Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORT^ 30 MA YIS 1990
S V P H / A ( R A VI A V
(Em.Kttr.4lh.Eski Mtik üvesi)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S
Çankaya harekâtı, 27Mayıs içerisinde başanlması ve sonuçlandınlması en zor olan harekâttı
Tanklar Çankaya'yısarmıştı— 11 —
Çankaya'da işler Muhafız Ala-
yı'nın konumundan ötürii sürat-
le gelişemedi. Muhafız Alayı'nı bir
çatışmaya zorlamamak, Ankara-
daki harekât planlamasımn özü-
nü oluşturuyordu. Bir çatışma du-
rumunda pek çok kan akacak, ih-
tilalin seyri değişecek ve de daha
sonra kurulacak rejimin kaderi
farklı olacaktı. Çankaya'yı ele ge-
çirmenin birinci koşulu Ankara-
da harekâtı çok çabuk, kansız bi-
tinnek, bütün garnizon birlikleri-
nin birlikteliğini sağlamaktı. Sa-
at 4.30*03 bu durum tamamlan-
mıştı. Fakat, Çankaya'da çabuk
sonuç almaya yetmemişti. Muha-
fız Alayı'nın özel konumu ve Ce-
lal Bayar'ın davranışı Osman Kök-
saJ'ın işıni zorlaştırıyordu.
Sczai O*kan tarafmdan telefon-
la Muhafız Alayı'na dikte ettiri-
len ültimatoradan 5-6 dakika ön-
ce şehirde başlatılan ateş sesleri
Çankaya'dan da duyulmuştu. Baş-
yaver, Alay Komutanı Osman
KöksaJ'a hemen telefon açmış,
"Ne olnyor acaba?" diye sormuş-
tu. Tam bu sırada Köksal'ın dışa
bağlı telefonu çalmış, ültimatom
veriliyordu:
"45 dakika siıre var. Şehir ele
gecmiş. Silahlı kuvvetler ulke yö-
netimine el koymuştur. Bayar tes-
lim olmalıdır."
Osman Köksal, iki telefonu bir-
birine iyice yaklaştınyor ve veri-
len ültiraatomu başyaverin biz-
zat duymasını sağlıyor. Sezai O-
kan'a, "Ne demek bu?" diyen Os-
man Köksal, başyavere de yavaş
bir sesle, "Duydunuz mn alba-
yım?" diye soruyordu. Başyaver
duymuş ve derhal telefonu kapa-
tıp, Bayar'a haber vermeye koş-
muştu.
Köşk tdaş içindeydi. Telefonlar
durmadan çalıyor, ihtilali haber
alan bakanlar, milletvekilleri, Ba-
yar'dan dunınıu öğrenmek istiyor-
lardı. Bayar giyinmiş, salona in-
miş, Alay Komutanı Köksal'dan
açıklama istiyordu. Köksal:
"Efendim, mtUaküer şehre hfi-
Idm ohnnslar" demekle yetiniyor-
du.
Bu sırada Diindar Taşer'e bağ-
lı gruplardan Yzb. Rahmi Yeşil
emrinde örgütlendirilmiş piyade
ve az sayıda tanklar Köşk'e yakın
ÇANKAYA YOLUNDA — 27 Mayıs'ı örgüüeyen subaylardan Osman Kök-
sal, 27 Mayıs günü Muhafız Alayı Komntanı olarak Çaoka>a'da bulunuyor-
du. Köksal (solda). 27 Mayıs'tan sonra Sezai Okan'la Köşk'ün bahçesinde.
aat 04.30 olmuştu. Celal Bayar teslim olmak niyetinde değildi.
Köşk'ün kapısmda bir kaynaşma vardı. Muhafız Alayı Komutanı
Osman Köksal'ın durumu giderek zorlaşıyordu. Tam o sırada Sami
Küçük ortaya çıkıyor, Köksal'ın boynuna sarılıyor. Durumdan
haberi olmayan subaylar şaşınyorlar ve çatışma olasıhğı önlenmiş
oluyor. Fakat Bayar yine ikna olmuyor. Daha sonra zorla Alay
Komutanlığı'nın makam otosu olan kırmızı steyşm arabaya
bindirilerek Harb Okulu'na götürülüyor.
DtKENLt
YOLDA
Celal Bayar
Yassıada'da,
27 mayutan
bef ay
sonra 6-7
eylttl
olaylan
Ueilgili
durusmaya
götürülüyor.
yol kenarında mevzileniyordu.
Durumu pencereden izleyen Ba-
yar, Köksal"a soruyor:
— Komutan, bu tanklar nedir?
— Efendim, herhalde ihtilalci
kuvvetler göndermiştir. Verdikle-
ri surenin dolmasını bekiiyorlar.
Ondan sonra ateş açmaları miım-
kündür.
— Birisi gidip bn tanklann ni-
çin gddiUerini soremn.
Osman Köksal, yanındaki su-
baylardan birini yolluyor. Döndü-
ğünde bu subayın ültimatomu tek-
rarlayacağmı sanan Köksal'ın, su-
bayın getirdigı haberle o andaki
durumu sarsıhyor. Subayın söyle-
diği şudur:
"Efendim, tankiana başıodaki
ynzbaşı, Osman Köksal'ın emriae
geldlkJerini söylüyor."
Oradan ayrüabilmek için Os-
man Köksal:
"Gidip bir de ben bakayun" di-
yor.
Fakat Bayar kuşkulanmıştır:
"Olmaz, sen kal" diyor.
Böylece dakikalar geçiyor. Sa-
at 4.30'a geliyor. Bayar teslim ol-
mak niyetinde değil. Bayar'ın di-
rencini bir an önce kırmak gerek-
li.
Köksal bir fırsatını bulup, ka-
rargâhına dönüyor. Güvendiği su-
baylardan biriyle ihtilal karargâ-
hına haber gönderiyor. Bayar'm
direndigi Köşk'e daha fazla kuv-
vet gönderilmesini istiyor.
Haber sıkıyönetim karargâhına
ulaştığında, daha önce Köşk'e
gönderilen zayıf örtü birliklerine
ek olarak, görevlerini tamamlaya-
rak bosalan birliklerden bir kısmı
Çankaya'ya sevk edildi. Daha ön-
ce süvari alayından bazı birliklerle
Yüzbaşı Rahmi Yeşi] komutasın-
da 5 tankla takviyeli bir bölük
Çankaya'dan şehre inen yoüarın
çevTesinde mevzilenmişlerdi. Vete-
riner Tümgeneral Bnrhanettin
Uluç ve Tümg. Mnhanrm thsan
Kızıİogln da küçük ekiplerle Çan-
kaya'ya çıkmışlardı. Şiradi de bir
an önce Genelkurm^y'ın yakınına
ihtiyata alınan Ayaş Piyade Ala-
yı'ndan Yb. Cahit Aksoy komu-
tasında bir tabur süratle hareket
"ettirildi. Ihtilalin başlaması Ue
uyandınlarak alarnıa geçirilen ye-
deksubay okuhınun tûm mensup-
ERCÜMENT YA VÜZALP
(Özel Kalem Sîüdürüiİ K T İ D A R D A N İ D A M A M E N D E R E S
27Mayıs'a iktidar ve askerler kadar demokrasi kurallarının iyi uygulanamaması da yol açtı
Menderes'in dramı,toplumun dramıdır— 18 —
Aradan bu kadar yıl geçtikten,
heyecanlar, karşılıklı kırgınlık ve
husumetler durulduktan sonra 27
Mayıs olayı belki biraz daha ob-
jektif bir şekilde değerlendirilebi-
lir. tster 27 Mayıs, ister daha son-
raki askeri müdahaleler olsun, bu
şekildeki gelişmeierin ülkenin si-
yasi hayatında hiç arzu edilmeyen
yaralar açtığı bir vakıadır. Bu ya-
raJann sarılmasınm ve ülkede de-
mokratik düzenin tekrar rayına
oturtulmasının hem güç olduğu
hem de zaman aldığı başımızdan
geçen bu tecrübelerle sabit oldu.
Bu bakımdan, macera peşinde
olanlar dışında, bu müdahaleleri
yapmak durumu nda kalmış olan
askerler de dahil, ülkede çok bü-
yük bir çoğunluğun, başımıza bir
daha böyle kazalar gelmemesini
gönülden arzu ettiğinde, bence,
şüphe yoktur.
27 Mayıs'a neden geldik soru-
suna cevap ararken, bunun suçu-
nu münhasıran iktidara veya bu
hareketi yapanlara yüklemek, ger-
çeklerin arayışında yüzeysel bir
davranış olur. 27 Mayıs'ın oluşu-
munu bir tek nedene baglamak ve
bundan hareketle sorumlu sapta-
mak, kanaatimce bu olayın tahli-
linde bizi yanhs sonuçlara götürür.
1959 sonu ve özellikle 1960'ın ilk
aylarında, siyasi hayatın iyice ki-
litlendiği, o zamanki hükumetin
gittikçe merdivenleşen olaylara
rağmen, değil seçıme gitmek, ha-
vayı yumusatabilecek baa jestler-
de bulunmayı dahi devlet otorite-
si ile bagdaşmayan tasarnıflar
olarak görduğu ve katı bir tutum
sergilemekte ısrar ettiğini hatır-
Lyoruz.
Basın, Universite, memur ve
okumuş yazmışlann büyük bir co-
ğunluğunun da o dönemde, kilit-
lenmiş bir durumu ancak bir as-
keri operasyonun açacagı fıkrin-
de adeta birleşmiş olduğunu da
gene hatırlıyoruz. Nitekim 27 Ma-
yıs olunca askeri seven, sevraeyen
herkesin, siyasiler ve aydınlar da-
hil sevinçle sokaga dökülüp askeri
öpüp koklayıp omuzlarında gez-
dirdikleri de hafızalarımızdadır.
Maceracılardan bahsetmiyo-
rum, fakat, aklı başında askeri,
ihtilal yapmaya ıkna eden ortam
budur. İhtilal, hiçbir zaman ar-
zu edilen bir şey degıldir ve 27 Ma-
yıs ülke siyasi hayatına getirdiğin-
den çok goturmüştur. Bunlar ın-
kâr edilemeyen hususlardır. Ama
bu koşullarda 27 Mayıs için mün-
hasıran asken itham etmek, bu
olayın gerçekçı bir değerlendirme-
si olarak nitelendirilebilir mi? As-
kerin belirli bir siyasi kilitlenme-
yi açmak için müdahale ettikten
sonra, derhal kışlasına döneceği-
ne, görduğu muhabbeti yanlış de-
ğerlendirip memleketi, hem de al-
tüst olmuş bir askeri hiyerarşi ile
idare etmeye kalkmasında ve bu-
nu yaparken de kapatılması çok
güç yaralar açmasında kendi ku-
surlarının yanında, acaba Milli
Birlik Komitesi'nin etrafını sarıp,
komitenin genç üyelerine yağdır-
dıkları övgülerle onları birer da-
hi olduklanna inandırmaya çalı-
san birçok aydınımızın payı olma-
mış mıdır?
Amaç, 27 Mayıs olayında askeri
hiç bir intibak gflçlüğü ve bunun
sonucunda yaptıklan bazı hatalar
olmamış mıdır? Ne iktidar muha-
lefet ile mücadelesinde, ne de mu-
halefet iktidar ile mücadelesinde,
demokrasilerde mucadele ile hu-
sumet arasında mevcut olması ge-
reken çizgiyi çekebilmiştir. O do-
nem siyasi hayatının, belirgin ni-
teliğini teşkil eden tahammülsüz-
luk ve devamlı kavga eğilimi, sa-
dece bir tarafın tekelinde değildi.
Tabii bir ülkede en büyük sorum-
luluk iktidarlara aittir. Ancak bu
kuralın mevcudiyeti, 27 Mayıs için
sadece iktidarı sorumlu tutup di-
toplumumuzun tüm kesimlerinin,
tam anlamı ile intibakı sürecinin
henüz tamamen bitmemiş olduğu-
na delalet etmektedir.
Bu bakımdan, demokratik ha-
yatımızın zaman zaman başına
gelen kazaların kabahatini sade-
ce o sırada iş başında bulunan ik-
tidarlara yüklemek, başımıza bir
daha böyle kazaların gelmemesi
için düşünülecek önlemlerin sağ-
lıklı bir şekilde saptanmasma yar-
dımcı olmayacaktır. Tekrar ediyo-
rum, bunları söylerken hiçbir za-
man iş başındaki iktidarlann ha-
tasız olduklarını iddia etmiyorum.
telemek mecburiyetinde kaldığı-
mızı Yunanlılara bildirmesini sağ-
lamarnı istedi.
Benim o gün Menderes'in bu
ifadelerinden anladığım, seçim ya-
pümasını ciddi olarak öngurduğu,
yalnız bunun zemininin nazırlan-
masmın, yoğun bir çalışmaya ih-
tiyaç gösterdiği, bu yapılmadan
seçime gidilmesinin, partisinin
alacağı sonuç bakımından, riskli
olacağı kanaatini tasıdığı yolun-
da idi.
Bundan sonra iç olaylar sürat-
le gelişti ve seçimden bahsedilmez
oldu. Eğer bu seçim yapılmış ol-
Bir grup aydında, iktidara kim
gelirse gelsin, muhalefet etmek bir
nev'i ikinci tabiattır. Bir başka
grup, iktidara kim gelirse gelsin,
kişisel yarar sağlamak için derhal
iktidarın destekçisi olurlar.
Asıl dikkat edilecek grup, ikti-
darları objektif kriterlere göre de-
ğerlendiren yansız aydınlardır. Bu
daha kalabalık bir gruptur. Eğer
bu grubun ekseriyetinde, iktidara
kuvvetli muhalefet başlarsa ikti-
darlar için iniş başlamış demek-
tir. Bu grubun tümünü karşısına
alıp uzun süre iktidarda kalmak
zordur.
D arbeyi yapanlar da dahil,
önümüzdeki sorunlara soğukkanlı
yaklaşmak geleneğimiz olsa idi herhalde
bunları dramatik metotlara
başvurmadan çözmemiz mümkün
olurdu. 27 Mayıs'ın sorumlusu sadece
ipe götürenler ve ıstırap çektirilenler
değil, tek partili rejimden çok partili
demokrasiye geçişte, tüm toplum olarak
gerekli intibakta gösterdiğimiz
başarısızlıktır.
Menderes'in Ozel Kalem Mödnriı Ercnment Yavuzalp, 1960'la Başbakan'la biriikte Silifke'de.
aklamak değildir. Ancak, yapıl-
mamış olması gereken bir şey ya-
pılmış ise, ki yapılmıştır, bunun
vebalini hakkaniyetle paylaştır-
raak gerekır.
Aynı şey o zamanki iktidar için
de geçerlidir. Ülkeyi 27 Mayıs'a
götüren ortamın oluşmasında on-
lann yaptıklan hatalann payı kuş-
kusuz vardır. Ancak bu ortamın
oluşmasımn yegane sorumlusu
olarak bu iktidarı gostermek hak-
kaniyete uygun olmayacağı gibi
değerlendirme olarak da yanlıştır
zannederim. Bununla, iktidarın
hiçbir sorumluluğu yok demek is-
temiyorum. Tek partili rejimden,
çok partili demokratik rejime ge-
çildikten sonra, ülkede bu rejimin
kurallanna intibak edemeyen sa-
dece iktidar değildir. Demokratik
hayatın diğer temel müesseseleri-
nin, iktidarın aksine yeni hayata
hemen intibak edip oyunu kural-
larına göre oynadıklannı, vicdan
huzuru ile iddia etmek mumkün
müdür?
Başta muhalefet olmak üzere,
basın, üniversite, meslek kuruluş-
ları, dernekler ve aydınlarımızın,
bu demokrasiye geçiş sürecinde
ğer faktörleri gormemezlikten gel-
meyi haklı kılmaz.
Ulkeyi 27 Mayıs'a sürukleyen,
esasında, tek partili rejimden çok
partili demokrasiye geçiş sürecin-
de çekilen intibak sancılandır. Bu
sancılan, iktidar, muhalefet ve ce-
miyetimizin bütün muesseseleri
çekmiştir. İktidarda hangi parti
olursa olsun bu süreç içinde bir-
takım sıkıntılar olması herhalde
pek önlenemezdi. Talihsizliğimiz
bu sancılann, önemli bir ameliya-
ta ihtiyaç göstermiş olmasıdır. Bu
dönemi daha hafif ve daha az sı-
kıntı ile atlatmak belki mümkün
olabilirdi. Ama herhalde sıkıntı-
larımız gene de olacaktı.
Bunun en belirgin kanıtı, daha
sonra gelen çeşitli iktidarlar döne-
minde de bu sıkıntılann dinmemiş
olmasıdır. Eğer bütün sıkıntı, ge-
lişme sürecinde olan cemiyetin
bünyesinden değil, sadece Demok-
rat Parti iktidaruıdan kaynaklan-
mış olsa idi, bu iktidarın 27 Ma-
yıs darbesi ile gitmesinden sonra
sorunlarımız halledilmiş olurdu.
Sorunlanmızın, hafifleyerek de ol-
sa hâlâ devam ediyor olması, zan-
nederim çok partili demokrasiye
Sadece kusurların sağhklı değer-
lendirihnesinin yararına işaret et-
mek istiyorum. Bu açıdan bakıl-
dığında, Demokrat Parti iktidarı
ve Menderes'in maruz kaldığı dra-
mm sadece kendilerini ilgilendire-
nin çok ötesinde bir niteliğe sahip
olduğunu söylemek mümkündur.
Menderes, 1960 ilkbahannda,
Karamanlis'in ülkemize 1959 yı-
lında yapmış olduğu ziyareti iade
için Yunanistan'a gidecekti. Bu
hususta karar alınmış ve karşılık-
lı olarak tarih de saptanmıştı. Zi-
yaret tarihinden kısa bir süre ön-
ce, Menderes bana, seçim yapıl-
masının söz konusu olduğunu,
yalnız seçime mevcut engelleri te-
mizlemeden gitmeyeceğini, bunun
için bu dönemde çok meşgul ve
yüklü olacağmı, bu durumda sap-
tanan tarihte Atina'ya gitmesinin
mumkün olmayacağını, "Seçim
sathı mailine girdiğimiz bu dö-
nemde'' kendisinin meşguliyet de-
recesini, bir politikacı olan Kara-
manlis'in takdir edeceğini söyledi
ve Dışişleri Bakanlığı'nın, herhan-
gi bir yanlış anlamaya meydan
vermeyecek bir üslupla ve bu ge-
rekçeleri de belirterek ziyareti er-
sa idi, belki Demokrat Parti yine
kaybedecek ve ondan sonraki dö-
nemde de her şey belki istenildiği
ve beklendiği kadar yoluna girme-
yecekti, ama ülkemiz, siyasi tari-
hinde derin yaralar açan ve dranı-
la sonuçlanan bir ameliyata da
belki maruz kalmayacaktı.
Ülkeyi 27 Mayıs'a götüren or-
tamın oluşmasında o günkü ikti-
darın payına düşen hatalann ya-
pümasında çeşitli fektörler rol oy-
namıştır. Uzun iktidar yıllanmn
yarattığı aşın güven duygusu, bu-
nunla bağlantılı olarak eleştirile-
re tahammulsüzlük ve rausamaha-
sızlık ve nihayet tabanla iletişimin
kopuk olması gibi.
Gerçekten, Demokrat Parti ik-
tidan, halkın desteğinin kendile-
rinde olduğuna ve buna dayanan
bir güce sahip bulunduğuna, olay-
lar iyice kontrolden çıkana kadar,
hatta son ana kadar inanıyordu.
Demokrat Parti, belki hâlâ belir-
li bir desteğe sahip bulunuyordu.
Ancak, gözden kaçan husus,
aydın kitledeki muhalefetin her
geçen gün daha yaygın bir hale
gelmesi idi. Bu kitlede daima üç
kesim olmuştur.
İktidarlann genellikle eleştiri-
lerden hoşlanmadıklan bir vakı-
adır. Ancak bu eleştirilere taham-
mül etmek ve bunlara aşın tepki
gösterip hırcınlaşmamak da alına-
cak kararlann sağhklı olması ba-
kımından, tabii önemlidir. Demo-
rat Parti iktidannın, bu eleştirilere
karşı, demokrasinin kurallarının
gerektirdiği tahammülü, özellikle
son dönemlerde gösteremediği bir
vakıadır. Gerek muhalefet, gerek
başında iktidara karşı yöneltilen
eleştirilerin hepsinin belirli bir in-
saf ve sorumluluk sınırlan içinde
kaldığını söylemek zor olmakla
beraber, bütün bu eleştirileri ay-
nı torbaya koyup hepsini tahrik ve
bozgunculuk olarak niteleyip ge-
reksiz hırçınlığa kaçmanın, siyasi
ortamı ağırlaştırmış olduğu da bir
vakıadır.
Tahammülsuzlukte, Bayar'ın,
Ismet înönü'yu tekrar iktidarda
görmemek saplantısının da önem-
li bir etken olduğu söylenebilir.
Tabii, bu tahammülsüzlüğün oluş-
masında, tahrik niteliği taşıyan ve
demokrasi gelenekleri ile hiç bag-
daşmayan saldırgan eleştirilerin
oynadığı rolü de göz ardı etme-
mek hakkaniyetli olur. Bütün
bunlar bizi, demokrasiye geçiş sü-
recinde, oyunun kurallannı sade-
ce iktidarın değil, toplumun diğer
müesseselerinin de iyi uygulaya-
madığı sonucuna götürmektedir.
Demokrasimizin, on senede bir
kazaya uğramaması için, sadece
iktidara değil, toplumun bütün
müesseselerine de sorumluluklar
düşmektedir.
Yapılan hatalara etken olan bir
başka husus da iletişim eksikliği-
dir. Benim görevde bulunduğum
sırada, daha önce de temas etmiş
olduğum gibi başbakanın etrafuı-
da dar bir çevre vardı. Menderes
hemen her gun aşağı yukan aynı
kişilerle beraberdi. Bu ister iste-
mez toplumla bir kopukluk yara-
tıyordu. Gerçi sık sık ülke gezile-
rine çıkıyordu, ancak on sene ik-
tidarda kalmış ve son söz kendi-
sinde olan bir başbakana, bu ge-
zilerde tabanın ne düşündüğünün
saglıklı bir şekilde yansıması zor
oluyordu.
Aksine, başbakanın hoşuna gi-
deceklerin dışında bir şey söyle-
memek de bizde, o zaman da mev-
cut, herhalde hep devam edecek
bir gelenek halinde idi. Tek tük
söylenenler de nefse aşın güven
dolayısıyla pek fazla itibar görmü-
yordu. Maalesef, uzun süre ikti-
dar, halkın içinden gelmiş olanla-
nn bile tabanla, hatta belirli bir
süre sonra, kendi siyasi kuruluş-
lan ile bile iletişim kopuklukları-
na neden oluyor. Bu durumda, de-
ğerlendirmeler ister istemez, ya
noksan veya yanlış verilere daya-
nıyor ve bunun sonucunda da ah-
nacak önlemler ters veya etkisiz,
oluyor.
27 Mayıs, kanaatimce bütün bu
çeşitli faktörlerin üst üste binip ya-
rattığı ortamın sonucunda gelniiş-
tir. Darbeyi yapanlar da dahil,
önümüzdeki sorunlara soğukkan-
lılıkla yaklaşmak geleneğimiz ol-
sa idi, herhalde bunları dramatik
metotlara başvurmadan çözme-
miz mümkün olurdu. Kaldı ki
başvurulan metot ve onun sonra-
sındaki kargaşa, sorunlanmızı
çözmek şöyle dursun, bunlara ye-
nilerini ilave ettiği gibi, toplumda
derin yaralar da açmıştır. 27 Ma-
yıs'ın sorumlusu, sadece ıpe götu-
rülenler ve ıstırap çektirilenler de-
ğil, tek partili rejimden, çok par-
tili demokrasiye geçişte, tüm top-
lum olarak gerekli intibakta gös-
terdiğimiz başansızhktır. Dolayı-
siyle, Menderes'in dramı, bir yer-
de, toplumun da dramıdır.
—BİTTİ—
ları ile Polatlı'dan gelen topcu
okulu öğrenci teğmenleri ve 200
kişilik birlik, ihtilal karargâhının
gerisinde yedek birlikler olarak
harekete hazırdı.
Biraz sonra Sami Köçik, yanın-
da Kur. Alb. Emin Aytekia oldu-
ğu halde devreye girecek, Çanka-
ya'ya doğru yürüyüş halindeki
Ayaş Piyade Taburu'nu emrine
alarak Köşk'ün çevresini sardıra-
caktır. Sami Küçük, büyük bir ce-
saretle ve örnek komutanlık bece-
rileri ile dışanya karşı mevzilen-
miş Muhafız Alayı birliklerinden
bazüannı cözerek kendi safına
alacak ve çemberi yaracaktır.
Osman Köksal, bu gelişmeier-
den sonra, artık Bayar'ın teslim
olabileceğini duşünerek, onun ya-
nına dönmeye hazırlanıyordu.
Tam bu sırada Köşk'ün kapısın-
da bir kaynaşma ve karışıklığın
başladığını gördü, derhal oraya
koştu. Durumun son dakikada
bozulmasından ve Muhafız Ala-
yı birlikleri ile gelen kuvvetler ara-
sında bir çatışma çıkmasından
korkuyordu.
Köksal, şu görOnümle karşılaş-
tı.
Veteriner General Burhanettin
Uluç, yanındaki Harbiyelilerle ka-
pıya dayanmış: "Bavar'ı isttyo-
nun" diye bagınyor. Kapının iç ta-
rafında Muhafız Alayı'ndan bir
manga asker, elleri tetikte bekli-
yor. Burhanettin Uluç'un ne plan-
lardan ne de Köksal'ın ihtilal ör-
gütünün bir üyesi olduğundan ha-
beri var. Tam bu sırada kapıya da-
yanmış birliklerden bir astsubay
bagınyor:
"Bu albay. Muhafız Alay Ko-
mntanı Osman Köksal, koyu Ba-
yaradır."
Birden Köksal'ın etrafını çevre-
liyor. Tabancalar çıkıyor, silahlar
çekiliyor. Geride de harekete ha-
zır Muhafız Alayı'nın birlikleri ve
muhafız jandarma birlikleri var.
Bir anda çatışma başlayıp yayıla-
bilir ve her şey altüst olabüir. Os-
man Köksal birliklerine bagınyor.
'Ben emrctanedikfe ateş edflneye-
cek.'
Aslında hanrladığı plana göre
de harekâtın başından ben de hep
böyle yaparak birliklerini sıkıca
elinde tutuyordu.
Tam o sırada dışardan gelenler-
le Sami Küçük ortaya çıkıyor.
Köksal'ın boynuna sanlıyor. Bur-
hanettin Uluç ve bu durumdan
haberi olmayan diğerleri şaşınyor,
durumu kavnyorlar. Olay yerine
koşan muhafız jandarma tabur
komutanı binbaşıya, Köksal şun-
ları söylüyor:
"Binbaşım, boş yere kardeş ka-
nı dökmeyelim. İhtilal başanya
ulasnus, Silahlı Knrvetler yöneti-
mi de almıştır. Ben birliUerimi ce-
Idyornm. Sen de çek."
Binbaşı, Köksal'ın bu önerisine
uyuyor. Artık çatışma olasıhğı ke-
sinlikle önlenmiştir .
Osman Köksal ile Sami Küçük-
un tam zamanında karşılaşmala-
rı, Çankaya'da her türlü tereddüt-
leri ve çatışma olasüıklarmı önlfl-
yor, bu en kritik yerde de sonın-
lann plan gereğince çözümünü
sağlıyordu.
Sami Küçük, General Burha-
nettin Uluç ve Bnb. AbduOah 1ar-
du, Köşk'ün içerisine koşuyorlar.
Yeni tank birhkleri ile Çankaya-
ya yetişen Bnb. Muaffer Karan
da onlara katüıyordu. Bu dörtlü
ekip Bavar'ı ikna etmek için bo-
şuna bir süre uğraşıyorlar. Daha
sonra zorla alay komutanlığının
makam otosu olan kırmızı steyşm
arabaya bindirerek Harb Okulu-
nun yolunu tutuyorlar.
Bu kafile Atatürk Bulvan yo-
luyla Genelkurmay'ın yan tarafın-
dan kıvrılarak Harb Okulu'na
doğru yoluna devam ederken sı-
kıyönetim önünde biriken subay
topluluğu tarafından durdumldu.
Arabaya hücuma kalkan yedek
subay öğrencüerini zorlukla dağıt-
tım. Bayar, arabamn arka tarafın-
da iri gövdesiyle oturuyor ve he-
yecandan titriyordu. Çevresinde
oturan subaylann her biri ona gö-
re çok zayıf ve cılız görünüyordu.
Bunlann hiçbirisini, kim oldukla-
nnı ayırt edemedim. Oysa Sami
Küçük-Muzaffer Karan da araba-
mn içindeymiş. Bana öyle görün-
dü ki, bu küçük arabamn içinde
bulunan subaylann sayısı 10 kişi-
den aşağı değildi.
Çankaya harekâtı, 27 Mayıs İh-
tilali içerisinde başanlması ve so-
nuçlandınlması en çetin olanıdır.
27 Mayıs Ihtilali'nin kansız sonuç-
landırılmasmı, demokratik reji-
min yeniden sağlam temeller üze-
rinde kurulmasını amaçlayan ka-
falar ve yürekler için, bir başan
olarak sayıyorum. Eğer bu kafa ve
yüreklilik performansı gösterile-
memiş olsaydı, Türk tarihinin akı-
şı bir başka türlü olacaktı. Tipkı
1789 İhtilali gibi, tıpkı Ekim Dev-
rimi gibi, tıpkı Humeyni'nin Islam
devrimi gibi ve de tıpkı şimdiler-
de gördüğümüz Çavuseskn'nun
akıbeti gibi. Şimdi artık isteyen is-
tediği yorumu ve tercihi yapabilir.
Ama biz, bir kansız ihtilalin ya-
pıcılan olarak, bundan gunır du-
yuyoruz. Tarihimizin genel akış
çizgisine daha çok yakıştığımızın
da "Istiklal ve hürriyet benim
karakterimdir" diyen Atatürk'ün
yolunda olduğumuzun da bilinci-
ni taşıyarak..
Varıo Gi
UeUlşkl