05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 26 MART 1990 26 Mart Seçimi ve Dedik ya gelişmeleri, hüsranlar izliyor: İşte, ulusal istencin, o görkemli 26 Mart "REDDİYE"sinden beri, bir yıl geçti. Yeni bir seçim, hâlâ yapılmadı. Üstelik, kimi hukuksallık kurgulamaları ile halk desteği gereksiz sayılarak, makam atlamaları yapıldı.. Prof. BAHRİ SAVCI Türk seçmeni, Turk halkı, bu tarihi unutmaya- caktır. Bu tarih, onun, demokratikleşme surecinin, örneğin, 23 Nisan 1923-14 Mayıs 1950 gibi, önemlı bir tarihidir. Bunlardan birinde, ulus, cumhuriyete ulaşmıştı, otekınde, bir ak devrim ile kemikleşmiş ve ceberutlaşmış bir iktıdarı, oy gucu ile oyup geç- mişti. Geçen yılki 26 Mart'ta da kendisi, kendi için- de, "demokrasiye yabancılaşmış" ve ulusu da ona yabancıla$tırmaya uğraşan bir "üst katmanlar ege- menliği yönetimi"ne, yuzde 79'luk bir 'reddiye* çek- mişti. Fakat, ne acı ki, aradan bir yıl geçti halkımız bu reddiyenin ürununu hâlâ alamadı. Bu, bir yazgı mıdır? Politik yaşamda, metafizik olmaz. Ama, kimi be- ceriksizlikleri, halk ve rejim, biraz pahalı öder. Bu, bir tur, hüsrandır, rejimsel bir husran... Ve bunlar, tarihin ters bir dönuşumüyle, bir ters-oluşum, bir anti-gelişim çizdiği izlenimini verirler ve halk, ul- ke, bir gelişimin, kendi doğal çızgisini surdurmesi- ni beklerken, bu "anti-gelişim"den, bir husrana kapılır. Evet, ülkemizin demokrasileşme sureci, boyle hüsranlara uğramıştır. Fakat, bunların hiçbiri, 26 Mart 1989 sonu gibi acı olmamıştır. Bir bakalım, şu, dernokrasileşme sürecimizin kimi evrelerine ve sonra doğan kimi hüsranlarına: 1807'lerde, "bir iktidar" vardı. Bır mutlak - sultanm iktidarı. O, yeryuzünde, hiçbir yere, ne he- sap verir, ne de hiçbir yeryuzü, ku\\ete dayanma- ya tenezzül ederdi. Ama, 1807'lerde, bir yeryuzü gü- cu olan Anadolu ve Rumeli Ayanı'nın kıhçlanna dayanma zorunda kaldı. Bu suretle iktidar yeryü- zu olgusu olmaya iniş yapmıştı. Buradan, demok- rasileşme, zorunlu olarak girecekti. Ama, ters bir oluşum hüsranı doğdu: Alemdar Mustafa Paşa, bir siyasal gerilemenin kurbanı oldu. Gelişim halkası da bir sure için, kesilmiş oldu. Bu, bir hüsrandır. 1876'larda, Genç Osmanlılar, bir "monolitik salt- lığı", bir meşrutiyete döndürduler. Egemenliğine, ra- kip - benzer - eşit onak tanımayan "saltlık tekelini" bozdular: Ona, 1807'ler kapısından giren bir yer- yuzü gücü halindeki "halk ortakhğı"nı getirdiler. Bu, demokrasileşme sürecimizin, ilk yapısal devi- nimi, devrimı ıdi. Fakat, sultan tarafından, devini- min önderi Mithat Paşa ile birlikte, antlanmıştı (tas- fı>e edilmişti). Bu, bir başka hüsrandı. Tıkanıklıklar Bereket, 30 yıl sonra da olsa, 1908 de\rimcileri egemenliğin temel kitlesindeki büyük payı, halka geçirdiler. Ama, yenı bir husran da gecikmedi: Bir partinin "merkez oligarşisi"nin, onun içinde de bir Başkomutan Vekili Damat Paşa'nın (Enver) otori- ter - totaliter bır guç merkezi tekelini oluşturması. Husranın bir başkası ıdi bu tekel... 1919 ve ötesinin Mustafa Kemal Kuvay-ı Milliye ve Mudafa-i Hukuk Devrımcileri. ulustaki, sosyo - kultürel ve politik dinamiklerin ve halkın alın te- ri ile "ulusal istenç" ekseni uzerınde bır cumhurı- yet kurdular. Bu, egemenliğin özunu - kitle bütün- lüğunü, kendinden başka bir "vekil temsilci"ye bi- le bırakmayan bir duyarlılık idi. Fakat. türlu kon- jonktürler, onu da bir parti tekliğinin haşin ve "otar- şik yönetimine" goturdu. Bu da, demokrasi açılımına engel bir husran ol- du. 14 Mayıs ak devrimi, demokrasi sürecimizi, çok partili bir siyasal yaşam pratiğinde, bir yeni geli- şim çizgisine oturttu. Ama, daha birkaç yıl geçme- den, bu pratik, yeni bir tıkanıklığa uğradı ve yeni bir husrana... L'lusal egemenlik yerine, kendisini ulusal egemenlik ile tıpkılaşmış sayan bir zavallı ce- haletin oligarşik egemenliği gelmişti. Bu, demok- ratık surecin, kavram cehaleti yuzunden, yenı bir tıkanıklık donemi idi. Bu tıkanıkhktan, Turkiye'yi, 1960-1961 "insan hakları - insan haklarının iktidarlara sınır oluşu, yani hukuk devleti ve gene aynı insan haklarının iktidarları yonlendirişi, yani, sosyal devlet" kurma gelişimleri kurtarmıştı. Bu, bütün dunyanın, işte tam bu sıralarda yöneldiği "insanın, bu alemde, en yuce \arlık olduğunu algılamaktan doğan bir ge- niş özgürlükler yelpazesiyle donatılması ile gene in- sanın bu ozgurluk iklimi içinde, bu kez, yoksulluk- tan da -sefaletten de- korkulardan da kurtulmuş- luğunu sağlama sosyalliğini uyumlaştırma akımı- nı, daha 1960 başlarında, Türk yaşamına getirme devinimi idi. Ama, o da, bır on yıl sonunda, nc hüsranlara, se nelere nelere uğramıştı? Bır beşli oligarşinin velayet - vesayet - rejimi ara- >ışlarına; böylece, ulusun, kendi egemenlığinı kul- lanmasına yabancılaştırılmasına uğramıştı. Gelişimler-hüsranlar İşte, tarihimizde, böyle gelişimler ve onların ar- kasından gelen boyle husranlar vardır. Bugun, ilk yılını algıladığımız 26 Mart 1989, de- mokrasileşme sürecimizin, önemli, çok önemli aşa- malarından birisidir. Fakat, bir yılını arkada bırak- tığımız bu dönem, aynı zamanda, hüsranlarımızın da en büyüklerinden biridir. Aşama, şurada idi: '82 Anayasası ve dönemin bir sürü olumsuz "sozde hukuksal" düzenleme ve kur- gulamaları, ulkemize, bir süru, anti-liberal, anti- hukuk öğeleri getirmişti. Butün bunlarla, insan hak- ları - hukuk devleti - sosyal devlet - her tur ozgur- luğun önundeki engelleri kaldırınca liberal devlet, koyu bir güneş tutulmasına uğratılmıştı. Bu halkı- mın, demokrasiye, her turden düşünün, kendini ser- beste deyimleyerek. yaşama gücü ve barışı kazan- dığı bir liberal yapıya yabancılaştırma idi. Boylece, 3 yıl, bir "5'li oligarşinin" totaliter ege- menliğinden sonra, bir "eğilimler karması" yapay- lığının, eskil çizgideki siyasal militarizasyonu dö- nemı başlamış oldu. Bu siyasal militarizasyon, ay- nı zamanda, "alt sosyal katmanların omuzlarında, bir ust sosyal katmanlar ekonomisinin de militari- zasyonunu uyguluyordu. Bu, Turkiye'nin, bu kez, bir "sıvil oligarşinin" keyfıliğine - diktasına duş- muşlüğunu deyimliyordu. Bu "sivil oligarşinin" hü- kümranlığı da; demokratik ozünden arıtlanmış si- vasal mizansenlerle, demokrasi ile uyuşması olanak- sız operasyonlara uğramış seçim yasası sayesinde an- cak elde edilebilen yüzde 36 gibi az bir desteğe da- yanıyordu. Ama, ülkedeki, bütün genel ve özel durumlar, dramatik bir süreci yaşıyorlardı. İşte, durum böyleyken, seçmen, 26 Mart 1989'da, bu hukumranlığa, yuzde 79 gibi, orneği az gözu- ken bir "reddiye" çekti. Bu, kendisine ve de demok- rasiye yabancılaşmış olan "iktidar"ı, "halkın ege- menliğınin temsilciliği"nden azil idi. Bu durumda ne yapılmak gerekirdi? Yeni bir seçimle, halktan, vereceği "temsili vekâleti" yenilemesi istenmek gerekirdi. Fakat, gel gör ki, halkın yüzde 79 gibi "devâsâ" bir oranla, kendisinden 'guveni'ni esirgediği iktidar, böyle bir seçime yanaşmadı. Birtakım "hukuksal kurgu'Marla yerinde kalmaya mazeretler buldu. Ne imiş? Kendisinin vekâleti, 5 yıllık imiş. Zaten, 26 Mart seçimleri de "ulusal istenci" belirten seçim- ler değilmiş! Oysaki, kamu hukuku gerçeği şurada idi: a) Ulus, bir moral - tuzel kişidir. Her kişilikte ol- duğu gibi, onun da 'tek' bir istenci vardır. Her tur seçimde beliren, bu 'tek' kişinin, bu tek kişiliğin o 'tek' istencidir. Reddiye, bal gibi ulusal reddiyedir; ulus istencinin reddiyesidir. Ona uymamak da se- nin, ulusal istenci reddetmendir. b) Beliren istençlerin de şu emperatifleri (uyul- ma zorunlulukları) vardır: I- Bir seçimde, partisıni, önemli (kayda değer) bir yenilgiye uğratan bir lider gider, parti içi bir süreç ile partisinin de guvenini taşıyacak bir yeni lider gelir. II- Demokratik yollarla "guven yitirdiği" anla- şılan bir bakan, başbakan ya da hükümet gider, par- lamento içi bir süreçle, güven taşıyan yenileri gelir. III- Ulusun istencinin belirtisı olarak, bir Meclis çoğunluğu da önemli bir oy yitirmesine; boylece, önemli bir ulusal guven yitirmesine uğrarsa, bir yeni seçim süreci ile yeni bir ulusal güven yaratılmasına gidilir. Yüzde 79 oy yitirilmesinden daha kesin bir 'empe- ratiP', kolay bulunamaz. Sonuç Fakat, dedik ya, gelişmeleri, husranlar izliyor: İş- te, ulusal istencin, o görkemli 26 Mart "REDDİ- YE"sinden beri, bir yıl geçti. Yeni bir seçim, hâlâ yapılmadı. Ustelik, kimi hukuksallık kurgulama- ları ile halk desteği gereksiz sayılarak, makam at- lamaları yapıldı.. Oysaki, 26 Mart gece yarısı durum ne idi? "Siyasa ringi"ndeki boksöru, yüzde 79 reddiye ağırhğındaki yumruğu ile halk 'grogi' durumuna getirmişti (boksörün, yediği yumruktan sarsılıp, yere serilme guçsüzlüğune uğraması durumu). Bundan sonrası muhalefetlere düşerdi: Demokrasinin hafif - meşru - fakat kesin sonuçlu fiskeleriyle, yeni bir seçimi getirterek, boksörü, dinlenme ve tedavi oda- sına çekmek. Bu, bir "siyasa sanatı" idi. Halk, 26 Mart günu, ustun bir demokrasi performansı gösterdiği halde, muhalefetler, kendi üzerlerine düşen "siyasa sanat'V nı gösteremediler. Böylece, Tiirkiye, bir yıldır, halkın demokratik desteğinden yoksun bir iktidar dönemini yaşıyor: Muhalefetlerimizin edilgenlikleri sayesinde, utku (zafer) ve husran, iç - içe Türkiye'de!.. OKURLARA... OKAY GÖ Yazı IşleriMüdürümüz OkayGönensin, yıllıkızninin birbölumünü kullanacağından yazısını bu hafta yayımlayamıyoruz. AUSTRALI/VN ÜUSlNCSSCOLLhCiLS SIDNEY PERIh CfiNBERRA MEIBOURNE A0EUI0E AVUSTRALYA'DA İNGİLİZCE GENEL ıNGILıZCE-TUNIZM-BıLOISAYAR-YÖNETıCıLıK KURSLARı AVUSTRAıYA-AMERıKAıNGıLTERE UNıVERSıTELERıNE KESIN EGITIMINIZ SURESINCE PART TIME CALIŞMA OLANAGI TEK A$ r, 362 39 59 ' l j 36Z 40 9« BAÖDAT CAO NO 5'Uf BOSTANC) ISTANBU- IRTI8A7 BOflOSU ISV 31 67 24 6 Nisan'da KIVRAK BUYU'niin etkisj altına gireceksiniz! Ve dünyanız farklı döîıecek. EVET/HAYIR OKTff AKBAL Otuz Yıl Önce, Otuz Yıl Sonra! Şöyle bir düşündüm. Neye yaradı bunca yazı, bunca çaba di- ye! Yıllar her zaman çabuk geçer. Bize öyle gelir. Yoksa çocuk- lukta da gençlikte de yaşlılıkta da zaman ölçüsü aynıdır. Gün yirmi dört saat, dakika altmış sanıye, yıl 365 gün... Oysa yaşa- mın hangi evresinde olursanız olun, zaman çok hızlı akıyormuş gibi gelir. 1960 öncesini anımsıyorum. O yıl içinde yazdıklarımı.. Bir bek- leyiş içindeydık. Ülke bugünkü gibi bir çıkmaza gidiyordu. Biz, o gûnlerin genç yazarları boyuna uyarılar yapıyorduk. Bayar'a, Menderes'e, DP iktidanna, hele hele VC diye damgaladığımız Vatan Cephesi oluşumuna... Her akşam radyolar yC'ye katılanların adlarını yayımlıyordu. Her kasabadan, her köyden insanlar VC'yc gjrıyorlarmışl Daki- kalarca listeler okunuyordu. Şimdi yaşı kırk beş-elli olanlar şöy- le böyle anımsarlar, ama ellinin ûstündekiler için Vatan Cephe- si serüveni bütün canlıltğıyia betleklerdedir. Geçen akşam Marmara Etap'ta Haldun Taner Öykü Ödülü tö- reni vardı. Başbakan Akbulut ile Adalet Bakanı Sungurlu da gel- mişlerdi Seçicı kurul adına bır konuşma yaptım, Taner'in ilginç bir yazısını okudum: "60'a Girerken". 1960'ın 1 Ocak günü yaz- mış, okurlarının yeni yılını kutlamış. "Ey bizlere fikir hürriyetı, muhtar üniversite, hür basın. tarafsız radyo, hilesiz seçim, siya- sal olgunluk, tartışma nezaketi, politika centılmenliği vererek bu demokrasi cenneti içinde yaşatanlar. Minnet size. Selam size" diyor. 90'lara girerken Turkiye'nin sorunlan arasında yine aynı konular vardı. YÖK denen ucube, basına türlü baskı. TRT'de tek yanlı yayın, politikacılarda 'soyu kırıklar' türünden suçlamalar, Meclis'te nezaket, terbıye dışı sataşmalar.. Hepsi hepsı var, hem de 1960 öncesine oranla kat kat artmış olarak... "Guzel yıllar, hapistekı gazeteciler, gırmek üzere olanlar, yeni çıkanlar, önümüzdeki yıl girecekler" diyor Taner. Otuz yıl sonra yine polislerce dövülen, kolu, ba- cağı kırılan, fotoğraf makineleri parçalanan, gözaltına alınıp acı- lar çeken gazeteciler, hapistekı- ler, hapse girecekler. Hepsi otuz kat artarak var Taner'in yazısın- dan otuz yıl sonra... 1960 öncesinde olmayan da- ha neler var neler? O günlerde hiç değilse ışkence yoktu! Fala- ka vardı, tabutluk vardı, dayak vardı. Ama askıya ahnmak yok- tu. bilmem neresıne elektrik ve- rilmek yoktu, göz önünde ırza geçmek, cop sokmak yoktu! Doğrusu ya otuz yıl sonra çok gelişmişiz, çok ilerlemişiz, çok uygarlaşmışız! Taner ödül töreninde bir ko- nuşma yapan Başbakan Akbu- lut benim sözlerime daha doğru- su Taner'in otuz yıl öncekı yazı- sına yanıt verdi Otuz yılda çok şeyin değıştığinı söyledı. Bir ba- kıma doğru, ama değişenlerın büyük bölümü olumsuz, yarar- sız, insanlığımıza saldırı niteliğin- de... 1959 yılında benim de yazarı olduğum 'Vatan' gazetesi bir ay süreyle kapatılmış, sorumluları da hapse mahkûm edilmişti. 'Cumhuriyet' başyazarı Nadir Nadi 20 arahkta 'Görünen Köy' başlıklı yazısında "Mıllete daha geniş, daha ılerı hürriyet şartları vaat ederek serbest seçimlerle iktidara gelen bır partinın bu yo- la sapması hazın olduğu kadar tehlıkeli bır davranıştır" diyordu. Seçimleri kaybetseler de iktıda- rı bırakmayacaklanm açık açık söyleyen bir iktidara Nadır Nadı şu uyarıyı yapıyordu: "Demokrasi birölçü, birdenk- lik rejimidır. Bu rejimi yaşatmak için ölçüyü kaçırmamak, dengeyi bozmamak şarttır. Demokrasi gemısinın dumeninı elde tutan- lar rotaya çok dıkkat etmelıdir- ler... Bunuyapmayanlaryasınir- lerini kontrol edemıyor, ya da ne- reye gittiklerinı bılemiyor gibi or- talıkta bır hava uyanmasına meydan verirler. Böyle bir hava ise en çok dıktatör adaylarının ve bulanık suda balık avlamak iste- yenlerın işıne yarar. " Otuz yıl sonra Nadır Nadi bu sözleri, sözcüğü sözcüğune yı- Arkası 19. Sayfada BÜLENT DIKMENER HABER ÖDÜLÜ YARIŞMASI Gazeteci Bülent Dikmener'ın anısını yaşatmak ve Türk gazetecilığine olan katkılanm manevı yönden sürdürmeyı sağlamak amacıyla. adına 1980 yılında konulan "Haber Ödülü" 1989-1990 yılında da sürdürülmektedir. Ödül koşulları şoyledır: 1 Odüle her Türk gazeteci aday olabılir. 2 Adaylık, gazetecının kendi önerısı veya ödul komıtesinin önerısı ile gercekleşır. 3 Ödüle aday gosterılecek haberlerın 1 Nısan 1989 ile 31 Mart 1990 tarihlen arasında günluk gazeteler veya sureli yayınlardan bırınde yayımlanmıs olması gereklıdır. 4. Ödule aday olabılmek ıçın nıtelıklerı 3. maddede belırtılen haberlerin yayımlandığı gazete veya sureli yayınlarm 1 sayısının 10 Nisan 1990 gunu akşam ına kadar gönderilmesi gerekmektedır. 5 Seçici Kurul'un değerlendirılmesi sonunda "Haber Ödülü"nü kazanan gazetecıye 500.000 TL ödu*-vei>w p aket. verilir. Haberin bir ekip tarafından oluşturulmaSı halınde ödül tutarı paylaştırılır. .*•->-"• •• -^-* Aynca Secıci Kurul'un belirleyeceğı "Jüri Özel Ödülü" ile "Genç Gazetecileri Özendirme Ödülü"nü kazananlar, birer plaketle odullendırılır Kışısel başvurularda ımzasız yayımlanan haberler için yazarın kımliğinin Sorumlu Yazı Işleri Mudüru tarafından onaylanmış olması zorunludur. 6 Seçicı Kurul; Erhan Akyıldız, Cengiz Alpman, Yalçın Bayer, Orhan Erinç, Soner Girgin. Mazlum Göknel, Okay Gönensin, Oktay Kurtboke. Çetin Özbayrak, Umur Talu, Seçkin Türesay. Ulvi Yanardağ'dan oluşmuştur Yarışmaya katılacak haberlerın Bülent Dikmener Haber Ödülü PK: 246/İstanbul adresıne ulaşacak bıçımde taahhutlü olarak gönderilmesi zorunludur. ÖDÜL KOMİTESİ LİSELİ GENÇLER! Başlattığımız ödullu Kompozisyon Yarışmasına Katılın. SON KATILMA TARlHt: 13 Nisan 1990 Amacımız; "Bilgi Çağı"na geçişte guvendiğimiz siz gençleri araştırmaya yönelt- mek; Kultur Değerlerüniz konusunda, dennlemesine bilgi sahibi ol- raanızı sağlamak... KONULARIMIZ: 1) Islam Medeniyetinin Çağdaş Medeniyetin Oluşmasına Etkileri. 2) Türk Tarihinde Bilim ve Tekniğin önemi. 3) 20. yüz>ılda Bilime Hizmet Eden Türkler. Her dalda ilk üç dereceye girenlerle mansiyona değer görülen uç Kom- pozisyon yazısına "Bilgi Yıh" ödülleri verilecektir. Ayrıntılı bilgi için "Yarışma Şartnamesi" okul müdürlükleri ile il kul- tur müdürlüklerine gönderilmiştir T.C KÜLTÜR BAKANLlCl KÜTÜPHANELER GENEL MÜDÜRLÜCÜ Basın: 20420 SEVGİLİ ÜNİVERStTE ÖĞRENCİLERİ Katılmanız için bir Arastırma Yanşması açtık. SON KATILMA TARlHt: 13 Nisan 1990. Çağımız bilgi çağı; Gençlerimizih bu çağı yakalamalanna yardımcı olmak. KONULARIMIZ: 1) Hur Düşunce ve Bilgi Toplumu. 2) Felsefe Bilimin Öncüsüdür. Her dalda ilk üç dereceye girenlerle mansiyona değer görülen üç arastırma yazısına 'Bilgi Yılı' ödülleri verilecektir. Aynntılı bilgi için 'Yarıjma Şartnamesi' rektörlük, dekanlık, yük- sekokul müdürlükleri ile il kultur müdürlüklerine gönderilmiştir. T.Ç. KÜLTÜR BAKANLIĞI KÜTÜPHANELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Basın: 20419 "ozgijıiukşarkıs»". bübr "yaşandana"* KAOMANIN İZNfYLE ORUINALLAMBAOA YALNtZCA BU F1MDE. VVarner Bros. DİCLE KİMYA TİCARET SANAYİ A.Ş.'NİN TAHVİL SATIŞI Sermaye Piyasası Kurulu'nun 23.1.1990 tarih, 6/D-2 izni ite 1.000.000.000.-TL (bir milyar TL'lik) tah- vil satışı yapılacaktır. Tahviller yıllık yüzde 70 (yüzde yetmiş) brüt faizli olup, iki yıl vadeli ve yıllık faiz ödemelidir. 2 yıllık va- de sonunda ana para ve o yılın faiz ödemesi beraber yapılarak tahviller itfa edilecektir. Tahvil satışı: 28.3.1990 günü saat 09.00'dan ıtiba- ren aşağıda belirtilmiş bulunan şirket merkezinde ya- pılacaktır. Dicle Kimya Ticaret Sanayi A.Ş. Adres: Gazeteciler Mahallesi Haberler Sok. No: 14 Esentepe İstanbul BBC ENGLISH'in tanıtım ve abonelik faaliyetlerinde görev alacak tercihan İngilizce bilen, en az lise mezunu assistant managerlar ve part-time çalışacak üniversite öğ- rencileri aranıyor. Başvurulann ABC Kitabevi, Fevzi- paşa Buly. 899 Sok. Hisar Han No: 30/506 Alsancak/îzmir adresine yapı/ması rica olunur. BAŞSAĞUĞI TîâzeteSüz Afikara"Matl>aa Müdüru Vural Saygılı'nın -^, «^- . . ; - . kardeşi OĞUZ SAYGnJ'yı yitirmenin acısı içindeyiz. Merhuma Tanrıdan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz. CLİMHURİYET ÇALJŞANLARI NURHAN ÇAKIR (FIRATLI) İLE YALÇIN ÇAKIR EVLENDİLER MASLAK ASTSL'BAY ORDUEVİ 26 3 1990
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle