Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ
ITIDARBM I ERES
19 MAYIS 1990
E8CÜMENT YA VUZALl
, fÖze! Kaieın Müdürüj
Menderes'insonABDgezisi— 7 —
Başbakan'ın refakatinde katıl-
dığıtn ikinci yurtdışı gezi, Ameri-
ka Birleşik Devletleri'ne, eski adı
Bağdat Paktı olan CENTO'nun
Başbakan düzeyindeki konsey
toplantısı vesilesiyle yapılan ziya-
ret oldu. Bu dönemde, CENTO
toplantılan, paktın ilk yıüanndaki
hız ve önemini kaybetmişti. Do-
layısiyle bu toplantılarda ağırlık
daha çok, bu vesile ile yapılmak-
ta olan ikili temaslara kaymıştı.
Nitekim Başbakan'ın ABD'de-
ki programında da yan temaslar
ağır basıyordu. Tabiatiyle başta
ABD hükümeti ile yardım konu-
sunda yapılacak goruşmeler ağır-
İjk taşıyordu. Bu nedenle heyete,
Maliye Bakanı Hasan Polatkan da
alınmıştı. Ziyaret sırasında, ele
alınnıası öngörülen diğer bır ko-
nu da Ereğli Demir Çelik fabrika-
sının kurulması ile ilgili anlaşma
idi. Nitekim ziyaret sırasında Pitts-
burgh'a gidilip oradaki demir çe-
lik tesisleri gezildi ve yapılan gö-
rüşmeler sonunda bu fabrıkanın
kurulması ile ilgili anlaşmamn
esasları saptandı.
Başbakan, Dallas'ta, Dış Poli-
tika Enstitusu'nün davetlisi olarak
Türkiye'nin dış politikası konulu
bir konferans verdi. New York'ta
Rum toplumunun merkezi, Baş-
bakan şereflne bir toplantı düzen-
ledi. Karşılıklı konuşmalar yapıl-
dı. Rum asıllı Amerikan vatandaşı
Skouras, ünlü Waldorf Astoria
Oteli'nde, Menderes şerefine kala-
balık bir öğle yemeği düzenledı ve
Menderes yemekte bir konuşma
yaptı.
Karaçi'de görevli bulunduğum
sırada, ki bu, paktın ilk yıllanna
tesaduf ediyordu, bu şehirde baş-
bakanlar düzeyinde yapılan bir
konsey toplantısına katılmıştım.
Bu toplantının son hazırlıkları,
Karaçi'de yapılmıştı. Ankara'da
daha önce hazırlanmış konuşma
metinleri, Karaçi'ye hareketten ön-
ce Başbakan'a arz edilememiş,
metinler üzerindeki çaiışmalar
toplantı arifesinde Karaçi'de yapı-
labilmiştı.
Menderes her konuşma metni
ttzerinde özenle durmuş, çoğunda
değişiklikler yapmış, ama konuş-
mayı ise baştan bizzat kendisi dik-
te etmişti. Metnin İngilizceye ter-
cümesi bütün gece sürmüş ve an-
cak toplantı saatinden kısa bir sü-
re önce yetiştirilebilmişti. Vaşing-
ton'daki toplantıda ise toplantı-
Amerika
ziyaretinde
göze çarpan ilginç bir
husus, hangi şehre
gidersek gidelim,
Ortodoks
papazlannın heyet
halinde Menderes'i
karşılamalarıidi.
ABD'deki Rum
toplumunun ruhani
lideri ünlü papaz
Yakovas, Başbakan'ı
gelişinde New York
Havaalanı'nda
karşıladıktan sonra
Menderes,
Washington'a
geçince oraya da
gelip Başbakan'ı
otelinde ziyaret
etmişti. Bu organize
ilginin patrikten
gelen talimatla
yapıldığına şüphe
yoktur.
jaşbakan'ın
»ABD
ziyaretine üç büyük
gazetenin sahipleri de
katıldı: Nadir Nadi,
Haldun Simavi,
Ercüment Karacan.
Cumhuriyet gazetesi
o sıralar oldukça
belirgin bir
muhalefet
.yapıyordu.
Nadir Nadi iie
Menderes uzun uzun
konuştular.
Menderes bu
muhalefetten şikâyet
ediyordu. Nadir Nadi
ise Atatürk
ilkelerinden verilen
tavizlerden
yakınıyordu. Bu
uzun ve münakaşab
görüşmede taraflar
birbirlerini pek fazla
iknaetmediler.
Adnan Menderes ve Fatin Rüştii Zoriu, Beyaz Saray'da Başkan Eisenhower'la birlikle.
dan kısa bir süre önce alelusul bir
brifîng yapılmış, hazırlanan me-
tinler üzerinde Başbakan, daha
önceki toplantılardakilerin aksine,
pek fazla durmamış ve bunları
toplantıda aynen okumuşttı.
Konsey (oplantılarında, askeri
kanadın konsey için hazırladığı ra-
porların da göruşülmesi usulden-
di. O zaman genelkurmay başka-
nı olan Riiştii Erdelfaon konseyin
bu gündem maddesi için ayrıntılı
bir hazırlık yapmış ve başbakana
brifing vermek üzere Ankara'da
iken randevu istemışti. Başbakan
buna vakit bulamadı. Erdelhun,
toplantıdan önce bu brifingi ver-
mekte ısrarlı olduğu için, rande-
vu talebinin cevabının gecikmesi
üzerine, Başbakanhğa gelip orada
beklemeye başladı.
Zahmet etmememesini, Başba-
kan'ın emri olur olmaz kendisini
derhal haberdar edeceğimi söyle-
meme rağmen, cevabı başbakan-
lığa gelip beklemeyi tercih etti. O
zaman CENTO işlerine bakan su-
bay da, 27 Mayıs'tan sonra Milli
Birlik Komitesi üyesi olacak Kur-
may Albay Fikret Kuytak idi. Er-
delhun, her gelişinde Kuytak'ı da
beraberinde getiriyordu. Başba-
kan'ın orgenerali kabulu geciktik-
çe, ben de bir hayli sıkıntı duyu-
yordum. Ankara'dan harekete ka-
dar brifing mümkün olmadı. Yol-
da, uçak değiştirmek için, Paris
1
te bir gün kalındı. Başbakan Ritz
Oteli'nde kalıyordu. Erdelhun,
brifing işini burada da otele gelip
aşağıda beklemek suretiyle dene-
di. Bu Paris'te de mümkıin olama-
dı. Brifmgini, New York'tan Va-
şington'a hareket etmeden kısa bir
süre önce verebildi.
ABD seyahatinde göze çarpan
ilginç bir husus, hangi şehire gi-
dersek gidelim, gerek gelişimiz,
gerek ayniışımızda Ortodoks pa-
pazlarının heyet halinde başbaka-
nı karşılamaları idi. ABD'deki
Rum toplumunun ruhani reisi ün-
lü papaz Yakovas, Başbakan'ı ge-
lişinde New York'ta hava alanın-
da karşıladıktan başka, Başbakan
Vaşington'a gittikten sonra, oraya
da gelip başbakanı otelinde ziya-
ret etti.
Başbakanın ABD ziyareti,
Londra, Zürih anlaşmalarırun so-
nuçlandırılmasından sonra Türk-
Yunan ilişkilerinde başlamış bala-
yı dönemine tesadüf ediyordu. ls-
tanbul'daki patrik Atenegoras da
başbakana büyük yakınlık ve ilgi
gösteriyordu. Istanbul'a her gidi-
şimizde bana telefon eder, başba-
kana saygılannı, bağlılıklarını ilet-
memi ister, bir emirleri olup olma-
dığınj sorardı. Bu o kadar mun-
tazam cereyan etti ki Başbakan bir
gün benden patrike gıdip, kendi
adına hatınru sormamı, ilgısine te-
şekkür etmemi istedi.
Patrikhaneye gittiğimde papaz-
lar beni kapıdan gayet s. ygılı bir
şekilde karşıladılar ve hiç beklet-
meden patrigin yanına götürdüler.
Patrik odada ayakta duruyordu.
Bunu hem beni oturarak karşıla-
mamak hem de ben girince ayağa
kalkmak mecburiyetinde kalma-
mak için yaptığını tahmin ediyo-
rum.
Beni bir köşeye oturttu. Başba-
kana ne kadar saygısı olduğunu
anlattı. Kendisine ve ülkemize bü-
yük bağlılık duyduğunu,
"memleketimiz" ve onun idareci-
lerinin refahı için hep dua ettiği-
ni söyledi, oldukça mübalağalı il-
tifatlarda bulundu. Iltifat ve du-
ada beni de ihmal etmedi. Görüş-
me bittikten sonra aynı merasim-
ie kapıya kadar uğurlandım.
ABD'deki Rum papazları ve ce-
maainin Başbakan'a gayet organi-
ze bir şekilde gösterdikleri ilginin,
patrikten giden talimatla yapıldı-
ğında şüphe yoktur. Ancak kar-
şılama ve uğurlamaların, ilgi gös-
terme yolunda yapılan diğer faa-
liyetlerin, hiçbir aksama olnıadan
gayet düzenli bir şekilde cereyan
etmesi, bu toplum ve kilisenin,
ulu»Jararası düzeyde ne kadar et-
kin bir şekilde teşkilatlanrnış ol-
duğunu göstermesi bakımından
V V E V f i R C A Y L fi K K4 0 Y I L 1 N A R D I N D A N D P İ K T İ D A R I c
İlk sonuçlar gelmeye başladığında Bölükbaşı'nın tek başına Kırşehir'de kazandığı anlaşılıyordu
DP,almışbaşınıgidiyordu-7—
înönu'nun propaganda gezılerine, Ulus'un yoğun ham-
lelerine karşın, "mal meydandaydı." "Bir Dakika" sütu-
nunda, bu başlık altında Doğan Nadi, 9 Mayıs 50 gunü ger-
çeği özetliyordu:
"Dertlerimiz, eksikliklerimiz, sıkıntılanmız malum. Fa-
kat CHP nutuklanna bakarsanız, şimdiye kadar gelmiş geç-
miş hükümetler her işi >apınışlar. Yol? Tanıaın. Imar? Yo-
lunda. Mali>e* Mükemmel. Mektep? Fevkalade. Refah?
Aliyyülâlâ. Medeniyet? Gırla ve ilh....
Belki de doğrudur. Anlaşılan bir partiye çattık ki, her
işi başardı. Basardı, ama neyleyim ki, derde devadan
gayri."
Sandık gününün gelip çattığını manşetlerinde veren 14
mayıs tarihli tstanbul gazetelerini -trenle geldiği için- bir
gün sonra görebilecektik.
Fakat her sabah UIus, erken saatlerde önümüzdeydi. Bir
ara "tarafsız" cumhurbaşkanı olabilmek için İnönü'nun
parti genel başkanlığına getirmeyi düşündüğü Hüseyin Ca-
bit Yalçın, Ulus'taki 14 mayıs tarihli başyazısına, "Bugiin
Tıirk mUleti uzun hayabnda ilk defa olarak gjzlireyile umu-
mi bir seçim yapıyor" diye başhyordu. Sadece partilerin
değil. ülke genelinde herkesin özlemlerini dile getiren sa-
tırlarla sürdürüyordu:
"Bu, vatanımızda bir asırdan beri devam eden gizli ve
acık hürriyet mücadelesinin son merhalesidir. Seçim mü-
cadelelerinia propaganda safhasını muvaffakiyetle geçir-
miş olduğumuzu miişahade ile... Bugün beylik günüdür ve
bu hepimizin beyligidir."
Hüseyit Cahit Yalçın ünlü bir yazardı. Ittihad-ı Terak-
ki'yiyaşamış, sayısız siyasaJ deneyimlerden, acı tatlı gün-
lerden geçmiş bir yazar.
14 mayısın ertesi, 15 mayis pazartesi günü Ulus'ta Hü-
seyin Cahit Yalçın'm gerçeğe tumüyle ters düşen bir baş-
yazısı daha çıktı. Yalçın:
"Bu salırlann >azı)dıgı dakikada seçim neticelerine da-
ir hiçbir haber alınmamış bulunmaktadır. Bizim intibala-
nmız -izleniralerimiz- Halk Partisi'nin büyuk bir ekseriyet
kazanacağıoı göstermektedir" diye yazıyordu.
Basın ve DP çevrelerinde gülümsemelerle okunan bir ya-
zıydı. 15 mayıs sabahı, DP'nin Meclis'te büyük çoğunlu-
ğu yakaladığı artık biliniyordu.
L'stat, yazıyı yazdıktan sonra, 14 mayıs gecesi -gazeteler
o sıralarda sabaha karşı baskıya girerdi- ya da daha geç
saatlerde parti merkezini veya başyazarı olduğu Ulus'u ara-
yıp "intibalanm" tazeleyecek bilgiler alsaydı, 15 mayıs sa-
bahı o talihsiz yazı yayımlanmavacaktı.
Yalçın, başyazının başhğını duzeltmeyi gereksinmeyebi-
lirdi.
KaJın harflerle başlık şuydu:
"Mukadderet!"
Gece bahann serinliği sinmişti.
Saat 20.00 dolaylarında mesleğe ilk adımı attığım Rüz-
gârlı Sokak'taki Ulus Gazetesi'nin iki katlı binasına gir-
dim. Olağanüstü bir hava yoktu. Yazı tşleri Müdüru Mii-
nir Berik'in kapısını vurdum, girdim. Ulus'ta çalıştığım su-
reler Berik'i "soğuk" bulurduk, oysa sonradan anlayacak-
tım ki, çok cana yakın bir insandı. Beni süzdü, "E>el?"
dedi.
Işimi kolaylaştıracak kanısıyla Sabahattin Ağabey'in
"mahsus selamlarını" soyledim. Varsa seçim sonuçlannı
alacaktım. Önemsemez davranışlarla önündeki kâğıtları ka-
nştırdı, içlerinden birini seçti, uzattı.
BaJıkesir'in bilmem hangi köyünde sandıklar açılmış,
CHP, DP'ye fark yapmıştı. Devlet radyosu zaten bu ve ben-
zeri haberleri durmadan veriyordu. Biz -varsa- il sonuçla-
nnı gereksiniyorduk, Ulus'a CHP merkezinden gelen so-
nuçları.
"Daha kapsamlı sonuçlar yok mu efendim?" diye so-
racak oldum.
Berik, sanki orada yokmuşum gibi bir şeyler okuyordu,
yavaşça başını kaldırdı. Yüz çizgileri donuk, herhangi bir
anlam çıkarılmayacak kadar kayıtsız. Öyle ya, daha bir bu-
çuk yıl öncesine kadar buyruğunda çalışan kısa pantolon
döneminden yeni kurtulmuş bir çocuk, geçmiş karşısına so-
rular soruyordu. Kısa öz, "Yok dedi. Başını yine kâğıt-
ların üzerine eğdi. Ne yapmam gerektiğini gösteren yanıtı
almıştım. Eliyle kapıyı gösterecek değil ya!
Rüzgârlı Sokak'tan çıktım, köşedeki büfe Behçel'i geç-
tim. Ağır aksak Koç'un bürolannm bulunduğu binayı ge-
ride bıraktım. İstayona inen caddenin hemen sağ başında-
ki bahçeye girdim. Atatürk'ün cumhuriyeti ilan ettiği, cum-
hurbaşkanı seçildiği, buyük atılımlarım yaptığı o küçuk bi-
na, ilk TBMM, uzun süredir CHP genel .nerkeziydi. Bu
bina da görkemli yakın tarih, günluk parti gürtıltülerine
karışmıştı.
Binanın ön yüzünde elektrikler yanmıyordu. Pencereler
ölü gözler gibi, karanlık kuytu. Kapıya vardım. Sesler bir-
ni biliyordu.
Radyonun verdiği ilk haberler, partiye gelenlerietaban
tabana zıttı. Kimileri öfkeleniyordu. Gidip gelenler de art-
mıştı. Fısıldanan sonuçları dinliyor, sonra radyo akılları-
na geliyor, homurdanmaya başhyorlardı. Başkanhk oda-
sına kapanan Bayar'la Köprülü ve birkaç kişi. bunlardan
habersizdi.
Sabahattin Ağabey, bir süredir nedeni bir turlü sapta-
namayan bir hastalık çekiyordu. Arada bir düşüp düşüp
kendinden geçiyordu. Evde kalacaktı, "DP merkezini sa-
baha kadar ideme görevi" bana düşüyordu.
Gece 21.00, 22.00'den sonra haberler akmaya başladı.
Basri Aktaş'ın yanına girip çıkıyordum. Küçük holde yer
yer zafer çığlıklan. Aktaş, aldığı bilgiyi küçük bir kâğıda
yazıp "içeriye" götürürken, "müjdeter" veriyor, sigara du-
mamndan göz gözü görmeyen orta yerde sevinç çığlıklan
kulaklan sağır ediyordu.
Aktaş, iller sayıyordu. DP, almış başını gidiyordu. He-
men her ilde seçimi kazanan DP'ydi. Yüzüne kuşkuyla bak-
tığım anlar oluyordu. Aktaş, gözlerimdeki kuşkuyu yaka-
lıyor, gulümseyerek "Sen ver bu sonuçian Vatan'a doğnı"
diyordu. Ben de fırsat yakalarsam, telefonu açıyor, Kadri
I ff mayıs gazeteleri kesin
QW sonuçlardan yoksun
çıktı. Fakat DP'nin iktidara
gelebileceğini dokunduran
başlıklarla. Ulus gazetesi daha
ilginçti. Seçimler sükûnet içinde
geçmiş, 'bazı illerde CHP, bazı
illerde DP kazanıyor'du. Sonradan
ögrendik ki CHP şefleri seçimi
yitirdiklerini gece yarısına doğru
Çankaya Köşkü'nden
öğrenmişlerdi.
Cumhuriyet
Seçim tam bir sükûn içinde geçti,
iştirak nisbeti bütün tahrainleri aştı
MCkds Wrn MS «bok, ııııjnınriM M*t ariadi
«Uıti"iıfcakerlntftft Dcmbadaf UtriMit
jştiralc nisbeti yüzde
sekseni geçiyor
Cumhuri>el'in 15 Ma\» (arihli sa>ısı
den yok olmuştu sanki. Devletlû, büyük, yanlarına yakla-
şılması zorun ötesinde olan insanlar, yöneticilerimiz yok-
tu.
Bana öyle geldi, kimse yoktu. Tarihe terk edilmiş gibiydi
bina! Fena halde canım sıkılıyordu. Ulus'tan bilgi alma-
mış, CHP'ye girememiştim. Beceriksiz!
Sönmez'e "Ulus'ta bilgi, parti genel merkezinde ı$ık
yok" dedim. Kartal burnunu ince uzun parmaklan hafıf-
çe kaşıdı ve gülümsedi:
"Yenilginin ilk işareti" dedi. O, ilk işarete sevindi, ben
bilgi toparlayamadan döndüğümden azar duymadığıma.
Sönmez, saat 19.30 dolaylarında DP merkezine gitmiş-
ti. Bir ara Bayar, yanında birkaç "zevat-ı muhterem" ile
gelmiş. "Seçiınin genelde sakin, olaysız geçmesinden
memnun" olduğunu soylemişti. DP merkezinde gelişen ve
saatler ilerledikçe gelişecek umud, heyecan, sabırsızlık vardı
ama, kesin haber yoktu. Binada bir ya da iki telefon var-
dı, aralıksız çalıyordu. Telefonlan hemen bütun
"büyüklerimizin" ve partinin sekreterliğini yapan cana ya-
kın Basri Aktaş açıyordu. Illerden gelen heyecanlı haber-
leri dinliyor, Bayar'a heyecan katmadan iletiyordu. DP li-
deri hiç tepki göstermiyordu. Ne de olsa tek partiden geli-
yordu. Nerede sevineceğini, nerede tepki gostermeyeceği-
Bey'e " illerinde de D P " deyip kapıyordum. Gece ya-
rısına doğru bir iki ilde yine DP'nin tam liste kazandığını
söyleyince, "Agır ol bakalım" dedi. Oysa hasta DP'liydi.
Sabaha kavuşurken DP, hemen her ilde kazandığına ina-
nıyordu. Bir il dışında. Kırşehir. Koprulü sürekli Kırşehir'i
aratıyor, sonuç arıyordu. Sonuncu kez, telefonu hışımla
kapattı. Aktaş, telefonun kınldığını söyledi. Osman Bö-
lükbaşı, DP'yi yenmiş, seçimi tek başına almıştı!
Sonra Bayar göründü. DP, CHP'yi devirmişti. Vatan
ikinci baskı yapacağını duyurdu. SiyasaJ büyük haber yaz-
manın heyecanıyla "Güneşin ilk ışıklan başkenti aydınla-
tırken, son bilgiler DP'nin iktidara geldiğini" diye başla-
yan tumturaklı bir haber veriyordum. Haber çıktı mı çık-
madı mı, öğrenemedim.
Bayar dikkatliydi, iktidara yaklaştıklarını söylüyordu.
Köprülü ise iktidara geldiklerinden kuşku duymuyor,
Ajans France Press'in dış politika sorularına yanıt ve-
riyordu.
Sabaha karşı Bayar, unlü "Uğur" adlı jip turü "kaptı-
kaçlı"ya binerek gitti. Arkasında bir yığın söylenti bıra-
karak. Halk adamıydı. Kaptıkaçtıdan inmeyecekti, Meş-
rutiyet Caddesi'ndeki "mütevazı" daireden çıkmayacak,
hangi göreve gelirse gelsin, sabahları "ofısine" gidecek, ge-
celeri eve dönecekti.
15 mayıs gazeteleri kesin sonuçlardan yoksun çıktı. Fa-
kat DP'nin iktidara gelebileceğini dokunduran başlıklar-
la. Ulus daha ilginçti. Seçimler sukunet içinde geçmişti. Ge-
ce gelen haberlere göre, "bazı illerde CHP, bazuannda DP
kazanıyor"du. Sonradan ögrendik ki, CHP şefleri, seçi-
mi yitirdiklerini gece yansına doğru Çankaya Köşkü'nde
öğrenmişlerdi. Ulus, birinci sayfaya bir "son dakika" ha-
ber? sıkıştırmıştı: "tstanbul, Bursa, Kocaeli, Kırklareli, Bi-
lecik, Afyon. Amasya, Bolu, Rize ve Zonguldak'ta DP ka-
zandı". Bayar'ın dedigi gibi, Ulus da "İktidann DP'ye dev-
rinin mevzuubahis" olduğunu duyuruyordu.
Ulus, 16 mayısta teslim oldu: Manşet, "CHP, iktidan
devrediyor"du. Ne garip. Ulus sonuçlara ilişkin bilgileri
DP merkezine dayanarak veriyordu. Manşet haber "Ge-
nel Başkanımız tsmet tnönii 'Köyde oturan bir ihtiyar, dev-
let işinden bir başbakan kadar anlar' dediği zaman hernalde
bugün alınan neticeleri zihninden geçirrniştir" diye yazı-
yordu. Ulus, Inönu'den anık cumhurbaşkanı diye söz et-
miyordu: CHP Genel Başkanı! CHP organı DP liderileri-
ne bir duyurumda bulunuyordu: "Halen hiikümette bulu-
nan CHP bakanlannın, başbakan miistesna, seçimi kazanma
dıkları için yeni Meclis toplanıncava kadar bakanlık me-
suliyetini taşımak istememeleri ihtimali vardır. Bu takdir-
de iktidann DP'ye 'derhal' devri mevzuubahis olabilir."
Oysa, "karar" bakanlara değil, o gece Çankaya'da ba-
kanlarla birlikte yemek yiyen tnönü'ye aitti. 14 mayıs ge-
cesini ve kararın aynntılarını gelecek yazıda göreceğiz.
CHP hemen kulise dalmıştı. Merak ettiği, cumhurbaş-
kanının kim olacağıydı. Kulis söylentilerini aktaran Ulus,
"partiye mensup olmayan bir kişinin seçilip
seçilmeyecegini" soruyor, arada Özyörük'ten, Cebesoy'-
dan söz ediyordu. Doğrusu, o iki gün cumhurbaşkanlığı-
na Bayar'ın geleceği kesinkes belli değildi, hele başbaka-
nın kim olacağı hiç. Ulus'ta "iktidann devri" ile ilgili ya-
zının çıktığı gün İnönu, Bayar ı çağırdı, iktidan "bemen
devretmeye" hazır olduklarım söyledi. DP lideri, DP gru-
bu toplanıncava kadar -bir hafta- CHP hukümetinin gö-
revi sürdürmesini rica etti. Öyle yapıldı.
Partiden aynlamıyordum. Tıraş oluyor, yüzümü yıkıyor,
yine DP'ye koşuyordum. Her çeşit insan geliyordu. lyi gi-
yimliler, İcasketliler, memur kılıklı insanlar.. İktidann ikinci
günü Koraltan bir buçuk metre uzunluğunda dev bir anah-
tarla çıkageldi. "Çukurova"yı fethetmişlerdi, kalenin anah-
tanydı, uzun cüm'elerle başlayan uzun bir konuşmayla Ba-
yar'a verdi.
Bayar kısa kısa demeçler veriyordu "CHP'nin Meclis'-
te muhalefeti daha genis kadroyla temsil etmesini lemenni
ettiğinden" soz ediyordu. Ne çare "millet böyle istemisti"
Timsahın gozyaşları.'
Guçlu bir muhalefetin rejime getireceği yararlan dile ge-
tiren bu sözlerin sahibi Celal Bayar, giderek güçlenen
CHP'nin hesabım görmek için Menderes'in başlattıgi gi-
rişimlerin başına geçecekti. Özellikle 1957 seçimlerinden
sonra. O seçimde CHP, iki yüze yakın milletvekiliyle Mec-
lis'e girmişti. Enflasyon, hesapsız yatırımlar ve partizan-
lıkla yürütülen işler, büyük çoğunlukla iktidar yaptığı
DP'den, halkı soğutmuştu. 60'lara doğru, muhalefetin he-
sabım görmek için kurulan "Tahkikat Kontisyonu" bar-
dağı taşıran son damla olacaktı. Guçlü muhalefetten söz
eden Bayar, Kızılay'da gösteri yapan gençlere "ateş
açılmasını" emredecekti.
14 Mayıs ve onu izleyen günlerde halkın kucaklauı^ı par-
tinin on yılda vaat ettiklerinin, söylediklerinin tam teriini
yapan bir partiye donuşeceğini nereden bilebilirdik?
Yarın: Yenilginin >an*amalan
son derece göze çarpıcı idi.
ABD'de iken başbakana, o sı-
rada başkan olan Eisenhower ya-
kın ilgi gösterdi. Kendisini Beyaz
Saray'da kabul etti ve uzun bir gö-
rüşme yaptı. Kendi özel uçaklann-
dan birini, ABD'deki gezileri için
tahsis etti. New York'tan Vasing-
ton ve Dallas'a bu uçakla gidilip
dönüldü.
Menderes-Nadir Nadi
konuşması
Başbakan ABD'ye beraberinde,
üç büyük gazete sahipleri, Nadir
Nadi, Haldun Simavi ve Emi-
menl Karacao'ı göturdü. O sırada
özellikle, Nadir Nadi'nin sahibi
bulunduğu Cumhuriyet gazetesi
oldukça belirgin muhalefet yapı-
yordu. lstanbul'dan New York'a
uçarken, Nadir Nadi ile Başbakan
uzun uzun konuştular. Menderes
bu muhalefetten şikâyet ediyor,
Nadir Nadi de daha çok Atatürk
ilkelerinden verilen tavizlerden ya-
kınıyordu. Nezaket içinde cereyan
eden bu uzun ve mûnakaşalı gö-
rüşmede taraflar biribirlerini pek
fazla ikna edemediler.
Görevde bulunduğum sırada,
başbakan refakatında yaptığım
üçuncü seyahat Tahran'a oldu.
CENTO'nun bölgesel üye ülkele-
ri, yani Türkiye, Pakistan ve lran,
zaman zaman hükümet başkanla-
rı düzeyinde bir araya geliyorlar-
dı. Tahran ziyareti de bu nitelikte
bir toplantı için yapıldı. Başbakan
yurtdışına giderken, genellikle ya-
ntna birkaç milletvekili alırdı.
Bunun için de bazı milletvekil-
leri seyahat öncesi dönemlerde
başbakana görünmeye özen gös-
terirlerdi. Her ne kadar Tahran zi-
yareti, tamamen çok kısa bir iş zi-
yareti idiyse de ziyaretin yapılaca-
ğının duyulması ile Parİc Otel'de
bazı milletvekilleri dolaşmaya baş-
ladılar. Bunlardan bir tanesi sade-
ce görünmekleyetinmedi. Heyete
katılmak için de resmen talepte
bulundu. Gerekçe olarak da ken-
disinin çok iyi Farisi bildiğıni, baş-
bakanın tercumanhğını yapacağı
için giderse çok yararlı olacağını
gösterdi. Görüşmelerin tngilizce
yapıldığı kendisine uygun bir şe-
kilde izaha çalışıldı ise de ısrarın-
da devam etti. Başbakan, muhte-
melen yoresinde populer olduğu
için bu milletvekilini pek kırmak
istemiyor, işi şakaya vuruyor, ta-
kılıyor, tabir caiz ise uygun bir şe-
kilde atlatmaya çalışıyordu. Mil-
letvekili o kadar ısrarlı oldu ki
Başbakan kıramadı ve heyete aldı.
Diyarbakır'a ek süre
Yurtdışı ziyaretlerinde, gıdilecek
ülkeye, varış saati ve diğer bilgi-
lerin zamanında bildirilmesi ve
bildirilen programa da aksaksız
uyulmasının öneınini, dış görev-
de bulunmuş olduğum ülkelere
yapılan ziyaretlerde bazen böyle
aksamaJarın olduğunu ve böyle
durumların da nasıl yadırgandığı-
nı bildiğim için ziyaret programı-
nın zamanında saptanıp, aksama-
sız uygulanması için gerekli tertip-
lerin alınmasına özen gösteriyor-
dum.
Bunun için başbakanı götüre-
cek uçağın pilotu ile tstanbul'dan
ayrılış ve Tahran'a varış saatleri-
ni, özenle hesapladık ve başbaka-
nın da onayını aldıktan sonra
programı Tahran Buyükelçiliğimi-
ze zamanında bildirdik. Hareket
gununden iki gün önce, Başba-
kan, "Hazır >ol üstıinde iken, Di-
yarbakır'a uğramak istiyorum.
Orada en fazla bir saat kalınz"
dedi. Tabii programı yeni baştan
ayarladık. Yalmz, daha önce Ana-
dolu'da Başbakan'm yaptığı ben-
zeri geziler hakkında artık bir fi-
kır sahibi olduğum için bu işin bir
saatte bitmeyeceği bana gore ke-
sindi. Pilotla yaptığım yeni uçuş
programında, Diyarbakır'daki du-
ruklama için iki buçuk saat koy-
dum ve tabii bunu Başbakan'a
soylemedim.
Tahran'a vanş saatini buna gö-
re hesaplayıp tekrar Tahran'a bil-
dirdik. Programda belirlenen sa-
atte tstanbul'dan ayrılıp yine be-
lirlenen saatte Diyarbakır'a var-
dık. Karşılama, davul zurna, kur-
banlar vesaire ile ilk kırk beş da-
kika sadece başbakanın konuşa-
cağı meydana ulaşırken geçti. İk-
ram için herkes bir yere davet edi-
yordu. Başbakan, bunların bûyuk
bir kısmını kısa kesti. Ancak Di-
yarbakır Hava Üssü Komutam'nın
davetini reddedemedi. Üste hazır-
lık yapılmıştı, hemen kalkmak
ayıp olacağı için bir süre de ora-
da kaldık. tlave başka davetler ol-
duğunda da Başbakan beni gös-
terip "Geç kalıyonız diye kıvram-
yor görmiiyor musunuz?" diye
mazeret beyan ediyordu.
Üsten alana hareket ettiğimiz-
de, Diyarbakır'da kaldığımız sü-
re iki saati bıraz geçmişti. Uçağa
bindik, kapılar kapandı. Başba-
kan bana donüp "Geç kaldık de-
ğil mi? Ayıp olacak' dedi. O za-
man kendisine gerekli ihtiyat ter-
tibini aldığımızı, zamanında vara-
cağımızı soyledim. Göze çarpar
şekilde rahatladı. Uçak, Tahran
üzerine on dakika kadar erken
varmıştı. Havada biraz doiaşıp va-
kiı oldürmeye hazırlanırken, alan
kulesinden, karşılama merasimi-
nin hazır olduğu, tran Başbaka-
nı'nın da alana gelmiş olduğu, er-
ken inmemizde bir sakınca olma-
dığı bilrildi. Bu suretle, bir aksa-
ma olmadan Tahran'a varmış
oldıık.
Yarın: Ortadogu'da
dengeler