22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ ITIDARBM I ERES 19 MAYIS 1990 E8CÜMENT YA VUZALl , fÖze! Kaieın Müdürüj Menderes'insonABDgezisi— 7 — Başbakan'ın refakatinde katıl- dığıtn ikinci yurtdışı gezi, Ameri- ka Birleşik Devletleri'ne, eski adı Bağdat Paktı olan CENTO'nun Başbakan düzeyindeki konsey toplantısı vesilesiyle yapılan ziya- ret oldu. Bu dönemde, CENTO toplantılan, paktın ilk yıüanndaki hız ve önemini kaybetmişti. Do- layısiyle bu toplantılarda ağırlık daha çok, bu vesile ile yapılmak- ta olan ikili temaslara kaymıştı. Nitekim Başbakan'ın ABD'de- ki programında da yan temaslar ağır basıyordu. Tabiatiyle başta ABD hükümeti ile yardım konu- sunda yapılacak goruşmeler ağır- İjk taşıyordu. Bu nedenle heyete, Maliye Bakanı Hasan Polatkan da alınmıştı. Ziyaret sırasında, ele alınnıası öngörülen diğer bır ko- nu da Ereğli Demir Çelik fabrika- sının kurulması ile ilgili anlaşma idi. Nitekim ziyaret sırasında Pitts- burgh'a gidilip oradaki demir çe- lik tesisleri gezildi ve yapılan gö- rüşmeler sonunda bu fabrıkanın kurulması ile ilgili anlaşmamn esasları saptandı. Başbakan, Dallas'ta, Dış Poli- tika Enstitusu'nün davetlisi olarak Türkiye'nin dış politikası konulu bir konferans verdi. New York'ta Rum toplumunun merkezi, Baş- bakan şereflne bir toplantı düzen- ledi. Karşılıklı konuşmalar yapıl- dı. Rum asıllı Amerikan vatandaşı Skouras, ünlü Waldorf Astoria Oteli'nde, Menderes şerefine kala- balık bir öğle yemeği düzenledı ve Menderes yemekte bir konuşma yaptı. Karaçi'de görevli bulunduğum sırada, ki bu, paktın ilk yıllanna tesaduf ediyordu, bu şehirde baş- bakanlar düzeyinde yapılan bir konsey toplantısına katılmıştım. Bu toplantının son hazırlıkları, Karaçi'de yapılmıştı. Ankara'da daha önce hazırlanmış konuşma metinleri, Karaçi'ye hareketten ön- ce Başbakan'a arz edilememiş, metinler üzerindeki çaiışmalar toplantı arifesinde Karaçi'de yapı- labilmiştı. Menderes her konuşma metni ttzerinde özenle durmuş, çoğunda değişiklikler yapmış, ama konuş- mayı ise baştan bizzat kendisi dik- te etmişti. Metnin İngilizceye ter- cümesi bütün gece sürmüş ve an- cak toplantı saatinden kısa bir sü- re önce yetiştirilebilmişti. Vaşing- ton'daki toplantıda ise toplantı- Amerika ziyaretinde göze çarpan ilginç bir husus, hangi şehre gidersek gidelim, Ortodoks papazlannın heyet halinde Menderes'i karşılamalarıidi. ABD'deki Rum toplumunun ruhani lideri ünlü papaz Yakovas, Başbakan'ı gelişinde New York Havaalanı'nda karşıladıktan sonra Menderes, Washington'a geçince oraya da gelip Başbakan'ı otelinde ziyaret etmişti. Bu organize ilginin patrikten gelen talimatla yapıldığına şüphe yoktur. jaşbakan'ın »ABD ziyaretine üç büyük gazetenin sahipleri de katıldı: Nadir Nadi, Haldun Simavi, Ercüment Karacan. Cumhuriyet gazetesi o sıralar oldukça belirgin bir muhalefet .yapıyordu. Nadir Nadi iie Menderes uzun uzun konuştular. Menderes bu muhalefetten şikâyet ediyordu. Nadir Nadi ise Atatürk ilkelerinden verilen tavizlerden yakınıyordu. Bu uzun ve münakaşab görüşmede taraflar birbirlerini pek fazla iknaetmediler. Adnan Menderes ve Fatin Rüştii Zoriu, Beyaz Saray'da Başkan Eisenhower'la birlikle. dan kısa bir süre önce alelusul bir brifîng yapılmış, hazırlanan me- tinler üzerinde Başbakan, daha önceki toplantılardakilerin aksine, pek fazla durmamış ve bunları toplantıda aynen okumuşttı. Konsey (oplantılarında, askeri kanadın konsey için hazırladığı ra- porların da göruşülmesi usulden- di. O zaman genelkurmay başka- nı olan Riiştii Erdelfaon konseyin bu gündem maddesi için ayrıntılı bir hazırlık yapmış ve başbakana brifing vermek üzere Ankara'da iken randevu istemışti. Başbakan buna vakit bulamadı. Erdelhun, toplantıdan önce bu brifingi ver- mekte ısrarlı olduğu için, rande- vu talebinin cevabının gecikmesi üzerine, Başbakanhğa gelip orada beklemeye başladı. Zahmet etmememesini, Başba- kan'ın emri olur olmaz kendisini derhal haberdar edeceğimi söyle- meme rağmen, cevabı başbakan- lığa gelip beklemeyi tercih etti. O zaman CENTO işlerine bakan su- bay da, 27 Mayıs'tan sonra Milli Birlik Komitesi üyesi olacak Kur- may Albay Fikret Kuytak idi. Er- delhun, her gelişinde Kuytak'ı da beraberinde getiriyordu. Başba- kan'ın orgenerali kabulu geciktik- çe, ben de bir hayli sıkıntı duyu- yordum. Ankara'dan harekete ka- dar brifing mümkün olmadı. Yol- da, uçak değiştirmek için, Paris 1 te bir gün kalındı. Başbakan Ritz Oteli'nde kalıyordu. Erdelhun, brifing işini burada da otele gelip aşağıda beklemek suretiyle dene- di. Bu Paris'te de mümkıin olama- dı. Brifmgini, New York'tan Va- şington'a hareket etmeden kısa bir süre önce verebildi. ABD seyahatinde göze çarpan ilginç bir husus, hangi şehire gi- dersek gidelim, gerek gelişimiz, gerek ayniışımızda Ortodoks pa- pazlarının heyet halinde başbaka- nı karşılamaları idi. ABD'deki Rum toplumunun ruhani reisi ün- lü papaz Yakovas, Başbakan'ı ge- lişinde New York'ta hava alanın- da karşıladıktan başka, Başbakan Vaşington'a gittikten sonra, oraya da gelip başbakanı otelinde ziya- ret etti. Başbakanın ABD ziyareti, Londra, Zürih anlaşmalarırun so- nuçlandırılmasından sonra Türk- Yunan ilişkilerinde başlamış bala- yı dönemine tesadüf ediyordu. ls- tanbul'daki patrik Atenegoras da başbakana büyük yakınlık ve ilgi gösteriyordu. Istanbul'a her gidi- şimizde bana telefon eder, başba- kana saygılannı, bağlılıklarını ilet- memi ister, bir emirleri olup olma- dığınj sorardı. Bu o kadar mun- tazam cereyan etti ki Başbakan bir gün benden patrike gıdip, kendi adına hatınru sormamı, ilgısine te- şekkür etmemi istedi. Patrikhaneye gittiğimde papaz- lar beni kapıdan gayet s. ygılı bir şekilde karşıladılar ve hiç beklet- meden patrigin yanına götürdüler. Patrik odada ayakta duruyordu. Bunu hem beni oturarak karşıla- mamak hem de ben girince ayağa kalkmak mecburiyetinde kalma- mak için yaptığını tahmin ediyo- rum. Beni bir köşeye oturttu. Başba- kana ne kadar saygısı olduğunu anlattı. Kendisine ve ülkemize bü- yük bağlılık duyduğunu, "memleketimiz" ve onun idareci- lerinin refahı için hep dua ettiği- ni söyledi, oldukça mübalağalı il- tifatlarda bulundu. Iltifat ve du- ada beni de ihmal etmedi. Görüş- me bittikten sonra aynı merasim- ie kapıya kadar uğurlandım. ABD'deki Rum papazları ve ce- maainin Başbakan'a gayet organi- ze bir şekilde gösterdikleri ilginin, patrikten giden talimatla yapıldı- ğında şüphe yoktur. Ancak kar- şılama ve uğurlamaların, ilgi gös- terme yolunda yapılan diğer faa- liyetlerin, hiçbir aksama olnıadan gayet düzenli bir şekilde cereyan etmesi, bu toplum ve kilisenin, ulu»Jararası düzeyde ne kadar et- kin bir şekilde teşkilatlanrnış ol- duğunu göstermesi bakımından V V E V f i R C A Y L fi K K4 0 Y I L 1 N A R D I N D A N D P İ K T İ D A R I c İlk sonuçlar gelmeye başladığında Bölükbaşı'nın tek başına Kırşehir'de kazandığı anlaşılıyordu DP,almışbaşınıgidiyordu-7— înönu'nun propaganda gezılerine, Ulus'un yoğun ham- lelerine karşın, "mal meydandaydı." "Bir Dakika" sütu- nunda, bu başlık altında Doğan Nadi, 9 Mayıs 50 gunü ger- çeği özetliyordu: "Dertlerimiz, eksikliklerimiz, sıkıntılanmız malum. Fa- kat CHP nutuklanna bakarsanız, şimdiye kadar gelmiş geç- miş hükümetler her işi >apınışlar. Yol? Tanıaın. Imar? Yo- lunda. Mali>e* Mükemmel. Mektep? Fevkalade. Refah? Aliyyülâlâ. Medeniyet? Gırla ve ilh.... Belki de doğrudur. Anlaşılan bir partiye çattık ki, her işi başardı. Basardı, ama neyleyim ki, derde devadan gayri." Sandık gününün gelip çattığını manşetlerinde veren 14 mayıs tarihli tstanbul gazetelerini -trenle geldiği için- bir gün sonra görebilecektik. Fakat her sabah UIus, erken saatlerde önümüzdeydi. Bir ara "tarafsız" cumhurbaşkanı olabilmek için İnönü'nun parti genel başkanlığına getirmeyi düşündüğü Hüseyin Ca- bit Yalçın, Ulus'taki 14 mayıs tarihli başyazısına, "Bugiin Tıirk mUleti uzun hayabnda ilk defa olarak gjzlireyile umu- mi bir seçim yapıyor" diye başhyordu. Sadece partilerin değil. ülke genelinde herkesin özlemlerini dile getiren sa- tırlarla sürdürüyordu: "Bu, vatanımızda bir asırdan beri devam eden gizli ve acık hürriyet mücadelesinin son merhalesidir. Seçim mü- cadelelerinia propaganda safhasını muvaffakiyetle geçir- miş olduğumuzu miişahade ile... Bugün beylik günüdür ve bu hepimizin beyligidir." Hüseyit Cahit Yalçın ünlü bir yazardı. Ittihad-ı Terak- ki'yiyaşamış, sayısız siyasaJ deneyimlerden, acı tatlı gün- lerden geçmiş bir yazar. 14 mayısın ertesi, 15 mayis pazartesi günü Ulus'ta Hü- seyin Cahit Yalçın'm gerçeğe tumüyle ters düşen bir baş- yazısı daha çıktı. Yalçın: "Bu salırlann >azı)dıgı dakikada seçim neticelerine da- ir hiçbir haber alınmamış bulunmaktadır. Bizim intibala- nmız -izleniralerimiz- Halk Partisi'nin büyuk bir ekseriyet kazanacağıoı göstermektedir" diye yazıyordu. Basın ve DP çevrelerinde gülümsemelerle okunan bir ya- zıydı. 15 mayıs sabahı, DP'nin Meclis'te büyük çoğunlu- ğu yakaladığı artık biliniyordu. L'stat, yazıyı yazdıktan sonra, 14 mayıs gecesi -gazeteler o sıralarda sabaha karşı baskıya girerdi- ya da daha geç saatlerde parti merkezini veya başyazarı olduğu Ulus'u ara- yıp "intibalanm" tazeleyecek bilgiler alsaydı, 15 mayıs sa- bahı o talihsiz yazı yayımlanmavacaktı. Yalçın, başyazının başhğını duzeltmeyi gereksinmeyebi- lirdi. KaJın harflerle başlık şuydu: "Mukadderet!" Gece bahann serinliği sinmişti. Saat 20.00 dolaylarında mesleğe ilk adımı attığım Rüz- gârlı Sokak'taki Ulus Gazetesi'nin iki katlı binasına gir- dim. Olağanüstü bir hava yoktu. Yazı tşleri Müdüru Mii- nir Berik'in kapısını vurdum, girdim. Ulus'ta çalıştığım su- reler Berik'i "soğuk" bulurduk, oysa sonradan anlayacak- tım ki, çok cana yakın bir insandı. Beni süzdü, "E>el?" dedi. Işimi kolaylaştıracak kanısıyla Sabahattin Ağabey'in "mahsus selamlarını" soyledim. Varsa seçim sonuçlannı alacaktım. Önemsemez davranışlarla önündeki kâğıtları ka- nştırdı, içlerinden birini seçti, uzattı. BaJıkesir'in bilmem hangi köyünde sandıklar açılmış, CHP, DP'ye fark yapmıştı. Devlet radyosu zaten bu ve ben- zeri haberleri durmadan veriyordu. Biz -varsa- il sonuçla- nnı gereksiniyorduk, Ulus'a CHP merkezinden gelen so- nuçları. "Daha kapsamlı sonuçlar yok mu efendim?" diye so- racak oldum. Berik, sanki orada yokmuşum gibi bir şeyler okuyordu, yavaşça başını kaldırdı. Yüz çizgileri donuk, herhangi bir anlam çıkarılmayacak kadar kayıtsız. Öyle ya, daha bir bu- çuk yıl öncesine kadar buyruğunda çalışan kısa pantolon döneminden yeni kurtulmuş bir çocuk, geçmiş karşısına so- rular soruyordu. Kısa öz, "Yok dedi. Başını yine kâğıt- ların üzerine eğdi. Ne yapmam gerektiğini gösteren yanıtı almıştım. Eliyle kapıyı gösterecek değil ya! Rüzgârlı Sokak'tan çıktım, köşedeki büfe Behçel'i geç- tim. Ağır aksak Koç'un bürolannm bulunduğu binayı ge- ride bıraktım. İstayona inen caddenin hemen sağ başında- ki bahçeye girdim. Atatürk'ün cumhuriyeti ilan ettiği, cum- hurbaşkanı seçildiği, buyük atılımlarım yaptığı o küçuk bi- na, ilk TBMM, uzun süredir CHP genel .nerkeziydi. Bu bina da görkemli yakın tarih, günluk parti gürtıltülerine karışmıştı. Binanın ön yüzünde elektrikler yanmıyordu. Pencereler ölü gözler gibi, karanlık kuytu. Kapıya vardım. Sesler bir- ni biliyordu. Radyonun verdiği ilk haberler, partiye gelenlerietaban tabana zıttı. Kimileri öfkeleniyordu. Gidip gelenler de art- mıştı. Fısıldanan sonuçları dinliyor, sonra radyo akılları- na geliyor, homurdanmaya başhyorlardı. Başkanhk oda- sına kapanan Bayar'la Köprülü ve birkaç kişi. bunlardan habersizdi. Sabahattin Ağabey, bir süredir nedeni bir turlü sapta- namayan bir hastalık çekiyordu. Arada bir düşüp düşüp kendinden geçiyordu. Evde kalacaktı, "DP merkezini sa- baha kadar ideme görevi" bana düşüyordu. Gece 21.00, 22.00'den sonra haberler akmaya başladı. Basri Aktaş'ın yanına girip çıkıyordum. Küçük holde yer yer zafer çığlıklan. Aktaş, aldığı bilgiyi küçük bir kâğıda yazıp "içeriye" götürürken, "müjdeter" veriyor, sigara du- mamndan göz gözü görmeyen orta yerde sevinç çığlıklan kulaklan sağır ediyordu. Aktaş, iller sayıyordu. DP, almış başını gidiyordu. He- men her ilde seçimi kazanan DP'ydi. Yüzüne kuşkuyla bak- tığım anlar oluyordu. Aktaş, gözlerimdeki kuşkuyu yaka- lıyor, gulümseyerek "Sen ver bu sonuçian Vatan'a doğnı" diyordu. Ben de fırsat yakalarsam, telefonu açıyor, Kadri I ff mayıs gazeteleri kesin QW sonuçlardan yoksun çıktı. Fakat DP'nin iktidara gelebileceğini dokunduran başlıklarla. Ulus gazetesi daha ilginçti. Seçimler sükûnet içinde geçmiş, 'bazı illerde CHP, bazı illerde DP kazanıyor'du. Sonradan ögrendik ki CHP şefleri seçimi yitirdiklerini gece yarısına doğru Çankaya Köşkü'nden öğrenmişlerdi. Cumhuriyet Seçim tam bir sükûn içinde geçti, iştirak nisbeti bütün tahrainleri aştı MCkds Wrn MS «bok, ııııjnınriM M*t ariadi «Uıti"iıfcakerlntftft Dcmbadaf UtriMit jştiralc nisbeti yüzde sekseni geçiyor Cumhuri>el'in 15 Ma\» (arihli sa>ısı den yok olmuştu sanki. Devletlû, büyük, yanlarına yakla- şılması zorun ötesinde olan insanlar, yöneticilerimiz yok- tu. Bana öyle geldi, kimse yoktu. Tarihe terk edilmiş gibiydi bina! Fena halde canım sıkılıyordu. Ulus'tan bilgi alma- mış, CHP'ye girememiştim. Beceriksiz! Sönmez'e "Ulus'ta bilgi, parti genel merkezinde ı$ık yok" dedim. Kartal burnunu ince uzun parmaklan hafıf- çe kaşıdı ve gülümsedi: "Yenilginin ilk işareti" dedi. O, ilk işarete sevindi, ben bilgi toparlayamadan döndüğümden azar duymadığıma. Sönmez, saat 19.30 dolaylarında DP merkezine gitmiş- ti. Bir ara Bayar, yanında birkaç "zevat-ı muhterem" ile gelmiş. "Seçiınin genelde sakin, olaysız geçmesinden memnun" olduğunu soylemişti. DP merkezinde gelişen ve saatler ilerledikçe gelişecek umud, heyecan, sabırsızlık vardı ama, kesin haber yoktu. Binada bir ya da iki telefon var- dı, aralıksız çalıyordu. Telefonlan hemen bütun "büyüklerimizin" ve partinin sekreterliğini yapan cana ya- kın Basri Aktaş açıyordu. Illerden gelen heyecanlı haber- leri dinliyor, Bayar'a heyecan katmadan iletiyordu. DP li- deri hiç tepki göstermiyordu. Ne de olsa tek partiden geli- yordu. Nerede sevineceğini, nerede tepki gostermeyeceği- Bey'e " illerinde de D P " deyip kapıyordum. Gece ya- rısına doğru bir iki ilde yine DP'nin tam liste kazandığını söyleyince, "Agır ol bakalım" dedi. Oysa hasta DP'liydi. Sabaha kavuşurken DP, hemen her ilde kazandığına ina- nıyordu. Bir il dışında. Kırşehir. Koprulü sürekli Kırşehir'i aratıyor, sonuç arıyordu. Sonuncu kez, telefonu hışımla kapattı. Aktaş, telefonun kınldığını söyledi. Osman Bö- lükbaşı, DP'yi yenmiş, seçimi tek başına almıştı! Sonra Bayar göründü. DP, CHP'yi devirmişti. Vatan ikinci baskı yapacağını duyurdu. SiyasaJ büyük haber yaz- manın heyecanıyla "Güneşin ilk ışıklan başkenti aydınla- tırken, son bilgiler DP'nin iktidara geldiğini" diye başla- yan tumturaklı bir haber veriyordum. Haber çıktı mı çık- madı mı, öğrenemedim. Bayar dikkatliydi, iktidara yaklaştıklarını söylüyordu. Köprülü ise iktidara geldiklerinden kuşku duymuyor, Ajans France Press'in dış politika sorularına yanıt ve- riyordu. Sabaha karşı Bayar, unlü "Uğur" adlı jip turü "kaptı- kaçlı"ya binerek gitti. Arkasında bir yığın söylenti bıra- karak. Halk adamıydı. Kaptıkaçtıdan inmeyecekti, Meş- rutiyet Caddesi'ndeki "mütevazı" daireden çıkmayacak, hangi göreve gelirse gelsin, sabahları "ofısine" gidecek, ge- celeri eve dönecekti. 15 mayıs gazeteleri kesin sonuçlardan yoksun çıktı. Fa- kat DP'nin iktidara gelebileceğini dokunduran başlıklar- la. Ulus daha ilginçti. Seçimler sukunet içinde geçmişti. Ge- ce gelen haberlere göre, "bazı illerde CHP, bazuannda DP kazanıyor"du. Sonradan ögrendik ki, CHP şefleri, seçi- mi yitirdiklerini gece yansına doğru Çankaya Köşkü'nde öğrenmişlerdi. Ulus, birinci sayfaya bir "son dakika" ha- ber? sıkıştırmıştı: "tstanbul, Bursa, Kocaeli, Kırklareli, Bi- lecik, Afyon. Amasya, Bolu, Rize ve Zonguldak'ta DP ka- zandı". Bayar'ın dedigi gibi, Ulus da "İktidann DP'ye dev- rinin mevzuubahis" olduğunu duyuruyordu. Ulus, 16 mayısta teslim oldu: Manşet, "CHP, iktidan devrediyor"du. Ne garip. Ulus sonuçlara ilişkin bilgileri DP merkezine dayanarak veriyordu. Manşet haber "Ge- nel Başkanımız tsmet tnönii 'Köyde oturan bir ihtiyar, dev- let işinden bir başbakan kadar anlar' dediği zaman hernalde bugün alınan neticeleri zihninden geçirrniştir" diye yazı- yordu. Ulus, Inönu'den anık cumhurbaşkanı diye söz et- miyordu: CHP Genel Başkanı! CHP organı DP liderileri- ne bir duyurumda bulunuyordu: "Halen hiikümette bulu- nan CHP bakanlannın, başbakan miistesna, seçimi kazanma dıkları için yeni Meclis toplanıncava kadar bakanlık me- suliyetini taşımak istememeleri ihtimali vardır. Bu takdir- de iktidann DP'ye 'derhal' devri mevzuubahis olabilir." Oysa, "karar" bakanlara değil, o gece Çankaya'da ba- kanlarla birlikte yemek yiyen tnönü'ye aitti. 14 mayıs ge- cesini ve kararın aynntılarını gelecek yazıda göreceğiz. CHP hemen kulise dalmıştı. Merak ettiği, cumhurbaş- kanının kim olacağıydı. Kulis söylentilerini aktaran Ulus, "partiye mensup olmayan bir kişinin seçilip seçilmeyecegini" soruyor, arada Özyörük'ten, Cebesoy'- dan söz ediyordu. Doğrusu, o iki gün cumhurbaşkanlığı- na Bayar'ın geleceği kesinkes belli değildi, hele başbaka- nın kim olacağı hiç. Ulus'ta "iktidann devri" ile ilgili ya- zının çıktığı gün İnönu, Bayar ı çağırdı, iktidan "bemen devretmeye" hazır olduklarım söyledi. DP lideri, DP gru- bu toplanıncava kadar -bir hafta- CHP hukümetinin gö- revi sürdürmesini rica etti. Öyle yapıldı. Partiden aynlamıyordum. Tıraş oluyor, yüzümü yıkıyor, yine DP'ye koşuyordum. Her çeşit insan geliyordu. lyi gi- yimliler, İcasketliler, memur kılıklı insanlar.. İktidann ikinci günü Koraltan bir buçuk metre uzunluğunda dev bir anah- tarla çıkageldi. "Çukurova"yı fethetmişlerdi, kalenin anah- tanydı, uzun cüm'elerle başlayan uzun bir konuşmayla Ba- yar'a verdi. Bayar kısa kısa demeçler veriyordu "CHP'nin Meclis'- te muhalefeti daha genis kadroyla temsil etmesini lemenni ettiğinden" soz ediyordu. Ne çare "millet böyle istemisti" Timsahın gozyaşları.' Guçlu bir muhalefetin rejime getireceği yararlan dile ge- tiren bu sözlerin sahibi Celal Bayar, giderek güçlenen CHP'nin hesabım görmek için Menderes'in başlattıgi gi- rişimlerin başına geçecekti. Özellikle 1957 seçimlerinden sonra. O seçimde CHP, iki yüze yakın milletvekiliyle Mec- lis'e girmişti. Enflasyon, hesapsız yatırımlar ve partizan- lıkla yürütülen işler, büyük çoğunlukla iktidar yaptığı DP'den, halkı soğutmuştu. 60'lara doğru, muhalefetin he- sabım görmek için kurulan "Tahkikat Kontisyonu" bar- dağı taşıran son damla olacaktı. Guçlü muhalefetten söz eden Bayar, Kızılay'da gösteri yapan gençlere "ateş açılmasını" emredecekti. 14 Mayıs ve onu izleyen günlerde halkın kucaklauı^ı par- tinin on yılda vaat ettiklerinin, söylediklerinin tam teriini yapan bir partiye donuşeceğini nereden bilebilirdik? Yarın: Yenilginin >an*amalan son derece göze çarpıcı idi. ABD'de iken başbakana, o sı- rada başkan olan Eisenhower ya- kın ilgi gösterdi. Kendisini Beyaz Saray'da kabul etti ve uzun bir gö- rüşme yaptı. Kendi özel uçaklann- dan birini, ABD'deki gezileri için tahsis etti. New York'tan Vasing- ton ve Dallas'a bu uçakla gidilip dönüldü. Menderes-Nadir Nadi konuşması Başbakan ABD'ye beraberinde, üç büyük gazete sahipleri, Nadir Nadi, Haldun Simavi ve Emi- menl Karacao'ı göturdü. O sırada özellikle, Nadir Nadi'nin sahibi bulunduğu Cumhuriyet gazetesi oldukça belirgin muhalefet yapı- yordu. lstanbul'dan New York'a uçarken, Nadir Nadi ile Başbakan uzun uzun konuştular. Menderes bu muhalefetten şikâyet ediyor, Nadir Nadi de daha çok Atatürk ilkelerinden verilen tavizlerden ya- kınıyordu. Nezaket içinde cereyan eden bu uzun ve mûnakaşalı gö- rüşmede taraflar biribirlerini pek fazla ikna edemediler. Görevde bulunduğum sırada, başbakan refakatında yaptığım üçuncü seyahat Tahran'a oldu. CENTO'nun bölgesel üye ülkele- ri, yani Türkiye, Pakistan ve lran, zaman zaman hükümet başkanla- rı düzeyinde bir araya geliyorlar- dı. Tahran ziyareti de bu nitelikte bir toplantı için yapıldı. Başbakan yurtdışına giderken, genellikle ya- ntna birkaç milletvekili alırdı. Bunun için de bazı milletvekil- leri seyahat öncesi dönemlerde başbakana görünmeye özen gös- terirlerdi. Her ne kadar Tahran zi- yareti, tamamen çok kısa bir iş zi- yareti idiyse de ziyaretin yapılaca- ğının duyulması ile Parİc Otel'de bazı milletvekilleri dolaşmaya baş- ladılar. Bunlardan bir tanesi sade- ce görünmekleyetinmedi. Heyete katılmak için de resmen talepte bulundu. Gerekçe olarak da ken- disinin çok iyi Farisi bildiğıni, baş- bakanın tercumanhğını yapacağı için giderse çok yararlı olacağını gösterdi. Görüşmelerin tngilizce yapıldığı kendisine uygun bir şe- kilde izaha çalışıldı ise de ısrarın- da devam etti. Başbakan, muhte- melen yoresinde populer olduğu için bu milletvekilini pek kırmak istemiyor, işi şakaya vuruyor, ta- kılıyor, tabir caiz ise uygun bir şe- kilde atlatmaya çalışıyordu. Mil- letvekili o kadar ısrarlı oldu ki Başbakan kıramadı ve heyete aldı. Diyarbakır'a ek süre Yurtdışı ziyaretlerinde, gıdilecek ülkeye, varış saati ve diğer bilgi- lerin zamanında bildirilmesi ve bildirilen programa da aksaksız uyulmasının öneınini, dış görev- de bulunmuş olduğum ülkelere yapılan ziyaretlerde bazen böyle aksamaJarın olduğunu ve böyle durumların da nasıl yadırgandığı- nı bildiğim için ziyaret programı- nın zamanında saptanıp, aksama- sız uygulanması için gerekli tertip- lerin alınmasına özen gösteriyor- dum. Bunun için başbakanı götüre- cek uçağın pilotu ile tstanbul'dan ayrılış ve Tahran'a varış saatleri- ni, özenle hesapladık ve başbaka- nın da onayını aldıktan sonra programı Tahran Buyükelçiliğimi- ze zamanında bildirdik. Hareket gununden iki gün önce, Başba- kan, "Hazır >ol üstıinde iken, Di- yarbakır'a uğramak istiyorum. Orada en fazla bir saat kalınz" dedi. Tabii programı yeni baştan ayarladık. Yalmz, daha önce Ana- dolu'da Başbakan'm yaptığı ben- zeri geziler hakkında artık bir fi- kır sahibi olduğum için bu işin bir saatte bitmeyeceği bana gore ke- sindi. Pilotla yaptığım yeni uçuş programında, Diyarbakır'daki du- ruklama için iki buçuk saat koy- dum ve tabii bunu Başbakan'a soylemedim. Tahran'a vanş saatini buna gö- re hesaplayıp tekrar Tahran'a bil- dirdik. Programda belirlenen sa- atte tstanbul'dan ayrılıp yine be- lirlenen saatte Diyarbakır'a var- dık. Karşılama, davul zurna, kur- banlar vesaire ile ilk kırk beş da- kika sadece başbakanın konuşa- cağı meydana ulaşırken geçti. İk- ram için herkes bir yere davet edi- yordu. Başbakan, bunların bûyuk bir kısmını kısa kesti. Ancak Di- yarbakır Hava Üssü Komutam'nın davetini reddedemedi. Üste hazır- lık yapılmıştı, hemen kalkmak ayıp olacağı için bir süre de ora- da kaldık. tlave başka davetler ol- duğunda da Başbakan beni gös- terip "Geç kalıyonız diye kıvram- yor görmiiyor musunuz?" diye mazeret beyan ediyordu. Üsten alana hareket ettiğimiz- de, Diyarbakır'da kaldığımız sü- re iki saati bıraz geçmişti. Uçağa bindik, kapılar kapandı. Başba- kan bana donüp "Geç kaldık de- ğil mi? Ayıp olacak' dedi. O za- man kendisine gerekli ihtiyat ter- tibini aldığımızı, zamanında vara- cağımızı soyledim. Göze çarpar şekilde rahatladı. Uçak, Tahran üzerine on dakika kadar erken varmıştı. Havada biraz doiaşıp va- kiı oldürmeye hazırlanırken, alan kulesinden, karşılama merasimi- nin hazır olduğu, tran Başbaka- nı'nın da alana gelmiş olduğu, er- ken inmemizde bir sakınca olma- dığı bilrildi. Bu suretle, bir aksa- ma olmadan Tahran'a varmış oldıık. Yarın: Ortadogu'da dengeler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle