29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 26 TEMMUZ 1990 Redd-i Dhaktan Tutsaklığa mı? 26 Temmuz 1919 Bahkesir. Tarihsel önemi büyük bir gün yaşanıyor. Erzurum Kongresi'nden üç gün sonra Bahkesir il, ilçe ve bucaklannda 48 üyenin katıîımı ile "Hareket-i Milliye Kongresi" toplanıyor. Bu kongre, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ilk halk örgütlenmelerinden biri olduğu için önemlidir. t.HAKKI BAYRAM Eğitimci Bundan 71 >il önce Anadolu yaylasında tüm yurt- severlerin yakıcı bir sorunu vardı. Ulusal kurtulu- şu gerçekleştirmek, tam bağımsızlığı sağlamak. Bu bağlamda düşünen, duşiıncelerini eylemleriyle ya- şama geçiren insanlann yarattığı destanlar zinciri- nin ilk halkalarından biri de "Bahkesir ve Alaşe- hir kongreleri"dir. Birinci Dünya Savaşı'nın uzun süren ateş ve kı- nş günleri geride kalmış. Ülkemiz emperyalist güç- lerce paylaşılmakta, düşman vatanın "harim-i is- metinde". örgütsüz, tutsak ve onursuz yaşamaya zorlanan bir ulus. Osmanlı hükümeti varla yok arası bir durumda. En güzel betimlemeyi M.Kemal ya- pıyor: "Osmanlı devletinin içinde bulunduğu top- luluk genel savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu tıer yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir 'ateşkes anlaşması' imzalamış, büyuk savaşın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulu- su ve yurdu genel savaşa süriikleyenler, kendi baş- larının kaygısına düşerek yurttan kaçmışlar, padi- şah ve halife olan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalruz tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça yollar araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkan- iığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yal- nız padişahın isteklenne uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma bo- yun eğmiş". Işte böylesine olumsuz bir ortamda Anadolu in- sarurun örgütlenme yetisi, ulusal kurtuluşa giden ka- nalları açma, tam bağımsızlığı sağlama yolunda şa- şılası bir bilince dönüşüyor: Yerel örgütlenmeler. Bunlardan "Balıkesir ve Alaşehir kongreleri" Müdafaa-i Hukuk'a varan tümleşmenin ilk yapı taş- larından biridir. Günümüzde hepten unutturulmak istenen, kasten çarpıtılan, adı bile "inkılâp tarihi" olarak anılan, Türk-Islam sentezcilerinin ortaçağ özlemlerine uyarlanan, ulusal kurtuluş yiğitleme- mizde önemli bir yeri vardır bu kongrelerin. îş, insanı güzelleştirir. tşi güzel olanın usu da gü- zel olur. Büyük işleri hep usu güzel insanlann yap- ması bundandır. Balıkesir ve Alaşehir kongreleri de- nince usu güzel, yiğit insan Hacim Muhittin Ça- rıklı'yı anımsıyoruz. 1881'de doğmuş. Mekteb-i Mülkiye-i Şahane'yi bitirmiş. Fransızcayı konuşup yazdığı, Arapçaya, Farsçaya, Almanyacaya aşina ol- duğu biliniyor. Çeşitli yerlerde ybneticilikler yap- mış. Büyuk yenilgiden sonra tttihatçı olduğu için işsiz kalmış. tzmir'in işgaliyle 20 Mayıs 1919'da ku- rulan "Aydın Vilayeti Muavenet-i Hayriyye Cemiyeti'nin" kurucularından. Balıkesir Redd-i İl- hak Örgütü'nün, I. ve II. Bahkesir kongrelerinin, Alaşehir Kongresi'nin örgütleyicisi ve başkanı, son Osmanlı Meclis-i Mebusam'nda Karesi Mebusu, I. TBMM'de üye, aynı zamanda Bursa Valisi. tstiklâl Mahkemeleri'nde üyelikler ve başkanlıklar. TBMM'nin 3. döneminde Giresun Milletvekili, 4. dönemden 14 Mayıs 1950'ye dek Balıkesir Millet- vekili. Dopdolu geçen', 5 Aralık 1965'te biten bir ya- şam... 26 Temmuz 1919'da... 26 Temmuz 1919 Bahkesir. Tarihsel önemi bü- yük bir gün yaşanıyor. Erzurum Kongresi'nden üç gün sonra Balıkesir il, ilçe ve bucaklannda 48 üye- nin katıhmı ile "Hareket-i Milliye Kongresi" top- lanıyor. Bu kongre, Ulusal Kunuluş Savaşımızın ilk halk örgütlenmelerinden biri olduğu için onem- lidir. Ayrıca aldığı kararlann ozgünluğü \e kap- samı açısından da ilginçtir. "Bahkesir'de Yunan te- ca\üzatına karşı, müdafaat ve mücadelâtı tevhiı ve tesbit etmek üzere, 26 Temmuz 1335 (1919) tari- hinde teşekküfve içtima eden Milli Kongrenin itti- haz ettiği mukarrerat ber-vech-i atidir" diye baş- layan kararlar, 29 maddede topianmış. Birinci mad- dede kongreye katılanlar sayılmaktadır. Kongre- nin ilginç kararlar içeren maddelerinden bazıları şunlardır. Madde 3: "Teşekkül eden kongremiz hiçbir fırka-i siyasiye ile alâkadar olmamakla beraber, çe- tecilikten nefret ve teşkilât-ı muntazama dahilin- de Yunanlıları Anadolu'dan tard etrneğe azmetmiş- tir." Madde 4: "Kongrenin maksat ve gayesi, istihlası- ı vatandır. Her ne suretle olursa olsun siyasetle iş- tigali nefretle reddeder." Madde 6: "Redd-i İlhak" tabiri vaziyet-i hazı- raya göre nakıs olduğundan bu tabirin 'Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Heyeti' suretine ifrağı müna- sib görülmüştür." Madde 7: "Yunana karşı harekât devam ettiği müddetçe milli seferberlik umumi olup herkes hizmet-i vatanlye ile mükelleftir."..." Madde 9: "Takib edilen gayeye vusul ve bütün harekâtı tevhit ve tesbit etmek için bir Hey'eti Mer- keziye teşkil ve vezaifi tesbit olunmuştur." Madde 27: "Yunanlıları memleketimizin her ta- rafından tard edinceye kadar harbe devam etmek, vezaifin en birincisi olmak üzere kabul edilmiştir." Kongre, kararları Hilâfet Makamına "On asır- dan beri Türk'ün zafer teranelerine bir ma'kes olan sevgili Anadolumuzun aziz kalpgâhına saldıran sefıl bir düşmarun vahşiyane savletleri, yurdumuzun ma- temdar afakında derin bir velvele-i heyecan husu- le getirdi" diye bildirirken, tngiltere, Amerika, Fransa, îtalya siyasi temsilciliklerine "Turk, son zerre-i hayatını da sarf edecek ve fakat hiçbir ku\- vet ve tehdit karşısında hiçbir zaman işgalleri ka- bul etmeyecektir" diye bildirilmiştir. Bu kongrede alınan kararlann benzerleri 16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan ve daha çok yerin temsilcilerinden oluşan Alaşehir Kong- resi'nde de alınmıştır. 16 Eylül 1919'da 2. Bahke- sir Kongresi'nin toplandığını görüyoruz. Burada asıl üzerinde önemle durulması gereken konu, halkımızın özgur ve bağımsız yaşamak için örgütlü savaşımı her zaman yeğlemiş oluşudur. Tum halklar gibi... İnsanlığın tarihi, bir bakıma örgutler, örgütlenmeler tarihidir diyebiliriz. İlkel toplumlardan günümüze değin sürdürülen savaşım- ların özneleri hep örgutler, örgütlü güçler olmuş- tur. Anadolu insanı, coğrafyasından dolayı örgütlü savaşıma daha yatkındır diye düşünüyorum. Bu topraklar üzerinde yaratılan, yaşanan uygarlıklar onun, içine sinmiş, kişiliğini yoğurup biçimlendir- miş, toplu başarma yeteneğini geliştirmiştir. Öyle olduğu için yaşadığı bunca yıkım ve kırımdan sonra yeniden doğup dirilmesini bilr.ıiştir. İşgale karşı örgütlenip baş kaldırmalar bir ana örgütü, en üst kurtuluş örgütü TBMM'yi doğuru- yor. Başmda büyük örgutçü M.Kemal. "Eski Ana- dolu onun davetine, her şekilde, her kıyafette bir takım adamlar göndermişti. Bektaşi şeyhleri, Kon- ya çelebileri, medrese uleması, ayaklarında Eti çı- raklan Asuri kılığında şarklı ağalar." Ulusal kur- tuluşun ateşten potasında bütünleşerek emperya- list güçleri yenmiştir. Sonra tam bağımsızlığın sı- cak guneşi altında serpilip boy atan yenilikler.. T.Dil Kurumu, T.Tarih Kurumu, Halkevleri, Köy Enstitüleri vb gibi özgün ve yeni örgütlenmelerle çağdaş uygarlık savaşında hızla yol alan bir ülke Türkiye... Komadılar. Balıkesir'de, Alaşehir'de, Erzurum'- da, Sıvas'ta, Ankara'da yüreği ve bilinci yetmeyen- ler, mandacılar, himayeciler, Vahdettinciler, Ab- dulhamit Han'cılar, komadılar. Bizler de yeterin- ce koruyamadık. Sonuç M. Kemal, ülkemde emperyalistlere karşı büyük bir savaş verdi ve kazandı. Fakat emperyalistlerin ülkemizdeki yandaşları, çağdaşlaşma yolumuzu kestiler. Şu anda başandan başları donerek geri götürüyorlar. Şimdi, ANAP iktidarında Nakşiliğin zifiri karanlığının kıskacın- da yaşıyoruz ulusça. "Aziz Atatürk" diye diye, tüm çağdaş kazanımlanmız birer birer yok ediliyor. Si- yasal ve ekonomik bir "Sevr" dönemini yaşıyoruz. Ama halkımız bilincini, umutla aydınlık geleceği büyutuyor. Bugun Kurtuluş Savaşı'nda can veren- lerin, tam bağımsızlıkçılann kemikleri sızlatılsa da son utku bağımsızlık, banş, demokrasi savaşımı ve- ren örgütlü halkımızın olacaktır. Tarih tanığımızdır. EVET/HAYIR OKTMAKBAL Halim Şefik'ti Adı. . . "Onun adı Halim Şefik Yapısı has mavi çelik 1913'te doğdu İstanbulludur üstelik" Bir şairdi. Ama bizler onun şair olduğunu önceleri bilmedik. Hep Orhan Veli'nin yanında gezerdi. Uzun boylu Orhan Veli, kı- sa boylu Halim Şefik... Şairliği sonradan ortaya çıktı. Orhan Ve- li'nin ölümünden sonra yayımladığı 'Otopsi' şiiriyle. Orhan Ve- li'nin ölümü pek çok şiirin yazılmasına neden olmuştur. Bu şiir- ler bir araya getirilse kocaman bir kitabı doldurur. Ama en gü- zelini Halim Şefik yazdı: "Morgta açılınca kafa tası Doktor beyter beyin gördüler indirince ten kafesine neşteri Doktor beyler yürek gördüler Yürekte ne gördüler dersiniz Yürekte memleket gördüler Dünya gördüler - - ; , ; . - . . . . -.-,. ^.,.,..-, • Bir de dost gördüler ...."... ,;, . Ama bu işte doktor beyler Doğrusu geç kaldılar b Çok geç kaldılar" Beykozluydu. Yaşamı hep İstanbul'da geçti. Birtakım kûçük işlerde. Sorun, ekmeğmi çıkarmaktı. Sonra gezginci kitapçı ol- du. Kocaman bir kutusu ya da çantası vardı içi kitap dolu. Her- kesin kitap okumasını isterdı. Yeni çıkmış ya da sevdiğ) kitapları içine doldurur, dolaşırdı. Gazetelere, devtet dairelerıne, banka- lara gider, kitapları sergilerdi. Ayaklarına kadar gelen bu kitap zenginllğinden insanlar hoşlanırdı. Kitapları satın alanlar otur- du. Tanıtırdı kitapları, yazarları bilmeyenlere öğretirdi, açıklardı. Tatlı gülüşüne, anlatışındaki içtenliğe kendilerini kaptırırdı insan- lar. Kimi zaman köşe başlarında sergilerdi kitapları. Akşam saatlerinde tek başına ya da bir dostla iki tek atardı. Şair olmanın bilincindeydi. Arada bir gazeteye gelirdi. Bir süre oturur, varsa yeni bir şiirini okurdu. Bu şiirler Adam Yayınları'nda çıkan 'Otopsi'de yer almadı. Yeni bir baskı yapılınca herhalde bu son şiirler de kitaba alınacaktır. Orhan-Oktay-Melih üçgeni- nin çizgisinde, havasında kısacık şıirlerdi bunlar. Ama Halim Şe- fik'in özel kişiliği duyururdu ağırlığını... Melih Cevdet Anday şoyle yazdı 'Otopsi' adlı kitabı için: "Halim Şefik, Orhan Veli'nin Beykoz'dan çocukluk arkadaşı idi, demek dostluğumuz kırk yılı aşkın. Kafadar olduğumuz bir- çok konu vardı, ama bunlartn en başında hep şiir gelmiştir. Ha- lim Şefik'in şiir beğenisi, bütün yaşamında gösterirdi kendisini, diyebilirim ki düşüncelerinin temizliği, tutarlılığı, uyumluluğu da hep bu üstün beğeninin ürünüdür. Halim Şefik bu küçük kitabı ile bizim kırk yıllık şiirimizi temıze çıkarmıştır. Evet küçük bir ki- tap, ama yaşamı savaşım içinde geçmiş, acı çekmiş bir kişinin tanığı". "Otopsi"de kendi yazıtını şöyle yazmış: "Burda Halim Şefik yatıyor Biz yakından tanıdık onu Pek cana yakın bir çocuktu Varsın uyusun ağzında biberonu" Öyle insanlar vardır zamanla yaşlanmayan... Yaşlanmak di- ye bir şey bilmeyen. Yetmiş altı yaşında aramızdan ayrılan Ha- lim Şefik de yazıt şiirinde dedjği gibiydi. Yaşı hangi sınıra daya- nırsa dayansın hep bir çocuğu yaşattı iç dünyasında... Dışa kar- şı da bir çeşit korunma idi çocuksu davranışları. Geçim sağla- yan işler, serüvenler bir dalganın okşayışı gibi geçti kişiliğinin üstünden... En iyisi, Halim Şefik'in özyaşamını anlattığı şiirinden bir bö- lümü birlikte okuyalım: "Hangi birini sayalım - Camda, kundurada çalıştı - işi sevdi ve alıştı - Ekmeğini herkes ile - Güle oynaya bölüştü - Bir suçu var, ama yaptı - Ergeç cezasını çekecek - Koca Tanrı durur iken - İnsanoğluna taptı". OSMAN EVRANTMIZA Her şey bir gün geliyor sona eriyor Osman. Çiçekler, yanşlar, mezuniyetler, aynlıklar... tnsan hayatı... Ama sen hayata böylesine bağlıyken, dünyayı avuçlannda sıkmaya böylesine kararuyken... Biz ise "hep beraberiz" demiştik... Yanılmışız. Olüm varmış. Bilemedik... Daima her birimizdesin sen. Bir sözun, bir gülüşünle Hepimizden çok yaşamsın sen. Denizli'ye gelip de sana uğramayan... Olmayacak. ROBERT LteESt 1990 MEZUNLARI VE ÖĞRETMENLERt Babamız, öğretmenimiz ENYER KARTEKİN'İ (Enver Babamızı) aramızdan ayrılışının bir yıl dönümünde daha sevgi ve özlemle anıyoruz. ÖĞRENCİLERİ VE KARTEKÎN'LER Tarikat.Taki»eveHile Osmanlı împaratorluğu'nun egemenliği altındaki Müslüman kavimlerin Hıristiyan uluslar tarafından tutsak edilmeleri yolundaki kararlan alan ya da onaylayan kurullar, hep de "Müslüman ulema meclisleri" olmuştur. ARİF ÇAVDAR Atatürkçü Düşünce Der.Gn.Yn.Kr.Ü. Dinlerin insanlan doğruya, iyiye ve güzele yönelttiği söylenir. Ancak dinlerin ve kutsal kitaplann zaman zaman hile aracı olarak kullamlması da önle- nememektedir. tslamiyette din ve kutsal kitabın hile yolun- da kullamlması ilk kez "Sıffın" savaşında ol- muş veHz. Ali'nin kesin olarak ustunlük sağ- ladığı bir sırada, karşı yanda savaşan askerle- rin başındaki Şam Valisi Muaviye ve Amr tb- nül As, ortaklaşa olarak düzenledikleri bir hi- le ve tertiple Kuran yapraklarıru, savaşan as- kerlerin mızraklannın ucuna takmışlar ve böy- lece Hz. Ali ve askerlerinin Kuran'a ve lslamiyete saygı sonucu silahlannı bırakmala- nnı sağlamışlardır. Sonradan aralannda vanlanbir anlaşma ile Hz. Ali ve Muaviye'nin halifdikten birlikte vazgeçtiklermin halka ve askere duyurulması önerilmiş ise de Hz. Ali'nin vazgeçme kararı duyurulduktan hemen sonra Amr tbnül As söz alarak Muaviye'nin halifeliğini bir oldubittiye getirmiş ve hemen oracıkta onun halifeliğini ilan etmiştir (l). Bugün "Malcyevelizm" diye adlandırdığımız "amaca ulaşmak için her yol meşrudur" biçimindeki bu esnek ahlak anlayışı lslam ülkelerinde giderek yayılmış ve "hile-yi şer'iye" denilen ve sıkhkla başvurulan uygula- malar günlük yaşamda görülen yöntemler ol- muştur. Tutsaklaştırarak sömttrme... Tann ile kulları arasına giıen inanç sömürü- cüleri (tarikat şeyhleri), çevredeki insanlan bi- rer mürit adayı gibi görmüşler ve önce onlara, Tanrı'ya tam bir biçimde "teslimiyeti" öner- mişler, daha sonra da kendilerinin Tann tara- fından doğru yolu göstermek için gönderildik- lerine inandırmışlar ve önce Tann için sağladık- ları bu "teslimiyet" duygusunu yavaş yavaş kendilerine doğru yöneltmişlerdir. Böylece ta- rikat üyeleri arasında oluşturulan itaat ve tnt- saklık duygusn aracılığıyla Tanrı'ya kulluk et- me yerine kuluna kulluk etme uygulaması sür- dürülmüştür. Bu niteliği âdeta tartışılamayan, ruhsal uyum ve tutsaklığa alışkanhk, bireyle- ri vetoplumu Hıristiyarüann büe tutsağı olma- ya hazır bir koşullandırmaya dönüştürmüştür. Nitekim 1841 yılında Cezayir'in Kayruvan şehrinde sözde tslamiyeti kabul etmiş (ihtida et- miş) bir Fransız casusu "Roches"un aracıhğı ile ve o zamanki Ticani tarikatı şeyhi Muham- med as Sagir'in de üstün çabalan ile toplanan ulema meclisi, aynen " Cezayir Müslüman- lannın dinlerinehalel gelmeden, muvakkaten, Fransızlara mutavaatlan caiz midir?" sorusu- na oybirliğiyle "Elcevap: Caizdir" demişlerdir (2). Böylece o zamandan başlayarak tüm Müs- lüman Mağrip ülkeleri (Cezayir Fas, Tunus) üzerinde Katolik Fransız egemenliği kurulmuş- tur. Fransız asıllı sözde Müslüman Roches, bu- nunla da yetinmemiş ve bu kez Katolik Fransız- lann, Müslumanlar üzerinde kuracagı tutsakhk fetvasının onaylatılması için Kahire'ye gitmiş ve bin yıllık tslam medresesi "El Ezher" ulema- sının da (?) onayını almış ve daha sonra Mek- ke'ye gitmiş ve oradaki sözde Müslüman ule- ma meclisini de toplatarak buradan da bir onay almıştır. Işin ilginç yanı, Osmanlı Imparator- luğu'nun egemenliği altındaki Müslüman ka- vimlerin Hıristiyan uluslar tarafından tutsak edilmeleri yolundaki kararlan alan ya da onay- layan kurullar, hep de "Müslüman ulema meelisleri" olmuştur. Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit, 1906 yılın- da Fas sultanına gönderdiği bir mektupta'' Al- man Imparatoru'nun Müslümanlann büyük dostu ve koruyucusu olduğunu ve onun öğüt- lerini dinlemenin gerekli bulunduğunu" yaza- rak bu kez de Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han, Müslüman Fas ülkesini Hıristiyan Al- manlara peşkeş çekmiştir. XVIII. yüzyılda sömürgelerinde milyonlarca Müslüman yaşayan Ingiltere, Osmanlı padi- şahlannın, bu Müslüman halklar üzerindeki dinsel nitelikli etkilerinden yararlanmayı dış politikasımn ana ilkesi durumuna getirmiştir. Nitekim Önce I. Abdülhamit ve sonra da III. Selim Hindistan'da Ingilizlerle savaşan Müs- lüman Maysor Sultanı Tippu Sahib'e (1750-1799) mektup göndererek, Ingilizlerle iyi geçinmesini öğütlemişlerdir. öte yandan lngi- lizler I. Dünya Savaşı sonrasında Anadolu'nun sömürgeci Hıristiyan devletlerce işgaline kar- şı savaşan Mustafa Kemal'in başında bulundu- ğu Ulusal Kunuluş Hareketi'ni başarısız kıl- mak için ülkenin altmışı aşkın yerinde Ingiliz Muhipler Cemiyeti Ikinci Başkam Sait Molla, Halife ve Sultanın Başbakanı Damat Ferit, Şeyhülislam Mustafa Sabri, Durrizade Abdul- lah ve daha birçok Müslüman ulemasının da kışkırtmasıyla, kimi yerde Kuvayı Muhamme- diye adı altında, kimi yerde de Kuvayı tnziba- tiye (Hilafet Ordusu) adı altında oluşturulan yabancı destekli çetelerle Mustafa Kemal'in karşısında sömürgeci Hıristiyan güçlerin öncü- sü olarak gelen Yunanlıların işini büyük ölçü- de kolaylaştırmışlardır. Bu arada Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Sey- yit Abdülkadir ile Konya ayaklanmasınf baş- latan Şeyh Zeynelabidin'in fTeali-i îslam Cem. Bşk.) o sırada sömürgeci, Hıristiyan güçlerine sağladığı dolaylı yardım hiçbir zaman göz ar- dı edilemez. Takiyye Düimize yabancı olan ve Arapça'daki takva (ya da vikaye) sözcüğünden türeyen bu deyimi ilk kez bir ABD yetkilisinin Türkiye'yi yönet- mek ve bu ülkeyi ünlü "Yeşil Kuşağa" yönelt- mek için 'orada yetiştirilerek' gönderilen go- nüllü bir ABD uşağını anlatmak için kullandık- ları zaman öğrendim. Kısaca, olduğu gibi görünmemek ya da gö- ründüğü gibi olmamak biçiminde tanımlana- bilen "Takiyyeci"liği kişiliğinin asıl özelliği kı- lan bu önce şansını Atatürk ilke ve devrimlerine karşı olduğu hiç tartışılmayan iki siyasal par- tide denedikten «onra ABD'li patronlannın önerdiği biçimde''Takiyye' 'cüikte karar kıbnış ve ülkemizin ortaçağ karanlıklarına yöneltil- mesinde etken olacak tarikatçı ve şeriatçı nite- likte eğitim veren kurum ve kuruluşlann sayı- sını hızla arttırarak bugüne kadar Atatürkçü düşüncenin hiçbir yerde bilinmeyen liberal, arabesk, ekonomik politikasıyla "şeriatçı, ta- rikatçı, rüşvetçi boyutlan"nın varlığını kanıt- lamaya çahşmıştır. (1) Ahmet Refik, Umum Tarıh, Cilı V (Ist. 1328) s.76 (2) Niyazi Berkes - lslamhk, Ulusçuluk ve Sosyalizm (1975), 5. 173-175 PENCERE Yanlışlarımız Bağdatlı Ruhi'nin iki ay önce bu köşede çıkan şiirinde son di- zeden bir sözcük eksikti. Okulda bize aruzu belletmeye çalışmışlardı; ama, dizede bir sözcük eksik oldu mu, yantışı yakalamak için aruz bilmeye de gerek yok. Hem meraklılan dışında aruzu bilen kaç kişi kaldı? Sınıf arkadaşım Mehmet Deligönül'e sormalı!.. Kimi gerçekten bilir, kimi bilirim diye geçinir. Yanlışı sonradan ayrımsayınca "durbakalım, nereden ses ge lecek?" diye beklemeye başladım. Şiar Yalçın'ın sesini telefon- da duyacak mıydım? Kırk yıllık dostum hiç sektirmez, Osmanlı- ca'da ya da Divan edebiyatında küçük bir sürçmeyi bile bağış- lamaz; ama, bu kez ya dalga geçti veya yazıyı okumadı, atladı. Sonra, Prof. Talat Tuncer'den bir mektup aldım; sayın okurum incelikle düzeltiyor: "Sayın Selçuk, 19 Mayıs 1990 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ruhi'nin şiirinin son mısraı yan/ı$ yazı/m;ş, vezinden hemen anlaşılıyor, 'ukba1 söz- cüğü eksik. Doğrusu: 'Cehdeyle ne ukba ola hatırda ne dünya1 olacak..." Elime geç ulaşan mektubu bir yana koyup bu yazıyı yazmak için bekledim; çünkü genellikle yanlışlarımdan söz açmak isti- yordum; derken bir yanlış daha yaptım; 18 temmuz günlü ya- zımda Roma'daki Colosseum'un Isa'dan önce 80 yılında açıldı- ğını yazmışım; doğrusu İsa'dan sonra olacaktı; Profesör Neza- hat Baydur'dan uyarı geldi. * Okuduğum gazetelerde, dergilerde, kitaplarda ben de yan- lışlara rastlıyorum; kimi dizgi yanlışıdır, kimi dalgınlıktan kaynak- lanır, kimi bellek yanılgısıdır, kimi özentiden kaynaklanır, kimi- nin kökeni bilisizliktir. Doğaldır ki her gün yazmanın güçlükteri de azımsanmamah... Ancak bu köşede yayımlanan her yazı, bir günde oluşmaz; kimisi günlerin içinden süzülerek yavaş yavaş ete kemiğe bürü- nür, sonra kâğıda dökülür; daha ince eleyip sık dokumak ola- nakları vardır; kitaplara başvurusu için zaman eksik değildir. Hasan Ali Ediz: — ilhan, diye yinelerdi, bellek unutur, kitap unutmaz. BHdiğin seye bile bir kez daha bak!.. Unutmadım bu öğüdü... • Ne var ki yüzeysel yanlış, bellek sürçmesi, dûzeltme eksikliği dışındaki yanlışları da unutmayalım; kitaplann doğru söyleme- diği yer yok mu? Bir gazetede okudum; sonra televizyonun haberler programın- da dinledim; Mısır'daki piramitlerde süregelen kazılarda, bu alan- daki eski bilgilerimizin yanlışlığını ortaya çıkaracak yeni bulgu- lar saptanmış... Tarih kitaplarında bize ne okutulmustu? Zalim firavunlar, kft leleri kırbaç attında çalıstırarak piramitieri yaptırmıslar; değil m Bu yolda ne çok roman yazılmıştır; Holivut'ta çevrilen filmlerin haddi hesabı yoktur; oyunlar, şiirler ve öykülerin sayısım bilmek olanaksızdır. Ancak yeni kazılarda ortaya çıkanlan bulgular bildiklerimizi ya- lanlıyormuş. Mısır ehramlarında çalışanlar köle değilmiş; çallşma saatleri belirli, günlük emek dizgeleri düzenli, ücretli isçilermiş; isteye- rek bu işi yapıyorlarmış. Bilmem ki bu sav doğru mudur? Elbet bilim adamları incele- meyi sürdürecekler, doğruyu araştıracaklar; eğer Mısır ehram- larını yapanlar köleler değil de ücretli işçilerse, vay halimize!.. Kitapları yeni bastan yazmak gerekecek; bu konudaki tüm ede- biyat boşluğa düşecek... • insanın serüveninde oğrenmenin sonu yok. Her okuduğumuzu yeniden düşünmenin gereği bu gerçekten kaynaklanır. Hasan , Ali Ediz'i bir kez daha anıyorum; "Bellek unutur, kitap unutmaz" demişti; ama, kitaplann da bilimsel yöntemle yalanlanıncaya ka- dar doğruyu yazdığını çok iyi biliyordu; çünkü o kafada bir insandı. Ellmizden geldiğince yanlışlarımızı düzeltmeye çalışarak ya- şamak en doğru yöntem diye benimsenmelidir, değil mi? Dalım benim, Beni ile, teni ile tatlı yarim. Nice senelere Bcyazın, mavinin, yeşilin buluştuğu yerde. Doğanın insana kavuştuğu yerde, Sıcak bir ortam, dostça ilişkiler. cafe-bar, restaurant ve plajımızla sizleri bekliyoruz. SATO MOTEL T. Pansiyon: 39.000 TL. Marmaıa Adası Tel: (1984) 1003 KIZILIRMAK ÖLÜME DE TİLİLİ UMDUĞUM GEL SEVDİĞİM GEL BEKLEDIĞIM GEL GEL OE BİTSİN KUŞAK KUŞAK YOLUNA KURBAN OLDUĞUM HASAN HÜSEYİN TUM PUK n NEPt MUZIK TAPIM PAUIIUM* IMC. 6. BLOK NO I 2 M UNKAPANHSUNBUl TEL 512 J« 12 513 22 37: F«S: 511 I I 14 tyi, dost insan Öğretmen NECATt TURGUTu yitirdik. ACIMIZ BÜYÜKTÜR. Neco... Her zaman özlemlerin yüreğimizde, Kahkahalann bizimle olacak. Unutmayacağız seni. Sevenlerin, dostlann adına TLRGUT ÜNLÜ SATILIKARSA Terkos Balaban köyünde göl ve denız manzaraİı 500 rrr' arsa Tel: 582 12 37 Türkiye'nin en güzel düğün salonlan NİŞANTAŞI 1 RESTAURANT Düğün Salomarı 150 kişı tçın Yemekh 1 785.000 Yemekli mezeli 2 175 000 Rez:147 62 39-147 74 40 • Sahnkmrmz (c/imo/ıdır • Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. FERtDE ÇÎFTÇt KAM-SEN'ESAHIP ÇIKALIM! 657 zinciriyle kuşatılmış bütün memurlar! KAMU EMEKCİLERİ SENDİKASI KAM—SEN KURULDU KAM-SEN'e sahip çıkalım, üye olalım! KAM-SEN mücadelemizin ürünü; mücadelemiz de önemli bir dönüm noktasıdır. KAM-SEN sendikal hakkımızın kazanılmasının önemli bir aracı; uğruna dövüştüğümüz güzel dünyanın denek taşıdır. Bizler, sendikal hakkı bir lütuf olarak değil, kendi gücümüzle kazanacağımız bir hak olarak gördük. İşte bu nedenle yaklaşık 1.5 aydır sürdürdüğümüz kitlesel mücadelemiz üzerine sendikamızı oturttuk. Bu sendika Türkiye'nin dört bir yanında çalışan eğitim, sağlık, maliye, PTT, Adliye, Demiryol, TEK, TEKEL, üniversite emekçilerinin ve teknik personelin sendikasıdır. Bu sendika kamu emekçilerini, onurlu mücadelesiyle, eşitçe paylaşımın olduğu bir topluma taşıyacak, tarihe geçecek. Kazanacağız, çünkü haklıyız. — EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINI ALMAK İÇİN r MÜCADELE EDELİM, SENDİKALAŞALIM! — YAŞASIN GREVLİ, 7DPLUSÖZLEŞMEÜ SENDİKA MÜCADELEMİZ! — Bem-Der'li Memurtar Adına Elmas Yalçın — THD'li hemşireler adına Menekşe Meral — Devrimci Mücadelede Öğretmenler adına Şükran ögeytk — Devrimci Mücadelede Maliyeciler adına Gülay Düztaş — Devrimci Mücadelede PTT Memurları adına Mustafa Vural — Devrimci Mücadelede Mimar-Mühendisler adına Abdullah Yalçınkaya.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle