ne el koyan sınıf egemenliğınin; erkekliğin, din, mezhep ve ırk üstünlüğünün son bulması; barışın egemenliğini, insanlann eşitliğini ve kardeşliğini üs- tün kılacaktır. Günümüzde banş isteyenlere, bu istemi örgütlü- lüğe ve savaşıma dönüştürenlere, Dünya Barış Gü- nü kutlu olsun. EVET/HAYIR OKTMAKBAL ABD'nin Dostluğu mu? Türkiye, Körfez bunalımında ABD'nin hoşlanmadığı biçimde davranırsa ne olur? Bunun yanıtını Başkan Carter döneminde dört yıl CIA Genel Müdürlüğü'nü yapan Amiral Stanfield Turner şöyle veriyor: "O zaman işler biraz daha değişik olurdu. Bu sefer Amerikan donanması Türk limanlarını da ablukaya alabilirdl, işler bir hayli tatsızlaşırdı" Dost dediğin böyle olur! ABD'nin istediğini yerine getirmez- sen, yani Irak'a düşmanca bir tutum almazsan, körükörüne ya- nında bulunmazsan ABD sanadüşman olacak! "Madem ki be- nim müttefikim değilsin, o zaman sana da abluka uygularım" diyecek. CIA eski başkanı o kadar açık konuşuyor ki! Bizım yö- neticilerımiz bilmem bu sözlerden bir şeyler öğrenmişler midir? Amiral, daha başka şeyler de söylüyor Türkiye, Irak'la sava- şırsa bunu kendi topraklarında yapmalıymış! Amerikan ve Türk orduları Irak silahlı kuvvetlerini. Anadolu topraklarına çekecek- lermiş! Hem Irak füzelerinden ürkmek yanlışmış, hemen hemen hiçbiri isteiıen hedefe düşmüyormuş. Başka yerlere düşüyormuş, oradaki insanlan öldürüyormuş!.. Amirale, Başkan Bush'un Saddam'ı devirmesi için CIA'ya emir vermesi konusunda neler düşündüğünü sormuşlar. Bakın ne diyor: "Evet Saddam'ı devirmek için gece gündüz çaltşıyorlar, an- cak bu o kadar kolay değil. Bu tür oyunları İran ve Irak gibi ülke- lerde oynamak santldığı kadar kolay değil.,Çünkü bu ülkelerde- ki liderlerin korku ve baskı dolu rejimlerinden dolayı her tarafta kulakları vardır. Biz ülke içinden Saddam'ı devirmek için biriyle anlaşabiliriz. Ama daha ilk adımı atarken Saddam'ın kulağına gidebilir. Bunun sonucunda hem Saddam Hüseyin'i devirecek birinden oluruz hem de ABD'nin bütün gayreti boşa gitmiş olur." İnsan ister istemez Türkiye TV'sinde yıllar önce sürekli gös- terilen, yakınlarda da yeniden programa giren "Görevimiz Tehlike" dizisini anımsıyor. Bilindiği gibi "Görevimiz Tehlike" ekibi yabancı ülkelerde, özellikle Ortadoğu, Asya, Güney Amerika'da ABD çıkarlarına ters işler yapan devlet adamlarını, politikacıları türlü düzenlemelerle ya öldürüyor ya da tutukluyorlardı. Tekno- lojinin son olanakları, en yeni sitahlar emirlerindeydi. Kimi öl- dürseler hesap soran çıkmıyordu. Amaç, ABD'nin yararını sağ- lamaktı! ABD'nin dostluğu yoktur. ABD başkanları her zaman kendi ül- kesinin çıkarlarını düşünür. Bir gecede girer Panama'ya, bu ül- kenin başkomutanını yakalar, hapseder, yargılar. Sanki Noriega ABD yurttaşı imiş! Vietnam'lar, daha nice yerler, ABD çıkarlarını savunmak için kanlı birer meydana dönüştürülmekten çekinil- mez. İran'da Musaddık diye biri çıkar, petrolü devletleştirir, Şahı kapı dışına iter. Sen misin bunu yapan? ABD hemen eyleme ge- çer, CIA'lar, FBI'lar o ülkeyi kısa sürede hallaç pamuğu gibi atar. CIA eski başkanı amiral açık açık anlatıyor, her şeyi: "Örneğin 1953'te biz İran'da Musaddık'ı devirdik, ancak bu çok kolaydı, çünkü Musaddık ülke içinde son derece zalim biri olarak bilinirdi. Bu yüzden işimiz kolaydı. Ama Humeyni veya Saddam öyle değil." 1960 şubatında bir grup gazeteci ABD'ye gitmiştik. VVashing- ton'da ABD Dışişleri Türkiye Bölümü şefiyle konuşuyorduk. O sıralarda Amerikalılar Türkiye'de Menderes rejimini destekliyor- lardı. Muhalefetin bu durumu değiştireceğine inanmıyorlardı. Bi- zim konuşrnalarımız da onları etkilemiyordu. içimizde biri kalk- tı, "Siz gerçekleri bilmiyorsunuz, önümüzdeki günlerin neler ge- tirebileceğini görmüyorsunuz?" dedi. Ortadoğu masası şefi gü- lerek "Biz peygamber değiliz ki geleceği görebilelim. Hem pey- gamberler hep Ortadoğu'dan çıkar" yanıtını vermişti. ABD için kendisine dost olan kişi, ya da ülke, ancak Ameri- kan ulusunun çıkarlarına yararlı olandır. Hangi ülke lideri ABD çıkarlarına, ABD uluslararası şirketlerinin çıkarlarına ters düş- müşse onu hemen devirirler Şili'nin Allendesi'nin başına neler getirildiğini unütmayalım. Daha daha nicelerinin! ÇJMUCADELE•^Br HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ • Bu Savaş; işçilerin, Yoksul Köylülerin, Emekçilerin Değil Emperyalıstlerin ve Para Babalarının Savaşıdır. SAVAŞA KARŞI ÇIKALIM • Emperyalizmin ve İşbirlikçilerınin Irak'a Saldırısına Karşı Çıkalım. •RAK HALKI AÇLIKLA ÖLÜME MAHKÛM EDİLEMEZ • Küba, Irak ve Filistin Büyükelçileri Körfez Krizi için Ne Diyorlar? • Emperyalizm Savaş Çanları Çalarken Sol Ne Bekliyor? • Mahkemeler, Devrimci Tavır ve Devrimci Yol • Devrimci Tutuklular Oğretiyor: Bayrampaşa Cezaevı'nde Sol İçi ilişkiler, Çatışmalar Tartışıldı Oğlumuz ONUR'un Doğumunu akraba ve dostlanmıza müjdeleriz. ÖZGÜL - Dr. CAHİT SOYLAN 29.8.1990 Yahua Herkcs İyiıı Saghk ve W\P Sayın Şıvgın'ın Etimesgut Hastanesi'nde söylediği gerçek dışı ve yanlış sözler, ilk ve son olanlar değildir. Sayın Şıvgın, Sağbk Taramaları ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile Türkiye'nin sağlık sorununu çözeceğini de iddia ediyor. Kötü bir personel pob'tikası yürütüyor. Prof. Dr. NUSRET H. FİŞEK Eski Sağlık Bak. Müsteşarı Meslek hayatımın otuz yılında plancı, yü- rütücü ve eğitici olarak ülkemizde herkese sağ- lıklı bir yaşam sağlamak için çalıştım. Bu ama- ca ulaşmayı engelleyen yetersiz mali kaynak, yanlış sağbk, insan gücü politikası ve yöneti- ci kadrosunun yetersizliği gibi etmenler (fak- törler) yanında, politikacıların sağbk hizmet- lerinin geliştirmesini hastane hizmetlerini ge- liştirme sanmaları da önemli bir etken olmuş- tur. Bunun son örnekleri arasında Sayın Tur- gut özal'ın Malatya Tıp Merkezi'nin temel at- ma töreninde ve Sayın Halil Şıvgın'ın Etimes- gut Hastanesi'nin açılışında yaptıklan konuş- malar gösterilebilir. Aslında herkese eşit sağ- lık hizmeti sunabilmek için güçlendirilmesi ge- reken hizmet, 'birinci basamak sağlık hizmet- leridir'. Birinci basamak sağlık hizmetleri ül- kemizde sağlık ocaklannda verilen hizmet an- lamına gelir. Yabancı ülkelerde halkın sağlık düzeyinin yüksek oluşunun nedeni, hastanelenn üstün hizmet vermeleri değil, birinci basamak sağ- lık hizmetlerinin hekim muayenehanelerinde ve sağlık merkezlerinde herkesin kolayhkla kullanabileceği şekilde sunulmasıdır. Sosyalleştirme yasasıyla... Ülkelerde ya da bir toplulukta herkese sağ- lık hizmeti götürülüp götürülemediği, çocuk ölüm hızı, doğuştan beklenen yaşam süresi (ortalama yaşam süresi) ana ölüm hızı gibi en- dekslerle ölçülür. Batı üikelerinde, örneğin ls- veç'te ortalama yaşam süresi 76 yıl, bebek ölüm hızı bin, doğumda altı, ana ölüm hızı yüz bin, doğumda ikidir. Türkiye'de bu hız- lar aynı sıra ile 68 yıl, binde yetmiş sekiz ve yüz binde iki yüz yedidir. Türkiye'de sağbk hizmetlerinin temelini atan rahmetli Refik Saydam'ın sağlık politikasın- da öncelik alan amaç sıtma gibi salgın yapan hastalıklarla mücadele idi. Hastane hizmet- leri özel idarelere bırakılmış, birinci basamak sağlık hizmetleri örgütlenmemişti. Ülkemiz- de birinci basamak sağlık hizmetlerinin örgüt- lenraesi için atılan ilk ciddi adım 1961 yılın- da kabul edilen Sağlık Hizmetlerinin Sosyal- leştirilmesi Yasası'dır. Bu yasa ilk basamak sağlık hizmetleri için köylerde ve kentlerde herkesin kolayhkla erişebileceği ve sağlık hiz- metinden ücret ödemeden yararlanacağı sağ- lık ocaklarının kurulmasını öngörüyordu. 1965 yılından bu yana hükümetler sağlık ocak- lannda verilen hizmetin geliştirilmesine önem vennedikleri için sağlık hizmetleılnde bekle- nen gelişme olmamıştır. Bunun tek istisnası, başta Hacettepe Tıp Fakültesi olmak üzere ba- zı fakültelerin eğitim ve araştırma amacı ile yönettiği sağlık ocaklandır. Sağlık Bakanlığı Müsteşan olduğum sırada Hacettepe Tıp Fa- kültesi ile tıp öğrencilerinin eğitimi için Eti- mesgut bölgesinde 7 sağbk ocağı ve Etimes- gut Hastanesi'nin tıp fakültesi tarafından yö- netilmesi konusunda anlaşmaya varmıştık. Fa- külte bu bölgede sağlık hizmetini -Sayın Şıv- gın bakan olana kadar- 23 yıl başan ile yü- rütmüştür. Bu bölgede 1988 yılında ortalama yaşam süresi 74, bebek ölüm hızı binde 30, ana ölüm hızı yüz binde 34'tür. Ülkemizde bu dü- zeye şehirler dahil erişilememiştir. Bu bölge- de sağbk hizmetlerinin yürütülmesi sorumlu- luğu Hacettepe Tıp Fakültesi'ne verilmeden önce yukandaki hızlar aynı sıra ile 57 yıl, bin- de 121 ve yüz binde 120 idi. Etimesgut bölgesinde sağlık hizmetlerini halkın değerlendirmesi konusunda pek çok olay anunsıyonım. Örnek olarak üç olayı ak- taracağım: Sağlık Bakanı rahmetli Vedat Ali özkan, Etimesgut bölgesinde köyleri gezerken Yeni- kent'te kahvede köylülerle söyleşiyordu. Köy- lüler birçok sonınlanru dile getirmişler, ancak sonınlar arasında sağbkla ilgili bir şey yokmuş. Sayın özkan, "Ben Sağük Bakanıyım, sağbkla ilgili sorunlarımzı söyleyin" demiş. Köylüler birbirlerine bakmış, biri yanıtlamış, "Sağlık ocağında bize iyi bakıyorlar, gerekirse eve de gebyorlar, hastaneye yatmak gerekirse hemen yatınyorlar, para da almıyorlarf İkinci örnek olay: Sayın Rahşan Ecevit'in bir köy gezisi. Prof. Hüsnü Göksel, Ecevitle- rin yakın dostudur. Bir gün bana telefon etti. "Nusret, biliyorsun Rahşan Hanım'ın bir köy kalkınma denıeği var. Bu derneğin bir şubesi Etimesgut bölgesinde Orhaniye köyünde. Köy- de çocuklar arasında bir hastahk salgını var- mış. Rahşan Hanım arkadaşlan ile oraya gi- decek, sen de gelir misin?" dedi. Ben, "Or- haniye"de hastalık varsa orada hekim vardır, zahmet etmesin" dedim. Prof. Göksel gitme- ye kararb oldukları yanıtını verdi. Ben de be- raber gittim. Köyün ilerigelenleri köy odasın- da toplanmışlardı. Bizi iyi karşüadılar. Hal ha- tır sorduktan sonra Rahşan Hanım, "Hasta- lar nerede, getirin görelim" dedi. Köylüler du- raladı. Birisi yanıt verdi: "Hasta çocuklar okulda toplandı. Sağlık ocağı doktoru Ulker Hanım muayene ediyor" dedi. Rahşan Hanım, "Doktor hanım bugün mü geldi?" diye sor- du. "Hastalık çıktığından beri her gün gelir, hemşire ve ebeler evleri gezer, hasta çocuk ararlar ve doktor hastalara bakar" yanıtını verdiler. Rahşan Hanım bu kez "Köyde has- talık şikâyeti olan başka kimse var mı?" diye sordu. Köylünün biri, "Kızkardeşim hasta" ya- nıtını verdi. Rahşan Hanım'ın hastayı görme isteğine köylü, "Hasta Etimesgut Hastanesi'n- de yatıyor" yanıtını verdi. Sayın Bakan Şıvgın'ın Etimesgut Hastane- si'nin açılışında yaptığı konuşmada yerdiği hizmet budur. Yeniden açtığı hastane ile hal- ka daha iyi hizmet verileceğini iddia etmek- tedir. Sözleri kendisinin sağlık hizmetleri ko- nusunda bilgisizliğinin açıklanmasmdan başka bir sey değildir. Hastaneler herkese sağlık hiz- meti ulaşüramaz. Bu hizmet sağlık ocağı he- kimleri ve personeli tarafından sağlanabilir. Etimesgut bölgesi ve gelişmiş ülkelerin is- tatistikleri hastalann yüzde 95'inin blinci ba- samakta tedavi edildiğini ve ancak yüzde 5'inin hastane hizmeti gereksindiğini göster- mektedir. Sayın Şıvgın'ın Etimesgut Hastanesi'nde söylediği gerçekdışı ve yanlış sözler ilk ve son olanlar değildir. Sayın Şıvgm, Sağlık Tarama- ları ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile Tür- kiye'nin sağlık sonınunu çözeceğini de iddia ediyor. Kötü bir personel politikası yürütüyor. Yazımı bu konularla ilgili olarak kendisine ve Sayın Başbakan Akbulut'a yazdığım mektup- lann son paragraflannı aktararak bitirmek is- tiyorum: "Sayın Şıvgm, Demokrat Parti döneminden bu yana bazı hükümetler sağlık hizmetlerinin genel sağlık sigortası ile çözumleneceğini dü- şünmüşlerdir. Sonunda memur ve işçiler dı- şındaki halktan sağlık sigortası primi topla- namayacağı kararına vararak bundan vazgeç- mişlerdir. Sizin o bakanlardan daha bilgili ve becerikli oldugunuzu kabul olası değildir. An- cak sizin sağlık alanında önemli işler yapıyor görünme çabalarında ve çevrenizi yanıltma- da daha başanlı olduğunuz kuşkusuzdur?' Yanlış tutum Sayın Akbulut'a da hekim ve sağlık perso- nelinin Sayın Şıvgın'ın atama ve yer değiştir- me kararlarından rahatsız olduklarım ve Sa- yın Şıvgın'ın bakanlıktan ayrüması gerektiği- ni yazdım. Yeni seçilen TTB Merkez Konse- yi'nin de bakanlığın personel politikasına gös- terdiği sert tepkiler sürmektedir. Bu gerçekler ve hekim topluluğunun tepki- si karşısında Sayın Şıvgın'ın görevini aynı so- rumsuzlukla sürdurmesi sağlık alanında so- runun bakan değil, ANAP hükümeti olduğu- nu düşündürmektedir. Sağlıklı yaşam, sade- ce by-pass ameliyatı için Houston'a gidenlere değil, dağ köyünde yaşayan bir çocuk dahil, herkesin anayasal hakkı olduğuna göre sağ- lık hizmetini bu düzeye çıkarmak için daha köklü bir değişiklik gerekmektedir. öyle gö- rünüyor ki bu da ancak ANAP hükümetinin değişmesi ile mümkün olacaktır. Bu hükümet iktidarda kaldıkça, aslında yetersiz olan sağ- hk bütçesi, belli bir azınlığa daha iyi hizmet verir görünmek için harcanacaktır. PENCERE Banşa dair... Savaşmaktan söz ediyor birileri. Savaşmaktan ve ölmekten Peki, siz bunu hiç analara sordunuz mu? KEMAL ÇAĞIN 1 EYLÜL 195U1985 M. ALİ DEMİRCAN Bugün efkârLyım Açmasın güller Yiğidimden kara haber verdiler. (1957-24.8.19901 SİYO MEZUNLARI KENAN ESKİ Dost kalbinde sönmez bir güneşsin ALİ AKDEMİR. ÎBRAHİM GEZGİN, ALt ÖZCAN, SÜHEYL MENDİ, SEDAT GÖÇMEN VEFAT Trabzon eşrafından, Türk basınının değerli siması Trabzon Gazeteciler Cemiyeti kurucusu ve Başkanı, gazeteci-yazar ZtYAD NEMLİyakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak ebediyyet âlemine intikal etmiştir. Cenazesi bugün (1 Eylül 1990 Cumartesi) Yenimahalle'deki hanesinden alınarak Trabzon Gazeteciler Cemiyeti önüne getirilecek, burada düzenlenecek törenden sonra İskenderpaşa Camii'nde öğleyin kılınacak namazı müteakip Asri Mezarlık'taki (Sülüklü) aile kabristanına defnedilecektir. Türk basınının başı sağolsun. TRABZON GAZETECtLER CEMİYETİ 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ SAVAŞA HAYIR Mahmut Dikerdem, Mehmet A\\ Birand, îsmail Cem ve Nurettin Sözen'in katı/ımıy/a... Şölen BÂNU, CEM KARACA, DİLEKTÜRKER, HÜSEYİN BAŞARAN Ycr: Gülhane Parkı Gösteri Merkezi Tarih: 1 £y/ü/ 1990 Cumartesi (bugün) Saat: 20.00 UL Mahalle Kahvesinde Dış PolitikaBaşı külahlı, beli silahlı diktatör Saddam ile bizim sorumsuz Cumhurbaşkanı Özal buluşmuşlar, kahveler söylenmiş, yanın- da da soguk su... Peki ne konuşacaklar? Özal demiş ki: — Ben büyük adamım.. Saddam: — Nedenmiş o? — istediğim zaman Amerikan Cumhurbaşkanı Bush ile tele- fonda konuşabiliyorum... Saddam kahvesini höpOrdetmiş, bıyıklarını elinin tersiyle sil- dikten sonra: — Bak demiş, senin Bush'un var ya, ben her gün onun sülale- sine, silsilesine, yedi ceddine, izzet-i ikbal ile rahmet okuyorum; vız gelir bana Bush; tepelerim keratayı... Kahvelerde bu fıkra daha çarpıcı sözcüklerle anlatılıyor. • Çocukluğumda izlediğim bir kahvehane toplantısını anımsı- yorum; yörenin hatırı sayılır kişilerinden biri içkiyi biraz fazlaca kaçırmış oiacak, dili dolaşarak nutuk atıyordu: — İsmet Paşa Lozan'da bakmış ki olacak gibi değil, belindeki tabancayı çıkanp masanın üzerine koymuş; Lord Curzon'a demiş ki: 'Bundan sonra ben konuşmam, bu konuşur...' Mahalle kahvelerinde dış politika raconu kesmek keyiflidir; ağ- zına geleni söyleyebilirsin; 'Körfez krizi' de enine boyuna tartı- şılıyor: — Saddam'a helal! — Dur bakalım, Bush tepesine binerse helal mi haram mı gö- rürsün. — Görürüz... — Son gülen iyi güler... Geçenlerde bir taksi şoförü: — Abi, diyordu, Özal hayatının en büyük oyununu oynuyor... — Nasıl? — Biz de onunla birlikte ya batacağız ya çıkacağız; fırsat bu fırsat... Halk Körfez'le yakından ilgili, ama son günlerde işler değişti, Özal'ın kör kör parmağım gözüne savaş heveslisi görünmesi te- dirginlik yarattı: — Ne işimiz var Arap çötlerinde? — Özal başımızı belaya sokacak. — Üstüne vazrfedeğilki... Kitleleri yönlendiren rüzgârlar hangi yönden eser? 'Hamasi' edebiyat kuşkusuz iliklerimize işlemiştir; savaş goygoyculuğu bi- zim toplumda rağbet görür; ama bu kez iş değişik. Çünkü Ame- rika Türk askerini ya da üssünü Müslümanlara karşı kullanacak değil mi? Saddam -gazeteler ne yazarlarsa yazsınlar- gün gec- tikçe prim topluyor: — Vö/nan herifmiş, dünyaya meydan okuyor... Kore'ye asker gönderdiğimiz günlerle bugünler arasında dağlar kadar fark var. 1950lerde 'komûnistlerlesavaşmak" için herkes kuyruğa giriyordu, Amerika canımız ciğerimizdi. Bugün karşı- mızda 'komünisf yok, 'Müslüman' var, Amerika artık canımız ci- ğerimiz değil; mahalle kahvesinde Sam Amca'ya söven söve- ne... Avanta için' Vaşington'un gözüne girmeye çalışan yöneti- cilere de iyi gözle bakılmıyor: — Eloğlu bizi kulianır, işini gördürüp kullandıktan sonra kena- ra iter... — Herifler enayi mi? — yemezler... Halk bu gürültü patırtı arasında Kuveyt Emiri El Sabah'ın no- tunu da verdi: — Yandı gülûm keten helva... — Ne yandı ama, Kuveyfi hamuduyla yutmuş, Avrupa banka- larına yatırmış.. *— Gitti gider... * Körfez krizi başlayalı beri halk Saddam'la uyanıp Bush'la ya- tıyor: dış politikada allamelik yapanların nutuklarını ekmeğine katık yapıyor Benzin fiyatlannın parlamasına kimse öfkelenip kib- ritini çakmıyor... Ama şu gürültü patırtı dindiği gün önümüze faturayı uzattık- larında ne olacak? Allah bilir... İNSAN HAKLARI MÜCADELESİNE ANISI VE GÜLÜŞÜ İLE IŞIK OLACAKTIR İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI HÜSEYİN AYGÜL, LEMAN FIRTLNA, FİLİZ KARAKUŞ, ERCAN KANER, NİMET TANRIKULU, AYŞE ZARAKOĞLU DİDAR ŞENSOY 1934-1987 Bir "Barış Günü" yitirdik seni DİDAR ABLA, Banşı sunamadık sana, Güvercinleri salamadık gökyüzüne ama, düşürmedik onurunu yere... İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ANKARA ŞUBESİ DÎDAR ŞENSOY 1934-1987 1 EYLÜL 1987 AJVKARA DİDAR Abla, seni seviyor, özlüyoruz. MLSPB DAVASINDA1S Y4RGILANANLAR ADINA ALİ SAÜM BAYER MAHMUT OCAK TÜRKER DKMIRCJ i ASUMAN DAÜLIYAN DtDAR ŞENSOY 1934-1987 1 EYLÜL 1987 ANKARA Biz hâlâ sevgiyle aynı kapılarda milcadele ediyoruz. Tutuklu yakınları adına Şaziment Şülekoğlu Sacide Çekmeci Umit Sezer NOT: Anma toplantısı bugün saat 13.00'te Feriköy Mezarhgı'nda yapılacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle