Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 27 MAYIS 1990
S L P H l K A R A M A \
(Em.Kur.Alb.Eskî MBK üvrsi)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S
thtilalplanı için Harp Okulu komutanının odasında sessizce toplanacaktık, ancak hesapta olmayan şeyler de vardı
Silahborusu ortalığı karıştırdı— 8 —
Benden önce gelerJer Harb
Okulu önünden Atatürk'ün hey-
kdi çevresinde ayakta idiler. Hepsi
de neşeli göriilüyordu. General
Madanogln, General Sıtkı Ulay ve
bir kısim merkez komitesi üyele-
ri. Tanıdığım fakat bu işle ilgili ol-
duğunu bilmediğim kalabalık bir
subay topluluğu vardı. General
Madanoğlu ve General Ulay:
"Geç kalıyordun Karaman" diye
takıldılar. thtilal girişimi içinde
onlarla ilk kez karşılaşıyordum.
Ben onlann katıldıklannı bildiğim
gibi kuşkusuz onlar da benim işin
içinde olduğumu öğrenmişlerdi.
Ilk iş olarak Harb Okulu Ko-
mutanı General Sıtkı Ulay'a "Te-
lefonlann ne dunımda" oldukla-
ruu sordum. trtibatlannın tümden
kestirildiğini söyledi. Oysa genel
planlamada böyle yapılmayacak-
tı. Içerıden dışarıya kesilecek, dı-
şandan içeriye açık kalacaktı. lr-
fan Solmazer ve ekibinden bir
muhabere yüzbaşı arkadaş Harb
Okulu'nun iki telefonunu da he-
men bu dururna getirerek tekmil
verdiler. Artık Harb Okulu'ndan
dışarıya hiç kimse telefon edeme-
yecekti. Dışarıdan arayanlar ise
yanıt verilerek oyalanacak ve de
kimseyle temas ettirilmeyecekti.
Telefonların başında birer subay
sürekli duracak ve er oldukJarı sa-
nısıru vermek için herkesi (kadın
bile olsalar) "korautanını (!)" di-
ye yanıtlayacaklardı.
Silah başı borusu
Genel plan içerisinde aynntılı
planlamalara başlamak üzere okul
komutanının makam odasına ge-
çeceğimiz sırada, saat 21.30'da bır-
den, Harb Okulu'nun iç bahçesin-
den "silab başı(!)" boru sesi du-
yuldu. Bu genel plana göre Mer-
kez Komite üyeleri ve en üst dü-
zeyde birlik komutanlanndan ve
planlamaya katılacak görevliler-
den başka hiç kimse bu gece ihti-
lal olacağmı, başlayacağı saati bil-
meyecekti. Herkes yatıp uyuya-
caktı. Hareketin başlama saatin-
den bir süre önce kaldınlıp göre-
ve sevk edilecekti. Böylece insan-
lar hem 4-5 saat daha istirahat ve
uyku ile dinç tutulacaklardı. Çün-
ku ertesi gün belki iş çok çetin ve
uzun sürebilirdi. Hem de çok ki-
KARAMAN VE KÖKSAL — Supbi Karaman ve Osman Köksal esleriyle birlikte 27 Mayıs günlerinde bir yemek sırasında.
Ihtilal içinde en önemli nokta
Cumhurbaşkanlığı Muhafız
Alayı'nm durumu idi. Komutanı Osman
Köksal bizdendi. Alayı büyük bir
dirayetle emri altında tutacak, pasifize
edecekti. Fakat alay alarmını Çankaya'yı
koruyacak biçimde dışa karşı
tertiplenerek yapacaktı. Alayın böyle
tertiplenmesi sonradan durumu
bilmeyenler arasında Osman Köksal için
haksız yargılarda bulunulmasma neden
oldu.
Osman Köksal içine kapalı, ne
düşündüğünü belli etmeyen bir
yapıdaydı. 0nun bu görünüşü 27 Mayıs
yönetimi döneminde de çok kuşkulara,
bu kuşkular yüzünden karşı tertiplere
girilmesine neden oldu. Fakat ben hiçbir
zaman Osman Köksal için bu tür
olumsuz yargılarda bulunmadım.
şinin erken öğrenmemesi suretiy-
le gizlilik bir süre daha koruna-
caktı. Nitekim, tıpkı fılmlerde ol-
duğu gibi bu silah başı borusu se-
sinin etkisiyle heyecanlar kabann-
ca, olayı bilmeyen ve de içinde ol-
mayan bazı kimseler telaşa ve
paniğe kapüdılar. Harb Okulu öğ-
retim kadrosundan 1935'lilerden
bir kurmay albayın dizlerinin ba-
ğının çözüldüğünu, şapkası elin-
de dışarıya çıkmanın yollannı ara-
dığını, 1938'lilerden bir kur. yar-
bayın da "Kanm dogum yap&ak,
beni bırakın" diye yalvardığını,
kendilerini bu cehennemin dışına
atmaya çalıştıklannı ibret ve deh-
şetle izledik. Her ikisi de okul bi-
nasının alt katında nezarete alın-
dı. O gün Harb Okulu'nda bir ha-
talı durum daha vardı. Milli Sa-
vunma Bakanı Etbem Menderes
her nedense, kendi açısından bir
gerekçe ile 26 mayıstan itibaren
Harb Okulu'nda bulunan bütün
görevlilerin evlerine gitme>ip
okulda yatmalarını emretmişti.
lhtilale kesin karar verildiği saat
14.00'ten itibaren bu emri yerine
getirmeye gerek yoktu. Olayın
içinde olan Harb Okulu görevli-
leri nasıl olsa kalacaklardı. Bun-
lar da oldukça kalabalıktı. Olayı
bilmeyenler ve içinde olmayanla-
rın evlerine gitmeleri daha doğru
olabilirdi.
Harbiyeli silahlandı
Silah başı borusunu duyan
Harbiydiler silahhanelere koşarak
silahlandılar. Bahçede toplandılar.
Aslında öğrenciler gunlerdir heye-
can içindeydiler. Bir kıvılcımın
patlamasını sabırsızlıkla bekliyor-
lardı. Belki ihtilalin bu gece baş-
latılacağını da öğrenmişlerdi. On-
lar için bu alarmın tek sakıncası,
uyumayacak ve uykusuz kalacak
olmalarıydı. Yarına daha güçlü
olamayacaklardı. Oysa olayı hiç
bilmeyen görevliler için durum
farklıydı. Hiç kuşkusuz bir kısmı,
belki büyük çoğunluğu bize katı-
lırdı. Fakat korkacak ya da iste-
medikleri için karşı çıkacak birkaç
kişi sorun olurdu.
Durumu yatıştırmak, biraz ol-
sun düzeltmek için Harb Okulu
Komutanı Sıtkı Ulay, çoğunluğu
öğretim görevlisi olan Harb Okulu
mensuplarını sinema salonuna
topladı. Uzun bir konuşma yap-
tı. Dışandan Harb Okulu'na ge-
len generaller ve kurmay subaylar
kalabalığı için de "Milli Savunma
Bakanı, Harb Okulu öğrencileri-
nin 6 gün önce yspoklan yüriıyü-
şiin tahkikatını sürdıirmek için
göndermis. Şimdi yann sabah tah-
kikat başlayacak" diyerek durum-
dan haberi olmayanları bir ölçü-
de uyuttu.
Gece saat 23.00'e yaklaşıyordu.
Henüz aynntılı planlamaya başla-
yamamıştık. Fakat o anda çok
önemli bir endişemiz daha vardı.
Merkez Komitesi'nin çok önemli
iki elemanı, Sami Kiiçük ve Sezai
O'kao.kararlaştırılan süre iki sa-
at geçtiği halde henüz aramıza ka-
tılamamışlardı. Sıkıyönetim gece
sokağa çıkma yasağı saat 22.00'de
başlıyordu. Gizlilik ve baskın yö-
nünden pek çok olasılık akla ge-
liyordu. Bazılanrruz bu iki arka-
daşın Osman Köksal ile buluşarak
Çankaya'ya Muhafız Alayı'na (ya-
ni Osman Köksal'ın kendisine)
karşı hareket başlarken uygulaya-
cakları yöntemi saptayacaklarıru
biliyorduk. Ancak sokağa çıkma
yasağına karşın hâlâ ortada olma-
malan kendileri için, bizim için ve
en önemlisi harekâtın başansı için
çok tehlikeliydi. Biraz sonra kan
ter içinde geldiler. Osman Kök-
sal'la buluşmuşlar, yeni Meclis bi-
nasının arka duvarlannın birinde
uygulanacak yöntemi kararlaştır-
mışlar. Sıkıyönetim yasağı da baş-
ladığı için arka yollardan, ağaçlık-
lar arasında uzun bir yürüyüş yap-
mak zorunda kalarak hayli yorul-
muşlardı.
Saat 23.15'te Harb Okulu ko-
mutanının odasında aynntılı ha-
rekât planlaması için toplandık.
Ihtilal makinesi 4 saat sonra An-
kara'da ve lstanbul'da harekete ge-
çirilecekti. tstanbul'un işi kolay-
dı.
Köprüyü geçtiler
Sıkıyönetim karargâhından
emir altındaki bütun birlikler, bir-
çoğu ihtilale katılmaya söz vermiş
birliklerin daha küçuk rütbeli su-
baylann komutasında hedeflere
yayılacaktı. Hiçbir yerden karşı
koyma söz konusu değildi. Bu
arada canlı hedefler, oluşturulan
küçük gnıplarca toplanacaktı. Bi-
raz sonra "Köpruyü geçtiler, Tak-
sim'e geldiler, Vilayet lamam, Ye-
şilköy tamam, emniyet tamam,
PTT tamam" diye tekmiller alı-
nacaktı.
Oysa Ankara'nın işi böyle değil-
di. Jandarma birlikleri elde edile-
memişti. Bizim için en iyi vaatle-
ri. "Alarmı ağırdan yapanz. Kısa
siirede başaramazsanız üzerinize
gelebiliriz" olmuştu. Merkez Ko-
mutanı birlikleri içerisinde hiç bir-
şey yapılamamıştı. Ancak bir-
kaç gün evvel içinde bulunduğu
durumdan çok bunalan Merkez
Komutanı Tuğg.Muammer Ül-
gen'den "Yeter artık. SUahlı Kuv-
vetler duruma el koyarsa hareke-
te katüınm." haberini almıştık.
Fakat güven ve gizlilik yönünden
kendisine hiçbir bilgi verilmemisti.
Köksarın durumu
En önemlisi Cumhurbaşkanlı-
ğı Muhafız Alayı'mn durumu idi.
Komutanı bizdendi. Alayı, büyük
bir dirayetle emri altında sıkıca tu-
tacak, pasifize edecekti. Fakat
alay alarmını Çankaya'yı koruya-
cak biçimde, dışa karşı tertiplene-
rek yapacaktı. Bizim her yeri çok
çabuk ele geçirmemizi bekleyecek-
ti. M.uhafız Alayı'mn yapısından
ve özel durumundan ötürü alayın
I K T I D A R D A N I D A M A M E N D E R E S
Eskişehirgezisindeaskeriüssün önündekibirgrupastsubay Menderes'e topluca sırtlannı döndüler
Sabaha karşı Ihtilal telefonu'— 15 -
tnönü'nün "Sizi ben bile
kurtaramam" dediği Türkiye Bü-
yük Millet Meclisi'nin meşhur
kavgalı ve gürültülü oturumundan
hemen sonra Başbakan Eskişehir
gezisine başladı.
Başbakan ve beraberindekileri
götüren uçak Eskişehir'de askeri
hava meydanına indi. Askeri kar-
şılama töreni yapıldı. Başbakan,
aralarında vali ve yüksek rütbeli
subaylann da bulunduğu karşıla-
yıcılann ellerini sıktıktan ve şeref
kıtasını denetledikten sonra kon-
voy halinde, Başbakan'ın konuş-
ma yapacağı meydana hareket
edildi. Ozel kaleme tahsis edilmiş
otomobil Başbakan'ın otomobili-
nin hemen arkasında yer alıyordu.
Üssun çıkışına yakın bir yerde
kalabalık bir astsubay grubu var-
dı. Gruba yaklaşıldığında, Men-
deres, muhtemelen lehte tezahiirat
yapılacağı tahmini ile yerinden
doğrulup grubu selamlamaya ha-
zırlanırken gruptan birisi geriye
dön komutu verdi. Hepsi geriye
dönüp yürümeye başladılar ve yü-
rürken de elleri ile müstehcen işa-
retler yaptılar. Tabii Başbakan çok
sarsıldı.
Şehre giden yola sapıldıktan
sonra yol boyunca partililer teza-
hürata başladılar. Oldukça büyük
bir kalabalık vardı. Yolda kurban-
lar kesildi. Meydana ulaşıldığın-
da orada daha büyük bir kalaba-
lığın toplandığı görüldü. Gerek
lehte tezahürat gerek bu büyük
kalabalığm, Menderes'in askeri
hava meydanmdaki olayla bozu-
lan maneviyatını ne ölçüde takvi-
ye ettiğini pek bilemiyorum. Eğer
bir ölçüde takviye etmişse bile
meydana gelir gelmez karşılaşılan
ikinci bir olay şüphesiz yeni bir
şok yaratmıştır.
Menderes kalabalıktan zorluk-
la ilerleyip konuşmayı yapacağı
kürsüye gelip konusmaya başla-
yınca hoparlörlerden sıs çıkmadı-
ğını gördü. Kablolar kesilmişti. O
hengâmede kimse gerekli tamira-
tı yapamadı ve Menderes konuş-
masını mikrofonsuz ve bağırarak
yapmak sorunda kaldı. Yaptığı
konuşmanın en göze çarpan nite-
liği son derece yumuşak ve uzla-
şıcı tonu idi. Menderes daha ön-
ce kendisine eski Türkçe bir ko-
nuşma taslağı hazırlamıştı. Bunu
okumadı ve irticalen konuştu.
Meclisteki gürültülü oturum ko-
şulları içinde hazırlanmış konuş-
masının pek yumuşak bir üslup-
ta olması ihtimali en azından za-
yıftır. Benim kanaatim, yumuşak
üslubun, seyahatin hemen başın-
da yaşanan ve Menderes üzerinde
etki yaptığı kuşkusuz yukarıda
bahsettiğim olaylardan kaynak-
lanmış olması pek muhtemeldir.
Nitekim Menderes, Eskişehir
1
de geçirilen sonraki günlerde ziya-
ret ettiği yerlerde yapılan lehte
gösteriler ve beraber getirdiği po-
litikacı arkadaşlannın muhteme-
len yaptıkları maneviyat arttıncı
telkinleri sonunda tekrar sert tu-
tumuna dönmüş ve ihtilalden bir
gun önce verilen akşam yemeğin-
lin gereği yerine getirdikleri tavır
ve davranışlarından kolaylıkla se-
zilebiliyordu.
27 Mayıs'tan bir gün önce, ak-
şam, şeker fabrikası misafirhane-
sinde Başbakan şerefine büyük bir
yemek verildi. Başbakan bu yeme-
ğe geldiğinde, benim kanaatime
göre hâlâ sertlik ve yumuşaklık
arasında bocalıyordu. Şüphesiz
Eskişehir'de karşılaştığı nahoş
olaylar onu sarsmıştı. Ancak ba-
zı çevreler de kendisine sıcak sev-
Menderes'in yanına gelmiş, Baş-
bakan'a övgüler yağdırdıktan son-
ra bir de gül vermişti. Bu jestin
Menderesi duygulandırdığı görü-
lüyordu.
Bu ara Menderes'i dışarı, tele-
fona çağırdılar. Dönüşünde çok
sinirli olduğu göze çarpıyordu. Ye-
mek konuşmasını bundan sonra
yaptı. Konuşmarun, Eskişehir'e ilk
geldiğinde meydanda yaptığı uz-
laştırıcı ve yumuşak konuşma ile
hiçbir ilgisi yoktu. Son derece sert
Yemekten sonra kalmakta oldu-
ğumuz şeker fabrikası misafirha-
nesine döndük. O zaman Basın
Yayın Genel Müdürü olan Alle-
mur Kılıç da misafirhaneye geldi.
Kalmakta olduğu Porsuk Oteli'ne
(şimdi orduevi) gitmeden önce bir
süre konuştuk. Bu değerlendirme
bocalamaları onun da dikkatini
çekmişti. Doğru veya yanlış, sert-
liğin de bir politika olabileceği,
ancak bir gün yumuşaklık, ertesi
gun sertlik arasında gidip gelme-
sesleri geliyor. Başbakanlık işgal
edildi. Ben Medeni Berk Beyin
(Başbakan Yardımcısı) odasına
geldim. Sizi oradan anvorum. Bi-
raz sonra buraya da gelecekler.
Ben gidiyorum" dedi ve telefonu
kapadı.
Nöbetçi memunın söyledikleri-
nin ne anlama geldiğini anlamak
için etraflı bir değeriendirmeye ge-
rek yoktu. Genellikle tahmin edi-
len ve bazı kimselerin de kilitlen-
miş ortamda yegâne çare olacağı
"•j^skişehir'de askeri
JCiüste yapılan
karşılama sırasında
subaylar askeri
terbiyeyi elden
bırakmıyorlardı, ancak
soğukluk hemen
hissediliyordu.
Menderes'i ziyarete
katılan çok az subay
vardı.
£ 3 abaha karşı saat
gelen ve askeri harekâtı
haber veren telefonu
Hasan Polatkan ile
birlikte Menderes'e
bildirdik. Başbakan,
haberi soğukkanlı ve
telaşsız karşıladı veya
böyle göründü.
Harekâtın çapını ve
Silahlı Kuvvetler'de ne
kadar destek
bulduğunu öğrenmeye
çalışıyordu.
, \ ı * >{tJSffSSt
Menderes bir karşılama sırasında tören kıtası önünde. 27 Mayıs öncesi askerlerle soğukluk gözleniyordu. •
de Eskişehir'e geldiği gün yaptığı
çok yumuşak konuşmanın aksine
gayet sert bir konuşma yapmıştır.
Eskişehir'de Menderes ve bera-
berindeki heyet şeker fabrikasının
misafırhanesinde kalıyordu. Ziya-
ret sırasında Başbakan çeşitli ku-
ruluşları ziyaret etti. Gittiği yerler-
de genellikle iyi karşılanıyordu.
Bunun istisnası Eskişehir Hava
Üssü'nde oldu. Gerçi Üs Komu-
tanı (Bedii Kireçtepe) kendisine
gayet saygılı davrandı ise de kar-
şılamada genellikle bir soğukluk
göze çarpıyordu. Ziyaret sırasın-
da komutanın etrafında çok az su-
bay vardı. Onlar da askeri terbi-
yenin asgari gereklerini yerine ge-
tiriyorlar, fakat bunu askeri disip-
gi gösterileri yapıyordu. Şahsen
ben şahit olmamakla beraber ba-
zı politikacılann, onü Konya'ya gi-
dip oradan kalabalık konvoy ha-
linde ve nümayişle Ankara'ya
dönmeye iknaya çalıştıklan söyle-
niyordu.
Menderes'in bu dönemde bir
değerlendirme bocalaması içinde
olduğu bence kesindir. Bunda
kendisini yanlış değerlendirmeler-
le şaşırtanların da rolu vardır. Ni-
tekim akşam yemeği sırasında
olan bitenler Menderes'in gerçek-
ten sertlik ve yumuşaklık kutup-
ları arasında gidip geldiğini gös-
terir nitelikte idi.
Yemek, başlangıçta gayet nor-
mal ve oldukça sıcak bir hava için-
de geçiyordu. Bir doktor albay
ve itham edici idi. Ağırlık nokta-
sını üniversite hocaları teşkil edi-
yordu. Onları "kara ciippeliler"
diye nitelendiriyor ve kendileri ne
veryansın ediyordu. Daha sonra
Dağ Başını Duman Almış raarşı-
nı çalmalannı istedi. Orkestra
marşı çalarken herkes bu marşı
söylemeye başladı. Anlaşılan
Menderes yumuşaklıktan vazgeç-
miş gene sertliğe dönmüştü. Da-
ha sonra telefon edenin Meclis
Başkanı Refik Koraltan olduğu ve
telefonda Başbakan'a profesörler-
den bazılarının yaptığı tenkit edici
konuşmalar hakkında bilgi verdiğı
öğrenildi. Tabii neler konuştukla-
rını bilmiyorum. Fakat verilen ha-
berin Menderes'i çok sinirlendir-
diği kesindi.
nin saptanmış bir politikanın mev-
cut olmadığına delalet ettiği, şu
anda bir şaşkınlık ortamının hü-
kum sürdüğu, yapılacak şeyin ha-
vayı yumuşatmak olduğu, bu ka-
rarsızlık devam ettiği takdirde dev-
let idaresinin yüzbaşılara bile ge-
çebileceği göruşunde birleştik. Iki-
miz de ertesi gün olacakları his-
setmiş gibi bedbin bir şekilde yat-
maya gittik.
Sabah 04.00'te telefon
Şeker fabrikası misafırhanesin-
de kaldığım odanın telefonu 27
Mayıs sabahı dörtten biraz sonra
çaldı. Karşımda, Başbakanlık
Özel Kalemi'nin nöbetçi memuru
vardı. Çok heyecanlı bir sesle ba-
na "Beyefendi, her taraftan silah
düşüncesi ile arzu ettikleri askeri
darbenin gerçekleştiği anlaşılıyor-
du.
Haber üzerine aynı misafirha-
nede kalan Maliye Bakanı Hasan
Polatkan'ı uyandırdırn. Durumu
anlattım. Hıssedilir bir şekilde
sarsıldı. Daha sonra Polatkan'la
Başbakan'ı uyandırdık.
Başbakan'atelefonda bana söyle-
nenleri naklettim. Daha sonra
Başbakan'agiderken yolda uğrayıp
haberi verdiğimiz milletvekili Ba-
hadır Dıilger de geldi.
Başbakan haberi soğukkanlıbk-
la ve telaşsız karşıladı veya böyle
göründü. Bir yandan giyinirken,
bir yandan da benden, Içişleri Ba-
kanı Namık Gedik, Genelkurmay
Başkanı, Sıkıyönetim Komutanı,
Milli Savunma Bakanı ve Anka-
ra Valisi'ni telefonla bulmamı is-
tedi. Ben odama geçip istenilen
kimselerin çok acefe bağlanması-
nı Eskişehir Telefon Santralı'nda
Başbakan'ın telefon görüşmeleri
için görevlendirilmiş ilgililerden is-
tedim.
Derhal bağlayacaklarını söyle-
diler. Genelde bu iş en fazla bir iki
dakikada olurdu. Bu sefer uzadı.
Arada görevliler telefon edip An-
kara ile bir türlü temasa geçeme-
diklerini, temas kurmaya çalıştık-
lannı söyleyip gecikmeden dola-
yı özür diliyorlardı. Sonunda te-
masın mümkün olamayacağı an-
laşıldı. Başbakan bunun üzerine
Eskişehir Valisi, Hava Üssü Ko-
mutanı ve Yurtiçi Savunma Ko-
mutanı'nı misafirhaneye çağırma-
mı istedi. Hava Ussü Komutanı
hariç diğerleri geldiler. Telefon ir-
tibatı kurulamayınca, vilayetteki
emniyet telsizi ile Emniyet Genel
Müdürlüğü ile temasa çaiışüdı. Bu
temas da mümkün olamadı.
Başbakan pek tabii olarak ha-
reketin mahiyetini, çapını ve özel-
likle bunun Silahlı Kuvvetler ta-
rafından ne oranda desteklendiği-
ni merak ediyor ve bunu öğrenme-
ye çalışıyordu. Ankara ile temas
mümkün olamadığı için bütün
bilgi, bana Ankara'dan verilmiş
kısa telefon haberi ile sınırlı kalı-
yordu. Misafirhanede ve vilayet-
te daha fazla bir şey yapılmaya im-
kân olmayacağı anlaşılınca, Yur-
tiçi Komutanhğı'na gitmeye karar
verildi.
Yurtiçi Savunma Komutanı bir
tuğgeneral idi. Bir gün önce Baş-
bakan'la görüşmüş kendisine ki-
şisel bir sorununu açmıştı. Komu-
tan tümgenerallik sırası geldiği
halde terfiinin geciktirildiğinden
şikâyet etmiş ve önümüzdeki 30
Ağustos'ta terfiinin sağlanması
için Başbakan'ın tavassutunu iste-
mişti. Bunun üzerine Başbakan
benim kanalımla Milli Savunma
Bakanı'na komutanın bu yü terfi
ettirilmesi talımatını vermişti. Ko-
mutan, sevinci bir gun sürmüş ol-
sa bile Başbakan'a bir minnet hissi
duyuyordu.
Komutanlığa giderken gün
ağarmış olmakla beraber daha sa-
bahın çok erken saati idi. Buna
rağmen caddelerin bazı kesimle-
rinde küme küme havacı subay ve
astsubay grupları göze çarpıyor-
du. Sonradan anladığımıza göre
bunlar, verilen alarm üzerine us-
se gitmek için servis otobüslerini
bekleyen subay ve astsubaylardı.
Yann: Kütahya
yolunda jetler
içerisinde, alt kademelerınde ayar-
lamalar yapılamadığı için planla-
ma böyle hazırlanmıştı. Bu plan-
Iaraayı merkez komitesi de onay-
lamıştı. Muhafız Alayı'mn hafif
silah gücü, bir tümene bedeldi.
Muhafız Alayı'mn bu tür tertip-
lenmesi sonradan Osman Köksal
için haksız yargılarda bulunulma-
sına neden olmuştur. Bizim bir kı-
sım arkadaşlanmız bile böyle dü-
şünmüştür. 27 mayıs sabahı Çan-
kaya harekâtı geliştirilirken alayın
bu durumundan ötürü, Osman
Köksal'ın kendisi de çok güç du-
rumlara düşmüştür. 27 Mayıs'tan
iki gün sonra bir akşam gazetesin-
de, "Osman Köksalj nasıl (eslim
aldık" sürmanşet haberi altında
dört subayın imzası ile bir rapor
yayımlanmıştı.
Osman Köksal, içine kapalı, ne
düşündüğünü belli etmeyen bir ya-
pıdaydı. Onun bu görünüşü 27
Mayıs yönetimi döneminde de çok
kuşkulara, bu kuşkular yüzünden
karşı tertiplere girilmesine neden
olmuştur. Fakat ben hiçbir zaman
Osman Köksal için bu tür olum-
suz yargılarda bulunmadım.
26/27 mayıs gecesi, harekât sıra-
sında eğer ıçimizden birine ölüm
kader ise büyük bir olasılıkla bu
Osman Köksal olacaktı diye dü-
şünüyordum.
Planlama
Saat 23.15'te Harb Okulu ko-
mutanının odasında aynntılı ha-
rekât planlamasına başlarken du-
rum oldukça sakinleşmişti. Silah
başı yapmış olan öğrenciler yann
sabah harekâtın başlayacağını öğ-
renmenin coşkusu ile ve fakat ses-
sizlik içerisinde silahlan ile birlikte
yatakhanelere çekilmişlerdi. Harb
Okulu kadrosundan görev alacak-
lar dışındaki diğer subaylar, plan-
lamacı ve göre\' alacaklann çevre-
sinden uzakta, istirahattelerdi. Te-
laşlanan, bozguna uğrayan birkaç
subay nezaret altında etkisizleşti-
rilmişlerdi. Cemal Madanoğlu
masanın başında oturmuş, Ekrem
Acuner Ankara şehir planlannı
masanın üzerine, banlanru da yer-
de halıların üzerine yaymış, plan-
lamaya katılacak diğer subaylar
masa çevresinde, koltuklarda
oturmuşlar, bir kısrru ayakta. Bir-
lik komutanlan bitişikteki odalar-
dalar.
26/27 mayıs gecesi
lu'nda komutan odasında yapılan
planlama toplantısına katılan su-
baylar, o andaki rütbe ve kıdem
sırasına göre şunlardı:
1- Tümg. Cemal Madanoğlu
2- Tuğg. Sıtkı Ulay
3- Tuğg. trfan Baştuğ
4- Alb. Müçteba özden
5- Kur. Alb. Muzaffer Yurdaku-
ler
6- Kur. Alb. Fikret Kuytak
7- Kur. Alb. Nusret özselçuk
8- Kur. Alb. Mithat Ceylan
9- Kur. Alb. Cevat Kırca
10- Kur. Alb. Ekrem Acuner
11- Kur. Alb. Tevfık Ercan
12- Kur. Yb. Sami Küçük
13- Kur. Yb. Alpaslan Türkeş
14- Kur. Yb. Memduh Inceoğ-
lu
15- Kur. Yb. Mehmet tnceoğlu
16- Kur. Yb. Sezai O'kan
17- Kur. Yb. Suphi Karaman
18- P. Yb. Recep
19- Kur. Bnb. Kadri Kaplan
20-Tnk. Yzb. Dündar Taşer
21- Prs. Yzb. Irfan Solmazer
Bu listede bulunan üç kişi (Sıt-
kı Ulay, Müçteba özden, Tevfik
Ercan) Harb Okulu kadrosundan-
dı. Dışandan Harb Okulu'na ge-
lenlerin sayısı 18'di.
£ !
Vatan ve millet
Planlama başlarken General
Madanoğlu kısa bir konuşma yap-
tı. Hepimizin bildiği durumu, gö-
revin ciddiyetini ve kutsallığını an-
lattı. Tarihte yeni bir sayfa açıldı-
ğinı belirtti. Hepimizi yeniden bir
ant içmeye çağu-dı. Sağ elini dir-
sekten itibaren yukan kaldırdı, ay-
nı hareketi hazır bulunanlar da
yaptı. Madanoğlu şunları söyledi:
"1: Bu hareketi vatan ve mille-
tin selameti için >-apıyoruz. De-
rnokrasiyi ve özgüıiükleri yeniden
kuracağız. Atatürk devrimlerini
yaşatacağız. Askeri yönetime git-
meyeceğiz. Askeri bir diktatörlük
kurmayacağız.
2. Bu hareket sırasında içimiz-
den ölenler oiursa onlann çoluk
ve çocuklanna hayatımızın sonu-
na kadar bakacagız."
Bu sözleri tekrarlayarak kabul
ettik. Andımızı yaptık.
Artık planlama hemen başla-
mış, süratle ilerliyordu. Bugüne
kadar her şeyi, planı gerektiren
hususlan kafadan yapıyorduk. ilk
kez her şey yanya dökülüyordu.
Kur. Yb. Memduh tnceoğlu ma-
sanın yan tarafına oturmuş, plan-
lanan her şeyi elindeki kalın bir
bloknotun sayfalanna yazıyordu.
Kimi zaman yazıya eski harflerle
devam ediyordu. Birlikler, görev-
ler, komutanlar, sorumluluklar
hızla belirtiliyor, yazıya dökülü-
yordu. Görev alan birlik komutan-
lan ile daha küçük rütbeli birlik
komutanlan yandaki odalara çe-
kiliyorlar, ayrıntı planlannı oluş-
turup planlama kuruluna onaya
getiriyorlardı. Planlama kurulun-
dan görev alanlar zamanı gelince
ayrıhyorlardı.
Yann: Harp
Okulu'nda görev
hölümü