Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 TEMMUZ 1990
Sanat Tarihçisi - Arkeolog
Prof. Dr. AYDA AREL
Kultür Bakanhğı'nın duzenledığı ve sonuncusu
geçenlerde Ankara'da yapılan "Kazı, Araştırma ve
Arkeoraetn Sempozyumları", Turkıje'nın maddı
kültür araştınnalanna yoneljk etkınlıklennın en
önemülennden bındır Bu sempozyumlarda, bakan-
lığın ıznı>Ie kaa, yuzey araştırması ve arkeomet-
nk ölçumler yapan onlarca yerh ve yabancı bılım
adamı bır öncekı çalışma dönemının sonuçlannı du-
yurur ve kendı araJannda ıletışımde buJunurlar Bu
yıl Ankara'da toplanan 12 Kazı, Araştırma ve Ar-
keometn Sempozyumu, toplantıya katılan arkeo-
log ve sanat tanhçılerının Kultur Bakanlığı'na yol-
ladıkJarı ortak bıldınvle sonuçlanmıştır Bu bıldı-
nde, "Dunyanın ortak malı olan kultur varlıklan
hiçbır surette tıcan meta değıldırler Kultur varlı-
|ı, ücan bır jstuını metaı halıne geünldigınde, eko-
nomının arz ve talep kuralı çerçevesıne gırer, bu da
derıaealik, gıztı kaa vc kacakıılıfı onlevecegıne tes-
vik ve UJınk eder. Sagdan soldan toplanan y» da
gizlı kazılaria elde edılen eserlerın >urtdışına kaçı-
nimasj onlenemez, devlet bu ışın pesınden koşma-
ya zorlamr Bo>ielıkle donulmesı olanaksız bır yo-
la gırilmiş ve kapatüması olanaksız bır yara açıl-
mj$ olur." denerek bır suredır kamuoyuna da yan-
sımış olan bır konuda >önetım uyarılmak ıstenmış-
tır
Bu bıldırı metnını Cumhurıyet gazetesınde oku-
yanlar, kazılara gulunç denecek derecede duşük ode-
nek ayıran, eskı eserlenn vatandaştan satın alımında
özel koleksıyoncularla yanşama>acağını kanıtlamış
olan, müze depolarında yığılan eserlerı yersızbk ve
maddı olanaksızlıklar nederuvle değerlendıremedığı
bılınen Kultur BakanlığYmızın, genel mudurien ma-
rifetıyle antika rauzayedelerıne nasıl gırdfgini, tek
bir parça ıçin aracı komısvonculara ne denlı yuk-
sek meblağlar ûdedığını, olavın televızyon aracılı-
ğı>la kültür ışlerınde çağdaş lıberal ekonomı ku-
raJIarına uynıanın bır örneğı olarak nasıl sunuldu-
ğunu anınısayacaklardır'
12 Kazı, Araştırma ve Arkeometrı Sempozyu-
mu'nu noktalayan ortak bıldınnın muhatabı olan
Sayın Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek ıse Cum-
hurıyet gazetesının 6 Hazıran 1990 gunlu sayısın-
da yayımlanan şanıtında bılım adamlanndan bır
kaç adım ılerıye gıtmış, Turkıye'dekı kazıların ye
terı kadar yapdamayışının nedenı olarak "tecrübeiı
ılım adamlarının yeterlı sayıda olmayışı"m göster-
mış, bılım adamı olmanın yeterlı sayılmayacağını,
neyın kazılacağına'çok ıvı karar verılmesı gerektı-
ğını anımsatmış, boylece zımnen, deneyımın bılım
adamlarında olduğu kadar kultur bakanlarında da
aranan bır nıtelık olduğunu açıkça orta>a koymuş-
tur Aynı şekılde ne>ı kazacaklarıru çoğu zaman bı-
len defınecılerle neyı kazmaları gerektığını ber za-
man bılemeyen arkeologlar arasındakı temel epıs-
temolojık farkın anlaşümasına yardımcı olmuştur
Çünkü bıldınnın ıçerığı ıle aldı|ı yanıt arasındakı
mantık ıbşkısı, ınsanı ıster ıstemez, Turkıye'dekı eskı
eser bolluğunun yarattığı bılımsel ısteme karşılık ve-
remeyen arkeologların, eskı eserın kaçakçıhk pıya-
sasının ıstemıne sunulan bır metaya dönuşmesıne
yol açtıklannı duşunmeye ıtıyor
Arkeolog-sanat tarihçisi
Yönetıcılerle uzmanlar arasında ortaya çıkabılen
ve daha asağıda görulebıleceğı gıbı malı konulara
dolaysız bıçımde yansıyan semanuk ve hatta epıs-
temolojık uyuşmazlıklar çok çeşıtlı olabılmektedır
Söz gelımı, bu yıl sempozyum sırasmda sunulan bıl-
dırılenn yaklaşık altmış beş kadarı kazıları ılgılen-
dınrken, eilı beş kadar bıldın de yüzey araştırma-
larına, yanı kazı yapılmaksızın gerçekleştırılen ve
çoğu kez kazı ıçın önkoşul olan tarama, saptama
ve belırleme konulanna aynlmıştı Gun geçtıkçe
önemı arıan, Batı'da "extensıve archaeology/yay-
gın arkeolojı" olarak da anılan bu çalışmalann ül-
kemızdekı önemı buyüktur Ulkenuzın eskı eser en-
vantennın en saglıklı bıçımde çıkartılmasına yar
dımcı olan bu tur çalışmalar, Kultur Bakanlığı'nın
başat görevlennden olan tespıt ve lescil etkınlıkle
nnın bır kısmımn ehıl uzmanlar tarafından yurü-
tulmesı sonucunu getırmektedır Buna karşın ön-
cekı dönemlerde, kazı ödeneklennın büsbutun ge-
rısınde kalan kırtasıye fashndan cuzı ödeneklerle
yetmmek zorunda kalan yüzey araştırmacıları, bır-
İcaç yıldan ben hiçbır ödenege yakışır görülmemek-
tedırler
Anlaşılması zor ayrımJardan bır başkası ıse ar
keolog ıle sanat tarıhçılerı arasında gözetılen ve de
ğıştırmek ıçın sadece üruversıtelenn çaba gösterdık
len statü farkıdır Gerçekten de Türkıye'de arkeo-
lojı ve sanat tarıhı bölümlerınden mezun olanJar
arasında yuzde yuze varan ucret farklan bulunmak-
tadır Sanat tarıhçılennın aleyhıne ışleyen bu du
rum, bundan bır sure önce arkeologların 657 sayılı
kanunun değısık 36 maddesının "Ortak hukumier"
bölümunün (A) bendının 4 fıkrası kapsamma alı-
narak teknık elemanlara tanınan malı hakJardan ya-
rarlandırılmalarıyla başlamıştır Bu durumun ge-
rısınde ıse bır kez daha mutlak bır kavram karga-
şası vatmaktadır Şöyle kı
Arkeologlarla sanat tarıhçılerı arasında gözetı
len statu farkı, oncelıkle bu ıkı bılım dalı arasın
dakı yöntem ve yaklasım farkına dayandınlmakta-
dır Gerçekten de arkeolojı, gunümüzde, çok kabu
bır tanımla (arkeolog dostlar benı bağışlasınlar) ta-
rıhe mal olmuş maddı kultür bulgulanru (bu ara-
da sanat eserlermı) ortaya çıkartmayı ve bunlara bır
açıklama getırmeyı amaçlar ve bu amaca bellı tek-
nık, teknolojık olanakları devreye sokarak ulaşmaya
çalısır Sanat tanhı ıse sanat eserının gerek formel
gerek belgesel değer ve anlamı uzerınde durur, bun-
ların zaman ve mekân ıçmdekı farkhlaşma ve de-
ğışmelerını ınceler Görulduğu gıbı ıkı uğraş alanı
arasındakı temel ayrım, bır yandan arkeolojımn sa-
nat esennj de ıçeren araa daha genış bır maddı bul-
gu basamağına ılgı duymasından kaynaklandığı gıbı
her ıkı bılım dalı arasında, araştırma "an»ç"ları gı-
derek araştırma yöntemlerı bakımından da farklı-
lıklar bulunmaktadır Dolayısıyla akademık tarum-
lara daha duyarlı yaklaşan Batılı bılım çevrelenn-
de, Roma ımparatorluk dönemının hevkellerının bı-
çem (uslup) dzellıklennı ınceleyen kışınm uğrası, sa-
nat tarıhı alanı ıçınde kabul görürken bır ortaçağ
yerleşmesının kazısını yapan kışı, ortaçağ arkeolo-
jısıyle uğraşıyor sayıhr Ayıu şekılde görece yenı bır
alan olan "endüstnyel arkeolojı", 19 yüzyıl fabrı-
kalarını dahı kapsayacak genış bır alanda kendını
gösterırken Partenon 'ftpınağı'm müfredatına aian
tek bılım dalı arkeolojı değıldır, aynı zamanda sa-
nat tarıhı ya da mımaılık tarıhıdır de Ne var kı bu
gıbı duyarlıklara her nedense ıtıbar etmeyen ulke-
mızde, arkeolojı ıle sanat tanhı arasındakı aynrn
bır kronolojık alan başkalığı olarak algılanmakta
ve ö>le ışlem görmektedır Bır başka deyışle ılkça-
ğın sanatıyla ılgılenenler arkeolog, daha sonrakı dö-
nemlere eğılenler ıse apiriori sanat tarıhçısı sayıl-
maktadır Boylece Selçuklu saraylarının kazısını
yapmak ya da Osmanlı dönemı çını fınnlannı gun-
yüzune çıkartmak gıbı çabalar, arkeolojık dıye ta-
nımlanan kazılann bütun koşul ve kurallannın dev-
reye gırmesını gerektırdığı halde arkeolojık etkın-
lıkler olarak sayılmamaktadır
Ülkemızde, arkeolojı ve sanat tarıhı bölümlerın-
den mezun olanlar arasındakı formasyon ayrımı
run kanşıkhğ], müfredat programlan mcelendiğmde
de bellı olmaktadır Sanat tanhı bızde Batı'dakı bo-
yutlarıyla okutulmamakta, tarih ve arkeolojık araş-
brma düzeyınde gelışmektedır Gerek arkeolojı ge-
rekse sanat tanhı bölumlennde çoğu zaman ortak
olan tekmk dersler okutulmakta, aynca her ıkı bo-
lumun öğrencılen karşı bölumün derslennı tamam-
layıcı bılgıler ıçın ızlemektedır Dahası arkeolojı ıle
sanat tanhı bölumlennden mezun olanların buyuk
bır kısmı aynı ışler ıçın ıstıhdam edılır Muzelerde,
Vakıflar Genel Mudurluğü'nde, Kultur Bakanhğı-
mn bırçok daıresınde durum budur (sözgeumı, Os-
manlı sanatı omeklerını banndıraıı bır muzenın ba-
şma pekâlâ bır arkeolog getırılebılmektedır) Bu-
nunla bırlıkte, bu gıbı ışyerlennde, teknık eleman
sayılmaları nedenıyle arkeologların aldıklan ücre-
tın sanat tarıhçılennkme göre hatın sayüır bır fark
attığı görulur Bu haksız durumun yarattığı husran
ve gergınlığın haklı yanlan olduğu bırçok yetkılı ku-
rumca anlaşılmış olmalıdır kı eşıt ıse eşıt ucret ıl-
kesıne bağlı olarak yeıu düzenlemelere gıdılmesı ıçın
yapılan gınşımlere YÖK, Amtlar ve Müzeler Ge-
nel Mudurluğü ıle Vakıflar Genel Müdurlüğu olum-
lu göruş getırmıştır Malıye Bakanlığı düzeyınde ta-
kılan bu gırışımın hakça sonuçlanacağını umuyo-
ruz.
Sonuç
Bıhm adamları ıle yönetıcı çevreler arasındakı
yaklaşun farklıhğının bır başka boyutu, "tanıtım"
ıçın yurtdışına gonderılen eserler konusunda takı-
nılan tavırda kendını bellı eder Son günlerde ga-
zetelerde manşet olan Ana Tannça heykelağının ça-
lınması olayı, eskı eserın ışporta malı gıbı ve rek-
lam amacıyla kapı kapı dolastırılamayacağını çok
çarpıa bıçımde ortaya koymuştur Türbye*mn ken-
dını kabul ettırmesı ıçın zıynetlerım gözüne gırme-
ye çalıştığı yabancı ulkelerın ayağına götürmesme
gerek voktur Bu eserlenn yurtdışı turnelerme har-
canan meblağlar, bu eserlerle ılgılı doğru dürust ve
yabancı dılde katalog ve tanıtım kıtaplanmn yayım-
lanmasına aynlsaydı, gereğınde yabancıların gele-
bıleceğı çap ve nıteükte yennde sergıler daha sık du-
zenlenseydı, sanınm kı tanıtma görevı en âlâsmdan
yerıne getırılmış olacaktı Ve mademkı eskı esere
pazarlanacak bır meta olarak bakma alışkanlığı yer-
leşmıştır, bu yaklaşım, eserın rantabılıtesını arttı-
racak, dahası değennde bır devalüasyona gıdılme-
sını önleyecek tek çare olarak görulmeuydı Sunum
yennde yapılmaiı, ıstem cıddı ıse alıcı mal sahıbı-
nın avağına gelmelıydı Yakışanı buydu
HESAPLAŞMA
BÜKHAN ARPAD
"Onuncu Yıl Marşı"m
Kavrayabilmek!..
Sayın Ozal'ın geçen hafta basında yer alan sözlerı şaşırttı ve
düşündurdü
Şaşırttı Kısa surede parlak bır tırmanış yaşamış bır polıtıka
adamı boylesıne karmaşık konuşmamalıydı Konuşmaması ge-
rekırdı
Düşünürdü Türkıye'nın gıdışını kendı açısından anlatıyordu
Hem Ataturkçü görünmek hem de Ataturk'ün en önemlı gırı-
şımlennden bırı olan ulaşım sorununu hızlı bır demıryolu ağıyla
çözmek ılkesıne karşı çıkmakian daha daha öteye gıderek ' De-
mıryolu komünıst ıdeotojıye bağlıdır" dıyebılmek
1
Boylesıne ters ve olumsuz görüş ılerıye sürmesının nedenını
bu kısa yazıda yeterınce açıklayamadım fakat yıne de deneye-
ceğım Şaır Behçet Kemal Çağlar ve Faaık Nafiz Çamlıbel ın soz-
terıyiemûztk ustamız Cemal Reşıt Rey'ın ezgılennın butünleştı-
ğı 10 Yrl Marşı nın canlı ve surükleyıcı temposuna ayak uydur-
mak gerçekten olagandıştdır
"Oemır ağlarla ördük
Anayurdu dört baştan "
1333 yılının 29 ekım günü 10 Yıl Marşı ılk kez çalınıyordu Geçıt
resmınde, Taksım Cumhurıyet Anrtı'nda saygı duruşu yapan bın-
lerce genç, orta yaşlr, hatta kımı yaşlılar yürüyuşe geçmıştı Bın-
lerce ınsanın görkemlı korosu tek bır sestı
"On yılda on beş mılyon genç yarattık her yaştan"
Onuncu Yıl Marşı'nın ezgısı ve sözlerı 1930'lu yıllara, hatta da-
ha da uzak geçmışe gotürdu
Süleymanıye eteklerınde denız gören bır odadaydım Halıç ve
Sarayburnu'nu görebılıyordum Beş yaşındaydım Sarayburnu'nu
geçen sevımsız gorunûşlü gemıler Soğaz'a yonelıyorlardı Bır
şey anlayamamıştım Fakat buyüklerın üzüntülu yüzlerıne ba-
karak üzülmüş ve ürkmüştüm Sonraları daha başka gözlemle-
rım de oldu Anlamadığım sozlerle konuşan askerler, durdurup
üstümüzu aradılar Babam sorularımı karşılıksız bırakırdı anla-
mamaktan gelırdı
Kımı gezılerımızde bındığımız küçuk ve sevımlı Boğaz vapur-
ları yabancı savaş gemılerıne neredeyse sürtünerek yol alırlar-
dı Oylesıne çoktular Toplarını ustumüze çevırmışlerdı Patlayı-
verecek dıye ödum kopardı
Bır başka Boğaz gezımızde vapurumuz, Kuruçeşme önlerın-
de şımdıye kadar görduklerımızden buyük bır savaş gemısıne
neredeyse çarpacaktı Mavı beyaz kocaman bır bayrak dalgala-
nıyordu Babamın söyledığıne gore Yunanlıların Kılkış zırhlısıy-
dı Yunanlılar bu zırhlıyla pek övunürlermış' Bır gun de Beyoğ-
lu'nu gezmıstık Bızım Süleymanıye ye hıç benzemıyordu Ko-
caman kocaman yapılar, parlak camların arkasında renk renk
kumaşlar ve gıysıler, guzel ve çok suslu kadınlar Her renkten
ve boydan bayraklar dalgalanıyor Fakat en çok mavı bayrak var-
dı? Yunan bayrakları Fakat günun bırınde her şey degışıverdı
Yabancı askerler, alacalı bayraklar sevımsız zırhlılar yoktu gö-
runürlerde Her yerde Turk bayrağı dalgalanıyordu Özellıkle Is-
tanbul yakasında şenlıkler, yurüyüşler, gecelerı fener alaylan dü-
zenlenıyordu Zafer taklarıyla bezenıyordu Istanbul Günun bı-
rınde bızı okuldan alıp Galata Koprusu'ne götürdüler ve karşı-
lıklı sıra yaptılar Ellerımızde küçük Türk bayrakları vardı Az sonra
üstu açık bır fayton alkışlar arasında ağır ağır geçtı Arabaöa
oturan ınce yüziu ve çok sevımlı bın elıyle selamlıyordu bızlerı
Refet Paşa olduğunu söyledıler Sonra daha büyük okullara gıt-
tım, kıtaplar okudum, gazeteler okudum Hep okudurn Oğre-
necek ne çok şey vardı1
Okumanın sonu gelmıyor Neler oğren-
medım kı Şımdı Istanbul Erkek Lısesıyapıs/nm'Duyûn-ı Umûmryye'
bınası olduğunu, Osmanlı Devletı ıçınde ayrıcalıklı bır yabancı
kuruluş olduğunu, Osmanlı Imparatorluğu'ndan alacakları top-
lamakla görevlı olduğunu oğrendım Benzerı bır başka kurumun,
Fransız-Turk Tütun Rejısı adını taşıyan bu kurumun kendı gu-
veniık örgütü buyruğunda çalışan "kofcu'iarın Imparatorluk guç-
lerının ustünde yetkılerı bulunduğunu da oğrendım Oğrenme-
nın sonu yok dıyenler, çok haklı
1
Sayın Turgut Ozal bütun bunları yaşamamıştır O günlerde belkı
de dünvada bıle değıldı' Fakat yuksekoğrenım görmuş bır yuk-
sek muhendıs, sorumlu bır polıtıka adamı, ulkesının geçmışını
bılmesın, olur mu' Sayın Ozal, tren ışletmesı açısından yüzde
ıkı yuz yanıtıyor Gerı kalmış ulkelere lastık, oto, benzın satan
buyuk kapıtalıstler, kendılerı tren kullanıyori Zıra tren ışletmecı-
lığı daha verımlı ve guvenlı
1
Şu da var Havaalanına Ataturk ta-
belasını asmak sadece bır göruntüdur Ata'yı onurlandırmayan
bır göruntu
1
Demokratik Kirlemne
Demokratik yoldan bir duşuncenin çoğunluk olarak dahi
iktidar olması, ceza yasamızdaki yaptırımlarla çelinrnekte
iken, beşte birlik bir oy oranı, hem de uçte ikilik bir
Parlamento çoğunluğuyla, gunümüzde İktıdarını
surdıirebilmektedir.
Prof. Dr. TOLGA YARMAN Anadolu Bilim ve
Teknoloji Stratejileri Araştırma Enstitüsü
Bılım dünyası, btlırsınız maddeyı -gemş an-
lamda evrenı- temel tenmler türünden oluştur-
mak eğılımındedır Karmaşık özellıklerı 'asıl'
sayılacak lcavramlar türünden anlamak ıstenz
Bu dururada, olaylar arasındakı ortak öğeler
belırgınleştığınden, algıiama ve tasmf ko-
laylaşır
'Yeşıller', bu açıdan bır sey yaptüar- Çeşıtlı
olumsuzluklan 'Idricnme' kavramıyla ıfade et-
meye koyuldular 'Kirliler torbası'na kısa za-
manda bırçoğumuz bırbırınden değışık 'kirii
eşya' kattık 'Çevrt kırHIigı' yanı sıra ışte 'hu-
kukkirienmesi', 'ahlak Idrienmesi', 'demok-
ratik kirlenme' gıbı de> ışler, kiriiler listesine
eklendı
Kirlilik - anlık
'Kır', adı ustünde, temızın tersıdır, an bırşe-
yın kırlenmesı, kırle (pıslık) gerçekleşır
Kırkbğın ne olduğunu tam anlamak ıçın an-
lığın, duruluğun, temızlığın, ne olduğunu ta-
rumlayabılmek gerekır
Bukavramlar,'görecelı'kavTamlardır Söz-
gelımı klor gazma flour gaa katarsamz onu ne-
den 'ku-letıyor' olasınız kı
9
Öyleyse an suya,
omeğın çamur katarsak, çamurlu suyu ne mü-
nasebetle 'kırlı'saymahyız'' Bu sorunun anla-
mı yok değıldır An su sağlığımız ıçın gereklı
Çamurlu suysasağlığımız ıçın zararlıdır O hal-
de çevre açısından bakıldığında, kırleamerun
ölcusu, 'doğa sağlığmın' zarar görmesı, canlı-
lann, o arada bızım, çevreye bırakılan artıklar-
dan 'olumsuz' yönde etkılenmemızdır 'Çevre
kırlılığım' böyle tanımlayınca, 'çevrenın
terruzlenmesını' de bunun karşıtı olarak tanım-
layabılınz Burada, temız çevrenın nasıl olması
gerektığım tarumlamak ıstemekten çok 'temız
çevre' kavrammın, tammlanabılırlığını belırt-
mek ıstedığınuze dıkkat edılıyordur lyı, ama
bu taJcdırde evrensel anlamda acaba, 'ahlak
kırlenmesı', 'hukuk kırlenmesı' o arada 'de-
mokratik kırlenmeden' söz etmemız olanaklı
mı'
Ahlak - hukuk demokr&si
kirlenmesi
Bır referans, bır nırengı noktası, bır kıyas
olanağı bulamazsak, örneğın bır 'ahlak
kırlenmesınden' ya da 'sıyası kırlenmeden' söz
etmemız kesuüıkle olası değıldır Sözgelışı mut-
lakıyetten cumhurı>ete geçıldığınde gerçekten
de mutlakıyetı esas alanlara göre bır 'sıyası
kirlenme'başgörtenyordur' Böyle bır bağlam-
da cumhunyetçılenn ıse 'sıyasj annmadan' söz
etmelerı çok doğaldır
Bütün sorun kabul edılebılır bır yaygınca
'etalon' konabılmesıdır
Çevre kırlılığı konusunda etalon, doğanın
mılyarlarca yıllık uğraşıyla meydana getırdığı,
'çok kırılgan' dengelerdır Ya hukuk, ahlak,
demokrası alanında Acaba etalonlar bekrle-
nebılecek mıdır
9
Insanlık tanhı, ışte bu tür eta-
lonlan bulmak ıçm venlen mücadeleler, savaş-
lar, çaba örneklenyle dopdoludur
Yıne de örneğın 'kırlenmeyı' ya da
'annmayı' belırleyecdfc 'etalon bir ahlat
sıstemınden' söz etmek, bugün ıçm olası gö-
runmuyor
Bununla beraber bazı aşamalar kaydedümış-
tır örneğın hukukun bır çoğunhığun keyfî ola-
rak vazedeceğı, bırbınnı tutmaz, yığma, bır
'sözdenormlar-denjetı' olmayacağı, artık yay-
gınlaşmaktadır Hukuk da tıpkı bızı vareden ve
yaşatan doğa koşullan gıbı doğada sağlıklı, hu-
zurlu, adıl, hakça, özgürce, bıreyler ve toplu-
luklar olarak, doğamızla en uyumlu, bızlen ın-
san mteiığımızle en çok yüceltmeyı olanaklı kı-
lacak şekılde tanımlanabılecek olmayı, speydır
gündeme getırmıs bulunmaktadır
lnsan temel hak ve özgürlüklerı, demokra-
tik ülkelenn ortaklasa var ettıklen, benımse-
dıklen ve ızledıkien bır 'kurumdur' artık Bu-
nun gıbı 'çocuk haklanndan', bır 'çocuk
demokrasısınden' söz edilmeye de başlan-
mıştır
İnsanoğlunun duyaruk düzeyı arttıkça, bay-
vanlara, hatta bıtkılere, genelde çevreye dönük
hareketlerımız de, doğanın telkın ettıgı
'soyluluk' özellıklen çerçevesınde, ılende mut-
laka kurallaştınlacaktır (normlaştınlacak)
Demek kı soyut alanda, gerçekte bızım do-
ğamıza bağlı olduğu ıçın etalonlar var etmek
mümkundür Öyleyse 'çevre kırlenmesı' gıbı
'hukuk kırlenmesı', o arada 'demokratik
kırlenmeden' söz açmamız, pekâlâ olasıdır
özellıkle soyuttakı etalonlann, kesmlığınden
söz etmek uygun değıldır Soyuttakı etalonlar,
tabu değışünlebılırler, gelıştınlebılırler Bura-
da şu var kı soyutta, tıpkı somutta olduğu gıbı
doğadan ve doğamızdan kaynaklanan özellık-
lerle, etalonlar tanımlama hak ve şansına sahıp
olduğumuzu vurgulamak ıstıyoruz Böyle bır
çerçevede ışte, 'demokratik kirlenme', 'demok-
ratik annma' fantazık değıl Tam tersıne ger-
çekçı, tanımlanabıhr, nıtelendınlebılır, hatta
nıcelendınlebılır kavramlardır
Yaşamı, doğa parametrelerı gıbı sosyal ko-
şullar ıtabanyla da özellıkle ınsan sağlığı açısın-
dan bdırlemek mumkun oiacağına göre Sağ-
lıklı koşullara 'temız', sağhksız koşullara ıse
'kırh' dememız, 'kirlenme' ve 'annma' ka/-
ramlannı genelleştırmekte, bağıl olaylan algı-
lamamızda genış bır kolaylık sağlamaktadır
Demokratik kirlenme -
demokratik caydıncılık
'Demokratik kırlenme", 'demokratik
caydıncılık' mekanızmalannın zaafa uğraması
ıle bırlıkte ortaya çıkıyor 'Çoğulculuğun' ege-
men olduğu bır toplumda bıreyler, kurumlar ve
erkler bırbırlennı denetlıyorlar, yönlendınyor-
lar Olumsuzluklardan çaydınyorlar Kısa-
ca erkın yaygınlaştınlması, aynı zamanda şıd-
det ve güç kullanımını, Ust düzeyde sılah kul-
lanımını ortadan kaldınyor
Çoğulcu egemenlığın zayıflamasıysa merke-
a öğelenn kuvvetlenmesıyle bırlıkte, şıddet ve
baskıyı, zoru, sılahı, nükleer sflahı, doğuruyor
lşteerk'ındengesız, denetımsızoluşumuvesür-
dürülmesıdır kı 'demokratık kırlenmeyı', 'hu-
kuk kırlenmesını' doğuruyor. Örneğın beşte
bırdra daha az bır oy oranının, parlamenîoda
üçte ıkılık bır çoğunluğa karşı gelmesı, sıyasal
gücün (erkın) dengesız, adaletsız bır olu-
şumudur
Avnı şekılde beşte bırlık bır nufüs kesımımn,
gelır dağılımından, üçte ıkılık bır pay alması,
ekonomık erkın, dengesız ve adaletsız oluşu-
munu sergılemektedır
Sıyasal ve ekonomık erktekı oranlann kar-
şıhklı olarak âdeta tıpatıp denk düşmesı ısepek
tabıı kı bır rastlantı değıldır Söz konusu erk-
lerde meydana gelen 'deformasyonunsa' adı,
ıster ıstemez 'demokratik kirlenme', olacakur.
Kırlenmeye nedence verenler, ıktıdarlarını
sürdürme telaşıyla karşılarındakı çoğunluğu
bastırabılmek uzere ıktıdar olanaklanyla 'mer-
kezı bır gergınük' yaratmaktadırlar Onun
uzantısında hukuk ve demokrası düzenımızde,
burada saymakla bıtmez bır yığın gayritabiilik
baş göstermektedır
Sonuç
Sözlenmızı bır sonuca bağlayalım
Ceza yasamızdaki 141 ve 142. maddeler bı-
lırsınız 'zümre hâkımıyetını' çelmeye yönelik
yaptınmlardır Böyle bır bağlamda düşünce
dahı, bugün ıçın Türkıye açısından 'suçlu' sa-
yılmaktadır
Gelın şu talıhe bakın kı demokratik yoldan
bır duşuncenin çoğunluk olarak dahı ıktıdar ol-
ması, ceza yasamızdaki yaptırımlarla çelin-
mekteıken, beşte bırlık bır oy oranı hem de üçte
ıkılık bır parlamento çoğunluğuyla, gunümüz-
de ıktıdannı sürdürebılmektedjr
Eh, bu 'zumre hâkımıyetı' değıîse nedır'
Şu sıralarda andığımız yaptınmlar, ceza ya-
samızdan kaldırılmak ıstendığıne göre acaba
azmlık-zümre ıktıdan, meşrulaştınlmak mı ıs-
temyor dersmız
9
'Demokratik kırlenmeyı' bertaraf etmek 'de-
mokratık olarak arınmak', parametrelen bel-
lı bır uğraştır ve toplumsal huzurlarefahın baş
koşuludur
PENCERE
ÇAGRI
Türkıye'nın aydınları arasındakı bır tartışma Devlet Gü-
venlık Mahkemesı'nde dava konusu oldu Ismaıl Besıkçı,
bazı Türk aydınlannın eleştınsını yaptığı Bir Aydın, Bır Ör-
gut ve Kürt Sorunu başlıklı krtabı dolayısıyla DGM'de yar-
gılanıyor Duşünce tartışmasınm ozgurce yapılmasını
savunan butun aydınları, özgürluklerden yana herkesı ılk
duruşmayı ızlemeye çağırıyoruz
Tarıh 11 Temmuz 1990 Çarşamba, 10 50
Yer Istanbul Devlet Guvenlık Mahkemesı
İsmail Beşikçi'yle Oayanışma Kampanyası
adına
Av. SERHAT BUCAK, NAZIF KALELI,
Av ERCAN KANAR, Av EREN KESKİN, ENVER
SEZGIN
BAŞSAĞLIĞI
Değerlı çalışma arkadaşımız
AHMET BULUT'u
eüm bır kaza sonucu kaybetmenın uzuntusu
ıçuıdeyız
Ailesme ve tum sevenlenne başsağlığı dılıyoruz.
LOGO BİLGİSAYAR
F A K S İ MI LE
Servis Güvencemizle
«»MÇ
Bilar Bilgi Araçları Ticaret A.Ş.
l»l»nbul Tel 9 (11 1 7;> 38 00 (4 Hal)
Anlura Tel 9(4) 117 85 60 (4 Hal)
114.8.1946-
3.7.1979)
ANIYORUZ
"Bıraz daha sabır, bıraz daha ınat
Kapının arkasında bekleyen ölum değıl,
Hayat (N H)"
Hukuğun yılmaz savunucusu,
Avnkat-gazeteeı
M.CENGİZ GÖRAL'ı
bır Bursa akşamüstüsunde evıne dönerken
taşıst güçlenn saldırısıyla öldurülüşunun
11 yıldönümünde saygıyla özlemle
anıyoniz
Senı çok özledık
Eşi: AYHAL CORAL
Kızı: ÖZCUR GORAL
MARMARA ÛNİVERSİTESJ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÖUESİ
NİHADSAYAR YAYIM VE YARDIM VAKFI
İLE
Genel katılıma açık yaz'dönemı Ingılızce kursları
duzenlemıştır
Kurs programlan aşağıda belırtıfdığı şekıldedır.
• GENEL İNGİLİZCE
• YOĞUN GENEL İNGİLJZCE
• ÇEVİRİ
• CONVERSATION
Başvuru Dekanlık Sekreterlığı
Marmara Unıversıtesı Iktısadı ve Idarı Bılımler Fakültesı
Bahçelıevler/ISTANBUL 575 16 58
Başvuru saatlerı Hafta ıçı 0900 - 1800
Hafta «onu 0900 - 1200
'Yeşil Kuşak' Aşılırken...
Cezayır yerel seçımlennde şerıatçıların başarısı Fransızı kay-
gılandırdı
Batı'dakı çoğu ulkede "Islam köktencılığı" korkulu bır gelış-
me sayılıyor Hırıstıyan durtyasındakı bu ortak paydanın kflkenı
tarıhten kaynaklanıyor ama güncel etkenler Humeynıcılıkle bır-
lıkte kaygıları körükledı
Batılının Islama bakışında bır değışım var mı?
Ikıncı Dünya Savaşı ertesınde Türkıye, Amenka'nın gûdür.
altına gırınce, CIA ıle MIT ışbıriığını de besleyen "yoşıl kuşak"
kuramı gecerlı olmuşiu
Neydı "yeşıl kuşak'"
Kuramın Özetını bır tek tümcede kabaca vurgulamak için de-
nebıiır kı
— Komünızmın panzehtn Islamdır"
Öyleyse Asya'da, Anadolu'dan Hındıstan'ın kuzeyıne sarkan
bır "yeşıl kuşak" ıle Sovyetler, güneyden çember ıçıne alınacak,
bır '"guvenlıktemen"oluşturulacaktıTürkıye, Iran, Pakıstan ve
Bangfadeş'te Islam dınını ABD'nın gezegensel stratejısıne oturt-
mak ıçın ne gereklıyse yapıldı
Yöntem yenı değıldı
Sömürgecıler ya da emperyalıstler, gırdıklerı ülkelerı avuçla-
rında tutmak ıçın törelerden ve ınançlardan yararlanmaya ba-
karlar Batı'nın genel sıyasetı ıçınde Muslumanlığı da kullanmakta
yarar gören vaşıngton, Ortadoğu petrol kaynaklarını Amerıkan-
cı şeyhler, krallar, emırler dûzenınde denetım altında tutuyordu
"Yeşıl kuşak"m halkalarından bırısıne dönüştürûldû Tûrkrye,
hem de demokrası adına
Seçım namazı, oy orucu, sandık ıftarı doğal sayıldı, radyo ve
televızyonda dınsel yayınlar yoğunlaştı, camı yaptırma seterberlığı
ekonomık fırsatlar yaratıyordu, ımam okulları çoğaltıldıktan sonra
sıra lıselere geldı, toprak ağasıyla burjuvazı bu alanda "ıttıfak"
ıçıne gırdıler, Babıâlı'den çok satışlı gazeteler Kuran dağıtmak,
hac propagandası yapmak ve yurttaşın dınsel duygularını sö-
mürmek ıçın bırbırlerıyle yarış edıyorlardı büyük sermayenın
Amenkancı partısı yurt çapında dın sömürusünün hasadını ya-
pıyor, her seçımde sandıktan çıkıyordu
Çok partılı re/ım Türkıye'de sola kapalı, sağa açık bır dûzenı
yansıtıyordu
Komünızmın panzehırı neydı?
Islam'
"Komûnızmle mucadele" şemsıyesı altında laık cumhurıyetın
temellerı sarsılıyordu, ama ABD'ye gore hava hoştu, Türkıye, va-
şıngton'un elı altında tutuluyor, yeşıl kuşağın güvenlığınde bır
halka ofuşturuyordu
•
1990'lara ulaştık
Bugunkü dünyada değışen ıkı önemlı etken var Bınncısı "Gor-
bızmie bırlıkte Batı'nın karşısındakı "komûmzm tehlıkesı"nın ta°-
fivesıdtr, varşova Paktı yıkılmıştır, eskı stratejılerın kıymetn h
bıyesı ortadan kalkıyor
ıkıncısı Humeynıcılıkle bırlıkte Islam koktencılıgının Bat/'ya karşı
bır görüntu yaratmasıdır Muslumanlann dunyasında ABD'nın (ve
de Israıl'ın) hoşuna gıtmeyen gelışmeler ızlenıyor, denetım es-
kısı kadar kolay değıl
"Vfeş// kuşak" kuramı bu değışım sürecınde eskı değerını kc-
ruyabılır mı'
•
Dunyadakı değışıme koşut gelışmeler Türkıye'de de basgös-
terdı Eskıden dınsel yayın yapmakta bırbırıyle yarış eden çok
tırajlı gazeteler artık "ırtıca tehlıkesı"ne karşı yayınlara yöneldı-
ler Dışa bağımlı burjuvazı de laıklığın değerını ancak anlamış
görunüyor Batılılaşma ıle laıklık arasındakı bağıntı AT'ye gırmek
yolunda temel bır şarta dönüşûnce büyük ışadamları aydılar
Iran'dakı Humeynı orayı çoğu kışının gözünu açtı Irtıcanın bü-
yümesı "alafranga yaşam"ı yeğleyenlerı tedırgın edecek boyut-
lara ulaştı Bugün "ırOca tehhkesı"ne karşı uyanışın yalnız ıç de-
ğıl, dış boyutları da önemİKJır
Ne var kı çeyrek yüzyılda yaşanan ınanılmaz aymazlık süre-
cınden sonra laık cumhurıyetın temellerı ha yıkıldı, ha yıkılacak
kadar sarsıldı
Imam liselenyle ünıversıteye gıren ırtıca, devlet örgûtünü de
büyuk çapta ele geçlrdı
Şımdı dışarıda ve ıçende herkes bırtMrıne, Tûrkiyefde şenat
dûzenı kurulur mu">" dıye soruyor Eh, öğretım duzenımız böyle
sürerse bugun değılse bıle yarın laık Türkıye dıye bır şey etbet
kalmayacak
"Latk Türkıy&Y "Türk-İslam Sentezf'ne oturtan güç, bugün de
ıktıdardadır
Bekir Coşkun'un
İLK KITABI
10 GÜNDE 5.BASKI
BEKİR COŞKUN
DÖVLET
VERSOYAYINCILIK
KONURSOK. 13/7 Tel: 1179747 ANKARA
DAĞITIM :
ADAŞ DOST IMGE DORUK (Ank )
ARKADAS CEMMAY EVRIM (Ist)
ILERI (Izmır) ILYADA fMersın)
CUMHURIYET KITAP KLUBU