Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ
GUNUMUZDEALE\
11 MAYIS 1990
GENCAY ŞAYLAN-ŞENAY KALKAN
tLHAN SELÇUK
Din Kültürü?• •
12 Eylül, Atatürk'ün "Öğretim Birtiği Devrimi"ni yıktı; la-
iklik ilkesini çiğnedi; ilk ve orta öğretime zorunlu din ders-
leri koydu; bu kuralı 82 Anayasası'nın 24. maddesine yer-
leştirdi.
Ne var ki bu dersleri "din kültürü" diye adlandırdı.
82 Anayasasfndaki deyimden yola çıkarak sorulabilir:
Okullarda "din kültürü"derslerinde çocuklartmıza ne öğ-
retilmektedir? Anadotu'da yaşayan 20 milyon Alevinin be-
nimsediği "din kûltürü"nöen söz açılmakta mıdır? Yoksa
yalnız şerıatın öngördüğü biçimsel kurallar mı okutul-
maktadır?
Tasavvuf, Türkiye'nin uygarlık tarihinde. edebiyatında,
sanatında, felsefesinde çok önemli bir yer tutuyor. Kültü-
rümüzden bütün mutasavvrflan dışlayacak mıyız? Eğer bu-
nu yapacaksak geriye ne kalacak?
Pariamentodaki laik milletvekillerinin Meclise girerken
içtikleri ant kendilerıne bir görev yüklemektedir: "Din
kültürü" dersinde okunanların niteliklerini ve okutanların
kimliklerini ortaya çıkarmak; dökümünü yapmak...
Anadolu'nun "din kültüni"nöe 20 milyon Alevinin hiç mi
yeri yoktur?
Bu sorunun yanıtı artık verilmelidir.
ALEVILER VE KADIN SORUNU
Alevi kadın
daha özgürAlevilerde kadın ve erkeğin biraradalığı
ve göreli eşitliği cem ve semah
törenlerinde açık bir şekilde kendini
göstermekte. Kadınların ve erkeklerin
beraber katıldıkları bu toplantılarda
herkesin eşit söz hakkı bulunuyor.
GENCAY ŞAYLAN
Genel olarak Alevilerin, top-
lumda kadının yeri konusunda
ve kadın-erkek üişkilerinde çağ-
daş bir anlayışa sahip oldukla-
rı ileri sürülmektedir. Aslında
bu noktada gerçekten özgün bir
durumun varlığı göze çarpmak-
la beraber, fazla da abartmaya
gitmemek gerekmektedir. Ale-
vilikte kadının konumu, Alevi-
liğe kaynaklık etmiş Caferi hu-
kukundan da farklılık göster-
mektedir. Örneğin Caferi huku-
kuna göre boşanma esas olarak
erkeğin hakkı iken Alevilikte bu
hak, hem kadın hem de erkek
tarafından kullanılabilmekte,
ayrıca boşanmanın gerçekleş-
mesi için mürşit ya da dedenin
onayı aranmaktadır.
Alevilikte, evlenmeye ilişkin
olarak Caferi hukukundan
farklılaşan bir diğer nokta da
geçici evlflik (mut'a) olmakta-
dır. Caferi hukukuna göre kısa
süreli geçici evlilik olanaklıdır
ve bu kurumun günümüz tra-
nı'nda yaygın olarak kullanıldı-
ğı bilinmektedir. Ancak geçici
evliliğin Alevi uygulaması içiıı-
de yer almadığı söylenebilmek-
tedir.
Geleneksel tslami anlayış,
esas olarak kadınlarla erkekle-
rin iki ayrı kompartımanda ya-
şamasını öngörmektedır. Buna
bağlı olarak kadın ve erkeğin
doğaian (fıtrat) gereği birbirin-
den farklı oiduğu noktasından
hareket ile bir farklılaştırma söz
konusu olmaktadır. Doğaları
gereği farklılaşan ve ayrı kom-
partımanlarda yaşayan kadın ve
erkek arasına böylece kesin bir
toplumsal ayrım girmektedir.
Aleviler ise kadın ve erkeğin ay-
n kompartımanlarda yaşaması-
nı yadsımakta, kadınların tıp-
kı erkekler gibi toplumsal yasa-
rna katılması öngörülmektedir.
Bunun sonucu olarak Alevi
topluluklarda iki cinsiyet ara-
sında daha eşitlikçi ve bir ara-
da yaşayışı kapsayan ilişkiler
ağı ortaya çıkmaktadır. Nitekim
bu bir aradalık ve göreli eşitlik,
Alevilerin ibadeti olarak nitele-
nebilen cem ve semah toplan-
tılannda açık bir biçimde ken-
dini gösterebilmekte; kadınlar
ve erkekler beraberce bu top-
lantılara katıimakta ve eşit söz
sahibi bulunmaktadırlar.
Aleviliğin ortünme (tesettür)
sorunu üzerinde de farklı bir
yaklaşıma sahip bulunduğu ile-
ri sürülmektedir. Buna göre
Alevi anlayış için önemli nok-
ta, örtünme degıl "utanma duy-
gusudur" (hicab). Utanma duy-
gusu, sadece kadınlar için de-
ğil, aynı zamanda erkekler için
de geçerli bir davranış ilkesi ka-
bul edilmektedir. Bir başka de-
yişle, ünlü Alevi değer yargısı,
"Eiine, diline ve beUne bâkim
olraa", toplumda kadının konu-
mu ile kadın-erkek ilişkiJeri açı-
sından belirleyici bir konum iş-
gal etmektedir.
Alevi topluluğunda kadının
göreli olarak daha ozgflr ve ka-
tılımcı bir konumda bulunma-
sı, birtakım suçlayıcı önyargıla-
rın oluşumuna yol açmış gö-
zukmektedir. Bunlardan biri ve
belki de en ünlüsü "mum
sdodurme" olarak tanımlanabi-
lir. Kuşkusuz böyle bir toplum-
sal suçlama ya da karalamanın
arkasında yaıan temel gerçek,
kadının toplumsal konumu de-
ğildir. Karşıt olunan bir düşün-
ce ya da akımın cinsel sapma-
larla ya da aşın cinsellik ile suç-
lanarak karalanması ve kamu-
oyu önünde küçük düşürülme-
ye çaiışılması Doğu toplumla-
rında çok yaygın bir uygulama
olarak gözukmektedir. örneğin
yirminci yüzyılın Uçüncü çeyre-
ğinde Çin'de Mao'nun ölümün-
den sonra iktidar yarışına giren
ve kaybeden Bayan Mao'yu, ra-
kipleri görüşlerinin yanlışlığın-
dan çok cinsel yasamı ile ilgılı
yakıştırmalar ile suçlamışlar,
böylece kamuoyu önünde ıtıbar
yitirmesi için uğraşmışlardır.
Aleviler ile ilgili mum söndür-
me efsanesinin de benzer bir
yaklaşım oiduğu söylenebilir.
Yarın: Mnsahiblik
nedlr?
1980 sonrası, Türkiye'de Alevilerin, Alevi kimligi içinde daha yogun ve örgiitlü bir siyasallaşrna içine girdiği gözleniyor. Bunda hızla yükselen Siinni köktenciligin de rolii var.(Fotoğraf: Fuat Kozluklu)
Zorunlu din dersleri, Türk-İslam sentezi, Siinni köktenciliğe karşı yumuşak tavır...
Alevilere 12 Eylül darbesi
GENCAY ŞAYLAN
Alevilerin genellikle sol ya da
sosyal-demokrat partilere oy ver-
dikleri söylenmektedir. Gerçekten
de, örneğin bugun için Alevilerin
önemli bir çoğunluğunun Sosyal
Demokrat Haikçı Parti'yi destek-
lediği, bu parti örgütü içinde si-
yaset yaptığı gözlemlenebilmekte-
dir. Ancak bu diğer partilerin sağ
siyasal örgütlerin hiç Alevi oyu al-
maması demek değıldir.
Alevi oylarına yönelme konu-
sunda DSP'nin ilginç bir konumu
olduğundan söz edilmektedir. Bu-
na göre toplumda Alevi-Sünni
blokjaşmasuıı istemeyen ve Sün-
termesinin arkasında, bu ekono-
mik yoksunluğun yattığı ileri sü-
rülmektedir. Başka bir deyişle
okuma, Aleviler için en yaygın
"dikey hareketlilik" kaynağı sa-
yılmış ve eğitim-oğrenim olanak-
ları daima Alevilerin yoğun ilgi-
sini çekmiştir.
Türkiye'nin 1950'li yıllardan
sonra içine " girdiği sosyo-
ekonomik değişimin ve şehirleş-
menin de Alevileri etkilediği açık-
tır. 1950'lere kadar çoğunluğu
koylerde yaşayan Alevi topluluğu
bir hareketlilik içine girmiş ve şe-
hirlere göç etmeye baslamıjtır.
196O'lı yıllarda başlayan Avrupa'-
ya işçi goçünün de Alevilerin yo-
ğun ilgisini çektiği gözlemlenebil-
mektedir. Yurtdışında çalışma
ka deyişle Alevi ticaret erbabı,
Siinni ticaret erbabı ile yanşma-
ya başlamıştıı. Aleviler arasuıdaki
sıkı dayamşma, bu yarışmada
Alevi tüccarlara belli avantajlar
da sağlayabilmiştir. lşte bu yarış-
manın, Alevi ve Sünnilerin bir
arada yaşadıkları, orta büyüklük-
teki şehirlerde belli bir gerilime
yol açtığı ileri sürülmektedir. Mil-
liyetçi Hareket Partisi'nin, oyunu
arttırmak ve siyasal etkinlik sağ-
lamak için bu gerilimi kullandıgi
ve Sunnileri, Alevilere karşı kış-
kırttığı ileri sürülebilmektedir.
Bunun sonucu olarak, 1980 önce-
sinde, buyuk Alevi topluluklan-
nın yaşadığı şehirlerde "sag-sol
çatışması", şiddeti içeren bir
Sünni-AIevi çatışmasına dönüşe-
mektedir. Örneğin 1966 yılında
Ortaca'da başlayan bir çatışma
Sıvas'a sıçramıştır. Bu çatışmala-
nn çıktığı gunlerde günlük gaze-
telerin Pakistan'ua yüzden fazla
insanın ölümune yol açan Şii-
Sunni çatışmasına geniş yer ver-
diği dikkat çekmektedir. Bu tür
olaylar ve bunun altında büyük
bir olasüıkla Alevi yerel tüccarla-
nn yanşmaya girmesi gerçeği bir
çatışmarun ortaya çıkabiinıesine
yol açmaktadır. Ancak bu tür ça-
tışmaların lokal kaldığı ve yaygın-
lık kazanmadığı, devlet güçlerinin
de bu konuda duyarlı davrandık-
ları söylenebilmektedir. Ancak
1980 öncesi Sünni-AIevi çatışması
için aynı şey söylenememekte,
devletin giderek etkisiz kalması
len Alevi-Sünni karşıtlığının, on-
lan özellikle Alevi gençleri sol or-
gutlere ittiği bilinmektedir. Bunun
sonucu olarak 12 Eylül yönetimi
Alevi topluluğa ağır bir baskı uy-
gulanmıştır. Buna ek olarak yö-
netiminin Sünni köktenciliğe karşı
yumuşak ve esnek bir tavır alma-
sı,,zomnlu din dersleri ile orta öğ-
retime dinsel bir müdahaleye kal-
kışması Alevilerin tepkisine neden
olmuştur.
Gerçekten de yüzyıllar boyu
kimliğini koruyan Alevi toplulu-
ğu, 12 Eylül döneminde yoğun bir
asimilasyon girişimine hedef ol-
muştur. örneğin 12 Eylül general-
lerinin seçtiği, anayasayı hazırla-
makla görevli Danışma Meclisi'n-
de çok az sayıda, bir iddiaya gö-
lann örtünmesine karşı çıkmak-
ta, ibadetini cami yerine, farklı bi-
çimde dergâhında yerine getir-
mektedir. Bu nedenle Turkiye'de
halkın yüzde 98'inin din olarak ts-
lamiyeti seçmiş olmasını ileri sü-
rerek politikalar saptama, karar-
lar alma anlamlı ve adaletli bir iş
olmamaktadır.
Buna ek olarak 1980 sonrası
Sünni köktenciliğin yükselmesi
de, Alevi-Sünni karşıtlığının tek-
rar gundeme gelmesine neden ol-
muş göznkmektedir. Din dersle-
rinin zorunlu olmasından ve kök-
tenci kadroların Milli Eğitim ör-
gütünde ciddi bir etkinlik sağla-
masından sonra, okullarda mez-
hep çatışmasının çeşitii örnekleri-
nin ortaya çıktığı dikkat çekmek-
7 Q Ofj öncesinde büyük Alevi topluluklarının
JL y Çj\J yaşadığı şehirlerde 'sağ-sol çatışması',
şiddeti içeren bir Sünni-AIevi çatışmasına
dönüşmüştü. Sıvas, Çorum ve özellikle K. Maraş
olayları, bu çatışmanın çok açık ve acı
örneklerindendir.
V O Qf] sonrasında, yoğun bir asimilasyon
JL S O L/ girişimine hedef olan Aleviler, 12
Eylül yönetiminin ağır baskısına maruz kalmış,
özellikle devlet eliyle yapılan Türk-İslam sentezi
propagandası, topluluk içindeki huzursuzluğu
yükseltmiştir.
nilerden de oy almayı hedefleyen
DSP, bilinçli bir biçjmde Alevi
aday gostermekten, parti örgu-
tünde Alevilere yönetici görev ver-
mekten kaçınmaktadır.
Alevilerin siyasallaşmasının bir
de ekonomik boyutundan söz edi-
lebilmektedir. Alevilerin gelenek-
sei olarak toplumun yoksul ke-
simlerini oluşturduğu, ekonomik
olarak çok güçlü konumda olma-
dıklan söylenebilmektedir. Yüz-
yıllar boyunca devietten ve Sün-
ni baskısından kaçma zorunlulu-
ğu böyle bir gelişmeye yol açmış
gözukmektedir. Bu göreli yoksul-
luğun Alevi toplumunu ilginç bir
biçimde etkilediği ve Alevilerin
eğitim-oğretime büyük tale;' gös-
olanaklarına kavuşma ve şehirle-
re göç, Aleviler arasında, küçük
çaplı da olsa bir sermaye biriki-
mine yol açmış, Aleviler ticaret
alanına girmeye başlamışlardır.
Bu gelişmenin, en azından potaıı-
siyel olarak, orta buyuklukteki
yerleşim merkezlerinde Alevi-
Sünni çatışmasını gundeme getir-
diği düşünülebilmektedir.
Orta buyuklukteki yerleşim
merkezlerinde ticaretin ve yerel fı-
nansmanın geleneksel olarak Sün-
nilerin elinde bulunduğu bilin-
mektedir. Şehirlere göç etmeye
başlayan Alevi topluluklar içinde
ortaya çıkmaya başlayan küçük
çaplı sermaye, yerel ticaret için-
de etkili oünaya başlamış; bir baş-
bilmiştir. Sıvas, Çorum ve özel-
likle K. Maraş olayları, sözu edi-
len çatışmanın çok açık ve acı ör-
nekleri arasında sayılabilmekte-
dir. Bu çatışmalarda kullanılan
ana temaların, sağ ya da sol içe-
rikli siyasal terminolojiden çok
Alevilik-Sünnilik aynmıru içerdiği
dikkat çekmektedir.
1970-80 yılları arasında giderek
yükselen bu çatışmanın çok ürku-
tücü bir tabloyu gundeme getirdi-
ği yadsınamamaktadır. Curahuri-
yetin ilanı ve laiklik uygulaması
ile giderek yumuşayan Sünni-AIe-
vi çatışmalarının ortaya çıktığı ve
yüzlerce yıllık peşin yargılar ne-
deni ile insanlann birbirine şiddet
kullanmaya kalkıştıklan bilin-
yanında, çatışmanın yaygınlaşma
eğilimi gösterdiği söylenebilmek-
tedir.
1980 sonrası
1980 sonrası Turkiye'de Alevi
topluluğunun, Alevi kımliği için-
de daha yoğun ve örgütlü bir si-
yasallaşma içine girdiği gözlemle-
nebilmektedir. Bu gelişmede bel-
li başlı iki faktörün, 12 Eylul yö-
netiminin yanlı ve baskıcı tutumu
ile Turkiye'de hızla yükselen Sun-
ni köktenciliğinin etkili oiduğu ile-
ri sürülebilmektedir.
12 Eylül öncesi toplumsal
kamplaşmada Alevilerin sol grup-
lar içinde yer aldıklan, tahrik edi-
re sadece bir tane Alevi yer almış-
tır. Zorunlu din dersleri, kamu
kitle iletişim araçlarından yoğun
bir Turk-lslam sentezi propogan-
dası yapılması, Alevi toplum için-
deki huzursuzluğu yükseltmiştir.
Türkiye kuşkusuz nüfusunun ta-
mamına yakın bir kısmı Müslü-
man olan bir ülkedir, ama İslami-
yetin toplumun önemli büyuklük-
te bir kesimi tarafından farklı yo-
rumlandığı unutulmamalıdır.
Aleviler, tslamiyeti Sünnilerden
çok farklı bir biçimde yorumla-
maktadırlar. Örneğin Aleviler, 5
vakit namaz kılmamakta, orucu
farklı zamanlarda, farklı biçimde
tutmakta, Hacca gitmemekte, ab-
desti farklı yorumlamakta, kadın-
Doç. Izzetin Doğan'agöre 'birlik' ve 'bütünlük' için Alevilerin uğradığı haksızhkların giderilmesi gerek
'Kanunlar herkese eşit uygulansın'
ŞENAY KALKAN
Aleviler günümuzde en çok ra-
hatsız eden konu dini akımlann
hızla çoğalması, yaygınlaşması ve
bunun giderek bir anti-Alevi pro-
pagandasına donüşebilme tehlike-
si. Konuştuğumu2 bütün Aleviler,
"Türkiye Cumhuriyeti sınırlan
içinde yaşayan herkesin kardeş ol-
duğuoun, Türkiye'nin birlik ve
bütiinluğunün her şeyden üstün
olduğunun" altını çizerlerken bir
"haksızlığı" dile getiriyorlar:
"Turkiye'de bugün 20 milyonu
aşkın Alevi var. Vergi kesilirken
kimsenin Alevi ya da Sünni oldu-
ğuna bakılmıyor. Diyanet tşleri
Başkanhğı'nın biitcesi bu vergilerle
oluşturuiuyor. Ama sonuçta ne
oluyor biam vergilerimizle maas-
ları ödenen muezzinler camiler-
de bize sövüyor. Hocalar camilcr-
de namaz kılmayan, camiye gel-
meycn oruç tutmayan kânrdir,
katli vaciptir diyor. Bu haksıdı-
ğın giderilmesi lazım."
Doç. İzzettin Ooğan da Alevi-
Sünni aynmının 21. yüzyıla girer-
ken bir insanlık ayıbı olduğunu
vureuluyor.
"Sorun, hukuk devleti kavra-
mının yerleştirilmesi ve hukukun
üstünlüğunun sağlanabilecegi bir
demokratik duzenin gerçekleştiri-
lebilmesiyle çözumlenir. Eger bu
kere son sözu si-
iyanet İşleri
Başkanhğı'-
nın bütçesi 1.5
trilyona yaklaşıyor.
Bütçe Alevi-Sünni
demeden,
hepimizden
toplanan vergilerle
oluşturuiuyor, ama
bu para sadece
Sünni kesimin
ihtiyaçlarına
kullanılıyor. Bu
haksızlıktır.f^
•gugün eğer
I I Aleviler
seslerini
çıkarmıyorlarsa,
bu,ülkenin
sorunlarına bir
başkasım eklemek
istemediklerinden
dir. Bu
sorumluluğu başta
devlet yetkilerini
kullananlar olmak
üzere bütün siyasi
İzzettin Doğan, Türkiye'de sayıları 20 küsur milyon olmasına rağmen, Alevilerin dini inançlarına iliş- n a r î İ İ P r Hll v m a l l
kin en ufak bir hizmel bulunmadığını söylüyor. (Fotoğraf: Uğur Günyüz) "
a
uuyııuui.
yaset adamları >a da devlet ada-
mı geçinen kisiler söylemez. Ba-
ğunsız ve ttrafsız yargıçlar soyler.
Diyanel tşleri Başkanlığı'na da bu-
yük görev düşüyor. Onlar da bu
haksızlıgın farkında. Snnniler
arasında da meseleye doğru yak-
laşan Türkiye'nin birlik ve burün-
lügünü her şeyden üstün tutan in-
sanlar var. Bunalrdan biri de Di-
yanet tşleri Başkanı. Bu Türkiye'-
nin boylesine bunalımlara doğru
gittiği bir dönemde bir şansur.
Mesela Sayın Cumhurbaşkanımı-
zın yaptığı bir gafa, Diyanet İşle-
ri Başkanı karşı çıkmışlır. Diya-
nis İşleri Başkanı 'Biz bütün ina-
ıidiiıaıa nı/met eden/, edeceğız'
diyor ama yine biliyoruz ki Türki-
ye'de 20 küsur milyon Alevi ol-
masına karşın onlann dini inanç-
larına ilişkin en ufak bir hizmet
yok. Bugun Diyanet İşleri Başkan-
hğı'nın bütçesi 1.5 trilyona yak-
laşıyor. Bütçe Alevi-Sünni deme-
den hepimizden toplanan vergiler-
le oluşturuluyor ama bu para sa-
dece Sünni kesimin ihtiyaçlanna
kullanılıyor. Bu haksızlıktır. Bu
bütün vicdanlan rahatsız etmeli-
dir."
Izzetıın Doğan, Ramazan ayı
boyunca her gün televizyonda
Sünni inançlarına uygun prog-
ramlar yapılırken, Alevilerin saygı
duyduğu, kutsal saydığı Hz.Ali'-
nin hayatta en çok sevdiği varlık
olan Hz.Hüseyin'in Kerbela'da
öldunilmesinin vıldönümunde ya-
ni Muharrem'de 12 gün oruç tut-
tuklarıru, ancak televizyonda Mu-
harrem'le ilgili hiçbir program ol-
mayışını ayrımcılığa bir ornek
olarak anlatıyor.
Ulusal birliğin, bütünlüğün
sağlanmasırun ancak o ulusu oluş-
turan bütün katmanların devletin
yetkilerini kullanmaya katılmasıy-
İa mümküno olacağını vurgula-
yan îzzettin Doğan göruşleriııi
şöyle tamamlıyor:
"Bugün diinyanın biçbir yerin-
de Güney Afrika dahil insanlann
bir kısmına biz sizi çok seviyoruz
ama siz bunlarla yetinin başka da
talepde bulunmayın diyerek ulu-
sal birlik, bütünlük saglanmıyor.
İnsanlar kanunların herkese eşit
olarak uygulanmasını istiyor. Hu-
kuk devleti, çağdaş devlet de bu-
dur. Bunu gercekleştirmeyen dev-
letler (nplumlannda huzurluğu
kaldıraraamıştır. Bugün eğer
Turkiye'de Aleviler seslerini çı-
karmadıla,rsa ve çıkarmıyorlarsa
bu, ülkenin sorunlanna bir başka-
sım eklemek islememelerinden
kaynaklanıyor. Bu sorumluluğu
başta devlel yetkililerini kullanan-
lar olmak üzere bütün siyasi par-
tiler, herkes duymalıdır. Bugün
artık biçbir parti Alevilerin uğra-
dıklan naksızlıklan giderme vaa-
dinde bulunmadan iktidara geie-
meyecf ktir. Arök Aleviler boş va-
allere aldırmıyorlar. Alevilerin en
çok CHP'ye oy verdikleri dönem-
de yani Sayın Ecevit döneminde
Maraş'ta, Sivas'ta, Çonım'da
yüzlerce Alevi öldürüldu. Ecevit
lek başına iktidardı ama bu tat-
sız, dim olaylan önleyemedi. Öy-
leyse Alevi düşüncesini samimi
olarak benimseyen insanlann ka-
rar mekanizmalannda olmalan
gerek ki aynmcılık kalkabilsin, bu
tür olaylar olmasın ya da zama-
nında önlemleri alınsın."
Evet, Aleviler artık gerçeklerin
günyüzüne çıkmasım, haklannda-
Kİ asılsız karalamaların son bul-
masını, devletin olanaklannın eşit
kullanılmasını, Diyanet İşleri Baş-
kanlığı'ndan Alevilerin de temsil
edilmesini, televizyonda Alevi
inancına uygun programların da
yapılmasını istiyorlar. Siyasal ter-
cihlerini de buna gore yapacakla-
rıru belirtiyorlar. İzzettin Doğan
son olarak "Alevi oylan çantada
keklik degil artık" diyor.
Yarın: Yavuz
Top'la
tedir. örneğin Ankara Ayrancı
Lisesi'nde, din dersi öğretmeni
öğrencilere Aleviliği, "Alevilik
mezhebinde luzlar önce babalan
ve erkek kardeşleri ile yatar" bi-
çiminde anlatmaktadır. Yine An-
kara'nın Namık Kemal Lisesi'nde
din dersi öğretmeni, "Alevilerin
yıkanmadığından, bu nedenle pis
koktuklanndan" söz etmiş bulun-
maktadır. Bunlar sadece birer ör-
nektir, yargıya intikal etmiş olay-
lardır. Bu tür olayları izleyen ve
sonımluları yargı önüne çıkarmak
için ozel gayret sarf eden
araştırmacı-yazar avukat Cemal
Özbey'e göre okullarda, özellik-
le din derslerinde bu tür girişim-
ler çok artmış bulunmaktadır.
Yine İslamcı gömşlere eğilimi
ile tanınan bir günlük gazetenin
bulmacasında, "ehli sünnet dışı,
sapık bir mezhep" olarak ifade
edilen sorunun cevabı ertesi gün-
ku sayıda Aleviler olarak verilin-
ce davaya konu olmuş. Söz konu-
su gazete bir mezhebe hakaret et-
tiği gerekçesi ile tazminat ödeme-
ye mahkûm edilmiştir.
Bütün bu gelişmelerin Alevi
topluluğunu ciddi biçimde tedir-
gin ettiği açıktır. Bu nedenle Ale-
vilerin de yoğun bir siyasallaşma-
ya yöneldikleri göze çarpmakta-
dır.
Başka bir deyişle 1950'li ve
196O'lı yıllarda giderek etkisini yi-
tiren Alevi kimliklı siyasallaşma-
nın tekrar yükselmeye başladığı
söylenebilmektedir. Bu çerçeve
içinde, kestirilebileceği üzere Ale-
viler laiklik çizgisi en belirgin dü-
zeyde bulunan en büyük siyasi
parti olan SHP'ye yönelmektedir-
ler.
Bu Aleviler açısından olduk-
ça yeni bir gelişmedir. Unutulma-
malıdır ki 196O'lı yıllarda tüm
Alevileri tek bir siyasi çatı altın-
da toplamak için kalkışılan par-
tileşme girişimi başarılı olmamış;
Aleviler, salt Alevi kimliğini öne
çıkaran ve toplum içinde giderek
bir mezhep bloklaşmasına yol
açabilecek parti girişimine destek
vermemişlerdir. Bugün için de
Türkiye'deki bütün Alevilerin
SHP çatısı altında siyaset yaptık-
lannı, bu partiye oy verdiklerini
söylemek mumkün değildir. An-
caİc 1980 sonrası ülkemizde yasa-
nan olaylar ve ortaya çıkan geliş-
meler belirgin biı eğilimin ortaya
çıkmasına yol açmıştır.
Yarın: Birlik
Partisi