25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ GUNUMUZDEALE\ 11 MAYIS 1990 GENCAY ŞAYLAN-ŞENAY KALKAN tLHAN SELÇUK Din Kültürü?• • 12 Eylül, Atatürk'ün "Öğretim Birtiği Devrimi"ni yıktı; la- iklik ilkesini çiğnedi; ilk ve orta öğretime zorunlu din ders- leri koydu; bu kuralı 82 Anayasası'nın 24. maddesine yer- leştirdi. Ne var ki bu dersleri "din kültürü" diye adlandırdı. 82 Anayasasfndaki deyimden yola çıkarak sorulabilir: Okullarda "din kültürü"derslerinde çocuklartmıza ne öğ- retilmektedir? Anadotu'da yaşayan 20 milyon Alevinin be- nimsediği "din kûltürü"nöen söz açılmakta mıdır? Yoksa yalnız şerıatın öngördüğü biçimsel kurallar mı okutul- maktadır? Tasavvuf, Türkiye'nin uygarlık tarihinde. edebiyatında, sanatında, felsefesinde çok önemli bir yer tutuyor. Kültü- rümüzden bütün mutasavvrflan dışlayacak mıyız? Eğer bu- nu yapacaksak geriye ne kalacak? Pariamentodaki laik milletvekillerinin Meclise girerken içtikleri ant kendilerıne bir görev yüklemektedir: "Din kültürü" dersinde okunanların niteliklerini ve okutanların kimliklerini ortaya çıkarmak; dökümünü yapmak... Anadolu'nun "din kültüni"nöe 20 milyon Alevinin hiç mi yeri yoktur? Bu sorunun yanıtı artık verilmelidir. ALEVILER VE KADIN SORUNU Alevi kadın daha özgürAlevilerde kadın ve erkeğin biraradalığı ve göreli eşitliği cem ve semah törenlerinde açık bir şekilde kendini göstermekte. Kadınların ve erkeklerin beraber katıldıkları bu toplantılarda herkesin eşit söz hakkı bulunuyor. GENCAY ŞAYLAN Genel olarak Alevilerin, top- lumda kadının yeri konusunda ve kadın-erkek üişkilerinde çağ- daş bir anlayışa sahip oldukla- rı ileri sürülmektedir. Aslında bu noktada gerçekten özgün bir durumun varlığı göze çarpmak- la beraber, fazla da abartmaya gitmemek gerekmektedir. Ale- vilikte kadının konumu, Alevi- liğe kaynaklık etmiş Caferi hu- kukundan da farklılık göster- mektedir. Örneğin Caferi huku- kuna göre boşanma esas olarak erkeğin hakkı iken Alevilikte bu hak, hem kadın hem de erkek tarafından kullanılabilmekte, ayrıca boşanmanın gerçekleş- mesi için mürşit ya da dedenin onayı aranmaktadır. Alevilikte, evlenmeye ilişkin olarak Caferi hukukundan farklılaşan bir diğer nokta da geçici evlflik (mut'a) olmakta- dır. Caferi hukukuna göre kısa süreli geçici evlilik olanaklıdır ve bu kurumun günümüz tra- nı'nda yaygın olarak kullanıldı- ğı bilinmektedir. Ancak geçici evliliğin Alevi uygulaması içiıı- de yer almadığı söylenebilmek- tedir. Geleneksel tslami anlayış, esas olarak kadınlarla erkekle- rin iki ayrı kompartımanda ya- şamasını öngörmektedır. Buna bağlı olarak kadın ve erkeğin doğaian (fıtrat) gereği birbirin- den farklı oiduğu noktasından hareket ile bir farklılaştırma söz konusu olmaktadır. Doğaları gereği farklılaşan ve ayrı kom- partımanlarda yaşayan kadın ve erkek arasına böylece kesin bir toplumsal ayrım girmektedir. Aleviler ise kadın ve erkeğin ay- n kompartımanlarda yaşaması- nı yadsımakta, kadınların tıp- kı erkekler gibi toplumsal yasa- rna katılması öngörülmektedir. Bunun sonucu olarak Alevi topluluklarda iki cinsiyet ara- sında daha eşitlikçi ve bir ara- da yaşayışı kapsayan ilişkiler ağı ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu bir aradalık ve göreli eşitlik, Alevilerin ibadeti olarak nitele- nebilen cem ve semah toplan- tılannda açık bir biçimde ken- dini gösterebilmekte; kadınlar ve erkekler beraberce bu top- lantılara katıimakta ve eşit söz sahibi bulunmaktadırlar. Aleviliğin ortünme (tesettür) sorunu üzerinde de farklı bir yaklaşıma sahip bulunduğu ile- ri sürülmektedir. Buna göre Alevi anlayış için önemli nok- ta, örtünme degıl "utanma duy- gusudur" (hicab). Utanma duy- gusu, sadece kadınlar için de- ğil, aynı zamanda erkekler için de geçerli bir davranış ilkesi ka- bul edilmektedir. Bir başka de- yişle, ünlü Alevi değer yargısı, "Eiine, diline ve beUne bâkim olraa", toplumda kadının konu- mu ile kadın-erkek ilişkiJeri açı- sından belirleyici bir konum iş- gal etmektedir. Alevi topluluğunda kadının göreli olarak daha ozgflr ve ka- tılımcı bir konumda bulunma- sı, birtakım suçlayıcı önyargıla- rın oluşumuna yol açmış gö- zukmektedir. Bunlardan biri ve belki de en ünlüsü "mum sdodurme" olarak tanımlanabi- lir. Kuşkusuz böyle bir toplum- sal suçlama ya da karalamanın arkasında yaıan temel gerçek, kadının toplumsal konumu de- ğildir. Karşıt olunan bir düşün- ce ya da akımın cinsel sapma- larla ya da aşın cinsellik ile suç- lanarak karalanması ve kamu- oyu önünde küçük düşürülme- ye çaiışılması Doğu toplumla- rında çok yaygın bir uygulama olarak gözukmektedir. örneğin yirminci yüzyılın Uçüncü çeyre- ğinde Çin'de Mao'nun ölümün- den sonra iktidar yarışına giren ve kaybeden Bayan Mao'yu, ra- kipleri görüşlerinin yanlışlığın- dan çok cinsel yasamı ile ilgılı yakıştırmalar ile suçlamışlar, böylece kamuoyu önünde ıtıbar yitirmesi için uğraşmışlardır. Aleviler ile ilgili mum söndür- me efsanesinin de benzer bir yaklaşım oiduğu söylenebilir. Yarın: Mnsahiblik nedlr? 1980 sonrası, Türkiye'de Alevilerin, Alevi kimligi içinde daha yogun ve örgiitlü bir siyasallaşrna içine girdiği gözleniyor. Bunda hızla yükselen Siinni köktenciligin de rolii var.(Fotoğraf: Fuat Kozluklu) Zorunlu din dersleri, Türk-İslam sentezi, Siinni köktenciliğe karşı yumuşak tavır... Alevilere 12 Eylül darbesi GENCAY ŞAYLAN Alevilerin genellikle sol ya da sosyal-demokrat partilere oy ver- dikleri söylenmektedir. Gerçekten de, örneğin bugun için Alevilerin önemli bir çoğunluğunun Sosyal Demokrat Haikçı Parti'yi destek- lediği, bu parti örgütü içinde si- yaset yaptığı gözlemlenebilmekte- dir. Ancak bu diğer partilerin sağ siyasal örgütlerin hiç Alevi oyu al- maması demek değıldir. Alevi oylarına yönelme konu- sunda DSP'nin ilginç bir konumu olduğundan söz edilmektedir. Bu- na göre toplumda Alevi-Sünni blokjaşmasuıı istemeyen ve Sün- termesinin arkasında, bu ekono- mik yoksunluğun yattığı ileri sü- rülmektedir. Başka bir deyişle okuma, Aleviler için en yaygın "dikey hareketlilik" kaynağı sa- yılmış ve eğitim-oğrenim olanak- ları daima Alevilerin yoğun ilgi- sini çekmiştir. Türkiye'nin 1950'li yıllardan sonra içine " girdiği sosyo- ekonomik değişimin ve şehirleş- menin de Alevileri etkilediği açık- tır. 1950'lere kadar çoğunluğu koylerde yaşayan Alevi topluluğu bir hareketlilik içine girmiş ve şe- hirlere göç etmeye baslamıjtır. 196O'lı yıllarda başlayan Avrupa'- ya işçi goçünün de Alevilerin yo- ğun ilgisini çektiği gözlemlenebil- mektedir. Yurtdışında çalışma ka deyişle Alevi ticaret erbabı, Siinni ticaret erbabı ile yanşma- ya başlamıştıı. Aleviler arasuıdaki sıkı dayamşma, bu yarışmada Alevi tüccarlara belli avantajlar da sağlayabilmiştir. lşte bu yarış- manın, Alevi ve Sünnilerin bir arada yaşadıkları, orta büyüklük- teki şehirlerde belli bir gerilime yol açtığı ileri sürülmektedir. Mil- liyetçi Hareket Partisi'nin, oyunu arttırmak ve siyasal etkinlik sağ- lamak için bu gerilimi kullandıgi ve Sunnileri, Alevilere karşı kış- kırttığı ileri sürülebilmektedir. Bunun sonucu olarak, 1980 önce- sinde, buyuk Alevi topluluklan- nın yaşadığı şehirlerde "sag-sol çatışması", şiddeti içeren bir Sünni-AIevi çatışmasına dönüşe- mektedir. Örneğin 1966 yılında Ortaca'da başlayan bir çatışma Sıvas'a sıçramıştır. Bu çatışmala- nn çıktığı gunlerde günlük gaze- telerin Pakistan'ua yüzden fazla insanın ölümune yol açan Şii- Sunni çatışmasına geniş yer ver- diği dikkat çekmektedir. Bu tür olaylar ve bunun altında büyük bir olasüıkla Alevi yerel tüccarla- nn yanşmaya girmesi gerçeği bir çatışmarun ortaya çıkabiinıesine yol açmaktadır. Ancak bu tür ça- tışmaların lokal kaldığı ve yaygın- lık kazanmadığı, devlet güçlerinin de bu konuda duyarlı davrandık- ları söylenebilmektedir. Ancak 1980 öncesi Sünni-AIevi çatışması için aynı şey söylenememekte, devletin giderek etkisiz kalması len Alevi-Sünni karşıtlığının, on- lan özellikle Alevi gençleri sol or- gutlere ittiği bilinmektedir. Bunun sonucu olarak 12 Eylül yönetimi Alevi topluluğa ağır bir baskı uy- gulanmıştır. Buna ek olarak yö- netiminin Sünni köktenciliğe karşı yumuşak ve esnek bir tavır alma- sı,,zomnlu din dersleri ile orta öğ- retime dinsel bir müdahaleye kal- kışması Alevilerin tepkisine neden olmuştur. Gerçekten de yüzyıllar boyu kimliğini koruyan Alevi toplulu- ğu, 12 Eylül döneminde yoğun bir asimilasyon girişimine hedef ol- muştur. örneğin 12 Eylül general- lerinin seçtiği, anayasayı hazırla- makla görevli Danışma Meclisi'n- de çok az sayıda, bir iddiaya gö- lann örtünmesine karşı çıkmak- ta, ibadetini cami yerine, farklı bi- çimde dergâhında yerine getir- mektedir. Bu nedenle Turkiye'de halkın yüzde 98'inin din olarak ts- lamiyeti seçmiş olmasını ileri sü- rerek politikalar saptama, karar- lar alma anlamlı ve adaletli bir iş olmamaktadır. Buna ek olarak 1980 sonrası Sünni köktenciliğin yükselmesi de, Alevi-Sünni karşıtlığının tek- rar gundeme gelmesine neden ol- muş göznkmektedir. Din dersle- rinin zorunlu olmasından ve kök- tenci kadroların Milli Eğitim ör- gütünde ciddi bir etkinlik sağla- masından sonra, okullarda mez- hep çatışmasının çeşitii örnekleri- nin ortaya çıktığı dikkat çekmek- 7 Q Ofj öncesinde büyük Alevi topluluklarının JL y Çj\J yaşadığı şehirlerde 'sağ-sol çatışması', şiddeti içeren bir Sünni-AIevi çatışmasına dönüşmüştü. Sıvas, Çorum ve özellikle K. Maraş olayları, bu çatışmanın çok açık ve acı örneklerindendir. V O Qf] sonrasında, yoğun bir asimilasyon JL S O L/ girişimine hedef olan Aleviler, 12 Eylül yönetiminin ağır baskısına maruz kalmış, özellikle devlet eliyle yapılan Türk-İslam sentezi propagandası, topluluk içindeki huzursuzluğu yükseltmiştir. nilerden de oy almayı hedefleyen DSP, bilinçli bir biçjmde Alevi aday gostermekten, parti örgu- tünde Alevilere yönetici görev ver- mekten kaçınmaktadır. Alevilerin siyasallaşmasının bir de ekonomik boyutundan söz edi- lebilmektedir. Alevilerin gelenek- sei olarak toplumun yoksul ke- simlerini oluşturduğu, ekonomik olarak çok güçlü konumda olma- dıklan söylenebilmektedir. Yüz- yıllar boyunca devietten ve Sün- ni baskısından kaçma zorunlulu- ğu böyle bir gelişmeye yol açmış gözukmektedir. Bu göreli yoksul- luğun Alevi toplumunu ilginç bir biçimde etkilediği ve Alevilerin eğitim-oğretime büyük tale;' gös- olanaklarına kavuşma ve şehirle- re göç, Aleviler arasında, küçük çaplı da olsa bir sermaye biriki- mine yol açmış, Aleviler ticaret alanına girmeye başlamışlardır. Bu gelişmenin, en azından potaıı- siyel olarak, orta buyuklukteki yerleşim merkezlerinde Alevi- Sünni çatışmasını gundeme getir- diği düşünülebilmektedir. Orta buyuklukteki yerleşim merkezlerinde ticaretin ve yerel fı- nansmanın geleneksel olarak Sün- nilerin elinde bulunduğu bilin- mektedir. Şehirlere göç etmeye başlayan Alevi topluluklar içinde ortaya çıkmaya başlayan küçük çaplı sermaye, yerel ticaret için- de etkili oünaya başlamış; bir baş- bilmiştir. Sıvas, Çorum ve özel- likle K. Maraş olayları, sözu edi- len çatışmanın çok açık ve acı ör- nekleri arasında sayılabilmekte- dir. Bu çatışmalarda kullanılan ana temaların, sağ ya da sol içe- rikli siyasal terminolojiden çok Alevilik-Sünnilik aynmıru içerdiği dikkat çekmektedir. 1970-80 yılları arasında giderek yükselen bu çatışmanın çok ürku- tücü bir tabloyu gundeme getirdi- ği yadsınamamaktadır. Curahuri- yetin ilanı ve laiklik uygulaması ile giderek yumuşayan Sünni-AIe- vi çatışmalarının ortaya çıktığı ve yüzlerce yıllık peşin yargılar ne- deni ile insanlann birbirine şiddet kullanmaya kalkıştıklan bilin- yanında, çatışmanın yaygınlaşma eğilimi gösterdiği söylenebilmek- tedir. 1980 sonrası 1980 sonrası Turkiye'de Alevi topluluğunun, Alevi kımliği için- de daha yoğun ve örgütlü bir si- yasallaşma içine girdiği gözlemle- nebilmektedir. Bu gelişmede bel- li başlı iki faktörün, 12 Eylul yö- netiminin yanlı ve baskıcı tutumu ile Turkiye'de hızla yükselen Sun- ni köktenciliğinin etkili oiduğu ile- ri sürülebilmektedir. 12 Eylül öncesi toplumsal kamplaşmada Alevilerin sol grup- lar içinde yer aldıklan, tahrik edi- re sadece bir tane Alevi yer almış- tır. Zorunlu din dersleri, kamu kitle iletişim araçlarından yoğun bir Turk-lslam sentezi propogan- dası yapılması, Alevi toplum için- deki huzursuzluğu yükseltmiştir. Türkiye kuşkusuz nüfusunun ta- mamına yakın bir kısmı Müslü- man olan bir ülkedir, ama İslami- yetin toplumun önemli büyuklük- te bir kesimi tarafından farklı yo- rumlandığı unutulmamalıdır. Aleviler, tslamiyeti Sünnilerden çok farklı bir biçimde yorumla- maktadırlar. Örneğin Aleviler, 5 vakit namaz kılmamakta, orucu farklı zamanlarda, farklı biçimde tutmakta, Hacca gitmemekte, ab- desti farklı yorumlamakta, kadın- Doç. Izzetin Doğan'agöre 'birlik' ve 'bütünlük' için Alevilerin uğradığı haksızhkların giderilmesi gerek 'Kanunlar herkese eşit uygulansın' ŞENAY KALKAN Aleviler günümuzde en çok ra- hatsız eden konu dini akımlann hızla çoğalması, yaygınlaşması ve bunun giderek bir anti-Alevi pro- pagandasına donüşebilme tehlike- si. Konuştuğumu2 bütün Aleviler, "Türkiye Cumhuriyeti sınırlan içinde yaşayan herkesin kardeş ol- duğuoun, Türkiye'nin birlik ve bütiinluğunün her şeyden üstün olduğunun" altını çizerlerken bir "haksızlığı" dile getiriyorlar: "Turkiye'de bugün 20 milyonu aşkın Alevi var. Vergi kesilirken kimsenin Alevi ya da Sünni oldu- ğuna bakılmıyor. Diyanet tşleri Başkanhğı'nın biitcesi bu vergilerle oluşturuiuyor. Ama sonuçta ne oluyor biam vergilerimizle maas- ları ödenen muezzinler camiler- de bize sövüyor. Hocalar camilcr- de namaz kılmayan, camiye gel- meycn oruç tutmayan kânrdir, katli vaciptir diyor. Bu haksıdı- ğın giderilmesi lazım." Doç. İzzettin Ooğan da Alevi- Sünni aynmının 21. yüzyıla girer- ken bir insanlık ayıbı olduğunu vureuluyor. "Sorun, hukuk devleti kavra- mının yerleştirilmesi ve hukukun üstünlüğunun sağlanabilecegi bir demokratik duzenin gerçekleştiri- lebilmesiyle çözumlenir. Eger bu kere son sözu si- iyanet İşleri Başkanhğı'- nın bütçesi 1.5 trilyona yaklaşıyor. Bütçe Alevi-Sünni demeden, hepimizden toplanan vergilerle oluşturuiuyor, ama bu para sadece Sünni kesimin ihtiyaçlarına kullanılıyor. Bu haksızlıktır.f^ •gugün eğer I I Aleviler seslerini çıkarmıyorlarsa, bu,ülkenin sorunlarına bir başkasım eklemek istemediklerinden dir. Bu sorumluluğu başta devlet yetkilerini kullananlar olmak üzere bütün siyasi İzzettin Doğan, Türkiye'de sayıları 20 küsur milyon olmasına rağmen, Alevilerin dini inançlarına iliş- n a r î İ İ P r Hll v m a l l kin en ufak bir hizmel bulunmadığını söylüyor. (Fotoğraf: Uğur Günyüz) " a uuyııuui. yaset adamları >a da devlet ada- mı geçinen kisiler söylemez. Ba- ğunsız ve ttrafsız yargıçlar soyler. Diyanel tşleri Başkanlığı'na da bu- yük görev düşüyor. Onlar da bu haksızlıgın farkında. Snnniler arasında da meseleye doğru yak- laşan Türkiye'nin birlik ve burün- lügünü her şeyden üstün tutan in- sanlar var. Bunalrdan biri de Di- yanet tşleri Başkanı. Bu Türkiye'- nin boylesine bunalımlara doğru gittiği bir dönemde bir şansur. Mesela Sayın Cumhurbaşkanımı- zın yaptığı bir gafa, Diyanet İşle- ri Başkanı karşı çıkmışlır. Diya- nis İşleri Başkanı 'Biz bütün ina- ıidiiıaıa nı/met eden/, edeceğız' diyor ama yine biliyoruz ki Türki- ye'de 20 küsur milyon Alevi ol- masına karşın onlann dini inanç- larına ilişkin en ufak bir hizmet yok. Bugun Diyanet İşleri Başkan- hğı'nın bütçesi 1.5 trilyona yak- laşıyor. Bütçe Alevi-Sünni deme- den hepimizden toplanan vergiler- le oluşturuluyor ama bu para sa- dece Sünni kesimin ihtiyaçlanna kullanılıyor. Bu haksızlıktır. Bu bütün vicdanlan rahatsız etmeli- dir." Izzetıın Doğan, Ramazan ayı boyunca her gün televizyonda Sünni inançlarına uygun prog- ramlar yapılırken, Alevilerin saygı duyduğu, kutsal saydığı Hz.Ali'- nin hayatta en çok sevdiği varlık olan Hz.Hüseyin'in Kerbela'da öldunilmesinin vıldönümunde ya- ni Muharrem'de 12 gün oruç tut- tuklarıru, ancak televizyonda Mu- harrem'le ilgili hiçbir program ol- mayışını ayrımcılığa bir ornek olarak anlatıyor. Ulusal birliğin, bütünlüğün sağlanmasırun ancak o ulusu oluş- turan bütün katmanların devletin yetkilerini kullanmaya katılmasıy- İa mümküno olacağını vurgula- yan îzzettin Doğan göruşleriııi şöyle tamamlıyor: "Bugün diinyanın biçbir yerin- de Güney Afrika dahil insanlann bir kısmına biz sizi çok seviyoruz ama siz bunlarla yetinin başka da talepde bulunmayın diyerek ulu- sal birlik, bütünlük saglanmıyor. İnsanlar kanunların herkese eşit olarak uygulanmasını istiyor. Hu- kuk devleti, çağdaş devlet de bu- dur. Bunu gercekleştirmeyen dev- letler (nplumlannda huzurluğu kaldıraraamıştır. Bugün eğer Turkiye'de Aleviler seslerini çı- karmadıla,rsa ve çıkarmıyorlarsa bu, ülkenin sorunlanna bir başka- sım eklemek islememelerinden kaynaklanıyor. Bu sorumluluğu başta devlel yetkililerini kullanan- lar olmak üzere bütün siyasi par- tiler, herkes duymalıdır. Bugün artık biçbir parti Alevilerin uğra- dıklan naksızlıklan giderme vaa- dinde bulunmadan iktidara geie- meyecf ktir. Arök Aleviler boş va- allere aldırmıyorlar. Alevilerin en çok CHP'ye oy verdikleri dönem- de yani Sayın Ecevit döneminde Maraş'ta, Sivas'ta, Çonım'da yüzlerce Alevi öldürüldu. Ecevit lek başına iktidardı ama bu tat- sız, dim olaylan önleyemedi. Öy- leyse Alevi düşüncesini samimi olarak benimseyen insanlann ka- rar mekanizmalannda olmalan gerek ki aynmcılık kalkabilsin, bu tür olaylar olmasın ya da zama- nında önlemleri alınsın." Evet, Aleviler artık gerçeklerin günyüzüne çıkmasım, haklannda- Kİ asılsız karalamaların son bul- masını, devletin olanaklannın eşit kullanılmasını, Diyanet İşleri Baş- kanlığı'ndan Alevilerin de temsil edilmesini, televizyonda Alevi inancına uygun programların da yapılmasını istiyorlar. Siyasal ter- cihlerini de buna gore yapacakla- rıru belirtiyorlar. İzzettin Doğan son olarak "Alevi oylan çantada keklik degil artık" diyor. Yarın: Yavuz Top'la tedir. örneğin Ankara Ayrancı Lisesi'nde, din dersi öğretmeni öğrencilere Aleviliği, "Alevilik mezhebinde luzlar önce babalan ve erkek kardeşleri ile yatar" bi- çiminde anlatmaktadır. Yine An- kara'nın Namık Kemal Lisesi'nde din dersi öğretmeni, "Alevilerin yıkanmadığından, bu nedenle pis koktuklanndan" söz etmiş bulun- maktadır. Bunlar sadece birer ör- nektir, yargıya intikal etmiş olay- lardır. Bu tür olayları izleyen ve sonımluları yargı önüne çıkarmak için ozel gayret sarf eden araştırmacı-yazar avukat Cemal Özbey'e göre okullarda, özellik- le din derslerinde bu tür girişim- ler çok artmış bulunmaktadır. Yine İslamcı gömşlere eğilimi ile tanınan bir günlük gazetenin bulmacasında, "ehli sünnet dışı, sapık bir mezhep" olarak ifade edilen sorunun cevabı ertesi gün- ku sayıda Aleviler olarak verilin- ce davaya konu olmuş. Söz konu- su gazete bir mezhebe hakaret et- tiği gerekçesi ile tazminat ödeme- ye mahkûm edilmiştir. Bütün bu gelişmelerin Alevi topluluğunu ciddi biçimde tedir- gin ettiği açıktır. Bu nedenle Ale- vilerin de yoğun bir siyasallaşma- ya yöneldikleri göze çarpmakta- dır. Başka bir deyişle 1950'li ve 196O'lı yıllarda giderek etkisini yi- tiren Alevi kimliklı siyasallaşma- nın tekrar yükselmeye başladığı söylenebilmektedir. Bu çerçeve içinde, kestirilebileceği üzere Ale- viler laiklik çizgisi en belirgin dü- zeyde bulunan en büyük siyasi parti olan SHP'ye yönelmektedir- ler. Bu Aleviler açısından olduk- ça yeni bir gelişmedir. Unutulma- malıdır ki 196O'lı yıllarda tüm Alevileri tek bir siyasi çatı altın- da toplamak için kalkışılan par- tileşme girişimi başarılı olmamış; Aleviler, salt Alevi kimliğini öne çıkaran ve toplum içinde giderek bir mezhep bloklaşmasına yol açabilecek parti girişimine destek vermemişlerdir. Bugün için de Türkiye'deki bütün Alevilerin SHP çatısı altında siyaset yaptık- lannı, bu partiye oy verdiklerini söylemek mumkün değildir. An- caİc 1980 sonrası ülkemizde yasa- nan olaylar ve ortaya çıkan geliş- meler belirgin biı eğilimin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Yarın: Birlik Partisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle