22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORT^ 30 MA YIS 1990 S V P H / A ( R A VI A V (Em.Kttr.4lh.Eski Mtik üvesi)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S Çankaya harekâtı, 27Mayıs içerisinde başanlması ve sonuçlandınlması en zor olan harekâttı Tanklar Çankaya'yısarmıştı— 11 — Çankaya'da işler Muhafız Ala- yı'nın konumundan ötürii sürat- le gelişemedi. Muhafız Alayı'nı bir çatışmaya zorlamamak, Ankara- daki harekât planlamasımn özü- nü oluşturuyordu. Bir çatışma du- rumunda pek çok kan akacak, ih- tilalin seyri değişecek ve de daha sonra kurulacak rejimin kaderi farklı olacaktı. Çankaya'yı ele ge- çirmenin birinci koşulu Ankara- da harekâtı çok çabuk, kansız bi- tinnek, bütün garnizon birlikleri- nin birlikteliğini sağlamaktı. Sa- at 4.30*03 bu durum tamamlan- mıştı. Fakat, Çankaya'da çabuk sonuç almaya yetmemişti. Muha- fız Alayı'nın özel konumu ve Ce- lal Bayar'ın davranışı Osman Kök- saJ'ın işıni zorlaştırıyordu. Sczai O*kan tarafmdan telefon- la Muhafız Alayı'na dikte ettiri- len ültimatoradan 5-6 dakika ön- ce şehirde başlatılan ateş sesleri Çankaya'dan da duyulmuştu. Baş- yaver, Alay Komutanı Osman KöksaJ'a hemen telefon açmış, "Ne olnyor acaba?" diye sormuş- tu. Tam bu sırada Köksal'ın dışa bağlı telefonu çalmış, ültimatom veriliyordu: "45 dakika siıre var. Şehir ele gecmiş. Silahlı kuvvetler ulke yö- netimine el koymuştur. Bayar tes- lim olmalıdır." Osman Köksal, iki telefonu bir- birine iyice yaklaştınyor ve veri- len ültiraatomu başyaverin biz- zat duymasını sağlıyor. Sezai O- kan'a, "Ne demek bu?" diyen Os- man Köksal, başyavere de yavaş bir sesle, "Duydunuz mn alba- yım?" diye soruyordu. Başyaver duymuş ve derhal telefonu kapa- tıp, Bayar'a haber vermeye koş- muştu. Köşk tdaş içindeydi. Telefonlar durmadan çalıyor, ihtilali haber alan bakanlar, milletvekilleri, Ba- yar'dan dunınıu öğrenmek istiyor- lardı. Bayar giyinmiş, salona in- miş, Alay Komutanı Köksal'dan açıklama istiyordu. Köksal: "Efendim, mtUaküer şehre hfi- Idm ohnnslar" demekle yetiniyor- du. Bu sırada Diindar Taşer'e bağ- lı gruplardan Yzb. Rahmi Yeşil emrinde örgütlendirilmiş piyade ve az sayıda tanklar Köşk'e yakın ÇANKAYA YOLUNDA — 27 Mayıs'ı örgüüeyen subaylardan Osman Kök- sal, 27 Mayıs günü Muhafız Alayı Komntanı olarak Çaoka>a'da bulunuyor- du. Köksal (solda). 27 Mayıs'tan sonra Sezai Okan'la Köşk'ün bahçesinde. aat 04.30 olmuştu. Celal Bayar teslim olmak niyetinde değildi. Köşk'ün kapısmda bir kaynaşma vardı. Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal'ın durumu giderek zorlaşıyordu. Tam o sırada Sami Küçük ortaya çıkıyor, Köksal'ın boynuna sarılıyor. Durumdan haberi olmayan subaylar şaşınyorlar ve çatışma olasıhğı önlenmiş oluyor. Fakat Bayar yine ikna olmuyor. Daha sonra zorla Alay Komutanlığı'nın makam otosu olan kırmızı steyşm arabaya bindirilerek Harb Okulu'na götürülüyor. DtKENLt YOLDA Celal Bayar Yassıada'da, 27 mayutan bef ay sonra 6-7 eylttl olaylan Ueilgili durusmaya götürülüyor. yol kenarında mevzileniyordu. Durumu pencereden izleyen Ba- yar, Köksal"a soruyor: — Komutan, bu tanklar nedir? — Efendim, herhalde ihtilalci kuvvetler göndermiştir. Verdikle- ri surenin dolmasını bekiiyorlar. Ondan sonra ateş açmaları miım- kündür. — Birisi gidip bn tanklann ni- çin gddiUerini soremn. Osman Köksal, yanındaki su- baylardan birini yolluyor. Döndü- ğünde bu subayın ültimatomu tek- rarlayacağmı sanan Köksal'ın, su- bayın getirdigı haberle o andaki durumu sarsıhyor. Subayın söyle- diği şudur: "Efendim, tankiana başıodaki ynzbaşı, Osman Köksal'ın emriae geldlkJerini söylüyor." Oradan ayrüabilmek için Os- man Köksal: "Gidip bir de ben bakayun" di- yor. Fakat Bayar kuşkulanmıştır: "Olmaz, sen kal" diyor. Böylece dakikalar geçiyor. Sa- at 4.30'a geliyor. Bayar teslim ol- mak niyetinde değil. Bayar'ın di- rencini bir an önce kırmak gerek- li. Köksal bir fırsatını bulup, ka- rargâhına dönüyor. Güvendiği su- baylardan biriyle ihtilal karargâ- hına haber gönderiyor. Bayar'm direndigi Köşk'e daha fazla kuv- vet gönderilmesini istiyor. Haber sıkıyönetim karargâhına ulaştığında, daha önce Köşk'e gönderilen zayıf örtü birliklerine ek olarak, görevlerini tamamlaya- rak bosalan birliklerden bir kısmı Çankaya'ya sevk edildi. Daha ön- ce süvari alayından bazı birliklerle Yüzbaşı Rahmi Yeşi] komutasın- da 5 tankla takviyeli bir bölük Çankaya'dan şehre inen yoüarın çevTesinde mevzilenmişlerdi. Vete- riner Tümgeneral Bnrhanettin Uluç ve Tümg. Mnhanrm thsan Kızıİogln da küçük ekiplerle Çan- kaya'ya çıkmışlardı. Şiradi de bir an önce Genelkurm^y'ın yakınına ihtiyata alınan Ayaş Piyade Ala- yı'ndan Yb. Cahit Aksoy komu- tasında bir tabur süratle hareket "ettirildi. Ihtilalin başlaması Ue uyandınlarak alarnıa geçirilen ye- deksubay okuhınun tûm mensup- ERCÜMENT YA VÜZALP (Özel Kalem Sîüdürüiİ K T İ D A R D A N İ D A M A M E N D E R E S 27Mayıs'a iktidar ve askerler kadar demokrasi kurallarının iyi uygulanamaması da yol açtı Menderes'in dramı,toplumun dramıdır— 18 — Aradan bu kadar yıl geçtikten, heyecanlar, karşılıklı kırgınlık ve husumetler durulduktan sonra 27 Mayıs olayı belki biraz daha ob- jektif bir şekilde değerlendirilebi- lir. tster 27 Mayıs, ister daha son- raki askeri müdahaleler olsun, bu şekildeki gelişmeierin ülkenin si- yasi hayatında hiç arzu edilmeyen yaralar açtığı bir vakıadır. Bu ya- raJann sarılmasınm ve ülkede de- mokratik düzenin tekrar rayına oturtulmasının hem güç olduğu hem de zaman aldığı başımızdan geçen bu tecrübelerle sabit oldu. Bu bakımdan, macera peşinde olanlar dışında, bu müdahaleleri yapmak durumu nda kalmış olan askerler de dahil, ülkede çok bü- yük bir çoğunluğun, başımıza bir daha böyle kazalar gelmemesini gönülden arzu ettiğinde, bence, şüphe yoktur. 27 Mayıs'a neden geldik soru- suna cevap ararken, bunun suçu- nu münhasıran iktidara veya bu hareketi yapanlara yüklemek, ger- çeklerin arayışında yüzeysel bir davranış olur. 27 Mayıs'ın oluşu- munu bir tek nedene baglamak ve bundan hareketle sorumlu sapta- mak, kanaatimce bu olayın tahli- linde bizi yanhs sonuçlara götürür. 1959 sonu ve özellikle 1960'ın ilk aylarında, siyasi hayatın iyice ki- litlendiği, o zamanki hükumetin gittikçe merdivenleşen olaylara rağmen, değil seçıme gitmek, ha- vayı yumusatabilecek baa jestler- de bulunmayı dahi devlet otorite- si ile bagdaşmayan tasarnıflar olarak görduğu ve katı bir tutum sergilemekte ısrar ettiğini hatır- Lyoruz. Basın, Universite, memur ve okumuş yazmışlann büyük bir co- ğunluğunun da o dönemde, kilit- lenmiş bir durumu ancak bir as- keri operasyonun açacagı fıkrin- de adeta birleşmiş olduğunu da gene hatırlıyoruz. Nitekim 27 Ma- yıs olunca askeri seven, sevraeyen herkesin, siyasiler ve aydınlar da- hil sevinçle sokaga dökülüp askeri öpüp koklayıp omuzlarında gez- dirdikleri de hafızalarımızdadır. Maceracılardan bahsetmiyo- rum, fakat, aklı başında askeri, ihtilal yapmaya ıkna eden ortam budur. İhtilal, hiçbir zaman ar- zu edilen bir şey degıldir ve 27 Ma- yıs ülke siyasi hayatına getirdiğin- den çok goturmüştur. Bunlar ın- kâr edilemeyen hususlardır. Ama bu koşullarda 27 Mayıs için mün- hasıran asken itham etmek, bu olayın gerçekçı bir değerlendirme- si olarak nitelendirilebilir mi? As- kerin belirli bir siyasi kilitlenme- yi açmak için müdahale ettikten sonra, derhal kışlasına döneceği- ne, görduğu muhabbeti yanlış de- ğerlendirip memleketi, hem de al- tüst olmuş bir askeri hiyerarşi ile idare etmeye kalkmasında ve bu- nu yaparken de kapatılması çok güç yaralar açmasında kendi ku- surlarının yanında, acaba Milli Birlik Komitesi'nin etrafını sarıp, komitenin genç üyelerine yağdır- dıkları övgülerle onları birer da- hi olduklanna inandırmaya çalı- san birçok aydınımızın payı olma- mış mıdır? Amaç, 27 Mayıs olayında askeri hiç bir intibak gflçlüğü ve bunun sonucunda yaptıklan bazı hatalar olmamış mıdır? Ne iktidar muha- lefet ile mücadelesinde, ne de mu- halefet iktidar ile mücadelesinde, demokrasilerde mucadele ile hu- sumet arasında mevcut olması ge- reken çizgiyi çekebilmiştir. O do- nem siyasi hayatının, belirgin ni- teliğini teşkil eden tahammülsüz- luk ve devamlı kavga eğilimi, sa- dece bir tarafın tekelinde değildi. Tabii bir ülkede en büyük sorum- luluk iktidarlara aittir. Ancak bu kuralın mevcudiyeti, 27 Mayıs için sadece iktidarı sorumlu tutup di- toplumumuzun tüm kesimlerinin, tam anlamı ile intibakı sürecinin henüz tamamen bitmemiş olduğu- na delalet etmektedir. Bu bakımdan, demokratik ha- yatımızın zaman zaman başına gelen kazaların kabahatini sade- ce o sırada iş başında bulunan ik- tidarlara yüklemek, başımıza bir daha böyle kazaların gelmemesi için düşünülecek önlemlerin sağ- lıklı bir şekilde saptanmasma yar- dımcı olmayacaktır. Tekrar ediyo- rum, bunları söylerken hiçbir za- man iş başındaki iktidarlann ha- tasız olduklarını iddia etmiyorum. telemek mecburiyetinde kaldığı- mızı Yunanlılara bildirmesini sağ- lamarnı istedi. Benim o gün Menderes'in bu ifadelerinden anladığım, seçim ya- pümasını ciddi olarak öngurduğu, yalnız bunun zemininin nazırlan- masmın, yoğun bir çalışmaya ih- tiyaç gösterdiği, bu yapılmadan seçime gidilmesinin, partisinin alacağı sonuç bakımından, riskli olacağı kanaatini tasıdığı yolun- da idi. Bundan sonra iç olaylar sürat- le gelişti ve seçimden bahsedilmez oldu. Eğer bu seçim yapılmış ol- Bir grup aydında, iktidara kim gelirse gelsin, muhalefet etmek bir nev'i ikinci tabiattır. Bir başka grup, iktidara kim gelirse gelsin, kişisel yarar sağlamak için derhal iktidarın destekçisi olurlar. Asıl dikkat edilecek grup, ikti- darları objektif kriterlere göre de- ğerlendiren yansız aydınlardır. Bu daha kalabalık bir gruptur. Eğer bu grubun ekseriyetinde, iktidara kuvvetli muhalefet başlarsa ikti- darlar için iniş başlamış demek- tir. Bu grubun tümünü karşısına alıp uzun süre iktidarda kalmak zordur. D arbeyi yapanlar da dahil, önümüzdeki sorunlara soğukkanlı yaklaşmak geleneğimiz olsa idi herhalde bunları dramatik metotlara başvurmadan çözmemiz mümkün olurdu. 27 Mayıs'ın sorumlusu sadece ipe götürenler ve ıstırap çektirilenler değil, tek partili rejimden çok partili demokrasiye geçişte, tüm toplum olarak gerekli intibakta gösterdiğimiz başarısızlıktır. Menderes'in Ozel Kalem Mödnriı Ercnment Yavuzalp, 1960'la Başbakan'la biriikte Silifke'de. aklamak değildir. Ancak, yapıl- mamış olması gereken bir şey ya- pılmış ise, ki yapılmıştır, bunun vebalini hakkaniyetle paylaştır- raak gerekır. Aynı şey o zamanki iktidar için de geçerlidir. Ülkeyi 27 Mayıs'a götüren ortamın oluşmasında on- lann yaptıklan hatalann payı kuş- kusuz vardır. Ancak bu ortamın oluşmasımn yegane sorumlusu olarak bu iktidarı gostermek hak- kaniyete uygun olmayacağı gibi değerlendirme olarak da yanlıştır zannederim. Bununla, iktidarın hiçbir sorumluluğu yok demek is- temiyorum. Tek partili rejimden, çok partili demokratik rejime ge- çildikten sonra, ülkede bu rejimin kurallanna intibak edemeyen sa- dece iktidar değildir. Demokratik hayatın diğer temel müesseseleri- nin, iktidarın aksine yeni hayata hemen intibak edip oyunu kural- larına göre oynadıklannı, vicdan huzuru ile iddia etmek mumkün müdür? Başta muhalefet olmak üzere, basın, üniversite, meslek kuruluş- ları, dernekler ve aydınlarımızın, bu demokrasiye geçiş sürecinde ğer faktörleri gormemezlikten gel- meyi haklı kılmaz. Ulkeyi 27 Mayıs'a sürukleyen, esasında, tek partili rejimden çok partili demokrasiye geçiş sürecin- de çekilen intibak sancılandır. Bu sancılan, iktidar, muhalefet ve ce- miyetimizin bütün muesseseleri çekmiştir. İktidarda hangi parti olursa olsun bu süreç içinde bir- takım sıkıntılar olması herhalde pek önlenemezdi. Talihsizliğimiz bu sancılann, önemli bir ameliya- ta ihtiyaç göstermiş olmasıdır. Bu dönemi daha hafif ve daha az sı- kıntı ile atlatmak belki mümkün olabilirdi. Ama herhalde sıkıntı- larımız gene de olacaktı. Bunun en belirgin kanıtı, daha sonra gelen çeşitli iktidarlar döne- minde de bu sıkıntılann dinmemiş olmasıdır. Eğer bütün sıkıntı, ge- lişme sürecinde olan cemiyetin bünyesinden değil, sadece Demok- rat Parti iktidaruıdan kaynaklan- mış olsa idi, bu iktidarın 27 Ma- yıs darbesi ile gitmesinden sonra sorunlarımız halledilmiş olurdu. Sorunlanmızın, hafifleyerek de ol- sa hâlâ devam ediyor olması, zan- nederim çok partili demokrasiye Sadece kusurların sağhklı değer- lendirihnesinin yararına işaret et- mek istiyorum. Bu açıdan bakıl- dığında, Demokrat Parti iktidarı ve Menderes'in maruz kaldığı dra- mm sadece kendilerini ilgilendire- nin çok ötesinde bir niteliğe sahip olduğunu söylemek mümkündur. Menderes, 1960 ilkbahannda, Karamanlis'in ülkemize 1959 yı- lında yapmış olduğu ziyareti iade için Yunanistan'a gidecekti. Bu hususta karar alınmış ve karşılık- lı olarak tarih de saptanmıştı. Zi- yaret tarihinden kısa bir süre ön- ce, Menderes bana, seçim yapıl- masının söz konusu olduğunu, yalnız seçime mevcut engelleri te- mizlemeden gitmeyeceğini, bunun için bu dönemde çok meşgul ve yüklü olacağmı, bu durumda sap- tanan tarihte Atina'ya gitmesinin mumkün olmayacağını, "Seçim sathı mailine girdiğimiz bu dö- nemde'' kendisinin meşguliyet de- recesini, bir politikacı olan Kara- manlis'in takdir edeceğini söyledi ve Dışişleri Bakanlığı'nın, herhan- gi bir yanlış anlamaya meydan vermeyecek bir üslupla ve bu ge- rekçeleri de belirterek ziyareti er- sa idi, belki Demokrat Parti yine kaybedecek ve ondan sonraki dö- nemde de her şey belki istenildiği ve beklendiği kadar yoluna girme- yecekti, ama ülkemiz, siyasi tari- hinde derin yaralar açan ve dranı- la sonuçlanan bir ameliyata da belki maruz kalmayacaktı. Ülkeyi 27 Mayıs'a götüren or- tamın oluşmasında o günkü ikti- darın payına düşen hatalann ya- pümasında çeşitli fektörler rol oy- namıştır. Uzun iktidar yıllanmn yarattığı aşın güven duygusu, bu- nunla bağlantılı olarak eleştirile- re tahammulsüzlük ve rausamaha- sızlık ve nihayet tabanla iletişimin kopuk olması gibi. Gerçekten, Demokrat Parti ik- tidan, halkın desteğinin kendile- rinde olduğuna ve buna dayanan bir güce sahip bulunduğuna, olay- lar iyice kontrolden çıkana kadar, hatta son ana kadar inanıyordu. Demokrat Parti, belki hâlâ belir- li bir desteğe sahip bulunuyordu. Ancak, gözden kaçan husus, aydın kitledeki muhalefetin her geçen gün daha yaygın bir hale gelmesi idi. Bu kitlede daima üç kesim olmuştur. İktidarlann genellikle eleştiri- lerden hoşlanmadıklan bir vakı- adır. Ancak bu eleştirilere taham- mül etmek ve bunlara aşın tepki gösterip hırcınlaşmamak da alına- cak kararlann sağhklı olması ba- kımından, tabii önemlidir. Demo- rat Parti iktidannın, bu eleştirilere karşı, demokrasinin kurallarının gerektirdiği tahammülü, özellikle son dönemlerde gösteremediği bir vakıadır. Gerek muhalefet, gerek başında iktidara karşı yöneltilen eleştirilerin hepsinin belirli bir in- saf ve sorumluluk sınırlan içinde kaldığını söylemek zor olmakla beraber, bütün bu eleştirileri ay- nı torbaya koyup hepsini tahrik ve bozgunculuk olarak niteleyip ge- reksiz hırçınlığa kaçmanın, siyasi ortamı ağırlaştırmış olduğu da bir vakıadır. Tahammülsuzlukte, Bayar'ın, Ismet înönü'yu tekrar iktidarda görmemek saplantısının da önem- li bir etken olduğu söylenebilir. Tabii, bu tahammülsüzlüğün oluş- masında, tahrik niteliği taşıyan ve demokrasi gelenekleri ile hiç bag- daşmayan saldırgan eleştirilerin oynadığı rolü de göz ardı etme- mek hakkaniyetli olur. Bütün bunlar bizi, demokrasiye geçiş sü- recinde, oyunun kurallannı sade- ce iktidarın değil, toplumun diğer müesseselerinin de iyi uygulaya- madığı sonucuna götürmektedir. Demokrasimizin, on senede bir kazaya uğramaması için, sadece iktidara değil, toplumun bütün müesseselerine de sorumluluklar düşmektedir. Yapılan hatalara etken olan bir başka husus da iletişim eksikliği- dir. Benim görevde bulunduğum sırada, daha önce de temas etmiş olduğum gibi başbakanın etrafuı- da dar bir çevre vardı. Menderes hemen her gun aşağı yukan aynı kişilerle beraberdi. Bu ister iste- mez toplumla bir kopukluk yara- tıyordu. Gerçi sık sık ülke gezile- rine çıkıyordu, ancak on sene ik- tidarda kalmış ve son söz kendi- sinde olan bir başbakana, bu ge- zilerde tabanın ne düşündüğünün saglıklı bir şekilde yansıması zor oluyordu. Aksine, başbakanın hoşuna gi- deceklerin dışında bir şey söyle- memek de bizde, o zaman da mev- cut, herhalde hep devam edecek bir gelenek halinde idi. Tek tük söylenenler de nefse aşın güven dolayısıyla pek fazla itibar görmü- yordu. Maalesef, uzun süre ikti- dar, halkın içinden gelmiş olanla- nn bile tabanla, hatta belirli bir süre sonra, kendi siyasi kuruluş- lan ile bile iletişim kopuklukları- na neden oluyor. Bu durumda, de- ğerlendirmeler ister istemez, ya noksan veya yanlış verilere daya- nıyor ve bunun sonucunda da ah- nacak önlemler ters veya etkisiz, oluyor. 27 Mayıs, kanaatimce bütün bu çeşitli faktörlerin üst üste binip ya- rattığı ortamın sonucunda gelniiş- tir. Darbeyi yapanlar da dahil, önümüzdeki sorunlara soğukkan- lılıkla yaklaşmak geleneğimiz ol- sa idi, herhalde bunları dramatik metotlara başvurmadan çözme- miz mümkün olurdu. Kaldı ki başvurulan metot ve onun sonra- sındaki kargaşa, sorunlanmızı çözmek şöyle dursun, bunlara ye- nilerini ilave ettiği gibi, toplumda derin yaralar da açmıştır. 27 Ma- yıs'ın sorumlusu, sadece ıpe götu- rülenler ve ıstırap çektirilenler de- ğil, tek partili rejimden, çok par- tili demokrasiye geçişte, tüm top- lum olarak gerekli intibakta gös- terdiğimiz başansızhktır. Dolayı- siyle, Menderes'in dramı, bir yer- de, toplumun da dramıdır. —BİTTİ— ları ile Polatlı'dan gelen topcu okulu öğrenci teğmenleri ve 200 kişilik birlik, ihtilal karargâhının gerisinde yedek birlikler olarak harekete hazırdı. Biraz sonra Sami Köçik, yanın- da Kur. Alb. Emin Aytekia oldu- ğu halde devreye girecek, Çanka- ya'ya doğru yürüyüş halindeki Ayaş Piyade Taburu'nu emrine alarak Köşk'ün çevresini sardıra- caktır. Sami Küçük, büyük bir ce- saretle ve örnek komutanlık bece- rileri ile dışanya karşı mevzilen- miş Muhafız Alayı birliklerinden bazüannı cözerek kendi safına alacak ve çemberi yaracaktır. Osman Köksal, bu gelişmeier- den sonra, artık Bayar'ın teslim olabileceğini duşünerek, onun ya- nına dönmeye hazırlanıyordu. Tam bu sırada Köşk'ün kapısın- da bir kaynaşma ve karışıklığın başladığını gördü, derhal oraya koştu. Durumun son dakikada bozulmasından ve Muhafız Ala- yı birlikleri ile gelen kuvvetler ara- sında bir çatışma çıkmasından korkuyordu. Köksal, şu görOnümle karşılaş- tı. Veteriner General Burhanettin Uluç, yanındaki Harbiyelilerle ka- pıya dayanmış: "Bavar'ı isttyo- nun" diye bagınyor. Kapının iç ta- rafında Muhafız Alayı'ndan bir manga asker, elleri tetikte bekli- yor. Burhanettin Uluç'un ne plan- lardan ne de Köksal'ın ihtilal ör- gütünün bir üyesi olduğundan ha- beri var. Tam bu sırada kapıya da- yanmış birliklerden bir astsubay bagınyor: "Bu albay. Muhafız Alay Ko- mntanı Osman Köksal, koyu Ba- yaradır." Birden Köksal'ın etrafını çevre- liyor. Tabancalar çıkıyor, silahlar çekiliyor. Geride de harekete ha- zır Muhafız Alayı'nın birlikleri ve muhafız jandarma birlikleri var. Bir anda çatışma başlayıp yayıla- bilir ve her şey altüst olabüir. Os- man Köksal birliklerine bagınyor. 'Ben emrctanedikfe ateş edflneye- cek.' Aslında hanrladığı plana göre de harekâtın başından ben de hep böyle yaparak birliklerini sıkıca elinde tutuyordu. Tam o sırada dışardan gelenler- le Sami Küçük ortaya çıkıyor. Köksal'ın boynuna sanlıyor. Bur- hanettin Uluç ve bu durumdan haberi olmayan diğerleri şaşınyor, durumu kavnyorlar. Olay yerine koşan muhafız jandarma tabur komutanı binbaşıya, Köksal şun- ları söylüyor: "Binbaşım, boş yere kardeş ka- nı dökmeyelim. İhtilal başanya ulasnus, Silahlı Knrvetler yöneti- mi de almıştır. Ben birliUerimi ce- Idyornm. Sen de çek." Binbaşı, Köksal'ın bu önerisine uyuyor. Artık çatışma olasıhğı ke- sinlikle önlenmiştir . Osman Köksal ile Sami Küçük- un tam zamanında karşılaşmala- rı, Çankaya'da her türlü tereddüt- leri ve çatışma olasüıklarmı önlfl- yor, bu en kritik yerde de sonın- lann plan gereğince çözümünü sağlıyordu. Sami Küçük, General Burha- nettin Uluç ve Bnb. AbduOah 1ar- du, Köşk'ün içerisine koşuyorlar. Yeni tank birhkleri ile Çankaya- ya yetişen Bnb. Muaffer Karan da onlara katüıyordu. Bu dörtlü ekip Bavar'ı ikna etmek için bo- şuna bir süre uğraşıyorlar. Daha sonra zorla alay komutanlığının makam otosu olan kırmızı steyşm arabaya bindirerek Harb Okulu- nun yolunu tutuyorlar. Bu kafile Atatürk Bulvan yo- luyla Genelkurmay'ın yan tarafın- dan kıvrılarak Harb Okulu'na doğru yoluna devam ederken sı- kıyönetim önünde biriken subay topluluğu tarafından durdumldu. Arabaya hücuma kalkan yedek subay öğrencüerini zorlukla dağıt- tım. Bayar, arabamn arka tarafın- da iri gövdesiyle oturuyor ve he- yecandan titriyordu. Çevresinde oturan subaylann her biri ona gö- re çok zayıf ve cılız görünüyordu. Bunlann hiçbirisini, kim oldukla- nnı ayırt edemedim. Oysa Sami Küçük-Muzaffer Karan da araba- mn içindeymiş. Bana öyle görün- dü ki, bu küçük arabamn içinde bulunan subaylann sayısı 10 kişi- den aşağı değildi. Çankaya harekâtı, 27 Mayıs İh- tilali içerisinde başanlması ve so- nuçlandınlması en çetin olanıdır. 27 Mayıs Ihtilali'nin kansız sonuç- landırılmasmı, demokratik reji- min yeniden sağlam temeller üze- rinde kurulmasını amaçlayan ka- falar ve yürekler için, bir başan olarak sayıyorum. Eğer bu kafa ve yüreklilik performansı gösterile- memiş olsaydı, Türk tarihinin akı- şı bir başka türlü olacaktı. Tipkı 1789 İhtilali gibi, tıpkı Ekim Dev- rimi gibi, tıpkı Humeyni'nin Islam devrimi gibi ve de tıpkı şimdiler- de gördüğümüz Çavuseskn'nun akıbeti gibi. Şimdi artık isteyen is- tediği yorumu ve tercihi yapabilir. Ama biz, bir kansız ihtilalin ya- pıcılan olarak, bundan gunır du- yuyoruz. Tarihimizin genel akış çizgisine daha çok yakıştığımızın da "Istiklal ve hürriyet benim karakterimdir" diyen Atatürk'ün yolunda olduğumuzun da bilinci- ni taşıyarak.. Varıo Gi UeUlşkl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle