08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 MAYIS 1990 Llusçuluktan Ümmetçiliğe mi? "Cumhuriyet", "demokrasi" ve "laiklik" Türk ulusunun asla ödün vermeyeceği ana ilkelerdir. Türk insanı, dinini bir siyasal simge olarak kötüye kullanan çıkar gruplarına geçit sağlamayacak, Tanrısıyla kendisi arasına, beyniyle yüreği arasına karanlık güçlerin girmesini önleyecek, çağdaş bir Türk ulusunun 19 mayıs 1919'da atılan temellerine zarar gelmesine hiçbir zaman izin vermeyecektir. Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN Tüm dünyanın şaşkın bakışları altında "hasta adam durumuna gelmiş bir iimmetten tam bağım- sızlığı ilke edinmiş çağdaş bir ulus yaratılışmın ilk adımlarının atıldığı 19 Mayıs'ın 71. yıldönümün-, de ülkemizin hiç de iç açıcı bir durumda olmadığ:- nı gözlernek ne acı.... Dönemini tamamlarruş teokratik bir monarşinin, egemenliğin kayıtsız ve şartsız olarak "ulus"un kendtsinde oiduğu çağdaş bir cumhuriyet rejimine dönüşebilmesi ve insanın "kul" değil, kendi isten- ci yönünde davranabilen özgür bir "birey" konu- munu kazanması ne büyük bir devrimdir. Türk insanının çağdaşlaşma sürecinin ilk adımı, 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk'çe atıl- rnış ve ondan sonraki tüm gelismeler bu yürekli adı- mın üzerinde yapılanmıştır. Ümmetten ulusa... Teokratik ümmetten çağdaş bir ulusa donüşen Türkiye Cumhuriyeti'nin °7»99'u Müslüman olan bireyleri, laikliği ana ilke kabul eden bu rejim için- de, yüzyıllardır devlet yönetiminde etkin olan din görevlilerinin iki dudağının arasından çıkıverecek "katli vaciptir" vb. yorumlardan ve çağ dışı bas- kılardan kurtulmuş, dini inançlanm kendi akıl, mantık ve vicdanları öncülüğünde diledikleri gibi yüriitme olanağına kavuşmuşlardır. Insanları "sevap", "günah", "cennet", "cehennem" vaat ve korkularıyla bir sürüymüşçe- sine yönetmeyi ilke edinmiş güçlerin, bu uygar ge- lişmeye karşı çıkmalan ve "namus elden gidiyor" vb. teranelerle insanlar üzerinde baskılar yarata- rak yeniden iktidarı yakalamayı istemeleri doğal- dır. tşte bu nedenle de çağımızın en önemli ilkesi ve çağdaş demokrasilerin temeli qlan, her bireye dilediği şeye inanma özgürlüğü veren, böylece de tüm dinlere ve dinini uygulamak isteyenlere koru- yuculuk yapan laiklik, bu kesimce "din düşmanlığı"_olarak ilan edilmiş ve bu yönde yo- ğun propaganda yapılmaya başlanmıştır. Türk ulusunun aklı, sağ duyusu ve tarih bilinci, insanımızın böyle tuzaklara düşmemesi için bir ga- ranti sayılabilirse de şeriat düzenini savunan kök- ten dincilerin (radikal dinciler, fundamantalistler, şeriate dönülmesini isteyenler) epey yol aldıklarını ve büyük destek gördüklerini unutmamak gerekir. Nisan ayında gazetelerimizde yayımlanan bir ha- berin okuyanların dudaklarını uçuklattığını (1) sa- nıyoruz: "tslami şûra çağrısı", 'Şûra hareketinin teokratik düzen kurmaya yönelik ilk adım oiduğu kaydediliyor.", "Şûra üyeleri yurdun çeşitli böl- gelerine yayılan tarikat liderleri ve şeyhlerle görü- şüldükten sonra kesinleşecek"... Halen etkin gö- revlerde bulunan ünlü politikacı, yönetici, işada- mı ve dincilerin bu şûrada görev alacakları belirti- lirken kuruluşun 7 ana ilkesine de değiniliyor: Tür- kiye'deki çeşitli tarikat ve dinsel grupları birleştir- mek \e muhalif güçlere karşı (?) daha etkili ola- bilmek için ellerindeki bütün olanakları bir çatı altında toplamak, dinsel ve manevi hizmet yapan her türlu yayın, vakıf ve dernekleri koordine etmek bu ilkelerin ilk üçü; dördüncü ilke halen iktidar- daki partinin başına şûra kunıculanndan birini ge- tirmek, başanlamazsa yeni bir parti kuruluşuna ça- lışmak. Şûrarun son üç ilkesi şöyle devam ediyor: Başta şuurlu din görevlileri (!) olmak üzere, hal- kın iradesiyle ilgili olan tüm şahıs ve kuruluşlara maddi, manevi desteğin sağlanması, şer güçlerin (Atatürkçü laik güçler olsa gerek!) baskı ve yıldır- ma politikalanna aldırmadan devletin her kademe- sindeki imanlı kadrolann takviyesi ve bu çalışma- lar için gerekli maddi kaynaklann temini! însan bu önerileri okurken bu haberin ister iste- mez TC ile ilgili olamayacağını, belki de şeriatla yönetilen Asya ya da Arap devletlerinden birinde- ki bir duzenleme olabileceğini düşünüyor ve yazı- yı tekrar ve tekrar gözden gecirme gereksinimini duyuyor. Neydi, TC anayasasına "laiklik" ilkesini koy- manın amacı? Dinin Tann ile insan arasında çok özel bir duygu oiduğu ve bu duygunun asla siyasete alet edilmemesi, demek değil miydi? İmanh-imansız bölücülüğü 21. yüzyılın başında maddi destekle ve her türlü propaganda ile insanları, "Alevi", "Sünni", "fa- lan tarikattan", "şer güçler" diye dinsel sıfatlarla ayırıp birbirine duşürmek, dinsel korkular salarak kadmı erkekten farklı kılmak, insarun uygarhk yo- lunda gelişimini baskı altına almak hakkını kim kendinde görebilir? Devletin her kademesine imanlı güçleri yerleştirmenin anlamı nedir? TC'de yaşa- yan yurttaslan "imanlı", "imansız", "hayırgücü" "şer gücü" diye ayırmaya kimin yetkisi vardır? Devlet politikasının dinsel şûralarca ele geçirilme- sine ve şeriat düzeninin geri getirilmesine hangi Türk insanının onayı oiabilir? "Rüzgâr eken fırtına biçer" diye bir atasözü var- dır. Komşumuz tran'daki kökten dinci akımlann nice canlara mal olduğunu, Tann adına bölgede yıl- larca suren savaşlarda nasıl milyonlarca Müslüman camn heba olduğunu kim gözardı edebilir? Nisan ayınm bir başka haberi bize, bazı aymazlarca, si- yasal güçlerinı sağlama almak amacıyla kökten din- cilere prim verilmesinin nelere yol açacağını açık olarak belirtiyor (2). Haberin başlığı şu: "Ce- zayir, irticaa hoşgörü faturasını ağır ödüyor" ve devam ediyor: "Son haftalarda Cezayir'in çeşitli kentlerinde tslamcı milıtanların başı açık sokağa çıkan kız ve kadınlara, oruç tutmayanlara karşı gi- riştikleri saldınlar hızla artıyor, tek başına yaşa- yan dul kadmların oturdukları evler basılarak ye- niden aileleriyle birlikte yaşamaya zorlanıyorlar, üniversite yurtlarında kalan kızların saat 18'den sonra dışarı çıkmalan engelleniyor. tslamcı çevre- lerin "namus bekçiliği" tehlikeli boyutlar almıştır." Bugün artık pek çok araştırma ve yayından da anlaşılacağı üzere ülkemizde komünizme karşı koy- ma düşüncesiyle kökten dinci akımlara büyük prim- ler sağlanmış ve komünizm kendi yanhşlanmn için- de yok olup giderken çağdaş gelişmeden gereken şekilde yararlanmamış insan topluluklannda yapay olarak beslenen dinci akımlar hayli güçlenmiştir. Ey Türk Ulusu, 19 Mayıs 1919'la baslayançağ- daşlaşma süreciyle dogmaların hâkim oiduğu kişi- sel yönetimlerden ulusun kendi kendisini yönettiği bir düzene geçilmiştir. Bunun adı "Cumhuriyet"- tir ve bu yönetimde yaşayan bireyler kendi akılla- nyla duşünür, doğrulan bulmaya çahsır, çağdaş ge- lişmelere ayak uydurur, yararlanır ve kendi çocuk- larının daha iyi, daha uygar koşullara kavuşması- nı hedefler. Sonuç Cumhuriyetimiz, ardından "demokrasi"yi getir- miştir. Demokrasi, öğrenilmesi ve özenle korunma- sı gereken bir yaşam biçimidir. Herkesin başkası- na baskı yapmamak koşuluyla dilediğini düşünmesi ve dilediği gibi yaşaması, karşıt görüşte olanlarca kınanması ve zorlanmaması anlamına gelen demok- rasinin bir ülkede gelişip serpilmesi, köklerinin sağ- lamlaşması için tüm insanlann yeterli eğitim gör- mesi, sosyal ve ekonomik kalkınmarun sağlanma- sı, yaratıcı bir gençliğin oluşturulması yolunda yo- ğun çaba gösterilmesi gerekmektedir. "Cumhuriyet", "demokrasi" ve "laiklik" Türk ulusunun asla ödün vermeyeceği ana ilkelerdir. Türk insanı dinini, birsiyasal simge olarak kötü- ye kullanan çıkar gruplarına geçit sağlamayacak, Tannsıyla kendisi arasına, beyniyle yüreği arasına karanlık güçlerin girmesini önleyecek, çağdaş bir Türk ulusunun 19 rnayıs 1919'da atılan temelleri- ne zarar gelmesine hiçbir zaman izin vermeyecek- tir. 19 Mayıs 1990'da bunun böylece bilinmesi ge- rekir. (1) 24 Nisan 1990 Milliyet Gazetesi (2) 24 Nisan 1990 Hürriyet Gazetesi PENCERE YuhL Korku her insanda değişik biçimde kendini gösterebilir; kimi uçaktan korkar, kimi kapalı yerde kalmaktan, kimi gemiye bin- mekten, kimi karanlıktan, kimi böcekten, kimi yüksek bir yerden aşağıya bakmaktan. Özal da yuhalanmaktan korkuyormuş; Sa- bah gazetesinin 16 Mayıs 1990 günlü sayısının manşeti TO'nün bu yanını vurguluyordu: "Özal'da yuhalanma korkusu!.." "Cumhurbaşkanı Özal, işçi sendikalannın toplantılarına, üreti- ci ve çiftçı toplantılanna, ünıversitelere, SHP ile DYP oylannın fazla oiduğu toplantılara yuhalanma korkusuyla gidemiyor. Aynı korku yûzünden çarsı pazara da çıkmryor. Devlet törenlerine, işveren to lantılanna, şirket kokteyllerine, ANAP"ın organize ettiğigösten ve • konsenere gitmekten çekınmiyor. Turistlerin yoğun oiduğu tatil kö lerinde rahatça dolaşabiliyor. Ziraat Odaları Birliği Başkanı Os- man Özbek'in kongre davetine Özal şöyle cevap verdi: — Geleyim de beni yuhalayasınız değil mi?" * Yuh... Ya da yuf... İki sözcük arasında belli belirsiz bir çizgi var; zaman içinde yuf biraz değişime uğramış, yuhlaşmış; bir tepkiyi, düş kırıklığı- nı, üzüntüyü, kınamayı vurgulamak için tek heceli yürekten ge- len bir sözcük ki çoğu zaman uzatılarak söylenir: — Yuuuh!.. Sabah gazetesinde "yuhalanma korkusu" haberini okuyunca aklıma Bağdatlı Ruhi'nin ünlü şiiri geldi; Sami Karaören'e tele- fon ettim: — Sami Bey dedim, şunu yayımlayalım, tam sırasıdır, TÖ'ye ar- mağan olur. Sami Karaören hemen Bağdatlı Ruhi'nin ünlü "Terkibibenfı- nin on yedi bentinden birisi olan şiiri getirdi. Bağdatlı Ruhi (ya da Ruhî-i Bağdadî) 15'inci yüzyılda yaşamış bir şair, toplumsal yergıler yazmış, kalender bir sanatçı, sipahi olduğundan diyar (Arkası 17. Sayfada) EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Yuhalanmak Korkusu! Hiç sıkılma yok mudur? Daha açık söyleyeyim hiç utanma yok mudur? Geçen bunca olayın bir etkisi yok mudur? Açıyorsunuz TV istasyonlarını, bir, iki, üç, bir de beş! Haberlerin ilk konuğu Bay TÖ, ikinci konuğu yine bay TÖ, derken Başbakan giriyor ara- ya, ardından yine Bay TÛ. Derken Bayan Özal. 'Nedır bu reza- let?' demeye kalmadan bir de bakıyorsunuz Bay TÖ yeniden kar- şınızda! Bilmem ne derneğinin, bilmem ne odalarının kürsüsün- den size sesleniyor. Bitmiyor çile, yine Akbulut çıkıyor. Daha da var, Bayan Özal yetışiyor ardından!.. Melih Aşık benden önce davrandı "Çiftlik TV'de" 'Hazret' adını verdıği Bay TÖ'nün durmaksızın halkımızın karşısına çıkmasını eleştirdi. 'Ekranda yine hazret' diyor Aşık. Ekran sanki hazretin buyruğunda bir araç! 12 Eylül sonrasında Bay Kenan Evren'in bir konuşmasını ammsıyorum: "Her akşam her akşam TV'ye çı- kıyorlardı, millet televizyonlan kıracak hale gelmişti." Demirel ile Ecevit'ı suçluyordu bu sözlerle! Ne var bilmem TV ekranında! Bir de baktık kı Bay Evren de her akşam her akşam TV'nin baş konuğu olmaz mı? O görevi bıraktı yerini Özal aldı. Doğrusunu söylemek gerekirse Erderrf in TRT Genel Müdürü olmasından bu yana Özal TV ekranını ger- çek anlamda parselledi. Dört program var, Özal bey dört prog- ramın da baş konuğu. Dünyada, yurtta ne oluyor ne bitiyor, bunları öğrenmeniz ola- naksız. Hele güneydoğu ile ilgili hiç bir haber alamazsınız, ya- sak! Gazetelerin de ödü patlıyor. aman güneydoğu ile ilgili bir haber bir yorum yayınlamayalım, sonra bölge valisi ya da içişle- ri bakanı gazetemizi, basımevimizi kapatır, milyarlarca lira zara- ra uğranz. Bu korku Türk basınında öylesine yaygın ki! TV tam bir çiftliktir. Erdem'in kâhyâlığını, Bay Ozal ve eşinin sahipliğini yaptığı bir çiftlik! Hani bir gece olsun Özal'la eşini TV ekranında görmezsek ne oldu tjunlara diye şaşıracağız. Çok da sevineceğiz 'oh sonunda kurtulduk' diye Bıktırmamak gerek, usandırmamak, illâllâh dedırtmemek... 'Bu dünya kimseye kalmaz' diye bir türkü vardır. Sultan Süleyman'a, Demirel Süleyman'a, Menderes Adnan'a kalmamış, size mi ka- lacak? 'Sabık Başbakan dedırtmem kendime' diyen kişinin 'mas- lup başbakan' diye tarihe geçtiğinı de mı bilmez hazretler!.. Ki- şi eline geçen fırsalı ölçülü kullanmalı. bardağı tasırmamaya çok dikkat etmeli. Nice olay var tarihimizde ders alınacak... Ama 'ben başkayım, bana bir şeycik olmaz' demek tarihın sillesinden kur- taramıyor bencil kışiyi... TV'nin şimdilik dört kanalı var, radyolar da var. Saat 19'da TV2, saat 20'de TV1 haber saatlerinde izleyici Özal'la eşini görmek- ten, dinlemekten usandı. Düğmeyı bas, sinirlenmekten kaç di- yeceksıniz. ama olmaz ki dünya işleri, ülke sorunları dağlar gibi bekliyorsunuz yeni birşeyler öğrenmeyi... Ama hep aynı boş laflar, boş atıp tutmalar!.. Saymışlar Bay ve Bayan Özai'lara ayrılan za- man DYP, SHP'nınkinden kat kat çokmuş. Saymaya gerek yok ki her yurttaş bunun (arkında. Bir olanak olsa da Özal'lar ev iç- lerinde geçen konuşmaları dinleseler! O zaman bir yasa çıkar- tıp, daha doğrusu bir kararname düzenleyip evin içinde Ozal- lara atıp tutanları hapse yollarlardı! Alışamadık' demek yetmez! Alışamadığımızı sayın bayanla- rın bayların gözlerinin içine. kulaklarının dıbine ulaştırmak ge- rek. Baksanıza ne diyormuş Çankaya konuğu, 'Toplantıya gele- yim de beni yuhalatın, öyle mı?' Yuha çekmek ayıp şeydır. Ayıp- tır, ama yuha çekilecek durumlar yaratmak, yuhalanacak say- gınsızlığa kendini duşürmek doğru mudur? Ne maça gelebiliyor, ne halkın önüne çıkabiliyor, ne de yollar- da, caddelerde, hatta plajlarda rahatlıkla gezebilıyor! Önünde ardında kolluk güçlerinin güçlü kuvvetli adamları!.. Nereye git- se eller tetikte görevliler! Yanına yaklaşmak bir sorun. Bir de kal- kıyor 'Ben alışamadığınız bir kişiyim, halkın ıçinden geldim, hal- kın içindeyim' diyebiliyor. Neyi arıyorum bilir misiniz? 1946-50 arasındaki Demokrat Parti, 1954-60 arasındaki CHP muhalefetini! Kırk elli kişilik gruplar o günlerin iktidannı perişan ediyordu. Ya şimdiki muhalefet, ya da muhalefetler! Arada dağlar kadar fark var! Zamanla ilerleyece- ğiz derken çok çok gerilere düşmüşüz... O.FAZIL KLLA 1968-8..Î.1990 Ankara Ziraat öğrencisi sevgili Ata'mız (ÖFK) coşkulu yaşamını noktaladı. Anısını yüreğimizde yaşatacağız. BABASI MAHMUT KLLA AMCASI CEMAL KLLA NİLAY BİZİMER ile HAKAN DERMAN evlendiler. 1990, Kadıköy DARÜŞŞAFAKALILAR Pilav Günü'müzde birlikte olalım. Darüşşafakatılar Derneği 20 Mayıs Pazar — Darüşşafaka Lisesi Türkiye'nin "elektronikte 1 numara"sı VestePden: Yeni Diamondlar! VESTEL D1AM0ND 55 EKRAN bir VESTEL DIAMOND 40 EKRAN VESTEL DIAMOND 51 EKR.AN VESTEL DIAMOND 37 EKRAN Elektronikte yeniliklerin öncüsü Vestel, dört yeni Diamond üretti! İkisi 55 ve 40 ekran Flat Square, ikisi 51 ve 37 ekran Monitor Look. Hepsi verilen komutları anında ekranda gösteriyor. Hepsi yayın bitince kendiliğinden kapanıyor. Hepsi renk geçişlerinde keskinlik sağlayan CTI özelliğine sahip. Hepsi "elmas ekran", double sound. Hepsi uzaktan kumandalı! En yeni teknolojinin ürünü dört Diamond. Hepsi Türkiye'nin "elektronikte 1 numara"sı Vesterden! VESTELVESTEL bir & Polly Peck International PLC kuruluşudur. M
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle