22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 28 TEMMUZ 1990 Efendimiz IJzüImesin!.» Şunu hiç unutmayabm: Bağımsızhktan vazgeçmek, özgürlüğü başka baskılar altında aramak, biraz da uşak ruhlu olmaktan ileri gelir. Hiç bu sözlerime şaşmayın; bakın Albay Kaddafi'ye, Amerikah büyük efendimizle (Sam Amca ile) saç saça baş başa... Başka Arap ûlkelerinin de petrolü var, petrol derseniz... SAMtM KOCAGÖZ Cumhurbaşkanı olur olmaz, soluğu Birleşik Amerika'da alan Çekoslovakyalı yazaı Vaclav Ha- vel, bu kez Dünya Kupası raaçlarında takımı Ame- rika Birleşik Devletleri takımı karşısına çıkmadan Once oyunculanna hemen bir telgraf çekmiş: 'Aman çok gol atmayın, (Efendimiz uzülmesin!..)' Öyle ya Çekler özgürlüklerini kazanıyor, başka nereye sı- ğmacaklar? Çekleri doiar kurtaracak!.. Amerika da atmaca gibi bekliyor. Beklemek ne demek? Etek- leri zü çalıyor. Zavallı özgürlükten yoksun ulusla- ra kucağıru açmış, özgürlük burada diye çağınyor... Çek takımı, başkanlannın sözünü dinleyip Ameri- kaklara beş golden fazla atmadı. 'On tane atardık ya... Haydi neyse..' demişler. Bre özgürlükçüler, Amerika başka sporlarda serü yakalaymca tozunu sükmiyor mu? Dtinya iki gtictin elinde... litvanya Cumhuriyeti de kendisini Sovyetler Bir- ligi ile özgür hissetmiyor. Amerika'ya gidip gelme- ler. "Amanbeni kurtar" diyeyalvarmalar... Yine Amerika'dan Sovyeüer'e babavari çıkışlar. Hele bir bagnna bassın Amerika, Litvanya özgür olacak! Bizim bir evimiz vaı. Küçük, tek kath, önünde arkasında bahçesi olan bir ev. Kırk yıldır bu evde oturuyoruz. Kırk yüdır da dört bir yakamızı apart- manlar sardı; sanki bir kuyudayız. Yine de sabah- ları kuş sesleriyle uyanıyomz. Kuşlar, ne bilsirüer, betonlann araanda kalan birkaç ağacı ORMAN sa- nıyorlar. Işin tuhafı uyanınca sabahlan, ben de ken- dimi bir an, yeşülikler içinde, ormanda saruyorum. Diyeceğim insan, giderek toplumlar, nasıl sıkış- tınldığının, nasü bastınldığının farkma varmazsa rahat ediyorlar demek. Kuşların bir iki ağaç bu- lunca kendilerini ormanda sanmalan gibi... Bir an da olsa uyanınca insarun kendini mutlu sayması gi- bi... Kurbağalar da bütün dünyayı bataklık sanıp mutlu olurlar. Ne var ki insanlar bir baskının far- kına vannca çok tedirgin oluyor, isyan ediyorlar. Bir baskıdan kurtulmak için başka bir baskı altı- na girmeye razı oluyorlar; ya da diyelim o baskıyı beğeniyorlar. Kimi uzmanlara göre dünya iki gü- cün elinde: tnsanlar, toplumlar, uluslar yaşamak için güçlerden güç begenecek, onun egemenliğine girecek. Şu biten yirminci yüzyılda ve gelecek yir- mi birinci yüzyüda uluslara bağımsızhk yokmuş; elbette özgürlük de yok! Sen istediğin denli kuşlar gibi iki ağaç bulunca kendini ormanda say. Adam demokrasi, eşit haklardan yana görünüp zenciler- le top oynamaya razı oluyor. Kara adamı yeneme- yince sinirlenip topu kaptığı gibi tukürürcesine karşı oyuncunun ytizüne atıyor. (Bu olayı 19 haziran gü- nü Dünya Kupası raaçlannda oynanan F. Almanya- Kolombiya maçmda TV'den seyrettik.) Diyorlar ki Ortak Pazar, Avrupalüarın Amerika'ya karşı di- renmesi için kurulmuş bir bakıma. Avrupaular, Av- nıpa devleti kursunlar, kurdular diyelim; bırakır mı yakalarını Amerika? Sovyetler Birlifti'ne bile ta- hammülü yok; ha parçaladım, ha parçalayacağraı diye deli divane oluyor. Sovyetler Birliği'ndeki ulus- lara özgürlük! diye bağırıyor; doların yörüngesi- ne soktuğu ulus, özgür oluyor, bağımsız oluyor (!). Bu bağımsızhğa, bu özgürlüğe razı olmayan ulus- lar yok mu? Var. Petrol parası ile direnen Libya gibi. Ama Amerika, bu direnmeye çok sinirleniyor, kızıyor. Alman oyuncunun Kolombiyalı oyuncu- nun yüzüne top atması gibi Libya'yı bombarduman ediyor. Libya da "Ya istiklâl ya ölüm!" diyor. Bu sefer el ulağı Israil'i ARAPLAR'a musallat ediyor. Israil de Hazret-i Musa aşkına öldürebüdiği denli Filistinli Arabı öldürüyor. Filistinlilerin yurdunu, onları yok edip tsrail yapacak. Bir dostum "Fa- şist Hitler, bu Yahudilerin niyetini daha 1930'larda anlamış (!)" dedi. Neredeyse hak veresimgeliyor... Sonra bir de Amerikalı Ermeniler bize soykırıracı diyor. Tıpkı kendilerini EFENDİ sayan ulusların futbol takımlarım tutan spikerler gibi! Karşı takım umurlarında değil... Ne var ki kendilerini efendi sayanlar da Amerika'nın yörüngesinde... Efendi- lerini üzmemek için gol bile atmak istemiyorlar... NATO elden giderse... Denilecek ki, Amerika'nın borusunu öttüreme- diği ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERÎ var. Bu ül- kelerde Amerika borusunu öttürebiliyor mu, öttü- remiyor mu, tartışmaya değer. Yinninci yüzyüda Amerika Birleşik Devletleri, tarih boyunca gelmis geçmiş bütün imparatorluklan gölgede bırakmış- tır. Bugünün teknolojisinin de verdiği güçle dün- ya imparatorluğu kurmuştur. Şimdi de Sovyetler'i paramparça edip birer birer yutmak sevdasında. Sovyetler de karşı oyunu çok iyi oynamakta: Efen- dilerimiz bu oyun vüzünden, NATO elden gidiyor! diye birbirlerine girdiler. Büyük efendimizin ünlü NATO'su elden giderse, başta imparatorluğun si- lah fabrikalan yaoyor. Üst yakasını koyver gitsin... Ortalıkta düşman İcalmıyor... Ne var ki komünizm düşmanı dünya yüzünden çekilirse, yeni bir düş- man gerek imparatorluğa ki silah fabrikaları işle- sin; insanlar dikenüstünde otursun... Bakalım ne, neler icat edilecek düşman olarak. Sırası geldi söy- leyelim: Türkiye Cumhuriyeti'nin baş düşmanı ko- münizm de bu dünya ahvaline göre elden gidiyor. Başka düşmanlar icat edilecek. Herhalde bir Ame- rikan icadını da bize uygularlar. Amerika ne ey- lerse guzel eyler... O isterse yöneticilerimiz yerin- de kalır. Peki ne olacak bu dünyanın hali, denecek. Bu- rada karşımıza efendimizin sorunlan çıkıyor. Na- sü halleder bîlinmez. Tarihinden gelen sorunlar da var Amerikalı efendimizin, Sam ^mca'mızm. Ben bu yaşuna geldim doğru dürüst Amerika Birleşik Devletleri tarihi okumadun; çünkü gereksinim duy- madım. Kırk yüdır Amerikan filmi seyrederim. EfendUerimizin tarihini filmlerinden öğrendim (!). Kızılderili soykırımlan... Silahı çekip birbirini vur- mak, öldürmek fılan... Halklann halklara düşmanlığı olamaz. Eleştir- diğimiz, yöneticilerdir. Aslma bakarsanız yöneti- cüeri de halk seciyor demokrasilerde. Kimi suçla- yalım? Vaktiyie bir çağrı (davet) üzerine kardeşim Ferzan, Amerika'ya gitmişti. Orada demişler ki bir konuşma sırasında Ferzan'a: "Ermeniler, komşu- larınız Yunanlüar, Bulgarlar, Suriyeliler, Iraklılar hep size düşman, size çok kızıyorlar... Ne dersi- niz?" O da karşüık vermiş: "tmparatorluk kuran- lara, yitirenlere de egemenliği altına aldığı için her- kes komşulan düşmandır; kızar. Siz de düşman- lar kazandığınızın farkında değil misiniz?" Ame- rikahlar şöyle bir düşünmüşler. "Haklısuuz..." de- mişler, "Güney Amerikalı aydınîar, biraz bize kı- zıyor..." Ha şunu büeydin! Sadece Güney Amerikalüar mı? Şunu hiç unutmayalım: Bağımsızlıktan vaz geç- mek özgürlüğü başka baskılar altında aramak, bi- raz da uşak ruhlu olmaktan ileri gelir. Hiç bu söz- lerime şaşmayın; bakın Albay Kaddafi'ye, Ameri- kalı büyük efendimizk (Sam Amca ile) saç saça baş başa... Başka Arap ûlkelerinin de petrolü var, pet- rol derseniz... EVET/HAYER OKTAYAKBAL Hangi Basın Özgürlüğü... Cezaevierindeki gazetecilerin aldıklan cezalann toplamı: 3 bin 315 yıl. Geçen yıl içinde 16 gazeteciye açılan davaların toplamı: 394. Ceza davalarının sayısı: 183. Cezalandırılmak istenen ga- zeteci sayısı: 400. Gazeteciler için istenen hapis cezası: 4000 yıl. Günlük gazetelere Özal ailesinin açtığı dava sayısı: 41. Ba- sın özgürlûğünü kısıtlayan maddeler taşıyan yasaların sayısı: 151 39 yayıncının ortaklaşa bastıkları bir kitap için her yayıncıdan istenen tazminat: Üçer milyon lıra. Saldırıya uğrayan gazeteci- ler: 300. Bir tek yaymevine ait yakılan kitap sayısı: 131 bin. Düşûnceye özgürlük Koordinasyon Kurulu'nun yayımladığı bik dirtyi gazetelerde okumuş olmalısınız. Birçok dernek ve sendi- ka temsilcilerinin imzaladığı bu bildiri yirmi birinci yüzyıla on yıl kala ülkemizin demokrasiye ne denli uzak, ne denti yabancı ol- duğunun kanrtı değilse nedir? Hangi demokratik ülkede böyle bir durum var? Fransa'da mı, italya'da mı, isveç'te mi, Hollan- da'da mı; NATD'ya da AT ûlkelerinin hangisinde 131 bin kitap yakılıyor, cezaevlerindeki gazetecilere binlerce yıllık cezalar ve- riliyor, uygar ülkelerin cumhurbaşkanları ya da başbakanları ya- zariarın üçer dörderyıl hapis cezası gormeleri için davalar açtı- rıyor? Hangi uygar ülkede, hangi demokraside?.. llginç bir rastlantı oldu. 24 Temmuz günü ülkemizde basında sansürün kaldınlmasının 82. yılı kutlanıyordu. İkinci Meşrutiyet'in llanıyia birlikte basından sansür kaldırılmıştı. Gazeteler bir gün sonra yayımlayacakları haberleri, yazıları artık sansür kuruluna göndermeyeceklerdi. Yıl 1908 idi. Şimdi yüzyılın sonuna geliyo- ruz. Yıl 1990. Nerde basın özgürlüğü? Nerde yazma, yaratma, eteştirme serbestliği? Nerde elestiriye uğrayan devlet adamla- nnda o uygarca anlayış, o hoşgörü? Evet, ilginç bir rastlanttydı. Bay Turgut ûzal'a haraket ettiğim savıyla açılan soruşturma dolayısıyla Basın Savcılığı'nda ifade vermem 24 Temmuz gününe rastlamaz mı? Sanki bilerek secil- miş gibi! Oysa bir rastlantı yalnızca... Bu sütunda bir süre önce yayımlanan "Yuhalanmak Korkusu" başlıklı yazımda 'Cumhur- başkanına hakaret' sayılacak bir şeyler bulmuşlar. Kimler mi? Orasını siz düşünün! Böyle davaların tepeden gelen uyarılaria açıldığını hep biliriz. Bay Özal'ın görüşü alınmadan kırk yıllık ya- zartara bu tûr davalar açılmaz Demek pek demokrat, pek hoş- görûlü Bay özal en küçük elestiriye katlanamaz hale gelmiş! Tan- n sonunu hayırlı etsin! Böyle kızgınlıklaria en büyük kötülüğü kendine eder. Neyse, biz basın savcılığına gidip gelmelere alışkınız! Hangi yazar savcılara, yargıçların karşısında hesap vermemiştir? Bir yazımda söyledığim gibi yazar sözlüklerini azıcık karıştırırsanız, geçmişten bugüne dek başı yasalarla derde girmemiş pek az kişi bulursunuz. Kimi tutuklu olarak, kimi hükümlü olarak, kimi gözaltına alınarak hapislerde yatmıştır. Pek çoğunun kitabı top- latılmıstır. içlerinde sürgüne gönderilenleri de vardır. Terör odak- lannın kurbanı olanları da unutmayalım. ilhan Selçuk'a, Prof. Ali Gitmez'e ve bana karşı açtınlan so- ruşturmalar yargıç katına gidecek mi bilemem. Keşke gitse de mahkemelerde rahatlıkla konuşabilsek! Cumhurbaşkanına ha- karet etmek, yazarlara yakışan bir sey değildir. Gerçek yazarlar kimseye hakaret etmezler. Bunun gereğini duymazlar. Hakaret edici sözler yazmakla iş bitmez ki? Yanlış tutumlar, gidişler de- ğişmez ki! Bizim yapttğımız, birtakım yanlışlıkları, kötü davranış- ları sergilemek, ülkemizin çıkmazlara, bataklara gitrnesinı ön- lemeye, halkı uyarmaya çalışmak .. ANAP grubunun oylarıyla -ki ANAP son yerel seçimlerde yüzde 21'lere düşmüştü - seçi- len Bay Turgut özal kendini kendi eiiyle zor durumlara sokmuş- tur. Bir politika lideri olarak konuşmakta, ona bu saldırılar yap- maktan çekinmemektedir. Yan tutmayan bir üst görevli olmak- tan çıkrnış, sıradan bir politikacı olmayı kendisı istemiştir. Böyle bir kişi de elbette ki agır eleştırilerle karşılaşmaktan kendini kur- taramaz. Güzel mi çirkin mi bilemem, ama ilginç bir rastlantıydı yarım yûzyıllık bir meslek yaşamını ardında bırakan bir yazarın tam da 24 Temmuz basın özgürlüğü bayramımn kutlandığı gün Basın Savcıltğında ifade vermesil 82 yılda ulaştığımız yer işte burası! Bilmem daha başka söze aerek var mı? CA&MŞ TATINLARI OKTAY AKBAL AM DEĞİL YAŞAM 2. BASI 5000 Lıra (KDV İçinde) Ödemeli gönderilmez ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağt Cad. 39-41 Cağaloğlıı-lSTANBUL KİRALIK DAİRE Cihangir'de Alman Hastanesi arkasında büro için müsait çok temiz kirahk daire Ay/ıfc: 750.00(X TL. 4 ay/ıfc peşin + depozito Müracaat Tel: 512 05 05'ten 485-486 Temel Aksoy ^Tek HazineKuranımallyıııa 1980-1990 döneminde Evren-Özal işbirliği yönetiminde ülkemizin ender yaşadığı mali bunalım içerisine düştüğü yadsınamaz. Kanımca durum, mali bataklık şeklinde de ifade edilebilir. VURAL ARIKAN Eski Maliye Bakanı 1977 yüında bu sütunlarda yazdığım yazıda gelişmekte olan ülkelerin mali politikada iki aç- mazlannın bulunduğundan söz etmiştim (1). Biri döviz darboğazının aşüması, öbürü iç kay- nak sorununun giderilmesi idi. Kanımca 20. yüzyıl sonunda döviz darboğa- zmm bir önceki yüzyüdaki ağırlığını giderek yi- tirdiği söylenebilir. Başhca nedenleri, 2. Cihan Savaşı'ndan sonra uluslararası genel kabul gö- ren siyasal, ekonomik ve sosyal görüşler ile dev- letten devlete borç yerine özel kesim ya da mali piyasalar fonlanmn kullamlmaya başlanüma- sı, çeşitli uluslararası mali ve ekonomik kurum- lann devreye gjrmeleri; yüksek sermaye hare- ketlerinin genelde imtiyaz olmaktan annarak taraflann ortak çıkarlannı içermesi ve benze- ri dunımlardır. Bununla beraber süper güçlerin zaman za- man uygulamaya koymakta oldukları ambar- golar, ayncalıkh yerlerini korumaktadırlar. Döviz darboğazım aşmada tespit edilen ko- şullann iç kaynak sorunu açısmdan var oldu- ğu söylenemez. Ülkemiz de içinde olmak üze- re gelişmekte olan ülkelerde, iç kaynak sonmu ön plandaki yerini ve güncelliğini konımakta- dır. Ülkemiz açısmdan durumun her geçen yıl bir önceki yüa göre kötüleşmekte olduğunu biz- zat Sa>ın Maliye Bakanı da ifade etmektedir. Gerçekten Sayın Bakan, son günlerde yaptığı açıklamalarda, 1990 bütçe yüı nakit açığı ile iç borçlanmanın bir önceki bütçe yılına göre önemli ölçüde aşılmış bulunduğunu içtenlikle söylemiştir. Bilindiği gibi ülkemizde iç kaynaklar, vergi- resim-harçlardan, devletin ticari girişim ve pat- rimuanından, özel gelirleTden (Proje kredileri vb.) oluşur. Bizcebunlara devletin öz kaynak- ları adını vermek hatalı olmaz (Proje kredile- ri, uzun ve orta vadeli borçlar hariç, dış hibe- lerdahil). tç kaynaklar içerisinde en sağbklı ve ağırlıklı nitelik taşıyanlar vergi, resim ve harçlardan kaynaklanmaktadır. Bunlar yasa ile konulur, değiştirilir ve kaldırüır. Mali literatürde bu gibi yasalara "temel organik" yasalar adı verilir. Aynca tarihsd gelenek geregl temel organik ya- salara ilişkin hükümler pek çok ülkenın anaya- salannda yer almıştır. Hal bu iken büyüklü kü- çüklü pek çok devlet, zaman zaman mali kriz içine girmiş ve krizden kurtulabilmenin çarele- rini aramıştır. Tarih gösteriyor ki bu konuda başvunılan ilk çare devletinmali bünyesini güç- lendirmektir. Ve öndegelen ilk araç ise hazine "ıslahatı'' ya da günümüz deyişi ile hazinenin düzenlenmesidir. Bir yandan bu tarihsel deneyim, öte yandan devlet bütçesinın giderek artan önemi, hazine uzerinde ağırlıkların toplanmasına neden ol- muştur. Günürnüzde egemen olan "tek hazine" kurarnının ortaya çıkışındaki neden de budur denilebilir. Hazine Yabancı bilim adamlan (2) hazine fonksi- yonları arasında: — Hazine olmadığı sürece bütçenin uygula- namayacağını; — GeUr ve giderler arasında ortaya çıkan na- kit akımı boşluğunun yer ve zaman yönünden doldurulmasını; — Merkez Bankası'ndaki hazine hesaplan- nın sürekli biçimde izlenilmesini; — Kredi poütikası Ue mali piyasa işlemleri- nin takip edilmesini; — Uluslararası parasal sorunlann gözlenme- sini; — Sayılanlardan öteye devletin "kasa birliğinin" sağlanmasını önemli bir sekilde dile getirirler. tşlevlerin üstünlûk ve önemini açık ve seçik bir biçimde vurgulayabümek için de hazineyi ''ismi" olupda' 'cismi'' olmayanbir varlık ola- rak görürler. Sanıyorum ki bu görüşe, yoruma katümamak olası değildk. Çünkü heT' 'sırsal'' olayda, normal insani faaliyetlerin uzerinde bir gücün bulunduğu, insanoğlunun kabul ettiği varsayımlardan biridir. Ülkemizin durumu 1980-1990 döneminde Evren-Özal işbirliği yönetiminde ülkemizin ender yaşadığı mali bu- nalım içerisine düştüğü yadsınamaz. Kanımca durum, mali bataklık şeklinde de ifade edilebi- lir. Batakhktan kurtulabilmek için neler yapıl- ması gerektiğine ilişkin önerilerimizi bir sonra- ki yazıya bırakıyoruz. Bu yazıda sadece konu- nun ağırlığını ve büimselliğini vurgulayabümek için 1908-1909 Meclis-i Mebusam'nda bütçe komisyonu yazmanı (raportörü) Cavit Bey'in konuşmalannı ibretveörnekolarakaynen sun- mak istiyorum. Pek doğaldır ki "en iyi ben bilirim" kuruntusundan kunulunamadıgı sü- rece tarihsel örnekler ibret olamazlar; ama her şeye karşın arahklı yinelemede yarar vardır. VeCavitBey(3) "Usulü sabücanm fenalıklanndan biri de va- ridat ahzü kabz eden her bir dairenin küçük bir Hazine-i Maliye olması, bu varidat uzerinde Maliye Nezareti'nin hemen hiçbir güna selâhi- yeti müdahalekâranesi mevcut bulunmamasıy- dı. Nanrlar, kendilerine ait varidatı kendileri için, başkasımn duhulü memnu bir sahai mu- azzeze gibi telâkki ederler ve bundan bütçe usulüne münafı yolsuzluklar tahaddüs eylerdi. Bir bütçe, hakiki ve samimi olmak için, hi- dematı umumî'ye masruf olacak kâffei raeba- liği, daha vâsi mânâsıyle, her ne nam ile olur- saolsun Hazineye giren paralan kâmilen muh- tevi olmalı ve Maliye hesabatı umumiyesinde bunların hepsitnünderıc bulunmalıdır. Varidat, gayrisafı olarakgösterilmeli, mesa- rifı tahsiliye ve mesarifi sınaiye aynca masraf cihetine geçirilmelidir. Ancak bu sayede bütçe, hakiki bir âyine olabilir. Sâniyen, Nazarlar, kendilerine verilen tahsisatlan nezaretlerine ait hususi varidatlarla tecavüz edememelidirler. Tahsüâtı muktaziyyeyi vermek kimin vazifesi ise, varidatı almak da onun vazifesidir". Yoksa, hususi, iradlar arkasında gizli masraflar sak- lanmış olur, bunun neticesi de ne olacağı ma- lûmdur. Avrupa'mn ekser yerlerinde nezaret- ler, hattâ eski eşyalannı bizzat satmak selâhi- yetini haiz değildirler. tngiltere'de müzelerde satılan kataloglar bile bütçeye irad kaydedilir. Aşağıda tetkik edeceğimiz Muvazenei Mah- ye Kanunu, bizde de bu kaidei esasiyyeyi vaz eyliyor. Her nevi hususi varidatın ve Hazinei Devlete ait hasılatın devâir tarafından sarf ve istimal olunamayacağı, hattâmiriye ait olup sa- tılacak kâffei emvali menkule ve gayri menkule ve demirbaş eşya bedelatının da münhasıran memurini Maliye marifetiyle kabz ve istifa edi- leceğini söylüyor ki pek musîb ve muvafıktır. Bu cihetler, bilhassa Harbiye, Bahriye Nezaret- lerince nazan dikkate almmaya şâyândır. Di- varu muhasebat da nezaretlerin hesebatlannda göreceği yolsuzluklan ihtar edecek olursa, te- kerrüru men edilebilir. Zirâ yalruz bu maddei kanuniye üe eski itiyadın az bir zamanda izâle edileceğinde şüphe eyleriz. Sizde nezaretler hususi varidatlannı, yahut kendilerine mıüıassas bâa tekâlifi bir mali hu- susi addeylemeğe, devletin emvâli sairesinden ayn bir şeymiş gibi telâkki etmeye o kadar ahş- mışlardır ki Maliye Nezareti'ne karşı tebaiyyeti bir mahkûmiyet addediyorlarvebunu, istiklâl- lerine muvafık göremiyorlar. Fakat, umum Nuzzar bilmelidirler ki mille- tinyalnızbir hazinesi vardır. Devleti Osmani- ye'nin umuru Maliyesi hususiyet kaidesine de- ğil, umumiyet esasına tâbidir. Her vergi her irad bir hazineye girecek, her masraf o hazine- den çıkacaktır. Ne bir hizmeti, ne bir şehri di- ğer hizmetlerin ve şehirlerin zararma olarak menfaattar etmek câiz değildir. Hidemaü umu- miye ve bütün eczayı vatan bir küllü uraumî teş- kü eyler. Bunlar, halkalan yekdiğerine bağhbir silsile halindedirler, birbirlerinin tev'emidirler. Nuzzarunız bu hakikatı teyakkun ederek bütçenin umumiyetini düşünerek gururu istik- lâlilerini biraz sektedar edecek olsa da yine ta- hammül eylemeye alışmalıdırlar." PENCERE 1)Cumhuriyet 25.7.1977 Mukden Savaşı ve2. M.C. 2) Le budget de L'Etat, sahife 91 ve devamı Prof. Clau- de Emeri, Prof. Jean-Marie Coteret. 1) Vural Arıkan, Hayırh Işlet Beyler, sayfa 170-172. Mütareke Basını mı?.. j Liberal devrim, -sosyalist devrim gibi- uygaritğın bir asamasK nı vurgular; azımsanmaya gelmez; ancak liberaiizm yalnız para- pul, alım-satım değildir; insani bireyleştiren yolda önemli bir adım- • dır, özgürlükler felsefesini içerir. '. Gerçek liberal, ticaret özgürlüğünden öncefikirözgüriuğünû*. savunan kişidir. . ; * l Bugün Türkiye'de fikir özgürlüğü yok; alım-satım özgüriügü var • Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin verdiği bilgilere göre 1989. lında 16 gazeteye açılan dava sayısı 394; bunlardan 211'i hukuk, 183'ü ceza davası; cezaevlerinde 31 gazeteci toplam 2700 yıla hükümlü yatıyor. "Gıyaben" tutuklu gazeteci sayısı 13... Basında durum bu... Fikir özgürlüğünden yoksun bu ülkede televizyon devlet te- kelindedir. Bir de özel TV tekeli var Cumhurbaşkam'nın elinin altında... İşte "manzara-i umumiye" böyteyken iki "İngiliz basm fcrato^ Türkiye'deki basın-yayını krallıklarına katmak için Cumhurbaş- kanı TÖ ile konuşmaya geliyoriar. Niçin "Cumhurbaşkanı" ile?.. Yalnız bu soru bile işin içindeki çarpıkJığı gostermeye yeter" de artar; ama, gazeteler susuyor, dergiler susuyor, yazarlar su- suyor, gazeteciler sendikası susuyor, gazeteciler cemiyeti susuyor... İngiltere-Kıbrıs hattından yola çıkarak TÖ'ye uğradıktan son- ra Günaydın ve Güneş'le birlikte bir sürû dergi ve gazete satın alan işadamı Asil Nadir'den sonra Yahudi asıllı İngiliz işadamı Maxwell Hürriyet'i satın aldı, alacak... Rahmetli Sedat Simavi'nin mezarda kemikleri sızlayacak... Avustralya kökenli İngiliz işadamı Murdock sıradadır; hele önce "Köşk"e bir çıksın... Babıâli'deki emekçiler ve emektarlar arasında sıkıntıh bir bek- leyiş sürüyor: — Ne olacağız? Kimi cin fikirli de elinde kalem olmasına karşın bekliyor. — ingiliz Babıili'yi ele geçirirse ben ne yapanm?.. Hele dur ba- kalım, işler nasıl geiişecek? • Basını bir yana bırakalım; dokumada, konfeksiyonda, demir- çelikte, kuru fasulyede, otomobilde, çitlenbikte bite liberaiizm te- kelleşmeye karşıdır; bir "liberal", serbest rekabet koşullarından vazgeçemez... Tepesinde Türk Ceza Kanunu'nun 141,142,163,311,312,158 vb. maddeleri sallanıyorken gazeteci bir de gayri milli teketciti- ğin sultası altına mı girecek? Maxwell'in ya da Murdock'un ga- zetesinde çalışmakla mı çağdaşlaşacak? Daha çok çağdaşlaş- mak için Akbulut'un yerine Thatcher'ı, TÖ'nün yerine Mitterrand'ı getirsek daha iyi olmaz mı? En iyisi ülkemizi toptan yabancıya ihale etmektir. Arkadaşımız Edip Emil öymen, Londra'da Maxwell'e soruyt — Genel Yayın siyasetini Türk yöneticilerine bırakacağınızı w, kanşmayacağınızı söylediğinize göre Hüıriyet ile ılişkinizin sade- ce bir menkul kıymeti satın aJmaktan ibaret olduğunu mu söytü- yorsunuz?" "Maxwell- Hem menkul satın alımı soz konusu, hem de onu geUştirmek ve Uenetmek. Bunu HürriyettBki kadro sağlayacak. Aynı şekilde Hürriyet, örneğin Türkiye'nin Avrupa'ya katılma sansının ne durumda olduğu hakkında, Almanya'daki Tûrk işçilerinin du- rumu hakkında, Bulgaristan'da neler olduğu hakkında, Avrupa hakkında daha çok haber yayımlayacak..." "Öymen- Bu çizdiğiniz çerçeve sizin saptadığınız bir genel ya- yın siyaseti sayılmaz mı? Neler yazılacak, neden yazılacak ve ne kadar yazılacak?.." (Cumhuriyet, 27.7.1990) * Perşembenin gelişi çarsambadan bellidir... Babıali'ye giren İngiliz tekelciliğiyle birlikte bir soru çıkıyor or- taya: Londra ile Ankara arasında bir tartışma, sürtüşme ya da çatışmada Maxwell'in Hürriyet'i ne yazacak? Bildiğiniz gibi, kı- sa bir süre önce "Demir Leydi" Arjantin'e savaş açmıştı, değil mi?.. BURHANİYE 2. ÖREN SANAT VE KÜLTÜR FESTtVALt PROGRAMI IÇtNDE PANELLER 28 temmuz cumartesi saat 18.00 (Konak Lale) ADALETİN BU MU DÜNYA Prof Dr. Aydm Aybay Av. Turgut lnal (Bahkesir Barosu Bşk.) Av. Sabri Kurt (kmir Barosu Bşk.) Av. Umet Kayhan (Denizli Baro Bşk.) Av. Hüseyin Erkensi (Manisa Baro Bşk. 29 temmuz pazar saat 18 00 (Konak Lale) BU MU DEMOKRASİ Prof. Dr. Edip Çehk Prof Dr Suna Kili Prof. Dr Rona Aybay j.y Av. Turgut tnal (Baiıkesir Barosu) OSMANCIK ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1988/1031 Davaa Uçemiz Koyunbaba mahallesinden Galip Yılmaz tarafından davalılar yine Uçemizin Kargı köyünden Ismail Top, Sultan Topal ve Fatma Topal Ue arkadaşlan arasındaki tapu iptali ve tescü davasının yapılan açık yargüamasmda. Davalılardan tsmail Top, Sultan Topal ve Fatma Topal aramalara rağmen bulunamadığından adlarına duruşma gününû bildirir tebli- gatın ilanen yapılmasına karar verildiğinden adı geçenlere devam et- mekte olan yargüamarun durusmasının 9.10.1990 tarihinde yapüaca- ğı ilanen tebliğ olunur. 15.5.1990 Basın: 29472 Merhum Niyazi Sönmez ile merhume Şehime Sönmez'in oğulları; merhum Cevdet ve Cahit Sönmez'in kardeşleri; Omer Sönmez'in ağabeyi; Zeynep Sönmez'in sevgilı eşi; Melike-Orhan Dereli, Nilüfer-Atilla Kuşaksız'ın biricik babaları; Ahmet Doğan ile Mehmet Deniz'in dedeleri AHMET DOGAN SONMEZ'i geçirdiği ani bir rahatsızlık sonucu kaybettik. Acımız sonsuzdur. AİLESİ BAŞSAĞUĞI Çahşma arkadaşımız MELİKE DERELİ'nin babası AHMET DOĞAN SÖNMEZ'İn vefatmdan dolayı kendisine, ailesine, tüm yakmlanna başsağlığı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI Sevgili babamız, Canım AHMET dedem, seni çok özleyeceğiz. MELtKE-ORHAN-DENİZ BAŞSAĞUĞI Çahşma arkadaşlarımız ERTUĞRUL SÖNMEZ'İn amcası, MELİKE DERELİ'nin babası AHMET DOĞAN SÖNMEZ'İn vefatmdan dolayı ailesine ve yakmlanna başsağhğı dileriz. ÇAĞDAŞ ÇALIŞANLARI _ _ _ _ RIDVAN ÇAM 1964-28.7.1989 ANMA Çılgın bir şafakla tazelenen gökyuzü bir tomurcuk gibi açar kanayan ainında senin Sevgili RIDVAN Aramızda aynlışının birinci yıbnda yokluğuna alısamadık. HALK BANK MtFETTİŞLERİ ADCVA M. AKMA>, A. KANDEMİR. V. KARATAŞ, B. ZAZA OZEL BORA SURÜCU KURSU LÜTFEN, bana uzak- pahalı demeyin. DERSANEMİZİ ve pistlerimizi görUn. KARARINIZI ona göre verin. 343 67 82 Knyata|ı: 361 81 63 Tarabya: 162 08 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle