06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 6 ŞUBAT 1990 Baltalara, küreklere, kazmalara, balyozlara sapyapmak her babayiğidin harcı değil Bir baltaya sapolaıılar...Biz de isteriz her işi1 makine yapsın, elimizle, ayağımızla, agaçlann, talaşların içinde çalışmaktan zevk mi alıyoruz? Ama makinenin de yapamayacağı işler vardır. Hele hele kürek sapı tornada yapılamaz. Kürek sapı çok emek ister, insan eliyle biçimlenmek ister. - I - 'Aile reisi' çocuğu sıkıştmr: "Gez bakalım gez... Bir baltaya bile sap olamadın..." Kahvede dedikodu koyulaşır: "Mebmet'in oğlu Abmet hâlâ bir küreğe sap olamadı..." Ve kişi kendisinin de bir baltaya, küreğe sap olabileceğini kanıtlamak için 'gurbet ellere' düşer; hatta 'Alamanyalara' savrulur. Hele bir de mirasa konanlar vardır ki onlar çabucak bajtaya sap olurlar, yanlarına kasıntısından yanaşamazsınız. tşte diğer kişi oğlunu gurbet ellerine düşuren de bu 'kasıntdardır...' "Bir baltaya, küreğe sap olamadın raı kız da vermezler adama.." Gurbete gideceksin, para biriktireceksin... Bir de başlık parası varsa yanmıştır kişi-u oğlu... Yusuf Yılmaz Cideli: Kastamonu'nun şirin bir ilçesi Cide... Ne yapabilir bu küçük yörede; okuyup kapağı devlet kapısına atmak... Ama olmaz. Sonra sıkıntılar ba$lar, ilk gençlik yılları ve bir baltaya sap olamamarun sıkıntılan... "Şu işi mi yapsam, bu işi mi yapsam?" Ve sonunda kendini kanıtlayacak bir işe başlar: Baltalara, küreklere, kazmalara, çekiçlere ve balyozlara sap yapmaya başlar. O gunden bu yana 'sapçı'ya çıkmıştır adı... 'Sapçı' ustasının tezgâhta çalışırken sadece elleri çalışmaz; ayakJan da yardımcıdır kendisine. Eller yontarken ayaklar sıkıştınr, ileri geri iter. (Fotoğraf: Erdal Yazıcı) Otuz beş yıldır ağaçlan yontar Yusuf Usta 'ıçkı' adlı bıçağıyla. Kestane ve fındık tercihidir. Diğer ağaçlar biraz uğraştırır ustayı. Yirmi yıldır da tstanbul Küçükpazar'daki gözden ırak dükkânında ormandan gelmiş ham ağaçlara biçim verir. Tek maharetli aleti 'ıçkı'dır. En büyük maharet aslında ellerdedir. Ağacı öyle bir yontar ki kazmayı, küreği, baltayı tutan eller "yıpranıp su tutmaz." Tezgâhından çıkan ağaçların hepsi sanki 'fabrikasyon'dur; aynı boyda ve aynı kalınlıktadır. Tahta tezgâhında çalışırken ustanın sadece elleri çalışmaz; ayaklan da yardımcıdır kendisine; eller yontarken ayaklar sıkıştınr, ileri geri iter... "Gıiode yaklaşık elli kürek sapı çıkanr bir kişi. Genelde kestane ve fındık ağacı işleriz; bnalann hem yontulması kolaydır hem de dayanıkb olurlar. Ağaçlar Beykoz ve tzmit'ten gelir. Yani Karadeniz kökenlidir. Agaclan ilk önce tek boyda keseriz; kürek için ayn, balta için ayn boyda keseriz. Sonra yontma işlemi başlar. Öyle bir yontulmalıdır ki tutan eller kadifeyi tutuyor sansın. Budaklar iyi temizlenmelidir. Yontma işlemi bittikten sonra kunıtraaya sıra gelir. Ağaçlar yazın kendiliginden kurur, ama kışın sonın olur kurntmak. Diğer sapçı meslektaşlanmızın çoğunun fırıru vardır, tesfiyeden geçen ağaçlar bu fınnlarda kurutulur. tş bitmemiştir; sıra düzdtmeye gelmiştir. 'Baskı' tezgâhımızda egik ağaçlar düzeltilir ve bağlanır. Artık saplar kullanıma bazırdır." 'Içkı'yla uzun uzun uğraşıjacağına bu iş tornada makine gucüyle daha rahat olmaz mı? "Biz de isteriz her işi maklae yapsın; elimizle, ayağımızla agaçlann, talaşlann içinde çalışmaktan zevk mi alıyomz? Ama makinenin de yapamayacağı işler vardır. Hele hele kürek sapı tornada yapılamaz. Çekiç, keser ve kazma sapı yapılabilir, ama kürek sapı çok emek ister, insan eliyle biçimlenmek ister." Yusuf Usta'nın dükkânında iki tezgâh var. Diğer tezgâhta Cideli hemşerisi Sabri Ay çalışıyor... "Sapçılann çoğu genelde kastamonulu olur. Ağırbklı olarak Cideliler bu işi yapar..." Sabri Usta da her Cideli gibi bu işi severek yapıyor. Ama iş "zahmetli ve yıpraücı iş..." Hele eğri ağaçlan düzeltmek "ber babayiğidin harcı değil..." 'Baskı' tezgâhında "öyle bir yükleneceksiniz ki eğriler dize gdsin." Ve sonunda 'baskı'da eğriler doğnılurken usta da dize geliyor, bitiyor, tükeniyor... - Bunca saplar yapılır da nereye gider? Istanbul'un taşında toprağında altın kaldı mı ki kazıla? "Evet, saplan genellikle şehir içinde tüketiyoruz; dev vinçlerin yükselttigi gökdelenlerde de kazma kürek kullamlıyor. Ama ban arkadaşlanmız yurtdışına da ihraç ediyorlar." Ihraç edildiğine göre artık sırtımız yere gelmez; evet sap ihraç ediyoruz... Kaça alırur kaça satılır saplar... "Toptan sattığımızda her saptan 150-200 lira kalır. Bir kürek ve kazma sapının saüş fiyatı 1300 liradır. Dükkân kirası, işçi parası, vergi vs. derken bıze de olmeyecek kadar bir şey kalıyor." Evet Yusuf Yılmaz Cide'den göç eyleyip "bir baltaya sap olmak için" gelmiş Istanbul'a>.. Başlamış baltalara, küreklere sap yapmaya, ama kendisi de inanmıyor bir baltaya sap olduğuna... Kanıtı mı? Tezgâh aynı tezgâh, 'ıçkı'deseniz yine aynısı, 'baskı' tezgâhı otuz yıllık... İşler "rölantide..." Her iş yine kendi bileklerinin gücüyle... Akan alın teri daha fazla... SÜRECEK HABERLERIN DEVAMI CÜNEYT ARCAYÜREK yazıyor (Baştarafı l. Sayfada) hj sonuç almış olacaklar ki ge- nel görüşmeye sonunda ya- naştılar. 21 şubatta parlamentoda dış sorunlar görüşülecek. Grubu olan partiler, Doğu Avrupa'daki gelışmelerden komşu ülkelerle ilişkilerimize, kuşkusuz Kıbrıs sorununun aldığı son biçime ka- dar hemen her konuda konuşa- caklar. Partılere birer saat süre verilıyor. Fakat hâlâ çözûm bekleyen bir konu var. Ozellikle DYP ve SHP, dış politika oturumunun TV'den naklen yayımlanmasını istiyor. Halkımızın son iki aydır ızlediği büyük değişimlen ve ge- lişmeleri Türkiye açısından öğ- renmeye hakkı olduğunu öne sürüyor Düne kadar Meclis Başkanı Kaya Erdem, halkın parlamen- to çalışmalanna ilgisini çekmek, önemlı konularda naklen yayın aracılığıyla daha ayrmtılı bilgi edinmesini sağlamak istiyordu. Bütçe görüşmelerinın ilk ve son günunde naklen yayın büyük ikji çekmişti. TRT yöneticiteri "bile" gerçeği yadsımıyor, bu türden yayınlann çoğalmasını istiyorlar- dı. Bir yıl öncesine oranla hava da değişmişti. TÖ başbakan ol- saydı izin vermez, kûrsüde söy- lediklerini TV'den geniş özetle yansıtarak halkı tek yanlı bilinç- lendirmeye çalışırdı. Bugünler öyle mi? TÖ yukarıya çekilmiş, gözden ırak, gönüllere yeniden girmeye çalışıyor. Olaya böyle bakıyoruz, ama "vaziyet yine kelleşiyor." İçeriğl bihnmez telefon ilişki- lerinde TÖ, 864 rakımlı tepeden hangi rüzgârları estiriyor ya da estirecek öğrenilemiyor, sorun da bu noktadan çıkıyor. Dış politika Meclis kürsüsüne gelince, belirli konuların yanı sı- ra TÖ'nün ABD'ye yaptığı öıel maskeli resmi gezi mutlaka ele alınacak. Bush ve De Cuellar görüşmeteri ve pek tabii gezinin giderleriyle ABD'deki öteki se- rüvenler dillenecek. Naklen ya- yın çekilgenliği acaba bu ne- denle mi başladı ve sürüyor? Partiler, Meclis Başkam'ndan henüz kesin yanıt almadılar. Sa- yın Erdem'in dış politika yayının- da kimi duraksamalar geçirdiği kulise yansıyor. "Dış konuların halka inmesini sağlayacak bir gelenek" olmadığından dem vuruyormuş. Naklen yayın yeri- ne 21 şubat gecesi "geniş bir özette" yetinmek gerektiğini öne sürûyormuş. Oysa. bir gelenek yaratılabi- lir. Barış adası olmakla övünen Türkiye'yi ateş çemberı sarmış. Sovyetler'le ilişkiler tıkırında gi- derken, Azeroaycan politikamız- daki gidip gelmelerden Mosko- va'nın "gayri memnun" olduğu- nu buradakı büyükelçılik açıklı- yor. Bulgaristan, İran, Irak ve Suriye'yi sormaya gerek yok. Kıbrıs rahatsız. Davos ruhu öy- lesıne hortladı ki Batı Trakya'da korkulu rüyalar gerçekleşiyor. Hangi sınıra göz atsak bir soru, bin soruna dönûşmüş. Tam bu sırada bir fırsat doğ- muş, halkımızı dış sorunlarla doğrudan aydınlatma olanağı çıkmış. Erdem, "geleneklerden" söz ederek naklen yayinı sürün- cemeye bırakıyor. Oysa öyle di- rayetli, yetenekli politikalar izle- niyor ki TÖ'nün dillere destan ABD gezisi dahil, hükümetimi- zin yanıtlayamayacağı soru da yok, sorun da. Olasıdır ki iç dün- yamızı bulandıran ABD gezisi- nin ıçeriği ile giderlerinin kürsü- ye gelmeyeceği güvencesini al- salar; TÖ'den bir buyruk, hükü- metten muhalefete "hodri mey- dan!" Üstelik Dışişleri Bakanımızın böyle bir fırsatı neden kaçırdığını anlamak zorlaşıyor Halkımız ye- ni bir başbakanın doğuşuna ta- nık olabilir. Mesut Bey, ocak ayı- nın başarılı yöneticileri arasında bir numaraya bileğinin hakkıy- la ulaştığını kanıtlayabilir. ARAT araştırma şirketine gö- re TÛ'yü sollamış, başarıda ilk sırada. Kürsûde Batı Trakya'da- ki dram ile Bulgar göçünün baş- langıçtan bugüne izlediği ölum- suzluğu, Azeri konusundaki zik zaklaria Şii ve Sünni aynmından ülkemizin içeride dışarıda nasıl yararlandığını, hele ABD gezisi- nin kişisel zaferle taçlandığını, Güney komşulardan beslenen PKK çetelerıni durdurmak için nota üstüne nota vererek bu ül- keleri nasıl hizaya getirdiğimizi bir güzel anlatabilir ki değil sa- dece ocak ayında, aylarca ba- şanlı yönetıciler lıstesinin başın- da yer alabilir. Mesut Bey, parti yöneticileri- ne Meclis Başkanı'nın sığındığı gerekçeyi söylüyor. Bir başka si- pere gireceğine, halkın dış po- fitikadaki başarıları doğrudan. öğrenmesine yanlı olmalı, hat- ta Meclis Başkanı'ndan ve TRT yöneticilerinden naklen yayını resmen istemeli. Başarının mantığı bunu gerektirmiyor mu? Halkımızın "müstakbel baş- bakanın" başanlarını öğrenme- ye hakkı yok mu? Devlet adam- larına fark atan başarı grafiğini, halktan saklayarak Mesut Bey kişiliğine haksızlık yapmıyor mu? Buna hakkın "suiistimalı" derler. Olmuyor Mesut Bey, ol- muyor. Provokasyon kokuyor (Baştarafı 1. Sayfada) nümü nedeniyle verilen resepsi- yonda gazetecilerin sorusu üzeri- ne Prof. Muammer Aksoy'un öl- dürulmesı konusuna değindi ve olayı "provokasyon" olarak nite- ledi. özal, "Son hadise çok profes- yonel gibi geliyor bana fevkalade. Hocanın öldürülmesi konusu çok profesyonel. Beni >uran tabanca- ya benzer bir tabanca dedi. Ho- caya sıkılan kurşunla kendisine ateş edilen silah da 7.65'lik taban- ca olduğunu belirten Özal bu tür olaylarda hep bunun kullanıl- dığım" bildirdi. Cumhurbaşkanı Özal bir gaze- tecinin "Bir göriiş daha var Ak- soy'u vuranla trafik polisini vura- nın aynı kişi olduğu gonişleri or- taya aülıyor. Bir provokasyon var- mış gibi gösteriliyor" şeklindeki sorusuna şu karşılığı verdi: "Olabilir yani ben sağ-sol işi ol- duğunu zannetmiyonım. Türki- ye'de sağ-sol mucadelesi artık. en fazla fikir mücadelesine döndüğu- nü görüyoruz. Ona mani olmak için yapılmış şeyler." Bir gazeteci de Özal'a "Dinci kesimlerin de bugüne kadar eline silab almadıklarından söz ediliyor" şeklinde bir soru yönelt- ti. özal bu soruyu "Olduğunu zannetmiyonım. Daha ziyade bir provokasyon kokusu var, profeyo- nel adam işi var ama" yanıtını ver- di. Cumhurbaşkanı "Size ulaşan istihbarat bilgileri de bu yönde mi" diye sorulunca "tamam ka- nştırma şimdi onlan" diye karşı- Iık verdi. 'Son olaylan nasıl karşıladı- nız?" sorusuna Özal'ın yamtı ise şöyle oldu: "Bu sıralarda hadiseler hızb ge- lişiyor da bizde de biraz süratle- nivermiş. Ama uzüldüm. Bütün bunlara ragmen daha az hadise ol- muş. Daha fazla hadise olmadan çekiniyordum ben. Polis eskisin- den daha tecrübeli ama, polis ar- kadaşlanmn öldürülmesi de bir parça onlara tesir etmiş." tstanbul Barosu'nun çağnsı üzerine dün Baro'nun Gaiatasa- ray'daki binası önünde toplanan bine yakın avukat, saat 11.00'de sessiz yürüyüşe geçti. Kortej önünde Prof.Dr. Muammer Ak- soy'un fotoğrafı ve üzerinde "Ho- ca'nın önünde saygıyla egiliyo- ruz", "Laik cumhuriyeti demok- rasi içinde koruyacağız" ve "Hu- kuk devletini kunıp, koru>acağtz" yazılı çelenklerin taşındığı yürü- yüş sırasında Çevik Kuvvet'e bağlı çok sayıda polisin güvenlik ön- lemleri aldığı gözlendi. tstiklâl Caddesi'nden geçerek Taksim Meydam'ndaki Atatürk heykeli önünde toplanan cüppeli avukat- lar, Baro Başkanı Turgut Kazan- ın daveti üzerine, Prof. Aksoy için bir dakikalık saygı duruşunda bu- lundular. Turgut Kazan, burada yaptığı konuşmada, Aksoy'u yitir-. mekten büyük acı duyduklarını belirterek "cinayetteki tertip ko- kusu" konusundaki kuşkulannı anlattı. Muammer Aksoy'un laik cumhuriyetin ödün vermez savu- nucusu olduğunu söyleyen Kazan, "Elbel, onu bu özellikleri ve dü- şunceleri için seçtiler. Ama bu dü- şünceye karşı. ozellikle laik cum- huriyete karşı büyüyen irtica teh- likesini bir mudahaleyle, sözüm ona onlemek ve bizi bir kez daha uçurumun kenanndan kurtanp demokrasiyi tatil etmek için seç- tiler" dedi. Istanbul'daki polis cinayeti ile Muammer Aksoy'un cinayetinin aynı merkezden yönetildiğinin ve bir askeri müdahale ortamının ha- zırlandığı şeklindeki söylentilere dikkat çeken Kazan şöyle konuş- tu: "Evet, bizler laik cumhuriyete dönük tehlikeleri göriiyor ve bili- yonız, ama bu tehlikenin demok- rasi içinde bertaraf edilebilecegi- nisöylüyoruz. Laikliğin önce 12 Mart. sonra 12 Eylül döneminde tahrip edildiğine işaret ediyoruz. Ozellikle 12 Eylul askeri yonetimi- nin öğrenim birliğini bozarak la- ik cumhuriyeti deldiğini ve bizi bu' gunlere getirdiğini hatıriatmak is- tiyoruz. Laik cumhuriyeti konıma bahanesiyle askeri bir müdahaie- yi asla kabul etmeyeceğimizi be- lirtiyoruz. Bütün siyasi partileri, bu tertibi bozmak için uyanık ol- maya çağınyoruz." Olayın çözülmesi için sağlıklı bir soruşturma istediklerini de kaydeden Kazan, bu amaçla so- ruşturmayı yürüten Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral ile kad- rosunun görevden alınmasının şart olduğunu söyledi. Demiral'ı, "Kendisi, demokrasi ve hukuk devleti açısından tehlike olmaya başlamış bir insan" olarak tanım- layan ve Demiral'ın "bu tertibi" asla çözmeye çalışmayacağını sa- vunan Turgut Kazan, soruşturma için özel bir yasa çıkartılması ve parlamentodaki partilerin ittifa- kıyla güvenlik güçleri arasında gü- venilir bir soruşturma ekibi kurul- ması isteğinde bulundu. Kazan,. aksi halde soruşturmanın selame- tine asla inanmayacaklannı ve bu olayın peşini bırakmayacaklarını duyurdu. Türkiye Barolar Birliği Başkan- lığı'nda önceki gün bir araya ge- len baro başkanlannın oybirligiyle aldıkları karar uyarınca dnn ya- pılan açıklamada, "Demokrasi ve Atatürk Ukelerinin ödünsüz savaş- çısı Muammer Aksoy'un oldürül- mesi, basit bir cinayet olmayıp de- mokrasi ve hukuk devletine karşı bir saldındır. Amacı, ulkemizde demokrasiyi yıkmak ve yerine otoriter bir rejim getirmektir" de- nildi. Prof. Aksoy'un, bir tertip sonu- cu öldürüldüğü, demokrasinin ge- leceği için bu teniplerin mutlaka ortaya çıkarılmasının gerektiği be- İirtilen açıklamada şu sözlere yer verildi: "Ankara DGM Başsavcısı ve savcılanna güvenimiz yoktur. De- mokrasimiz ile doğrudan ilgili bu olayın soruşturulması yetkisi, bu savcılardan alınmalı, yeni atana- cak savcılara bırakdmalıdır. Cina- yet tertibi ortaya çıkarılmadığı takdirde, bundan leröristlerin ce- saret alacağı ve demokrasimizin büyük tehlikelere manız kalacağı, bu durumun sorumlusunun ise hüküraet olacağı kabul edilmeli- dir." Çankaya Belediye Meclisi Bah- çelievler 2. Cadde"ye Prof. Dr. Muammer Aksoy'un adırun veril- mesini Anakent Belediye Meclisi- ne önerdi. Murat Karayalçın baş- kanhğında toplanan Anakent Be- lediye Meclisi de Aksoy'a yapılan saldırının insan haklarına, Ata- türkçulüğe, çağdaş, demokrat, la- ik, sosyal devlet ve bilime yönelik olduğunu belirterek "Aksoy'un adının ve anısının başkentin cad- de, meydan ve parklannda yaşa- tılacağııu" bildirdi. SHP tzmir Milletvekili Ahmet Ersin. son günlerde tırmanan ir- tica olaylarıyla ilgili Meclis araş- tırması önergesi hazırladı. Önü- müzdeki günlerde SHP Grubu'n- da görüşülerek Meclise getirilecek olan araştırma önergesinde, "irti- ca ve şeriatçı akımlann okullara, Silahlı Kuvveüer'e ve devlet kuru- luşlarına sızdıgı" belirtilerek ör- gütsel güçlerinin Meclisçe araştı- nlarak ortaya çıkarüması isteni- yor. Dayakçı polise eğitimANKARA (Cumhuriyet) — Prof. Muammer Aksoy'un öldü- rülüşü birinci haftasıru tamamlar- ken soruşturmada cinayeti çöze- bilecek hiçbir "somut" delile ula- şılamadığı bildirildi. DGM savcı- larının, bu görgu tanıksız ve "te- miz silahla profesyonelce işlenmiş cinayetin" içte sürdürdükleri iz- lerinin dış bağlantılı ipuçlannı ele geçirmek için çalıştıklan kaydedi- liyor. Cenazede, Sıhhiye Köpru- sü civannda meydana gelen olay- larla ilgili olarak gözaltma alınan 2-3 kişinin Prof. Aksoy'un öldu- rülmesiyle bir ilişkilerinin bulun- madığı açıklandı. Prof. Aksoy'un cenaze töreniıı- de polisin gazetecilere saldırması Başbakan Yıldınm Akbulut tara- fından da kınandı. Akbulut, "De- mokrasi basınb ayakta durabttir, buna inanıyorum" dedi. Ankara Valisi Saffet Ankan Bedük de cenazede çıkan olaylar- da görevli çevik kuvvet ekibinin genç ve deneyimsiz polislerden oluştuğunu, bu ekibin eğitime alındığını soyledi. Gazeteciler Ce- miyeti Başkanı Nezih Demirkent ile Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Orhan Erinç, Baş- bakan Yıldırım Akbulut'a gön- derdikleri ortak telgrafta, "yetki- lileri basına karşı tahrik edici be- yanlardan kaçınmaları için uyarmasım" istediler. Başbakan Yıldınm Akbulut, gazetecilerin soruları üzerine Prof. Muammer Aksoy'un cena- ze töreni sırasında polisin gazete- cilere yönelik tutumu konusunda şunları söyledi: "Gazetecilerin o muameleye maruz kalmalanndan dolayı biz üzgünüz. Gerekli işlemin yapıla- cağım da tçişleri Bakanımız söy- ledi. Soruşturmayı o yapacak. Ba- sına karşı değil böyle fıili hareket- leri, sair hareketleri de tasvip et- mediğimizi beiirtmek istiyorum." Aksoy'un cenazesinde gazeteci- lerin polisler tarafından dövülme- si olayına lçişleri Bakanlığı'mn el koyduğu bildirildi. Saldınların ardından polis- adliye muhabirleri örgütlenme ka- ran aldı. "Güvenlik ve Yargı Mu- habirieri Demeği" adındaki yeni kuruluş tttzel kişilik kazanmak* için cuma günü başvuruda bulu- nacak. tstanbul Universitesi Edebiyat ve Hukuk Fakültesi'nde öğrenci- ler Prof. Aksoy'un katledilmesi- ni kınamak için dersleri boykot ederken tstanbul'un çeşitli yerle- rinde de cinayeti protesto eden pankartlar asıldı. Ozal (Baştarafı l. Sayfada) hurbaşkanı Mitterand 'la da bir gö- rüşme yapacağı öğrenildi. Görüşmede Doğu Avrupa'da gelişmeler, Batı Almanya'nın bir- leşmesi sorunu, Türkiye'nin AT üyeliği ile NATO'daki gelişmeler değerlendirilecek. Mitterand'la geçen yıl NATO zirvesi sırasında başbakanken gö- ruşmüş ve kendisini cumhurbaşka- nı Evren adına Türkiye'ye davet etmişti. Bu Kurşun Kinıe?.. (Baştarafı Z Sayfada) dınlanma alevi değil, yangın ale- vi. Yobazlık yahuz dinde değil her sahada aldı yürüdü. Her aşınlık bir tepki olarak diğer aşınlığı da- vet eder. Bununla mucadele, uzun vadede, kültürle, aydınlatma ile ve bir dereceye kadar müsamaha ile olur. Bugun çoğunluğun sığındığı Atatürk, ciddi bir devlet adanıı olarak her sahada kaliteye önem verirdi. Onun için üniversitede, yargıda, eğitimde ve tüm hür de- mokraside kalite önemli idi. Ka- liteli insanların çoğu devlete çalı- şırdı. Bugün ise kantite ön plan- da, ona rağmen, herkes yaptığı işin Atatürkçülük olduğu iddia- sında. Sonuç Son 40 yılda memlcket nüfusu uç misli arttı, büyük şehirlerrn nü- fusu ise on misli arttı. Bu artış, teşkilatsız ve plansız bir artış. 1957 yıllanndaki tstanbul'un kalabalık bir merkezinin emniyet amirinin sozlerı haia kulaklarımda: "Şişli- nin etrafı nereden geldiği, hangi suç eğiliminde bulunduğunu bil- mediğim insanlarla.dolu, bunlar bir gün içinde Şişli'yi yağma ede- bilirler. Buna rağmen oy çıkan pe- şinde olan milletvekilleri bu gece- kondulaşmayı teşvik edip yol, su ve elektrik getirme vaadinde bu- lunmaktadırlar. Bir kargaşahk ha- linde ben bunlara hâkim olamam, suç odaklannı tespit edemem" de- mişti. Köye hayat ve hizmet geti- receğimize biz hâlâ Ortak Pazar ülkeleri dışından sebze ve meyve ithal ederek düzensiz göçü teşvik etmekteyiz. Yetersiz güvenlik ve emniyet kuvvetleriyle büyük şehir- lerdeki suç odaklannı tespitte ye- tersiz kalmaktayız. Umanz bun- dan sonra kendi günlük ve' parti çıkarlannı ve gelecek seçimleri ön plana almaktan vazgeçen ve bir devlet adamı gibi gelecek nesli dü- şünen parti ve sıyaset adamlan bir araya gelir, bizi ümitsizlikten kur- tarır, şu kısır gecelerde sökecek günduzleri görmemize yardımcı olur. HESAPLAŞMA BURHANARPAD (Baştarafı 2. Sayfada) mıştı bu şarkı. Yalılarda, konaklarda, köşklerde, kahvelerde plak- ları çalmırdı. Muhlis Sebahattin operetleri de uzun süre begenildi. Ayse, Ça- resaz, Aşk Mektebi operetleri uzun yıllar oynandı. Türk sesli film- lerine konu oldular. Hazım ve Muammer'in okuduğu "Aldattur- sa beni Karun. Ben ona bir iş ederum bugün bile unutulmadı!" "Dünyada izler bırakmak istiyorum..." diyen Muhlis Sebahat- tin 13 Şubat 1947'de,öldü. Oysa sağlığında her yerde onun şar- kıları duyulur, çoğu sahnelerde onun operetleri oynardı. Öldü- ğü gün istanbul'da kış yoktu. ilkbaharın ilk güzellikleri vardı İs- tanbul'da. "Dünyada izler bırakmak istiyorum" diyen Muhlis Sebahattin'in tabutu eller üstünde taşınarak Taksim'de arabaya götürülürken Şehir Bandosu yabancıların cenaze marşı yerine Muhlis Seba- hattin'in Ayse operetınden 'sopranonun yakınması'nı, dramatik bir yorumla çalıyordu. istiklâl Caddesi, güneşi, masmavi gök- yüzünü aylardır özlemiş insanlarla doluydu. Ama yüzter sevinçli değil, hûzünlüydü. Pencerelerde, kakjırımiarda, dükkân önlerinde insanlar durmuş, yaşlı gözlerle bakıyoriardı. Yaşlılar, orta yaşlı- lar, gençler ağlıyordu. Caminin karşısındaki yapılarından birin- de bir kadın hıçkırıyordu. Turnelerden döndüğünde nargilesini fokurdattığı EGE Kıraat- hanesi kapalıydı. Şehir Bandosu derinliklerden duyuluyormuş gibi ürpertiyordu Havada Fikriye'nin, Nuvart'ın, Hikmet'in ses- leri dolaşır gibiydi: "Gel sev sen okşa beni... Çok sev sen tyşe'ni..." Sürgünlerde başlayan; politika çekişmeleriyie sürüp giden, so- nu gelmeyen Anadolu turnelerinde geçen bu yorucu, çetinlerin çetini ve yıpratıcı yaşam... Tepebaşı'nda ucuz bir otel odasında tükenmişti. 57 yaşındaydı. 1890 yılında doğdu. 1917'de ilk opereti Çaresaz'ı yazdı. 1942'de son opereti Çingene Aşkı'nı besteledi. 1947"de Ayşe'nin yakınmast ezgileri son yolculuğunda uğurtar*. Muhlis Sebahattin'in mezarını uzun süre aradım. Anıt özen- tisi mermerlerin hiçbirinde Muhlis Sebahattin yazılı değıldi. Yağ- murlu bir gündü. Mermer raezar taşları buz gibi, ıslak ıslaktı. Osmanlı Imparatorluğu'nda çoksesli sahne müziği çok geç başladı. Sultan Mecit döneminde ve Donizetti Paşa eliyle! İlk Os- manlı besteci Dikran Çuhacıyan Efendi. Dünya radyolarında ara- da bir çalınır. Rey kardeşlerm Lüküs Hayat'ı başanyla sunuluyor. Muhlis Se- bahattin konusu ele alınamaz mı? Doğumunun yüzüncû yılın- da anlamlı olurdu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle